Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Di̇nozorlar

@burcud187

Var olmayan bir canlıyı şu zamanda, şu saatte hemen bir kaç metre ötede görüyordum. Bunun bir rüya olduğunu düşünmek benim için en kolay tarafıydı.
Donmuştum. Bedenim belli belirsiz şekilde titrerken, gözlerimin büyüdüğünü, dudaklarımın şaşkınlıktan aralandığını hissedebiliyordum. Çevreden kıyamet sesleri kulaklarıma doluyor, insanların şiddetle kaçtıklarını görüyordum. Korkudan az önce merdivenlerden bile düştüğüm unutmuştum. Belki vücudumda kırıklar olmuştu. Belki de bedenim ciddi hasarlar almıştı ama bu gördüklerimden sonra aldığım hasarın bir önemi yoktu.

Bir el kolundan tuttuğu an irkilerek kendime geldim. Bu babamdı. Ona boş boş baktığım sırada, yine aynı heyecanla konuştu.
"Gitmeliyiz Talya. Az zamanımız kaldı." dedi kelimeler ağzından yarışırcasına çıkmıştı.

Cevap vermeyerek tekrar bu dev canlının bize doğru gelişini izledim. Yaşadığım şoku daha atlatamıyordum. Kolumdaki elin başta ağırlaştığını sonrada tenimi okşadığını fark ettiğimde arkamı döndüm. Babamı arkamda göremediğimde, gözlerimi çevrede gezdirdim. İnsanlar bir toz bulutu gibi çevreye dağılırken, ben az önce insan âleminin yok oluşuna şahit oluyordum. Kime baksam bir anda taşlaştı, rüzgarın şiddetli sesi kulaklarıma geldiği an, insan ırkı toz bulutu oldu ve çevreye dağıldı.
Sıra bendeydi. Bende bir insandım ve birazdan bu bedenler gibi taşlaşarak, Dünya'nın havasına karışacaktım.
Korkuyordum. Korku sol bacağımdaki ağrıyı unutmamı sağlamıştı. Damarlarımda korkunun gezdiğini ve ürperdiğimi hissedebiliyordum. Bütün bedenimde atan kalp ritmimi bu sessiz kasabada duyabiliyordum. Pes etmiş bir halde gözlerimi kapattım. Dev dinozorun bana yaklaştığını duyabiliyordum ama pekte umurumda değildi, sonuçta birazdan bende taşlaşarak gökyüzünün bir parçası olacaktım.

Bir kaç saniye gözlerim kapalı bir şekilde öylece bekledim. Dinozorun attığı adım sesleri kulaklarıma bir ritim gibi gelirken ses kesilince gözlerimi refleksle aniden açtım. Dev çift gri ve kalın tabakalı ayak gördüğümde başımı yukarı doğru kaldırdım. Büyük bir beden sonra bedenim büyüklüğünde dişler ve şiddetli gelgitler yapan, saçlarımın geriye doğru uçuşmasına neden olan o rüzgar veya fırtına değildi. O şu an ağzını açmış beni tek bir nefeste yutabilecek dev dinozorun kokuşmuş nefesiydi.

Gözlerim beklendiğinden daha da büyük bir şekilde açıldı. Hareketlerimi kestim ve nefesimi tuttum. Bana daha da yaklaşarak az bir mesafe kalmasını sağladı. Bekledi ve bekledi. Dışarıdan hiç nefes almadan ağzını bir ev büyüklüğünde açtı ve yıldırımın sesinden daha şiddetli bir şekilde kükremeye başladı. Gözlerim kükremesini ve sarıya bulanmış sivri dişlerini izlerken, ağzı şiddetle yukarı doğru gerildi. İşte bu benim bitişimin, sonsuza dek karanlığa yok oluşumun habercisiydi. Gökyüzüne açacağımı sanarken işte şimdi bir öğün olacaktım.

Ağzı geriye doğru gittiği an hızla bana doğru yaklaşıp beni yutabileceğini anlamıştım. Beklemediğim bir hareket yaparak gövdesinin altına doğru koşarak şaşırmasını sağladım. Refleksler bu yüzden vardı ya, mantık durduğunda devreye bedenin kendini kurtarma mücadelesi giriyordu. Uzun kalın kuyruğu şiddetle yerde çukurlar açarken bu sefer gözlerinin değil kuyruğunun hedefi olmuştum. Hırçınca sağa ve sola doğru yalpalanan kuyruğuna karşın bende ters yöne koşuyor, kuyruğunun hedefi olmamaya çalışıyordum. Bu dev canlı gözleriyle beni arıyorken manevra yaparak sağa doğru koştum. Çökerek önceden yıkılmış olan bir evi gözüme kestirdiğim de bütün gücümü toplayarak tahta parçalarının arasına girdim. Tahtalara iyice sokularak yaklaştım ve görünmemeye çalıştım.

Kalbim benim değilmişçesine hızla atıyordu. Bedenim de ufak yaraların açılmasına karşın sol dizim oldukça şiddetle sızlıyordu. Üstümdeki hırkanın kenarını sessizce ve yavaşça yırttım. Dizimi kendime doğru çekerek yarama göz gezdirdim. Derimde ufak çizikler olmasına rağmen dizimin eklem kısmı ağrıyordu. Aldığım ilk yardım derslerine göre kırılmış veya çatlamışta olabilirdi.

Elimdeki hırka parçasını dizime dolayarak hızlıca sıkı bir düğmek attım. Başımı sivri uçlu bir tahtanın arasından kaldırarak etrafa göz ucuyla baktım. Beni az önce yemek üzere olan dev gitmişti. Dünya tamamen kıyamet yerine dönmüştü. Evlerin tamamı yok olmuş, yoldaki kaldırımlar içine göçmüştü ve bu yaratıklar uzaktan şahane görünmesine rağmen oldukça yırtıcıydılar.

Kafamdaki sorular ise tamamen birbirine girmiş durumdaydı. Şu an ne düşünmem gerektiğini hiç bilmiyordum. Sadece bir plan yapmalıydım. Kendimi güvenli bir alana aldığım an kafamdaki soruların cevaplarını bulacağıma emindim. Sonuçta her sorunun bir cevabı vardır bu hayatta. Bu olanlar kötü bir kâbusmuş gibi gözükse de bununda mantıklı bir cevabı vardır elbet. Babamın son görüntüsü zihnimin içinde aydınlandığında odaklandım. Ne demişti bana?
"Özür dilerim Talya. Ama şu an sığına gitmemiz gerek." Sığınak! Güvende olacağım tek yer orasıydı. Bu şehire birkaç metre uzaklıktaydı ve dağın toprak zeminine inşa edilmiş çelikten duvarlarıyla oldukça güvenilir ve az hasar alan bir yerdi. Bu gizli sığınağı sadece ben ve babam biliyordu. Babam kimseye söylememem için sıkı sıkı tembih etmişti beni.

Derin bir nefes aldım ve zihnimin içinde cirit atan düşüncelerden savruldum. Şu an sadece sığına güvenli bir şekilde gitmenin yollarına odaklamalıydım. Gözlerimi aceleyle etrafta gezdirdim. Çevrede kükreyen dev ve orta boy dinozorlardan geçmem imkansızdı. Hava da uçanlar ise her an beni görebilecek durumdaydı. Orman yakındı. Hemen şu anki bulunduğum tahtaların arasından çıktığım gibi bir iki adımla ormanın içine girebilirdim. Ormanın içinde yoğun olan çalıların arasından sürünerek sığınağa varabilirdim. Şimdilik güzel bir plan olmuştu. Başımı bir asker gibi onaylayarak salladım. Gözlerimi sinsice kıstım ve dizlerimin üzerinde durmaya çalıştım. Ellerimle ve dizlerimle ileri doğru sessizce hareket etmeye başladım. Daha da çok yıkılmış olan tahtaların ve taşların arasında bir boşluk gözüme takıldığında başımı kaldırıp çevreme tekrar göz gezdirdim.
Dev dinozor hala beni arıyordu ama daha bulamamıştı. Gözümün önündeydi ama bana çokta yakın değildi. Geniş burnunda soluyarak yıkılmış bir evin, çıkan bir fırtına gibi savrulmasına neden oluyordu. Belliki bu vahşi yaratıkların koku alma duyusu oldukça gelişmiş durumdaydı. Çünkü geniş tabanlı ayaklarıyla yıkık olan evleri eziyor ve eğilerek kokluyordu. Beni arıyordu. Mükemmel gelen kokum belli ki ona oldukça acıkmasına ve hırçınlaşmasına neden oluyordu. Hızlı hareket etmeliydim. Dev dinozor arkasını döndüğü an çalıların arasına girmeliydim. Heyecanımı bastırmak için bir kaç kez derin nefesler aldım ve dinozor arkasını döndüğü an saydım.

Bir... İki... Üç... Son rakam zihnimde belirdiği an kollarımdan destek alarak bir asker edasıyla sürünmeye başladım. Çalılar burnumun dibine kadar geldiğin de kendimi çalıların arasına doğru attım. Yoğun olan çalıların en altında sürüngen bir hayvan gibi sürünüyordum. Nefesimi düzenle almaya çalışıyor aynı zamanda da bir dal parçası gözümün içine kaçmaması için gözlerimi kısmıştım.

Dünya da benden başka bir insan olup olmadığını merak ediyordum. Yüzde beş ihtimal bu büyük gezegende tek başıma bu canlılarla kalma düşüncesi ürkmeme neden oluyordu. Düşününce bu fazlasıyla korkunçtu. Hayatım boyunca yalnız bir şekilde yaşam mücadelesi verebileceğime emin değildim. Kendime bu konuda güvenemiyordum. Kendimi korumak için bir âlet dâhi kullanmayı bilmiyordum. Üstelik bana ve evrene yabancı olan bu türleri tanımıyor ve kalın tabakalı derileri tank hariç başka hiçbir kötü aletlerin onları yaralaya bileceğini düşünmüyordum.

Kaç dakika çalıların arasında süründüğümü tahmin edememiştim. Bana oldukça uzun gelen bu süre ve dizimin şiddetli ağrısı büyük bir mesafe kat ettiğimi gösteriyordu. Önümü göremesem de dakikalarca süründüğüme emindim. Dizimi ve ellerimi ileriye doğru hareket ettirip süründüğümde bir ses duydum ve hareketlerimi yavaşlattım. Aynı sesi tekrar duyduğum da ise nefesimi tutarak olduğum yerde kaldım. Bana oldukça yakın gelen bu ses dev dinozora ait olmasa da farklı bir türe benziyordu. Çünkü yeri sarsan tok seslere nispeten daha tiz bir ayak sesine sahipti.
Çalıların arasından başımı sessizce ve yavaşça kaldırarak baktım. Benim boyuma nazaran daha küçük görünümlü olan bu tür otçuldu. Çalılıkların yapraklarını sivri dişleri ile sökercesine çekiştiriyordu. Belki bana bir zararı olmaya bilirdi. Fakat diğer türlere çıkardığı tiz sesiyle haber verip yerimi belli edebilirdi.

Güneşli hava bir anda yok olmuş yerini şiddetli fırtına almıştı. Bu türden hemen kurtulmam gerekiyordu. 'Düşün Talya. Sakin ol ve düşün. Bu türden nasıl kurtulabilirsin?' Zihnimde beliren bu soruyla düşünmeye başladım. Başımı tekrar çalıların altına sokarak bir süre olduğum yerde hareket etmeksizin düşündüm. Ve sonunda bulmuştum. Dinozor bana arkasını döndüğü an, ağaçtan düşmüş olan enfes görünen bir dal parçasının üzerindeki yaprakları gözüme kestirdiğim gibi uzanarak elime aldım ve hemen yanımda sesi kulaklarımı şenlendiren derenin içine doğru bir anda fırlattım. Tekrar dinozora baktığımda başını aniden kaldırdı ve sesin geldiği yöne doğru baktı. Ağzında yarısı yenmiş çalıları hızlıca çiğnedi ve koşmaya başladı. Onun dikkatini çekebilmiştim. Dinozor derenin kenarındaki dal parçasını yerken bana da kaçmam için kısa bir süre doğmuştu.

Dizimim acısına aldırmadan hızla sürünerek yönümü değiştirdim. Yine dakikalarca ve hızımı arttırarak süründüm. Yeşil çalılıkların arasından gözlerimi alan ışığı fark ettiğimde başımı kaldırarak çevreye baktım. Ormanın sonuna ulaşmıştım. Şimdi ise koşma sırasıydı. Çalılıklar bedenimi çizerek ayağa kalktım. Yolun ortasına doğru koştuğumda hızla etrafımda dönerek baktım. Bir kaç tane daha yıkılmamış evleri ve büyük demirden yapılmış mavi tabelada, 'Teksas Eyaleti Wimberley Kasabasına Hoş geldiniz' yazıyordu. Ormanın sonu olduğu gibi kasabanın da sonuna gelmiştim.

Burası Amerika'ya bağlı Teksas Eyaletiydi. Babamın işi ve daha kapsamlı uzay araştırmaları için daha küçük bir kız çocuğu iken Türkiye'den buraya taşınmıştık. Okulumda daha rahat etmek ve uyum sağlamak için Türklerin yaşadığı küçük bir kasaba bulduğumuzda ise hiç düşünmeden Wimberley'e yerleşmiştim. Babam işinin ve araştırmalarının olduğu kadar benim de çok üzerime titrerdi. Annem ise beni bu Dünya'ya getirirken kendi ruhunu da teslim etmişti aynı zamanda.

Burada daha dinozorlar yoktu ve kapısı açık olan bir evi görerek koştum. Şimdilik yalnız kaldığıma göre bu durumda eve girmemde sakınca yoktu. Acilen alabildiğim kadar erzak almalıydım. Evin kapısından hızlıca girdiğimde ilk olarak bir çanta veya ona benzer olan ne varsa onu aradım. Oturma odasına girerek göz ucuyla baktım. Aradığımı bulamadığım da ikinci kata çıkmaya karar verdim. Merdivene attığım bir adım ile dizimden gelen çıtırtı sesi ile dudağımdan çıkan inilti sessiz koridorda yankılanmıştı. Bacağımı sürünürken çok zorlamıştım bu nedenle daha da hasar almıştı ve ağrısı daha da atmıştı.

Gözlerimi sıkıca kapadım ve dizindeki bu şiddetli sancıyı yenmek için nefesimi tuttum. Güçlü olup bu ağrıyı yok saymam gerekiyordu. Sağlam olan bacağıma ağırlığımı vererek teker teker merdivenleri çıkmaya başladım. Tam önümde duran beyaz tahtadan bir kapı gördüğümde zaman kaybetmeden odanın içine daldım. Etrafıma tekrar hızlıca göz gezdirdiğim de hemen dibimde olan uzun bir askılık gördüm. Askılığın üzerinde ki gri renkli sırt çantasını gördüğümde dudaklarımı gererek gülümsedim. Çantayı acele ederek aldım ve merdivenlere sağlam olan bacağımla basmaya dikkat ederek inmeye çalıştım.

Mutfağa girdiğimde dolaplara yaklaşarak kapaklarını açtım. Bozulmayacak ve bana şu an ağırlık yapmayacak gıdalar almam gerekiyordu. Açtığım başka bir dolapta noodle ve makarna çeşitleri ve daha açılmamış küçük bir su şişesi gördüğümde çantaya sokuşturdum. Bu benim bir aylık gıdam olabilirdi. Çantayı sırtıma takarak evin kapısına doğru koşmaya başladım ve evden çıktım. Koşarak ve topallayarak ilerlediğim bu yolda çıkık olarak düşündüğüm ayağımın ucu bir çukura takıldığı an yerle buluşmuştum.

Loading...
0%