
Mardin susmaya mahkum değildi. Mardin taş duvarlarına gizlenmiş, öğrendiklerini her daim fısıldayacaktı.
Demir ağa ve Agir ağa olan biteni öğrendi. Anlaşılan Mirza durmayacaktı. Bahar'ın durumunu öğrenen Melek ve Hanzade hanım ilk uçakla İstanbul'a gitti.
Demir ağa kızını yurt dışına gönderecekti. Mirza mafyalığı aşırı ciddiye almıştı. Bahar için kalacak yer, uçağı, akla gelebilecek her şey hazırlanıp yurt dışına gönderecekti.
Agir ağa Dilşad'la oğlu hakkında konuştu. Dilan kapı aralığından meraklı gözlerle abisinin hallerini hoşuna giderek dinliyordu.
Araf aşiret ağalığı başına kalacak diye korkuyordu. Aşiret tekrar toplanıp, karar verecekti.
İhsan ağa bu duruma susacak adam değildi. Devlete karşı gelen aşireti yönetemezdi.
Agir ağa Mirza'yı çağırdı. Günler sonra birbirleriyle yüzleşme olacaktı. Oğlu durmazsa kan davası tekrar başlayabilirdi.
Mirza amacını açığa vurmayı düşünmüyordu. Günler sonra geldi Korkmaz konağına.
Taş duvarlara gizlenmiş anılarını izledi bir süre. Günler sonra konağa adım atacaktı. Biliyordu aşiret kara düzeni istemiyordu.
Biliyordu ki kara düzeni dağıtmazsa eski düzenden eser kalmazdı. Mardin'de yer altı yapılaşması hızla devam ediyordu. Bağlantılar çok güçlüydü. İstanbul mafyaları ve terör bağlantıları en büyük sıkıntı kaynağıydı. Ağa olup boyun eğmektense, mafya olup boyun eğdirecekti.
Arabasından inip kapıya doğru gitti. Korumalar: Hoş gelmişsen ağam" dediler aynı anda.
Hoş gelmek dahi bir anlam ifade etmiyordu. Kayıp olan çocuklardandı. Her daim yanlış anlaşılmaya mahkum olan bir evlattı.
Korumalara baş selamı verip, konağa girdi. Avluda Asiye hanım karşıladı.
Asiye hanım: Hoş geldin oğlum. Sefalar getirdin konağa. Ey ahaliii koşun Mirza'm evine geldi "dedi gözyaşları arasında.
Mirza babaannesine sarıldı. Öyle içten, öyle duygusal sarılmıştı hedasına.
Belki de bu konakta tek sevgi gördüğü kollardı. Asiye hanımda aynı şevkatle sarıldı torununa. Kim ne derse desin Mirza konaktaydı.
Dilan Asiye hanımın bağırmasından sonra koşarak geldi yanlarına. Ağabeyi çok güçlü bir adamdı. Artık okulda güç gösterisi yapabilirdi. Ağa kızıydı, mafya babasının kız kardeşi olmuştu.
Araf terastan kötü kötü baktı ağabeyine. Eğer ağalık Araf'a verilirse yeminle ağabeyini sürgün ederdi. Araf ağa mağa olmak istemiyordu. Ağabeyi ne güzel ağalığı kabul etmişti.
İhsan ağa başını yakacaktı. Ağalığı kesinlikle istemiyordu.
Mirza tebessüm ederek baktı kardeşine. Araf ve ağalık, iki arada bulunmaması gereken şeydi.
Dilşad hanım salondan çıkıp yanlarına geldi. Oğlu ile konuşacaktı ama, önce Agir ağa konuşup mafyalıktan vazgeçirmesi gerekiyordu.
Anne olarak ilk o konuşsa Mirza içini döküp, her şeyi affedebilirdi belki de.
Dilşad ve Agir şimdi de yanlış karar almışlardı. Kim bilir belki de baba, oğulun hesaplaşması gerekiyordu. Hayır görünen şer, şer görünen hayır olabiliyordu. Rabbim hakkımızda hayırlı olanı her daim nasip etsin.
Agir ağa yanlarına gelince Mirza babasına soğuk ve donuk bir ifadeyle baktı. Aklındakileri uygulamaktan vazgeçmeyecekti. Bugüne kadar kötü evlattı, bundan sonra da yok olmayı göze almıştı.
Agir ağa: Hoşgelmişsen ağam'' dedi alayvari bir şekilde.
Mirza babasına umursamaz tavırla: Hoş gördük Agir ağa'' diye karşılık verdi.
Agir ağa, oğlunun burnundan kıl aldırmayan tavrı zoruna gitse de alttan almayı tercih etti.
Agir ağa: Seninle biraz konuşalım, sonra birlikte yemek yiyelim oğul'' dedi.
Mirza kabul etti. Birlikte ahırların olduğu tarafa doğru yürümeye başladılar. Mirza koşarak gelen ateş çemberine gidip sarıldı. Bu konakta özlediği tek şey atıydı. Agir oğlu ile bir gün olsun böyle içten sarılmamıştı. Mirza atını sevdi. Atı, Mirza'ya aynı sevgi ve özlemle yaklaşıyordu.
Uzaktan biri için, atını seviyor sadece denirdi ama Agir ağa için kaybettiği oğluydu. Mirza için atı, sevgi gördüğü tek şeydi.
Agir ağa bir müddet ikiliyi izledi ve sözüne başladı: Oğul ateş çemberini çok özlemişsin. Aynı şekilde o da seni. Bu ayrılık ne kadar sürecek? dedi alacağı cevaptan korkarak.
Mirza: Ne kadar sürsün istersin ağam? dedi umursamaz tavırla.
Agir: Ben ayrı gayrı olmak istemem oğul. Araf neyse sende benim için osun.'' dedi üzüntü içinde.
Mirza: Araf neyse ben o değilim baba. Bunu sen de çok iyi biliyorsun? dedi.
Agir ağa: Ne zaman ayırdım sizi Mirza. Sen ağa olacaksın diye onunla ilgilenemedim. Şimdi ağalık bana kalacak diye korkuyor'' dedi.
Mirza: Benden ne istersin Agir ağa.
Agir ağa: Mafyalık saçmalığını bırak, evine dön oğul'' dedi.
Demir ağa ahırdan çıkıp yanlarına geldi. Mirza, Demir ağayı görünce babası ile ikisinin planı olduğunu anladı. Mafyalığı bırakınca, Bahar ile birlikte olmasına izin mi verecekti. İkisi değil miydi, Bahar ile birbirlerine açılmadan, Mirza'yı her şeyin sorumlusu ilan eden.
Mirza: Ooooo Demir ağam, bu ne şeref, hoş geldin, sefalar getirdin'' dedi.
Demir ağa: Hoş gördük Mirza. Sefa konusuna gelirsek, önce bi' konuşalım sonra karar veririz gerisine'' dedi.
Agir ağa ortamı yumuşatmak için: Demir ağa seninle konuşmak için geldi oğul, Bahar İstanbul'da hastalanmış iyi değilmiş! dedi üzüntü içinde.
Mirza bir anda ikiliyi unutup: Bahar nasıl hasta olur. Neyi var? ( Demir ağaya yaklaşarak) Siz onu benden korumak için, mutlu olsun diye göndermediniz mi? dedi.
Demir ağa: Kızım mutsuz ve bunun böyle olmasını ben istemedim.
Mirza öfke içinde: Siz istemediniz öyle mi?
Demir ağa: Ben kızımın kötülüğünü nasıl isterim Mirza. Ağzından çıkanı kulağın duysun.
Mirza: Bana göre her şeyin sebebi sizsiniz. Bahara duygularını sormadan iş karıştırdığınız gibi, şimdi de suçlu arıyorsunuz? dedi.
Agir ağa araya girerek: Oğlum biz yanlış yaptık, ama sende bana gelip duygularını açmadın.
Mirza: Ben sana güvenmedim ki, duyguları mı nasıl açayım? dedi acı içinde.
Demir ağa: Geçmiş geçmişte kaldı, olanla ölene çare yok demiş atalarımız. Hepimizin hatası var. Önemli olan bundan sonra ne olacağı? deyince Mirza: Benden ne istiyorsunuz? dedi.
Agir ağa: Daha önce de söylediğim gibi, mafyalık işlerini bırakmanı istiyoruz'' dedi.
Tüm konak üçlüyü izliyordu. Hepsi Mirza'nın vereceği tepkiden korkuyordu.
Araf için dönüm noktasıydı. Ağa olmamak için odasına gitti. Bazanın altındaki valizi çıkardı. Giyinme odasından bir kaç parça kıyafet getirip, valize tıka-basa koymaya başladı. Eline geçen bir kaç kişisel bakım eşyasını da koyup valizi kapattı.
Ağa olmak demek, Mirza gibi hayatının elinden alınması demekti. Araf özgür olmayı seçti ve konaktan ayrıldı. Kapıdaki korumalar dışında gören olmamıştı.
Ahırda işler karışmış ve Mirza ağzına geleni ikiliye büyük demeden saydırıyordu. Her şeyi akıl ederken, Bahar ile ikisini kimse düşünmemişti.
Ağzından öyle bir kelime çıktı ki, Demir ağa çileden çıkmıştı.
Mirza: Kız kurusu adamın kızını alıp, kendine karı yaparken utanmadın, şimdi bana sevmeyi bilmiyon. Aşirete kızımı konu yaptın diyemezsin Demir ağa? dedi öfke içinde.
Demir ağa öfke ile elini yumruk yapıp Mirza'nın yüzüne yumruğunu geçirdi.
Demir ağa: Şerefsiz, karımın adını nasıl ağzına alırsın lan. Seni yaşatmam Mirza'' dedi.
Agir ağa ikiliyi ayırayım derken, aralarında kaldı. Korumalar gelip üçlüyü ayırdı. Mirza öfke içinde konağın avlusuna gitti.
Dilşad hanım avluda oğlunu bekliyordu. Mirza annesini görünce, aynı hızda kapıya yöneldi.
Dilşad hanım: Mirza bekle. Benimle konuşmaz mısın? dedi öfke içinde.
Mirza: Önce bana emir vermekten vazgeç Dilşad hanım. Sonra gel konuşalım...'' dedi.
Yaşarken ölen adamlar, can yakmaya mahkumdu. Mirza yandığı kadar yakmaya kararlıydı.
Dilşad: Ben sana terbiye verememişim belli ki. Dayenle böyle konuşulmayacağını öğrenememişsin? dedi sitem ederek.
Mirza iki adımda yaklaşarak: Ben kime nasıl konuşulacağını tam da senden öğrendim. Analık yapsaydın, beni diğer çocuklarından ayırmasaydın, bugün düğün kurardın. Yas ilan etmezdin'' dedi tüm öfkesini kusarak.
Dilşad: Ben seni ayırmadım Mirza. Sen beni dinlemedin, bildiğini okudun. Yalnız tek suçlu sen değilsin. Babana yapma etme dedikçe sen ağa olacaksın diye, sana her şeyi alıp, seni özgür bıraktı...
Agir ağa tüm konuşmaları kapı ağzından dinledi.
Dilşad susan oğluna: Ben sizi doğururken, kemiklerim kırılmışçasına canım yandı. Ben bu acıyı seni kaybetmek için çekmedim oğul'' dedi üzüntü içinde.
Mirza: Onun için mi sevdiğimi, kardeşime layık gördün. Bizi bu duruma siz getirdiniz. Siz beni bu hale getirdiniz'' dedi acı içinde.
Dilşad oğluna bir adım atıp: Oğlum ben senin büyütülme şeklinden dolayı, en yakım arkadaşımla, ömürlük olmaktan korktuğum için Araf ile Bahar olsun dedim. İkisi olursa Melek ile iki cihanda ömürlük oluruz diye düşündüm'' dedi pişman olduğunu belli ederek.
Demir ağa da, Agir ağanın yanına geldi. İkisi de ana-oğulu dinliyorlardı.
Mirza: Keşke ben ölseydim, ya da hiç doğmasaydım. Bugün ne Bahar, ne de siz bu kadar üzülürdünüz? dedi.
Dilşad: Sakın bana ölümden bahsetme. Benim ciğerim yanar. Bana ölmek deme...
Mirza ağlayan annesine gidip sarılmak istedi. İçinde kopan parçalar buz tutup engel oldu.
Çocukluğu geldi aklına. Kayıp giden çocukluğu. Taş duvarlar arasına sıkışıp kalan masumiyeti. Dışlanıp, sevilmeyen gençliği geldi aklına. Ağalık için bunca acıya değer miydi?
Mirza: Ağa olmam için bunca acıya değer miydi, keşke bıraksaydınız da çocukluğumu yaşasaydım. Bıraksaydınız sevdiğime kavuşsaydım. Benim hakkımda karar alırken bana sormadınız, şimdi de bana ne yapıp, ne yapmayacağımı söyleyemezsiniz'' deyip ardına bakmadan konaktan ayrıldı.
Dilşad hanım güçsüz düşmüş bedenini yere bıraktı. Agir ağa ve Asiye hanım koşarak geldiler yanına. Demir olduğu yerde dona kaldı. Gözünün önünde yitip giden kızı geldi aklına. Sevdası için ağalığı bırakan adam, kızı için hiç bir şey yapmamıştı.
Bahar ağladı annesinin dizinde. Melek ağladı, kızı için hiç bir şey yapmadığına.
Mardin susmuştu. Taş duvarlar ardına gizlenmişti her şey. Mardin susmak için örmemişti duvarları. Bir gün her şey tekrar açığa çıkmaya mahkumdu.
Aşkın Esareti sevdalıların imtihanı olmaya devam edecekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.69k Okunma |
251 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |