Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Kiyamete Doğru

@burcud187


Bazı anlar sadece ufalıp bu büyük gezegenin bir parçası olmak istersiniz. İnsan olarak bir parçası olmama rağmen daha da küçülmek; toprağı, dağı, taşı olmayı her zaman istemişimdir. Şimdiye kadar sadece insanlar yüzünden küçülmek istemiştim. Şimdi ise bana ağır gelen sorumluluklarım yüzünden küçülmek değil, diğer insanlar gibi yok olmak istiyordum.


Hava giderek kararıyor uçan dinozorların sesi kulaklarımı çınlatıyordu. Tüm gücümle koşarken aynı zamanda da içimden bütün duaları etmeye başlamıştım. Ayağımın altında titreşimleri hissettiğimde, olduğum yerde durarak arkamı döndüm. Başta karşıdan gelen seslere yoğun toz bulutu da eşlik etmeye başlamıştı. Adanın içindeki türler çıldırmışçasına üzerime doğru koşuyorlardı. Hemen yanımdaki ağacın gövdesine sarılarak üstüne tırmanmaya başladım. Gerekli yükseklikte olduğumu fark ettiğimde adanın diğer tarafına yarışırcasına koşan hayvanları izlemeye başladım. Birbirlerini ezmek adına tüm gücüyle koşuyorlardı. Bunun sonu iyi değildi. Çözemediğim bir sorun vardı.
Çıktığım ağacın gövdesinden zıplayarak indim. Rozalin'e seslenmeye devam ediyor, yaptığım stres bütün bedenimi ele geçiriyordu. Ağacın üstüne baktığımda bir anlığına gözümün önünden kaybolan Fredie aramaya başladım.


"Fred!" dedim. Eğer o da kaybolursa Rozalin'i bulmam imkansız olabilirdi. Ellerimi ağzıma siper ederek tekrar seslendim. "Fred! Nereye kayboldun?" Bu yakınmam üzerine Fred bir süper kahraman gibi tam önüme zıplayarak yine kendince sesler çıkarıp, tekrardan ağacın üstüne zıplamıştı.
Bacaklarım ağırlamaya başlamış sert cüssemi taşıyamaz hale gelmişti. Pes edemezdim. İnsanların kaderi benim elimdeydi. Tam o sırada arkamda bir ses hissederek arkamı döndüm ve gergedana benzeyen bu ilk türün vahşice arkamdan koştuğunu gördüm. Bu türün bu adada ne işi olduğunu tam kestiremesem de onun için bir tehlike olduğumun farkındaydım. Büyük ağzının kenarlarından fışkıran sivri ve dik şekilde ki dişleri eğer beni yakalarsa param parça edecek bir güçteydi.


Adımlarımı daha da hızlandırırken Fredie takibi kesip ters yöne doğru koşmaya başladım. Peşime takılan bu tür ile Rozalin'i bulmam daha da zorlanacaktı ve uçan dinozorlar git gide yaklaşıp küreye çarpmaya başlamıştı. Kürenin gücünü yitirip çatlayacağına emindim. Zaman kısa ve akıcıydı. Bedenimin hareketleri bir seri halinde hızlı olması gerekiyordu.
Yönümü değiştirdiğim de tekrar arkama baktım. Beni takip eden bu türün sezgilerine rağmen sanırım koku duyusu da oldukça fazlaydı. Çünkü görüş alanından uzaklaşsamda belli olmayan burun delikleri ile derin bir nefes alıp yerdeki toprağın hareketlenmesine neden oluyor ve gittiğim yöne doğru koşmaya başlıyordu. Adanın hangi yönüne gittiğimin farkında değildim şu anda tamamen yön duygumu kaybetmiş ağaçların arasında sürekli ters yönlere doğru koşuyordum.


Fredie yine yere zıplayarak görüş alanıma girmişti. Ona çarpmamak için ayaklarımı ters yöne sürükleyerek durmaya çalıştım. Sonunda durduğumda, "Fredie başımız dertte sanırım." dedim arkamı dönerek kulağımıza gelen tok sesleri onunda duymasını sağladım. Fredie tekrar omzuma zıplayıp kazağımı çekmeye başladığında yine adımlarımı hızlandırarak koşmaya başladım. Ona gereğinden fazla güveniyordum. Bu durumda ona inanmaktan başka da çarem kalmamıştı.

Onun gösterdiği yöne doğru koşarken ormanın sağ tarafına dalmış biraz daha koştuktan sonra sol tarafa doğru koşmaya başlamıştım. Fredie bir anda yere doğru zıpladığında durdum ve hemen yanımda ki ağaca zıplayışını izledim.
"Bizi nereye getirdin Fred?" dedim. Çalılıkların arasına göz gezdirirken.


Fredie ince sesiyle yine bana bağırarak birşeyler anlatmaya çalışıyordu. Sanırım benden bu ağaca çıkmamı istiyordu. Gergedanın tok ayak sesleri yine kulaklarımı doldurduğunda onu dinlemekten başka çarem kalmamıştı. Ayaklarımı ağacın gövdesine siper yaparak kollarımdan güç aldım ve sonu görünmeyen bu ağacın üstüne yine bütün gücümle çıkmaya çalıştım.
Diğer ağaçların dalları bedenime çarpıp çizikler oluşturuncaya kadar ağaca tırmandım. Zaman kısa ve dardı fakat şu anda yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı. Sadece ağacın üstünde kolaylıkla tırmana bilen bu zeki türü takip etmekten başka çarem kalmamıştı. Kaç dakika bu ağaca tırmandığımı bilmiyordum. Fakat kollarımdaki güç bitmek üzereydi.
"Beni buraya neden getirdin?" dedim. Doğru yolda olduğumu onaylamak ve biraz daha içimin rahat etmesi için. Fredie hala ağaca tırmanıyor ve benim dediklerimi duymazdan geliyordu. Yerdeki o gergedan ise acaba bizi takip etmeyi bırakmışmıydı?
"Fredie benden bu kadar. Hiç gücüm kalmadı." dedim pes etmek üzereydim.


Az önceki hareketine nazaran bana doğru koşmaya başladı ve yanıma geldiğinde ağaca sarılı olan kollarımı çekerek yine yoluna devam etti. Daha fazla tırmanmam gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Bilmiyordu ki ben çabuk pes eden biriydim. Yorulmuştum. Bedenimde beni taşıyacak güç kalmamıştı. Herşey düzeleceğine daha da kötüye gidiyordu. Belki de Alex ve Harry haklıydı biz o insanları geri getiremeyecektik. Belki de Dünya'nın sonu bu kadar erken gelmişti. Kıyameti yazan da bitirende biz olacaktık. Dünya'nın sonu bizden bitirmesi dinozorlar sayesinde olacaktı.
Fredie'nin çığlık sesleri kulağıma geldiğimde olumsuz düşüncelerimden sıyrılarak ona doğru baktım.


"Fredie! Adrian! Burdayım." diyen Rozalin'in sesi kulağıma geldiğimde olumsuz düşüncelerimi yok edip sevinmiştim. Bir umut vardı. Her zaman herşey için bir umut vardı. Sadece umudunu kesmemek için ümidini kaybetmemen gerekiyordu. Sona kalan bütün gücümü kullanarak, daha hızlı bir şekilde tırmanmaya başladım. Rozalin'in yanına geldiğimde onun elinden tutarak, ağacın dalının incelmesine rağmen karşısına geçtim ve ona sarılmaya çalıştım.
"Rozalin çok korkuttun beni." dedim içimdeki ağırlaşan nefesi dışarı verip tertemiz bir nefes aldım.
Bana sarılı olan bir kolunu gevşeterek, "Aslında daha da korkmalısın Adrian." dedi. Daha nerede veya ne kadar yükseklikte olduğumun farkında değildim. Sanırım Fredie beni adadaki en yüksek ağaca çıkartmıştı. Diğer ağaçlar fazlasıyla aşağıda kalmış ve mükemmel bir görünüm oluşturmuştu. Rozalin'in dehşetle açılan gözlerinin baktığı yöne doğru baktığımda ona da benim şiddetle açılan ağzım eşlik etmişti.

Dakikalar önce ufuk çizgisindeki gördüğümüz karartı kalkanın her yerini kaplamıştı. Güneş hala batmaya yakın bir renkte olmasına rağmen uçan dinozorların tamamı kalkanın her yerini kaplamıştı. Bazıları kalkandan çıkan elektrik sayesinde okyanusun dibini boylasada bazılarıda sivri gagaları ve pençeleri ile kalkana çarparak daha da çatlamasına neden oluyordu.
Bir anlığına durumun ciddiyetinden çıkmıştım. Durum kötüydü ve kalkan bu kadar çok türe dayamazdı. Kemerimdeki telsizi elime alarak, tekrardan babama seslenmeye çalıştım. "Baba. Beni duyuyorsan hemen cevap vermelisin."
"Baba!"
"Lânet olası adam." dedim içimdeki korku ve kuşku doğru düşünmemi engellemişti. Rozalin'e bakarak, "Hemen bu ağaçtan inip, diğerlerinin yanına gitmeliyiz." dedim ve aşağıya doğru inmek için yeltendiğimde bir anda durdum.
"Sen buraya neden çıktın?" dedim sebebin yeni farkına gelerek.
Rozalin sakin bir şekilde omuzlarını itti.
"Canım sıkkın olduğunda hep bu ağaca tırmanırım." dedi. Bu cevabına karşın gözlerimi döndürerek sitem ettim. "Ah çocuklar."
"Ben çocuk değilim Adrian." dedi yine aynı ki feryadından ediyordu. Onu takmamaya çalıştım ve ciddi yüzüme hafif bir gülümseme eklemeye çalıştım. " O düzeldi Rozalin. Şu anda hayatta ama daha kendine gelemedi. Şimdi buradan inip birşeyler yapamazsak hepimiz öleceğiz." dedim.
Yüzüne baktığımda, boş bakan gözleri parlamaya ve dudakları hafif bir tebessüm oluşturmaya başlamıştı. Başını sallayarak inmek için hareket ettiğinde onu izlemeyi bırakarak bende inmeye çalıştım.


Çevreyi inceleyerek aynı zamanda hızlı bir şekilde ağaçtan inmeye çalışıyordum. Yükseklik arttıkça incelen gövdesi şimdi ise yer yüzünde kalınlaşmaya başlamıştı. Yere yaklaşmamıza çok az kalmıştı. Yine olumsuz düşünceler mantığımda esir olmuş bir gölge gibi dağılmaya başlamıştı. Olumsuz sorular, olumsuz düşünceler ve yine olumsuz fikirler. Ard arda yaşadığımız kötü olaylarda dönüp dolaşan soyut engellerdi zihnimizde.
Bunları yok etmek başarısızdı. Öncesinde gördüğümüz nefes egzersizleri veya içimizden yüze kadar saymak bunlar zihnimizdeki yıpratıcı duygulara iyi gelsede bir süre sonra işe yaramaz bir hale gelmişti. Herşey bu çift gözün içindeki organda gizliydi. Göz görür beyin ise hapsederdi.
Daha önce hiç düşünmemiştim ama beynimiz sürekli kötü düşünceleri ve anılarımızı esiri altına alıp iyi anılarımızı yok ediyordu. Bir süre sonra iyilikten çok kötülük bütün bedenimize yayılıyor ve kalbimizi de esiri altına alıyordu. Ben umudumu kaybettiğim an ümidim den güç alan bir insandım. Bir duygum tükendiğinde diğeri devriye girip hayata tutunmamı sağlıyordu. Hayatta buydu ya, yıkıldığını gösterip aslında yıkılmamaktı.


Ağaçların dallarındaki hayvanlara dalmıştım ki yere yaklaştığımın farkına dâhi varmamıştım. Yakınlarda adada yankılanan bir kükreme sesi duyduğumda bir anlığına olduğum yerde sıçradım. Aşağıya baktığım da ise dakikalar öncesi beni tehlike olarak algılayan gergedanın hala ağacın altında beni beklediğini gördüm. Yine derin bir nefes alarak kokladı ve ağır başını kaldırarak ağacın tepesine doğru baktı. Bizi fark ettiğinde ise arka ayaklarının üstünde dikelerek, ön ayaklarıyla ağaca güçlü bir şekilde vurmaya başladı. Ondan kurtulmamız kesinlikle imkansızdı.
Yan ağaçta kuyruğu ile asılı duran Fred'e bakarak, "Keşke senin gibi ağaçtan ağaca zıplayabilsek Fred." dedim. Alay etmenin hiç sırası değildi fakat kalbim bu kadar olumsuz adrenalini kaldıracak güçte ve yapıda değildi.

Fredie başını kaldırarak anlamsız bir şekilde sağa ve sola doğru çevirdi.
"Buradan inmemiz Kesinlikle imkansız." diyen Rozalin ise artık durumun ciddiyetini kavramış olacak ki ağaca sarılı olan bedeninin titremesini görebiliyordum.
Onu sakinleştirmek adına, "Bir yol bulacağız. Sakin ol." dedim. Çevreye anlamsız bir şekilde bakmaya başladım. Aklıma bu vahşi hayvandan kurtulacak bir çözüm yolu gelmiyordu. Tam o sırada benim çıkmazda olduğumu farkeden Fredie ağaçtan ağaca zıplayarak yere indi.
"Fred hayır." desemde o artık bizim için kendini çoktan ölüme atmıştı. Gerginliğin getirdiği hisle ağaca sarılı olan bacaklarım gevşemeye ve benden bağımsız bir şekilde titremeye başlamıştı.

Fred'in hareketlerini nefesimi tutarak izlemeye başlamıştım. Yere sıçradıktan sonra bu seferde onu tehlike olarak gören gergedan üzerine doğru koşmaya başlamıştı. Olduğu yerden hiç zorlanmadan zıplayan Fredie onun üzerine zıplamıştı. Gergedan onun kokusunu alsada görüş alanından çıkmış olan maymunu çevresinde dönerek arıyordu. Fred'in onunla alay eder gibi bir hali vardı.
Sonuçta o da bir hayvandı ve bu adanın içi onun eviydi. Doğal hayatıydı. Güçlülerin güçsüzleri yendiği ve zekilerin kendini zeki sandığı bu yer onun tehlikelide olsa yaşam alanıydı. Belki de bu gergedan gibi bir çok kötü yaratıkla başa çıkmak zorunda kalmıştı.

Tuttuğum nefesimi geri verecekken, gergedan hiç birimizin beklemediği bir hareket yaparak sırt üstü yere yattı. Fred bu hamlesini düşünememiş olacak ki kendini gergedanın altında bulmuştu. Gergedan sert cüssesini yerden kaldırmakta zorluk çekiyor gibi bir hali vardı. Olduğu yerde tepindikçe Fred'in narin bedenine daha da çok baskı yapıyordu. Fred'in feryat eden sesi kulağıma geldiğinde , "Fredie!” dedim. Keşke şu titreyen bedenimi yok sayıpta elimden geleni yapabilseydim.


Fred'in canı çok yanıyor olacak ki daha da çok çığlık atmaya başlamıştı. Bir anda kalbime ok gibi saplanan sancılar girmeye ve teklemeye başlamıştı. Ben artık kendimi düşünmeyi bırakıp yapmam gerekeni yapmalıydım. Bacaklarımı gevşeterek ağacın gövdesinden kayarak indim. Elime yerde gördüğüm sivri bir dal parçasını alarak gergedana doğru tuttum.
"Hey!" dedim. Korkumu yok sayıp bütün gücümü toplamaya çalıştım.
"Boyuna göre birini seçmeliydin." dediğimde gergedan başını kaldırarak bana doğru baktı ve ön ayakları üstünde doğrularak kalktı. İşte şimdi başım belâdaydı.
"Adrian yapma." diyerek seslenen Rozalin ise az önce ağaçtan kayarak indiğim gibi o da inerek yanıma gelmişti. Gergedan gözlerini bize dikmiş tek bir hareketimizi yakalamak için hâli hazırda bekliyordu. Rozalin'in elini tutarak, " Sana üç dediğimde koşacağız." dedim bakışlarımı gergedandan ayırmıyordum.
"Hı - hı" dediğini duyduğumda yine aynı hareketsizce saymaya başladım.
"Bir."
"İki."
"Üç. Koş Rozalin. Koş!" dediğimde onu peşimden sürükleyerek koşmaya başladım. Gergedanın kafasının karışması için ormanın içinde yine sağa sapıyor arada da sola doğru yönünü çapraz bir hale getiriyordum. Bir anda yönümüzü değiştirdiğimiz için arkamız dan bütün gücüyle koşan gergedan hızını ayarlayamadığı için ağaçlara veya çalılıklara çarparak kendini durduruyordu. Böylece gergedan çarpmanın etkisiyle sersemlemeye başlamıştı.
Yine aynı şekilde sürekli ters yönlere giderek daha da sersemlemesini sağladım. Karşımda gördüğüm içi soyulmuş ağaç gövdesine çalılıkların üstünden zıplayarak içine girdim ve hala ayakta duran ve korkunun etkisi ile gergedana boş gözlerle bakan Rozalin'i elinden çekerek yanıma oturmasını sağladım. Sersemlemiş olan gergedan saklandığımız ağacın çevresinde gezerken bizi bulamıyordu. Çıkardığı tok seslerden ne kadar yakınımızda olduğunu hissedebiliyordum.


Bir süre öylece bekledik ve o da çevremizde gezinmeye başladı. Kokumuzu almış olacak ki uzun sivri dişleri görünmeye başlamıştı. Rozalin'e daha da sarılarak ağzını kapattım ve ses çıkarmamasını sağladım. Gergedan görüş alanımızı girdiğinde ise artık nefes almayı bırakmış ve hiç ses çıkarmamaya gayret gösteriyordum. Gergedan kokladığı yeri bırakıp başını bize doğru çevirdiğinde anlamıştım ki sonumuz gelmişti. Elimdeki sivri dalı ona uzatarak, " Git buradan." diyerek bağırdım. Öne doğru dişlerini uzatarak bana nişan alır gibi bir hali vardı.
"Rozalin bana saldıracak. Bana doğru adım attığında buradan kaç. Ben onu tutacağım." dedim. Rozalin ise artık ağlamaya başlamıştı.
"Hayır. Adrian ben abimi de kaybetmek istemiyorum." dediğinde dudaklarından bir hıçkırık koptu.
Soğuk ve ciddi bir şekilde dişlerimin arasından konuştum, hala karşımdaki yaratığa bakıyorken, " Duygusallığın sırası değil Rozalin. Sana ne söylüyorsam onu yap."

Gergedan bana doğru bir adım attığında elimdeki sivri dalı daha da çok sabitledim. İkinci adımı attığında ise tekrar söylediklerimi yeniledim.
"Rozalin koşacaksın." dedim sesim son derece ciddi ve emir dolu çıkmıştı.
Gergedan ayağını kaldırıp üçüncü adımını attığında ise gökyüzünden büyük bir gürültü kopmuştu. Bakışlarımı gökyüzüne çevirdiğimde ağaçların dalları rüzgarın etkisi ile hırçın bir şekilde sallanmaya başlamıştı. Koruma kalkanı gücünü kaybetmiş ve çatlamıştı.
Gergedan ise hiç beklemediğim bir şekilde yine çevresinde dönerek bizi bırakıp hızla koşmaya başlamıştı. Ağaçlar bir fırtına varmışçasına sallanıyorken aslında gelen o değildi. Gelen uçan dinozorların kanatlarından çıkan rüzgarın etkisiydi.

Rozalin bir anda bana sarılarak, "Adrian ben artık gerçekten korkuyorum." dedi.
"Rozalin hemen diğerlerinin yanına gitmemiz gerekiyor. " diyerek ekledim. Fakat bu olanlar ve yorgunluğun etkisi ile bitmiş bir haldeydik.

Loading...
0%