@burcud187
|
Uçan dinozor hala yerde acıdan dolayı çırpınırken, ateş kız olayın şokunu üzerinden atamamıştı. Göz temasımızı bozmak zor olsa da kendime gelerek üstünden kalktım. Yerde hala çırpınan dinozorun kanadına ayağımla basarak sabit kalmasını sağladım. Hala onun şaşkınlık için de beni izlediğinin farkındaydım. Dinozorun gözüne saplanan bıçağı şiddetle çekerek elime aldım. İşte o an ilk kez isteyerek onunla gözlerimi kenetlediğimde bütün gücüm ile dinozorun sırtına bıçağımı sapladım. Hızla saplamamdan dolayı dinozor acı içinde inlerken, ateş kız ise acı dolu bir şekilde kaşlarını çatmıştı. İstemeden de olsa ona en kötü yanımı göstermiştim. Ne kadar mucize dolu bir yaratık olsalar da hayatın konumuna uymak zorundaydım. Güçlünün güçsüzü yendiği bu durumda, asıl o yaratıklar gözümde güçsüz konumuna giriyordu ve ben gözümü bile kırpmadan bu insanlar için onları hayattan silebilirdim. Bu zamanda var olmayan bir canlı için üzülemezdim. Onlar geçmişin varlıklarıydı ve bizlerde geleceğin varlıklarıydık. Her varlık kendi zamanında yaşamalıydı; yoksa Dünya’nın düzeni bozulabilirdi. Aslında sorunda buydu ya, bu varlıkları ait olduğu yere nasıl göndeceğim hakkında ufak bir fikrim dahi yoktu. Geri dönmek zorundaydım onu o halde o canavarlar içinde bıraktığım için çoktan pişmanlık duymaya başlamıştım bile. Koşar adımlarla tekrardan ormanın içine girerken kötü düşünceler yine zihnime dolmaya başlamıştı. Bacaklarım ürettiğim senaryolar ile titremeye başlamışken adımlarımın düzeni çoktan bozulmuştu. Bir ağaca tutunarak kesilen nefesimi düzene koymaya başlamıştım. Ne yapıyordum ben böyle? Az önce sonradan telaşlanacağımı bile bile onu neden orman da bırakmıştım?
Kendimi tekrardan sakinleştirmeye çalışırken iyi şeyler düşünmeye çalıştım. Bu olanlar tamamen zihnimde oluyordu ve benim bunu kendi kendime düzetmem gerekiyordu. Şuan gıda eksikliğinden dolayı zayıflamış olsamda tamamen sağlıklı ve ciddi bir rahatsızlığı olmayan bir bedene sahiptim. Sadece ruhsal sorunlarım vardı. Kimin yoktu ki! Burada herkes kendi zihni ile çelişkiye girerken, benim bu kadar zayıf davranmam onlar için saygısızlıktı. Bunu onlara yapmaya hakkım yoktu, yapamazdım. Ormanın içinde iyi bir halde değilken kötü düşüncelerim ile savaşarak gittiğim yönün farkında değildim ama önüme büyük bir beton yığını çıktığında dolanarak ve yolumu uzattığımı daha yeni fark ederek hotelin arkasına çıkmıştım. Beton yığınının tamda ortasında demir bir kapı dikkatimi çektiğinde çoktan içimi yiyip bitiren kötü düşüncelerden kurtulmuştum. Ağır adımlar ile kapıya yaklaşarak tuttum ve açtım. İçinde ne olduğunu gerçekten merak ediyordum ama farkındaydım ki içinde hotel eşyalarından başka yada eski püskü ıvır zıvırdan başka birşey olmayacağını. Genelde böyle yerler dikkatimi çekip bakardım ama böyle eski yerlerin içinde şimdiye kadar da değerli birşey bulamamıştım. ............ Hızla hotele geldiğimde aklımda sadece ateş kız ve o demir kapı vardı. Fazlasıyla soğuk bir yerdi daha içeri girmeden yüzümü serinliğinle okşamıştı. Şuan en çokta gıdaya ve suya ihtiyacımız varken bu serinlikte ancak gıda malzemeleri veya hoteldeki eski eşyalar olabilirdi. Odama hızla geldiğimde el feneri aradım, her yerde bir yandanda ateş kızı bulması için Alex’e seslenmeye başladım. Hemen yan odamda ve rahatlıkla beni duyabilirdi. Hala el feneri ararken yakarışımdan dolayı Alvin kapıdan içeri girdi ve hızla yanıma geldi. “ Bir sorun mu var Adrian?” dediğinde yüzüne telaşı yansımıştı. Onu da benim gibi telaşlandırmak istemiyordum. Bu yüzden sakin bir şekilde konuştum. “Sakin ol Alvin. Sadece ateş kız ormanda yanımdaydı ve ben geri döndüğümde onu bulamadım.” Önümdeki çekmeceleri kapatınca odadaki önemli malzemeleri her ihtimale karşı elimin altında bir yere koymam gerektiğini düşündüm. Eğer o paslı yerde bir gıda bulamazsam şehire gitmemiz gerekecekti ve bu oldukça tehlikeli bir görev olacaktı. İçimden orada gıda olması için dua ederken odamın kapısını kapatarak dışarı çıktım. Karşımdaki odaya baktığım da ağır adımlarla kapının önüne gittim. Harry hala odada olabilir miydi? İçimden umut ederek çıkmasını diledim. Tam o sırada Alex’in yanındaki odanın kapısı açıldı ve hızla kendi odamın önüne gittim. O odada Alvin kalıyordu bunu bir anlığına unuttuğum için şaşkınlıkla bana doğru gelişini izledim. Alvin hızlı adımlarla gelirken kendime çekidüzen verdim. “ Gidebiliriz,” dediğinde uzun, salaş bir çantayı omzuna yerleştirdi. Çantanın koyu kırmızı rengi ve tasarımını bakarken istemeden uzun uzun bakmıştım. Bunu anlayan Alvin omzundan düşen çantayı tekrar sabitlerken konuştu. “Gıda bulabilirsek taşıması kolay olsun diye alıyorum yanıma,” diyerek bakışlarımı cevapladı. Başımla onay verirken aslında onun bir kadın çantası olmasının bir önemi olmadığına karar verdim. Önemli olan şu an gıda bulmaktı. Alvin ile tekrardan ormanın içine girdiğimizde bu sefer yolu uzatmayarak hotelin arkasına gitmeye çalışıyordum. Ağaçların sık olmayan yerlerinden hotelin dış duvarlarını takip ederek varacağım noktaya en kısa şekilde ulaşabilirdik. Fakat hotel çok genişti ve bu da bir kaç dakika yolumuzu uzatıyordu. Yol sıkıntından gözümde daha da uzarken Alvin’e hep merak ettiğim o şeyi sordum.
Hikâyesinin devamını merak ediyordum, ne kadar onu incitmeye çekinsem de sonra soracaktım çünkü çoktan hotelin arkasına gelmiştik. Bir kaç dakika ıssız yerde yürüdük sonra ortam daha fazla soğumaya başlamıştı. Bedenim soğuktan dolayı hafif ürperse de bunu yok sayarak yoluma devam ettim. Bir süre dar olan ortam yavaş yavaş genişleyerek kare şeklini aldı. Çevreye detaylıca bakmak için olduğum yerde duraksadım ve fenerin her yeri görebilecek şekilde tuttum. Sağ ve sol tarafta yine paslanmış iki demir kapı gördüğümde birine bakmak için bir iki adım atarak önüne doğru gittim. Kapı çelik zincirleri ile sıkı sıkıya bağlanmıştı ama içerisi detaylıca görünüyordu. Çünkü paslanmış kapı aslında ince demirlerin bir araya getirilmesi ile eski çağlarda yapılan mahzen kapıların şeklindeydi. Başımı kapıya yaslayarak bir kolumu hafif demir kapıdan çıkararak içerisine bakmak istemiştim. Bu kadar zincirler ile sıkı sıkıya bağlanmasının bir nedeni olmalıydı. Kıyısına köşesine detaylıca bakarken benim görmediğim tarafta bir karartı gördüm. Ne kadar kapı ile iç içe girsem de bir türlü o karartının ne olduğunu göremiyordum. “Kendini zorlama,” dedi bir anlığına yanımda olduğunu unuttuğum Alvin ve hala omzunda olan çantayı tutarak, “Işığı çantaya doğru tutarmısın?” dediğinde başımı sallayarak ona doğru yaklaştım ve ışığı tutarak içine baktım. En sonunda gülümseyerek parmak uçları ile tuttuğu tel tokayı gösterdi ve koşar adımlarla kılıfı açmaya çalıştı. Dakikalarca sabretmeye çalışarak kilidin açılmasını bekledim. Duvarın köşesindeki o karartının ne olduğunu fazlasıyla merak ediyordum. Belkide biri için değerli ama bizim için önemsiz bir eşya olabilirdi. Yinede zincirleri ile sıkı sıkıya bağlanmasının nedenini çok merak etmiş ve görmeyi çoktan kafaya koymuştum.
Duvarda asılı olan iki yanyana zinciri gördüğümde artık merakım doruklarına ulaşmaya başlamıştı. Adımlarımı hızlandırarak çarşafı aniden çektim ve bir kenara attım. Gördüğüm şey ile ağzım yarım yamalak açılmıştı. Bedenim istemsizce titremeye başlarken, Alvin’in elindeki feneri hızla elinden aldım. Feneri daha detaylı incelemek için yaklaştırdım. Zincirlere bağlı olan şey bir insandı. Hafif eğik başını çenesini tutarak yüzünü net bir şekilde sabitledim. Gördüğüm kişi ile bir anlık yalpalayarak eğildiğim de dizlerimin üzerinde geri düşerken dudaklarımdan bağımsız çıkan ismi söyledim. |
0% |