@busbckr
|
Aşklarım bebeklerim. İşte o bölüm. İşte yüreğimizi hoplatan o sahne sonunda geldi. Yiğit'e çok kızdığınızı biliyorum. Ben de çok kızarak yazdım zaten ama onun da yaralı ve aslında aşk konusunda çok cahil ve toy olduğunu unutmadan daha seviyeli söverek okuyalım. Evrimini daha tamamlamadı. Melek hallediyor o işi rahat olun. Şimdilik sizi bölüme alalım. Satır arası yorumlarını bekliyorum. Bir yazarın yakıtının yorumlar olduğunu unutmayın... 🍇
22. BÖLÜM Melek, sofra hazırlamak denilince bunu hiç düşünmemişti. Tam olarak burada ne hazırlanmıştı, onu da anlamamıştı. Çünkü herkes ateş başında oturmuş, ekmek arası sucuklarını ve içeceklerini eline almış oturuyordu. "Sofra?" dedi elindeki ekmeğe bakarken. Asil sahte bir şekilde kahkaha attı. "Salata malzemelerini ve tabakları unutmuşuz. Şimdilik idare edelim, yarın hallederiz." dedi arabasının bagajında duran malzemelere rağmen. Melek inanmasa da kurcalamadı. Çoktan ayılmıştı mevzuya. Mehmet Melek'le konuşmak istiyordu ancak hem çekiniyor hem de konu bulamıyordu. "Bingöl mü soğuk Ankara mı?" diye sordu sonunda daha ilginç bir konu bulamayacağına karar verince. Melek'in yanında oturmuş dizlerini Melek'in dizlerine değdirecek kadar yaklaşmıştı ona. Yiğit derin bir nefes almak zorunda kaldı, yoksa birilerinin nefesine kast edecekti. Melek dudak büktü. "Benziyorlar aslında. İkisi de karasal iklim. Ancak net bir cevap verecek kadar kış görmedim burada." "Ankara'nın soğuğu çok sinsidir ama. Çarpıldığını bile anlamazsın." siyen Asil'e güldü Melek. Hiç de sinsi değildi ona göre, şu an münasip bir yerleri donmuştu bile. "Ben çok zorlanıyorum ya!" diyen Filiz ise sonunda oldukça dertli olduğu bir konu açıldığı için içini dökebiliyordu. "Mersin'den geldim ben ve ablamla öğrenci evinde kalıyorum. Öğrenci milleti fakir olur biliyorsunuz." dedikten sonra ona anlamaz gözlerle bakan özel okul bebelerine umutsuzca baş salladı. "Bilmiyorsunuz ama biz normal öğrenciler fakiriz. Bu okulda okumam için babam kredi çekti." dedikten sonra devam etti. "İşte fakir olduğumuz için ablamlar doğalgazı açmıyorlar. Ocak ve şubat ayında sadece açılacakmış. Evde, battaniyeyle değil yorganla geziyoruz." dediğinde mübalağa yapsa da haklıydı. Şu an konuyu şaka yapar gibi anlatsa da bu dertten mustarip on binlerce öğrenci vardı. "Kıyamam." dedi Melek arkadaşına. "Bize gel." Filiz, kaşlarıyla Mehmet'i işaret edip "Sizinkiler sorun çıkarır canım. Teşekkürler." dedi. Melek göz ucuyla Yiğit'e bakıp "Bizimkiler pek kural tanımıyor, ben de biraz onlara benzemiş olabilirim. Sıkıntı yapmazlar herhalde." dedi imayla. Yiğit alayla gözlerini devirdi. "Yurt çıkmadı mı sana?" diye sordu Çisem kaşlarını çatarak. Filiz başını iki yana salladı. "Hayır, seneye tekrar başvuracağım. Bir de ablam da evde kalıyor ya... Onun yanında kalmamın daha iyi olacağını düşündük. " dedi Filiz. Melek o sırada hatırladığı detayla araya girdi. "Bu arada Filiz'in ablası da sizin sınıftaymış." dedi. "Aa öyle mi?" "Cidden mi? Neden söylemedin?" "Ablan eski sevgililerimden biri değildir inşallah!" Hepsi bir anda tepki verirken Melek yine Asil'in sözlerine güldü. Her durum ve şartta pozitif bir enerjiye sahipti çocuk. Filiz de Melek gibi gülüp aynı zamanda gözlerini devirdi. "Yok, ablam biraz asosyaldir. Adını bildiğinize bile emin değilim." diye cevapladığında Melis işaret parmağını kaldırdı. "Orda dur bakalım. Bizim sınıftaki herkesi tanırım ben. Alttan veya üstten ders alanlar dâhil." Melis ise Filiz'in ablasına göre fazla sosyal biriydi. Asil muzır bir şekilde sırıttı. "Ablandı değil mi yani kız? O zaman ben de kesin tanıyorumdur. Sınıftaki herkesi olmasa da tüm kızları tanıyorum, en azından ismen" "Ya of!" diyen Filiz aslında kahkahalarla gülüyordu. "Ablam sana bakmaz. Nişanlısı var Mersin'de. Liseden beri sevgililer." diyerek Melis'e döndü. "Şeniz Dilmen. Benim gibi sarışın. Benziyoruz aslında." dediğinde Melis'in kaşları havalandı. "Aa evet, doğru. Ben de seni gördüğümden beri birine benziyor ama kime diyorum. Şeniz'e benziyorsun gerçekten. Ay, ablan çok esaslı bir kız bu arada." diyerek, gerçekten herkesi tanıdığını kanıtladı Melis. "Eminim öyledir de ne yaptı, merak ettim. Koz olarak kullanacağım bir şey mi?" Kardeşlik bir müessese değil, terörizmdir. Filiz de bunun kanıtıydı. "Zamanında haksız yere bir kızı rencide eden bir hoca vardı. Tabi o hoca çok şikâyet edildiği için uzaklaştırıldı. O hocaya işte ilk postayı senin ablan koymuştu geçen yıl. Adamın ne kadın düşmanlığı kaldı ne sapıklığı... Herkesin adamın arkasından söylediğini tek tek yüzüne vurdu. Adam da tabi disipline yolladı ama kendi uzaklaştırıldı." Filiz güldü. "Ablam sekizinci sınıftayken de mahallede bir adamı bu yüzden linç ettirmişti. Tam bir feminist." Melek karşı çıktı. "Feminizmden ziyade insanlığını korkmadan yapan biri bence" Diğerleri de onu onayladı. Filiz'in ablasıyla tanışmıştı ama öyle üstün körü bir tanışma olmuştu bu. En kısa zamanda layıkıyla tanışmak isterdi. "Yani, iyi yönleri de var tabi. Herkes özünde iyi sonuçta." dedi Filiz gülerek. Ortamda eğlenceli sohbet devam ederken sucuk ekmeklerini bitirmişlerdi. Melek iyiden iyiye üşüdüğünü hissetti. Ellerini bacaklarının arasına koyduğu an Yiğit'le göz göze geldiler. Yiğit ceketini hızla çıkarırken "Üşüdün değil mi? Bu kadar ince giyinirsen tabi üşürsün!" dedi ve ayaklandı. Melek tam ağzını açıp gerek olmadığını, eğer ceketi verirse kendisinin üşüyeceğini söyleyecekken, Yiğit'in Melis'e yönelmesi ile ağzı açık kaldı. Yiğit "Zaten bir gram yağ yok vücudunda, buna rağmen ince giyiniyorsun!" diye söylenirken Melek, kendine alayla gülümseyip bakışlarını yanan ateşe çevirdi. Utanmıştı. Nasıl böyle bir şeyin olabileceğini düşünürdü ki zaten? Hayır, neden Yiğit ona ceketini versin? Melis dururken... Ne mantıkla beklentiye girmişti? Ancak Yiğit'in yaptığı oyunun hem Asil hem de Melis farkına varmıştı. Yiğit'in, Melek'e bakması, ikisine de o ceketin Melek'e gideceğini düşündürmüştü ama Yiğit bir anlık hamle ile Melis'e dönünce Melek boşa düşmüştü. Ve kızın yüzündeki utancı da görmüşlerdi. Asil de Melis de çok sinirlenmişti Yiğit'e. Melis "İstemiyorum." dedi kaşlarını çatarak ancak Yiğit ceketini üstüne bırakıp yerine geçti. "Emre al şunu. Üstünde ince bir kazak var, donacaksın." dediğinde Yiğit umursamazca başını iki yana sallayıp Melek'e baktı. Yüz ifadesini merak ediyordu ama o şu an burada değil gibi görünüyordu. O ateşte o kadar dikkat kesilecek ne vardı acaba? "Melek, sen de baya üşüdün." dedi Mehmet de ortamdaki gerginlikten habersiz. Ceketini çıkartmaya yeltendiğinde Yiğit sinirden kudurmuştu. Ne yani? Onu taklit ederek mi karısını tavlamaya çalışacaktı? Melek "Hayır, istemiyorum. Sağ ol." dediğinde Mehmet "Burnun kıpkırmızı olmuş." dedi ısrar edeceğinin sinyalini vererek. Ancak Melek az önceki sahneden sonra asla kimseden böyle bir şey kabul edemezdi. Çünkü o zaman sanki özendiği için kabul etmiş gibi olacaktı. "Beyaz tenliyim. O yüzden... Üşümüyorum Mehmet. İyiyim." dedi gülümsemeye çalışarak. Mehmet "Ama-" dediğinde sözü Yiğit tarafından kesilmişti. "Ama uzatma kardeşim. Kız üşümüyorum diyorsa üşümüyordur." Yiğit'in baskın ve öfkeli çıkan sesine karşın tek bir ses dahi çıkmadı. Melek, elbette yine ve yine buraya geldiğine ve geleceğine Yiğit tarafından pişman edilmişti. Kendisi başkalarını umursarken sorun yoktu ama biri Melek'i umursadığında zoruna gidiyordu. Nefretin de bir sınırı olmalıydı! Mehmet Yiğit'e ters bir şekilde bakmakla yetinirken Asil ortamı yumuşatmak adına "Sizin çocukluğunuz nasıldı?" diye sordu. Ancak Yiğit o an Mehmet'e ve Melek'in ilgisizliğine duyduğu öfkeye binaen sert bir şekilde "hatırlamıyorum o zamanları." deyince Melek sabırla iç çekti ve hatırladığı birkaç anıyı da unuttu. "Ben de..." dedi Yiğit'in ardından. Sonra ortam gereğinden fazla sertleştiği için ve buraya rahatlamaya geldikleri için, Melek konuyu ustaca başka bir noktaya taşıdı. "Aslında biz Yiğit'in yani Emre'nin ailesiyle komşuyuz. Babalarımız çocukluk arkadaşı, annelerimiz de başka bir köyden çocukluk arkadaşları. Dedelerimiz bile çok uzun senelerdir arkadaş. Yiğit Emre hariç tüm ailesiyle çok samimiyiz biz. Kuzenleriyle kardeş gibi büyüdük." dediğinde Yiğit alayla güldü. "Sen öyle büyüdün de hepsi aynı düşünmüyor bence." dedi Yavuz'u kast ederek. Ancak şimdi konusu açılınca fark etmişti ki bu konu da artık onu çok rahatsız etmeye başlamıştı. Acaba hâlâ duyguları devam ediyor muydu? Melek sakin kalmak için büyük çaba harcadı ve sonunda gülümsemeyi başardı. "Sen nereden bileceksin ki? Beni bile hiç tanımamana rağmen kuzenlerinden çok tanıyorsun. Bilgin yok ama fikrin çok. Bilgisiz fikirlerini kendine saklasan daha iyi olur." diye çıkıştı. Yiğit'i kırmak için konuşmuştu ve hemen pişman olmuştu ama Melek kırılınca kıranlardandı ve şu an kalbi sanki paramparçaydı. Yiğit'in de bir parça üzülmesinde bir sorun yoktu ona göre... Yiğit yediği lafa cevap veremedi. Melek herkese iyi niyetini sunarken Yiğit hep öfkesine maruz kalıyordu. Tamam, onunla uğraştığının farkındaydı ama Melek kadar sert değildi hiçbir zaman. Çenesini sıktı. Cevap vermeyecekti. Melek konuşmayacağını anlayınca devam etti konuşmasına. "Biz iki kardeşiz, Meral var iki yaş küçük benden. Çok vefasızdır. Ben aramayana kadar aramaz. Ankara'ya geldim geleli üç kez konuştuk. Üçünde de ben aradım." dedi gülerek. Diğerleri de gülmüştü. Asil "Ergen daha, anlayış göster." dedi. Ancak kendisi de 22 yaşında olmasına rağmen ergenlikten çıkabilmiş değildi. "Bingöl'ün merkezinde oturuyoruz biz. İşte hafta sonları köye gitmeye çalışıyoruz. Çok arkadaşım var ama en iyi arkadaşlarım köydekiler. Çok eğleniyoruz. Hepimiz hemen aynı yaşlardayız. Bir Toprak Abim var bizden büyük o da şu an Fransa'da Doktorasını yapıyor. Onun sayesinde Psikolojiye merak sarmıştım. Kendisi idolüm olur. Diğerleri ile yaşlarımız daha yakın." dedikten sonra Yiğit'e baktı. "Kuzenleriyle çok yakınız. İkizler var. Yasemin ve Yeliz. Yasemin'le çok iyi anlaşırız, o da Ankara'ya yatay geçiş yapmayı düşünüyor. İnşallah tanışırsınız." dedi ve Filiz'e bakıp "En az ablan kadar delikanlı bir kız." diyerek herkesi güldürdü. Herkes kendi hayatından az çok bahsetmişti ama Melek'e sormak için Yiğit'le yan yana gelmelerini beklemişlerdi. Ancak Yiğit bunları dinledikçe ne kadar eksik kaldığını fark ediyordu. Öfkesinin esiri olmasaydı şu an o da bu anıların içinde olacaktı. Bu düşünce ilk kez içine pişmanlık tohumları serpti. Zaman ve Melek bu tohumları büyütecek ve birer fidan haline getireceklerdi. O an Melek'in telefonu çalınca montunun cebine koyduğu telefonu çıkardı. "İyi insan lafının üstüne ararmış Yasemin arıyor." dedi ve aramayı cevaplandırdı. "Alo?" dedi ve karşıdan bir cevap yerine cızırtı geldi. "Yasemin?" dediğinde yeniden sadece kulaklarını rahatsız eden bir cızırtı gelmişti. Melek burnunu kırıştırdı. "Çekmiyor." dedi ayağa kalkarak. "Ben bir konuşup geleyim." diyerek herkesten müsaade isteyip uzaklaşmaya başladı. Ağaçların arasına doğru ilerledikçe "Alo Yasemin?" diyordu. Üçüncü seslenişinde Yasemin'in sesini net bir şekilde duyunca olduğu yerde durdu. Yasemin ise "Melek? Neden sana ulaşamıyoruz?" diye sordu karşıdan endişeyle. Saatlerdir Melek'e ulaşamıyorlardı. "Sınavlar bitince kampa gelelim dedik arkadaşlarla. Telefonun çekmediğini fark etmemişim. Yoksa haber verirdim." diyerek endişesini azaltmaya çalıştı. "Arkadaşlarla? Yiğit peki?" diyen kızın gözleri kısılmıştı. Melek ve Yiğit ayrı hayatlar mı yaşıyorlar diye merak etti. Hayır, şaşırmazdı da bu doğru da olmazdı. Evlilerdi artık. Öyle ya da böyle birbirlerine karşı sorumluluk almışlardı. Bu işin şakası, oyunu olmazdı. Ve bir aydan fazla zaman geçmişti. Artık alışmış olmaları gerekiyordu birbirlerine. Oysa her geçen gün aralarında güçlenen tek bağın öfke olduğundan haberi yoktu. "O da burada." Derken sesi hoşnutsuz çıkmıştı. Yasemin de bunu anlayınca "Yapma Melek... Yani siz artık evlisiniz. Birbirinizden daha ne kadar nefret etmeyi ve kaçmayı düşünüyorsunuz?" diye sordu. Melek alayla "Dedi... Evlendim diye ağzıma tükürüp beni suçlayan kız." dediğinde Yasemin mahcup bir şekilde "Haklısın." dedi. "Yani saçmaladım o zaman. Hayır, zorla da evlendirilme, istediğin kişiye âşık olmak senin hakkındı. Abimin kuzeni bile olsa... Hem Zümrüt'ü görmemek bizim suçumuzdu. Bir şey bilmeden yorum yapmamayı öğrenmemiz lazım. Tekrar özür dilerim. Ancak Yiğit konusunda ciddiyim. Gördüm, o an sana gereksiz bir öfke beslesem de ne kadar yakıştığınızı gördüm. Aslında birbirinize şans verirseniz ne kadar mutlu olacağınızı gördüm. Çok iyi anlaşabilirsiniz" Melek ofladı. "Saçmalama Yasemin! Ne iyi anlaşması? Düşün, medeni durumum onunla evlendiğimden beri eksi değerde. Neden? O kadar medeniyetsiz ki hayat kalitem düştü. Bir anda bin yıl geriye gittim resmen. Sen de anlaşabilirsiniz diyorsun." "Öyle deme yine de kuzenime... Bence eğitilebilir." diyen Yasemin oldukça eğleniyordu. "Sana karşı nasıl?" diye sorduğunda yatağına uzanmıştı. Melek, o görmese de dudaklarını büktü. "Kaba? Her şeye burnunu sokan? Düşüncesiz?" Yasemin güldü. "Abartma!" Melek de güldü. "İnan bana abarttığım tek şey olayı özetlemek oldu. O kadar özetledim ki olayı!" Telefon hattı yeniden cızırdamaya başladığında. Melek "Diyeceğin bir şey yoksa kapatalım. Ben eve gidince ararım sizi. Çekmiyor burada." dedi. Yasemin'le zorlukla vedalaştıktan sonra telefonu kapatıp diğerlerinin yanına dönmek için arkasını dönünce Yiğit'in bedenini görüp irkilerek geriye doğru atıldı. Ağzından çıkan çığlık, bastığı taşın yuvarlanmasıyla kesildi. Çünkü bileği burkulmuş geriye doğru yine düşeyazmıştı. Yiğit'in bugün ikinci kez kolları beline dolandığında bu kez yüz yüze gelmişlerdi. Yiğit, Melek'i doğrulturken Melek yeniden itilmemek adına yavaşça Yiğit'in kollarının arasından çıktı. "Niye girdin dibime kadar?" diye sordu sağa sola bakarak. Sesi içine kaçmış gibi özgüvensiz çıkmıştı. Yiğit ise bu soruya cevap vermek yerine yeni bir soru yöneltmişti. "Bu kadar uzaklaşmana ne gerek vardı?" Melek "Keyfimden değil herhalde. Telefon çekmiyordu." dedi yandan bir bakış atarak. Yiğit alayla gülüp "Çok mu önemliydi şu an beni kuzenime kötülemek? Eve gitmeni bekleyemedi mi?" diye sordu. Melek burun kıvırdı. "Artık gizli dinlemelere de mi başladık?" "Kulak iradeyle kapatılacak bir organ değil, duydum." dediğinde Melek onunla uğraşılmayacağına karar verip başını iki yana sallayarak yanından geçmeye çalıştı. Yiğit de bir adım atarak önüne geçip durdurdu onu. "Beni görünce neden korktun?" diye sordu. "Dedikodumu yaparken yakaladım diye mi?" Aslında tek amacı onu oyalayıp, biraz daha baş başa vakit geçirmekti ama bunu yaptığının kendisi de henüz farkında değildi. Bu aralar katiyen uzak durmaya çalıştığı üç şey vardı. Bir; Düşünmek, İki; Sorgulamak, Üç; Melek... Tabi üçüncüsünü pek beceremiyordu. "Saçmalama! Ne alakası var? Sanki iftira attım. Olanı söyledim. Gecenin bir vakti ormandan bozma bir yerde karşıma aniden çıkan bir şeye şaşırdım sadece. Ayı olabilirdi sonuçta!" dedikten sonra Yiğit'i süzdü. "Yani, ondan çok da farklı bir şey çıkmadı sonuçta..." dediğinde Yiğit, onu ciddiye almak yerine güldü. Kızınca dudakları büzüşüyor, kaşları çatılıyordu. Yiğit, Melek'in kızgın haliyle gerçekten çok eğleniyordu. Oysa şimdiye kadar çoğunlukla Melek'le atıştıkları için gördüğü tek ifadesi buydu ve Melek'le iletişim hâlinde kalmak için bildiği başka yol yoktu. Ancak Yiğit bunu anlamayacak kadar aşkta toydu. Yiğit'in eli Melek'in yanağına değdiğinde Melek irkildi. "Üşümüşsün" dedi gülümseyerek. Zaten üşüdüğünü görmüştü. Melis'in üşümediğini de biliyordu. Sadece Melek'in tepkisini merak ettiği için öyle bir şey yapmıştı ama Melek onlara bakmamıştı bile. Melek, Yiğit'in bileğini tutup yüzünden çekerken "Üşümüyorum dediysem üşümüyorumdur." dedi ve yanından geçip yürümeye başladı. Yiğit'in sözlerini ona satmıştı. Arkasından gülümsedi Yiğit. İllaki laf sokacaktı. Asla altta kalsa olmazdı! Melek önde, Yiğit arkasında ateş başına geri döndüklerinde Melek otururken Yiğit çadırlardan birine girmişti. Melek ellerini ovuşturup ateşe doğru uzatırken "Zorlukla da olsa size selam söylediğini duydum sanırım. Üstümde borç kalmasın." dedi arkadaşlarına. Herkes selamı kabul ederken Bir anda Yiğit elinde üç battaniye ile geldi. Bir tane battaniyeyi yan yana oturan Mehmet, Filiz ve Çisem'e, diğerini Asil ve Melis'e verirken şaşkın bakışlar altında Melek'in yanına oturup son battaniyeyi de Melek ve kendi sırtına örttü. Bir kolu Melek'in omzunu sararken diğeriyle battaniyenin uçlarını birleştirdi. Melek "Ne yapıyorsun?" diye sorduğunda Yiğit gayet net bir şekilde "İyilik." diye yanıt verdi. "Donmuştun." diye cevabını açınca da Melek'le bakıştılar bir süre. Melek kalkmaya çalışınca Yiğit, kolunu omzuna bastırarak geri oturttu. "Kal işte." dedi. Sesinde emirden çok rica vardı. O an Mehmet "Neden seninle oturmak zorunda ki?" diye sordu öfkeyle. Artık patlamıştı. Bu çocuk kim oluyordu da Melek'e sarılarak onu ısıtmaya çalışıyordu? "Seninle mi otursun isterdin?" diye sordu Yiğit alay ve öfke karışımı bir sesle. Mehmet de öfkeyle güldü. "Neden olmasın? Senden daha makul bir seçeneğim." dediğinde Yiğit başını hafifçe yan yatırdı ve sahte bir merakla "Öyle mi? Neye dayanarak?" diye sordu. "Arkadaşıyım mesela? Sana kıyasla benimle ısınması daha makul." dediğinde kimseden çıt çıkmıyordu. Mehmet'in bilmediği detaylar şu an bu tartışmanın ana sebebiydi. "Bence arkadaşından ziyade kocasının kollarında ısınması daha makul." diyen Yiğit herkesin gözlerinin ardına kadar açılmasına sebep olurken herkesin aksine Melek gözlerini sinirle yummuştu. Nedense bu hamlesine hiç şaşırmamıştı! "Ne?" diye sordu Mehmet anlamayarak. Yiğit başka bir dili konuşmuştu sanki az önce, o denli anlamamıştı Mehmet olayı. Yiğit, Melek'i daha sıkı sararak çenesini dikleştirdi. "Diyorum ki Melek'i ben ısıtıyorum çünkü o, benim karım." 🍇 Sosyal Medya: İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr Twitter: Busrastypwriter Tiktok: Busras.typwriter |
0% |