Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Hengameni̇n Altinda

@burcud187

Birinin gidişi yıkılışıyla aynıdır. Biri hayata veda edip gittiğinde taştan bir beden bırakır geride, biri ise yıkıldığı an ruhuna veda eder sessizce.

Ateş kızın bir anlık gidişi ve dönüşü hayata daha da emin adımlarla atılmamı sağlamıştı. Bir zamanlar teori olarak düşünülen dinozorların dönüşü şimdi ise sadece bir hengame bırakmıştı hayatta. Biz beş kişi onlarla bütün gücümüzle savaşacağımızdan emindik. Kollarımda duran bu kız ise bedeni güçlü olmasada ruhu çoktan savaşa hazırdı.

Kayığa doğru bir kaç adım atmıştım ki sanki herşey ağır çekimde gibi ilerlemeye başlamıştı. Biz bu adadan kurtulup kendimizi kurtarsakta aslında kıyamete doğru yürüdüğümüzü düşünmeye başlamıştım. Büyük bir okyanusun içinde küçük bir adada yakamızı yine kurtaramamıştık şimdi ise karada başımıza neler geleceği hiç belli değildi.
Kollarımda rüyadaymış hissi veren o kıza baktım tekrardan. Gözlerim uzun kirpiklerinin her bir ayrıntısını incelerken mırıldandım. "Biliyor musun seni o kurtardı aslında."

Alex cebinde bulduğu bir çikolatayı ağzına atarak konuştu. "Alvinden bahsediyorsan. İyi ki varsın dostum cidden sen olmasan..." dedi ağzında ki çikolatayı çiğnerken ileri doğru eğildi ve tedirgin bir şekilde Rozalin'e doğru baktı ve yarım bıraktığı cümlesine devam etti.
"Şey... Aslında. Neyse anladın işte."
Alvin başını yanındaki Rozalin'e eğerken gülümsedi. " Ne yani küçük bir kızdan mı korkuyorsun?" dedi alaycı bir şekilde gülümsemesine devam ederken.
Rozalin parmakları ile gözüm üstünde hareketleri yaparken, Alex yüzünü ekşitti. "Seni küçük cadı." dedi onun duyamayacağı şekilde sessizce söyledi.
Alvin'in dudaklarından istemsiz bir mırıltı koptu.
Onların bu küçük dalaşmalarına engel olmak için araya girdim. "Hayır, Fredie onun hayatını kurtardı."

Uzun zamandır sesini duymadığım Harry konuştu, " Ona ne oldu?"
Dudaklarımı birbirine bastırarak derin bir nefes aldım. O Alex‘ten sonra hayatıma aldığım tek dostumdu. Onun ölümünü söylemek benim için fazlasıyla zordu. Detaya girmek istemedim ve küçük bir açıklamayla konuyu kapatmak istedim.
"Bizi kurtarmak için kendini feda etti."

Hepimiz boş gözlerle önümüzdeki tahtadan yapılmış kayığa bakıyorduk. Bir şekilde bir araya gelip bu küçük kayık yardımı ile bir kaç hafta önce bu adaya sığınmayı başarmıştık. Bu boş bakışlarımız tekrardan hengamenin altına gireceğimizden kaynaklanıyordu ve geçmişte bıraktığımız o acı verici kurtuluşumuz, kayıplarımız gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçiyordu.
Alex yediği çikolatanın paketini gürültülü bir şekilde ses çıkartarak tişörtünün küçük cebine tıktı. Daldığım bulanıklı yer belirleştiğinde başımı çevirerek ona doğru baktım. Kollarını havaya kaldırarak şiddetli ama bir o kadarda boş bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
"Ne? Yere çöp atmak doğa anaya ayıptır."

Ona cevap vermeden gözlerimi tekrar kayığa doğru çevirdim. "Dinozorlar uyanmadan gitsek iyi olacak çocuklar."
Aldırış etmeden yırtılmış ayakkabılarımla suya dalarak kayığın içine doğru büyük bir adım attım. Kucağımda ki kızı sıkıca kendime doğru çekerek dengemi korumaya çalıştım. Harry bir kaç adım atarak suyun üstünde sallanan kayığı sabit tutmaya çalıştı ve diğer ayağımla kayığın içine girdim. Kayığın üçgen kısmına oturarak ateş kızı rahat bir şekilde kollarımın içine aldım.
Alvin ve Rozalin sol kısma oturduğunda, Harry'de sağ tarafıma oturmuştu. "Haydi ama dostum hep böyle yapıyorsunuz. Kayığın motorunu çalıştıramayız değil mi? Bu yüzden bu kürekleri benim mi çekmem gerekiyor?"
Göz kapaklarını iki parmağı ile ovuşturarak derin bir nefes aldı. "Burada dört kürek var ve benim iki kolum var." diyerek sitem etti ve kollarını iyice açarak görmemizi sağladı.
Hepimiz aklımızdaki düşünceler yüzünden bedenimizin hakimiyetini doğru kullanamıyorduk bu yüzden Alex'in sözlerine bir cevabımız yoktu.
Parmaklarını birbiri sürterek ses çıkardı. "Kendinize gelirmisiniz artık! Cidden şu an şaka yapıyor olmalısınız."
Alex'in boş konuşmalarına artık dayanamayarak gözlerimi devirdim. Kollarımdaki kız ile tekrar ayağa kalktığımda bir kaç adım ilerledim. "Harry otur şuraya!" Komutunu verdiğimde anlamamış olacak ki gözlerini benden ayırmadan gösterdiğim yere sözümü tekrarlatmadan oturmuştu. Ateş kızı kucağına yatırdığımda şaşkın gözlerle bir bana bir ona bakmaya başladı.
"Burada en sessiz olan sensin. Şimdilik onu sen koruyacaksın." dediğimde hala anlam veremeyecek başını sallayarak kollarının arasındaki kıza iyice sokuldu ve yüzünü incelemeye başladı. Yüzünü incelemesi içimdeki bir kaç elektriğin ateşlenmesine neden olsada, yine içimdeki ses bu ateşi söndürdü.
*Senin sevgilin var Adrian.*
Gözlerimi uzun bir süre kapalı tutarak yutkundum. Sakindim. Benim güzeller güzeli bir sevgilim vardı ve bu elektriğin nedeni ise kesinlikle bu kızı korumak istememdi. Sorun çözülmüştü. Gözümü açtığımda kayığın içine oturarak iki küreği ellerimle tuttum ve yukardan aşağıya doğru hareket ettirdim. Alexte benim hareketlerimi takip ederek sonunda kayığın ilerlemesine neden olabilmiştik.

Bir süre sessizce kürek çektik. Ada artık tamamiyle uzaktı ve yine o huzur verici sessizliği bir anda Alex bozdu. "Dostum. Bu arada Rozalin’i nerede buldun?"
Sınırı olmayan okyanusa hala bakarken konuştum. "Ağaçta."
Söylediklerimi anlamayarak uzattı. "Nasıl yani? Ağacın dalına mı çıkmıştı?"
"Hayır." dedim o anları uzatmak istemeyerek. Bana doğru yaklaşarak kürek çekmeyi bıraktı. "Dostum. Konuş artık meraktan çatlıycam burada." Arkadaşlığımızı tekrar tekrar sorgulayarak bunca yıl ona nasıl katlandığını düşündüm.
Derin bir nefes aldı ve tekrar konuştu. "Anlat artık Adrian yoksa o ismi söylerim ve burada ki herkes bakar." Cidden şuan beni tehdit ettiğini sanıyordu. Bu durumda nasıl bu kadar konuşkan olabiliyordu?


İkinci adım Pamir’di. Babam bir Türk olduğu için bana kendi ülkesinden Bir isim koymak istemiş. Bence güzel bir isimdi sadece okunuşu ve telaffuzu Alex’ zor geldiği için sürekli tehdit ederdi. İsmimi aslında severdim fakat babamdan hoşlanmadığım için bu adı insanların yanında pek kullanmak istemezdim. Ben Adrian’dım ve annemin bana koyduğu bu isim bana daha yakın geliyordu.


"Hey?" dediğinde daldığım düşünceler bir anda çıktım. Onu göremesem de başımı sağa doğru çevirdim. Mimik kullanmamaya gayret gösterdim.
"Ağacın tepesinde buldum. Konuşmayı keste artık kürekleri daha hızlı çek!" Onu çocukluğun beri tanıyordum ama herkes yok olurken ve biz sevdiklerimi kaybetmişken hatta burada canımızı derdine düşmüşken onun herşeyi espriye alması canımı fazlasıyla sıkıyordu.
Ellerini bir anda kaldırarak yerinde kıpırdandı. "Tamam dostum. Sinirlenme hemen. Meraklı adamın ben biliyorsun."
Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. En yakın arkadaşımdı anılarımız için sakin kalmam gerekiyordu ve onunla ciddi bir şekilde konuşarak bu duruma bir son vermesini isteyecektim. Tabi güvenli alana varır varmaz.
"Çocuklar siz neden konuşmuyorsunuz?"
Tanrım! Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama oraya varana kadar da çenesi kapanmayacaktı.
"Çocuklar eğer konuşmazsanız burada vakit geçmez ve o kafanızdaki senaryolar yüzünden yok psikolojinizi mahvedeceksiniz.”
*Ölüm* kelimesini kullanmamasına istemsizce hepimiz gülümsemiştik. "İşte böyle ne olursa olsun nefes aldığımız sürece öylesine de olsa gülümsememiz lazım." Ona güldüğümüzün farkında değildi.
Alvin," Ha-ha " diyerek donuk bir şekilde gülüyormuş gibi yaptı.
Alex onu takmayarak konuşmaya devam etti. "Harry?"
Harry sonunda kucağındaki kıza bakmayı kesip başını kaldırarak Alex'e baktı.
"Sen neden hiç konuşmuyorsun?" Harry etrafına bakarak gözlerini kaçırdı. Benim az önce yaptığım gibi donuk bir şekilde bir bakış attı.
"Konuşmayı sevmem," dediğinde onunda Alex’i geçiştirmeye çalıştığını anlamıştım.
Alex bu seferde sola doğru eğilerek Harry'i görüş alanına soktu. "Biraz kendinden bahset artık. Günlerdir bizden uzaklaşma diye seni zorlamadım. Ama meraklı bir adamım ben dostum."
Harry dudağının üst kısmını yalarken aynı zamanda da bakışlarını ona dikmişti. "Ne söylersem seni susturur?"
Alex onun iğneleyici sözlerini takmayarak daha çok bilgi almaya çalıştı. Bende merak ediyordum Harry’i bir kaç gün öncesi o kıyamet günü babamın yardımı ve bizi toplaması ile apar topar bir araya gelmiştik. Neyse diğerleri arkadaş canlısıydı. Az sürede de olsa birbirimizi tanımıştık ama Harry, o çok sessiz ve farklıydı günlerdir çadırından çıkmıyordu. Daha kimseyle de doğru düzgün bir diyaloğu olmamıştı.
"Mesela yaşın kaç? Nerelisin ve mesleğin ne buraya nasıl geldin?"
Bu kadar soru Harry için biraz fazlaydı. Ne desem sorgulamadan yaptığından bu sessizliğini pek merak etmemiştim ama artık göze batmaya başlamıştı.
Başını yine kollarının arasındaki kıza çevirdiğinde düşündü. Hepimiz onun cevap vermeyeceğine eminken o bizi şaşırtacak konuşmaya başladı. "Ben Bilgisayar öğretmeniyim ve Fransa'dan Texas'a tayinim çıktığı için geldim. Yirmi beş yaşındayım ve buraya taşındığım ilk gün de insanlar yerine dinozorlarla karşılaştım."
Başını kaldırıp arkamdaki Alex'e baktığında verdiği cevapların yeterli olduğunu biliyordu.
Alex'in ağzından mırıltı koltuğun da, "Gerisini biz biliyoruz zaten." dedi. O gün hepimiz belirsiz bir şekilde sahil kıyısında bulmuştuk kendimizi ve şuan ki kullandığımız kayığa birbirimizi hiç tanımadan atlayarak ilk denk gelen adaya saklanmıştık.

Bir damla yüzüme aktığında başımı kaldırarak gökyüzüne baktım. Bir anda birbiri ile çarpışan koyu renkli bulutlar bütün gökyüzünü sarmıştı. Hava iyice karardığında küçük bir su damlası birden çoğalarak fırtına yaratmaya başladı.
Yağmur bütün şiddeti ile yağarken, Alex çoktan bağırmaya başlamıştı. "Dostum hadi ama! Başımızda yeterince bela var zaten. Ne olurdu yolculuğumuz bütün konforu ile geçse."
Ayağa kalkarak daha da çok bağırdı. Bende ayağa kalkarak ona doğru döndüm. "Hey sana diyorum doğa ana! Ben sana çöp bile atmam ne istiyorsun bizden?"
Artık dayanamayarak bağırdım. "Alex kes artık. Cidden kes."
Bu yakarışıma karşın Alex susmuş gözlerini kısarak bana bakıyordu. Arkamı dönerek kıza iyice sokulan Harry'e baktım. "Harry sen Ateş kızı sıcak tutmaya çalış. Alvin sende şu metal kutu ile kayığın içine dolan suyu boşalt."
Parmağımı Alex'e uzatarak devam ettim. "Sende daha hızlı kürek çek."
Bir elini sivreterek başına vurdu. "Emredersiniz!" Bu çocuk ne olursa olsun akıllanmazdı.

Bütün gücümüzle kürekleri aşağı ve yukarı doğru belirli bir düzenle itiyorduk. Sanki ne kadar hızla yaparsak yapalım bir türlü okyanusun sabit bir yerine ulaşamıyorduk. Ucu bucağı olmayan sonsuz bir okyanusa kapılmış gibiydik. Fırtınaya rağmen okyanusun keskin dalgaları yoktu. Sadece hızla akan bıçak gibi saplanan sivri su damlaları okyanusun yüzeyini kaplamıştı. Bir anda büyük bir dalga ile kayık dengesini kaybederek sağa ve sola sallanmaya başladı.
Yağmur sesimi bastırsa da bağırdım. "Sıkı tutunun!"
Görüşümü engelleyen saçlarımı geriye doğru ittim. Kayığın sallanması kesildiğinde küreği yavaşça çekmeye devam ettim. Yine gördüğüm kadarıyla uzaktan gelen bir başka dalga kayığa çarpmıştı. Dalgaların yönüne baktığımda ise aynı noktadan gelmediğini fark ettim. Fırtına yüzünden görüşüm belirsizdi fakat dalgaların geldiği yöne gözlerimi kırpmadan dikkat kesildim.
Az ileride suya hızla dalan büyük bir kuyruk benzeri bir şey gördüğümde ise durumdan iyice işkillenmeye başlamıştım. Önceden bir dala bağlandığım bıçağı elime alarak dalgalara doğru tuttum. Kayığa şiddetle çarpan şeyin ne olduğundan emin değildim fakat bir kuyruk gördüğüme kesinlikle emindim.
Alvin benim dikkat kesildiğim yere bakarak konuştu. "Bir sorun var değil mi?" dedi bakışlarını hiç ayırmadan.
Daha ne gördüğüme emin değildim ama onları da korkutmakta istemiyordum. "Emin değilim ama suyun üstünde bir kuyruk gördüm."
Herkes suyun üzerinde bir kuyruk aramaya başladığında ben ise baktığım yerden gözlerimi ayırmamıştım.
Dalgalar kesildiğinde Alex konuştu. "Dalgalar kesildi. Belkide bir dal parçası görmüşsündür."

Ona cevap vermeyerek bir süre olduğum yere baktım. Suyu yararcasına hızla bize yaklaşmakta olan belirsiz şeyi gördüğümde bağırdım. "Geliyor dikkatli olun."
Harry daha çok ateş kızı kendine bastırarak kafasını gömmüştü. Alvin ise ayaklanarak öylece yaklaşmakta olan şeyin bize gelişini izliyordu. Rozalin Harry'e yaklaşarak ona sarıldı. Alex ise donakalmıştı her an korkudan altına edebilirdi.

Belirsiz şey kayığın altından geçtiğinde tok bir ses çıkmıştı.
Alex bir anda bağırmaya başladı. "Tanrım bu sefer kesin hepimiz öleceğiz. Tanrım... Tanrım..."
Onu sessiz olması için bağırdım. "Kes sesini Alex! Bana bırak tamam mı?" Onu sakinleştirme gerekiyordu yoksa ne olduğunu bilmediğim şeyin daha çok dikkatini çekebilir.
Alex bağırmamla anında sustu ve başını salladı. Kayığın çevresine baktığımda bir dalga görememiştim. Eğilerek suyun içine bakmaya çalıştım. Suyun şeklinin bozuk olmasına rağmen sivri bir kaç diş gördüğümde geri çekilerek kollarımla çocukları korumaya çalıştım. Koyu, gri renkte ve tarif edilemez şekilde büyük olan bu yaratık dinozorlardan biri olabilirdi. Yere attığım sivri uçlu dalı ona doğru tutarak üstümüze gelmesini engellemeye çalıştım.
Aynı şiddetle suya daldığın da bu sefer kayığın sol tarafından bir anda çıkmıştı ve sivri dalı birden ağzının içine soktuğumda beni de dalla birlikte ağzının içine almıştı. Kokuşmuş nefesi burnuma geldiğinde başta nerede olduğumu anlayamamıştım. Herşey bir anda olmuştu. Bu yaratık beni az önce ağzının içine almıştı. Burası benim sonum olabilirdi.


Islak büyük dilinin içinde ayakta kalmaya çalışarak bir yandan da beni yutmaması için tutunacak bir yer arıyordum. Ağzının içi karanlık olsada damağına sapladığım sivri dal parçası sırtıma dokunduğunda sımsıkıona tutundum.
Yaratığın hareketlerine ayak uydurmak gittikçe güçleniyordu. Damağına saplanan sivri dal parçası ise benim tutunmamın sebebi ile yerinden gevşemeye başlamıştı. Kafamda ki sesler susmak bilmiyordu. Korkuyordum. Nefes almak zorlaşıyor astım atağım tetiklenmeye başlıyordu. Karanlıkta hiçbir yer göremesem dal parçasını damağından çıkardım ve ağzının her yerine saplamaya başladım. Nefes almak daha da zorlanmaya başladığında bu sefer de bütün gücümle bastığım yere yani diline sapladım. Bu yaratığın canını acıtmış olacak ki şiddetle kükredi ve ağzını açarak diliyle beni suyun içine itti. Bu benim bittiğimin resmiydi.


Gözlerimi yakan tuzlu su ile görüşüm zorlaşmıştı. Artık bana yetmeyen nefesim ile kendimi okyanusun dibine bıraktım. Ben pes etmiştim. Hayatın güzelliklerini göremeyecek kadar fazlaydım. Bitkindim. Çünkü kendimden çok sevdiklerimi düşünmekten yorulmuştum. Gözlerimi kapatmıştım. Omuzlarım da anlamsız bir yükten kurtulmak için, sert cüsseme rağmen duygularıma engel olamadığım için kendimi suyun havasız dansına bırakmıştım....

Loading...
0%