@busbckr
|
🍇
21. BÖLÜM "Melek, yollar çok virajlı diyorum. Benim arabayla gidelim işte. Ya da senin arabanla gidelim ama ben kullanayım." dedi Yiğit, Melis'in 'ben hallederim siz sadece gelin yeter' sözlerine rağmen atıştırmalık bir şeyler hazırlayan Melek'e. Melek, poğaça ve un kurabiyesi koyduğu saklama kutusunun kapağını kapatırken, "Ben de iyi sürüyorum Yiğit. Ayrıca arkadaşlarımı da ben alacağım. Yani tek değilim." diye yanıt verdi. Dün, 'Geliriz' dedikten sonra Yiğit, Melek'le arasını düzeltmek adına konuşmaya çalışıyordu ve son olarak 'Yollar virajlı, süremezsin' dediğinde sonunda bir karşılık almıştı ancak sert bir karşılık olmuştu. Çünkü kimse Melek'in şoförlüğüne laf edemezdi! "Tamam, arkadaşlarını da alırız. Melek! Beni dinle işte, kamp yerinde ne kadar çok araba olursa o kadar sıkıntı olur. Hem Melis ve Çisem de Asil'le gelecek. İkisinin de arabası var. Ama bunu gurur meselesi yapmıyorlar." Melek gözlerini devirdi. "Ben de yapmıyorum. Sadece benden daha iyi şoför olduğunu sana düşündüren şey ne, onu merak ediyorum." dedi ve vücudunu tam olarak Yiğit'e döndürdü. Yiğit Melek'in yüzüne bakınca yanağına bulaşmış olan un lekesini görünce gülümsedi ve iki parmağının tersiyle silkelercesine sildi. Bu temas ikisi için de bir anlık zamanı durdurdu. Melek bir adım gerilerken Yiğit de elini yanına indirip yumruk yaptı. "Öyle düşünmüyorum sadece Ankara'yı senden daha iyi biliyorum hepsi bu. Lütfen!" Sonunda bir anlık yumuşama yüzünden pes etti Melek ve iç çekerek "Peki." dedi. "Öyle olsun o zaman! Buna da tamam" Laf ağzından çıktıktan sonra pişman olsa da bir kere kabul etmişti. Şimdi vazgeçse dengesizlik yapmış olurdu. Hem, Yiğit haklı olabilirdi. Ankara'yı Yiğit'ten daha iyi tanıdığını iddia edecek hali de yoktu... Hazırladığı atıştırma kabını bir poşete koydu. Güdül'e, Sorgun Yaylasına gideceklerdi kamp yapmak için. Melek küçükken çadırda kalmıştı ancak o çadır bir kamp alanında değil dedesinin bahçesinde kurulmuştu. Küçükken, deprem olduğu zaman eve girmeye korktuklarında çadır kurar orada yatarlardı. Sonradan da kuzenleri ile oyun alanı olurdu o çadır. O yüzden çat pat çadırda kalmaya alışkınsa da hayatındaki ilk kampını yapıyordu. Bu sebeple heyecanlı ve de tecrübesizdi. Üstündeki mont, kamp için kesinlikle uygun değildi mesela ama arabada olduklarından, Melek oraya gidene kadar bunu fark etmeyecekti. Yiğit direksiyona geçerken Melek de yanına, yolcu koltuğuna oturdu. Filiz'e ve Mehmet'e yola çıktığının haberini, Yiğit detayını belirtmeden verdi. On beş dakika sonra Mehmet ve Filiz'in beraber beklediği durağın önünde durduklarında ikisi de çok şaşırmış ama Mehmet ayrıca anlam verememişti bu duruma. Yiğit ve Melek ne alâkaydı? "Selam!" dedi Melek arabaya binen ve şaşkınlıkları yüzlerinden okunan arkadaşlarına. İkisi de sessizce "Selam..." dediklerinde Mehmet "Senin araban nerede?" diye sordu selamının ardından. Yiğit ve Melek göz göze geldi. Yiğit'in gözlerindeki şeytani pırıltılar 'Gerçekleri' söylemekten yanayken Melek, bunun zamanı olmadığının ve Mehmet'e bu bilginin nasip olmadığının kanaatindeydi. "Yiğit'le yakın oturuyormuşuz. Yol virajlı olduğu için ve ben Ankara'ya çok hâkim olmadığım için arabamı almadım. Diğerleri Asil'le gidiyor, biz de Yiğit'le." diye açıkladı. Mehmet başıyla onaylasa da anlamadığı ama bu kez soramayacağı bir şeyi daha merak ediyordu. Melek'in Yiğit'ten hoşlanmadığını biliyordu. Peki, neden arkaya değil de yanına oturuyordu? O an içine Yiğit ile alakalı ilk kuşku düşmüştü. Şimdiye kadar asıl tehlikenin Asil olduğunu düşünüyordu çünkü Yiğit'in Melis'e olan hislerini duymuştu ama bu iş de çok hayırlı görünmüyordu şimdi. Yiğit, gerçekleri anlatmadığı için Melek'e ters ters baktı. Az önceki parıltı gözlerini terk etmişti. Hayır, bilmemesi gereken herkes zaten öğrenmişti. Özellikle bilmesi gereken bu sürüngen neden öğrenmiyordu? Melek hazırladığı atıştırmalık poşetini arkaya uzattı. "Kendi ellerimle yaptım. Kahvaltı yapmamışsınızdır siz şimdi yiyin." Yiğit'in kaşları düzelmeden yine çatılmıştı. Sabahtan beri yoldaydılar -ki sabahtan beri ölçütümüz on beş dakikaydı.- Melek ona bir kez olsun teklif etmemişken onlara mı veriyordu pastaları! Üstelik iki haftadır Melek'in yaptığı yemeklerden de mahrumdu. Bu kız hiç adil değildi! Vicdan desen esamesi okunmuyordu! Eskiden böyle değildi! Güdül'e varmalarına yarım saat kala Yiğit, Asil ile haberleşmiş ve yolda buluşmuşlardı. İki saati bulan yolculuk sonunda, Sorgun yaylasına vardıklarında bitmişti ve Melek inadından teklif etmediği için Yiğit de gururundan istemediği için Melek'in kurabiye ve poğaçalarından Yiğit yiyememişti. Bu yüzden ona biraz kızgın çokça kırgındı. Kamp alanına geldiklerinde Çisem hoşnutsuz bir şekilde söylendi. "Keşke göletin yanına gitseydik." Asil ise kararlı bir şekilde "Ne işimiz var kızım? Başımıza iş açacağız şu kış günü! Gerek yok, burası iyi işte!" diyerek karşı çıktı. Yiğit gülüp "Sudan korkuyorum demiyor da!" diye alay ettiğinde Melis, Asil'e destek çıktı. "Ne alâkası var Emre'cim? Aşk olsun! Çocuk tamamen sizi düşünüyor!" Tabi ki ti'ye alarak destek olmuştu! Asil gözlerini devirip Melek'in yanına geldi. Dirseğini Melek'in omzuna koyup "Bak işte Melek'cim. Bunlar hep böyle. Bir şey söylerim, alay ederler ama sonra mutlaka söylediğim olur ve sözüme gelirler. Bak şimdi." dedikten sonra Yiğit'e, Melis'e ve Çisem'e döndü. "Hadi gidelim göletin oraya. Valla bak ciddiyim, hadi!" Asil'in kolunun durduğu yerden rahatsız olan iki kişi vardı ve bunların kim olduğunun belirtilmesine zannımca gerek yoktu. "Tamam!" diyen Çisem heyecanla Gölete doğru yürümeye başlamıştı bile. Sorgun Göleti'ne geldiklerinde "Çok güzel!" dedi kızlar hemen hemen aynı anda. "Böyle bir güzelliğin yanında olmak varken neden uzakta çadır kuruyoruz anlamıyorum..." diyen Çisem hala söyleniyordu. Asil "Sen aval aval ağzını açıp, işte böyle, suya düşme diye Çisem'cim." dedikten sonra kolunu tutup iç tarafa çekti. "Geç şöyle, şimdi suya düşeceksin bir de seni çıkarmakla uğraşmayalım." "Kendin korkuyorsun, kızı paylıyorsun resmen oğlum!" diye dalga geçti Yiğit. Herkes Asil'e gülüyordu şimdi. Asil gözlerini devirdi. "Ne alâkası var la? Sizi düşünüyoruz da yaranılmıyor size!" Bu kez Melis "İyi, gel yakından bak göle o zaman?" diye bir teklif sundu. Asil boğazından güler gibi bir ses çıkardı. "Ne bu? Cesaret testi mi?" ses tonu alaylı olsa da gerilmişti. "Hıı.." diye onayladı Melis. "Gel bak hadi." Asil hariç herkes göletin çok yakınındaydı ve Melek farkında olmadan sınır çizgisine kadar gelmişti. "Bakarım!" dedi Asil de meydan okuyan bir tavırla. Kendinden emin bir şekilde suya yanaşıp "Geldim." dedi. "Aa su ne güzel!" diyerek dalga geçti ve hızla uzaklaştı. Asil'in bu tavrı herkesi kahkahaya boğarken Melek gülmekten dengesini kaybedince ayağı kaydı ve suya düşeyazarken çığlık attı. Yiğit, daha Melek çığlık atmadan düşeceğini fark edince refleksle bileğinden yakalayıp hızla kendine doğru çekti. Kontrollü bir hareket olmadığı için hızını ayarlayamayınca da Melek'in vücudu kendi vücuduna çarptı ve yine ikisi de tamamen içgüdüleriyle kollarını birbirlerinin sırtına doladılar. Saliseler içinde girdikleri bu hal herkesi şoka sokarken, Melek'in dudakları, burnu ve hatta tüm yüzü Yiğit'in boyun boşluğuna kapanmıştı. Düştüğü hâli fark edince yutkundu. Yutkunma sesini Yiğit de duydu ve o da aynı şekilde yutkundu. Yiğit'in burnuna gelen koku öyle hoştu ki, ferah ve tatlı bir kokuydu. Kokuyu daha fazla içine çekme isteği duyduğunun farkına varınca hızla Melek'i kendinden uzaklaştırmak adına itti. Ve yine bu da bilinçli olarak yaptığı bir hareket değildi. Melek'i hızla yakalayan Melis bağırdı. "Emre delirdin mi? Kendin atmak için mi kızı suya düşmekten kurtardın?" Melek salgıladığı adrenalin yüzünden derin nefesler alıp verirken Yiğit aslında kendine duyduğu öfkeyle "Kör müsün kızım sen?" diye bağırdı Melek'e. "Bebek misin? Aklın mı basmıyor? İçine gir direkt suyun istersen!" Melek kendisine karşı yükseltilen sesle kendine geldi. Bu çocukta kişilik bozukluğu vardı! O da en iyi ihtimalle... Şizofren bile olabilirdi! "Önce o sesini bir alçalt bakalım! Karşında çocuğun yok! Kimi azarlıyorsun sen? Sana ne ha? İster içinde dururum istersem üstünde! Ben mi sana dedim beni kurtar? Kurtarmasaydın! Hayır, kurtarmadın da ayrıca, bizzat kendin fırlatmak istediğin için engel oldun bence!" diye bağırmaya başladığında Asil, "Ben size demiştim." Diyerek işaret parmağıyla Melek ve Yiğit'i gösterdi. "Hayır, anlamadığım nasıl her seferinde aynı şeyi yaşıyoruz? Haklıyım işte, baştan kabul edin! Ne inatlaşıyorsunuz?" diye söylenerek ilk geldikleri kamp alanına geri döndü ve arabasından çadırları çıkarmaya başladı. Melek, Yiğit'in yüzüne bakmadan çadırlardan birine yöneldi ve çadırı kurmaya başladı. Ortamın gerginliğinden kimse konuşamıyordu. Mehmet, 'kampa gidelim' dediğine diyeceğine bin pişmandı zaten. Yiğit ve Melek'in arasında negatif de olsa bir elektriklenme vardı ve bunun geçmişte birbirlerini tanımalarıyla alâkalı bir şey olduğunu düşünüyordu. Belki geçmişleri aralarında bir bağ kuruyordu. Mehmet de diğerleri gibi, gerçekleri duymadan tahmin edemezdi elbette. Yarım saatin sonunda Melek ellerin silkeleyerek kalktı. Bir çadırı Melek, Yiğit ve Filiz kurmuştu. Mehmet ve Melis birini, Asil ve Çisem de diğerini kurmuşlardı. Sonunda işleri bittiğinde Melis ve Yiğit mangal için ateş yakıp, ateş hazır olunca sucukları pişirmeye başlarken diğerleri de Asil ve Mehmet'in yaktığı ateşin başında sohbet etmeye başlamışlardı. Melek, bedenen orada, sohbet edenlerin arasında olsa da ruhen mangal başındaydı. Sucukların da kokusu bir gelmişti ki... Acıkmıştı, ya, belki ondan. Melek'in kendine dahi itiraf edemediği gerçek ise çok başkaydı. Gözü sürekli samimi bir şekilde gülüşüp şakalaşan Melis ve Yiğit'teydi. Hani bu Melis, Yiğit'i sevmiyordu? Hani Yiğit'in duyguları karşılıksızdı? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu canım? Hayır, tabi ki onu ilgilendirmezdi. İlgilendirdiğinden değil de acıkmıştı! Oyalandıkları için daha da acıkıyordu. Yoksa kim kimle oynaşıyorsa oynaşabilirdi! "Bizim de ilk senemizde bir çift vardı. Aa hatta sen tanıyorsun onu. Burçin." diyen Çisem'le sohbete odaklandı. Denedi en azından... "Burçin kim?" diye sordu donuk bir ifadeyle. Burçin falan şu anda umurunda değildi. Açtı aç! "Kantinde dövmüşsün ya..." dediğinde Melek'in kaşları havalandı. "Ha? Aaa bak şimdi hatırladım! Bir kız var tamam mı, bana tip tip bakıyor sürekli. Gidip kıza ne bakıyorsun diye sorsam mı sormasam mı ikileminde kalmıştım. Tanıdık da geliyor ama nereden tanıyorum çıkaramıyordum bir türlü. Kantindeki kızmış demek ki... Ee n'olmuş ona?" Melek, son zamanlarda o kadar çok şey yaşamıştı ki kantinde üç dakika kavga ettiği birini hatırlayamamasını yadırgamıyordu. "İşte Burçin de bizim ilk senemizin ilk haftasında, okulun o zaman en popüler çocuğuyla çıkmıştı. Üç gün falan sürmüştü o ilişki de... O sıra, çocuk son sınıftaydı. Mezun oldu gitti sonra tabi." "Adı Doğukan'dı değil mi?" diye sordu Asil'de. Çisem başıyla onayladı. "O zaman, Doğukan Melis'e âşık olmuştu. Kaç kez içip içip yurda dayandı da Melis bu yüzden uyarı almıştı boşu boşuna. Yiğit'le çocuğu dövmeye gitmiştik. Dayak yedik tabi, orası başka... Onlar daha kalabalıktı, ondan..." dedi gülerek. Melek hariç herkes gülmüştü. Melek de zar zor tebessüm edebilmişti. Melis için dayak yemişti demek... Hayır, Yavuz da çok fazla kavga etmişti Melek için ama insan sevmeyince gözünde olmuyor, hatta bu şeylere kızıyordu. Ancak Melek, şu an Yavuz'u dahi hatırlamıyor, sadece Melis'e imreniyordu. Oysa onun Yavuz için düşündüklerini Melis de Yiğit için düşünüyordu. "Melis, Doğukan'ı sevmiyordu yani?" diye sordu Filiz. Asil omuz silkti. "Yani... Bakmayın şimdi bu kadar sosyal olduğuna Melis lisede inekti. Birinci sınıfta da o inekliği hemen atamadı tabi üstünden. Aşk meşk işlerine hiç bulaşmadı Melis." Bu hikâyede yanan bu yüzden Yiğit olmuştu. Melek umursamaz görünmeye çalışarak, öylesine sormuş gibi "Siz liseyi de mi beraber okudunuz?" diye sordu. Asil başıyla onayladı. "Çocukluk arkadaşıyız aslında üçümüz, aynı mahallede büyüdük." Filiz'in kaşları çatıldı. "E ama o zaman Melis neden yurtta kalıyor ki?" "Melis'in babasının tayini Manisa'ya çıktı. Melis de gitmek istemeyince özel yurt tuttular." Melek başıyla onaylayıp yeniden mangala doğru baktı. "Acıktın mı?" diye sordu Asil sinsice gülerek. Ancak Melek bu sinsi gülüşü anlamadı. Bu yüzden gülümseyip "Kurt gibi." dedi. Asil ve Melis'in hain planına kurban gittiğini bilmeyen ikili uzaktan uzaktan, kimsenin fark etmediğini sanarak birbirlerine bakıyorlardı. "Hadi gel gidip bakalım." Derken elini uzatmıştı. Bu hareketin hiçbir art niyeti olmadığını bilen Melek de oturduğu yerden kalkarken ona uzatılan bu eli tutmakta hiçbir sakınca görmedi. Melek'in Asil'in elini tutması Mehmet'i gererken çenesini sıktı. Hangisiyle baş edeceğini şaşırmıştı Mehmet! Melek çok güzel bir kızdı ve rekabet olmasını bekliyordu. Beklemediği, bu rekabette bu kadar geride kalmaktı. Yiğit mangalı yellerken Melis'in eskilerden anlattığı bir anıya gülüyordu. Gayriihtiyari başını kaldırdığında onlara doğru el ele yürümekte olan karısı ve kankasını görünce omurilik soğanında bir kasılma hissetti. "Noluyor lan?" diye söylendi mırıltıyla. Melis ise Yiğit'in surat ifadesine gülmemek için yüksek efor harcamıştı. Asil, Melis'e 'Her şey yolunda' anlamında göz kırparak "Kolay gelsin gençler!" deyince Yiğit dişlerinin arasından "Size de!" diye karşılık verdi imayla. Kaşlarıyla ellerini gösterince Asil elini çekti. Melek el ele olduklarını da Asil'in elini bıraktığını da fark edememişti. Başka bir şeye odaklanmıştı şu an. 'Burada bu kadar eğlenceli ne vardı da bu kadar gülüyordu bunlar?' Asil bu kez "Ne durumdasınız? Pişmedi mi sucuklar? Kurt gibi acıktık." diyerek Melek'e göz kırptı. Melek de Asil'in bu göndermesine gülümsedi ve gözlerini devirdi. Yiğit arkadaşına ters bakışlarıyla bir süre gözdağı vermeye çalıştı ama Asil'in ona baktığı yoktu. Bu çocuk Melek'in, onun karısı olduğunu öğrenmemiş miydi? Neydi şimdi bu samimi tavırlar? Yiğit, "Az kaldı. Geçin siz, geliyoruz." diyerek yelleme işine devam ederken Asil, Melis'e göz kırptı çaktırmadan. "Melis yardım etsene sofrayı kuralım." dediğinde, Melis ayaklanırken Melek onu durdurup "Dur sen!" diyerek Asil'e döndü. "Asil, biz hallederiz, kızı niye yoruyorsun? Sabahtan beri çalışıyor zaten." dedi ve gitmeye çalıştı. Asil Melek'in kolundan tutup onu durdurdu. Yiğit'in elindeki yelpazeyi kafasına yemesine ramak kalmıştı da haberi yoktu. Bu çocuk Melek'e temas etmeden duramıyor muydu yahu? "A yok, Melis bizim annemiz, her şeyde eli olmalı onun. Sen kal, Yiğit'e yardım et. Melis benimle gelsin." dediğinde Melis çoktan yanlarına geldiği için itiraz edemedi. Onlar giderken Yiğit, ayakta öylece dikilen kıza baktı ve huysuz bir şekilde "İstersen sen de git. Ben hallederim." dedi. Gitmesini istemiyordu ve zaten gitmeyecekti de. Sihirli kelimeyi kullanmıştı. 'İstersen' demişti. Şimdi vicdan yapacaktı Melek ve kalacaktı. Psikoloji okumanın faydaları... Lakin "Tamam, sen bilirsin." diyen Melek de bir psikoloji öğrencisiydi ve bu numaralar ona hiç sökmezdi. Belki bu kadar sinirli olmasa sökebilirdi tabi... Orası başka konuydu. Melek'in gidişini şaşkınlıkla izlerken, öfkeyle söylendi. "Sen görürsün küçük kirpi! Arkanı dönüp gitmek ne demek gösteririm sana!" 🍇 Sosyal Medya: İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr Twitter: Busrastypwriter Tiktok: Busras.typwriter
|
0% |