6. Bölüm

6. Bölüm

bukiz_yazmayiseviyor
bukiz_yazmayiseviy

İnstagram hesabım bukiz_yazmayiseviyor hesabından yeni bölüm editlerini takip edebilirsiniz.

 

Satır aralarında buluşmak dileği ile...

 

Narin parmaklarınızla yıldızları parlatmayı unutmayın. Kitabımızı arkadaşlarınıza da tavsiye edebilirsiniz.

 

Ve son olarak çok uzuuuun bir bölüm oldu , kendi sınırlarımı aştım diyebilirim. 5126 kelime olan bölümümüzü keyifli okumalar dilerim.

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Aşk vardı; esaretin içinde mucize olan. Aşk vardı ağabeyinin kaçırdığı kızın bedeli olarak berdel olan Dilşad'ın yaşadığı.

 

Aşk vardı gördüğü an nutku tutulan Agir Korkmaz'ın yaşadığı. Dilşad'ı gördüğü an neye uğradığını şaşırmıştı. Çok güzeldi , Çok fazla güzeldi Dilşad.

 

Oysa ne yeminler vermişti. Kardeşi başlarını öne eğmişti , Dilşad bedelini ödeyecekti. Ağalar Cımhat toplantısında karar vermişti. ''Başoğlu aşireti ağası Berham'ın kızı ile Korkmaz aşireti ağası Agir berdel olacak '' diye

 

Bütün gece nefes dahi alamamıştı. Sevdiği vardı Agir ağanın. Görünce gözlerinin içi gülen Hanife'si vardı. Yanında nefes dahi almayı unuttuğu Hanife'si.

 

Öpüp koklamaya doyamadığı Hanifesi. Sevdiğinin yerine başkası gelin olamazdı. Dilşad ile evliliği duyulunca Hanife başka bir ağa ile evlenmeye karar vermişti.

 

Agir ağaya '' Ben senin kuman olacak biri değilim. Var git yoluna Agir. Sen olmazsan başkası olur, önemli olan ağa karısı olmak '' deyip çekip gitmişti.

 

Sevdası bir yalan üzerine kurulmuş bilmeden. Oysa gözleri gülen kadında Hanife. Yarım kalmışlıkla istemeye gitmişti. Bütün yaşadıklarının bedelini Allah'ın cezası Dilşad ödeyecekti.

 

Ödeyecekti ödemesine ama işler öyle olmamıştı. Ağlamaktan gözleri şişmiş kapının eşiğinde duran kıza üzülerek bakmıştı.

 

Belli ki Dilşad onu istemiyordu. Bir kadın sırf ağa karısı olmak için yanaşmıştı, diğeri ağa kızı iken ağa karısı olmak istemiyordu.

 

Bütün kadınlar Hanife gibi ahlaksız değildi. Kahveler gelmişti . İçinde tuz vs beklemişti . Beklediği olmamış kahvenin içinde tuz da şeker de yoktu. Tatsız tuzsuz kahveyi içerken boğazına yumru oturmuştu.

 

İstenmeyen bir ağaydı o. Dilşad ağabeyine bir an dahi bakmamıştı. Agir bunu da fark etmişti. Alışverişte bir kez dahi gelinliklere bakmamıştı Dilşad. Kaynanası Asiye hanım almıştı her şeyi.

 

İstenmeyen bir düğündü onun ki. Hanife en pahalı gelinliklere bakarken , Dilşad '' kefenimi alırsınız daye , güzel olsa ne olur , güzel olmasa ne olur. Ölüler kefen ayırt etmez ''demişti.

 

Agir bu sözleri de duymuştu. Ses dahi edememişti. İçinden kız kardeşine bildiği tüm küfürleri saymıştı. Bir kadın gözünün önünde ölüyordu.

 

Düğün yapılmış, düğünlerinin üzerinden bir ay geçmişti. Tüm aşiret müjdeli haber beklerdi. Beklerdi ama ; Dilşad ile aralarında yakınlaşma dahi olmamıştı.

 

Dilşad sadece söyleneni yapıyordu. Başka hiç bir şeye karışmazdı. Kaynanası oğluna yakın durmasını söylese de Dilşad sadece görevini yapıyordu.

 

Hanife gelip Agir ağa ile konuşuyordu. Dilşad görmüştü ikisini. Agir aşağılayarak bakıyordu Hanife'ye. Hanife '' Agir seni çok özledim'' deyip tam öpecekken Agir kolundan tutup fırlatmıştı atların pisliğine doğru.

 

Dilşad Hanife'nin öpeceği an gitmişti oradan. Odasına gidip ağlamaya başlamıştı. Bir şeyler hisseder olmuştu Agir ağaya karşı. Şimdi kendine kızarak ağlıyordu. Mecburiyetti onların evlilikleri.

 

Agir Hanife'ye ağzına geleni saydırıp çekip gitmişti. Ahlaksız bir kadındı. Agir kendine kızıyordu . Sevdası yalan olan bir kadına sevdalanmıştı. Sonra aklına Dilşad gelmişti. Evin çalışanlarının yanında güldüğü an gelmişti hatrına.

 

Agir saatlerce o gülüşü izlemek istemişti. Konağın terasından Dilşad'ı izlerken bulur olmuştu kendini. Hanife karısı yüzünden gülüşünde kaybolduğu kadının daha fazla canını yakmayacaktı.

 

Konağa gitti. Nefes aldığı yere gitti. Ahırların bulunduğu yer konağa yakındı. Konak kapısından girince gözü sevdasını aramıştı. Gözleri evin çalışanlarının bulunduğu yerde aradı yoktu Dilşad.

 

Melikeye sordu. Yoktu, sevdiği yoktu. Koşarak odalarına gitti. Kapıyı açıp odaya girdi. Dilşad ayaklarını çekmiş ağlıyordu. İçi kan ağladı o an. Gülüşünde kaybolduğu kadın ağlıyordu.

 

Gidip sarılmak istedi. Dilşad kendini geri çekti. Karşısına oturdu, nedeni sorar gibi baktı. Aynı odada kalıyorlardı . Odada duran koltukta sırasıyla yatıyorlardı.

 

Dilşad: Ağam ben baba evine dönmek isterim'' dedi. Agir'in dünyası başına yıkıldı. Ne hayallerle gelmişti konağa.

 

Agir: Gidemezsin'' dedi kesin bir şekilde.

 

Dilşad: Sevdanız yarım kalmasın ağam. Ben böyle olsun istemedim'' deyip hıçkırarak ağladı.

 

Agir anladı o an. Dilşad onları görmüştü görmesine , belli ki eksik görmüştü. Elini tuttu sevdasının. Gözlerinin içine bakarak konuştu '' Benim sevdam sensin. Ne gördün , ne kadarını gördün bilmem Dilşad. Senden önce sevdim onu. Senden önce kurdum hayalleri mi? Sonra sen girdin hayatıma , gitti Dilşad gitti başka bir ağaya gitti. Dünyam başıma yıkıldı. Sen beni hayata bağladın , sevdanın gerçek halini senin gülüşünde buldum. Gülerken içimi ısıtan, taş tutmuş kalbimin yumuşamasında buldum. Seni seviyorum Dilşad'' dedi.

 

Dilşad: Severken mi onun seni öpmesine izin verdin ağam ''dedi inanmayarak.

 

Agir konuşan sevdasına her şeyi anlattı. İkisi için artık yeni bir gün başlamıştı. Huzur vardı, mutluluk vardı . Aylar sonra evin neşesi olan bir evlat vardı.

 

Oğlu ile mutlu bir hayatı vardı. Kucağına aldı ikinci evladını. Dilşad'dan iyisi yoktu. İki erkek evlat vermişti Korkmaz aşiretine.

 

Yedi yıl olmuştu bu konağa gelin geleli. Mirza altı yaşında , Araf dört yaşında idi. Mirhanların düğününe hazırlanıyordu. Oğlu Mirza dediğim dedik bir erkek çocuğuydu. Öyle her şeyi beğenmez , titiz ve aşırı kıskanç biriydi.

 

Araf ağabeyinin tam tersi , merhametli, dayesi ne verirse kabul eden. Kimseyi kırmayan , inciltmeyen bir çocuktu. Hayvan sevgisi dillere destan olmuştu. Babasının doğum gününde verdiği beyaz atı ve kedi, köpeği vardı. Son olarak kendine papağan almıştı. Aslında güvercin almak istemişti Mirza etrafı pisletir diye engel olmuştu.

 

Mirza küçük yaşına rağmen kendinden büyük çocukları döven biriydi. Spor dallarına önem verirdi. Kuşumuz böcekmiş ona göre değildi. Karete ve dövüş kurslarına katılırdı.

 

Babası ağa olacak diye onu tüm spor dallarına yönlendirir olmuştu. Dilşad oğlunun saldırgan halinden memnun değildi. Bu yaşta kendinden büyük çocukları döven kim bilir ilerde nasıl biri olurdu?

 

Dilşad hazırlanıp konağın avlusuna indi. Kaynanası gelininin üzerinde yine altınların az olduğunu görünce geri gönderdi. Hanım ağa olarak bulunacaktı düğünde. Dilşad odasına gidip kasadan tüm altın takıları alıp taktı.'' Ah jimom ah '' dedi. Ne varsa bu kadar altın sevdasında. Onların varlıklı olduğunu tüm ahali bilirdi. Gösteriş yapmaya ne gerek vardı.

 

Agir odada hazırlanıyordu. Karısı yine takı takmak için gelmişti. Dilşad'ın bu hallerini gülerek izliyordu. Dayesi gösteriş meraklısı iken, karısı gösterişten alakasız bir kadındı.

 

Gidip yuvam dediği boynuna bir öpücük bıraktı. Dilşad kocasının bu hallerine hala alışamamıştı. Bu adam çok yaramazdı .

 

Dilşad: Evimin direği dayene söyle vazgeçsin bu sevdadan. Kuyumcu dükkanı gibi orta da dolanırım '' dedi isyan ederek.

 

Agir bir öpücük de saçlarına bıraktı.'' Boş ver dayemi biz odadan çıkmasak mı? diye ekledi. Yaramaz bir adamdı Agir ağa.

 

Dilşad: Oldu akşama kadar kalalım. Dayen benim canıma okuyor nasılsa'' diye haklı isyanını dile getirdi.

 

Agir güldü. Sevdası kızarken dahi huzur koyuyordu. Huzurdu bu kadın. Bir öpücük daha bıraktı saçlarına. Dilşad halinden memnundu , memnun olmasına da gitmesi gereken bir düğün vardı.

 

Eline aldığı gerdanlığı kocasına verdi. Takması ayrı dertti, taşıması ayrı. Agir gerdanlığı takınca karısına aldığı damla kesim yüzüğü parmağına taktı.

 

Sevdasının eline öpücük kondurdu. Kulağına '' Sana benzeyen bir kızım olsun isterim Dilşad'' dedi. Arzu ve istekle.

 

Dilşad korktu . Kızının başına aynı şeyler gelirse nasıl dayanırdı. Çok dua etmişti oğlu olsun diye. Çok şükür ki iki oğlu olmuştu.

 

Dilşad: Ben üç erkekten sonra bir kız daha kaldıramam gönül sevdam '' deyip odadan çıkmıştı. Avluya gidip Arafı kucağına aldı.

 

Araf : Daye yine bizim kuyumcuya benzemişsin'' diye el çırptı. Mirza kötü kötü baktı. Ah ahh dayesi izin verse ne güzel dövülürdü Araf. Kız mı erkek mi belli değildi.

 

Asiye hanım gelinine baktı . Sözünü ikiletmeden gidip kendi hazırlansa ne güzel olurdu. Her defasında papağan gibi tekrar ediyordu.

 

Korkmazlar da işler böyle iken Mirhanlar da durum karışıktı. Hanzade Hanım tüm kuyumcuyu Meleğin önene getirmiş seçmesini bekliyordu. Zaten yeteri kadar altın takı alınmamış mıydı?

 

Of off diye içinden bildiği bütün sabır dualarını okuyordu Melek. Demir bıkkınlıkla takılara bakan sevdasının elinden tutup kaldırdı. Salonda oturmuşlar takı seçen kadınlar Demir ağaya burada ne işi var diye boş boş bakmışlardı.

 

Demir Meleği terasa götürüp birlikte eşsiz Mardin manzarasını izlemişlerdi. Melek '' teşekkür ederim '' dedi. Demir '' Teşekkür etme , istemediğin bir şeyi sana yaptırmam '' deyip Meleğin alnından öpmüştü.

 

Bu duruma artık Melek alışmıştı. Kaçsa da bu adam bir yolunu bulup öpüyordu zaten. Yarın istese de kaçamazdı. Düğünleri iki gün sürecekti. Dün kına da evlenme teklifi almıştı ve kabul etmişti.

 

Şaka maka bir ağa ile evleniyordu ve çok mutluydu. Demir; Melek her zaman hayatındaymış gibi davranıyordu. Uzun süredir bu konakta yaşıyormuş gibi hissetmeye başlamıştı.

 

Yaşadıklarının bir gün bozulmasından korktu. Konağın avlusuna baktılar. Kazan kazan yemekler pişiyordu. Hassit Merene etkinliği ile düğün ölümsüzleşecekti. Demir Meleğin elinden tutup Hassit Merene hikayesini anlatmaya başladı.

 

'' Kürt,Arap ve Asuri halklarının birçok rivayetine göre kral zulmüne karşı doğanın,canlılarıyla birlikte kalkışmasının ortak değerlerini köydeki bir kuyudan ya da Mardin'deki ''Dere-L Belsık'in'' Belsık Deresi'nin mağaralarının birinden Mardin Kalemize doğru kıvrılarak sürünen Şahmeran'ın yavru yılan yuvalarına yapılan saldırıların gerçekleşmesine kadar evcilken,yok edilmeye başlandıktan sonra da doğal refleksleriyle canları pahasına da olsa kendilerini savunmuşlardır.

 

Bir başka rivayete göre ise aradan geçen yüzlerce yıl sonra el değiştiren Mardin Kalesi,13.yy ilk yarısında Artuklu Beyliği döneminde uygulamasını yakın tarihe kadar görüp sivil tarihçilere göre inanç gereği ''Yılanların öcüne'' dönüşen karşı saldırı ve sokmaları sonrasında halkın güvenliği için Zinciriye Medresesi'nden Ulu Cami'ye kadar biri kalın bir diğeri daha ince iki zincir'in yılan ve akrep sokmalarına karşı rahatlama sağladığını bugünkü Mardin Arap halkının hafızasında olup çoğumuz derlediklerimizin günümüzde yaşlılarımız tarafından bu gün de anlatılmakta olduğunu biliyoruz..

 

Bu gün için Mardin'de yılan ve akrep sokmalarına karşı halka yöneltilen soruların karşılığı verilirken,teklemeden söylenen,ifade edilen:

 

''Mın-len şabatu zınêcir-ıl hayyê vıl a'krap mabaka emen fi hel beled.''

 

(Yılan ve akrebin zincirleri çalındığı için bu şehirde güven kalmadı.)

 

HASSİT MERENÊ BAHARINI YAŞARKEN

Her mevsimin kendini dayattığı ısıda tüm belirtilerini olmasa da birçoğundan yoksun bir sonraki mevsimin altyapısını hazırlayarak tüm canlıları da bu hazırlıkların içine katarak etkiler.Gücünü ve hızını görücüye çıkarıp etkilerini yayarak muktedir olmak için bir görünür ya da görünmez olup renkten renge dönüşüp alevlenerek yakar ve yıpranarak yerini bir sonraki mevsime,mevsimin yaptırım gücüne ''istemeye istemeye'' de olsa konumundan vazgeçmeden,taç yaprağını atmamak için inat eder.Birden şimşekler,yıldırımlar ve yağmur getiren bulutlar,olacak gelişmelerin oyasını örerken kalemiz önce kaneviçemize sonra halkların rengarenkliliğiyle gökkuşağına dönüşür.

 

Gökkuşağı gibi farklı kültürlerden insanları bir araya getirenlerin önceliği sevgiye,farklılıkların mirasına sahip çıkmaya sözde kalmamasına,güvencelerden yoksun bırakılmamasına,geleceğin birlikte yapılanması,ortaklaşabileceğimiz mevsim ve iklimlerin gerekliliğini kucaklayarak ''Hassit Merenê'ye'' Toprağın uyanışına,Meryem Ana'nın doğum sancılarıyla uyanışına gibi anlam kazanımlarıyla dile gelen Mardin Kalesi,bu uyanışın kapsayıcılığıyla karşı duruş sergileyenlere :

 

''Ene le trani ıkleyl u kelil,ene Kal'ıt Mêrdin.''

 

(Beni ufak-tefek görme,ben Mardin Kalesi'yim.)

 

Derken,bir zamanlar halkların birlikte savunduğu yer olduğunu kibirlenmeden Kadim Mardin işlemesi ve oya ilmeği inceliğiyle halklarını küçümseyenlere :

 

''Ene cavhara û verdê, semeni iksir û vezni sekil.''

 

(Ağır ve çok pahalıyım,hem cevher hem de gülüm.''

 

Aslında küçümsenen dile gelen kalemiz değil,değersiz kılınmak istenen Mardin halklarının birlikteliği olmuştur.Bu nedenle Hassit Merenê tüm halklar için kapsayıcı ve birleştirici olurken festival renkliliği ve duygularıyla yerel sanatçıların beste ve şiirlerine hep konu olmuş,gönüllerde kalarak unutulmamıştır.

 

Nisan'ın ilk haftasında en güzel yerel giysilerle Mardin Kalesi'ne üç koldan ya da Mardin halklarının ifadesiyle ''Üç kapıdan fethine çıkardık Hassit Merenê'nin.''

 

Kaleye çıkanların festival havasındaki karşılıklı ''Rêhanê'' ya da ''Kesirteyn'' iki kırmayı oynayanlar,''Kahvê mırra'' acı kahve içenler,kırgınlıkların onarımı için fincan falına bakanlar,kamıştan çocuklara kaval yontanlar,dolan kar havuzlarını halkların dikkatine sunanlar,tüm bu güzellikleri birlik ve dayanışmayı kısacası Hassit Merenê'yi bir başka deyişle : ''Barışımızı elimizden aldılar,çaldılar.'' diyorlarsa,görmemek ya da görmemezlikten gelmek mümkün mü?

 

HASSİT MERENÊ'DE SEVGİ VE BARIŞ

 

Bu gün için altmış yaşlarında olan her Mardinli hemşehrimizin bu sevgi ve coşkuyu hep birlikte en az 5/6 Hassit Merenê festivaline tanık olmuş,yaşamış şanslı bireyler olarak 1965'e kadar yavaş yavaş 'sözde güvenliğin' muhasarasına alınarak,Uluslararası Cenevre Sözleşmesi'ni ihlâl ederek ABD ve NATO'nun stratejik ortaklığı gerekçeleriyle günümüze kadar uluslararası işgalin altında olup her seçim öncesinde ısıtılıp yerel ve ulusal basında sonra da seçim nedeniyle gelen başbakanlara veya belediye başkanlarına söyleterek:

 

''Kalemizi oluşturan kayaların kopma tehlikesi ve ödeneğin gecikmesi nedeniyle seçim sonrasına kaldığı...'' Ya da:

 

''Kale istinat duvarlarının bitiminden hemen sonra Kalenin halka açılacağı....'' Veya bir başka seçim öncesinde de:

 

''Askeri üssün seçim sonrasında başka mevziye taşınarak seçimin ardından halka açılacaktır...'' Ve yine seçim öncesi:

 

''Mardin Kalesi'nin restorasyonu 20 milyon tl'ye mal olacak ve birkaç ay içinde açılacak...'' Diyen görevlendirilmiş valiler.

 

2009,2011 ve sonrası 2014'ün seçimlerine giderken Mardin Kalesi'yle ilgili ''Halka açılacak.'' haber ve söylentilerine bakarak,parsellendiğinin üstünü örterek bugüne kadar halka gerekçelerinin ifade edilemediğinin fiilleri içinde Kaleyi de birlik ve barışı tanımlayan dayanışmayı da saldırılara karşı direncini zayıflatmaya sistematik ve oyalamaca taktikleriyle bugünün seçimlerine suskun kalmış Mardin Halklarının hep suskun kalacağının hesabı içinde Hassit Merenê'yi de çalarak ya da üstünü örterek arsa,tarla veya özellere yazlık/köşk ruhsatı vererek mimari dokusu ve görüntüsüne helal getirerek bir kenti halklarının farklı kültürleriyle küllerini savurmaya çalışırken artık Hassit Merenê direnciyle yeni birlikteliklerle halkların kendi demokratik özerkliğiyle gerçek sahiplerine varacağının yakın olduğunun müjdesini ''Hakkımız.'' diye halklarımızla paylaşmanın zamanı geldi,diyebiliriz.

 

Bu gün için ''Barış Süreci'nin'' askıya alındığı ya da ''Demokratikleşme Paketleri'' diye tek taraflı sürecin yasal zemininin oluşturulamadığı aksine yargı erkinin tek elde toplanmasına,basına,sosyal medyaya ve muhalif düşünce farklılıklarına yapılan saldırı ve yasakların biricik Mardin Kalesi'nin,Hassit Merenê'sinin içini boşaltarak,halkların zulme karşı dirençlerini kırarak,Hassit Merenê'ye mal etmek istedikleri :

 

''Cım'ıt ıl heyyet'' (Yılanların Cuması) yerine ''cım'ıt ıl zıb'' (kurt cuması)

 

''Arba'at ıl şecar'' (Ağaçların Çarşambası) yerine ''Isneyn ıl keleb'' (çılgınca eğlence'' diye, ya da:

 

''Seset ıl A'fet'' ( Doğal Afetler Salısı) yerine de ''cım'ıt ıl batarê'' (Tenbellerin cuması)'na dönüştürmeye çalışarak halkların kaleleriyle uyanışlarının üzerine adeta ölü toprağı dökerek günümüzün kültürel renkliliğini kara bulutlara çevirip parsel parsel değerinden kaybederek,halkları kaleden ve Hassit Merenê direniş ve sevinç festivallerinden etmeye çalışarak bayramlarından ve ekolojik değerlerinden ayırarak veya köreltilerek ''Nereye kadar?'' demenin zamanı Hassit Merenê.

 

Aslında Hassit Merenê'nin çarşambası,perşembesi,cumartesi ve pazarları da vardır lâkin kafa karışıklığı yaratarak bir araya gelip kendi kimliklerini birlikte özgürce yaşadıkları için elli yıl öncesinden Hassit Merenê'ye ''Yasak!'' denmiştir.

 

Hassit Merenê kültürünü savuranların,halkların Mardin Kalesi'nde bir araya gelip güç olmasından korkanların,Merenê'nin (Mardin'in,Meryem Ananın, toprağın) uyanışında ilkel kalıtımsal yasaklarından bir halkayı daha söküp,atmıştır.

 

Birçok inancın ve kültürün Mardin Kalesi'ndeki Hassit Merenê'si farklıdır.Eksik bulup katkı yapacak kimlikleri vardır elbette. Gerdanlıktan koparılıp savrulan incileri toplamak da yıprananı onarmak, kuruyanına can suyu vermek de...

 

Hassit Merene barışı simgeler ve bende bu yüzden insanların kadınlara olan acımasız hitamlarının son bulması için Hassit Merene de düğünümüz olsun istiyorum Melek'' diye ekledi.

 

Melek : Benim ailemde erkek çocuk olmaz ağam , Melek : Benim ailemde erkek çocuk olmaz ağam , ilk çocuğumuz kız olur belki ondan sonrakiler de o zaman kuma mı alacaksın'' dedi korku içinde .

 

Demir ilk defa onunla ciddi ciddi konuşan sevdasının elinden tuttu. '' Kuma bu kapıdan içeri giremez. Ağalık mı söz konusu , umurumda dahi değil. Erkek evlat mı önemli ,benim tek duam sana benzeyen kızım olması iken nasıl erkek evlat isterim. ( Bir süre Mardin semalarına bakarak düşünür. İkisi de sessizdir. Ardından sözüne devam eder ) Melek erkek ya da kızı bize veren yaratıcıdır. Babanın kızı olmaması dayelerinin günahı değildi. Bir çocuğun cinsiyetini kadın değil erkeğin belirlediğini bilecek kadar eğitim aldım merak etme'' dedi kesin bir dille.

 

Melek : Kadınların konuştuklarını duydum , ağalığı istemem diye bırakamazsın ağam. Ben kuma olmayım diye canıma kıydım. Üzerime kuma gelirse yaşayamam'' dedi gözleri dolu bir şekilde.

 

Demir sevdasını sardı sarmaladı. Ne yaşamıştı Melek hastane odasında iken.

 

Demir: Sakın bir daha bu kelamı ağzına alma. Kuma gelmeyecek sana yemin ederim. Sana söz veriyorum istemediğin hiç bir şeyi yaşamayacaksın. '' Yaşayamam ne demekti. Demir Melek olmadan nefes almayı bırakalı çok olmuştu.

 

Melek huzur kokan Demir ağaya sıkı sıkı sarıldı. Akıttı göz yaşlarını . Demir öylece izin verdi. Ağlamak istiyorsa ağlasındı. Yanında olsun , nefes alsın yeterdi.

 

Mizgin kuaför gelmesi ile terasa Meleği çağırmaya gitti. Demir ağa ile Meleği sarılırken görünce gidip gitmemek arasında kaldı. Sonra gidip utana sıkıla çağırdı.

 

Melek gitmeden Demir Mizgini gönderip'' bugün yeteri kadar ağladın bir daha ağlama , eğer ağlarsan ortalığı yakarım Melek Mirhan '' dedi.

 

Melek duyduğu isimle gülümsedi. Kafasını olumlu anlamda sallayıp kaldığı odaya gitti. Kuaför sırası ile kızları hazırladı. Peri kızı kadar güzeldi Melek.

 

Yaşadıkları çok güzeldi. Konak çok kalabalıktı . Gelen giden eksik olmuyordu. Böyle bir kalabalığı hayatında yaşadığı cenazelerde dahi görmemişti. Ablasının düğünü zaten bir kaç kişi ile yapılmıştı.

 

Akşam olunca Mardin kalesine gittiler. Çok güzel hazırlanmıştı. İnsanlar sırası ile Mardin yöresine ait oyunları oynuyordu.

 

Mardin oyun havaları isimleri''

 

BERİVAN: Süt sağma olayını anlatır, ağır bar havasındadır.

 

CİRANE : Komşu aşkını anlatır, ağır bar havasındadır.

 

KEÇİKANİ : Bu genç kız oyunu, sevgiyi, dostluğu, birlikteliği anlatır.

 

MAMIR : Sevgiliye ağıtı anlatır. Bar havasındadır.

 

BİŞARO : Bağ bozumunu anlatan oyundur. Coşkuyu anlatır. Bay bayan karışık bazen de ayrı olarak oyun oynanmaktadır.

 

SEGAVİ : Sevgi ve coşkuyu anlatır.

 

CENBELLİ AĞA: Üzüntüyü ağıt şeklinde sergileyen oyundur. Bar havasındadır.

 

HINNE : Kına yakma olayını anlatan oyundur. Sevinç ve birlikteliği anlatır.

 

BABLEKAN : Kuyudan su çekme olayını anlatır.

 

KEMALIM : Ataya duyulan sevgiyi, bağlılığı anlatır. Bar havasındadır.

 

ÇECANI : Memleket özlemini anlatır.

 

ÜÇ KIRMA : Üç kırmayla oynanan oyun bir erkek oyunudur. Ağır bar havasındadır.

 

MERYEMİ: Aşk ve sevgiyi anlatır. Bar havasındadır.

 

LORKE : Güzelliği coşkuyla anlatan bir oyundur.

 

HİMALEYE : Coşkuyu anlatan bir oyundur.

 

KESİRTİN : Çift kırmalıdır. Sevgi ve aşkı anlatır.

 

ÇEPİKLİ : Şiddet ve sevgiyi, jest ve mimiklerle uyumlaştıran bir oyundur.

 

KOÇERE : Şehirden yaylaya çalışmak için gidenlerin mevsim sonunda işlerini bitirip ayrılacakları sırada kendi aralarında yaylalarda yaşadıklarını taklit ederek oynadıkları oyundur.

 

HAFTANO : Giyinme ve kuşanma olayını anlatır.

 

DİK OYUN : Toplumsal yaşamın disipliner yönünü anlatan bir oyundur.

 

SEVGİ OYUNU : Her şeyde ve her yerde sevginin olması gerektiğini coşkuyla figürleştiren bir oyundur.

 

RAKSIL HAVANIM : Elit tabaka hanımlarının bir araya geldiklerinde oynadıkları ve birlikteliği yansıtan bir oyundur. Ağır bar havasındadır.

 

RİHANE: Oyun adını reyhan çiçeğinden almıştır. Oyunun özü çiçeğin büyüyüp yayıldıkça etrafa saçtığı muhteşem ve ferahlatıcı kokusunun etkisi insanoğlunun raks etmesini sağlamıştır. Ağır bar havasında olup, erkek oyunudur. Buna Atabarı da denir.

 

YÖRE ÇİFTETELLİSİ : Coşkuyu anlatır. Bayan oyunudur.

 

YÖRE HALAYI : Sevgiyi ve aşkı anlatır.0yun bar havasındadır.

 

MALATYA : Birlikteliği anlatır. Bu oyunu bay ve bayan karışık oynar.

 

OĞUZLU : Aşkın yüceliğini anlatır

 

ONDÖRTLÜ : Sevgi ve aşkı anlatır.

 

SAMRA : Aşkın yüceliğini anlatır. Ağır bar havasındadır.

 

KEMANBAZO : Ayrılığı ve ayrılığa karşı duyulan sitemi anlatır.

 

SABİHA: Mardin'de yaşanan ve sonu evlilikle biten ölümsüz bir aşkın öyküsüne dayanır. Bu öyle bir aşk ki, yıllanmış şarap gibi zamana hükmederek günümüze taşır. Ağır bar havasındadır.

 

HAT MATAR (Yağmur yağdı): Çok özel, güzel olan memleketimizin yağmurla kazandığı ayrı havası anlatılmaktadır.

 

ZEYZO : Umutsuz bir aşkın seven erkek için oluşturduğu hayal kırıklığı ve acıları konu eder.

 

ESMERİM : Esmer tenli güzelleri anlatır.

 

DİZO : Coşkuyu anlatır.

 

BOTANİ : Birlik duygusunun sevgiyle kazandığı coşkuyu anlatır.

 

CANTSU : Testiyle çeşmeden su taşıma olayını anlatır.

 

ÇEPİKLİ : Coşkuyu anlatır.

 

GÜLE : Divan edebiyatında sevgiliyi anlatan ,bülbülü deli eden aşkı anlatır.

 

GOVEND : Bu oyun özlemi anlatır

 

ŞEVKO : Özlemi anlatır. Bar havasındadır.

 

HADDİNO : Birlikteliği anlatır.

 

SEMRA : Aşk ile sevgiye olan özlemi anlatır.

 

HIRPANİ : Aşk acısının bireyde uyandırdığı bir takım duyguları figürleştiren bir oyundur. Bar havasındadır.

 

TORİVAN : Sevgiyi coşkuyla bütünleştirerek anlatır. Bar havasındadır.

 

HURŞE : Sevinç ve coşkuyu anlatır. Kemençe ile oynanır. Doğal yaşamın bahşettiği mükemmelliğin karşısında duyulan sevinci oyunlaştırır.

 

DALLAL : Sevgiliye duyulan özlemi anlatır. Bar havasındadır.

 

BEYN İT DEVELİ : Aşk ve sevgiyi anlatır.

 

KOSARİ : Birlikteliği anlatır. Bar havasındadır.

 

Mardin ve Yöresi oyunlarındaki temel figürler: Çömelip doğrulma, titreme şeklindedir. Çökmeler iki şekildedir.

 

1-Bağlı çökme: Eller bağlı olarak çökülür.

 

2-Bağsız çökme: Eller açık olarak çökülür

 

El vurma figürleri: Toplu ve tek olarak gözükür. Dönme figürleri; ani dönme, Kerteli dönme, Toplu dönme, tek dönme şeklindedir.

 

Halk oyunlarında görülen model, sıra, halka, karşılama ve nokta modelidir. Sıra biçiminde göze çarpan unsurlar; düz dizi, eğri dizi, paralel dizi ve kopuk dizi olmak üzere dörde ayrılır.

 

Hareket biçimi ise tek, çift ve karma yönlü olmak üzere üç şekildedir''

 

Yukarıda bahsedilen oyunlar tam bir görsel şölen sunuyordu. Melek bu görsel şöleni bir kez dahi görmemişti. Düğünü dillere destan yapılıyordu.

 

Gece yarısına kadar devam etmişti. Melek masa da uykuya dalınca Demir sevdiğini kucağına alıp arabaya taşımıştı. Hanım ağalar kıskançlıktan çatır çatır çatlasa da Demir'in umurunda dahi değildi kimin ne söylediği.

 

Konağa gelince Mizgin ve Meleğin kardeşleri yardımcı olmuştu gelinliği çıkarmaya. Masallar kadar güzeldi yaşadıkları , tek sorun çok yorucu idi.

 

Melek yatağa yatıp direk uyumuştu. Demir de önce duş almış sonra uyumuştu. Biliyordu sevdası direk uyumayı tercih etmişti. Sabah yorgun kalkacaktı bu yüzden Melek. Yanında değildi ki önce duş aldırsın.

 

Gidip yatağa yattı. Yarın düğün için son gündü. Etkinlik devam edecekti. Üç gün olmuştu Hassit Merene başlayalı. Melek yarın daha çok yorulacaktı.

 

***********

 

Güneş yeni yeni doğuyor ve hava aydınlanıyordu. Demir uyandı, önce imam gelecek ve Melek ile nikahlarını kıyacaktı. Sonra resmi nikah ve Melek artık onun helali olacaktı.

 

Gidip şükür namazı kıldı. Allah böyle bir sevda nasip etmişti . Melek şükür sebebi idi. Odasından çıkıp çalışma odasına gitti. İşleri yeterince aksatmıştı. Bir kaç telefon görüşmesi yaptıktan sonra kahvaltı için avluya indi.

 

Melek mutfaktan çıkıyordu. Yorgunluktan rengi iyice solmuş bir halde idi. Demir gidip sarıldı. '' Bir günaydın dahi demek yok mu Melek Mirhan '' dedi.

 

Melek sabah sabah bu adam ne diyor diye baktı. Demir boş boş bakan sevdasına '' gidip duş al kendine gel , günaydın için daha çok zamanımız olacak ''dedi.

 

Melek utançla bir şey demeden odasına gitti. Aynanın karşısına geçti. Yorgunluktan solan rengine baktı, içinden'' bu adam bu kadar çok mu sever, benim çirkin halimi dahi gözü görmez'' diye düşündü.

 

Aklına gelenle gidip duş aldı. Demir ağanın söylediği söz o kadar güzel gelmişti ki kulaklarına duş almak dahi insanı mutlu eder miydi? Mutlu ediyordu eğer sevdiğin söylediyse.

 

Banyodan işleri bitince çıktı. Şarkı söyleyen kardeşine baktı. Üzerinde havlu ile duruyordu.

 

 

Havin Allah vardı çok güzel şarkı söylerdi. Ablasının yaşadıkları çok güzeldi. Hayal kura kura hazırlanıyordu. Üzerinde kırmızı bir elbise giymiş saçlarını şarkı söyleyerek tarıyordu .

 

Melek kardeşinin bu haline gülmeden edemedi. Kim bilir yine hangi hayal dünyasındaydı. Gidip üzerine mor elbise giyindi. Kuaför gelip hazırlıyordu kendisini. Evin diğer çalışanı gelince kahvaltıya indiler.

 

Hanzade hanım Meleğin tüm kardeşlerini konakta ağırlıyordu. Kardeşleri çok mutluydu , gerçi kendisinin de onlardan farkı yoktu.

 

Demir sevdasına baktı. Demir' e göre insanların rengi vardı. Meleğin rengi kesinlikle mordu. Üzerine giydiği elbise o kadar güzel yakışmıştı ki, bir an gidip sarılmak istedi.

 

Konağa gelen Agir ağa ile sevdasına iç çekerek bakmakla yetinmişti. Bir kaç ağa daha gelip Demir'i alıp götürdüler. Bir kaç saat sonra imamla konağa geri gelmişlerdi.

 

Melek gidip güzelce abdest aldı. Tesettüre uygun beyaz bir elbise giydi. Başını güzelce örttü. Dayesi ile indi salona. Demir ağa ve Hanzade hanım onu bekliyordu. İki şahit vardı. Biri Korkmaz aşiret ağası ve sevgili eşi Dilşad. Diğeri Demir'in en yakın arkadaşı Yusuf ağaydı.

 

Azatta baba olarak baş köşede oturuyordu. Kızlar ve kumalar sessizce kenarda oturmuş olan biteni izliyordu. Melek gidip Demir'in yanına oturdu. Demir yutkunamadı. Sevdası her hali ile mi güzel olurdu. Melek çok güzel bir kadındı.

 

İmam nikah öncesi Meleğe Demir ağadan Mehir olarak ne istediğini sordu. Melek '' Talak hakkı isterim'' dedi. Demir ve salondakiler şaşkın şaşkın bir birine baktı.

 

Demir: Vermem '' dedi korku içinde. Meleğin bunu neden istediğini hatırlayınca '' Allah şahidim olsun üzerine kuma gelmeyecek . Şahitlerimiz Allah katında şahitlik etsinler ki bu eve başka kadın eşim olarak gelmeyecek. Benim sevdam senken, bu kalbim ömür boyu sadece sana ait olarak kalacak'' dedi.

 

Melek duyduğu sözler karşısında nutku tutuldu. Bu adama karşı bir şeyler hissediyordu. Demir ağaya '' Allah şahidim olsun , benim de tek sevdam siz olacaksınız ''dedi.

 

İmam nikah için Meleğe soruları sormaya başladı. Önce Meleğe babasının ve annesinin ismi soruldu. Sonra Demir sırası ile aynı sorular soruldu.

 

İmam : Demir Mirhan'ı kocan olarak kabul ettin mi Melek Hazan? dedi. Melek ''ettim '' dedikten sonra üç kere aynı soruyu tekrar sordu. Melek' te aynı cevabı verdi.

 

Demir de kendine sorulan soruya üç kere '' kabul ettim'' dedi. İmam son olarak nikah duasını okumaya başladı.

 

"Allah'a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed'e, âl ve ashabına salat ve selam olsun.

 

Nefsimizin şerlerinden ve kötü amellrimizden Allah'a sığınırız.

 

Bir tek Allah'tan başka ilah olmadığına ve Onun ortağının bulunmadığına şahadet ederiz. Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve resulü olduğuna da şahadet ederiz. (bk. Ebû Davut, Nikâh, 33;İbn Mâce, Nikâh, 19; Tirmizî, Nikâh, 16)

 

Allahım! Bu evlilik akdini mübarek eyle. Bu çiftler arasında ülfet/geçim, sevgi ve evliliklerinde sebat nasip eyle, aralarında nefret, geçimsizlik ve ayrılık var eyleme.

 

Allah'ım! Bu çiftlerin arasında Adem (a.s.) ile Havva; Hz. Muhammed (a.s.) ile Hatice ve Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Fatıma (r.a.) arasındaki var olan ülfet, geçim ve kaynaşma var eyle.

 

Allah'ım! Bu çifte salih çocuklar, uzun ömürler ve bol rızık ihsan eyle.

 

Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle" (Furkan, 25/74)

 

Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, güzellik ve nimet ver, ahirette de iyilik, ğüzellik ve nimet ver ve bizi cehennem azabından kor. (Bakara, 2/201)

 

Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. Peygamberlere selam olsun. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.'' ''AMİN'' dendikten sonra nikah kıyılmıştı.

 

Demir ve Melek yalnız bırakıldı. Salonda Melek ile uzun süre sarıldı. Kuaför gelince Melek odasına gitti.

 

Melek hazırlandı. Demir damatlığını giydi ve birlikte Mardin kalesine gittiler. Giderken arkalarında sayısı dahi belli olmayan araba konvoyu vardı. Tüm Mardin ve dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar düğünlerine katılıyordu.

 

Gelin ve damat için ayrılan masaya gidip oturdular. Dünyada tanınan bir ağaydı Demir Mirhan.Resmi nikahlarını cumhurbaşkanı kıymak için gelin ve damadın bulunduğu masaya geldi.

 

Meleğin şahidi Esma ile Dilşad olmuştu. Demir'in şahidi Agir ve Yusuf ağalar oldular.

 

Cumhurbaşkanı bir süre konuşmasını yapıp sonra nikahlarını kıymaya başladı.

 

Cumhurbaşkanı: Azat kızı Melek Hazan ,Botan oğlu Demir Mirhan'ın şahitler huzurunda esin olarak kabul ediyor musun? dedi.

 

Melek :evet kabul ediyorum " dediği an Demir'in yüzünde memnuniyet vardı. Yine de bağırarak söylemesini tercih ederdi.

 

Aynı soru Demire sorulduğunda "eveeet , ömrümün sonuna kadar Melek Mirhan'ı eşim olarak kabul ediyorum " dedi.

 

Melek yine hayran kaldı bu adama. Sevdası o kadar büyüktü ki kim olduğu değil sevdası önemli idi.

 

Cumhurbaşkanı :Devletin bana verdiği yetkiye dayarak sizi karı koca ilan ediyorum " dedikten sonra sırası ile resmi evraka imzalar atıldı.

 

Nikah cüzdanı için ayağa kalkacakları sırada etraftan " Melek Demir ağa'nın ayağına baş" diye bağırmalar yükseldi. Tezahürat şeklinde yapılan isteğe Melek gülerek Demir ağanın ayağına bastı.

 

Cumhurbaşkanı ve hepsi ayağa kalkıp Nikah cüzdanı için masanın önüne geçtiler.Cumhurbaşkanı elindeki nikah cüzdanını Meleğe uzatarak "evin hanımına , evin beyin tapusunu vermek düşer,Allah bir ömür boyu yuvanızdan ,hanenizden huzuru eksik etmesin,Devletin bekası için bol bol çocuk bahşetsin"dedi ve nikah cüzdanını Meleğe verdi.

 

Melek için bunların hepsi rüyaydı. Demir sevdasının yüzünü avucunun içine alıp alnını öptü.

 

Yine etrafta kıskançlık gösteren hanım ağalar vardı.

 

Demir : Allah şahidim olsun bu kalp sadece senin için atacak Melek Mirhan " dedi.

 

Melek: Allah şahidim olsun böyle güzel seven adamı ömrüm boyunca bilmediğim daha önce yaşamadığım duygularla seveceğim " dedi.

 

Resmi nikahlarını dahi Cumhurbaşkanının kıydığı nikahdı onların ki. Zaten bu kadar zenginliğe ve gösterişe başkasının kıyması da uygun olmazdı. Melek bu kadar gösterişe ve katılan misafirlere şaşkın şaşkın bakıyordu.

 

Dün sadece ağalar ve halk vardı. Bugün televizyonda gördüğü bakanlar ve cumhurbaşkanı ve niceleri vardı. İş adamları ve çeşitli ülkelerin konsolosları dahi vardı.

 

Sanatçılar çıkıp sırası ile şarkı söylüyordu. İnsanlar Mardin yöresine ait oyun havaları ile şarkıcılara eşlik ediyorlardı.

 

Demir sevdiğinin elinden tutup masaların ortasında bulunan boş alana aldı. Bayan şarkıcının söylediği şarkı ile dans etmeye başladılar. Etraflarında maytap yakan çalışanlar vardı. Yere kalp şekli verilip yakılmıştı.

 

Şarkıcı şarkıyı bitirince Meleğin elinden tuttu. Etraflarına kanatlı kostüm giymiş dansçı kızlar gelmiş Melek ile dans ediyorlardı. Melek bu kadar hazırlığa şaşkın şaşkın eşlik ediyordu. Demir elinde para dolu çanta ile Meleğin yanına gelip, Meleğin üzerine para atmaya başladı. Hava da uçuşan paralar Azat'ın gözlerini parlatıyordu.

 

Kızı yağlı kapıya gelin gidiyordu. Meleğin önünde diz çöktü Demir. '' Sevdim seni Melek Mirhan , Burada bulunan bütün konuklarımız şahit olsun ki ömrüm boyunca bu kalp sadece Melek diye atacak'' dedi.

 

Melek gözleri yaşlı yaşlı izliyordu . Demirin ellerinden tutup kaldırdı. '' Sevdim seni Demir ağa , bilmediğim tüm duygularla sevdim seni. Allah şahidim olsun ki bu kalp sadece Demir diye atacak ''dedi.

 

Hanzade hanım ve Dildar kadın aynı masada gözleri yaşlı izliyordu bu anları. Çocukları mutlu idi ve onlardan mutlusu yoktu.

 

Saatler geçmiş ve takı törenine başlandı. Tepsi tepsi getirilen takılar Meleğin gözünü korkutmuştu. Şimdi bunları takmaya başlasalar nasıl hareket ederdi. Kasa kasa gelen dolarlar vardı. Doları biten Türk parası getirip takıyordu. Doların bitmesine şaşılmamalıydı. Oyun havaları oynanırken gaza gelen ağalar ne var ne yok havaya atmıştı.

 

Para toplayan çalışanlar elle değil süpürge ve kürekle çuvallara doldurmuştu. Zengin bir ağanın düğünü vardı hali ile. Meleğin kilosu kadar altın takmıştı Hanzade Hanım. Dedikodu yapan kadınlara inat olsun diyeydi bu kadar gösteriş.

 

İki saat sonra bu işkence son bulmuş ve artık dağılmaya başlanmıştı. Melek için işkence idi. Demir için anlamı olmayan bir kaç kasa para. Azat için zenginlik ve rahat bir hayattı. Kızına düşen paydan kendine nasiplenirdi elbet. Dildar kadın için utanma sebebi idi. Çeyrek takacakken Hanzade hanım gösterişli bir saat ve reşat altın vermişti Dildar kadına.

 

Dildar kadın gidip damadına onları takmıştı. Hanzade hanım çok düşünceli bir kadındı. Onları başlarını öne eğecek hiç bir harekette bulunmadığı gibi üstüne üstelik hareketleri ile şanlarını yüceltmişti.

 

Düğün bitmiş ve artık konağa gelmişlerdi. Hanzade hanım odasına gitti. Çalışanlarda sessizce odalarına çekilmişlerdi. Demir ile Melek avluda kalmış bir birine bakıyorlardı.

 

Demir sevdiğinin elinden tutup odalarına götürdü. Melek istemezse zorlayacak değildi. Melek korku ve yorgunlukla baktı Demir ağaya. Demir önce abdest alıp Meleğin abdest almasını bekledi.

 

İki rekat şükür namazı kılacaklardı. Melekde abdest alınca birlikte şükür namazı kıldılar. Demir namazı bitince sevdasını seccadeden kaldırdı.

 

Korku vardı Meleğin gözlerinde, elinden tutup yatağa götürüp oturması için işaret etti. Melek yatağa oturunca kendisi de yanına oturdu. Elleri hala birleşikti.

 

Demir: Hoş geldin ömrüme, hoş geldin hayatıma. İyi ki geldin Melek, bu gece yat uyu. Ben seni zorlayacak hiç bir şey yapmam. Kendini mecbur hissetme. Yanımda uyu nefesini hissedeyim bana yeter '' demiş ve üzerini değiştirmek için banyoya gitmişti.

 

Melek üzerini değiştirmiş ve yatağa yatıp uyumuştu. Bu kadar heyecan yeterdi. Fazlası bünyesine z

arardı.

 

Aşk vardı sevdası yanında olsun yeterdi. Erkekler kadına ne kadar değer verirse karşılığını mutlaka alırdı. Kadın sevildiği zaman gonca gibi açardı. Sevilirken sevdiğine karşılığını mutlaka verirdi. İlkler mecburiyet değil , özel olmalıydı .

 

Bölüm sonu........

 

 

Bölüm : 27.12.2024 01:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...