Yeni Üyelik
14.
Bölüm

🍇13. Bölüm🍇

@busbckr

Keyifli okumalar. Lütfen okurken kendimizi fazla kaptırmayıp beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayalım aşklar❤️🫶🏻

🍇

13. Bölüm

Aradan geçen üç hafta boyunca araları bir iyi, bir limoni ama bol laf sokmalı olan Melek ve Yiğit yine iyi kötü idare ediyorlardı. Yiğit ev işlerine adapte olmakta zorlanmışsa da Melek taviz vermeyince mecburen yapmıştı. Yemekler, Yiğit'in sırasında hep dışarıda ya da dışarından yenmişti. Melek de çoğunlukla dışarıdan söylese de daha az yoğun olduğu günler ya da hafta sonları evde yapıyordu. Yiğit'in bayram ettiği günler genelde bu günler oluyordu tabi. Annesi de Bingöllü olduğundan Bingöl yemeklerine aşinaydı ama Melek'in kendi yorumuyla yaptığı yemekler çok daha farklı bir tat veriyordu. Mesela Sırını hep sarımsaklı ve yoğurtlu yemişti ama Melek sırının üstüne domatesli başka bir sos da yapıyordu.

Aralarındaki ilişki evdeyken daha medeni ve çoğu zaman hayata ve yaşamın sırlarına ilişkin sohbetlerden oluşurken dışarıda ise tamamen yabancılardı. Melis sayesinde aynı ortamda bulundukları o birkaç saatlik sürede de birbirlerini umursamıyorlarmış gibi davranıyorlardı. Şüphe çekmeyecek oranda bir iletişim vardı pek tabi. Merhabadan ibaret olan...

Her şey rayında giderken bir Pazar günü her şeyin fitilini ateşleyen o cümle Yiğit'in ağzından çıktı.

"Bu akşam eve gelmeyebilirim. Sen de bir yerlerde kalsan olur mu?"

Yiğit'in akşam yemeğinde kurduğu bu cümle, Melek'in elindeki hazır pidenin ağzına giden yolda duraksamasına sebep olmuştu.

"Hayır." dedi taviz vermeden. Gerçekten ama gerçekten diğer maddelerden herhangi biri için taviz verebilirdi ama bu madde için olmazdı.

Yiğit bu kesin cevaba haliyle öfkelenmişti.

"Melek bak güzelce soruyorum. Kavga etmek değil niyetim. Arkadaşlarla çıkacağım. Sözleştik. Ama o saçma sapan madde yüzünden senden izin almak zorundayım." dediğinde Melek elindeki pideyi sertçe tabağına bıraktı.

"Sözleştiniz? O saçma sapan maddeden önce bizim yaptığımız anlaşmanın kendisi saçma sapandı zaten, o zaman düşünseydin. Ayrıca benimle ilgili şeylere sürekli saçma, saçmalık gibi şeyler demekten vazgeç. Gerçekten tepem atıyor artık!"

"Ya, tek bir tane mantıklı sebep söyle tamam diyeyim. Saçma deyince de kızıyorsun!"

"Yiğit imzaladın o anlaşmayı! Neyi sorguluyorsun? Gidemezsin o kadar!"

"Söyleyemiyorsun bile! Korku-"

"Farz et ki sen evde yoksun ve bizim evli olduğumuzu bilenlerden biri geldi. O saatlerde evde olmamanı nasıl açıklayacağım?" dedi Melek Yiğit'in lafını keserek. Korkularını açacak kadar güvenmiyordu Yiğit'e! Hem ayrıca iş inada binmişti. Madem söz verdi, imzaladı, paşa paşa da uyacaktı sözleşmeye!

"Bu çok ütopik bir şey yalnız!" dedi alayla gülen Yiğit de... Melek masadan kalktı. "Ütopik ya da değil bir sebep söyle dedin, söyledim. Sözleşmeye uymazsan sonuçları olacağını da aklında bulundur." diyen Melek kahvaltı sofrasını toplamaya başladı. Sadece Yiğit'in tabağını, hâlâ devam ettiğini düşünerek masada bırakıp sofrayı topladı ve bulaşıkları makineye dizdi. Bu kızgınlıkla bile kurallara uyup temizliği yapıyorsa Yiğit de bal gibi uyardı o anlaşmaya!

Yurtta yüzlerce kişinin içinde yaşıyordu oysa ne güzel... Evlilik işini o çıkarmıştı, sorumluluğunu da alacaktı! Tamam, o çıkarmamış olabilirdi ama onun teklifi yüzünden kabul etmişti!

Bulaşıkları da hallettikten sonra bir hışım odasına geçip kapıyı sertçe kapattı. Yiğit de öfke konusunda ondan eksik değildi.

"Allah'ım nasıl bir duruma düştüm ben? Sen sabır ver!" diye söylendi. Bir yanı öfkeydi ve o yanı gitmesi için haklı sebepler sunuyordu ona ama diğer yanı Melek'in haklı olduğunu biliyordu ve bunu başından kabul ettiği için gitmesinin doğru olmadığını söylüyordu ama Yiğit hangisini dinlemesi gerektiğini ne yazık ki bilemiyordu!

Melek son zamanlarda sıkça yaptığı gibi kızlarla kurduğu gruba arama gönderdi. Bingöl'den haberleri böyle alıyordu. Anne ve babası onu aramadan onları kesinlikle aramıyor, dedesiyle de konuşmasını mesafeli tutup kısa kesiyordu.

"Melek Allah aşkına saat daha on bir! Ve bugün Pazar!" diye söylenen Yeliz, aramayı ilk cevaplayan kişi olmuştu. Ardından Gazel ekranda görünmüş ve bir posta da o söylenmişti.

"Annem sabahtan beri uyandırmaya çalışıyor, duymazdan geliyorum Melek! Neden bu saatte arıyorsun ya? Hiçbir bahanem kalmadı kahvaltıyı hazırlamamak için çünkü uyandım."

Yasemin ise açınca "Yeliz bağırma! Kendin diyorsun saat on bir! Sabahın şafağında uyandırılmışsın gibi davranma da aşağı in! Kahvaltıyı hazırladım ben, odaya kur!" diyerek Melek'e savunma gereksinimi bırakmamıştı. Çünkü bu azar Gazel'e de yeterdi.

Melek "Zümrüt neden açmadı acaba?" diye sorduğunda Gazel "Şu aralar hiç iyi değil bence ya. Bizden de uzaklaştı. Ne olduğunu da söylemiyor." diye cevapladı.

Melek'in kaşları çatıldı. Düşündü. Son zamanlardaki konuşmalarında ya geç katılıyor ve erken çıkıyordu ya da hiç cevaplamayıp bir süre sonra 'görmemişim' diyordu. Melek'in de aklı son zamanlarda çok dolu olduğundan fark edememişti ama neyse ki birileri farkındaydı.

"Acaba abimi bize itiraf ettiği için mi utanıyor, çekiniyor bizden?" dedi Yeliz merakla.

Melek dudaklarını büktü. "Olabilir. Saçma sapan konuşuyordu zaten benim yüzümden falan diye" dediğinde Yasemin "Yani açıkçası ben pek sanmıyorum. İlk bir hafta böyle değildi. Daha sonra bir şey olmuş olmalı. Bence bize itiraf edince rahatladı bile ama sonradan içine kapandı." Deyince Melek şaşırdı. Yasemin'in dediği gibiyse gerçekten de sonradan tavrının değişmesi başka bir şey yüzündendi.

"Acaba Yavuz böyle harap oldu diye mi o da çöktü? Sonuçta bu kız salak, kendini düşünmek yerine Yavuz'un mutluluğunu önemsedi bu kadar zaman." diyerek çok yerinde bir tespit yapan Gazel, herkesi şaşırtsa da bu başarı ona aitti.

"Çok mantıklı valla! Tebrik ederim. Asla aklıma gelmezdi." diyerek Gazel'i tebrik etti Yeliz.

"Yani, çok bariz bir şey bence bu" dedi Gazel.

Vicdan azabı Melek'e yeniden merhaba deyince zaten sıkkın olan canı iyice sıkıldı. Karasu erkeklerinden neydi bu çektiği?

"Yavuz nasıl diye soracağım ama utanıyorum. Ne yapabilirim ben bilmiyorum?" dediğinde kızlar aynı anda başlarını iki yana salladı.

Yeliz "Kötü yani... Ne diyelim Melek? Seni de suçlamıyorum asla yanlış anlama. Hani mesela o Bulut öküzünü de sevmemek, sevgisine karşılık vermemek nasıl benim suçum değilse abimi sevmemek de senin suçun değil..." dedi kendi söylediği yalana kendi de inanarak ve bu kızların üçünü de güldürdü.

Gazel de "Abim olacak öküzü sevmediğine bu kadar eminsin yani. Son kararın?" diye sorunca Yeliz kendinden emin bir şekilde "Herhalde yani! O kim ben kimim? Şu güzelliğime yazık, yanıma yakışmıyor bir kere!" diye cevapladı. Cevaplarının bu kadar uzun ve kesin olması bile yalan söylediğinin altını çizerken kızlar elbette inanmıyordu Yeliz'e. Hatta Melek iddia edebilirdi ki Bulut bir seviyorsa Yeliz on seviyordu. Bu yüzden üstüne gitmeye karar verdi.

"E iyi madem. Sevmiyorsan artık arkadaşlarımın önü açık demek ki..." diye yem attı. Yeliz yemi anında yutarken yüz ifadesini kontrol edemedi. "O ne demek?" diye sordu yine de umursamıyormuş gibi bir ifadeyle. Ve kesinlikle –mış gibi yapmakta çok kötüydü.

"Şey vardı ya... Sen hatırlarsın Gazel, Tuğba."

"Evet, şu burnu hokka gibi olan esmer kız. Saçları simsiyahtı hani. Ben bayılmıştım." diyerek pası karşılayan Gazel de oyuna dâhil olunca Yasemin geride durup bu eğlenceyi dışarıdan izlemeyi tercih etti. Kardeşi hak etmişti bunu kesinlikle!

"Aynen! Liseden arkadaşım. Bulut'u görmüştü ve sevgilisi olup olmadığını sormuştu. Ben de Yeliz yüzünden var demiştim."

Yeliz sinirden hararet almaya başlamasına rağmen burnundan kıl aldırmıyor, inadından caymıyordu. "Nereden sevgilisi oluyormuşum? Hiç de bile! Rüyasında bile göremez!" diye söylendi. Yasemin gülerken Melek hiç istifini bozmadı.

"İşte madem öyle değil diyorsun. Ben kıza söyleyeyim de İnstagram'dan takip etsin, mesaj falan atıp şansını denesin. Yalanım ortaya çıkmasın diye de ayrıldılar derim."

Yeliz sinirden çatlamak üzereydi ancak yüzündeki şişmeye ve kızarmaya rağmen kabul etmedi. "Çok isabetli olur. Bulut Bey de yeni Süeda 'sına ay pardon Tuğba'sına âşık olur da peşimi bırakır!"

Gazel onun yerine isyan edip patladı. "Ay ne Süeda'ymış arkadaş, abim kızın ismini hatırlamıyor artık, senin kinin ilk günkü gibi!"

"Ne kin tutacağım? Çoktan unuttum bile ben! Asıl unutamayan abin! Hayır, bir de adam kararının arkasında olur! Madem o zaman Süeda'yı seçtin onda kalsaydın... Ben zaten vazgeçmişim senden!"

Melek deha fazla dayanamayıp güldü. "Yeliz... O zaman Bulut, 11 sen de 9 yaşındaydın. Aradan geçmiş 10 küsur sene. Neyi affedemiyorsun?"

Yeliz öfkeyle "Süeda'nın yanında bana 'kene gibi yapıştın Yeliz, sınıfına gitsene' demesini affedemiyorum mesela Melek'cim. Saygısız insanlarla işim olmaz benim." diye çıkıştı.

Yasemin ve Gazel kahkahalarla gülerlerken Melek telefonun kamerasını eğmiş sessizce gülüyordu.

"Yalnız her teneffüs sınıfına gidip yalandan 'Şu bana karıştı, bu bana karıştı' diye yalanlar söyleyip milleti gereksiz yere kavga ettirdiğin için öyle demişti Yeliz." dedi Yasemin acı gerçekleri kardeşinin yüzüne vurarak. Yeliz ise laf anlatamadığını, karşısındakilerin empati fukarası olduğunu fark edince "Üf siz başınıza gelmedikçe anlayamazsınız beni! Size laf anlatamayacağım daha fazla. Kapatıyorum. Ayrıca Yasemin sofrayı da kur bir zahmet, her şeyi biliyorsun madem!" diyerek telefonu kapattığında kızlar ekrana bakakaldı.

Yasemin "Yalnız sofrayı kurmakla her şeyi bilmem ne alaka? Ben anlamadım." diye sordu şaşkın bir şekilde. Gazel güldü. "O sadece bahane canım. Geçmiş olsun ve kolay gelsin. Ben de inip kahvaltı hazırlayayım. Sonra görüşürüz."

Gazel de telefonu kapatınca Yasemin "Yiğit ne yapıyor?" diye sordu. Melek gözlerini devirdi. "İçeride uyuz uyuz oturuyor. Ne yapabilir?" diye cevap verdi. Yasemin güldü.

Yasemin gülerek "İyi anlaştığınızı sanıyordum. Yemeğe falan çağırıyordu seni. Elleriyle sofra kurmalar falan..." dediğinde Melek de güldü. "Ya sorma! Elli senelik ahretlikler gibiyiz! Ne sofrası ayrıca? Dışarıdan söylüyor. Beceriksiz de biri zaten." diyerek Yiğit'i yerdi. Yasemin inanmayarak gözlerini kıstı.

"Dışarıdan söylüyor olabilir ama yine de çocuk seni yemeğe çağırıyor. Sensiz yemiyor."

Melek, Yasemin'e bir şey diyemese de bunun sebebi sofrayı Melek'in toplamasıydı. Yani temizlik sırası ondayken sofrayı o topluyordu.

"Ay aman boş ver şimdi onu. Sen ne yapıyorsun? Okul nasıl gidiyor?" diyerek konuyu Yiğit'ten başka bir şeye çevirdi. Şu an içi çok doluydu, Yiğit hakkında konuşsa her şeyi anlatırdı.

"İyi... Bu dönem notlarımı yüksek tutmaya çalışıyorum. İkinci dönem yatay geçiş yapmak gibi bir niyetim var. Sizin okula!" dediğinde son iki kelimesini heyecanla bağırarak söylemişti. Bu heyecan Melek'e de bulaşınca o da sevinçle çığlık attı.

"Ne? Ciddi misin? Ne zamandır böyle bir fikrin var?" diye art arda sıraladı sorularını. Yasemin ise omuz silkti. "Aslında çok yeni. İpek Yengem öyle bir fikir verdi. Bana da mantıklı geldi. Özel okul zaten. Dönem puanıma göre bir indirim de alabilirim diye düşündüm. Yengemlerde kalırım. Yani yer sıkıntım da yok. Babam da sıcak baktı. Öyle işte."

Melek "Harika olur Yasemin! Aşırı iyi fikir. Lütfen çok çalış ve buraya gel. Öyle özlüyorum ki sizi! Anlatamam." dedi kendini acındırarak. Yasemin dudaklarını büzüp "Kıyamam! Biz de seni özlüyoruz ama aşkım oraya gitmek zaten senin tercihindi. Burada annene babana hiç suç atma şimdi!"

Sonunda azarlama tonuna evirilen sesine güldü Melek. "Geldim ama geldim diye özlemeye hakkım yok mu? Özledim işte!"

Yasemin "Kocana odaklanırsan dikkatin dağılır bizi unutursun." diyerek dalga geçti. Melek'in hakkını yediğini geçen bu sürede çok daha iyi anlamıştı Yasemin. Her konuşmalarında Yiğit'ten şikâyet ediyor, hiç ondan bahsetmiyordu. Sadece ateşkes ilan ettiklerini ve birbirlerine saygı duyduklarını söylemişti. Aynı yatakta uyuyup uyumadıklarını bilmiyorlardı ama tahminlerinden neredeyse eminlerdi. Bu konuda Melek'in üstüne gitmiyorlardı onlar da. Birkaç kez gözlerinin dolduğunu görmüşlerse de hızla eğlenceli bir konu başlatarak moralini düzeltmişlerdi ancak Melek'in mutsuz olduğunu görmüşlerdi. Yasemin, o yüzden o gülümseyişlerin sahte olduğunu o zaman daha iyi anlamıştı. Yine de Melek, son zamanlarda daha iyi gibiydi ama yüzü bugün yine başlardaki haline dönmüştü. Sormaya da çekiniyordu bu yüzden sormadı Yasemin.

Yanına gidince illaki destek olacaktı ama şimdi bu konuyu açmak istemiyorsa zorlamayacaktı. Buradan ne kadar çabalarsa çabalasın eksik kalacaktı desteği. Belki de kendini dayanmaya zorluyordu ve patlamak için bir bahaneye bakıyordu. Yanında değilken o bahane olmak istemedi.

"Yasemin! Ben sana demedim mi sofrayı kur? Beni mi bekledin yine de?" diye bağırarak mutfağa giren Yeliz'in sesiyle Yasemin vedalaşıp telefonu kapattı.

Melek de yalnızlığa, düşünmeye ve az önce olanları hatırlamaya geri döndü. Neydi? 'Bu gece gelmeyecekmiş, sözleşmişmiş!'

En baştan Melek'le sözleşmeseydi o zaman! Hiçbir yere gidemezdi bir kere!

Yiğit ise içeriden Melek'in gülüşmelerini duydukça sinir krizi geçirmişti. O burada çözülmeyen bir konu için kafa patlatırken ve Melek'e derdini anlatmaya çalışırken o içeride arkadaşlarıyla konuşup gülebiliyordu. Bu konuyu açıklığa kavuşturmaları gerekiyordu. Ancak ondan da önce sakinleşmeliydi. Bu evde sakinleşmesi de mümkün olmadığı için ceketini ve arabasının anahtarını alıp dışarı çıktı.

Melek, kapı sesini duyunca Yiğit'in gittiğini anlamıştı. O gitmişken kalkıp etrafı biraz topladı. Yarın yemek sırası ondaydı. Ondan önce evi Yiğit'e temiz devretmek istiyordu. Çünkü ondan da bunu istemişti.

Temizliği bitince Melek de evde beklemenin anlamı olmadığına karar vermiş ve arabasının anahtarını da alıp evden çıkmıştı.

Babasının üç hafta önce dediği gibi o hafta bitmeden arabasına kavuşmuştu. Babasının buradaki arkadaşlarından biri vasıtasıyla bir günde gidip arabasını seçmiş, ertesi gün de babası, hatırı sayılır biri olduğundan hızla resmi işlemler hallolmuştu. Ve Melek de üç haftadır okula arabasıyla rahat rahat gidiyor demek istesek de maalesef Ankara'nın trafiği pek de o rahatlığı sağlayamıyordu. Melek bunu hesap edemediği için biraz bozulsa da yine de günde 6 kez vasıta değiştirmekten iyi olduğunu düşünüyordu.

Alışveriş Merkezine gidip biraz alışveriş yaptı ve bir kafede tek başına oturup bir şeyler içti. Yiğit'in, keyfini bozmasına müsaade etmeyecekti. Pardon ama yani eşek kadar adam olmuştu, yaptıklarının, attığı adımın sorumluluğunu bir zahmet alsın! O madde olmasa, Melek evlenmeyi de kabul etmezdi ve bunu ona da söylemişti. Açıklamasını da o zaman öğrenmeden imza atmasaydı yani!

Melek'in içindeki, 'Yiğit acaba eve gelmez mi gerçekten?' korkusu eve gidene kadar, hatta Yiğit akşam dokuzda eve gelene kadar sürdü ama Yiğit eve geldi...

O yüzden biraz olsun yüzü gülerek uyumuştu o gece...

🍇

Ta daaa biir bölümün daha sonuna geldik. Umarım Severek okuyorsunuzdur. Bölümleri böldüğüm için bazen çok heyecanlı yerlerde bitmeyebiliyor :D Bu da öyle bir bölüm oldu ama diğer bölümün oldukça heyecanlı olduğunu ve hatta diğer tüm bölümlerin çok olaylı olduğunu söyleyebilirim. Bazen yaraları sarmayı öğrenmeden önce yara açmak gerekiyor. Ve ikisi de şu an yara sarmayı bilmiyor.

Daha önce eski halini okuyanlar ne olacağını tahmin ediyordur mutlaka :D Ama sizin de tahmin edemeyeceğiniz olaylar var kitapta :D Yorumlarınızı bekliyorum. Beğenmeyi unutmadığınıza eminim :)

Diğer bölüm görüşmek üzere.

İnstagram: busras.typwiter/busbckr

Twitter: busrastypwriter

Tiktok: Busras.typwritwr

Loading...
0%