Yeni Üyelik
24.
Bölüm

🍇23. Bölüm🍇

@busbckr

Beğenip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar. Diğer bölüm görüşmek üzere

🍇

 

 

23. BÖLÜM

Yiğit'in sözleri ortama bomba gibi düşerken kimseden çıt çıkmıyordu. Melek gözlerini yeniden araladığında gördüğü ilk şey Mehmet'in allak bullak olmuş ifadesiydi. Mehmet'ten gözlerini çekmeden "Yiğit," dedi dişlerini sıkarak ve gözlerini ağır ağır Mehmet'ten Yiğit'e çevirdi. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

Yiğit de Melek'in öfkeli ifadesine aldırmayacak kadar öfkeliydi. "Gerçekleri açıklıyorum." diye cevapladığındaki ses tonu 'Ne var bunda?' der gibiydi. Melek'in ses tonu, zehir saçıyordu.

Melek "Gerçekler bu mu?" diye sorduktan sonra Yiğit'i itip battaniyenin altından kalktı.

"Değil mi? Evlilik cüzdanımızı açıp herkese gösteren sendin hâlbuki! Şimdi mi gerçeklerden şüphe duyuyorsun?" diye soran Yiğit de battaniyeyi geriye itip ayaklanmıştı.

Melek, Yiğit'in olayları çarpıtmasını hayretle izledi. Hayret içinde onları izleyen birkaç kişi daha vardı. En başta da Mehmet...

"Bizim evli olmamız tek gerçek yani? Söyleyecek başka bir şeyin yok mu?" diye sorduğunda bir oyunun içinde olduklarını Yiğit'in dile getirmesini istiyordu. Ancak Yiğit omuz silkip "Ne dememi bekliyorsun?" diye sorduğunda Melek iki avucunu silkeler gibi serçe birbirine çarptı. "Çıldıracağım!" dedikten sonra saçlarını iki elinin parmaklarını kullanarak geriye doğru itti.

"Oyun oynuyoruz ya Yiğit! Mecbur kaldık ya! Aslında formalite bir evlilik ya bu!" dediğinde Yiğit'in de sesi yükseldi. "Eee Melek, yani? Tüm bu saydıkların beni yalancı mı yapıyor? En nihayetinde evlilik mi? Evlilik! Karım mısın? Karımsın! Bitti!"

Melek hızlı birkaç adımla Yiğit'e yaklaştı ve tam önüne gelince ani bir hamleyle durdu. İşaret parmağını göğsüne bastırıp ittirdi Yiğit'i.

"Ne bitti? Neyi bitiriyorsun? Sen istediğinle flörtleşip istediğin kişiye âşık olabiliyorsun ama benim karşı cinsten bir arkadaşım olunca mı 'Karımsın bitti!' oluyor. Sen kimsin ya? Bir kez daha aynı şey olursa bitecek tek şey bu saçma evcilik oyunu olur! Kendine gel!"

Yiğit'in omzuna çarpıp göle doğru yürürken "Mehmet, seninle konuşalım mı bir." diye rica etti.

Mehmet, meseleyi az çok anlamışsa da hâlâ aklında cevabını bulmayan sorular vardı. Bu yüzden Yiğit'e meydan okumak adına gözlerini gözlerinden ayırmadan Melek'i takip etti.

Melek, göle yakın bir noktada yere oturmuş sallana sallana sakinleşmeye çalışıyordu ki Mehmet gelip yanına oturunca sallanmayı bıraktı.

Melek bir süre lafa nasıl gireceğini bilemeden öylece göle bakarak bekledi ama en sonunda bakışlarını Mehmet'e çevirmeden "Şok oldun, değil mi?" diye gereksiz bir soru sordu. Mehmet'in cevabı ise "Doğal olarak!" oldu. Melek dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını Mehmet'e çevirdi. "Bu şekilde saçma bir durumda kaldığın için ve benden değil de ondan öğrendiğin için özür dilerim." dedi.

Ancak Mehmet'in istediği bir özür değil, bir açıklamaydı. Eğer bilseydi... Bilseydi kesinlikle Melek'e karşı hisleri, yeşerdiği gibi kururdu ancak artık geçti, çok geçti hem de.

"Nasıl böyle bir şey olabilir Melek? Anlamıyorum." diye sordu sitemle. Melek o anlarda Yiğit'e Mehmet'in hisleri konusunda hak vermeye başlamıştı. Mehmet gerçekten de bir şeyler hissediyor gibiydi. Bunu fark edemediği için mahcup olsa da sonuçta elinden bir şey gelmiyordu. Başkalarının hisleri yüzünden suçluluk duymamayı Yavuz'la öğrenmişti. Kendi duygularıyla bile çoğu zaman baş edemiyordu.

"Yani benim de anlamadığım bir şeyi sana nasıl anlatırım bilemiyorum. Bizim oraların bin sene önceki adetleri işte..." dedi bıkkınlıkla. Söylemeye dahi yüzü tutmuyor, utanıyordu ama bu yaşama mahkûm edilmişti.

"Anlamadım." dedi Mehmet kaşlarını çatarak.

"Daha önce Beşik Kertmesi diye bir tabir duydun mu?" diye sorduğunda Mehmet'in kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Duydum ama yok artık! Beşik Kertmesi değilsiniz, değil mi?" diye sordu hayretle.

Melek içinde bulunduğu duruma gözlerini devirip omuz silkti. "Öyleyiz, yani öyleymişiz. Saçma biliyorum, benim memleketimin töresi, âdeti olsa da bence de saçma. O yüzden düşüneceğin hiçbir şeyi yadırgamıyorum."

"Nasıl kabul edersiniz böyle bir şeyi Melek? Hangi çağda yaşıyoruz? İmza atmazdınız olur biterdi." dediğinde Melek hafiften sinirlenmeye başladı. İş, tavsiye vermeye geldiğinde herkes bir kendi biliyor, kendi yaşıyor sanıyordu.

"Öyle değil işte o işler Mehmet. Bunun için bütün aileyi karşına almak gerekiyor, yapar mıydım? Yapardım ama sonuçlarını kaldırabilir miydim? Bugün bu durumda olduğuma göre kaldıramazdım." Her şey bir yana dedelerinden birine bir şey olsa haklı olmasının hiçbir önemi olmaz, o vicdan yükünü kaldıramazdı. Yiğit'in sebepleri ile ilgilenmiyordu ama Yiğit bu teklifle geldiğinde sırf bu yüzden kabul etmişti. Rol yapacaklardı. Kimse de zarar görmeyecekti.

"Bak, Yiğit ile aramdaki evlilik formalite. Sadece istendiği için yapılan bir evlilik. Evli değil, ev arkadaşıyız gibi düşünüyoruz."

Mehmet'in gözleri ardına kadar açıldı. "Aynı evde mi kalıyorsunuz? Baş başa?" diye sorduğunda Melek onayladı.

Böyle olmayacağına karar verince Mehmet'e iyice döndü. Açık olacaktı "Yiğit ile aramızda bir imza dışında hiçbir şey yok Mehmet. Ancak yanlış anlamanı da istemem. Seninle aramdaki tek ilişki de arkadaşlık ve öyle kalacak. Bunun da Yiğit'le hiçbir alakası yok." dedi. Mehmet çok iyi biriydi ve arkadaşı olarak seviyordu onu ama bir beklenti içindeyse bu konuda rahat olamazdı.

Mehmet kabul etmedi. "Melek, sorun Yiğit değilse neden kestirip atıyorsun? Hiç o gözle bakmadın ki bana. Belki aramızda arkadaşlıktan daha güçlü bir bağ da oluşurdu." deyince Melek başını iki yana salladı.

"Sana istemeden de olsa ümit verdiysem gerçekten çok özür dilerim ama böyle bir beklenti içinde olma. Arkadaş kalmak istemezsen anlarım ama daha ilerisi olur beklentisi içinde olma. Olmayacak." dedi net bir şekilde. Melek hiçbir konuda değilse de gönül işlerinde eğer kararı olumsuzsa çok net konuşurdu. Yavuz yüzünden dili bir kez yanmıştı. Sırf Yavuz kırılmasın, üzülmesin diye söylemediği her kelime Yavuz'un hislerine gübre olmuştu ve o hisler bir sarmaşık gibi Melek'i boğmaya başlamıştı. Ne zaman ki sert ve net cümleler kurmuştu işte o zaman o sarmaşıkların boğucu etkisinden kurtulmuştu. O günden beri istemediği bir şeyi karşısındaki kırılır, üzülür diye söylememezlik etmiyordu.

Karşısındakinin kalbi kırılıyordu ama ileride daha büyük hayal kırıklığı da yaşamamış oluyordu. Mehmet'in de kalbi kırılmıştı.

Mehmet "Neden bu kadar kesin konuşuyorsun anlamıyorum." diye mırıldandı. Melek anlayışla gülümsedi. "Ne istediğimi bilmesem de ne istemediğimi çok iyi biliyorum Mehmet. Seni bir arkadaş olarak çok seviyorum ama sen benim için 'O kişi' değilsin. Tek bir an bile olsa öyle hissetmedim. İnan bana bunca zaman boyunca bir saniye bile öyle hissetmiş olsaydım kesip atmazdım."

"Birine karşı tek bir an bile olsa 'O kişi' olduğunu düşünerek baktın mı peki?" diye sordu Mehmet. Aslında direkt olarak Yiğit'e karşı hissedip hissetmediğini sormak istiyordu ama haddini aşacağını düşündüğünden sormaya çekinmişti.

Melek de bu soruyu aslında Yiğit nezdinde algılamıştı ama cevap verirken onu tamamen es geçmişti. Hayatında hiç yokmuşçasına yok sayarak...

"Lisede falan... Ama elbette hiç biriyle olmadım. Hayatım biraz karışıktı... Gerçi hâlâ karışık da başka bir şekilde... Dediğim gibi beraber olacağımızın garantisini veremiyorken şimdi bekle diyemem ama bekleme derim. Özür dilerim ama yapacak bir şey yok." dediğinde Mehmet'in içi dolmuştu. Konuşup ikna etmek istiyor ama yalvarmayı da kendine yediremiyordu. Gururu izin vermiyordu bir kere.

Mehmet "O kişi dediğin kişi çok şanslı biri. Kıskandığımı itiraf etmeliyim." dedi en sonunda sessizlik rahatsız edici bir hâl alınca. Melek gülümsedi. "Başkası için değil, kendin için böyle düşünmelisin. Mehmet, sen de harika birisin. Ben senin ölçün değilim. Lütfen sözlerim kendin için olumsuz şeyler düşünmene sebep olmasın. Balığın ormanda yaşayamıyor oluşu ormanı çirkin yapmaz. Sadece suya ihtiyaç duyduğu için denizde yaşar. Sen güzel bir ormansın ama benim aradığım şey su."

Mehmet, Melek konuştukça daha fazla etkilendiği için ve Melek de açıkça olmayacak dediği için buna bir son vererek ayağa kalktı. "Bu kadar yeterli, beni vazgeçirmek için kurduğun her cümle hislerimi ve isteğimi körüklüyor. Bana bir süre müsaade et. Toparlayayım, arkadaşlığımıza kaldığımız yerden devam edelim." diyerek elini kalkması için Melek'e uzattığında Melek elini tutup doğruldu. "Olur. Bak ne diyeceğim?." dedikten sonra elini çekip poposunu silkeledi Melek. Atar gider yaparken düşünme yetisini yitiriyordu. Ne akla hizmet buz gibi yere oturduysa artık?

"Ne diyeceksin?" diye soran Mehmet, Melek'in heyecanlı sesine gülümseyerek karşılık vermişti.

"Yunan mitolojisine göre şöyle bir inanış varmış. İnsanlar aslında dört kol, dört bacak ve çift başla yaratılmışlar. Zeus da insanlar bu şekilde çok güçlü olduğu için sırf hasedinden ve pisliğinden onları ayırmış. Bu yüzden her insan dünyada diğer eşini arar dururmuş. Hani ben eminim ya o kişi olmadığına, demek ki senin de diğer yarın başka birisi, umarım yakın zamanda sen de onu bulursun. Ben artık ümidimi kestim, Allah bilir benimki şimdi kiminle gönlünü gün ediyor?"

Melek'in sözleri içini burksa da niyetinin iyi olduğunu bildiğinden gülümseyebiliyordu.

Mehmet bunun üzerine "Aslında o kişiye kızma hakkın yok bence. Sen de burada Yiğit'le evlisin sonuçta." dedi. Melek bir an duraksasa da gülümsemeyi başardı. "Doğru. Dışarıdan bakınca insanın ruh eşini rahatsız edecek bir mesele." dediğinde Mehmet içinden 'Beni bile rahatsız ettiyse, ruh eşini çıldırtır.' dedi.

Diğerlerinin arasına döndüklerinde Yiğit ve Asil bir köşede tartışıyorlardı ama ne dedikleri duyulmuyordu.

"Emre sen ne yapıyorsun?" diye sordu Asil arkadaşına. Hiç olmadığı biri gibi davranıyordu. Evet, biraz burnu havada ve gamsızdı ama bu kadar hödük, düşüncesiz ve bencil biri değildi.

Yiğit ise elini iki yana açıp sessiz bir isyanla "Ne yaptım sanki oğlum? Adam açık açık yanımda, karım olan kıza yazılıyor. Ne yapacaktım başka?" diye sordu. Asil inanamıyordu Yiğit'e. İnsan demek ki gerçekten kendine kördü. Kendi yaptıklarını görmüyordu.

"Emre!" dedi bastırarak. "Sen, karım dediğin kız soğuktan tir tir titrerken kasten, gözlerinin içine bakıp kalktın ve ona gidecekmiş gibi yapıp ceketini Melis'e verdin. Hepimizin içinde, hepimiz gerçekleri bilirken yaptın bunu. Mehmet ise hiçbir şey bilmeden Melek'e ceketini vermeyi teklif etse de Melek kabul etmedi. Ha etmesinde de bir sorun yok tabi-"

Yiğit arkadaşının sözünü kesti. "Nasıl sorun yok?" diye sorunca Asil güldü. Yiğit ya anlamazdan geliyordu ya da gözü öylesine dönmüştü ki mala bağlamıştı.

"Yiğit Emre Karasu!" dedi alayla "Melek senin gerçekten karın değil. Hani sen Melis'i sevdiğini söylüyorsun ya... O da gider başkasını sever. Sana ne?"

Dost acı söylerdi ancak Yiğit acı sevmiyordu ki eğer mümkün olabilseydi bakışlarıyla arkadaşını öldürebilirdi.

"Aynı şey mi?" diye sordu dişlerini sıkarak. Asil gözlerini yumarak onayladı. "Tam olarak! Daha da aynı olamazdı hem de."

Emre, akıllı geçinen bir salaktı. Asil bunu her daim biliyordu ama şu an o kadar belli ediyordu ki bunu, kendisinin anlaması bile an meselesiydi.

"Ya git işine!" diyerek elini havada savurduğunda gülüşerek ateş başında konuşan Melek ve Mehmet'i gördü. Sinirle Asil'e bakıp "Al bak! Çok mu normal bu görüntü!" diye sorduğunda Melek başını kaldırmış, Yiğit'le göz göze gelmişlerdi Yüzündeki gülümseyişin yok olması Yiğit'i daha çok üzerken, Yiğit üzüldüğünü kabul etmeyerek daha çok öfkeleniyordu.

"Çok normal tabi ki Emre! Allah aşkına şu haline bak! Söylemeyeyim kendi fark etsin diyordum ama sen inkâra tam gaz devam! Sırılsıklam âşık olmuşsun" dedi gülerek. Yiğit'in gözleri büyüdü. "Yuh!" dedi hayretle. Melek uzaktan bakınca Yiğit'in neye bu kadar büyük bir şok yaşadığını merak etmişti. O derece büyük bir şaşkınlık yaşıyordu Yiğit.

"Saçmalanır da bu kadar saçmalanmaz! Ne alâkası var? Gıcık oluyorum, beni sinir hastası etti ama aşığım öyle mi? Oha yani! Kafayı yemişsin sen!" diyerek Asil'in yanından uzaklaşırken Asil arkasından kahkaha atıyordu. "Asıl sen kafayı yemişsin kanka!" diye mırıldandığında Yiğit duymadı.

Çadırlara dağılacaklarken Melis "Üç erkeğin kalması için çadırlar biraz küçük." dedi. Aslında başka bir planı vardı elbette.

"Ne yapacağız o zaman?" diye sordu Filiz de her şeyden bir haber, Melis'in oyununa ayak uydururken.

"Biz üç kız bir çadırda rahatça uyuruz." dedi Melis olağan bir şekilde. "Biz dört kızız ama." diyen Melek de henüz mevzuya aymamıştı.

Melis başıyla onayladı. "O yüzden diyorum ki iki erkek, üç kız ve bir kız bir erkek olarak bölüşmek en mantıklısı."

Melek bunda bir mantık göremeyince kaşları çatıldı. Nasıl mantıklı olabilirdi?

"O nasıl olacak?" diye sorduğunda Asil "Benle Mehmet kalırız. Melis, Çisem ve Filiz kalır. Senle de Yiğit. Zaten evlisiniz, alışıksınız aynı odayı paylaşmaya." dedi gülerek.

Melek'in gözleri büyüdü. "Olmaz. Gerçekten evli değiliz." diye itiraz etti. Yiğit sakin kalmak için içinden saymaya başladı.

"Emre bir konuda haklı. Evlilik cüzdanınız varsa evlisiniz. Gayet de gerçek." diyen Melis itiraz kabul etmez bir tavır takınıyordu ama olmayacak bir şeydi söyledikleri.

Melek "Üç erkek bir çadırda kalsın. Biz kızlar da ikiye bölünürüz." dediğinde Asil tüm çirkefliğini sırtlandı. "Yok ya! Sabaha kadar çadır başımıza devrilir. Siz de döne döne uyuyun! Yok öyle bir şey."

Melek, Yiğit'e bakmıyordu katiyen. Yiğit'le uyumayacaktı. "Ben arabada kalırım." dedi o yüzden.

Yiğit kırılıyordu bu tavrına. Bu yüzden de Mehmet'i kast ederek "Beğenemediysen arkadaşınla kalın çadırda!" dedi ve baştaki çadıra girdi.

Diğerleri Yiğit'in ardından bakakalırken Melek "Biriniz bana henüz genç olduğumu ve önümde yaşamak için güzel yıllarım olduğunu hatırlatabilir mi? Parmaklıklar ardına girmek üzereyim." dedi bir ayağını sinirle titretirken.

Filiz sırtını okşadı. "Haklılar Melek, en mantıklısı bu. Zaten aynı evde yaşıyorsunuz. Bir uçta sen diğerinde Yiğit yatar. Aranızda bir kişilik boşluk olacak yani." Diyerek ikna etmeye çalıştı.

Derin bir nefes alan Melek başıyla onayladı. "Arada bir kontrole gelin. Polise haber vermeniz gerekebilir." diyerek sert adımlarla çadıra yürüdü.

Melis giden Melek'in ardından kıkırdadı. "Hayatımda daha şapşal bir çift görmedim." dediğinde Mehmet, Melis'in sözleriyle büyük bir farkındalık yaşadı. Düşünüp idrak etmesine gerek kalmadan Melis tam olarak durumu izah etti.

"Mesela ben olsam, değil formaliteden kocam, üç çocuğumun babası olsa istemesem hayatta aynı çadıra girmezdim. 'İstemem yan cebime koy'cular sizi!"

Melek'in kendisiniistemediğini kesin suretle söylemesi ama Yiğit'le alakalı bir konuda tavırkoyamaması Mehmet'in idrak etmesini sağlamıştı. Belki de Melek'in 'O kişi'dediği Yiğit'ti ve Melek henüz bunu kabul etmeye hazır değildi

🍇

Sosyal Medya:

İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr

Twitter: Busrastypwriter

Tiktok: Busras.typwriter

 

Loading...
0%