9. Bölüm

9. Bölüm

bukiz_yazmayiseviyor
bukiz_yazmayiseviy

Acının tarifi var mıydı? Acı kimine göre bedeninin ağrımasıydı, kimine göre kalp ağrısıydı. Kimine göre tarif edilemeyen bir acıydı.

 

Demir sevdi, sevdası Mardin'e şiir olacak türdendi. Melek yeni yeni sever olmuştu. Onların ki başlamadan biten sevdalardandı.

 

Acı dedim ya en başta ; hani tarifi olmayan. Tüm Mardin'in duyduğu ölüm haberiydi acı. Bir annenin feryadıydı.

 

Dildar kadın gelen haberle yıkılmıştı. Kumalar kızlar neye uğradığını şaşırmışlardı. Bir kadın geldi kapılarına. Telaşla çalınan kapı açıldı korku içinde. Azat evde kırıklarından dolayı yatıyordu. Alacaklı geldi diye korkarak açılmıştı kapı.

 

Şimdi keşke alacaklı olsaydı denilen kapıydı o. Dildar kadın dizlerini döverek ağlıyordu. Evlat acısının ismi dahi yoktu. Ana yüreği yanıyordu. Nefesi kesildi. Kızı mutlu diye sevinirken şimdi ölüm haberini alıyordu.

 

Kötü haber tez duyulur demiş eski büyükler. Meleğin haberi tüm Mardin'de duyulmuştu.

 

Yusuf ağa kızı Ayşe ile oynayan Elif'e bakıyordu. Kısa sürede Esma onlara iyi gelmişti. Esma annesi yok diye Ayşe ile kendi kızı gibi ilgileniyordu. Yusuf ağaya mesafeli olsa da Ayşe ile arası anne kız gibiydi.

 

Ayşe Esma ile Elif'i çok sevmişti. '' Esma teyze '' diye dolanır olmuştu. Elif kardeşi olmuştu.

 

Yusuf ağa gelen telefona baktı. Mardin'den arıyorlardı. Telefonu açıp konuşmaya başladı.

 

Yusuf ağa: Alo'' deyip karşı tarafı dinledi. Bir süre sonra duydukları ile kaskatı kesildi. Şimdi Esma'ya gidip nasıl duyduklarını diyecekti.

 

Esma evini temizlerken Yusuf ağa Elif'i kendi kaldığı dairesine getirmişti. Ayağa kalktı evdeki bakıcı kadına kızlara bakmasını söyleyip kaldığı daireden çıktı. Esmanın kaldığı daire alt kattaydı. Merdivenlerden inip kapıyı çaldı . Bir süre sonra Esma elinde çamaşır suyu ile açtı.

 

Yusuf ağa için bunlar huzurdu. Bu kadın kendine çekiyordu. Onunda gönlü var mıydı bilmeden kendini Esmaya çekilirken bulmaktan alı koymuyordu.

 

Esma kızına bir şey oldu korkusuyla : ağam bir sorun yoktur inşallah ''dedi.

 

Yusuf girdiği hayallerden kendini kurtarıp: Esma içeri girebilir miyim? dedi söyleyeceklerini aklında tartarak.

 

Esma uygun olmaz diye : Ağam burada söylesen olmaz mı? dedi korku içinde. Etrafa bakıyordu bu sırada, biri görürde yanlış anlaşılırım diye korkuyordu.

 

Yusuf : Ayak üstünde konuşulacak şeyler değil'' dedi. Esma çekinerek içeri aldı. Yeni temizlenmiş salona gidip oturdular.

 

Yusuf ağa önce nasıl denir ki diye düşündü, sonra : Esma ben bu hayatta karımı kaybederek ölümü tattım. İnan bana ilk başlarda zor oluyor. Alışmak kabullenmek o kadar zor ki, bu acıyı anlatmak için kelimeler yetmez. Bu acının tarifi yoktur her halde. Rabbim kimseye yaşatmasın ''dedi.

 

Esma: Başın sağ olsun ağam'' dedi. İlk defa bunları konuşuyorlardı.

 

Yusuf ağa: Bunu sana nasıl derim inan hiç bilmiyorum'' dedi düşünceli hali ile.

 

Esma bu neyin nesiydi diye korkmaya başladı. Şimdi gel evlenelim dese ne derdi. Buraya ağayı ayartmaya gelmiş kadın olurdu. Korku içinde: Neyi ağam'' dedi.

 

Yusuf ağa: Başın sağ olsun Esma, Melek kaza sonucu hayatını kaybetmiş, hazırlan ilk uçakla Mardin' e gidiyoruz'' dedi üzüntü içinde.

 

Esma ne düşünmüştü, ne duymuştu. Hıçkırarak ağlıyordu. Yusuf ağa direk söylemenin yanlış olduğunu düşündü. Başka nasıl söylenirdi ki . Esma ağlarken içinden bir şeyler kopuyordu. Sarılmak istedi, teselli etmek istedi.

 

Esma : kardeşim, Meleğiiim '' diye ağlıyordu. Kollarını uzatıp kendine çekmek istedi. Elini Esmanın eline koyup teselli edecekken Esma elini çekti.

 

Yanlışlar vardı. Acının tarif edilemez olduğu anda bile namahrem denilen yanlışlar vardı. Esma ellerini yüzüne kapatıp'' bunlar neden bizim başımıza geliyor Allah'ım, ben nasıl dayanırım bu acıya'' diye ağlıyordu.

 

Yusuf ağa: Allah sabrını veriyor Esma, ağlama lütfen, yüreğim dayanmıyor ağlama'' dedi. Üç haftada Esmayı görmeden bir anı geçmiyordu. Bazen kızlarla parkta oynarken izliyordu Esmayı. Bazen mutfakta balkona bir şeyler çıkartırken sesi geliyordu üst kata.

 

Elif'in'' annem '' demesinde huzur buluyordu. İkisi de yarımdı. Bir bütün olmalarında hiç bir sakınca yoktu. Esma ; Yusuf ağanın ne dediğini duymadan ağlıyordu. Kardeşini kaybetmişti.

 

Yusuf ağa sert bir şekilde: Esma cenazeye yetişmemiz gerekir, hazırlan seni dışarda bekliyorum'' deyip kızları almaya gitti. Dış kapıya elini koyup bir süre bekledi. Eve girmek dahi bu kadar zor olur muydu?

 

Kapıyı açıp içeri girdi. Bakıcıya kızları hazırlamasını söyleyip kendi odasına gitti. Küçük bir çantaya eşyalarını koyup, kızları alıp Esmanın katına indi. Kapıyı çaldı Esma çökmüş bir şekilde kapıyı açtı.

 

Yusuf ağa o an öldüğünü düşündü. Sarıp sarmalamak istiyordu. Esma izin vermiyordu. Esmanın elindeki valizi aldı ve aşağı indi.

 

Elif ''anneeee '' diye ağlamaya başlamıştı. İki yaşındaydı ve annesinin haline korkmuştu. Ayşe'de: Esma teyzeeee'' diye ağlayarak gidip sarıldı. Esma ağlayan kızlarla daha çok ağladı.

 

Yusuf ağa kızar diye kapıyı kilitleyip asansöre gitti. Düğmeye basıp bir süre ağlayarak beklediler. Gelen asansörle aşağıya indi. Ayşe'nin elinden tutup , Elif'i kucağına aldı. Birlikte kapıda bekleyen arabaya binip havaalanına gittiler.

 

İstanbul'da bunlar olurken Korkmazlar' da durum karışıktı. Agir ağa Meleğin başına gelenleri duyunca Dilşad'ı aramaya başladı.

 

Telefon her defasında '' aradığınız kişiye ulaşılamıyor'' diyordu. Sabah Dilşad uyanır uyanmaz cilve yapmaya başlamıştı. Agir ağa ne kadar '' içim huzursuz , bugün alışverişe gitme'' dese de Dilşad: Meleğin özel anlar için geceliğe ihtiyacı vardır'' demişti.

 

Konu yatak olunca Agir ağa dayanamamış: Kendine de bir şeyler al, kızımız için gerekli olacak '' demişti.

 

Dilşad kocasının bu haline gülüp , gidip yanağından öpmüştü. En şirin hali ile : Kızımız olmadan oğlumuz oluyormuş düşünsene, ben dört erkek çocuğumla ne yaparım, lütfen beni düşün bebeğim'' demişti.

 

Agir ağa : Sen al da orasını sonra konuşuruz '' demiş ve el ele avluya inmişlerdi. Mirza sert yapısı ile sedir de otururken, Araf ördeği ile oynuyordu. İki gün önce ördeği kuluçkadan çıkmıştı. Anne ördek izin vermese de o bir yolunu bulup ördeklerden birini alıp avluda seviyordu.

 

Mirza öldürücü bakışlarını Araf'a yöneltmiş bakıyordu. İçinde ki öfke öyle büyüktü ki günden güne daha da alevleniyordu. Dayesi en çok Araf'ı seviyordu.

 

Şimdi ise anne , babası gidip ördek seviyorlardı. Ördek sevse ne olur, sevmese ne olur . Birlikte Araf'ın ördek taklidi yapmasına gülmeye başladılar. Asiye hanım salondan sesleri duyup yanlarına gelip o da gülmeye başlamıştı.

 

Araf'ın elinden tutup ,Mirza'yı yanlarına çağırıp salondaki mutfak masasına gidip kahvaltı yaptılar.

 

Dildar çocukları kaynanasına bırakmak istese de Asiye hanım: benim işlerim vardır, kardeşime gideceğim bugün '' demişti. Dildar akşam görüşürüz diye şirin hali ile kocasına çocukları bırakıp gitmişti. Agir ağa konu karısı olunca yelkenleri suya indiriyordu.

 

Önce oğulları ile şirkete gitmişti. Çocuklar acıkınca yemek yemek için oyun alanı olan bir kafeye gitmişlerdi. En son kuyumcu dükkanlarına gidip ellerinde ne kadar altın kaldığını öğrenmişti. Araf oyun oynarken, Mirza babasını dinliyordu. Küçük yaşına rağmen babasının işlerine merakı vardı.

 

Adamlarından biri arayıp söylemişti. Meleğin ölüm haberinden sonra Dilşad'ı aramaya başladı. Bir taraftan hastaneye gidiyordu, diğer taraftan korkuyordu. İki oğlunu annesinin yanına göndermişti. Eli yüreğinde hastaneye gelmişti.

 

Mirhanlar'ın konağında işler karışıktı. Hanzade hanım kış bahçesinde iken telefonuna gelen mesajla öğrenmişti her şeyi.

 

Düşman ağanın karısı: Hanzade hediyemi beğendin mi? Benim kızım Meleği oğluna eş olarak istemedin. Mirhanlar'ın ağasına Mirhan kızı yaraşırdı. Gidip kumarcı Azat'ın kızını karı diye aldın oğluna.

 

Hanım ağa olmayacak birinin ölümü de patlayan arabasında olurdu, başın sağ olsun, yasın uzun sürmesin gel kızımı gelin diye iste, aksi halde bugün gelinin başına gelenler yarın oğlunun başına gelir sağlıcakla kal sevgili dünürüm'' diye yazıyordu. Hanzade Meleği aramış ulaşamamıştı.

 

Elinde telefonla bir sağa bir sola gidip geliyordu. Bunlar gerçek olmaz derken fotoğraf gelmişti bu sefer. Oğlu yanan arabanın yanında bitmiş bir şekilde sedyeden tutuyordu. Sonra kısa video.

 

Hanzade başından kaynar sular döküldüğünü hissetti. Bunlar nasıl insanlardı. Hamit ağanın kardeşinin oğluydu bu kişiler. Zamanında Demir ağa olmasın diye karşı çıkmışlardı. Hamit ağa torunundan başka kimse ağa olmaz deyince ,kızlarını bu kapıya yamamaya çalışmışlardı.

 

Oğlu sevdalanınca kim olduğuna bakmadan gidip Meleği almıştı. Yıllarca içlerinde biriken nefret bugün gelini ile torununa sebep olmuştu. Elini ağzına götürüp zılgıt çekmeye başladı. Ciğeri yanıyordu.

 

Kim bilir oğlu nasıldı. Bu acıya nasıl dayanılırdı. İki can toprak olmuştu konaktan. İki canın nefesi kesilmişti hain pusuda.

 

İki canın hayalleri elinden alınmıştı. Çalışanların bakışlarını umursamadan arabaya binip hastaneye gitti. Hastanenin önü kalabalıktı. Duyan herkes akın akın hastaneye geliyordu.

 

İçlerinden yaşlı olan bir adam geldi. Berham ağa bu toprakların en bilgeli, aklı başında , en yaşlı ağasıydı. Hanzade ile aynı anda Hastaneye giriş yapmışlardı.

 

Berham ağa: Başın sağ olsun Hanzade hanım'' dedi tok sesiyle. Elindeki bastonu sıkı sıkıya tutup Hanzade'den yanıt bekledi.

 

Hanzade şuan o kadar bitkindi ki konuşmaya takati yoktu. Sadece'' dostlar sağ olsun Berham ağa'' dedi. Dünyası başına yıkılmıştı oğlunun.

 

Doktor '' Melek hanımı kurtaramadık '' dediği andan itibaren Demir şoka girmişti. Kendin de değildi. Doktorlar sedyeye koyuyorlardı. Koskoca adam şuan bedeni kas katı kesilmiş bir şekilde sedyeye alınıyordu. Heybetli yapısından eser kalmamıştı.

 

Hanzade hanım oğlunu öyle görünce koşar adımlarla yanlarına gidip: Oğlum, Demir, oğluma ne oldu doktor, Demir aç gözünü kurban olduğum. Yaşlı anana bunu yapma , bunu da birlikte aşacağız, bunu yaşlı anana yapma ben bu acıyla yaşayamam , bana evlat acısı yaşatma'' diye ağlıyordu.

 

Doktor Demir'i hızlı bir şekilde müşahede odasına götürdü. Hanzade giden oğlunun ardından koşar adımlarla gitti. Bir süre sonra Demir odaya alındı. Hala baygındı. Doktorlar bilinçli bir şekilde uyutma kararı almışlardı.

 

Hanzade morga götürülen gelini görmek için hastanenin son katına indi. Yanında Berham ağa'da vardı. Bir kaç hanım ağa ile birlikte gittiler. Dildar kadının getirmeleri için araç göndermişti. Morga gelince Meleği göstermek için çalışanlar Meleği dolaptan çıkardılar. Her tarafı yanmış gelinine daha fazla bakamadı. Hüngür hüngür ağlamaya başladı.

 

Hanzade hanım Meleğin yattığı rafın önünde diz çöküp '' affet kızım, ben seni koruyamadım. Sizi koruyamadım. Herkese gücü yeten Hanzade sizi korumaya gücü yetmedi. Oğlum içerde perişan Melek, ben bunları daha önceden düşünseydim şuan sen yuvamızda olurdun. Hakkını helal et kızım'' dedi ağlayarak.

 

Kadınlar kollarından tutup yerden kaldırmaya çalıştılar. Bu sırada Dildar kadın yanlarına geldi. Hanım ağalar küçümseyerek baktılar. Kızının yanına gidip yanan ellerini tuttu. Hıçkırarak ağlıyordu. Kardeşleri ve kumalarda Meleğin yanına çöktü.

 

Dildar kadın: Meleğim sen Melek mi oldun kuzum. Benim asi kızım anasını bırakıp nerelere gitmiş? dedi ağlayarak.

 

Hanzade hanım zar zor yanına gidip sarılarak ağlamaya başladılar. Berfin: abla , ablaa neden gittin abla, beni bırakma ablaaa'' diye ağlıyordu.

 

Berham ağa: hanımlar acınız büyüktür bilirim. Cenaze hazırlansın defnedelim. Akşam ezanı okunmadan yerine teslim edelim. Cenaze ne kadar beklerse sorgu- suali o kadar zor olurmuş. O bu dünyada misafir , evine götürüp teslim edelim'' dedi.

 

Hanzade oğlu bu haldeyken nasıl izin verirdi.

 

Peygamber efendimiz (s.a.v) güneş doğarken, tam ortada (zevalde) iken ve batarken ölü defnetmeyi nehyetmiştir ( yasaklamıştır) . Bunun için acele ediliyordu. Aksi halde gece gömülmesi gerekirdi. Ya da ertesi gün öğle namazından sonra gömülmesi uygun olurdu. Bu sefer ruh huzursuz olacağı için dünyada acı çeker ve sorgu suali zor olurmuş diye defin işi hızlandırılmıştı.

 

Dildar kadın daha fazla acı çekmesin diye izin verdi. Çalışanlar Melek defnedilmeden yıkamak için gasilhaneye götürdüler. Hanzade oğlunun yanına gitti. Doktorlara uyandırmalarını söyleyip odadaki sandalyede beklemeye başlar.

 

Agir ağa bu sırada yanlarına gelmişti . Baş sağlığı verir vermez ,mezar kazdırmaları için adamlarını mezarlığa göndermişti. Yusuf ağa Mardin'e gelir gelmez soluğu hastanede almıştı. Esma koşarak hastaneye girerken , kızları yanına alıp babasının yanına gitmişti.

 

Dışarda taziyeleri alıyorlardı. Soylu aşireti olarak bu zor günde destek veriyorlardı. Düşman aşiret ağaları da gelmişti. Analarının attığı mesajdan habersiz taziye kabul ediyorlardı.

 

Doktorlar anestetik gazlar kapatırlar ve hastanın yavaş yavaş uyanması beklenir. Hastanın yaşamsal refleksleri geri döndükten sonra, nefes yollarındaki tüp çekilir ve hastanın kendi kendine soluması sağlandı.

 

 

Demir bu sırada uykusunda Melek ile birlikteydi. ( Melek ile birlikte güzel yeşil ormanlık alandaydılar. Piknik alanı gibi bir yerdi burası. Her taraf yeşillik içindeydi. Melek yere serdiği piknik örtüsüne sepettin içindeki yemekleri diziyordu. Demir kızı ile top oynuyordu.

 

Kızları acıkınca Meleğin yanına gelmişlerdi. Melek servis tabaklarına getirdiği yemekleri koyarken, Demir kızına meyve suyu koyuyordu.

 

Birlikte sohbet ederek güzel vakit geçiriyorlardı. Melek yemek yedikten sonra etrafı toplamaya başladı. Kızları etrafta kelebek kovalıyordu.

 

Demir kızını mutlulukla izliyordu. Melek Demir'in dizine yatınca; Meleğin saçlarını okşamaya başladı.

 

Melek : Seni seviyorum sevgilim '' demişti.

 

Demir de aynı şekilde sevdasına '' sen benim nefesimsin Melek, sen olmadığın zaman bu adam nefes alamaz, sakın beni bırakma'' demişti.

 

Melek oturur pozisyona geçip '' Ben seni bırakmam Demir( Demir'in kalbine elini koyarak konuşur) eğer bir gün bırakırsam burada hissedersin. Burası Melek diye atıyorken, ben seni bırakmam sevgilim'' deyip Demir'in yanağından öpmüştü.

 

Demir etraftan duyduğu seslerle uyanmıştı '' Demir bey, Beni duyuyor musunuz? Demir bey'' diye doktorlar Demiri uyandırmaya çalışıyorlardı.

 

Demir uyanınca etrafa baktı. Beyaz duvarları olan odada bulunuyordu, yanına ,etrafına baktı Melek yoktu. Elini kalbine götürdü hala Melek diye atıyor mu diye? Kalbinde huzur vardı, Melek vardı.

 

Yataktan kalkmaya çalışınca Hanzade hanım ve doktorlar durdurmaya çalıştı.

 

Demir: O nerede'' dedi. Melek olmadığı düşündüğü kadını gidip yüzleşmesi gerekiyordu.

 

Doktor : Morgda efendim'' dedi üzüntü içinde.

 

Demir ayağa kalkıp ayakkabılarını giymeye çalıştı.

 

Hanzade hanım oğlunu durdurup: Oğlum şimdi gasilhane de defin işlemleri için hazırlanıyor'' dedi.

 

Demir yutkunamadı. Gördüğü rüyanın etkisinde '' o Melek değil diyordu '' kalbi.

 

Demir yavaş adımlarla baş sağlığı verenleri umursamadan hastanenin en altında bulunan morga gitti.

 

Elini kalbine koydu, hala '' Melek'' diye atıyordu. Hala nefes alabiliyordu. O zaman içerdeki kadın kimdi.

 

Çalışanlar gasilhaneden gelen cenazeyi Demir'e gösterdiler. Bi' an kendine engel olamayıp ağlamaya başladı. Elini kefenin üzerinde gezdirdi.

 

Yanındakilere '' çıkın'' dedi. Bir süre ne diyeceğini bilemeden bekledi.

 

Demir: Seni ilk havami şalınla gördüm sevgilim. En mutlu anlarımı seninle yaşadım. Bugün inanmıyorum Melek.( Bir süre ağlar) Burada yaşayan sen değilsin , eğer öyle olsan nefes alamazdım sevgilim'' dedi . Sesi sonlara doğru kısık çıkmıştı.

 

Bir süre Meleğin yanında kaldı ve dışarı çıktı. Agir gelip koluna girdi. Yusuf ağa Hazal vefat ettiği anı hatırladı. Bir kere dahi göz yaşı dökmemişti. Şimdi Esma perişan haldeyken dayanamıyordu.

 

Birlikte hastaneden çıktılar. İki tabut hazırlandı. Biri Melek için diğeri şoför için.

 

Cenaze arabasına koydular. Şoförün ailesi de perişan bir haldeydi. Yıllardır bu kapıya oğulları hizmet etmişti.

 

Hanzade hanım onlar içinde bir araba hazırlattı. Erkekler mezarlığa gittiler. Kadınlar konağa geçti. Dildar kadın perişan haldeydi. Esma annesine yardımcı oluyordu. Yusuf ağanın annesi Esma'yı göz hapsinde tutuyordu.

 

Oğlunun bakışlarına denk gelmişti. Taziye için kadınlar konağa akın akın geliyorlardı. Ellerinde kuranı kerim vardı. Hocalar kuran okumaya başladı.

 

Erkekler mezarlığa gitmişlerdi bu sırada. Cenaze arabasından tabutlar omuzlara alındı. Mezarlıkta bulunan musalla taşına iki tabut kondu.

 

İmam önde erkekler arkada cenaze namazı kılmaya başladılar .Selamladıktan sonra namazı imama cenaze duasını okumaya başladı.

 

''Allah'ım, Dirilerimizi, ölülerimizi, mevcut olanlarımızı, kayıp olanlarımızı, erkeğimizi-kadınımızı, çocuklarımızı ve büyüklerimizi bağışla.'' dedikten sonra cemaat '' amin'' dedi ve tabutlar tekrar omuzlara alındı.

 

Demir Meleğin bulunduğu tabuttan tutuyordu. Azat kızının tabutundan tutmak istese de ağrılarından dolayı tutamamıştı. O kadar kırıp dökmüştü ki, kızının tabutunu taşımak dahi nasip olmuyordu.

 

Kazılan kabirin yanına geldiler. Şoförün kabri kendi aile kabristanlarına götürülecekti. Önce Meleğin defin işlemleri yapılacaktı.

 

Omuzlardan iki tabutta indirildi. ''Kadınları kabre koyacak olanların, neseb yönünden ona mahrem olmaları daha iyidir. Bunlar bulunmazsa, yabancılardan iyi halleri bilinen kimseler seçilir. Kadınlar kabre yerleştirilinceye kadar kabirleri üzerine bir perde çekilir.''

 

Melek için uygun şartlar ayarlandıktan sonra kabre yerleştirilir.

 

İmam :Mülk, Vakıa, İhlâs ve Muavvizeteyn sûreleri, sonra Fatiha ile Bakara sûresinin başı okudu. Sevabı da cenazenin ve diğer iman sahiplerinin ruhlarına bağışlanır. Ölünün bağışlanması için Yüce Allah'a dua edildi.

 

Bu sırada Meleğin üzerine tahtalar yerleştirilmeye başlandı. Demir eline küreği aldı. Arada kalbini yoklamayı ihmal etmiyordu. Hala Melek oradaydı.

 

Azat' ta küreği eline alan toprak atanlar arasındaydı. Yusuf ağa, Agir ağada sırası ile toprak attılar ve defin işleri tamamlandı.

 

İmam bu sefer elindeki Kuranı Kerim ile Meleğin başında telkinde bulunmaya başladı. Cenaze hayır dualarını yapıp diğer cenazeyi kaldırmak için gitmeye başladılar.

 

Demir imamın son sözünü söyleyip gitmesini bekledi. Agir ve Yusuf ağaya gitmeleri için işaret verdi. Azat'ın burada bulunmaya zaten hakkı yoktu.

 

İmam gidince Meleğin baş ucunda ağlamaya başladı. Defin işleminden sonra hisleriniz ölür. Kabul etmediğiniz duygular bir bir gün yüzüne çıkar.

 

Yusuf ağa ve Agir ağa uzaktan Demir'i izliyorlardı. Demir eline aldığı bir avuç toprağı kokladı. Melek kokmuyordu.

 

Demir: Meleğim, melek mi oldun sen? dedi. Sonra aklına doğmamış Meleği geldi.

 

Demir: Kızımız olacakmış Melek. Biliyor musun bizim kızımız olacakmış'' dedi. Rüyasında öyle görmüştü. Ağlıyordu artık. Dayanılmaz acıydı yaşadıkları.

 

Demir: Sen gittin, ben kaldım Meleeeeek'' diye bağırdı. İlk gördüğü an geldi hatırına.'' Kefenim çıkacak o evden daye '' demişti.

 

Demir: Kefenin çıktı Meleeek'' dedi ağlayarak.

 

Demir için bu yaşadığı acının tarifi yoktu. Evladı ve sevgili karısı toprak olmuştu. Kalbi hala Melek diye atarken nasıl nefes alacaktı.

 

Bir süre sonra Yusuf ağa ve Agir ağa Demir'in yanına geldiler. Kolundan tutup kaldırdılar. Eve gitmeleri gerekiyordu. Biri sevdasını görmesi gerekiyordu. Diğeri sevdasına ulaşması.

 

Arabaya binip konağa gittiler. Hemen peşlerinden diğer aşiret ağaları geldi. Peşi peşine gelen sayısı belli olmayan onca araba konağın önüne park edildi.

 

Akşam olmak üzereydi. Demir bitmiş halde konağa götürüldü. Hanzade hanım koşarak oğlunun yanına geldi.

 

Demir: Daye gitti daye, artık bizimle olmayacak daye'' dedi ağlayarak.

 

Hanzade hanım: Bizim kalbimizde yaşayacaklar oğul'' dedi üzgün çıkan sesiyle.

 

Dildar kadın perişandı. Azat salona geçip baş köşeye oturdu. Bu konağa son kez gelişi olacaktı. Tadını çıkarır gibi baş köşeye geçip oturdu.

 

Berham ağa kendisine yapılan saygısızlığı bu sefer maruz gördü. Konağın içi de , dışı da insanlardan adım atılacak yer yoktu.

 

Avlu da ağlayan Demir'i sakinleştirmek için doktor çağrıldı. Konağa Korkmaz aşiretinin arabası yaklaştı. İçinden Dildar meraklı gözlerle indi.

 

Bu kalabalık neyin nesiydi. Yanındaki kadınla birlikte konağa gittiler. Dışardaki kalabalık ikiliye şaşkın bir şekilde bakıyordu.

 

Aralarında fısır fısır konuşmaya başladılar. Korumalar elleri titreyerek kapıdan yol verdi ikiliye.

 

Konağa giriş yapınca bu sefer Demir'in yerde perişan hallerini gördüler. Hanzade hanım oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu. Onları ilk fark eden Agir ağa oldu.

 

Agir ağa: Dilşad siz, ama bu nasıl olur'' dedi şaşırmış halde.

 

Bölüm sonu....

 

Bölüm nasıldı?

 

Evladını kaybeden bir anne olarak yazdığım bölümümüzde yaşadığım duyguları sizlere aktarmışımdır inşallah.

 

Demir bu acıyı atlatabilecek mi?

 

Düşman ağanın cezası nasıl kesilmeli sizce?

 

Son olarak Dilşad ile gelen kimdi?

 

Bir sonraki bölüme kadar Allah'a emanet olun..

 

Narin parmaklarınızla yıldızları parlatmayı unutmayın 🥰

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.12.2024 02:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...