Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Umut, Özlem, Bağlilik

@burcud187

Daha yeni bir araya gelen bu beş kişilik grup birbirine sıkıca kenetlenmişti. Hepimizin sevdikleri yok olmuştu bu yüzden de bu kısa zamanda içimizdeki boşluğu birbirimize mühürlenerek doldurmaya çalışıyorduk. Hiç kimse kalbimizde yer edinmiş o kişinin yerinin dolmayacağını bilsede, yine zihnimizdeki o duyguları bırakamıyorduk.


Umut, özlem ve bağlılık. Bu duygular bizim için en temel kural haline gelmişti. Anlamları ise; umut, geleceğimizi simgeliyordu. Eğer vazgeçersek hayatımıza devam edemezdik. Özlem, sevdiklerimize karşı içimizdeki biriken acıyı temsil ediyordu. Ve bağlılık, ne olursa olsun bu durumu çözmeye kararlıydık. Kimseyi geride bırakmayıp birbirimizin yaralarını kapatan kişiler olacaktık.


Başımı kaldırıp elimi yüzümden çektiğimde benden bir cevap bekleyen arkadaşlarımın bakışlarıyla karşılaşmıştım. Benden bir umut ve bir gerçek bekliyorlardı. Keşke onlara umudumun ateş kız ile yok olduğunu söyleye bilseydim. Bu durumdan kendimi suçluyordum. Ertelemeyi bırakıp bu kürenin ardından bizim gibi korunamayan ve yaşam mücadelesi veren onun gibi daha yardım bekleyen insanları aramaya gitmeliydim. Ama bu grubu tehlikeye atamazdım. Yaşları ve güçleri ne olursa olsun bu kişileri plansız hareket ettiremezdim. Acılarını bastırmayı öğretebilsem de bu insanlara canlarını tehlikeye atamazdım. Onları vahşi yaratıklara yem yapamazdım.

Alex ile göz göze geldiğimde hareket etmeyen bedenimi zorladım. Başımı sağa ve sola sallayacak gücü bulduğumda başımı öne eğdim. Biz ateşi andıran kızı kaybetmiştik. Hayallerini, umutlarını, yaşam mücadelesini de onun ardından kaybetmiştik.
Rozalin yere çökerek, "Onu neden kurtaramadınız?" dedi gözlerindeki yaşlar yere düşerken. Soğuk bir şekilde bakışlarını bana çevirdiğinde, " Ben onu daha tanımadan kaybolan ablamın yerine koymuştum." Belki de daha dakikalar olmuştu onu bulalı ama bir umut ya işte bir kaç günde insana hasret kalmıştık onu görünce boş olan yüreğimi dolmuştu.


Soğuk kanlı olmalıydım. Sesimi yine aynı duygusuzlukta tutmaya çalıştım. "Rozalin. Alvin elinden geleni yaptı." Bir anda çöktüğü yerden kalkarak, "Hayır!" Burnunu çekerken sesinde hayal kırıklığı oluştu. "Hayır!" kabullenemiyormuş gibi tekrarladı kelimelerini.
Arkamı dönerken, "Alex, ona durumu açıkla." dedim sağ elimle şakaklarımı ovarak sakinleşmeye çalıştım. Ne kadar içimizdeki acıyı gizlemeye çalışsak ta herşey o kız ile gün yüzüne çıkmıştı. İçimizde sakladığı o derin acı onun ölümü ile tetiklenmiş. Rozalin ise yaşı küçük olduğu ve bir tek ailesi kaybolan ablası olduğu için acısını gizlemeyi beceremiyordu.

Alvin bir anda çadırın içinden çıkarak kendi çadırına doğru koşmaya başladı. Gözlerim ile adımlarını takip ederken bu haraketli haline karşın içimde soru işaretleri ve bir istemsiz umut ışığı dolmaya başlamıştı. Belki de mucize tek kitaplarda değildi. Mucize belki de ruhumu saklı küçük bir evrendi.
Kendi çadırından çıkıp yine ateş kızın olduğu yere doğru koşarken elinde deri iş çantasından vardı. Onunla birlikte bende çadıra girdiğimde ateş kızın ölü bedeninden gözlerimi kaçırmaya çalışsam da becerememiştim. Bu acının bir tarifi yoktu, bu olsa olsa beyaz teninin daha da beyazlaşıp mermeri andıracak şekilde olan bedeninin taşlaşmış haliydi. Bu acıyı sadece benzetme kullanarak tarif edebilirdim. Şu an karşımda bir mermer rengi kadar tene sahip bir kız ve sıska bedenine karşın ölümün etkisiyle sertleşen bedeni tamimiyle mermeri andırıyordu.

Acaba ölüm nasıl birşeydi? Ruhunun bedeninden ayrılışını hissedebiliyor muydu? En önemlisi daha bu kadar gençken yaşama veda etmek istermiydi?

Alvin çantasından çıkardığı bir iğneyi küçük tüpün içindeki koyu renkli sıvı ile doldurdu. Kendimi tutamayarak, "Ne yapıyorsun?" dedim merakla. Bedenini terk etmiş bu ruhu geri getirebilir miydi emin değildim. Beni duymazdan gelerek kalın uçlu iğneyi kızın kalbine bütün gücüyle saplayarak enjekte etti.
"Alvin, ne yapıyorsun ?" dedim ismini beni fark etmesi için bastırarak sorumu yeniledim.

Başını kaldırıp bana baktığında, " Bu uzun zamandır üstünde çalıştığım bir adrenalin iğnesi. Kalp çalışmasada sağlıklı olan hormonlar hala çalışmakta. Eğer hormonlar bu yaptığım iğne ile çalışmasını hızlandırırsa, kalbi tekrar çalıştırabilir." dedi elindeki iğneye baktı.
Bu cevaba karşılık tekrar içimde umut yeşermeye başlamıştı. "Benim yapabileceğim birşey var mı?" dedim. Adrenalin iğnesi bana yapılmışçasına kalbimin ritmi bütün bedenimi sarmıştı.


"Kalbi canlı tutmak için buz gerekiyor. Eğer durmuş bir kalpteki kanın akışını yavaşlatırsak beyin ölümü gerçekleşmez ve beyne yeterince kan gider. " dedi ve elini dışarıyı gösterecek şekilde kaldırarak, "Acele et hemen buz bulman gerekiyor."
Bu dediğine karşılık ne yapacağımı bilemez halde dışarı atmıştım kendimi. Duygularım birbiriyle harmanlanmış hareketlerimi kısıtlamaya başlamıştı.
"Alex." dedim gözlerim ile onu ararken. Soğuk kanlılığımı koruyamıyordum. Alex'ten çare ararcasına tekrardan, "Alex!" dedim. Boğazımda yutkunmamı engelleyen bir yumru oluşmuştu.
Harry koşarak yanıma geldiğinde, “İyi misin? Adrien." dedi. Bu soruya karşılık boğazımdaki yumru daha da genişleyerek nefes almamı engelledi. Ellerim bir anda boğazımı sararken, "Ben." diyebildim sadece. Havadaki oksijen azalıyor bedenimi ateş basıyordu. Dizlerimin üzerine çökerek, "Nefes" dedim sıkışan ciğerlerime uzun bir nefes alırken. "Alamıyorum." diye eklediğimde boğazımdan tiz bir ses çıkmıştı.

Ters bir durum olduğunu anlayan Harry, Alvin'e seslenmeye başlamıştı. "Adrian! Tamam. Sakin olman gerekiyor. Derin nefes almaya çalış." dedi hızla konuşurken. Kolumdan tutarak beni yere yatırdığında, Alvin yanıma çoktan gelmiş ve beni muayene etmeye başlamıştı. Bakışlarım gökyüzünün renk geçişlerine kaymıştı. Renkler birbirine girmeye ve bulanıklaşmaya başladığında hemen ekledim. "Bu-z."
Konuşmalarım sınırlamıştı. Alvin soğuk elini alnıma koyarak, " Uyanık kal." diyerek bağırıyordu. Bedenimi hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim. Alvin'in çağrıları kulağımda yankılanırken giderek azalmaya da başlamıştı. Gökyüzü kararmaya başladığında son gördüğüm, Alvin ve Harry'in bana bakan şiddetle açılan gözleriydi.

•••••
Bazen sadece zihninizde dolanıp duran o hayal veya rüyada olmak isterseniz. Bende şu anda gördüğüm rüya ile içim huzurlu ve rahattı. Dinozorlar yoktu, ölüm, yaşam mücadelesi, zihnimde bitmeyen çığlıklar, duygu karmaşaları bunlar hayallerimde ve rüyalarımda yoktu. Hepsi ben ne istiyorsam o oluyordu. Kimin yaşamı yorucu ve yıpratıcı değildi ki? Küçük bir sorun da olsa bizi çıkmaza sürükleyen hayallerimiz, sabırsız bizlere karşın hemen olsun isteyen biz insanlar; gerçekleşmeyince neden pes ederdik? Bunun cevabı aslında çok netti. Çünkü doğru hayaller kuramayan biz hayatımızda ne istediğimizi de bilmiyorduk. Sürekli isteklerimizin yerine bitmek bilmeyen yeni istekler ekleniyordu. Biz aslında hayatı kendimiz yorucu yaparken, hayatta bizi zorlukları ve bitmek bilmeyen bilmeceleri ile yıpratıyordu.

Hayallerimde biriken istekler, rüyalarım da buluşunca kapanık olan gözlerime karşın dudaklarımın gerilerek tebessüm oluşturduğunu hissettim. Bilincim yavaş yavaş yerine geliyor olacak ki, rüyalarımdaki sessizlik yok oluyor yerini kulağıma gelen konuşmalar dolduruyordu. Hayal dünyamdan bir anda çıktığımda kulağıma gelen sesler daha da netleşti ve gözlerimi açmaya çalıştım. Gözlerimi açtığımda görüşüm bulanıktı bu yüzden refleksle gözlerimi bir kaç kez kırparak netleşmesini sağladım.Başımı çevirdiğimde beni karşılayan ateş kızı ve bedeninin her yerine yayılmış buz küplerini fark ettim.
Alex ve Harry benim uyandığımı fark etmemiş olacaklar ki konuşmalarına devam ediyorlardı. Sanırım benden bahsediyorlardı. "Neden böyle bir hastalığı olduğunu bize söylemedi ?" dedi Harry yerde oturmuş ve bacaklarını kendine doğru çekmişti.
" Çünkü bu onda sürekli olan birşey değil. Bazen fazla öfkelenir ve psikolojiye bağlı olarak kriz geçirir." dedi Alex. Benden bahsettiği çok barizdi. Her ne kadar gruptan gizlemek için uğraştığım bu hastalığımı söylediğine öfkelensem de diğer yandanda rahatlamıştım. Sırları ve gizliliği oldum olası sevmezdim. Bu yüzden de kendimi ne zaman boğulacakmış gibi hissetsem psikolojiye bağlı olarak astım krizleri geçirirdim.
Bu konunun daha fazla uzamaması için derin bir nefes alarak, " Çocuklar." dedim. Alex hızla yerinden kalkarken, Harry' de birşey söylemeden çadırdan dışarı çıkmıştı.


"İyi misin Adamım?" dedi merakla Alex. Gözlerinde alışkanlık olsa da tedirginlikte gizliydi aynı zamanda.
"İyiyim dostum." dedim gülümsemeye çalışırken. Aynı zamanda ellerimi olduğum yere bastırarak yattığım yerde oturmaya çalıştım.
Alex göğsümü bastırarak, "Haydi ama adamım biraz daha dinlenmen gerekiyor. Hemen kalkmamalısın."
Hala oturmaya çalışırken, " Alex ben gerçekten iyiyim. Beni çocukluğumdan bu yana tanıyorsun ki bu krizleri sürekli geçiririm." dedim ikna edici ve ciddi bir yüz ifadesi takınarak.


"İyi ama Adrian yıllardır bu kadar ciddi bir kriz geçirmemiştin." Bir elimi kaldırarak - dur - işareti yaptım. " Geçirdim sadece senin haberin yoktu."
O sırada içeriye Harry ve Alvin girdiğinde Alex'e susması için ciddi ve soğuk bir bakış attım. Alvin bana doğru yaklaşırken konuyu kapatmak için, “Ateş kız nasıl?” diye sordum.


Alvin yanıma geldiğinde; bileğime baskı yaparak nabzıma bakmaya başladı. " Ateş kız mı?" Arkasını dönerek ona baktı ve sonra yine bana döndü. "Ona bu ismimi koydun?" dedi alaycı bir şekilde gülümserken. Soğuk bir şekilde ona bakarken ağzımdan kaçırdığım takma ismine kendi kendime öfkelendim. Bakışlarımı ondan çevirdiğimde, dayanamayarak tekrar sordum.
" O nasıl peki?"


Alvin'in gülümsemesi yüzüne daha çok yayıldı. "Hayata döndü." dedi. İçimde taş olmuş ve ağırlaşmış nefesi dışarı verirken, herkesin gözü benim üstümdeydi. Neyi mâna ettiklerini anlayarak, "Saçmalamayın çocuklar benim bir kız arkadaşım var." dedim onları ikna etmek istiyordum. Sadece koyduğum bir isim yüzünden başka bir anlam katmaları tuhaftı. Sadece daha onu tanımadığım ve seslenmek için ona bu adı vermiştim. Küçük birşeydi, belki de çoğu insan benim gibi ona bir isim verebilirdi.


Harry bana doğru yaklaşarak, "Cidnie artık yok Adrian, bizim kabullendiğimiz gibi seninde kabullenmen lazım." dedi. Yaslandığım yerde sırtımı dikleştirdim. " Sana söz veriyorum Harry. Onları geri getirmenin bir yolunu bulacağım." dedim. Harry başını olumsuzca sallarken bana cevap vermeden dışarı çıkmıştı. Daha adaya yeni geldiğimiz zamanlarda birbirimizin yaralarını sarmak için sevdiklerimizi anlatmıştık birbirimize o zaman içimizi rahatlatan tek şey onları anlatmaktı. Aslında bu bizim için büyük bir ihtiyaçtı.


Alex, " Harry haklı, onlar geri dönmeyecek Adrian." dedi bakışları donuklaşmıştı. Onlar bana inanmasada bir gün bütün insanların yok oluşunun sebebini bulup ucunda ölüm olsa da bu durumu düzeltecektim. Şu anda sadece ateş kız gibi yaşam mücadelesi veren ve geride kalan insanları bulmalıydım. O yüzden bu durumu fazla uzatmayarak umudumu canlandıran ateş kıza tekrar baktım. Bakışlarım hala onun üzerinde gezerken kafamı gurcalayan soruları sordum. "O ölmüştü." dedim. Alvin çadırın içinde belirsizce gezip ilaçları ile ilgilenirken, " O güçlü Adrian." dedi. Bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Gerçekten hayata dönmek istiyor," diye devam etti.


"Peki kalbi tekrar nasıl çalışabildi?" dedim meraklı bir çocuk gibi.
"Sen kriz geçirdikten sonra buzları çevresine yayarak ona yarım saat kadar kalp mesajı yaptım. Adrenalin iğnesinin işe yarama oranı sadece yüzde elliydi ve anlamadığım bir şekilde işe yaradı. O gerçekten hayata döndü." dedi dudakları kıvrılırken gözlerinde ateş kıza karşı gurur bakışları beliriyordu.
Onlar her ne kadar farkında olmasalarda biz şu anda insana hasret kalmıştık. Ateş kız bizim sönen umut ışığımız olmuştu. Buradaki herkes onu uzun zamandır tanıyormuş gibi koruyup kolluyor ve ilgeniyordu. O bizim kısa sürede ailemiz olmuştu.

Yattığım yer yatağından hızlıca kalktım. Alvin ani hareketime karşın bana öfkeyle baksa da birşey söylemeden tekrar önüne dönmüştü. Çadırdan çıkarak derin bir nefes çektim. Oksijene kısa sürede hasret kalmıştım. Gözlerimi kapayarak tekrar derin bir nefes aldım. Burnuma gelen çiçeklerin kokusunu hissettim önce. Okyanustaki tuzlu suyun serin rüzgârı yüzüme çarptığında ormana doğru bir iki adım attım. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Belkide Dünya'nın kaderini değiştireceğim yeni kararlar almam gerekiyordu. Saatime baktığımda saat dokuza geliyordu. Fakat hala hava kararmamıştı. Güneş batmak istemiyordu sanki. Gökyüzüne tekrar baktığımda turuncudan siyaha geçiş yapan gökyüzü hala kriz geçirirken gördüğüm renklerdeydi. Bu işte bir iş vardı. Ya da aldığı hasardan dolayı saatim de bozuşmuş olabilirdi.


Çadıra tekrar dalarak Alvine baktım. "Ben ne zamandır baygındım." dedim. Kolundaki saate bakarken cevapladı. "Sanırım iki saat kadar baygın kaldın." Ne olduğunu anlayamaz bir şekilde bana baktı.
Ellerimi saçlarımın arasında gezdirirken, " Bir sorun var." dedim. Alvin bana doğru bir iki attı. " Ne oldu Adrian. Söyle bana." dedi kuşku dolu bakışlarının arasından.


"Bir gariplik var." dedim anlayama çalışırken. Tam o sırada dışarıda Fredie'nin çığlıklarını duydum. Dışarı çıktığımda Alvin'de adımlarımı takip ederek dışarı çıktı. Fredie ellerini toprağa vururken olduğu yerde zıplıyordu. Bir sorun olduğunu biliyordum.
Alex benden önce yanına giderek," Ne oldu küçük?" dedi. Hiçbir zaman onu ciddiye almazdı.
Yine aynı yerde zıplarken bu sefer de çığlıklar atmaya başlamıştı.
Alex elini ormana doğru uzatarak, "Git buradan küçük. Bizi oyalama." dedi.
Fredie'nin çıldırmış gibi bir hali vardı. Alex'in göğsüne zıplayarak tırnaklarını ince kazağına geçirdi ve küçük elleri ile ona bir tokat attı.

Hemen yanlarına doğru giderek, Alex'i kurtarmaya çalıştım. Fredie'yi ellerimin arasına aldım. Ciddi ve soğuk bir şekilde, "Onu rahat bırak Alex ve biraz kibar ol." dedim. Fredie ellerimin arasından tekrar yere zıpladığında gökyüzünü göstermeye başlamıştı.
Alex açıklama yapma ihtiyacı hissederek atıldı." O bir hayvan Adrian ve ona insanmış gibi davranmayı bırak."
Ona doğru yaklaşarak, " O insan olmasada hayatımızı birden fazla kurtaracak kadar zekâya sahip olduğunu kanıtladı bence." dedim Fredie için en yakın arkadaşımla tartışmaya girebilirdim. Bizimle aynı nefesi alan canlıların değersizleştirilmesini sevmiyordum.

Alex cevap vermeden sırtını dönüp çadırına doğru ilerlediği sırada. "Alex! Kal burada. Onun sezgileri güçlü ve bir sorun var." dedim onu durdurmaya çalışarak. Olduğu yerde durdu. " Neymiş o sorun?" dedi küçük bir erkek çocuğu gibi davranıyordu.

"Saat dokuz ve hava daha kararmadı. Ben bayılmadan iki saat önceki gökyüzün rengi ile şimdiki renkler aynı." dedim. Herkes anlamamış gibi bana bakıyordu. Fredie omzuma atlayarak güneşin battığı yeri gösterdi. Kısa kollu tişörtümü boğaz kısmından çekerek okyanusa giden yola doğru yürümemi sağladı. Hala yürürken, "Ona güvenin bir sorun var." dedim tekrardan. Herkes benim adımlarımı takip ederken bir süre sonra okyanusa geldik.
Güneş buradan daha net ve hala parlak görünüyordu. Her zamanki batmaya yakın kırmızı renginde değildi. Hepimiz okyanusun ufuk çizgisine bakarken, kulağıma uzaktan gelen ince hayvan sesleri doldu.
Harry onay almak istercesine, "Sizde sesleri duyuyor musunuz?" dedi.
Okyanusun ufuk çizgisinde büyük bir karartı gördüğümde, "Bu da ne?" dedim anlamaya çalışırken. Okyanus dahada çok dalgalanmaya başlamıştı. Ufuk çizgisindeki karartı daha da büyüyor ve genişliyordu. Sesler kulak zarını patlacak kadar dayanılmaz bir hale gelmişti.
Alex benden önce atıldı, "Çocuklar sanırım bu..." yarım kalmış cümlesini tamamladım. "Pterosaur istilası." dedim onlara doğru dönerek.
Hepsine ciddi bir şekilde bakarken aynı zamanda da gözüme takılan eksiği arıyordum. "Çadırlara koşun hemen ve hepiniz ateş kızın yanında toplanın," diyerek hepsinin bir araya toplanmasını sağlamak istedim.


Sonunda gözüme takılan eksiği bulduğumda Alex'e döndüm. "Rozalin nerede?" dedim aynı zamanda hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım.
"Ormana gitti." dedi Alex adımlarıma yetişmeye çalışırken. Olduğum yerde aniden durduğum sırada, "Onu nasıl yalnız bırakırsın Alex? ona göz kulak ol demiştim." dedim sesim yüksek ve itaatkar bir şekilde çıkmıştı. Anlamamış bir şekilde bana bakarken, “Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı." dedi.

Okyanustaki karartıya baktığımda adaya yaklaştığını gördüm. " Ben onu bulurum. Siz hepiniz aynı yerde saklanın." dedim elimi çadırların olduğu yere doğru uzatarak, " Koşun!" diyerek bağırdım.
Anlamsız bir şekilde ormanın içine dalarken hala omzumda duran Fredie ile konuşmaya başladım. "Onu bulmamız lazım Fred. Bana yol göstermen gerekiyor." dedim. Ağzından tuhaf sesler çıkarırken omzundan ağacın dalına atladı. Onu takip ederken aynı zamanda da Rozalin'e seslenmeye başlamıştım.
"Rozalin!"

Bir hafta öncesi biz buraya daha yeni geldiğimiz sıralarda buna benzer bir şekilde istila olmuştu ve koruma kalkanı ciddi zararlar almıştı. Uçan dinozorlar çıldırmışçasına aynı yöne doğru uçarken sivri pençeleri ve uzun gagası ile kalkana çarparak çatlamasına neden olmuştu. Bu istilâda bizi ne kadar güvende tutacağından emin değildim.

Kemerimdeki telsizi çıkarak, "Baba beni duyuyor musun?" dedim cevap vermesini umarak. "Sanırım tekrar bir istila olacak hemen cevap ver. “dedim düzensiz nefesimin arasından. Aynı zamanda da Rozalin'e seslenmeye devam ediyordum. Telsizin diğer ucundan cevap gelmeyince öfkeyle yerdeki taşa tekme atarak savrulmasını sağladım.
Fredie'nin daldan diğer dala atlayışları gözümde ağırlamıştı. Zamanımız kısıtlıydı ve hemen Rozalin'i bulup adadan kaçış planı yapmam gerekebilirdi. Ellerimi birbirine birleştirerek, "Rozalin."dedim tekrardan. Bana küsmüş olacağını düşünüp kendi kendime tekrar konuşmaya başladım."Rozalin! O yaşıyor! Gerçekten yaşıyor! İğne işe yaradı."

Ormanın içindeki sese yoğunlaştığımda hala bir cevap alamamıştım. Tam o sırada, gökyüzü birden karardı. Hayvan sesleri daha da çok yoğunlaşarak bütün adada yankı yapmaya başladı.
"Fredie acele et." dedim komutum üstüne daha da çok hızlanmış şiddetle ağaçların dallarında zıplamaya başlamıştı. Yerdeki sarmaşıkların üstünde zıplarken onun hızına ayak uydurmaya çalıştım.
"Ro-zalin!"

Beklenilen an gelmişti. Ağaçların arasında gökyüzünü göremesem de orman gereğinden fazla kararmıştı. Tam o sırada koruma kalkanından elektrik sesleri gelmeye başlamış ve hayvanların çığlıkları ile dolmaya başlamıştı.
Adanın içindeki ilk türler ise benimle beraber koşmaya başlamıştılar. Sorunun kaynağı uçan dinozorlar olsalarda aynı tür olmalarına rağmen neden bu kadar korktuklarını anlayamamıştım.


 

Loading...
0%