Yeni Üyelik
11.
Bölüm

İki̇nci̇ Şans

@burcud187

Karanlığın ve nefessizliğin o anında hayat bir film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden. Önce tuttuğun nefesini verirsin sakince. Sonra ise kalp atışının azaldığını hissettiğinde hayatın önemini ilk kez o an anlarsın. Belki anlarsın ama artık çoktan geçmişsindir hayattan.

Kulaklarımda ki çınlama birden kesildiğinde yerini bir kaç ses almıştı.
"Uyan Adrian. Bizi bırakamazsın!"
Göğsümün ortasından gelen acı bir his ile şiddetle gözümü açtım. Ağzımdan çıkan belirsiz şeyin çıkması ile üst üste öksürmeye ve bir anda derin bir nefes almaya başladım.
"Tanrım sonunda." diyerek Rozalin ıslanmış yüzünü avuçlarının arasına alarak gelişi güzel sildi. Burada ne olduğunu tam hatırlayamasam da bana dikkat kesilenlere soru işaretleri ile bakıyordum. Alvin'in yüzü mutluluk ile cıvıldarken bana doğru yaklaştı ve sırtımdan tutarak daha rahat nefes almam için beni oturur pozisyona getirdi. İçime derin bir nefes aldığım da bir solukta geri verdim. Ciğerlerimi yakan acı su ben nefes alıp verdikçe hala ağzıma gelmekteydi. Yaşananları idrak etmeye başladığımda anlamsız bir şekilde onlara baktım. Hala hatırlayamadığım bir kaç yer vardı.
"Burada neler oldu?"
Alvin kaşlarını çatarak konuştu. "Hatırlamıyormusun?"
Elimi ıslak saçlarımda gezdirirken hatırlamaya çalıştım. Okyanusun karanlığında dibe doğru süzülürken pes etmişliğim gelmişti aklıma. Ben kesilen nefesim ile kendimi sonsuzluğa çoktan bırakmıştım. Fakat hayat bana ikinci şansı vermişti. Yaşıyordum ve tekrar nefes alabiliyordum. Elimi göğsüme koyarak derin bir nefes aldım tekrardan.
"Ben - ben. Bu nasıl oldu?" dedim ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

Başıma dikilen insanları yararak orta yaşlı ve saçları çoktan kırarmış o adamı gördüğümde şaşkınlığımın içinde konuştum. "Baba."
Gülümseyerek yanıma çöktü. Küçük bir çocuğun saçlarını okşar gibi dokundu bana. "Geç kaldığım için üzgünüm evlat."

Ne tepki vereceğimi bilemesem de gülümsemeye çalıştım. Kafamın içinde bir kaç soru belirginleştiğinde sordum. " Ben nerede olduğumu bilmezken okyanusun ortasında bizi nasıl bulabildin baba?"

Büyük bir kahkaha atarak dişlerini gösterdi. "Unuttun mu? Beni sen çağırdın." Ormanın içinde Rozalin'i ararken elimdeki telsiz ile bir kaç kez ona seslenmiştim fakat okyanusun ortasında o canavar ile uğraşırken onu çağırdığımı hatırlayamıyordum. Elini bana doğru uzatarak ayağa kalktı. Elini tuttuğumda onun gibi ayağa kalktığımda konuştum. "Pek hatırlamıyorum."

Çevreme baktığımda kara da olduğumuzu ve yıkılmış bir kaç evin olduğunu gördüm. Ellerimi çevreyi gösterirken, "Biz. Nasıl yani?" dedim. Sanki bu olanlar kötü bir kabus gibiydi. Sanki insanlar dönmüş o canavarlar yok olmuş gibiydi.

Alex bana doğru yaklaştı ve omzuna bir kaç kere vurarak, "Sanırım tuzlu su beynine iyi gelmedi." derken esprisinin komik olduğunu anlamak için ciddiyetle insanların yüzüne baktı. Boş gözlerle ona bakmaya devam ettim. İki parmağı ile şakaklarını ovalarken sabır diler gibi bir hali vardı. Az önce babamın yaptığı gibi bir elini omzuna koydu. "Sana herşeyi şimdi açıklayacağım dostum." derken gözleri yıkılmış bir kaç evde gezdi. Dudaklarını birkaç kez yaladı. Uzun uzun anlatacağının resmiydi.
"Dostum." diyerek girdi sözüne. "Canavar birden seni ağzına alınca ve bizim küçük kayığımızın da yarısını ağzına aldığında Rozalin bütün Dünyayı sağır edecek şekilde bir çığlık attı."

Rozalin'e baktığımda kaşlarını çoktan çatmış ve kollarını birbirine bağlamıştı. "Saçmalamayı kes korkak. Asıl küçük bir kız çocuğu gibi ağlayan sendin." derken kollarını çözerek bir parmağını onu tehdit eder şekilde doğrulttu. Buna karşın Alex gözlerini büyüterek geri bir kaç adım attı. Yinede altta kalmayarak," Asıl çığlık atan sendin küçük." derken geriye doğru bir adım daha attı. Rozalin hızla onun önünde bittiğinde elini yumruk yaparak Alex'e doğru tuttu. "Şimdi sana göstereceğim doğruyu." dediğinde yine katlanamayarak "Kesin artık" diyerek bağırdım.

Bunların birbirleri ile alıp veremediği ne varsa artık katlanılmaz bir dereceye gelmişti. Derin bir nefes alırken hala ciğerimi yakan tuzlu su nedeni ile bir kaç kez öksürdüm. Öksürüğümün arasında," Ak-lı başında biri an-latsın şunu art-tık." diyebildim.

Herkes bana dikkatle bakarken Harry'nin sesini duydum. "Ben anlatayım."
Sesin geldiği yöne baktığımda yerde oturmuştu. Hala kollarının arasında ki kızı bir koruyucu prens gibi bırakmamıştı. İstemsizce kaşlarımın çatıldığını hissettim. Damarlarımı ele geçiren o öfke yavaş yavaş bedenimi yakarken, “Konuş!" dedim. Artık ben değil öfke konuşur olmuştu.
Harry bir anlık duygu değişimime karşın istifini bozmadan konuştu. "Canavar seni ağzının içine alırken aynı zamanda da bizim kayığın yarısını koparıp atmıştı. Batmak üzereyken herşey bir anda oldu ve Kadir Bey gelip bizi kurtardı." dediğinde sitemle bana doğru kaşlarını çatmıştı. İçimdeki öfke bu adamın sivri dilini koparıp atmak isterken uzun bir sessizlik olmuştu.

Babam görüş alanıma girmeye çalışırken onu takmayarak hala Harry'e olan öfkemi sergilemeye devam ediyordum. Bu adamdan artık emindim. Fazlasıyla şüpheli ve tehditkâr davranışları vardı. Bu kızı göreli daha kaç saat olmuştu.
Saati kelimesi beynime bir ok gibi saplandığında hala gece yarısı olmadığını fark ettim güneş bu yaşanılanlara rağmen hala batmaya yakın bir halde aynı şekilde duruyordu. Bakışımı Harry'den çekerek babama baktım. Biz bu adada ne zamandır kalıyoruz. Babam saatine ve gökyüzüne bakarak düşündü. "Tabi bunu daha önce size söylemem lazımdı." Çenesinde ki beyaz sakalını kaşırken düşünür gibi bir hali vardı. Ona doğru bir adım atarak dikkatini çekmeye çalıştım. "Neyi söylemen lazımdı?"

Bir anda bana bakarken elini çenesinden çekti ve ciddileşti. "Sizi adaya bıraktığımda..." Çevrede ki tuz buz olmuş ve dağılmış evleri göstererek sözlerine devam etti. "Bu durumu araştıracağımı söylemiştim." Söylediklerini hatırlamam için biraz bekledi. "Ve bir bilim adamı olarak insanların gidişi ve bu dinozorların dönüşü bir zaman ve mekan çizelgesini bozmuş durumda." dedi.

Hepimiz ona boş gözlerle bakarken Alex atladı. "Bizim dilimizi konuşur musun? Kadir amca." Babam çok konuşmayı seven bir insan değildi ve sabreder gibi derin bir nefesi içine çekti yüksek bir sesle bağırmaya başladı. "Anlatmaya çalıştığım biz bittik."

Hep bir ağızdan büyük tepkiler koptu. "Ne?" "Amanın." "Tanrım bu sefer kesin bittik. Tanrım! Tanrım!"
Onlara doğru dönerek kollarımı yukarı doğru kaldırdım. "Durun artık çocuklar. "
Tekrar dur hareketi yaparken sesimi yumuşak tutmaya çalıştım. "Sakin olun. Babam bir bilim adamı unuttunuz mu? O bu duruma kesin bir çözüm bulacaktır." Bu sözleri söylerken kendim bile emin değildim. Yıllardır görmediğim ve beni terk etmişçesine uzak olan bu adama nasıl güvenebilirdim. Yıllarca baba özlemi yaşatmış bu adama güvenmeli miydim? İki ay öncesi kavuştuğum babama inanmalıydım değil mi? Sonuçta o bir bilim adamıydı.

Karanlık düşüncelerimden sıyrılarak ona doğru döndüm. "Bu olanların bir açıklaması var mı peki baba?" diye sorarken sanki bütün olanlar onun suçuymuş gibi bir anda kükredim. Hayat bana verdiği ikinci şans ile de keşke bol bol sabır verseydi. Bu anlam veremediğim olaylar artık beni çıldırtmak üzereydi.

Babam kaşlarını indirerek omuzlarını çökeltti. "Oğlum." dedi önce. Oğlum kelimesi yıllarca beslenmeyen bu açlığa mızrak gibi saplanırken sözlerine devam etti. "Bir bilim adamı olarak elimden geleni yapıyorum. Dünyada tek başıma kalmış bir bilim adamıyım ben herşey benim üstümde. Benim içinde zor bir durum olduğunu sanmıyormusun?"

Söylediklerime bir anlık pişmanlık yaşarken af dilemek için konuştum. "Baba ben üzgünüm. Bu olanlar..." Babam sözümü keserken elini dur anlamında uzattı. Çatılı kaşları ile gözlerini kocaman açmıştı. "Bu olanlar hepimiz için zor biliyorum. Ama kimseden bu öfkeni çıkarmaya hakkın yok evlat."

Alex durumdan sıkılır gibi araya girdi. "O her zaman öfkeli Kadir amca takılma sen ona. Bana yedi yirmi dört bağırıyor." Alex'e benim ve diğerlerinin olduğu gibi göz ucuyla bakan babam tekrar gözlerini bana dikti. Bizi sakinleştirmek ister gibi ellerini yukarı ve aşağı doğru yavaşça süzdü. "Çocuklar bana güvenip güvenmemek size kalmış fakat bu durumu araştırıyorum. Bugün size yardım ettim ve her zaman da elinizde ki telsiz ile yardım isteyebilirsiniz şimdilik laboratuvarıma geri dönmem gerekiyor. Gerisini siz halledersiniz değil mi?" Çevreme şaşkınlık ile bakarken burada bu canavarların içinde bir koruma kalkanının bile engelleyemediği ıssız bir ortamın bizi nasıl koruyacağını düşünmeye başladım.

Babam tam gideceği sırada parmağını kaldırarak sordu. "Gitmeden önce okyanustaki canavara karşı dikkat edin çünkü onu farklı bir doğa üstü gücü var." Çenesini kaşırken düşünmeye başladı. "Sanırım onu da araştırsam iyi olacak." derken arkasını dönüp daha yeni fark ettiğim küçük gri teknesine doğru yürümeye başladı.

Alex fevri bir şekilde bağırmaya başlayınca olduğum yerde sıçradım ve sabır dilercesine gözlerimi sımsıkı kapadım. “Amca! Amca dur!" Kumun üstünde babama doğru koşarken bir penguen gibi sıçramaya başlamıştı. Babam onun dur komutuna karşın durdu ve kaşlarını çatarak bize doğru döndü. Alex'i sevmediği her halinden belli oluyordu.

"Amca bizi burada o büyük canavarlarla yalnız bırakma." Küçük bir çocuk gibi endişeli görünüyordu. Babam gülümsedi. "Endişelenme evlat onlar derin bir uykuya yattı." Tam gideceği sırada sesimi yükselterek sordum. "Nasıl yani?" Babam bu sefer arkasını dönmedi ve elini yukarı kaldırarak, "Tanrının gizemi." diyerek cevap verdi ve yoluna devam etti. Her şeyin bir gizemi vardı bu yaşanılanların ve hatta babamın. Gizemlerden artık yorulmuştum. Her olan olaya bir cevap aramaktan yorulmuştum. Neden onca yükü benim domuzları bırakıp gidiyordu? Yanımızda kalsa yada bizi laboratuvarın da korusuna ne olurdu ki? Her zaman babama fazlalıkmışım gibi hissediyordum.


İki ay öncesi ansızın annemle aramıza dahil olmuştu. ‘Ben senin babanım’ Cümlesi ile kalbimi kazanabileceğini düşünüyordu. Babam olsaydı bizi burada yalnız bırakmıştı. Gerçek baba oğluna yardım ederdi ona yük bırakıp gitmezdi. Ona baba demek bile yüreğime otururken sırf annemi kıramadığım için onu kabul ettiğimi bilmiyordu. Annem ona hala aşıktı. Onca yıldan sora kapımız gördüğünde hala ona itaatkar bir köle gibi hayranlıkla baktığını görmüştüm.


Annem aslında bir melekti. Beni yıllarca öyle zorluklarla büyütmüş ki, babasız büyümek zor olsa da annem asla bunun eksikliğini bana hissettirmemişti. O bana anne ve baba olmuştu. Beni her zaman kanatların altında büyütmüş. Bu yüzden annem hala o adama aşık olduğu için bu duruma birşey demiyor ve ona seslenmek adına baba diyordum. Annem de yok olmuş olabilirdi ama belki babam sadece onu geri getirebilirdi. O yüzden onu dinlemeli ve ne diyorsa onu yapmalıydım. Ona güvenmek zorundaydım. Ne kadar hak etmiyor olsada sonuçta annemin hala aşık olduğu adamdı.

Loading...
0%