Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Army'nin Laneti

@burcud187

Selam canlar bu hikayemiz Army olanlara özeldir. Olmayanlar belkide pek birşey anlamayacaklar. Bu yüzden en başta uyarı veriyorum✔️


Arabanın içinde camdan dışarı bakarken bir yandan da sevdiğim idollerin videolarını izliyordum. Uzun zamandır en büyük hobim Bts izlemek olmuştu. Evet aslında ben bir Army'dim ve onların şarkılarından çok, katıldıkları programlarını izlemeyi seviyordum. Tabii ki şarkıları ve dansları özellikle koreografilerine büyük hayranlık duyuyordum. Fakat kişilikleri paha biçilemez bir şekilde kendime yakın hissettiriyordu.

Telefonuma düşen bir bildirim ile defalarca kez izlemiş olduğum programı durdurarak bildirime baktım.

'J hope ilk defa yaşadığı zorlukları anlatıyor!'

Adlı başlık ile hızlı hızlı nefes alarak hemen üstüne tıklamıştım. Nerde olduğumun bir önemi yoktu. Bts'ten j hope'a daha fazla hayranlık duyuyordum. Tabii ki hiçbirini ayırmazdım fakat o gözümde dans kralıydı. Yapılması zor hareketleri plastik bedeni ile yaptığında beni her zaman hayrete düşüyordu. Çünkü çocukluğumdan beri müziğe en çok ta dansa büyük bir ilgim vardı. Her ne kadar denesem de dans etmeyi uygun koşullara hiçbir zaman sahip olamadığımdan dolayı yapamamıştım. Çünkü köyde yaşayan insanların ya da benim köyüm içinde geçerli olabilir bu, ne zaman dans etsem uzaylı görmüş gibi bakıldığı için bu ilgimi üzüntü içinde kalbime gömmek zorunda kalmıştım.

Sıkıntılı bir nefes vererek programı açtım ve izlemeye başladım. Karşımda bütün üyeleri görünce gülümsememe engel olamamıştım.

Takım elbiseli ve sarışın olan genç bir spiker karşılarında otururken elinde mikrofon vardı.

"Peki sen J hope bize Big Hit şirketine girdiğin zamanlarda neler hissettiğini anlatabilir misin?" dedi ve merakla cevabı bekledi.

J hope'un yeni kahverengiye boyanmış saçları ve kâkülleri gözlerini hafif kapatırken, üstünde ise mavi yün bir kazak ve altında ise yine açık mavi bir kot pantolon vardı. Modaya düşkün biriydi buna ne denilebilir diki?

Başta yine görmeye alışkın olduğum kahkahasını atarken bakışlarını tavanda gezdirerek biraz düşündü.

" Aslında hepimiz o günlerde zor zamanlar geçirdik."

Diğer üyelerde başlarını sallayarak doğruladılar.

Oldukça yavaş konuşuyordu. Anlatırken o dönemi tekrardan yaşıyormuş gibiydi.

"O dönemler ilk albümümüz bizi fazlasıyla zorlamıştı. Çünkü hepimizin farklı yetenekleri vardı. Aslında hepimiz çoğu şeyi birbirimizden öğreniyorduk. Dansı beraber öğrendik ve bunun için çoğu şeyi feda etmek zorunda kaldık."

Yine herkes başını sallarken araya Suga girdi.

"Hepimizin büyük derecede motivasyona ihtiyacı vardı."

Bu seferde heyecanla Jin araya girmişti.

"O zamanlar genç bir kızı hatırlıyorum. Bırakmayı defalarca kez düşündüğümüz zamanlardı. Çok fazla pratik yapıyor ve uykusuz kalıyorduk. Şirketin maddi açıdan zorlandığı zamanlardı. "

Bütün üyeler büyük bir gürültü yaparak karmaşa içinde konuşmaya başladı jin'in ortaya attığı söz ile.

"Ah o kızı hatırlıyorum bize büyük bir motive olmuştu o gün. Ah" dedi Jungkook o dönemi hatırlatırken muzip bir şekilde zorlandığını belli ediyordu.

Üyeler yine büyük bir gürültü ile "Evet. Gerçekten öyle oldu." Diyerek tekrardan onayladılar.

Namjoon gürültüden rahatsız olmuş gibi kaşlarını çatarak araya girdi ve liderliği ela alarak anlatmaya başladı.

"Bir gün yine pratik yapmak için antrenman odasındaydık. Kapıdan büyük bir gürültü koptu ve içeri bir kız daldı. "

Bu sefer söze Jin devam etti.

"Bizi görünce uzaylı görmüş gibi öylece kalakaldı."

J hope ağzını kapatarak kahkahalar içinde konuşmaya başladı.

Konuşurken bütün bedenini heyecanla kullanıyordu.

"Bir süre bize baktı ve bayıldı."

Bütün üyeler kahkaha atmaya başladı.

Bu seferde Jimin sözü ele aldı.

"Bayıldığında o kadar korktuk ki hepimiz şaşkınlık içinde başına toplandık."

Hepsi olayı gülerek anlatıyordu. İçimden' Ne şanslı kız' demeden edememiştim. Sonuçta onlarla tanışmıştı. Benim için ise konserlerine gitmek bile imkansızdan daha da imkansızdı.

Teahyung cümleleri ile derin düşüncelerinden sıyrılarak kendine geldi.

"Aslında o kızın sözleri ile daha da güçlendik ve devam edebildik."

Bende diğer üyeler gibi istemsizce başımı sallamıştım.

O sırada yanımdan gelen bir ses ile videoyu otomatikman durdurdum ve vampir kılığına girmiş arkadaşıma baktım.

Gözüme baktıkça şirin gelen arkadaşımı gülümseyerek dinledim.

"Geldik artık Aylin. Bırak şu telefonu."

Tiz bir kahkaha attım.

"Bana diyene bak. Hala telefona gömülü duruyorsun."

O da cevabıma gülümserken aceleyle parmaklarını telefonun tuşların da gezdirdi ve telefonu çantasına koydu.

"Anneme geldiğimizi haber verdim." dedi Berfin.

İlk defa Bocuk Gecesine geliyorduk ve çok heyecanlıydık. Edirne'nin Çamlıca köyünde her yıl gelenek olarak cadılar bayramı gibi bir gelenek kutlanıyordu ve bildiğin cadılar bayramı gibiydi.

Ben Edirne'de yaşamama rağmen daha önce hiç gidememiştim ve arkadaşlarımın büyük ısrarları ile bu gece hepimiz orada eğlenecektik.

Arabadan indiğimizde bizi bekleyen arkadaşlarımızı gördük. Bütün sınıf neredeyse oradaydı. Büyük bir kalabalık olarak bu gece hep beraber gezecektik.

Köyde oldukça kalabalıktı. İster istemez 'inşallah bu gece başımıza bir iş gelmez' diye düşünmeden edememiştim.

Benim sınıf arkadaşlarım ve Bocuk Gecesini kutlamak için gelen diğer insanlar olmak üzere herkes kostüm giymişti.

Ben ise Chucky olmuştum. Aslında buraya daha gelmeden önce Bts' in dans koreografisini izlemiştim ve bütün üyeler cadılar bayramını kutlamak için kostüm giyip dans etmişti. Bende aralarından en komik bulduğum kostümü giydim. Komikti çünkü Suga; Chucky olmuştu ve yaptığı mimikler ile tamamen Chucky'nin korkunç değil de komik versiyonu olmuştu. Bende bu gece tamamen ona benzemiştim.

Koluma giren Berfin ile Suga'nın görüntüsünü zihnimde atmaya çalıştım ve gülümsememi yok ettim.

"Ne o? Âşık mısın?" dedi Berfin.

Başımı hayır anlamında salladım ve etrafı gözlerim ile tararken sorusuna karşılık verdim.

" Evdeyken izlediğim bir videonun etkisinde kaldım sadece. "

Bu sözüme karşılık Berfin gülümsemekle yetindi. Aslında benimle daha fazla uğraşırdı ama sınıf grubumuzu görünce kolumdan çekeleyerek yanlarına doğru gittik.

Sınıftan çoğu kişi aileleri ile gelmişti. Bu yüzden aile olarak beraber vakit geçirmek isteyenler yanımızdan teker teker ayrılıyordu.

Bir süre sonra ise Berfin, ben ve Buket olarak sadece üç kişi kalmıştık. Ne güzel ya sözde grup olarak gezecektik.

Buket giden kişilerin arkasında bakakaldığımı görünce telaşla konuştu.

"Boş ver sen onları. Üç kişi daha rahat gezeriz."

Çenesini aceleyle kaşırken konuşmasına devam etti.

"Hem bize sadece köstek olurlardı. Ben çok acıktım." Kaşları çatılı bir şekilde çevrede yiyecek bir şey aramaya başladı.

Bu kızın iştahı ve umursamazlığı beni çok güldürüyordu. İstemsizce sırıttım.

Bir süre çevrede ve insanların giydiği kostümlere baktım. Tuhaf ama güzel bir gelenekti. Müzik sesleri ve yolun kenarlarına kurulmuş standlar ve haşlanmış mısır gibi kolay yiyeceklerin yapıldığı büfeler vardı.

Bizde sosisli yapmak için bir büfe'nin önüne gittik. Beyaz çarşafa dolanmış ve yüzü korkunç bir şekilde boyanmış bir adam birden ortaya çıkınca ister istemez hepimiz olduğumuz yerde zıplamıştık. Adam karnını tutarak gülerken bir yandan da konuşmaya başladı.

"Amma korktunuz beya. Korkmayın, korkmayın gelenektir kızanlar."

Duyduğum şive ile gülsem mi? Yoksa çarpan kalbimin etkisi ile adama kızsam mı? Karar verememiştim.

Ben adama şaşkın şaşkın bakarken Buket, "Abi üç sosisli versene. Ya da şunu dört yapalım."dedi.

Daha az önceki korkutma seansı yüzünden kalbimin ritmi hala düzene girmemişken o hala midesini düşünüyordu.

Berfin'de benimle aynı şeyi düşünmüş olacak ki,

"Bu kadar yersen dana gibi olacaksın," dedi.

Cesur kız sözlerinin her zaman arkasında olmuştur.

Korkunç makyajlı adam bir yandan sosisliyi hazırlarken bir yandan da güldü.

"Can boğazdan gelir beya," dedi.Onun böyle demesi de normaldi. Yoksa parasını nereden kazanacaktı.

Dakikalar sonra sosisliler hazır olmuştu ve adam elimize teker teker verdi. Benim ise bu korkutmadan dolayı hala yüzüm asıktı.

"Bre kızan suratın ne o öyle? Bu gece eğlence gecesidir," dedi ve gülümsedi.

Berfin araya daldı."Onun yüzü genelde asıktır ağabey sen onu boş ver. Bu gece neler yapabiliriz?" diye sordu adama.

Adam gülümsedi. "Biliyonuz mu kızanlar? Ben bu geceyi çok severim. Bayram gibi kutlanılır bu gece. Surat asmayın da gidin sizde insanları korkutun," dedi. Elini gidin şeklinde attırdı.

Buket tam gidecekken aniden geri döndü. Bir yandan sosislisini yerken bir yandan da ağzındaki lokmasını çiğneyerek konuştu.

"Ağabey bu geleneğin olayı nedir?"

Adam, Buket'in sorusuna karşın yüzünü ekşitti ve çevreye doğru baktı. "Ne olayı beya. Hani herkes eğleniyor olay falan yok."

Adam olay kelimesini yanlış anlayarak kavga var sanmıştı. İstemeden de olsa gülmeme engel olamadım.

"Ağabey!" dedim düzetme ihtiyacı hissederek.

"Bu gelenek neden var diye sordu aslında arkadaş."

Adam kaşlarını havaya kaldırarak indirdi. "Ben de bilmiyom ki. Arada bahar sonu işte bu şekilde kutlanır ama arkadaşlardan bir lanet duymuştum. Dediklerine göre eğer bir hayvan bokuna basarsan o hayvanın bedeninde geçiriyormuşsun bu Bocuk gecesini."

Bu duyduklarımıza karşın hepimiz karnımızı tutarak kahkaha atmaya başladık. Saçmalıktı resmen. Bu gece ile lanetin ne alakası vardı?

Adam attığımız kahkahaya bozulmuştu olacak ki kaşlarını çatarak arkasını döndü.

Lanet hikâyesine çok gülmüştüm bu yüzden bir yandan elimde sosisliyi tutarken bir yandan da yürüyüp gülmekten akan gözyaşlarımı silmeye çalışıyordum.

İşte o an ayağımın altında kaygan bir şey hissettim ve her şey saniyeler içinde gelişti.Ayaklarım yerle temasını kesip havalanırken benim de gözlerim bir anlık gökyüzüne kaymıştı. Gözlerim yavaş yavaş buğulanırken kulaklarımda az önce bizi korkuttuğu gibi güldüren adamın cümlesi yankılanıyordu.

"Al işte o kadar gülerseniz böyle olur."

***

Gözlerimi açmaya çalışırken bir yandan da görüş alanımın netleşmesi için bir süre bekledim. Her şey berraklaştığında yattığım yerden kalkarak çevreyi incelemeye başladım. Boş bir odanın içindeydim. Karşımda ise bütün duvarı kaplayan büyük bir aynanın olduğunu fark ettim. Duvarların çoğu bej rengine boyanmışken, yerler ise duvarların bir açık rengi olan yine bej renkli ahşaplar döşenmişti. Odada benden başka kimse yokken bir kızın kapıyı kırarcasına açarak içeri daldığını aynanın yansımasından görmüştüm.

"Hey!" dedi sesi fazlasıyla yüksek çıkmıştı.

Arkamı dönüp onu daha rahat görmek varken aynaya biraz daha yaklaşmıştım. İşte ayna ile bütün olduğum o an karşımda yine başka bir kızın yansımasını gördüm.Şaşkınlık içinde karşımdaki kıza bakarken elimi saçıma götürerek kaşıdım fakat karşımdaki kız da aynı şekilde saçını kaşımıştı.

Arkamda bağırmakta olan kız ise adımlarını hızlandırarak anında yanımda bitmişti.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"dedi ciddi bir şekilde ve gözlerimin içine bakıyordu.

Olanları idrak etmekte güçlük çekiyordum. Az önce bana bağıran kız çekik gözlü olmakla birlikte kısa siyah renkli bir saça sahipti. Karşımdaki kıza boş boş bakarken anlamaya çalışıyordum dediklerini. Çünkü kız Kore dizilerinden çıkmış gibi kinayeli bir şekilde bana bağırmaya devam ediyordu.

"Hey! Seo-yun!"

İstemsizce parmağım ile kendimi işaret ettim. "Ben mi?"

Karşımdaki kız sinir krizlerine girip yeri dövmeyi başlamışken ben ise az önce ağzımdan çıkan kelimeleri anlamaya çalışıyordum.

Şaşkınlık ve korku kalbimi çarptırmaya başlamışken ellerimi havaya kaldırdım.Aynadaki yansımaya yine baktım ve yanımda hala yerleri döven kızı umursamayarak sordum.

"Bu ben miyim?"

Kız tepinmeyi bırakarak bana ciddiyetle baktı ve bana doğru yaklaşarak, "Sen iyi misin Seo-yun?"

O da kimdi? Ben Aylin'dim." Adım ne zaman değişmişti?

Şaşkınlığım belki de geçiyordu ya da bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu ki mantıklı bir soru çıkmıştı ağzımdan.

"Bir dakika," dedim karşımda beni öldürecek gibi gözlerini belertmiş bir şekilde bana bakan kıza, "Ben nerdeyim? Burası neresi?"

Bunu dememle tabii kız gözlerini yumarak kendi alnına okkalı bir tokat yapıştırdı. Dudaklarında çıkan sözleri anlamasam da bana şuan sövdüğünün farkındaydım.Bir süre sonra kendine vurmayı bırakıp derin nefesler aldı ve yüzüne sinsi bir sırıtma ekledi. Bana doğru yaklaşarak bir eli ile beni aynaya çevirdi.

"Senin adın Seo-yun. Bu kişi de sensin." Sesini daha yükseltti. " Biz şuan Seoul'deyiz ve acele etmezsek Big Hit şirketinin stajyer alım programına sırf senin yüzünden geç kalacağız."

Duyduklarım ile göğüs kafesim sıkışmaya nefes alamamaya başlamıştım. Kulaklarımda tiz bir çınlama oluşmaya başlamıştı. Elimi göğsüme koyarken bir yandan da ben olduğum söylenen ama başka bir kızın yansımasına bakıyordum.

Gözlerim bulanmaya başlamıştı, nefes alışverişlerim daha da ağırlaşmaya ciğerlerimi havasız bırakmaya başlamıştı.

Bedenime işlenen şaşkınlık ve korkudan oluşan adrenalin yüzünden böyle olduğumu biliyordum. Ne zaman herhangi bir duyguyu fazlasıyla yaşasam bayılırdım. Bu yüzden yanımdaki kızı görmezden gelerek bir hışım ile kapıdan çıktım.

Uzun bir koridor gördüğümde bedenim ağırlaşmaya ve karıncalanmaya başlamıştı bu yüzden birkaç adım atarak karşımda gördüğüm ilk kıpıyı bütün gücümle ittim.

Ellerim istemsiz boğazıma yapışmışken gözlerimi hemen bayılamamak için açtım. İşte o an gördüklerim ile gerçekle hayal birbirine karışmıştı ve bir anda her yer karardı.

***

Nefes almaya çalışırken bir anda kendimi sevdiğim idollerin arasında bulmuştum sanki bana nefes olmak için bir anda orada var olmuştular. Ama şuan kesin rüyadaydım. Bu hayatta bana en uzak olan şey en sevdiğim idollerin yanında olmaktır. Gerçekçi bir rüyaydı. Güzeldi, sevmiştim. Şimdi ise uyanma vaktiydi.

"Hey! İyi misin?" Yakınımdan gelen buna benzer birkaç kelime duyuyordum. Kapalı olan gözümü açmaya çalışarak bana seslenen kişilerin kim olduğuna bakmak için kendimi zorladım.

Görüşüm yavaş yavaş düzeldiğinde karşımda iki çift yumuk göz gördüm. En sonunda görüşüm netleştiğinde bu iki çift yumuk gözün aslında Jimin olduğunu ve şu an merakla bana baktığını gördüm. Yattığım yerden kalkarak çevreme baktım. Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi kocaman açılırken şaşkınlıktan ve heyecandan öylece bana bakan kişilere bende bakakaldım.

Az önce baygınken gördüğüm idoller aslında gerçekti ve bende bunu rüya sanarak kendimi uyandırmaya çalışmıştım. Bana meraklı gözlerle bakan Suga'ya yan bir gülüş attım ve o da ne olduğunu anlamamış olacak ki aynı şekilde o da bana tebessüm etti.

"İyi misin?" sorusu ile başımı sese gelen tarafa çevirdim. Karşımda hayranı olduğum dans kralını gördüğümde çığlık atarak oturduğum yerden kalktım.

"J Hope!" diye çığlık atarken olduğum yerde heyecanla tepinmeye başladım.

J Hope'un şaşkınlık içinde kıkırtılarını duyabiliyordum. En sonunda yorulup durduğumda tekrardan ona doğru baktım. O ve hatta hepsi oldukça şaşkındı. Birbirlerine bakarken bir yandan da bakışları beni süzüyordu. Şu an ne yapmam veya nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Bu yaşadıklarım olağanüstü şeylerdi. Seoul'de olmam yetmiyormuş gibi yabancı bir bedenin içinde olmamda cabasıydı.

Bunları düşünürken zihnim artık berraklaşmaya başlıyor olsa gerek Bocuk gecesi bol şiveli konuşan adamın sözleri belirmeye başlamıştı.

Karşımdakilere belli etmemeye çalışarak içimden kendime defalarca kez sövmeye başladım. Kendime ettiğim sözleri hak ediyordum. Adamın söylediklerine yarılarak kahkahalar attım ve başıma geldi. Aslında iyi düşünmek gerekirse en azından bir hayvanın bedeninde sabaha kadar ot yemeyecektim. Bence bu yaşadığım olay büyük bir lütuftu. Bocuk gecesi bittiğinde tekrardan kendi bedenime gireceğimi de biliyordum. Bu yüzden aklımdaki kötü şeyleri savıp anın tadını çıkarmam gerekiyordu.

Kendi içimde savaş verdikten sonra kendime geldim ve karşımdakileri tekrardan süzdüm.

"Merhaba," dedim sakince çünkü az önceki tepinmemden dolayı benim bir kaçık olduğumu düşünüyor olabilirlerdi. Haklılar, ben olsam bende kaçık olduğumu düşünürdüm.

Onlara mantıklı bir açıklama yapmam gerekiyordu. O yüzden J Hope'u işaret ederek, "Ben senin hayranınım," dedim. Aslında diğerlerini de ayrı ayrı seviyordum niyetim onları ayırmak değildi. Bu yüzden toparlamak için konuşmaya devam ettim.

"Aslında hepinizin özelliklerini ayrı ayrı seviyorum fakat J Hopu'u dans ettiği için daha çok seviyorum. Çünkü benimde dansa büyük bir ilgim var."

Daha çok kendimi batırmamak için sözlerime devam ettim ve hepsini parmak ucumla göstererek açıklamaya başladım.

" Çocuklar ben hepinizi seviyorum ve eminim ki birkaç yıl sonra çok fazla tanınacaksınız."

Hepsi şaşkınlık içinde bana bakarken Suga sessizliği bozdu. " Biz daha çıkış yapmadık. Daha tanınmadıkta bizim özelliklerimizi bilip bize nasıl hayran olabiliyorsun?"

Ona minnetle gülümsedim.

"Evet ben sizin özelliklerinizi biliyorum fakat kötü bir niyetim yok ve bana nasıl olduğunu sormayın. Çünkü bunu açıklayamam. Sadece benim gibi hayranlarınızın olacağını bilin isterim."

Namjoon mırıldanarak, "Bunu nasıl bilebilir,"dedi ve şaşkınca yanındakilere baktı.

Onlara bakarken hayranlık içinde bütün yüzüme yayılan gülümsememe engel olamıyordum.

"Namjoon. Senin raplerine ve heybetli görünün bedenine hayranım. Bu yüzden kendine olan inancını yitirme."

Bunları utanmadan söyleyebiliyordum çünkü başka birinin bedenindeydim.

"Ve sen Jin. Senin vokallerine hayranım ve dede esprilerine çok gülüyorum."

Üyeler onlara iltifat ettiğim için biraz yumuşamaya başlasalar da bütün özelliklerini bildiklerim için biraz ürkmüşlerdi. Yine de umursamayarak devam ettim. Onları bir daha ne zaman görüp hayranlığımı dile getirebilecektim?

"Jimin. Senin sesine, sevimli olmana ve dansına hayranım." Böyle dememle yumuk olan gözleri kısılınca daha da kapandı.

" Ve gözlerini de seviyorum," diyerek ekledim. Öyle dememle bütün gülümsemesi yüzüne yayılmamıştı. Bana ise hayranlık içinde onun gülümsemesini izlemek düşmüştü.

Birkaç saniye sadece onları izledim. Bir süre sonra ise sessizliği bozan karnımdan çıkan büyük seslerdi. Üyelerin hepsi çıkan sese şaşırsalar da Jimin kendine gelerek konuştu.

"Uh! Aç olmalısın. Çorba vardı sana çorba getireyim," dedi ve hızla koşarak kapıdan çıktı. O kadar hızlı olmuştu her şey ' gerek yok teşekkür ederim' bile diyememiştim.

O sırada işi dalgaya alarak Teahyung konuştu. "Peki ya benim özelliklerim?"

Ona da gülümseyerek onları yumuşatmaya devam ettim.

" Senin ise kendine has gür sesine ve dansına hayranım ve cazibeli oluşunda ayrı bir olay," dedim ve ona alttan mesajı verdim.

Öyle dememle tabii ki de utanmıştı. Ama on yıllık emeklerini teker teker izlemiştim. Motivasyonu ve yüceltmeyi hak ediyordular. Çünkü daha çok yolun başındaydılar ve çok üzüleceklerdi. Onların benim gibi bir hayrana ihtiyaçları vardı tam da şu an şu zamanda.

Kapı hızla açılarak Jimin çıplak ayaklarını yere vura vura yanıma geldi ve elime bir bardak vererek yere oturdu.

"Otur lütfen ve çorbanı iç," dedi eliyle nazik bir şekilde yeri gösterdi. Bende teşekkür ederek gösterdiği yere oturdum. Çorbamdan bir yudum alarak onlara motive etmeye devam ettim.

"Jungkook. Senin ise gözlerini yakışıklı olmanı ve tiz sesini seviyorum. Ayrıca danslarınıda çok beğeniyorum." Öyle söylememle o da utanmıştı ama acele edip onlara iltifat etmeye devam ettim.

"Suga sen ise rap makinesisin. Kendine has raplerin var ve eminim ki bu ileride çok beğenilecek."

Hepsine iltifat ettikten sonra gülümsedim ve ılıklaşmış çorbamı yavaş yavaş yudumlayarak bitirdim. Kaç defa bayıldığımdan emin değildim ama bana ait olmayan bedeni bu durum fazlasıyla hırpalamış olacak ki çorbayı içtikten sonra artık daha iyi hissetmeye başlamıştım. Bardağı yanıma koyarak onlara gülümsedim. Gülümsememe engel olamıyordum. On yıl önceki hallerini görmek oldukça garip hissettiriyordu.

"Çocuklar sizi görmek gerçekten çok güzel. İleride iyi yerlere geleceğinize eminim ve lütfen savaşmayı bırakmayın. Çünkü siz Bangtan Sonyeondan'sınız." Bu sözlerimd


Loading...
0%