Yeni Üyelik
14.
Bölüm

İhaneti̇n Matemi̇

@burcud187

Bazı anlar o kadar gerçekçi olabiliyordu ki bir rüyada olsa ondan çıkmak istemiyorduk. Hayallerimizi gerçekleştiren rüyalar iyi ki vardı. Çünkü orada acı ve ıstırap yoktu. Mutluluk ve sevgi vardı. Gördüğüm şuan ki rüyada ise annem yanımda bana güzel gülümsemesini bahşederken ben ve o çok mutluyduk. Ta ki her rüyanın iyi bir sonu olabileceği gibi kötüsü de vardı. Gök bir anda yarılırcasına gürledi. Siyah bulutların arasından ışıklar yer yüzünü aydınlatırken tok bir ses, "Sen Adrian." dedi. Ağır bir şekilde konuşuyordu. "Sen hiçbir zaman mutlu olmayacaksın. Ölümün yıldırımın keskin uçları ile olacak ve sen o yıldırımı bile hak etmiyorsun. Kollarımın arasındaki annemin netliği bozuk bir televizyon gibi gelip giderken şaşkınlıkla ona baktım. O an için dilim tutuldu konuşamadım. Bedenim hareket edemedi yok olmaması için elinden tutup durduramadım. Gök yüzündeki ses kulaklarımı patlatacak şekilde kahkaha attığında ellerimle bastırarak gözlerimi kapadım.

İşittiğim bir ses ile gözlerimi açarken bulunduğum yer yavaş yavaş yok oluyor, gürültülü kahkaha yok oluyordu. Sıçrayarak gözlerimi açtım. Rozalin'i karşımda gördüğümde ona boş gözlerle baktım. "Adrian!" dedi bağırarak. Hala gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamamıştım bu yüzden göz kapaklarımı baş parmağımla bir kaç kez ovaladım. Gözlerimi açtığımda karşımda ateş kızı gördüğümde kötü bir rüya gördüğümü anlayarak Rozalin'e baktım. Kaşlarını çatmıştı ve iki kolunu birbirine bağlayarak sağ ayağı ile yere ritim tutarcasına vuruyordu. Bu haliyle öfkeli annelere benziyordu.

"Adrian," dedi tekrardan bu sefer cümlesini bastırarak devam etti sözlerine. "Bu halin ne?" Onu anlamayarak kendime baktım. Üstümde bedenime yapışmış tişörtü çekerken sesini daha da yükselterek konuştu. "Onu diyorum ıslak halde uyuyakalmışsın burada. Kendini hasta etmeye niyetin mi var?" dediğinde bayık bir şekilde bakarak gülümsedim. Ona cevap vereceğim sırada boğazım çatallanarak acıdı. Ard arda öksürmeye başladığım da boğazım patlatacak şekilde yanmaya başlamıştı.

"Ben,” dedim kendimi zorlayarak. Sesim çıkmıyordu sadece boğuk bir kaç ses çıkarabiliyordum. Rozalin kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı. "Biliyorum hastasın." dediğinde hala bilmiş anneler gibi garip mimikler yapıyordu. Konuşmaya çalışarak. "İyiyim. Beni tutmana gerek yok. " dedim. Gözlerini açarak işaret parmağını havaya kaldırdı. "Bana bilmişlik taslama Adrian. Bitmiş bir haldesin. Seni odana götüreceğim." Birkaç adım attığında bedenim bacaklarıma olduğundan ağır gelmişti. Sanki bir kaç kilometre yol koşmuş gibi yorgun hissediyordum kendimi. Rozalin beni kolumdan tutarak odama götürdü. Dolabı açarak bana uygun bir kaç eşya olup olmadığına baktı. Neyse ki büyük gözükse de bir siyah tişört ve mavi kot pantolonu bulmuştu. Yatağın ucuna onları bırakırken gözlerini kocaman açtı ve eşyaları göstererek, "Hemen değiştir bunları. Bende Alvin'i çağırmaya gidiyorum. "dedi ve arkasından kapıyı çekerek gitti.

Üstümü değiştirirken en son olanları hatırlamaya çalıştım. Aklıma ilk gelen gördüğüm rüya olmuştu. Fazlasıyla tuhaf ve ürkütücü bir rüyaydı acaba doğruluk payı ne kadardı. Yine de başımı sallayarak kötü düşünceleri yok etmeye çalıştım. Bedenimin her bir yerine dikenler batarcasına ağrıyordu. Ben ne kadar çok hareket etmeye devam edersem o kadar güçsüzleşiyor ve bacaklarım daha çok titriyordu. Üstündeki ıslak kıyafetleri çıkardığım da hava birden soğumuş gibi bedenimdeki tüyler dikenleşti. En son ne zaman bu kadar çok üşüdüğümü bilmiyordum. Kuru kıyafetleri hızlı olmaya çalışarak üstüme geçirdim. Yatağın üzerindeki gri ince çarşafı yarılayarak yatağa uzandım ve çarşafı göğsüme kadar çektim. Bedenim daha fazla titrerken artık dişlerimde birbirine vurmaya başlamıştı. "Tanrım çok soğuk." dedim kendi kendime. Daha doğrusu fısıltı gibi çıkan sesimle bu dışarıdan anlaşılamazdı. Tavanın beyaz tabanını incelerken Alvin yine o meşhur doktor çantası ile içeri girdi.

"Sorun nedir bakalım." Dediğinde çantasını yatağın üzerine koyarak açtı. Rozalin ise bir köşede durmuş merakla parmaklarında ki etleri kemiriyordu. Su durumda ona kızabilirdim fakat berbat bir haldeydim. "Soğuk!" demeye çalıştım sadece. Birbirine kenetlenen çenem ve ses tellerim konuşmama izin vermiyordu bir türlü. Alvin kaşlarını çatarak bana baktı. "Demek soğuk." Dediğinde bileğinde ki saatine bakarak gülümsedi. Ayağa kalktı ve dışarı çıkarak gökyüzüne baktı. "Günaydın. "dedi yarım yamalak olan İngilizcesiyle. Onu anlamadığımı belli ederek kaşlarımı çattım.

"Sabah oldu." Dedi hala gülümsüyordu. Rozalin'e baktığımda o da benim gibi anlamamış olacak ki gözlerini kısmış bir şekilde Alvin'e bakıyordu. Alvin Rozalin'e doğru dönerek," Aniyo." dedi. Sonra söylediğinin korece olduğunu fark ederek başını sağa ve sola salladı. " Onları yememelisin. Mikrop kapabilir. " dedi ve bana doğru döndü. Elini alnıma koyarak ateşime baktı. Tıbbi araçları olmadığı için şuan tahminle tedavi etmek zorundaydı.

"Revirde bir kaç ilaç bulmuştum." Dedi ve çantasından bir serum torbasını çıkardı. Serumu yatağımın başına aşarken iğnesini buldu ve damarıma takarak onu bir bant ile yerleştirdi. Ne komik öylesine hissizleşmiştim ki bir sinek ısırığı kadar olan acıyı bile anlamamıştım. Çantasını toplarken, " Şimdi biraz dinlen. Bu serum sana iyi gelecektir." Dedi. Zorlukla başımı sallamaya çalıştım. Fakat dakikalar geçtikçe daha da kötüleşiyordum. Odadan çıktıklarında gözlerimi kapattım. Bütün düşünceler yalnız kalınca bir böcek gibi başıma toplanıyordular. Bu yüzden gözlerimi iyice kapattım ve iyi şeyler düşünmeye çalıştım.

•••••

Kulaklarıma uğultu gibi gelen sesler ile gözlerimi açmaya çalıştım. Rüya ve gerçek, dünya da arafta kalmış gibi hissettim başta fakat Rozalin'in yüksek sesi ile bir anda o araf yok olarak gerçek dünyaya düştüm. "Adrian hemen uyanmalısın!" Kendime geldiğinde elimle destek alarak yattığım yerden kalkmaya çalıştım. Alex kolundan tutarak ucumda oturan Rozalin'i kaldırmaya çalışıyordu. "Rozalin o çok hasta bırak biraz dinlensin." Dedi Alex. Rozalin onu kolundan iterek ayağa kalktı. Olduğu yerde zıplamaya başladı. Ben ise tek kelime edemeden onlara bakıyordum. "Olmaz bilmeli." Dedi ve devam etti. "Adrian. Adrian o uyandı." Anlamamış bir şekilde iyice kalkmaya çalıştım. "Kim? “dedim Hastalığın etkisi ile düşünemez hale gelmiştim. Alnına bir şaplak atarken cevap verdi. "Ah Tanrım. Kendine gel artık sonunda beklediğimiz Talya uyandı." dedi Rozalin. Hala ne demek istediğini anlayamamıştım. Başımda tarif edilemez bir acı vardı ve benim düşünmemi engelliyordu. "Talya da kim?" diye sormuş bulundum düşünmeden.

Alex araya girdi bu sefer. " Talya yani senin deyiminle Ateş kız." Dedi ve öylece bana bakmaya devam etti. Başımda ki anıların olduğu baloncukları yavaş yavaş patlamaya başladığında yüreğime birden bir acı oturdu. İşte şimdi kendime gelmiştim. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Uyanacağına karşı umudum vardı da yoktu da ve o uyanmıştı. "Uyandı." Dedim onları tekrar ederek. Sanki kalbim uyandığını kabul etmek istemiyordu. Dudaklarımı bükerek gülümsedim ve "Uyandı." Dedim tekrardan. Rozalin bir elini başına koyarak diğer elini de beline koydu. "Ah Tanrım! Ne oldu adama şimdi? Evet uyandı." Dedi beni doğrularken. Alex Rozalin'in kolunu tutarak, "O iyi değil demiştim. Ona biraz izin ver de kendine gelsin." Dedi Rozalin tek kelime etmeden başıyla onayladı ve odadan çıktılar.

Serum biraz etkili olmuştu fakat boğazımda ve bedenimde inanılmaz bir ağrı hala mevcuttu. Yataktan kalktım ve kabul etmeye çalışarak tekrardan, "Uyandı." Dedim. Beni ilk defa kendime getiren haber olmuştu. Karşımda ki aynalı dolabı görerek ona doğru gitmeye çalıştım ancak kolumdaki serum izin vermemişti. İğneyi ve bandı kolumdan çekerken bir misli canım bile acımamıştı bu yüzden dolaba doğru yürüdüm. Tam önüne geldiğimde kendime baktım. Gözlerimin altı çökmüştü. Bir madde bağımlısı gibi olan göz altlarım morarmıştı. Belki hastalığın etkisi yada hayatın zorlukları çökmüştü omuzlarıma, yere yakın bir şekilde çökmüştü bedenim. Gülümsemeyi unutmuş dudaklarım ilk kez umutla gülüyordu. Ateş kız kurtulmuştu. Hayat onada ikinci şansı vermişti ve bu beni oldukça mutlu etmişti.


Onun yanına bu halde gidemezdim. Bütün enerjimi toplayarak yüzüme yayılmış sakallarımı kesmeye karar vermiştim. Bitik bir halde onun karşısına çıkamazdım. Bedenim bir anda titrerken zorla iki adım atarak yatağın üstündeki çarşafı omuzlarıma örttüm. Banyoya doğru tekrar yürüdüğümde az önceki sakal tıraşımdan çoktan vazgeçmiştim. Bacaklarım bedenimi taşımak istemiyordu ve direniyordum kapıyı açarken burun çektim. Fakat çıplak olan ayaklarımda bir anda buz kesmişti. Kapının yanında gördüğüm pembe pandufları olan terliği ayağıma Geçirerek hiç sorgulamadan kapıdan çıktım. Uzak değildi zaten hemen karşımdaydı ama bedenim uyanık kalmayı reddediyordu. Buna rağmen ağır bir kaç adım attım ve kapısı açık olan odaya girdim. Ona ne desem bilmiyordum. Adıyla mı hitap etmeliydim? Yoksa selam yada merhaba mı demeliydim.

Onu gördüğümde öylece kalakalmıştım. Yatakta oturmuştu. Üstünde hala örtülü olan beyaz çarşaf vardı ve gözleri dalmış duvarı izliyordu. Merhaba demek istedim başta. Yada acılarımın soyut hali demek istedim. Ama ben konuşana kadar boğazım acı içinde yanmaya başladı ve ard arda öksürmeye başladım. Öksürüğümü duyunca irkilerek bana doğru baktı. Şaşkındı sadece daha beni tanımıyordu ama ben onu yıllardır tanıyormuşum gibi hissediyordum. Öksürüğüm kesilince gözlerinin içine baktım. Bir okyanusun derinliğini anımsatacak kadar maviydi. Saçları içimdeki yangını simgelerken, gözleri de bana verilen ikinci şansı yansıtıyordu. "İyi misin? " Dedi. Sesi kuşların cıvıltıları gibi inceydi.

"İyiyim." Dedim hem öksürmemeye çalışıyordum hemde bütün bedenime yayılan o heyecanı belli etmemek istiyordum. "Neyin var?" dedi gülümsedi. Bende gülümsemeye çalışırken cevap verdim. "Üşütmüşüm, önemli birşey değil aslında." Gözleri beni inceler gibi sessizce döndü. Sonra ayaklarımda takılı kaldı. Gülümsemesi daha da yayıldı yüzüne. İstemsizce bende gerçekten gülümsedim o an. “Pembe pandufların güzelmiş." Dedi kıkırdamaya başladı. Ayaklarıma baktığımda daha da pembe göründüler gözüme. Utanarak elimi enseme koydum.

"Ben..." dedim ve devamı gelmedi. "Sorun değil." Dedi ama hala gülmeye devam ediyordu. "Yakışmış aslında." Dedi hangi insan komadan çıktıktan sonra bu kadar gülebilirdi. Ya da benim gibi kendini kandırıyordu. Kıkırdamaları bittiğinde sadece gülümsedi." Bu halde tanışmak istemezdim ama ben Talya. " dedi. Bende onun gibi gülümsedim. Çok konuşmamaya yemin etmiş gibi sadece, "Adrian." Dedim. Konuşacak pekte birşeyim yoktu aslında. "Tanıştığıma sevindim. Akşama görüşürüz umarım." dedi. Başımla onaylarken daha da bitkin hale düşmeye başlamıştım. "Umarım." Dedim. Arkamı döndüğümde kapıdan çıktım ve odama doğru gittim. Kapıyı kapattım ve tekrar yatağıma uzanırken üzerimde ki çarşafı üstüme örttüm. Kalbim mutluydu. Fakat beynim acılarım ile tanışmamı kabul etmemişti. Yüzümde sıcak bir sıvı hissederken yorgunluktan ölmek üzereydim ve uykuya istemsizce teslim ettim bedenimi.


 


Loading...
0%