Hala oturduğum yerde şaşkınlıktan öylece bakıyordum. Bütün bedenim istemsizce kendini salmışken Alvin’in sesi kulaklarımda uğulduyordu.
“Adrian kendine gel ona hemen yardım etmemiz gerek.” Dediğinde öylece ona bakmaktaydım. Alvin çoktan ayaklanmış onu kurtarmaya çalışıyordu. Asılı olan kollarını o paslı zincirlerden çıkarmaya çalışırken bedenim ile savaş veriyordum ama elimde değildi, orada asılı olan kişi benim sevgilimdi. Günlerdir burada bu şekilde nasıl kalmıştı? Ona bunu kim yapmıştı? En önemlisi hala yaşıyor muydu?
Gürültülü bir ses ile daldığım yerden çıktım. Alvin çok öfkelenmiş olacak ki kendi dilinde bütün gücüyle bana bağırıyordu. Oturduğum yerden hızla kalkarak ona yardım ettim. Alvin’in ince bilekleri o zinciri kıramazdı, bende kıramazdım. O kadar güçlü zincirlerdi ki belki de Cidny de onları kırmayı denemişti. Başta zincirleri İki elim arasına alarak kırmayı denedim ama o kadar güçlüydü ki bir milim açılma bile olmamıştı. Sonra yerde bir taş aramaya çalıştım, belki zincirleri kırabililirdi. Bunu denemekten başka çarem yoktu. Yanımızda gerekli bir aletten yoktu açmak için. Karşımda elimin büyüklüğünde bir taş gördüğümde hızla onu aldım ve hiç düşünmeden Zincirlere vurmaya başladım. Ben vururken Cidny’nin ağzından bir inleme çıkmıştı. Bu şekilde onun canını yakıyordum.
Yinede bu iyiye işaretti o hala yaşıyordu. Onu halde görünce Alvin de bende şaşkınlıktan nabzını kontrol etmeyi unutmuştuk ama o nefes alıyordu. İyiydi. Buradan çıkTığında Eminim ki Alvin Onu sağlığına kavuşturacaktı.
“Alvin,” dedim ona doğru dönerek, “ Sana yalvarırım az önceki gibi o tokayla zincirleri aç.” Ona yalvarıyordum. Çünkü bu durumda olan kişi benim iki yıldır yanımdaydı ve sevgilimdi.
Alvin bir eline bağlı olan zinciri inceledi. Az önce açılan anahtarlıktan değildi. “ Bunu bu tokayla açamayız. Ben en iyisi gidip yardım isteyeyim.”
Yardım isteyecek vakit yoktu. Hemen açıp onu burada kurtarmam gerekiyordu. “Zaman yok.” Dedim titrek bir sesle. Geçen her bir dakika onu dahada ölüme yaklaştırabilirdi.
“Merak etme. Ne olursa olsun onu ölümün ucundan çekip alabilirim.” Ona güvensemde iyi hissetmiyordum. Ölümdü bu bazıları ikinci sanşı hakkediyorken, bazılarına da tek bir şans veriliyordu. Belki ateş kızı bilgisi veya şans eseri kurtarmıştı peki ya Cidny’nin şans yanında mıydı? Göründüğü üzere şu ara şans ona en uzak şeydi. Şanslı olsaydı bunlar başına gelmezdi.
Alvin kafasını olumlu şekilde sallayarak kapıdan hızlıca çıktı. Ben ise sabırsızca beklerken onun iyi olduğundan emin olmaya çalışıyordum. “Merak etme güzelim. Seni buradan kurtaracağım.” Dedim ona mı yoksa kendime mi güç vermeye çalışıyordum emin değildim.
Bir lastik toka ile toplanmış sarı saçlarını elimle okşarken yine çenesinden hafifçe kaldırarak yüzüne baktım. Gözleri morluklarla dolmuştu. Başına ne gelmişti bilmiyordum ama ona bunu yapanı elime geçirip daha da kötüsünü yapmak istiyordum. O an istemsizce bir küfür dudaklarımdan çıkarak duvarlarda yankılandı. Bir insana bu nasıl yapılabilirdi? Üstünde siyah askılı bir buluz altında da siyah kot pantolon vardı. Bazı kısımları yırtılmış delikler açılmıştı. Bileklerinde ki morluklar kırmızı ve sarıya bulanmıştı. “Kaç gündür buradasın Cidny?” diyerek feryat ettim. Ne yapmam gerektiğini tam olarak bilmiyordum ama bu kokuşmuş yerde onu kollarımın arasına alarak ısıtmaya çalıştım.
Bir yanım onun hala yanımda olmasına sevinirken, aldığı şiddeti gördükçe de kalbimi parçalara ayırıyordu. Eğer ki uyanırsa ona bunu yapanı canım pahasına olsada bulacaktım.
Ne kadar o şekilde onunla durdum bilmiyorum ama yankılanan çığlıklardan Alex’in en önde koşarak geldiğini anlamıştım. Bir süre sonra kapıdan hızla gördüğünde elinde başka bir fener vardı hızla yanıma eğilerek tedirgin bir şekilde eğildi ve kollarımda ki kıza baktı.
“Tanrım! Bu gerçekten Cidny.” Gözlerini sıkarak yaşadığı şokun üstesinden gelmeye çalışıyordu.
“ Adrian onun burada ne işi var?” sorduğu sorunun cevabını bende merak etsemde üzüntüyle başımı salladım. Bunları sonra düşünecektim. Şu an tek istediğim onun kurtulmasaydı.
Karşımdaki duvarlar aydınlanma başladığında bir anda herkes odaya doluştu. Harry ve ateş kız bile buradaydı. Hepsi şaşkınlık içinde bakarken Harry’nin yüz ifadesi dikkatimi çekti. Yanıma kadar gelip dizlerinin üzerinde eğildi. Yüzünde acı bir ifade vardı. Onun gördüğü şiddetten mi etkilenmişti bilmiyordum. Sanıyordum ki ona da kur yapıp aramızı bozmaya çalışacaktı. Yapardı biliyordum, bundan emindim. Ona güvenmiyor ve onunla iletişim bile kurmasını istememiştim. Bu yüzden kollarımın arasındaki kızı daha çok göğsüme doğru bastırdığımda neyi ima ettiğimi anlayarak gözlerime şaşkınlık içinde baktı ve ayağa kalkarak geriledi.
Alvin’in ne zaman kapıdan içeri girdiğini bilmiyordum ama elinde bir matkap ile içeri girdiğini görmüştüm. Onunla bu kalın zincirleri nasıl kıracaktı emin değildim ama şu an tek çaremiz buydu ve umarım bu matkap çalışıyordu.
Endişeli bir şekilde ona baktığımı görünce matkabı çalıştırarak en azında bir sorumu yanıtlamış oldu. Matkap son derece gürültülü bir şekilde duvarlarda yankılanırken bağırarak konuşamaya çalıştı.
“ Bir tek bunu buldum otelde ve bunu almaktan başka çarem yoktu. Merak etme bileğindeki zinciri kesmeyeceğim. Koluna bağlı olan metal çok kalın onu sonra halledeceğim. Önemli olan onu buradan kurtarıp müdahale etmem.”
Son derece uzun bir açıklama yaparak beni rahatlamaya çalışıyordu. Hayata dönmesinden başka birşey istemiyordum yeterki kurtulsun.
Alvin zinciri kesmeye başlarken bende sessizce açasını bekliyor ve bir çocuğun oyuncağı gibi onu göğsümden ayırmıyordum. Üşümüştü hemde çok üşümüştü ve ne kadar sarılırsam sarılayım bir türlü ısınmıyordu. Yüzü zaman geçtikçe beyaza bürünüyor ve dudaklarında acı inlemeler zaman geçtikçe azalıyordu. Onu bu halde görmeye takatim kalmamıştı. Yüreğim bir acı tufanı içinde kayboluyor ve burkuluyordu. Onun için ne kadar dua etmiştim Tanrıya. Ailem olarak gördüğüm kişinin bu halde olması ve zamanla daha da kötüye gitmesini kaldıramıyordum.
“Aç şunu artık,” diye öfkeyle bağırdığım da herkes bir anlık olduğu yerde sıçramıştı. Öfkeme artık engel olmak istemiyordum. Doğruyu aramaktan düzgün davranmaktan ve herkesi umursamaktan o kadar yorulmuştum ki artık, kimseye katlanmak isteniyordum.
Az önce bağırmam dan dolayı ciddi bir şekilde gözlerimin içine bakan Alvin’nin bana öfkelendiğini anlamıştım. Yinede uzun uzun baktıktan sonra işine daha sert şekilde devam etti.
Bir süre sonra işe sonunda zincirleri Alvin gerdirerek kopardı. Hemen ayağa kalkarak onu kollarımın arasına aldım ve koşar adımlar attım. Onu kurtarmalıydım, eğer onu kurtaramazsam hayatım boyunca kendimi suçlamaktan kendimi alamazdım. Sevdiğim kadını kurtaramadığım için yıllar bana gazap olurdu. Bu durumda yaşayamazdım onsuz geçen hayat bana işkence gibi gelirdi. Onu daha yeni bulmuşken kaybedemezdim.
Ne zaman hotele geldim bilmiyordum ama düşüncelerim sırasında titreyen bacaklarımı kontrol etmek için büyük çabaya girmiştim. Şu an duygularımı da pek umursamıyordum ama onu için güçlü kalmam lazımdı. Canının çok fazla yandığını tahmin edebiliyorum hatta iliklerime kadar hissediyordum ve bu his güçlü kalmama engel oluyordu.
Kendi odama girdiğimde hızla onu yatağıma yatırdım. İkinci katta başka bir oda yoktu odamı ona verebilirdim zaten uyuyamıyordum uyku düzenimde giderek bozulmuştu. Bu durumda, sürekli yaşanan olaylar yüzünden nasıl uyku tutabilirdi?
Alvin hemen o meşhur çantası ile odaya girdiğinde ilk işi nabzına bakmak oldu. Bir süre sonra başını hayır anlamında sallarken ona karışmak istemiyordum ama ne olduğunu bilmekte istiyordum.
“O iyi mi?” Dedim dakikalar öncesi yaptığım sitemin pişmanlığını yaşayarak sesimi daha da nazik tuttum. Beni duymazdan gelerek Cidny’nin gözlerine doğru ışık tuttu hızla.
“Bak adamım az önce yaptığım şey için özür dilerim ama o benim ailem.” Alvin son söylediğim kelime ile başını kaldırdı ve bana doğru döndü.
“Onu nereden tanıyorsun?”
Sorduğu soru ile bir anlığına geçmişe dönmüştüm. İki yıllık beraberliğimiz vardı. İşlerimizden dolayı çok fazla görüşemesekte her ihtiyaç olduğunda birbirimizin yardımına koşardık. Annem hastaneye yatırıldığında yanına kadın refakatçi istedikleri için neredeyse iki hafta boyunca annemin yanında kalmış ve onun ihtiyaçlarını gidermişti. Bundan dolayı ona fazlasıyla şey borçluydum. Onun bana bağlılığından hiç şüphem yoktu. Onu seviyor ve güveniyordum ve onun için herşeyi yapmaya hazırdım. Annemde ona fazlasıyla bağlıydı ne zaman görse çok sevinir ve onun için lezzetli yemekler yapardı.
Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama şu an iyiki yanımda yoktu onu bu halde görseydi benden daha çok kahrolurdu.
Sabitlediğim gözlerimi yerden çekerek ona doğru baktım. “ O benim sevgilim.” Dediğimde gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Onlara sadece ateş kız baygınken çadırda ismini söylemiştim. Cidny den ve ona karşı duyduğum derin sevgiden onlara hiç bahsetmemiştim.
“Çadırda bahsettiğin Cidny mi? “ dedi. Şaşırmıştı ama bir süre sonrada yaşadığı şok etkisi gitmişti. Sanırım olay anında onu o halde görünce ondan bahsettiğim günü düşünememişti.
“Tahmin etmiştim ama fazla üstünde durmadım.” Elini omzuma koyarak gözlerimin içine baktı.
“Seni anlıyorum Adrian. Kimse sevdiği birini bu halde görmek istemez.”
Beni anladığı için ona bir anlığına minnettar olmuştum. Bu kısa konuşma beni birazda olsa sakinleştirmişti. Bu yüzden onun iyi olup olmadığını sormak yerine ona bıraktım. Onu da iyileştireceğine emindim. Ateş kızı bulduğumuzda o daha kötü bir haldeydi. Sahi onun başına ne gelmişti? Neden bu halde olduğunu çocuklara anlatmış mıydı?
Hala ciddiyetle Cidny’i muayene eden Alvin’e sordum. Sormanın zamanı değildi ama grubun her hareketinden haberim olması gerekiyordu. Bu yaşadığım psikolojik nedenlerden dolayı grubu fazlasıyla boşlamıştım.
“Peki ateş kız nasıl o hale gelmiş?”
Sorduğum soru ile Alvin ciddiyetle bana baktı ve sonra başını çevirerek işine döndü.
“Ne olduğunu bilmiyorum. Harry ile çıkan tartışmadan sonra bize karşı mesafeli olmaya başladı. Başta herkes ile tanışmak için hevesliydi. Sonra ne oldu da değişti bilmiyorum.”
Söylediklerine sadece sessiz kalıp başımı sallayabilmiştim. Bu durumda onlara ne söyleyebilirdim ki? Birbirimize daha da kenetlenmemiz gereken bu zamanda onların grup oluşturmaya çalışması bence çok kötü durumdu.
Alvin artık çantasını toplarken ne olduğunu anlamak için yerimde kıpırdandım.
“Merak etme. Biraz fazla darbe alıp çok susuz kalmış. Sanırım günlerdir oradaydı. Hala nasıl hayatta olduğunu anlamış değilim. Sevgilinde senin gibi güçlü biri.”
Söylediklerine karşı gülümsedim. Aslında güçlü birimiydi bilmiyordum. Yıllardır oluşan beraberliğimiz rağmen daha tam birbirimizi tanıyamamıştık. Evet birbirimize ihtiyacımız olduğu zamanlarda birlikteydik ama onun hakkında böyle küçük detayları da bilmemek şuan beni fazlasıyla üzmüştü.
Alvin kapıdan çıkarken durdu ve bana baktı. “Onun daha da geç olmadan susuzluğunu gidermemiz lazım. Gidip hotelin revirin bakacağım. Umarım orada gerekli infüzyon vardır.” Deyip hızla kapıdan çıktı. O dediğinin ne anlama geldiğini bilmiyordum ama karşımda kötü bir halde olan bu kadını da kendine gelene kadar bırakmaya niyetim yoktu.
Elimi saçlarında hafifçe gezdirdim. Yüzüne baktığımda yüzü tanınmayacak bir hale gelmişti.
“İyileşmen gerek meleğim. Yoksa sana bunu yapanı bulamam,” diyerek fısıldadım. Beni duymadığının farkındaydım. Yine de birinin yanında olduğunu hissetmeye ihtiyacı olduğuna emindim.
Onca yer varken nasıl bu hotelin paslı bir yerinde tutulduğunu ve bana nasıl denk geldiği konusunda ufak bir fikrim dahi yoktu ama fazla da sorgulamayacaktım. Çünkü yaşanılan herşeyi fazlasıyla çılgıncaydı ve ben sorguladıkça aklımı kaybetmek üzereydim.
Gözüm kurumuş ve solmuş dudaklarına kaydığında, sehpanın üzerinde duran suyu açtım ve kapağını biraz su dökerek parmağımı içine daldırdım ve canını acıtmamaya çalışarak yavaş bir şekilde sürmeye başladım.
O sırada arkamdan gelen ses ile bir anlığına sıçradım.
“ Dudaklarına sürdüğün su ile yaralarının iyileşmeyeceğini biliyorsundur herhalde.” Bu üstün zekayı gerektiren soruyu Harry sormuştu. Ona cevap vermeyecektim.
“O iyi mi?” diye sorduğunda sinirle dişlerimi sıktım. Cidny’nin durumu onu ilgilendirmiyordu.
“Senin şu an Talya’nın yanında olman gerekmiyor mu? Farkındayız ki ondan başka kimse senin umurunda değil.” Söylediğim cümle ile başımı manalı bir şekilde ona çevirdim. Bu sözleri fazlasıyla hak etmişti.
Ağzını açıp konuşacağı sırada Alvin hızlıca içeri daldı. O sırada bilerek mi yaptı yoksa yanlışlıkla mı oldu anlamadım ama Harry’nin omzuna çarpmıştı.
“Şu an bunun sırasının olmadığını biliyorsunuz çocuklar,” dedi Alvin ve beni işaret ederek ona doğru bakış attı. “Üstelik o haklı.” Diye ekleyip Cidny’nin yanına oturarak kolunda damar aramaya başladı. Harry’i umursamayarak ona ne yaptığına bakmaya başladım. Sanırım ünfizyon dediği şey serumdu. Küçük bir serum torbası ile gelmişti ve damar yolu aradığına göre sanırım onu takacaktı.
Kolunu nereden bulduğunu bilmediğim bir bezle sıktığında iğneyi yavaşça soktu ve serumda da gerekli ayarlamaları yapınca yatağın şekilli olan yatak başlığının üstüne koydu ve parmağı ile göstererek bana doğru baktı.
“Bunun düşmesine sakın izin verme ve bittiğinde bana haber ver. “ O sırada hala sessiz sedasız duran ve bize izleyen Harry’e doğru baktı.
“O iyi olacak.” Diyerek kapıdan çıktı. Aslında ona bilgi vermesini istemiyordum. Başta ateş kıza yaptıklarını Cidny’e de yapmasını istemiyordum. Şu an hissettiğim bu ağır öfke belki de kaybetme korkusuydu ama bunu acısını da sırf ona bilgi verdi diye Alvin’den çıkaramazdım. O sadece bir doktor olarak işini yapıyor ve herkese ne kadar öfkelenirse öfkelensin ayrım yapmadan yaklaşıyordu. Eğer suçlu biri varsa o kişi de Harry’di. Asıl beni delirten kişiden öfkemi çıkartmam daha doğru olandı.
Alvin’nin arkasından o da alacağını aldıktan sonra bir hışımla çıkmıştı. Ben ise ayağa kalkıp anlamadığım seruma bakıyordum. Belki biraz daha Alvin ile takılırsam az da bu tıp işlerini kapabilirdim. En azından hayat kurtarmak güzel hissettirirdi.
Aklıma gelen bir fikir ile ayaklandım ama sonra tekrardan yerime oturdum. Alvin’den bize ilk yardım dersi vermesini isteyebilirdim. Sonuçta benim gibi bu tür şeylerden anlamayan da çıkabilirdi aramızda. Burada neredeyse çoğu kişinin kendine göre yeteneği vardı. Eğer o yeteneklerimi birbirimize öğretirsek belki de hayatta kalma şansımız dahada artabilirdi.
Cidny’i yalnız bırakmamaya çalışarak odamın kapısında kafamı uzattım. Bir gözüm hala onun koluna bağlı olan serum torbasını tararken hemen yan tarafımda odası olan Alex’e seslendim. Bir kaç seslenmem ile başını kapıdan uzatarak bana doğru baktı. Aklım hemen dibimde yatan kızda olduğu için çocukların nelerle uğraştıklarını kontrol etmemiştim. Bu işi sonraya bırakacaktım.
Hala bana bakmakta olan Alex konuştu.” Bir sorun mu var dostum?”
Başımı hayır anlamında sallarken el işaretim ile onu odama çağırdım. Odama girdiğinde Cidny’i doğru baktı ve yüzü asıldı.
“Sence ona bunu kim yaptı?” sorduğu soru ile benimde gözlerim ona kayarken bakışlarımın hüzünle çöktüğünün farkındaydım.
“ Bende tam olarak bilmiyorum ama uyandığında ilk işim bunu ona sormak olacak.” Ona doğru baktığımda hala yatakta hareketsiz yatan kıza bakmaktaydı. Onun için üzüldüğü gözlerinden okunuyordu.
“Adamım onun bu halde olmasına gerçekten çok üzüldüm. Onu tanırım iyi bir insandır.” Başımı onaylayacak salladım. Alex benim çocukluk arkadaşım olduğu için, Cidny hayatıma girdiği gün ilk onunla tanıştırmıştım. İçime kapanık biri olduğum için arkadaşlık konusunda pek iyi sanılmazdım. Alex ilk ve tek arkadaşımdı. Değişen anlamsız psikolojime hala nasıl katlanıyor emin değilim ama onunla tanıştığımda gerçekten çok sevinip üstüme atlayarak bana sarılmıştı.
“Dostum kötü hissediyor olmalısın.” Dediğinde eski anılarımdan çıkarak kendime geldim. Bu kadar yaşanılan şeyden sonra gerçekten kötü bir durumdaydım. Zaten çocukluğumdan beri duygusal savaşlar veren ben şu zamanlarda kendimi kaybetmiş gibiydim. Çocuklar beni neden sözcükleri olarak seçtiklerini bilmiyordum ama doğru kişi olmadığıma emindim. Sadece onlar için güçlü olmaya çalışıyordum. Belki de bu yaşıma kadar ilk kez bir kaç arkadaşa sahip olmuştum ve onların yaşadığı geçmişlerinin her birinde ders almak ve onları kırmamaya çalışmak, onların isteği ile benim görevim olmuştu.
Asık olan yüzüme tebessüm yerleştirmeye çalıştım. “Ben iyiyim Alex. Beni merak etmene gerek yok. Sadece çocuklarla ilgilen bana yeter. Bu arada diğerleri neler yapıyor?”
Alex bana doğru bakarak daha yeni kestiği belli olan sakallarını kaşıdı. Bu küçük detayı bile yeni fark etmişliğin verdiği hisle kötü hissetmiştim. Onların her şeyinden haberim olması gerekirken daha şimdiden onları boşlamıştım.
“Az önce Rozalin’i kontrol ettim. Odasında sessizce camın kenarında dışarıyı izliyordu.” Sanırım Cidny’i o şekilde gördüğü için etkilenmişti. Gidip onu kontrol etmem gerekiyordu.
Parmağımla onu işaret ederek konuştum.” Gidip bende baksam iyi olur. Onun yanında biraz kalabilir misin? Bu haldeyken yalnız kalmasını istemiyorum.”
Alex beni sessizce onaylayarak yatağın yakınlarında olan sandalyeye doğru gitti ve oturdu. Başımla bende onaylayarak odamdan çıktım ve bir kaç adımla Rozalin’in odasına vardım. Kapısını bir kaç kere tıklatarak açtım. Hala Alex’in dediği gibi dışarısını izliyordu.
Yüzüme bir gülümseme yerleştirerek, “Gelebilir miyim?” dedim. Yüzü asık bir şekilde bana baktı ve başını sallayarak onayladı. Yanına doğru giderek bende onun yaptığı gibi camdan dışarıyı izlemeye başladım.
“Güzel bir manzara, ”dedim konuya nereden başlasam bilememiştim. Gördüğüm kadarı ile canı epey sıkkındı. Onu güldürmek için devam ettim.” Benim odamın manzarasında ne var biliyor musun?” aslında odamın manzarası ormana bakıyordu. Uçan dinozorlar yarasa gibi dallarda sarkarak uyuyordu. Bu durumda benim sürekli diken üstünde olmama neden oluyordu ama Rozalin’i gülümsemek için onu komik bir şekle sokabilirdim. “ Ağaçta asılı duran bir uçan dinozorun poposu. Manzaram gerçekten çok güzel. Gördükçe içim açılıyor.”
Bunu duyan Rozalin’ tamda tahmin ettiğim gibi sesli bir şekilde güldü. “Bu pek komik sayılmaz Adrian ama şu anki durumumuza bakarsak sanırım onlara artık alışıyorum.” Planım pek başarılı olmamıştı.
“Sorun ne?” dedim gözlerimi sahil manzarasından çekerek ona doğru baktım. O ise hala gözleri manzaraya almışken fısıldarken gibi konuştu. “Ona bunu kim yapmış olabilir?” Tam da düşündüğüm gibi ondan fazlasıyla etkilenmişti. “Bende bilmiyorum. Bu durumu araştıracağım sadece şu an herşeyi beklemem gerek. Belli ki bizim gibi hayatta kalan bir ve birkaç kişi hala hayatta olabilir.” Rozalin ile konuştukça sanki aydınlanma yaşıyordum. Kapalı olan düşüncelerim yavaş yavaş açılıyor ve mantıklı kararlar alıyor.
“Peki...” dedi ve başını çevirerek bana ciddiyetle bakıp yutkundu. Söyleyeceği birşey vardı ama çekiniyor gibiydi. Düşündükten bir kaç saniye sonra ağır ağır konuşmaya başladı. “ Ya ona bunu yapan kişi içimizden biriyse.”
Söyledikleri ile yerimde rahatsızca kıpırdandım. Buradaki herkese neredeyse güveniyordum. Aklımı okumuş gibi sözlerine devam etti. “Buradaki herkese güvendiğine eminim Adrian. Aynı şekilde bende güveniyorum ama...” parmak ucunu cama doğru bastırarak işaret etti. Bende yanına doğru sokularak gösterdiği yere doğru baktım. Ateş kız ve Harry sahilde yürüyordu ve o ateş kızın sakatlığından faydalanacak kolunu beline atarak destek veriyordu.
“Harry çok değişti Adrian ve ben sanırım artık ona güvenmiyorum. Bir düşünsene sana söylediği sözleri ve Talya’yı bizden uzaklaştırdığını.” Söylediği sözler ile anında öfke beynime sıçramıştı ama onların bu mutlu hallerini gördükten sonrada aralarına gitmek istemiyordum. Belli ki aralarında bir kıvılcım başlamıştı. Bu kadar yakın olmalarına bakılırsa, ama ben kimseyi bu işe karıştırmak istemiyordum.
“Rozalin senin bu işe karışıp onların arasına girmelerini istemiyorum.” Söylediğim sözler üzerine kaşları ansızın çatılmıştı. Dişlerini sıkarken çenesi detaylı bir şekilde kasıldı.
“Adrian gerçekleri göremiyorsun. Belki de orada yatan kıza o neden olmuş alabilir.” Duyduğum sözle ona doğru yaklaşarak işaret parmağımı tehditkar bir şekilde salladım. “ Rozalin bu meseleye karışmanı istemiyorum. Bu kadar yaşanılan şeyden sonra kimseye güvenmemek normal ama o adam günlerdir bizim yanımızda. Eğer birimize zarar vermek isteseydi çok bilmişliğinden dolayı bu kişi sen olurdun.”
Bir anlık öfke ile ağzıma geleni söylemiştim ama söylediklerimde de haklıydım. Oldukça saçma konuşuyordu. Ne kadar söyledikleri ile içime kurt düşse de onun bu söylediklerini ciddiye almayacaktım.
Cevap vereceği sırada sözünü keserek devam ettim. “ Senin bizi korumaya çalıştığını biliyorum ama sana kötü davranan yada sinirini bozan her insanı bu tür konuma getirmemelisin. Bu çok yanlış bir davranış. Burada yetişkin olan benim ve beni dinlemek zorundasın Rozalin!” son cümlemde beni anlaması içi sesi mi yükseltmiştim. Ona gerçekten inanamıyordum. Söyledikleri fazlasıyla anlamsızdı.
Hala onun gözlerinin içine bakarken sesimi yükselttiğim için gözleri çoktan dolmaya başlamıştı. Gerçekten bir çocuktu ve banim sabrımı taşırmaya çalışıyordu.
“Rozalin bak...” Dedim kendimi ifade etmeye çalışarak. Bir insanı kırmak yapacağım son şeydi ve o bunu kullanarak bana arkasını dönmüş ve başını eğmişti.
“Tanrım!” dedim kendi kendime sabır dilemek istercesine ve saçlarımı ellerim ile çekiştirdim. Gözlerimi açtığımda karşımdaki duvara gözüm kaymıştı. Az önce güneşin ışıkları ile parlayan duvar ansızın kararmaya başlamıştı. Başta gecenin karanlığı düşmeye başladığını sandım. Sonra tabi artık nedendir hala gizemini koruyan o olayı hatırlayınca cama doğru dönerek dışarıya baktım.
Sahildeki neredeyse bütün kum taneleri bir daire oluşturarak gökyüzüne karışıyordu. Belli ki bir hortum oluşmaya başladı ve ben izlerken geçen her saniye daha da şiddetleniyordu. O sırada sahilde romantizm yaşayan Talya ve Harry’e gözüm kaydı. Harry hortumun şiddetinde olacak ki kızın beline sarılı olan kollarını açarak hotele doğru koşmaya başladı.
Gerçekten aşk böyle mi birşeydi? Zor zamanlarda sevdiğini korumayacaksan sevmenin ne önemi vardı? Harry’nin yaptığı harekete karşılık öfkeyle çenemi sıktım ve Rozalin’in az önce söylediklerini umursamadan, beni kötü biri olarak tanısalar da onu kurtarmak için dışarı koştum.
Kim olursa olsun kurtarmam gerekiyordu. Taş kesilmiş gibi onun çektiği korkuyu o şekilde izleyemezdim. Ben böyle biri değildim. Olmayacaktım da!
Hotelin kapısına geldiğimde, ben karar verip dışarı çıkana kadar hortum şiddetini daha da arttırmıştı. Bazı ağaçların dalları yerinden koparak havaya karışmıştı. Her an ağaçların kökünden kopma ihtimali de vardı.
Talya’yı doğru baktım. Yere düşmüş, Alex’in ona yaptığı bastonlar çoktan gökyüzüne yükselmişti. Hortumun şiddeti ile o da havalanmaya başladığında korkudan var gücü ile bağırmaya başlamıştı.
“Harry yardım et!” Harry fırtınanın gücü ile zorla hotelin kapısına gelse de bir anlığına göz göze gelmiştik. Ona öfke ile bakmadan edememiştim onu o halde nasıl bırakabilmişti. Tam dışarı doğru iki adım atmıştım ki birden yağmur yağmaya başladı ve göz gözü görmez oldu.
Talya’nın yardım çığlıkları kulağıma boğuk bir şekilde gelirken fırtınanın gücüne karşın bir adım daha attım. Oldukça kaslı ve ağır bedenime rağmen fırtına ayaklarımı kolaylıkla yerden kesiyordu. O sırada benim zorla gidişimi gören Harry’nin de geriye döndüğünü göz ucuyla görebilmiştim. Sanırım onu kurtarmayı da yarışa çevirmişti.
Onu umursamadan bütün gücümü ayaklarıma verdim . Her attığım adımda ayaklarım yerden daha da kesiliyor gökyüzüne doğru havalanıyordum. Ama ben onun gibi korkak biri değildim. Özellikle ateş kızın canının yanmaması için kendimi kolaylıkla ölümün kollarına atabilirdim. Tek onun için değil buradaki neredeyse herkesin tek bir tırnağına bile zarar gelmesini engellerdim.
Düşüncelerimin arasında sahile zorda olsa gelmiştim. Zaten hotele o kadar uzaklıkta değildirler ama fırtınanın gücü her saniye daha da artıyordu. Yağmur o kadar çok şiddetlenmişti ki gözlerimin içine bir bıçak gibi saplanıyor açık tutması fazlası ile zorlaşıyordu. Yağmurun ve fırtınanın sesi yüzünden artık ateş kızın yardım çığlıklarını duymak imkânsızdı.
Onun yanına geldiğinde oldukça havalanmış ve neredeyse gökyüzüne ulaşmak üzereydi. Son bir kez gözlerimi açmaya çalıştım ve ayaklarıma verdiğim gücü geri çekerek bende havalandım. Hortumun şiddeti ile ağaç dalları yüzümü keskin bir şekilde çizerken umursamadım ve dönmeye devam ettim.
Sonunda ateş kıza yaklaştığımda giydiği ince hırkanın eteklerinde çekerek bütün gücüm ile kendime doğru çektim. Sonunda bana doğru geldiğinde uzaklaşmaması için kollarımı ona sardım. Fırtına da beni duymak zor olabilirdi ama emin olmak için bütün gücümle bağırdım. “İyi misin?” Gözlerini zorlukla açarak başını bana doğru çevirdi. Görmek zor olsa da korkusunu bakışlarında görebiliyordum. Hiç birşey söylemeden başını göğsüme gömdü.
Artık iyice havalanmış yerden bir kaç metre uzaklaşmıştık. Hortumun sakinleşmesini beklemem gerekiyordu. Yoksa buradan inmek çok zor olacaktı. Bende o sırada ateş kızın yaptığı gibi gözlerimi sıkıca kapadım ve ona dahada sarıldım. Ona zarar gelmesini istemiyordum. Ne kadar şu anda bir felaketin içinde olsak ta kollarımın arasında sıkı sıkıya bağlanmış kişi ile sadece huzuru hissediyordum.
Bir felaketin için de bu duyguları hissetmek normal miydi? Yoksa ben artık kendi dünyamda kendimi mi kaybediyordum. Huzur bir felaketin içindeyken mi gelirdi? Yoksa huzur felaketin kendisi miydi? Hani huzur sevginin en ağır basan gücüydü? Ben sevgi ve huzur içinde kaybolmuşken neden şu anda bu duyguyu hissediyordum?