@burcud187
|
İşte burası gelecek... 2050 yılına hoş geldiniz. Bir diğer deyişle metal Dünyamıza hoş geldiniz... Saklandığımız ormandan acilen kaçmamız gerekiyordu. Çünkü metalikler yerimizi tespit etmişlerdi. Yeni ve güvenli bir yer bulmak için yollara düşmemiz gerekiyordu. Buna hiç kimsenin cesareti yoktu. Çünkü metalikler duygusuzdu. Doğayı bile hiç gözlerini kırpmadan yok etmişlerdi. Herkes onun sözlerine itaat ediyor ve inanıyordu. Bir rivayet vardı. Bütün metalikleri yaratan o kişi de bir doğaldı. Ona göre bu rivayet şöyleydi; Bir doğal gri hayatı yok eder, doğallığın başını yaşamdan kaldırdığı zaman. Bu yüzden her şeyin yaratıcısı olan doğal efendimiz kendi gibi olan bütün doğalları öldürmek için emir vermiştir. Bu emir ben daha doğmadan önce çıkmış. Bu yüzden yıllardır bir kaç grup yaşam mücadelesi vererek metalikler den kaçarız. Metaliklere gelirsek onlar ise modifiye olmuş kişilerdir. Doğallıktan çok bir robottan farkları yoktur. Yıllar önce beyinlerine bir çip takılarak ömürlerini uzatmaya ve ölümü yok etmeye çalışarak robotlaşmış kişilerdir. Biz doğallar onlara metalik olarak sesleniriz. Yırtık, koyu renkli çantama bozulmayan konserveleri yerleştirerek hızla fermuarını kapattım. Çantanın kulpunu hızla omzuma iterken konservelerin çıkardığı sesi ve sırtıma yaptığı baskıyı umursamayarak mağaranın içinden naylon kapıyı iterek çıktım. Teyzem dışarıda çürümüş bir kütüğün üstünde oturmuş beklerken ona doğru ilerlerken onu incelemeye başladım. Kıvırcık koyu renkli saçını başının üstünden toplayarak yüzünün daha da ayrıntılı bir şekilde görünmesini sağlamış ve kabarık topuzundan dökülen kıvırcık tutamlar ona cazibelik katmıştı. Bana bir anne edasıyla masum bir bakış atarken onun varlığına ne kadar şükretsem azdı. Annem ve babam benim için metaliklere kendilerini teslim ederek beni kurtulmama sağlamışlardır ve teyzem. O da kızını ve eşini aynı anda kaybettiği zamanlarda birbirimizin ailesi olmuştuk. Teyzemin yanına biraz daha adımlarımı hızlandırarak vardığımda ciddiyetle sordum. “ Şimdi hangi yöne göç edeceğiz?” Biliyordum ki bizim için Dünya metaliklerle doluyken küçüktü. Gidebileceğimiz bir yönümüz ve bölgemiz kesinlikle kalmamıştı. Dünya giderek daha da küçülür bir hale gelmişti. Teyzem gözlerini bir boşluğa daldırarak düşündü. Ardından çenesine elini götürerek iyice ovaladı. “Ben sanırım kuzeye gitmeyi düşünüyorum.” Boşluktan gözlerini bir anda çekince bana odaklandı. Onaylamam gerektiğini düşünerek, “Sanırım oraya gitmeliyiz.” dedim. Çünkü metaliklerin bedenlerinin bir anda soğuktan küf yaptığı tek yer orasıydı. Bizim için avantajı oldukça yüksekti. Teyzem elini gel anlamında sallarken öne doğru yürümeye başladı. Ormanın ana merkezinde doğal grubunun bizi beklemesi gerekiyordu. Bir kaç ağaç sırasını geçtikten sonra ana merkeze gelerek gruptan bir kaç kişi gördüm. Bir kaç adımdan sonra on kişilik olan bu grup tamamıyla gözlerimin önünde duruyordu. Bu grupla benim çocukluğumdan bu yana en değerli varlığım olmuştu. Pes ettiğim zamanlar da onlara bakmam yeterli oluyordu yaşam mücadelesi gözlerinde yerin edinmiş, korku ise damarlarında akışkan bir hâl almıştı. Bu yüzden onları korumak adına pes edemezdim. Tek eksiğim cesaretimdi; doğal efendimize karşın kinim kalbimin en karanlık yerinde bir fırtına gibi esmek istese de yaşam mücadelesi vermek beni fazlasıyla yormuştu. Fiziksel den çok düşüncelerim yorgundu. İmkansızlıklarım ve bir türlü gerçekleşmemiş çocukluktan kalma hayallerim bunlar beni durduran tek şeydi. Jackson elini çantasına atarak gülümsedi. “ Ben hazırım. Yeni yerleri görmek için sabırsızlanıyorum.” Dedi korku gözlerinden belli olsada bunu bize belli etmek istemiyordu. Gülümseyerek yanına gittim. “Ne bekliyoruz daha keşfetmemiz gereken çok yerler var. “ Bunun bir yalan olduğunu bilsemde umudumu geri kazanmamı sağlıyordu. Aslında beyaz bir yalandı kendimizi kandırmak için. Umudumuzu yitirmemek için. Ormanda ileri doğru yürümeye başladığımda arkamdan teyzemin ve Jackson’ın adımlarımı takip ettiğimin farkındaydım. Aynı zamanda son beş yılımın geçtiği bu ormana tekrar tekrar baktım. Anılarım ağaçların dallarında ve gövdelerinde bir film şeridi gibi zihnimde hızla geçişler yapıyordu. Hüzün ise kalbime bir mızrak gibi saplanmıştı. Sonunda ağaç dalları ile sakladığımız karavanımızı görünce adımlarımı daha da hızlandırarak yanına gittim. Emma ve ben grup hazır olmadan önce karavanın üzerindeki dalları ve yaprakları temizleyerek çalışabilir bir hale getirmiştik. Hızla karavanın kapısını açarak içeri girdim ve en öne oturarak ormanın son bir kez içine göz gezdirdim. Kendince duygularımla son beş yılıma veda ediyordum. Sonunda teyzem şoför koltuğuna oturup iyice yerleşince kontağı çevirdi. Gürültü bir egzoz sesinden sonra arkama dönerek Emma ‘ya göz kırptım. Çünkü bu karavanın tamir işi bendeydi ve benim tamir edeceğime inanmayarak bir iddiaya girmiştik. İddiayı kazanmanın verdiği rahatlık ile sırtımı koltuğu yaslayarak gidişimizin hüznünü ve yeni yerin merakını yaşamaya başladım. 2 Saat Sonra... Ne zaman gözlerimi uykuya kapadığımı bilmeyerek kulaklarımda yankılanan bir çığlık sesi ile bilincim yerine geldi. Gözlerimi açarak oturduğum koltukta şaşkınlıkla etrafıma bakmaya başladım. Hala şoför koltuğunda oturan teyzemin alnında bir yaranın olduğunu ve çenesine doğru kan aktığını fark ettiğimde havada bana doğru açılmış olan elleri ve korku dolu bakışları benim üzerimde geziyordu. Sonradan bakışlarım son teknoloji olan ve teyzemin başına doğru tutulmuş yine gri renkte olan silaha kayınca bir metaliği fark ettim. Tekrar gruba baktığımda ise herkesin başında bir silah ve onları tutan bir metalikler olduğunu yavaş yavaş açılmakta olan zihnim ile daha yeni farkına varıyordum. Başımda ki baskıyı fark ettiğimde benimde yanımda bir metaliğin olduğunu gördüm. Başını bana doğru indirerek robotik bir ses çıkararak ritimli bir şekilde konuşmaya başladı. “ Efendimizin emri üzerine bizimle geleceksiniz doğallar.” İçimden bu metal yığınına birlerce kez laf söylerken grubu tehlikeye atmamak için teyzemle bakışlarımız buluştu ve aynı anda koltuklardan kalkarak karavanın kapısından sırayla çıktık. Korkularım yüreğimde baskı edindiği için cesaretim içimde sönük kalmıştı. Ne teyzem ne de ben sessizce onların gri hayatına doğru adımlar atıyorduk. Uçan arabalarının içine hepimiz girdiğimizde silahlar başımıza daha da çok itilerek kıpırdamamız gerektiğinin mesajı veriliyordu. Uçan araba hareket ettiğinde ise umutsuzca ilk defa bindiğim bu arabayı incelemeye başladım. Daha önce metalleşmişlerin bu icatlarını görmemiştim. Onlar iki bin elli yılında yaşıyorken ben daha iki binli yıllarda yaşıyordum. Arabanın içi ise şok teknolojiden ibaretti. Yanıp sönen beyaz ışıklar eski zamanların çizgi romanlarında ki uzay araçlarını anımsatıyordu. Küçük pencereleri vardı. Dışarı baktığımda ise hızla gittiğimizin farkına vararak korku ile derin bir nefes aldım. Bir süre gözlerimi kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sanırım bilmediğim bir yükseklik korkum vardı. Gözlerimi kaçırarak tekrar dışarıya baktığımda aracın biraz daha yavaşladığını fark ettim. Sonunda gri şehir beni karşıladığın da şaşkınlıkla çevreme baktım. Burası geleceğin gri dünyasıydı. Havada süzülen evler arabalar ve insanlar zeminde ise geçmişten geriye kalmış yılık evler vardı. Yine her şey gri renkteydi. İnsanların kullandığı araçlar, kendileri ve kıyafetleri her şey tümüyle griye boyanmıştı. Bir renge bağlı kalmak duygularımı sönükleştirmişti. Duygusuzlara normal gelen bu renk biz her şeyi hissedenlere karşın fazlasıyla derinsel bir tehlikeydi. Sonunda araç durup döndüğünde karanlık bir yere doğru yanaştı. Arkamdan beni kapıya doğru itekleyen silah ve metalik yine aynı duygusuzlukta ve paylaşmış bir şekilde “Yürü!” emrini verdi. Onu dinleyerek öne doğru atıldım ve kapı açıldığında dışarı çıktım. Bütün grup dışarı çıktığında bu sefer gözlüklü ve beyaz tenli olan bir metalik kalın sesiyle onu takip etmemizi söyledi. Gruptan hiç kimseden bir ses çıkmıyordu. Korkuyorduk ve başımıza ne geleceğini tahmin bile edemiyorduk. Yüksek donanımlı ve gelişimde çığır açmış bu kişiler bizi anında bulabilirdi. Gri renkte duvarlar metaliklerin çıkardığı ayak sesleri ile iç gıcırtıcı sesler oluşuyordu. Bu sese katlanmak kesinlikle imkansızdı. İçimdeki öfke bu rahatsız edici ses ile patlamaya yakındı. Sonunda büyük bir kapının önüne geldiğimizde durduk. Önümüzdeki beyaz tenli metalik avuç içini davardaki ekrana okutarak kapının açılmasını sağladı. Sonunda şatafatlı bir odaya girdiğimizde fazlasıyla şaşırmıştım. Çünkü bu oda gri Dünyaya nazaran fazlasıyla renkliydi. Duvarlar sarıya boyanmış ve hakiki deriden yapılmış yine kahverengi renkte mobilyalar vardı. Özenle döşetilmiş bu yerde bir de taht vardı. Sanırım efendimiz olacak kişinin tahtıydı. Bir süre olduğum yerde odayı inceledim. Grubun benimle beraber inceleceğinin farkındaydım. Gözlerim duvardaki bir hayvan resmini incelerken normal bir insan sesi duydum. “Hoş geldiniz doğallar.” Kafamı çevirdiğim bu kişi ile hayalimdeki efendi olacak kişi arasında fazlasıyla bir fark vardı. Benim hayalimdeki korkunç görünümlü iri yarı olan bu kişi şu an karşımda kel ve obozite mağduru bir efendi duruyordu karşımda. Bu görüntüsüne karşın karşımda duran kişinin ise kendine güvenen bir ses tonu ve alaycı bakışları vardı. Rivayete inanmıyor gibi görünse de gözlerinde korkunun izleri yatıyordu. Kollarını göbeğinde birleştirerek devam etti. “Sizi yıllardır arıyorum. Benim gibi bir doğalın kalmadığına siz çıkana kadar emindim.” Bizi uzunca bir süzdükten sonra aklına birşey gelmiş gibi devam etti. “Fazla uzatmak istemiyorum. Ölüme hazır mısınız?” dedi ciddileşerek. Grubumuza baktığımda korkudan titrediklerini birbirlerine sarılmaya ihtiyaçları hissederek ellerini uzatmaya çalıştıklarını gördüm. Yaşanılan bu duruma karşın annemin ve babamın son görüntüleri zihnimde geçiş yapmaya ve uzun zamandır sakladığım o kin gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Efendi bir metaliğe bakarak başını salladı ve aramızda en yaşlı olan Robert amcayı vurdu. Bir film izler gibi olanları izlerken kinimin artık yerini cesarete bırakmasını bekliyordum. Narin bedenim bir kız olarak bu adamı öldüremezdi. Fakat zeka devreye girdiğinde onda olmayacak kadar iyi plan yapabilirdim. Tekrar aynı metaliğe bakarak başını iki kere salladı ve grubumuzdan iki kişiyi daha vurdu. Ailemin bunca yıldır çektiği bu acıya artık dayanamıyordum. Yıllardır çektiğimiz bu acı ve öfke şu anki acıyla bile kıyaslanamazdı. Metaliğin doğrulttuğu tetik teyzeme çevrildiğinde ağzım korkuyla daha da çok açıldı. Bedenim korkunun etkisi ile gevşerken silahtan çıkan mermi ise ağır bir şekilde havada sallandı ve teyzemin kalbine saplandı. Artık kinim yılları acısı ve öfkeyle karışmıştı. Şu an korkum ve ölümüm umursamıyordum. Tek istediğim kendini lider olarak gören bu et parçasına asıl liderliği göstermekti. Kafamda saniyeler içerisinde oluşan bir plan ile hiç düşünmeden harekete geçtim. Başımda tutulu olan silahı hızla elinden alarak arkamda duran metaliği de diğer elimle iterek kendimden uzaklaştırdım. Efendiye silahı doğrultarak art arda ateş ederek ince seslerin bu odada ses cümbüşü etmesini sağladım. İlk mermi karnına ve kalbine girdiğinde ikinci mermi ise kafasında büyük bir delik açmıştı. Efendi’nin ise yüzündeki gülümseme kaybolmuş yerini ölüm korkusu almıştı. Sırtıma saplanan keskin bir sızı ile nefesim bir anda kesildi. Vurulmuştum. Sızı arttıkça his duygumda giderek azalıyordu. Elimdeki silah daha da ağırlaşarak yere düştü. Bende dengemi kaybedip yerle buluştuğumda görüntüm bulanıklaşmaya ve yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Ben bu gri Dünya’dan eksilirken artık içim huzur doluydu. Yeni bir nesil Kendi dünyasını yaratacak ve renklenecekti. |
0% |