Yeni Üyelik
30.
Bölüm

🍇29. Bölüm🍇

@busbckr

Adım adım ilk kitabın sonuna doğru giderken yeniden merhabalar. İlk kitaptan sonra bir kaç bölüm de ikinci kitaptan gelecek sonrasına sonra bakalım. Duyurusunu yapacağım zaten. Sizlere keyifli okumalar. Biliyorum heyecanla okuyup geçerken beğenmeyi ve yorum yapmayı unutuyorsunuz ama burayı okuyorsanız ve kitabı seviyorsanız beğenip yorum yapın lütfen.

🍇

 

29. BÖLÜM

Aradan geçen dört gün boyunca ikisi de birbirinden kaçmıştı. İkisi de aralarındaki şeyin aynı evde kalmalarından kaynaklanan psikolojik bir çekim olduğunu düşünüyorlardı. Yiğit'le normal olarak akşam yemeklerinde bir araya geliyor, yemeklerini yiyorlar ve ayrılıyorlardı. Eski düzenlerine geri dönmüşlerdi. Sıralı olarak yemek ve temizlik işini bölüşüyorlardı. Çünkü Yiğit, Melek'in yemeklerini çok özlemişti ve bu yüzden de ilk o bunu teklif etmişti.

Ateşkesleri bu kez cidden tutmuştu. Yiğit, kendini âşık olmadığına ikna etmek üzere Melis'le eskisi gibi vakit geçirmeye çalışıyor olsa da Melis'e durmadan Melek deyip durması pek de başarılı bir sonuç alamadığını gösteriyordu.

Neyse ki Melek'in bundan haberi olmuyordu.

Melek için de işler pek farklı değildi. Yiğit'ten uzak durmaya çalışıp daha çok kendi arkadaşlarıyla vakit geçiriyordu ama her konuyu bir şekilde Yiğit'e bağlıyordu. Hiçbir konu bulamazsa da Mehmet'e Yiğit'e ne söylediğini sorup duruyordu. Mehmet de hem Yiğit'e olan gıcıklığından hem de Yiğit'e beslediği azıcık sempati yüzünden söylemiyordu. Yiğit, kendisi söylemeliydi. Bu hem onun cezası hem de iyiliği içindi.

Cuma akşamı ayrı ayrı eve geldiklerinde artık hastalık namına pek bir şeyleri kalmamıştı. Ara ara öksürüyorlardı o kadar. Gayet iyi durumdaydılar ama Melek o akşam eve gelirken arabada hissettiği ağrı ile mahvoluşunu ilan etmişti.

O malum gün, yaklaşık iki aydır ortalıkta görünmeyen ve yokluğunu da aramadığı o malum gün, sonunda gelmişti. Hem de belli ki gümbür gümbür!

Hemen bir markete gidip kendine ped aldı ve oyalanmadan eve döndü. Odasına girip odasının banyosunda durumu kontrol etti. Bingo! Tam zamanında yetişmişti. Zaten Sabah uyandığında beli de ağrıyordu. O zaman anlamalıydı ama asla fark etmemişti. Üstelik bir aya yakın zamandır gecikmişti. Nasıl olur da unuturdu aklı almıyordu?

Eh, aklının da suçu değil, son zamanlarda daima meşguldü!

Normalde ağrılı geçmeyen regl dönemi yazları, çıplak ayakla yere basıp, soğuk su ile dondurma tükettiği için ağrılı olurken, kışları da kendini sıcak tuttuğu için rahat geçerdi. Ancak kışı hasta olarak geçirmişse... Bitmişti. Ve Melek, daha bir hafta önce havale geçiriyordu! Milyon tane ilaç içmişti üstelik. Hormonları yattıkları yerden halay çekiyor olmalıydılar. Ve daha şimdiden belliydi ki oldukça berbat bir gece Melek'i bekliyordu.

Hissettiği stres, mekân değişimi, panik atak krizi, soğuk algınlığı ve kullandıkları ilaçları hesaba katarsak bu ağrılar aslında hiç de şaşırtıcı olmazdı. Melek, polar pijama takımını giyip mutfağa gitti ve su ısıtıcıya su koyup Yiğit'e, aldığı için çemkirdiği sallama çaylardan birini açıp kupasına koydu. Su kaynayınca çayını da alıp odasına döndü. İşe yaramayacağını bilse de psikolojik olarak belki rahatlatırdı bu çay onu. Temennisi bu yöndeydi.

Dışarıdan yemek söyledi çünkü yemek sırası Melek'teydi. Ancak yemek yemeyi düşünmüyordu. Eğer yapabilirse uyumak şu anda ağrıyı hissetmemenin en iyi yoluydu.

Yiğit eve geldikten beş dakika kadar sonra siparişler de gelmişti. Melek yemeyi düşünmese de iki kişilik sipariş etmişti. Gece kalkınca acıkabilirdi çünkü.

Yiğit odaya geldiğinde Melek bir şey çaktırmamaya çalıştı. Hâlâ idare edebilecek ve rol yapabilecek durumdaydı çünkü.

"Ne oldu? Hastalığın mı nüksetti?" diye sordu Yiğit ilgiyle. Melek gülümseyip "Hayır, yorgunum biraz, uyuyayım dedim." diye cevap verince Yiğit saate baktı. Henüz yedi bile değildi. Bir şey demedi yine de. Başıyla anladığını belirtip kıyafetlerini aldı ve odadan çıktı. Yiğit çıkar çıkmaz Melek yüzünü yastığa bastırıp tepindi. Ağrı zaten bir yana ama o sesli guruldamalar, düğüm düğüm olma hissi yok mu? Melek'in kendini kesesi geliyordu.

Aradan geçen yarım saatin sonunda Melek artık ağlamaya başlamıştı. Hayatı boyunca regl yüzünden bu kadar çok acı çekmemişti. Gerçekten her şey üst üste geliyordu. Zümrüt'ün regl olduğunda çoğunlukla neden acile gittiğini şu an daha iyi anlıyordu. O sürekli bu acıyı çekiyor olmalıydı. Çok yazıktı kıza... Aşk acısı yetmiyordu bir de regl acısı çekiyordu.

Şu an kendisine de çok yazıktı. Ve sığınıp yardım isteyebilecek kimsesi yoktu. Bir Yiğit vardı ona da bu yüzden asla gitmezdi. Nasıl regl oldum diyecekti? Elin adamı!

Hayır, bu gayet doğal bir şeydi de yine de... Her doğallığımızı herkese açmamız gerekmiyordu.

Bu yüzden annesini aradı. Annesi burada yoksa da teknoloji vardı.

Berivan Hanım "Alo? Güzel kızım?" diye açtı telefonu. Hâlâ kendilerini affettirememişlerdi. Bir yanı Melek'e hak verirken diğer yanı başka türlüsünü doğru bulmuyordu. Kadere inanıyordu elbette ama kaderin biraz da gayrete bağlı olduğunu biliyordu. Belki ilkeldi, birine söylese çağ dışı derdi ve evet çağ değişmişti ama senelerdir rüyalarına giriyordu bu evlilik. Kızının Ankara'da okumak için diretmesi de onunla aynı okulda, aynı bölümü okuması da kaderdi. Emindi ki bu evliliği zorlamasalar bile Yiğit ve Melek birbirine aşık olup evlenirlerdi. Ancak bunu Hamit Bey ve Necmi Bey'e anlatamamıştı. İpek Hanım da çok diretmişti olsun diye. Çünkü o oğlunun gözlerin kapalı olduğunu ve yanlış fikirlere kendini tutsak ettiğini biliyordu. Ve Melek'in de onu tutsak olduğu karanlıktan çıkaracağına inanıyordu. Bu yüzden kayınbabasına ve Hamit Amcasına destek olmuştu.

"Güzel kızım deme bana!" dedi Melek ağlayarak. Ve bu ses Berivan Hanım'ın yüreğini ağzına getirdi. "Ne oldu Melek'im?" diye sordu panikle. Kocasına koşmasına ve Melek'i gidip getirmesini söylemesine az kalmıştı.

"Melek'im de deme anne! Bu kadar şeyin üstüne başka çarem olmadığı için hâlâ kızınızım! Reddedemiyorum sizi çünkü!"

"Melek annecim vallahi yüreğim ağzımda. Ne oldu? Niye ağlıyorsun?" diye sorduğunda Melek biraz doğruldu. Ağrısı sinir yapmıştı.

Melek "Keşke hiç doğmasaydım. Ben bıktım artık!" dediğinde Berivan Hanım'ın kalbi artık durmak üzereydi.

"İyi ki doğdun annem. Niye öyle diyorsun?" dedi gözleri dolan kadın. Sesi de titriyordu. Ağlaması an meseleydi.

"Ölüyorum zaten ne iyi ki doğması! Hemen evlendirdin beni çok aceleymiş gibi. Ben daha regl olunca ağlayan küçük bir kızım, ne evliliği?" dedi Melek sessizce yorganın altında ağlayarak. "Ramak kaldı mutfağa gidip karnımı bıçaklayacağım. Canım çok yanıyor."

Berivan Hanım derin bir nefes aldı.

"Tövbe estağfurullah! İlaç içsene anneciğim?" dedi sakince. Bir yandan da gözlerini siliyordu. Berivan Hanım geçip yatağına oturdu. Sinirleri boşalmıştı.

"İçince kesiliyor olmaz." dedi. Ve Melek'in ağrıları, ilaç içince genelde bir sonraki aya erteleniyordu. Ve daha şiddetli olarak o ağrıyı çekiyordu. O yüzden ilaç içmemeye gayret ediyordu. Zümrüt, ilaç tükettikçe ağrı eşiği düşmüştü. Ve bu hâle o yüzden gelmişti. Onun gibi olmak da istemiyordu.

"Sıcak bir şey koy karnına." dediğinde Melek düşündü. "Üf! Seni niye aradıysam sanki? Ben hallederim." dedikten sonra "Görüşürüz." deyip telefonu kapattı. Sıcak bir şey nereden bulacaktı şimdi? Telefonu yeniden çaldı. Açtı. "Efendim anne?" dediğinde Berivan Hanım "Kızım Yiğit'e söyle o hazırlasın." dedi. Melek'in gözleri hayretle büyüdü. "Oha! Daha neler?" dedi tamamen istem dışı. Berivan Hanım "Kızım kocan o senin! Ne ohası?" diye kızınca Melek "Anne lütfen kapat, zaten sinirden ve acıdan patlıyorum, telefonu fırlatacağım şimdi. İyi akşamlar." dedi ve yeniden telefonu kapattı. Yorganı karnına doğru toplayıp bastırdı. Bu şekilde de sıcak olabilirdi?

Melek yerinden kalkmadan çözüm yolları denerken Berivan Hanım İpek Hanım'ı arayıp durumu anlatmıştı. İpek Hanım da bunun üzerine elbette oğlunu aramıştı.

Yiğit'in telefonu çaldığında internetten yabancı bir ligin futbol maçını izliyordu. "Efendim." diyerek açtı telefonu. Melek'e kıyasla daha yumuşaktı Yiğit. Çünkü bu hayatta annesinden başka kimsesi yoktu.

İpek Hanım özlemle "Ne yapıyorsun oğlum?" diye sordu. Yiğit "Hiç." dedi açıklamak yerine. Hem açıklamaya üşenmişti hem de biraz olsun sitem yapmaya hakkı vardı. Bunun üzerine İpek Hanım "Hiçbir şey yapmıyorsan o zaman hemen biraz su kaynatıp sıcak su torbasına koyup Melek'in olduğu odaya git." dedi Yiğit maçı durdurup tamamen annesine odaklandı.

Yiğit "Anlamadım. Ne torbası?" diye sorunca İpek Hanım "Mutfaktaki kaşık çekmecesinin altındaki çekmecede bezler var, onun altında sıcak su torbası vardır. Gülay'ın evinde oradaydı yani, size de oraya koymuştur. Ay inşallah akıl edip almıştır." dedi sonra farkındalıkla.

Yiğit hiçbir şey anlamadığı bu konuşma yüzünden kızdı. "Anne anlamıyorum ne oluyor?" diye sordu.

İpek Hanım "Karın aybaşı olmuş, sen hiçbir şey yaparken kızcağız ağlayarak annesini arıyor. Git sıcak tut karnını, beline, karnına masaj falan yap. Biraz güzel konuş, morali düzelsin." dediğinde Yiğit'in yanakları ısındı. "Ne olmuş?" diye sordu sesi içine kaçarak.

"Oğlum!" dedi İpek Hanım azarlayarak ama aslında çok eğleniyordu. "Regl olmuş işte. Aynı evde yaşadığın karın ağlıyor ama senin haberin yok! Yazık vallahi!" dedi telefonu kapatırken.

Haberinin olmaması onun suçu muydu? Melek söylememişti!

Telefonu kapatıp mutfağa gitti ve su ısıtıcıya su koyup annesinin dediği çekmecede su torbasını aradı ama yoktu. Bu yüzden dolaptaki cam, meyve suyu şişelerinden birini aldı. İçindeki az kalmış olan meyve suyunu döküp yıkadı. Kaynayan suyu şişeye doldurup mutfaktaki çekmecede bulduğu iki havluyu şişeye sardı. Mutfaktan çıkıp Melek'in odasının önüne geldi ve kapıyı tıklattı. Melek'ten ses çıkmayınca yeniden tıklattı ama yine Melek ses vermedi. Kapıyı aralayıp başını uzattığında gördüğü manzara içini acıttı. Melek yorganın altında dizlerini yatağa koymuş, kollarını karnına sarmış ve alnını da yastıklara bastırmıştı.

"Melek" diye seslendiğinde Melek doğruldu hızla ama bu canını daha çok yaktı. Melek çaktırmamaya çalışıp "n'oldu?" diye sorsa da ağlamaktan şişen gözleri onu ele veriyordu. Ve tabi kasılan mimikleri.

Yiğit "Buradan bin kilometre uzaktaki anneni arayacağına üç metre ötendeki bana haber vermeliydin" dedi ve tamamen içeri girip kapıyı kapattı. Elindeki, havlu sardığı sıcak su şişesini kaldırdı ve "Daha çok işe yarayacağım malum..." dedi.

Melek gözlerini hem öfkeyle hem de utançla yumdu. "Annem değil, eski annem!" diye mırıldandı. "Nasıl sana söyleyebilir ya?" derken yeniden ağlamaya başlamıştı. Yiğit bir an ne yapacağını şaşırıp yanına oturdu. "Saçmalama Melek! İyi ki söyledi. Asıl sen nasıl bana söylemezsin de burada tek başına acı çekersin?" diye söylendi. Yiğit'in kavrayamadığı nokta Melek'i ağlatanın hormonları olduğuydu.

"Yiğit, sağ ol ama gider misin lütfen?" diye rica etti Melek daha fazla ağlayarak. Hayır, neden ağladığını da anlamıyordu. Şu an kesinlikle acısından ağlamıyordu mesela?

"Gitmem." dedi Yiğit havlu sardığı şişeyi eline alıp. "Annem bunun iyi geleceğini söyledi." dedi ve Melek'in karnına doğru bıraktı. "Ama anlamıyorum. Bu şey yani... Regl bu kadar acı veren bir şey mi? Yarım saat önce gayet iyiydin, resmen dağılmışsın."

Melek, Yiğit'in sözleri üzerine daha çok ağladı çünkü çirkin göründüğünü kast ettiğini düşündü. En azından bu kez neye ağladığını biliyordu.

"Tamam tamam sakin ol, bir çaresine bakacağız. İlaç getireyim." dediğinde Melek kolunu tuttu. "Olmaz, içemem." dedi. Yiğit de "Niye?" diye sordu hâliyle ama Melek cevap vermeyince üstelemedi.

"Sıcak su iyi geliyorsa sıcak bir şeyler içmek de iyi gelir. Bence?" diyerek Melek'in onaylamasını bekledi. Melek başıyla onaylayınca Yiğit kalkmaya yeltendi. Melek "İçtim ama geçmedi." diyerek ağlamaya devam etti. Artık acısına değil düştüğü saçma duruma ağlıyordu herhalde. O da emin değildi.

Başıyla onayladı. "Tamam o zaman. Aa! Ayaklarında çorap yok." diyerek ayaklandı Yiğit. "Annem, ne zaman çıplak ayakla dolaşsam karnın ağrır derdi. Bence bunu, senin durumuna da uyarlayabiliriz. Ben çorap getireyim." diyerek dolaba gitti ve bir süre Melek'in çoraplarını aradı. Sonunda dolabın içindeki en alt çekmecede akordeon düzenleyicinin içinde buldu. İç çamaşırlarının yanında...

Hızla Melek'in yanına döndü. Ancak Melek bunu fark edecek durumda değildi. Çoraplarını Yiğit'in elinden almak isteyince Yiğit vermedi ve kendisi giydirmeye başladı.

Melek'in ağlaması bıçak gibi kesildi ve kedi gibi mırıldanarak "Ben giyinirdim..." dedi. Şimdi karnı değil, deli gibi zıplayan kalbi yüzünden kaburgaları ağrıyordu işte.

Yiğit "Sen o şişeyi, ben giydirene kadar öyle tut ve uzan." diyerek Melek'in omzundan ittirip yatağa uzanmasını sağladı. "İki ay oldu neredeyse evleneli. Her ay olan bir şey bu. Bir kere daha mı böyle oldun da ben fark etmedim?" diye sorduğunda Melek utançla kızardı. Gözlerini kırpıştırıp "Yok" diye mırıldandı. "Yeni oldu."

Yiğit iki çorabı da giydirip Melek'in elinden havlu sarılı şişeyi aldı ve kendisi tuttu.

"Bu kötü bir şey mi? Hastaneye gidelim mi? Hem bence bu kadar ağrımamalı. Melis hiç böyle olmuyordu. Yani hiç görmedim."

Melek, kendisi de ne olduğunu anlamadan Yiğit'in elindeki şişeyi tutup aldı. "Normal. Sen git, ben tutuyorum." diyerek Yiğit'e arkasını döndü. Hayır, böyle davranmak istememişti. Ah! Hormonlar!

Yiğit ise aldırmadı. Omzundan tutup yeniden sırt üstü uzanmasını sağladı. Elini karnına koydu ve şişeyi kenara itti.

"Tamam, bu konu hakkında konuşmak istemiyorsan konuşmayalım." diyerek karnını ovmaya başlayınca Melek "Sen niye bu kadar iyi davranıyorsun bana?" diye sordu öfkeyle.

Hayır hayır! Tavır almaması gerekiyordu! "Yani gidip işine bak bence. Ben hallederim."

Yiğit, Melek'in kıskandığını göremiyor, sadece utandığı için böyle davrandığını düşünüyordu. Sahte bir kızgınlıkla "Kötü davransak suç, iyi davransak suç! Nasıl davranalım size Melek Hanım?" diye sordu.

Yiğit'in gülümsemesi çok güzeldi. Ve Melek bu gülümsemeye bakmaktan soruyu kaçırmıştı.

Bir süre sonra "Öyle dik durma." dedi Melek. "Sırtın ağrıyacak."

Yiğit "Sorun yok." dese de kolundan çekip uzanmasını sağladı. "Kolun uzun. Neden masaj yapıyorsun bilmiyorum ama uzanarak da yapabilirsin." dedi gülerek. Yiğit de güldü. "Ben de bilmiyorum. Annem iyi gelir dedi."

Melek kıkırdamaya başladı. "Asla boş durmuyorlar. Evlendirdiler ama illa müdahale etmeye devam edecekler. Ve sen de inanıyorsun onlara!"

Yiğit tek omzunu silkip dudağını büktü. "Baksana bence işe yaradı gibi, en azından gülüyorsun artık."

Melek "Doğru" diyerek onayladı. "Bir şekilde yine dediklerine geliyoruz."

"Ama artık kavga etmiyoruz. Değil mi?" diye soran Yiğit'in, Melek'in de onunla olmaktan mutsuz olmadığını duymaya ihtiyacı vardı. Aksi bir şey söylese sanki yıkılacaktı.

Melek gülümseyip "Biraz eğleniyoruz da diyebiliriz." diye devam ettiğinde Yiğit'in gülümsemesi de genişledi ve vücudunu Melek'e biraz daha çevirdi.

"Değil mi? Ellerin çok lezzetli. Yemeklerini yemekten keyif alıyorum." diye itiraf etti Yiğit bir kez daha. Melek de biraz Yiğit'e döndü. "Senin de ince bir espri anlayışın var. Bazen ciddi misin, şaka mı yapıyorsun anlayamasam da gülüyorum."

Yiğit'in yüzündeki gülümseme daha geniş bir alana yayıldı. Melek'in gözlerindeki ışıltı birkaç voltaj daha arttı.

"Gülmek sana çok yakışıyor." dedi Yiğit Melek'e biraz daha yaklaşarak. Melek "Gülmek herkese yakışır." diye karşılık verdi.

Yiğit'in dudakları, Melek'in dudaklarına kavuşamadan Melek'in kasıklarına yeni bir sancı girdi. Melek acıyla inleyince Yiğit panikle doğruldu. Karnını ovalamaya devam ederken "Ne kadar çekeceksin sen şimdi bunu?" diye sordu. Melek acıdan kıvranırken "Bilmiyorum." diyerek omuz silkti.

"Belki on dakika daha belki bir gece boyunca. Yumurtalıklarımın insafına kalmış."

"Çok üzgünüm." dedi Yiğit hüzünle.

Melek "Neden?" diye sordu anlamayarak. Ama Yiğit'in verdiği cevap içini sıcacık etti. "Böyle şeyler yaşadığınızı bilmeden size kötü davrandığımız için. Yani hem kişisel olarak hem de tüm erkekler adına özür dilerim. Resmen sebepsiz, durduk yere acı çekiyorsunuz."

Melek "Sebepsiz değil." dedi. Yiğit'in meraklı bakışlarına karşılık elini karnına koydu. Yiğit'in elinin yanına.

"Anne oluyoruz." dedi. "O yüzden muhtemelen bu acıları çektiğimize değiyordur."

Yiğit, elini Melek'in elinin üstüne koydu. "Ve muhtemelen çocuğun çok şanslı olacak. Çünkü sen mükemmel bir anne olacaksın Melek."

O an ikisinin de aklından aynı düşünce geçti. O şanslı çocuğun babası Yiğit mi olacaktı?

🍇

Sosyal Medya:

İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr

Twitter: Busrastypwriter

Tiktok: Busras.typwriter

 

Loading...
0%