@busbckr
|
Herkese Selamlarr Yıldıza bastıysak hemen bölüme geçebiliriz. Belki bir ihtimal her şey güzel giderse ikinci kitabı da buradan yayınlamayı düşünüyorum. Umarım eski randımanımızı yakalarız. Yorumlarda buluşalım... İyi okumalar. 🍇 14. BÖLÜM Hafta başı, Melek'in hazırladığı zengin kahvaltıyla başlamıştı. Yiğit'in kahvaltıları pek iştah açıcı olmuyordu açıkçası. Melek bu yüzden geçen haftanın acısını çıkartmak istercesine tam teşekkülü bir kahvaltı hazırlamıştı. Bu kahvaltı, bir de Yiğit'in dün gitmemesine ithafen gizli bir teşekkür anlamı da içeriyordu esasen. Ancak ne Melek dile getirecekti ne de Yiğit anlayacaktı bunu. Melek kahvaltıyı tamamen hazırladıktan sonra çaydanlığı sofraya getirdi. Yiğit'in de sabah dersi olduğunu biliyordu. Sofraya oturduktan sonra fazla zaman geçmemişti ki Yiğit odasından tam olarak hazır bir şekilde çıktıktan sonra hiç yüzüne bakmadan dış kapıya yönelince Melek anlık bir şok geçirdi. Yiğit kapıyı çarpıp gidene dek bir şey diyemedi. Ne denirdi onu da bilmiyordu. Dün gidemediği için miydi şimdi bu tavır? Gerçekten mi? Bir de özenerek kahvaltı hazırlamıştı o kadar! "Emeğime yazık be!" diye söylenerek çayını doldurdu Melek. "Emeğime yazık ki seni düşünüyorum. Yemezsen yeme! Layık değilsin sen bu sofraya zaten Züppe!" Kahvaltı yapacak iştah da kalmamıştı ancak yine de hazırladığı için kendisine saygısından az da olsa bir şeyler atıştırdı. Sonra yiyecekler bozulmasın diye onları toplayıp geriye kalanları öylece bıraktı. Yiğit efendi gelince toplasın diye. O sözleşme haybeden imzalanmamıştı. Uyulacaktı o sözleşmeye! Kırmızı, büyük arabasına baktığında keyfi yerine geldi. "En azından bu saçma evlilik bir işe yaradı ve benim oldun bebek. Yoksa seni aldırana kadar işimiz işti." diyerek arabasına bindi ve okula doğru yola çıktı. Araba kullanmayı çok severdi. On sekiz yaşına girdiği gün ehliyet kursuna yazılmıştı. Babası daha önceden kullanmayı öğrettiği için kursa yazıldığında zaten kullanmayı biliyordu. Sırf araba kullanmak için kurstaki derslerini kaçırmazdı. İlk seferde ehliyetini alıp babasının karşısına araba istemek için dikildiğinde ise büyük hüsrana uğramıştı. Çünkü babası araba almak için henüz erken olduğunu, üniversiteyi bitirmesi gerektiğini söylemişti. O zamana kadar arada bir kendi arabasını vermiş ve tam olarak vakıf olmadan ona bir arabanın hâkimiyetini verip, hem kendi canını hem başkalarının canını tehlikeye atmak istememişti esasen. Şimdi ise hem Melek oldukça alışmıştı araba kullanmaya hem de mecbur kalmışlardı. Çünkü evlenmek için büyüksün ama araba için küçüksün diyemezlerdi. Arabanın parasını ise bizzat Hamit Bey vermişti. O da çok üzülüyordu. Melek en sıcakkanlı, en sevecen ve pozitif torunuydu. Üstelik torunları arasından ona en düşkün olanıydı ama o da Melek'i kaybetmişti. Herkes amacı gerçekleştirmek için çaba harcarken bunları gözden kaçırmışlardı. 'Hata mı yapıyoruz acaba?' düşüncesi henüz düşüncelerine uğruyordu. Melek ise tüm bunlardan habersiz kendi dertleriyle baş etmeye çalışıyordu. Hoş haberi olsa da umursamazdı. Sonuca baktığı zaman mevcut durumda, kanayan bir yarası vardı. Beklemediği kişiler tarafından sırtından bıçaklanmıştı. Hiçbir yaralı, yaralayan için endişe etmezdi... Melek bu soğuk havada okula sıcacık arabasında geldiği için bir kez daha mutlu oldu. O çileyi deneyimlediği için arabanın ne kadar büyük bir lüks olduğunun farkındaydı. "Günaydın." diye seslenen Filiz'e gülümseyip el salladı. "Günaydın." Filiz ile arkadaşlıkları devam ediyor olsa da Melek araya o ince mesafeyi koymuştu. Ne yazık ki arkadaş yönünden talihi buydu. Bu yüzden asla ikizler ve kuzenleri dışında en yakın arkadaşı olamıyordu. "Nihat Hocanın dersinden nefret ediyorum!" diye isyan eden Filiz'e güldü. Aslında iyi kızdı. Kafa dengi ve neşeliydi ama maalesef sarı kart almıştı bir kere... "Açıkçası ben seviyorum. Mıy mıy konuştuğu için yazarken kendimi paralamama gerek kalmıyor." diye cevap verdi Melek çantasını ve notlarını alıp arabasını kilitlerken. Sonra beraberce fakülteye yürüdüler. Koridorda Melis ve Çisem ile karşılaştıklarında Melek hemen etrafına bakındı. Yiğit ile karşılaşmak istemiyordu. "Günaydın kızlar!" dedi Melis neşeyle. Filiz'in okulun ilk zamanları onlar için anlattıklarından ve Yiğit'in tavrından dolayı Melis'in de oldukça soğuk biri olduğunu düşünmüştü ama gerek yurttayken gerekse de okuldayken, Melis hep güler yüzlü ve samimi davranmıştı. Onunla kaldığı iki hafta boyunca da okula gelmediği iki haftanın ardından karşılaştıklarında da hep samimiydi. "Günaydın" dediler Melek ve Filiz aynı anda. "Ne zamandır görünmüyorsunuz ortalarda kızlar?" diye sordu Melis elini Melek'in omzuna vurarak. "Adapte olmak zor geldi değil mi?" Melek güldü. "Evet. Yani ben ders çalışmayı bilmediğimi fark ettim. Yakında sınavlar başlayacak ve şimdiden kalın bir kitabın tamamından sorumlu olduğumuz birkaç dersimiz var." Gülmesi çaresizliğindendi aslında nasıl olacağını henüz kendisi de anlayabilmiş değildi. Lisede maksimum 40-50 sayfadan sorumlu olurlardı. O bile çok sıkıcı ve zordu. Çisem bir adım geri çekilip iki eliyle de Melis'i gösterdi. "O konuların muhatabı İnek Melis... Kendisi her dönem birinci olarak okulu tam burslu okudu da." Melek'in gözleri büyüdü. Elindeki notları Filiz'e verip ellerini Melis'e açtı. "Notlarını ver yüce Melis!" diyerek herkesi güldürdüğünde Yiğit ve Asil de koridorun diğer ucundan onları izliyorlardı. Yiğit, Melek'e çok gıcık olmuştu. Çok kızgındı ve ona bağırmamak için çok çabalamıştı da ama yine de her şeye rağmen onu şimdi gülerken görünce içi anlamsız bir şekilde ısınıyordu. Çok güzel bir kızdı. Bunu inkâr etmiyordu, edemezdi de... Ancak gülünce bambaşka bir havası oluyordu. Dört yaşındaki küçük bir kız çocuğu gibi cilve yapıyordu sanki. "Güzel kız değil mi?" diye sordu Asil, Yiğit'in bakışlarındaki gülümsemeyi görünce. Melek, Yiğit'in dikkatini çekmişti. Yiğit ne zaman Melek'i görse ona kitlenip kalıyordu. Ve fark edildiğinin farkında bile olmuyordu. Ancak Yiğit, Asil'in kurduğu bu cümleyi başka bir şekilde yorumlamıştı. Asil'in, Melek'e yazacağını ve çapkınlığının yeni kurbanını Melek olarak seçtiğini sanmıştı. Asil'in, Yiğit'in ilgisini fark ettiği gün yani ilk gün, o masada beraber oturduklarında Melek'i elediğini bilmiyordu. "Güzel müzel! Melek olmaz Asil!" diye uyardı onu. Asil bıyık altından güldü. "Melek'ten bahsetmiyorum ki! Melek nereden çıktı. Açelya'yı dedim ben." Yiğit bir an afalladı. "Açelya mı? O kim?" Açıkçası hiç kimse... Asil, Yiğit'le oynuyordu sadece. "Boş ver Açelya'yı şimdi kardeşim. Ne iş?" diye sordu sırıtıp sinir bozucu bir şekilde göz kırparak. Yiğit derince nefesini bıraktı. Daha dikkatli olmalıydı. Melek nereden çıkmıştı hem? "Bir iş falan yok! Kız öyle kızlardan değil sadece." Asil inanmadığını bariz bir şekilde belli ederek bakınca Yiğit gözlerini devirdi. "Annemle konuştum, sordum. Ailesiyle ailem çok yakınmış. Melek o yüzden olmaz işte. Ben de işin içine bulaşırım, hiç çekemem." Asil, elbette inanmamıştı, kaç yıllık arkadaşıydı Yiğit onun! Aynı mahallede top sektirmişlerdi. Yalan söyleyip söylemediğini anlayacak kadar vakit geçirmişlerdi. Ancak üstüne gitmedi. Belli ki kendi de henüz bakışlarının farkında değildi. "Ben olamam ama olmak isteyen çok var, benden demesi." dedi bunun yerine. Yiğit'in, Melis'i sevdiğini biliyordu ancak Yiğit'in, sandığı gibi Melis'e âşık olmadığını da biliyordu. Bir şekilde kendini Melis'e şartlandırmıştı Yiğit. Melis, onun en zor günlerinde onun yanında olduğu için, Yiğit bu minnettarlığı aşk sanıyordu. Oysa Asil gibi çapkın biri bile bunun aşk olmadığının farkındaydı. Aşk olsaydı, Yiğit hayatına tek gecelik de olsa başka kadınları almazdı. Ama almıştı. Eğer aşk olsaydı, Yiğit bir kez olsun Melis'i öpmek isterdi ve bunun muhabbeti geçerdi aralarında. Ancak Yiğit asla böyle şeyler konuşmuyor, hatta çok bariz bir şekilde belliydi ki düşünmüyordu da. Melis'in yanında da elinden telefon düşmüyordu mesela. Ancak dakikalardır olduğu yerde sadece Melek'i izliyordu. Melek gülünce onun da dudakları kıvrılmıştı mesela... 'Aşk' diye kesin bir yargıya varamasa da Melek, Yiğit için Melis'ten aşka daha yakın bir konumdaydı. Melek'i tanımadığı için onun tarafında işler ne âlemdeydi bilemiyordu ancak o da toplu oturduklarında, kesinlikle bakışlarını Yiğit'e çevirmiyordu ve bunu da kasten yaptığı çok belli oluyordu. Çapkın olabilirdi Asil ancak bu işlerin de uzmanıydı aynı zamanda. Üstelik psikoloji üçüncü sınıf öğrencisiydi, her ne kadar Yiğit'in zoruyla tercih etmiş olsa da... "O ne demek?" diye sordu Yiğit kaşlarını kaldırarak. Kim Melek'le olmak istiyordu? "Şu an etrafına bir dikkat etsen en az üç kişi görebilirsin gözlerini Melek'e diken. Yani kötü niyetle demiyorum da baya güzel kız. Hem şu Mehmet mi ne var, onların sınıfta, kızıl çilli, kalıplı bir oğlan. O baya yanık Melek'e çok çaktırıyor. Kasten çaktırıyor ama Melek ya görmüyor ya da görmezden geliyor. Umursamıyordu Yiğit! Kesinlikle umursamıyordu... Umursamamalıydı. Karısı olabilirdi ama sahteydi... Karışmayacaktı. Yiğit'e neydi? Kaşlarının ve çenesinin acilen gevşemesi gerekiyordu. Hem Melek bir manyaktı! Saat ondan sonra dışarı çıkamamak neydi? Asil, Yiğit'in kendi kendine mimik değiştirmesine sessizce güldü. Melek, Melis'in Yiğit'ten kurtuluşuydu. Melis'in iyiliği için acilen Yiğit'in Melek'e olan şu tavırlarını fark etmesi gerekiyordu. Melek ve Filiz, Melis ve Çisemle vedalaştıktan sonra sınıflarına geçtiler. Mehmet'in günü sanki Melek'le aydınlanıyormuş gibi onu görünce yüzü gülüyordu. Güzel olduğu için dikkatini çekmişti ama iyi kalpli, zeki, samimi, güleç olması âşık olmasının asıl sebebiydi. Melek'i ilk gördüğünde çok güzel olduğu için soğuk ve şımarık olabileceğini düşünmüştü ama güzel olduğu için yine de şansını denemek adına yakınlaşmıştı. Şu an ise güzelliği yok olsa da Melek'e olan hislerinin değişmeyeceğini biliyordu. "Selam kızlar." Dedi Filiz'e de ayıp olmasın diye ancak tek ilgi odağı Melek'ti. Kızlar da "Selam." Diye karşılık verdiler. Filiz "Hâlâ Melis'in bizimle bu kadar yakın olmasına şaşırıyorum. Dışarıdan çok soğuk biri gibiydi. Sanırım iki hafta oda arkadaşı olduğunuz için... Seni sevdi doğal olarak." Melek gülüp başını iki yana salladı. "Yok, zaten öyle biri bence. Bazı insanların yüz hatları onları sert gösterir. Annem de öyledir mesela. Ancak bir kez annemle konuşursan asla soğuk biri olmadığını anlarsın. Aşırı esprilidir hatta." Annesinden bahsederken sesi titremişti. Çok kızgındı ama çok da özlemişti. Melek inadından aramıyor, annesi de belli ki aramaya çekiniyordu. Bu şekilde de özlemi katlanılmaz oluyordu "Kıyamam." dedi Filiz de olanlardan bir haber... "Çok özlüyorsun onları değil mi? Ben normalde çok alışığım ayrı kalmaya ama ben de şu ara çok özlüyorum. Hiç bu kadar uzun ayrı kalmamıştık çünkü." Melek omuz silkti. "Yapacak bir şey yok. Bir seçim yaptık." dedi umursamamaya çalışarak. Filiz ve Mehmet yine de anlamadı tabi. "Doğru. Sonunda daha iyi olacak. Bir mezun olalım da." Hoca gelince, konuşmayı kesip Nihat Hoca'ya odaklandılar. Bir iki haftaya sınavlar başlayacaktı o yüzden herkesi, dönemlik o telaş kaplamıştı ancak birinci sınıflar için bu heyecan çok yeniydi. Melek, diğerlerine göre yine iyi durumdaydı. Öyle büyük sorunları vardı ki maşallah konu okula gelene kadar sinirleri çoktan yorgun düşmüş olup tepki vermiyordu. Ders arasında Mehmet ve Filiz sınıfta kalmayı tercih ederken Melek tuvalete gitmek için sınıftan çıktı. Ancak Yiğit ile karşılaşacağını bilse altına kaçırmayı yeğlerdi orası başka... Yiğit'i görmezden gelip yanından geçip gidecekken Yiğit'in söyledikleri ile duraksadı "Tabi, benim eğlenmeme engel oldun ama sen gül eğlen. Niye? Ondan sonra dışarı çıkacağın bir hayat tarzın yok. Olanlarınki de umurunda değil." Melek derin bir nefes alarak arkasına döndü ve Yiğit'in hemen yanında durdu. Aradaki boy farkından dolayı başını biraz kaldırmak zorunda kalmıştı. Bu durumun otoritesini sarsmış olması sinirlerine dokunsa da yapacak bir şey yoktu. Aynı durum Yiğit için oldukça iç gıdıklayıcıydı ama... "Aynen, umurumda değil 'Emre Karasu!' Çünkü işin başında gece hayatı olup, yine de imza atan ben değildim. Şimdi istediğim oldu, sözleşmeden cayayım yok! Bir kez daha böyle bir kriz yaşarsak, kötü olur." Diyerek dişlerinin arasından tısladığında Yiğit'i kışkırttığının farkındaydı ama sonucunun farkında değildi. Yiğit'in dudağının kenarı kıvrıldı. "Emre Karasu ile tanışmadın sen daha Melek..." diyerek Melek'i hafifçe kenara itip yanından geçti. "Yiğit'ten çok memnun kaldık da Emre Karasu'dan medet umuyoruz sanki! Hodri Meydan!" diye mırıldandı arkasından. "Öküz!" diye de ekledi. Yiğit hiç yüz vermeye gelmiyordu. Astarını da mutlaka istiyordu! 🍇 Sosyal Medya: İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr Twitter: Busrastypwriter Tiktok: Busras.typwriter
|
0% |