@busbckr
|
Wattpad'ten buraya kopylıyorum. İlk kitabın tamamını ikincinin de bir kısmını buraya da atacağım. Sonra iki ktabı birden tamamlayıp play kitaplara atacağım. Yani kitabı almak isteyenler önceden buradan içeriğe ve yazımıma dair fikir sahibi olabilecekler. Keyifli okumalar
🍇🍇🍇🍇🍇🍇🍇
1. BÖLÜM
Bölüm şarkısı: Sezen Aksu- Hovarda Salonu saran sessizlik uzun sürmedi. Melek gülmeye başladı. "Necmi Dede'nin kalp krizi geçirdiğine emin miyiz? Bana daha çok psikolojik bir sıkıntı gibi geldi." Diye fısıldadı annesine doğru. "Pamuk dedem. Sen en iyisi biraz dinlen. Doktorlar belli ki biraz sarsmış seni. Damar falan tıkandı sanırım." Dediğinde Hamit dedesi "Melek!" diye uyardı. Melek bu konuşmada, neden uyarılanın kendisi olduğunu anlamıyordu. "Necmi Deden doğru söylüyor." Diye söze girdi annesi. "Senin evleneceğin kişiye çoktan karar verildi. Yiğit'le evleneceksin." Melek öylece kaldı. "Çok af edersin anne ama tam olarak kim karar verdi buna? Benim şu an haberim oluyor da..." "Sen doğduğunda Beşik Kertmesi yaptık." Dedi Necmi Bey ağır ağır başını sallayarak. Melek sinirden ortalığı dağıtmakla, yere uzanarak kahkahalar atmak arasında bir yerdeydi. Böyle bir şeye nasıl tepki verilirdi bilmiyordu. "Beşik kertmesi? 21. Yüzyılda? Valla mı?" diye sordu Yeliz. Mine Hanım kızını çimdikledi. "Sen karışma!" diye de sessizce payladı. "Beşik Kertmesi ne?" diye sordu Yiğit alık alık bakarak. Melek de bu sorunun cevabını merak ediyordu esasen. Beşik kertmesi ne ya? "Yani sizin ileride evleneceğinize karar verdik. İki aile birbirine bunun sözünü verdi." Diyen annesine anlamsızca baktı. Melek'in de Yiğit'in de dili tutulmuştu adeta. Karşılarındaki sorun normal olsa, tepki gösterip direkt kavgaya başlayabilirlerdi ancak ikisi de henüz tam olarak ne olduğunu anlayabilmiş değildi. "İki bebeğin evlenmesine mi karar verdiniz?" diye sordu Melek hayretler içinde. Şu an karabasanlı bir kâbusun içinde olmalıydı. Ağzını açamaması bunun en büyük göstergesiydi. "Büyüyünce evlenmesine..." diye düzeltti Hamit Bey... Yiğit'in kurmak için ağzını açtığı cümleyi Yavuz kurdu. "Peki, bu iki bebek büyüyünce kiminle evlenmek isteyeceğine kendileri karar vermek isteyebilirler diye düşünmedi mi kimse?" Şu an herkes bir şoktaysa Yavuz yüz şoktaydı. Melek'i kimseyle değil, kendi kuzeniyle evlendirmeye çalışıyorlardı. Olacak iş miydi bu? "Bu konuda laf söylemek size düşmez!" diye azarladı torununu Necmi Bey. Şu an zaten Melek ve Yiğit'i ikna etmek oldukça zordu. Tüm hepsine laf yetiştirecek halleri yoktu. "Zaten evleneceksiniz. Ben isterim ki ben dünya gözüyle düğününüzü göreyim." Dedi Necmi Bey. Melek, Necmi dedesi şu an canını istese verirdi vermesine ama böyle bir şey... Mümkün değildi. Yiğit annesine döndü ve işaret parmağını Melek' e döndürüp "Ben bu köy Kezban'ıyla evlenmem!" dedi. Melek tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de Yiğit'ten gelen anlaşılmaz hakaretle neye uğradığını şaşırdı. Salaktı bu çocuk! Salak ve hadsiz! Altta kalmayıp "Ay sen bana kurban ol, Hamamböceği! Ben de burada ölüyordum zaten seninle evlenmek için!" diye çıkıştığında ortamın tüm gerginliğine rağmen çoğunluk güldü. Yiğit, Melek'in böyle bir tepki vereceğini beklemediği için öylece kaldı. Oysa bir anda, düşünmeden kurduğu bir cümleydi o. Hakaret etmek amacıyla söylememişti ama kabul ediyordu ki bu tepkiyi hak etmişti. Bu yüzden karşılık vermek yerine gözlerini devirdi ve annesine döndü. "Sana bu saçma sapan yere gelmek istemediğimi söylemiştim anne! Şunların yaptıklarına bak! Hâlâ büyük küçük demeden herkes hakkında karar veriyorlar." Dediğinde salondaki herkes sessizce onu dinliyordu. Şimdi Yiğit'in onlar hakkındaki düşüncelerini bizzat ağzından duyuyorlardı. İpek Hanım, oğlu adına mahcup olmuştu. Daha da ileri gitmesin diye onu susturdu. "Onların değil Yiğit Emre, bu benim kararımdı. Seni kucağıma almam için büyük çaba harcayan dostumla dünür olmak istedim. Onun da oğlu ol, kızı kızım olsun istedim çünkü oğlum." Yiğit "Ben istemiyorum ama anne!" diye bağırdı. "Ben burada olmak, bu saçma sapan şeylerle uğraşmak da istemiyorum." Melek, kendi adına da direniş gösteren çocuğu sadece dinledi. Eğer fikrini sorarlarsa Yiğit'in kendine hakaret içeren cümleleri dışında diğer tüm cümlelerinin altına imzasını attığını söyleyecekti. Çünkü o da en az Yiğit kadar nefret etmişti bu saçma duruma düşmekten. Hamit Dedesi "Siz bu gerçeği sindirmeye bakın. Bugün olmasa da yarın, yarın olmazsa 3-5 sene sonra. Evleneceksiniz." Dediğinde Melek "Dede!" diye bağırdı gözlerini irice açarak. Çok saçmaydı durum. Hatalı sorular gibi, bir çözümü yoktu. Verilen karışık cümlelerden, anlamlı bir metin haline getirilmesi gereken paragraf sorusu gibiydi ama soru hatalıydı sanki. Çünkü bir çözüm yoktu. Çözümü anlayacak insanlar yoktu. Herkes bir ağızdan konuşmaya başladığında Melek "Yeter!" diye bağırdı. Kimse onu duymayınca daha yüksek bir sesle yeniden bağırdı. "SUSUN! YETER!" Sesler aşamalı olarak kesilirken Melek herkese kısaca bakış atıp "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu yüksek sesle. "Benim, bizim hayatımız hakkında karar verip bize dayatıyorsunuz şu an. Baba?" diyerek babasına hayal kırıklığı ile baktı. "Ne oluyor?" Gürkan Bey'in içi gitse de babasına karşı gelecek gücü içinde bulamadı. Hem Berivan da İpek de bu evliliği istiyordu. "Adetlerimiz böyle kızım." Dedi sadece babası. Melek sinirle güldü. "Hayır." Dedi net bir sesle. "Evlenmiyorum." Babasının gözlerine bakarak kurduğu cümleyi herkese baktıktan sonra dedelerinin gözlerinde durduktan sonra yineledi. "Evlenmiyorum. Zorlayamazsınız. İmza atmam, evet demem. Bu kadar!" Necmi Bey baktı olacağı yok, sesler yeniden yükselirken fenalaşmış gibi yapmaya başladı. Birkaç dakika içinde panik dalgaları büyüdü ve telaşla herkes evden çıkarıldı. Tiyatrocu tayfa hariç... 🍇 Kapının önünde otururlarken Yiğit, Melek ve Yavuz birbirlerinden mesafeli noktalarda ve çok sinirliyken diğerleri de bu tabloyu sessiz ve şaşkınca izliyordu. Evlenmesi istenenler arasında kati suretle bir istek ve aşk yokken diğer taraf karşılıksız bir aşkın pençesinde boğuluyordu. Yiğit kendi kendine söylenirken diğerleri ne dediğini anlamıyordu ancak söylediklerini az çok tahmin edebiliyorlardı. "Ya böyle saçma şey mi olur Allah aşkına? Sizin burada hep oluyor mu bu?" diye sordu sonunda dayanamayarak. Muhatabı, müstakbel eşine yanık kuzeni Yavuz'du ancak onun bundan haberi yoktu elbette. Yavuz öfkeyle baktı kuzenine. Uzaklığına hak veriyordu ancak gözlerinde gördüğü nefreti anlamıyordu. Burayı, buradaki insanları ne sanıyordu? Üstelik Melek'le evlenmek onun hayaliyken Yiğit, Melek'i beğenmeyip küçümsüyordu. İçerideyken kurduğu kelimeler yüzünden kendini çok zor tutmuştu. Ayıp olur diye değildi kendine engel oluşu, Yiğit'in yumruk yedikten sonra aydınlanmasından korkmuştu aslında. Melek'in farkında olmaması büyük şanstı. "Bizim için de çok uç bir saçmalık bu Yiğit." Diye cevapladı sorusunu. Adını bastırarak söylemişti. Yiğit iki eliyle saçlarını karıştırıp ofladı. "Ne işim var benim burada ya?" diye sessizce söylendiğini hepsi duydu ama Melek tepki de verdi. "Kesinlikle!" dedi oturduğu kaldırım taşından kalkarak. Herkes bir anda alevlenen Melek'e şaşkınlıkla bakarken Yiğit de gözlerindeki anlamsızlıkla izledi Melek'i. "Madem bağını koparıp atmıştın. Madem buraya ait değilsin. Neden buradasın? Neden düğüne geldin? Sağlığı umurunda bile değilken neden dedeni görmeye geldin? Hakikaten ya! Senin burada ne işin var Yiğit Emre Karasu? Hiç yoktan bana da karın ağrısı oldun!" Her adımında daha çok yaklaştı Yiğit'e ve aralarında bir adımlık mesafe kalınca tam önünde durdu. Yiğit "İsteyerek mi buradayım sanıyorsun? Annem istedi diye geldim" dedi alayla. Ancak Melek bu alayı umursamadı bile. Kaşlarını kaldırarak çok merak ettiği başka bir soruyu dile getirdi. "O zaman bu, annen isterse benimle evlenmeyi kabul edeceğin anlamına mı geliyor yani?" Bu soru, başta Yiğit'i olmak üzere herkesi şaşırtmıştı. Melek, Yiğit'in sessiz kalması üzerine devam etti. "Şimdi kendi kendine havalanarak kurduğun cümleler var ya... Duvarların arkasında annene fısıldadığın cümleler... Onları herkese ve yüksek sesle kuracaksın. Yoksa ben de seninle evlenmeyi kabul ederim ve gözünü açtığın her yeni günü sana zehir ederim." Bu cümleler Melek'i tanıyan herkesi, Yiğit'ten daha fazla şaşırtmıştı. Çünkü daha önce hiç kimse Melek'i birini tehdit ederken, ona nefret kusarken görmemişti. Yiğit de diğerleri kadar olmasa da şaşkındı elbette. Kimdi bu kız? Niye ona bu kadar nefret dolu bakıyordu? Az önce onu küçümsediği için mi? Bir dakika! Ne demişti o? "Anneme fısıldadığım cümleler?" derken gözlerini kısarak Melek'e daha da yaklaşmıştı. Melek geri adım atmadı ve kaşlarını kaldırıp başını aşağı yukarı salladı. "Hepsini duydum. Buradaki insanların da duyması gerekiyor onları. O yüzden azıcık cesaretin varsa o cümleleri içeridekilere karşı da kur!" Melek, Yiğit'in söyleyeceklerini beklemeden ona arkasını döndü ve dönerken saçlarının Yiğit'in yüzüne çarpmasını da umursamadı. Yanından uzaklaşıp eski yerine, kaldırım taşına oturdu. Gazel ve Yasemin Melek'e fısıldayarak "Ne oldu?" diye sorsalar da bir cevap alamadılar. Zümrüt bir köşede sessizce oturmuş ne düşüneceğini ve neye üzüleceğini şaşırmıştı. Kendine üzülmeyi çok uzun zaman önce bırakmıştı. Artık canı sadece Yavuz'un canı yandığında acıyordu. Bir insan bir insanı bu denli sevmemeliydi. Duyguları kısırlaştıracak bir şeyler de bulunmalıydı. İnsanlığın en temel ihtiyaçlarından biri de buydu! Yiğit onların yanından uzaklaşırken Bulut da buralara yabancı olan Yiğit'in kaybolmaması için peşinden gitti. Yavuz'un duygularını bilirken yanında kalıp onu teselli edecek cümleleri de cesareti de yoktu çünkü. Yiğit, buğday hasadının yapıldığı, başakların sarı otlarıyla kaplı bir tarlanın ortasına gidip yere oturdu. Bulut da ondan biraz daha uzak bir noktada oturarak onu da yalnız bıraktı. Hepsi için durum çok saçma olduğundan ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Yine de kızlar onlara göre daha kalabalık olduğu için daha fazla ses çıkıyordu onlardan. "Benim anlamadığım Berivan Yengem ne yapmış da bu beşik kertmesi olmuş?" diye sordu Zümrüt. Yeliz "İpek Yengemin çocuğu olmuyormuş. O zamanlar Gürkan Amcayla nişanlılarmış. Zaten ikisi aynı köyde doğup büyümüş ya. Tanıyorlarmış da birbirlerini. Berivan Yenge, İpek Yengeme böğürtlen kökü göndermiş. Birinden duymuş çocuğu olmayanlar için iyiymiş sanırım. İşte Berivan yenge kökü göndermiş. İpek Yengem içmiş sonra hamile kalmış. Öyle bir hikâye anlatmıştı annem çok eskiden ama unutmuşum bile. Bugün aklıma geldi onlar konuşurken." Yasemin de onu "Doğru, vardı öyle bir şeyler." Diyerek onayladığında Melek "İyi halt etmiş." Diye söylendi. Doğmuştu da ne faydası olmuştu. "Ahmet Amca da dedemi yangından kurtarmış." Dedi Gazel de. "O zaman yengem Melek'e hamileymiş hem. Bence bunun da bir etkisi vardır." Melek kollarını dizine, başını da kollarına yasladı ve kendine gelmeyi bekledi. Bir anda başını kaldırıp "Ya çok saçma değil mi Allah aşkına?" diye sordu. "Hiç biri çıkıp dememiş mi iki bebeği evlendirmek çok saçma diye!" Gazel boş bulunup güldü. "Evlendirmemişler işte onlar da, sözünü vermişler." Der demez daha fazla dayanamayıp gülmeye başladı. Sonra Melek'in ters bakışlarıyla durmaya çalıştı. "Çok af edersin ama cidden çok saçma bir durum. " Yeliz de gülüp "Şimdi Melek değil de Meral olsaydı kertilen seve seve evlenirdi bence. Allah'tan okulu var da burada değil şimdi." Bu konuda hepsi hem fikirdi. Meral, Yiğit'i zaten çok beğenmişti. Böyle bir fırsatı asla kaçırmazdı. Aradan geçen bir saatin ardından Mine Hanım gençleri geri içeri çağırmıştı. Onu da yukarıdan arayıp haber vermişlerdi. Çünkü bu yalanı ne kadar az kişi bilse o kadar inandırıcı olurdu. Herkes yeniden salonda toplandığında bir süre kimse konuşamadı. Lafa kimin başlayacağına karar veremediler. Sonunda İpek Hanım "Biz sizin evlenmenizi istiyoruz." Diyerek söze başladı. Yiğit "Anne!" diye itiraz edince Melek alayla güldü. İşte annesi istiyordu. "Aynı okulda okuyormuşsunuz hem." Dedi ancak bu tamamen gerçek bir tesadüftü. Daha doğru bir ifadeyle tevafuk... Yiğit bu bilgiye şaşırsa da Melek tepki vermedi. Yiğit'in bakışları Melek'e döndü sorarcasına ama Melek, merakını gidermek adına bir hamle yapmak yerine bakışlarını İpek Hanım'a çevirdi. Yiğit de bunun üzerine annesine bakıp "Nasıl aynı okul? Ankara'da mı okuyor bu kız?" diye sordu kaba bir tonlamayla. Melek'in elinde kalacaktı haberi yoktu. İpek Hanım oğlunun bu kaba sorusunu görmezden gelip devam etti. "Hatta aynı bölümdesiniz. Okula beraber gidip gelirsiniz, birbirinize yardımınız da olur. Böylece babam sizin mürüvvetinizi görmüş olur. Dünya hali adamın gözü arkada kalmasın" Yiğit tam da Melek'in az önce bahçede ondan istediği şeyi yaptı. "Babamın gözü ardında gitti, oğlunun mürüvvetini göremedi. O da göremesin ne olacak?" Ancak Melek bu kadar ağır konuş dememişti. Necmi Dedenin yüzüne çöken hüzün içini parçaladı. "Tanımıyorum etmiyorum hiçbirisini. Tanımadığım biri istiyor diye sevmediğim biriyle de evlenecek değilim. Kendinize gelin ya!" Melek altta kalacak değildi. "Böyle biriyle, bunun kadar hödük biriyle mi evleneyim dede?" diye sordu haklılığıyla omuzlarını dikleştirerek. Yiğit Melek'e inanamayarak baktı. Birbirlerini istemeseler de şu an aynı saftalardı. Ona saldırmasına gerek var mıydı? Kendi davranışlarının farkında değildi tabi! İpek Hanım "Melek, yavrum Yiğit normalde çok beyefendi bir çocuktur aslında. Tanıdıkça seveceksin eminim ki." Diye oğlunu savundu. Berivan Hanım da adını söyleyerek Melek'i uyardı ancak Melek omuz silkti. "Onu gördüğümden beri en ufak bir beyefendilik belirtisi görmedim İpek Teyze kusura bakma. Hiç sana benzemiyor" dediğinde Yiğit "Sen çok hanım hanımcıksın sanki! Üstüme saldırdın aşağıda. Bana hamamböceği dedin!" dediğinde Melek jet hızıyla terliğini çıkarıp eline aldı ve "Saldırdım öyle mi? Sen saldırı görmemişsin!" diyerek terliği Yiğit'e fırlattı. Böyle bir hamle beklemeyen Yiğit omzuna değen terlikle şok oldu ve "Ne yapıyorsun?" diye sordu bağırarak. Melek ise ondan düşük olmayan bir sesle "Hamamböceği eziyorum!" diye yanıtladı. Hamit Bey ve Necmi Bey göz göze geldi. İşleri çok zor olacaktı belli ki! "Melek!" "Yiğit!" Berivan Hanım ve İpek Hanım aynı anda çocuklarını uyarınca ikisi de sustu. Necmi Bey son kozunu oynamaya karar verdi. "İyi! Evlenmiyorsanız evlenmeyin." Dedi ve oğlu Ali'ye döndü "Git bana avukatı çağır, vasiyetname yazdıracağım." Dedi Zazaca. Bu dil Yiğit'e yabancı olsa da Melek anlamıştı ve Yiğit'e baktı. Yiğit o kadar insan içinden az önce ona terlik atan kıza yöneltti sorusunu. "Ne dedi?" Sanki az önce ona terlik atmamış gibi sakince cevapladı Yiğit'i "Vasiyetini yazdıracakmış." Zazaca'da da avukat ve vasiyet olduğu gibi söylendiği için az çok tahmin etmişti ama bu şekilde duyunca açıkça tehdit edildiğini anlamıştı Yiğit. "Ne yapacaksın? Babamın hakkı olan parayı bana vermeyecek misin?" diye sorduğunda Necmi Bey iç çekti. "Mal benim malımdı, bunca zamandır da benim malımla yaşıyorsun. Madem diyorsun ki siz yabancısınız, ailem olarak kabul etmiyorum sizi o zaman malımızı da istememelisin. Annen gelinimiz, hiçbir eksiği de olmayacak ama sen kendi başının çaresine bak!" Yiğit'in çenesi sinirden seğirdi. "Bakarım!" dedi ve salonun çıkışına yöneldi. Ancak dedesinin son söyledikleri onu yine durdurdu. "Ali, çocuğun okulu özelmiş, git kaydını sildir. Para iadesi al." Yiğit o okulda tamamen paralı okuyordu bu yüzden yüksek bir meblağ gerekiyordu senelik olarak. Hamit Bey oğluna "Melek'in de kaydını sil, çünkü benim de sözüme itimat etmeyen bir torunum yok!" dediğinde Melek hayal kırıklığıyla sarsıldı. "Hiç durmayın silin!" diyerek çıkışa yöneldiğinde "Ama bil ki dede kaydımı sadece okuldan değil bu köyden de sildin!" diyerek son sözünü söyledi ve Yiğit'i de geçerek merdivenleri inmeye başladı. Tam o anda büyük bir bağırış çağırış koptu. Bu kez feryatlar numaradan kalp hastası olan Necmi Bey için değil, gerçek kalp krizi geçiren Hamit Bey için oldu. 🍇 Bu kez hastaneye hiç kimse götürülmemiş evde Necmi Bey'in yanında bırakılmışlardı. Melek haklı olduğunu bilmesine rağmen vicdan azabından kıvranıyordu. Haklı olmak insanı güçlü kılmıyordu. Bazen haklı olmanın hiçbir manası kalmıyordu. Dedesine bir şey olursa Melek vicdan azabından ölürdü. Üstelik Necmi Dede'si de kötülemişti. Bir yalan gerçeğe doğru emin adımlarla ilerlerken onlar da yaptıkları plan için çoktan pişman olmuş, bu beşik kertmesi sevdasından vazgeçmişlerdi. Kaderde yoktu demek ki... Aynı saatlerde Melek dedesinin evinin arka bahçesinde tek başına oturmuş eline aldığı ince bir ağaç dalıyla otları eşeliyordu. Yiğit de tam o sıralarda kendi dedesinin bahçesini dolaşırken kısa duvarın ötesinde Melek'i gördü. Oldukça üzgün görünüyordu. Kendini suçladığını tahmin edecek kadar çözmüştü onu. Yiğit'in aksine bu insanlar Melek için önemliydi. Hamit Bey hastaneye kaldırıldığından beri düşünüyordu. Resmen üzerlerinde hiçbir mal varlığı yoktu yani gayet de mallarına el konabilirdi. Ancak o mal üstünde Yiğit'in de annesinin de hakkı vardı. Melek mala tamah ediyor gibi görünmese de aile bağlarına belli ki çok önem veriyordu. Bu yüzden düşündüklerini onunla paylaşsa, planını anlatsa bu plana katılmak isteyebilirdi. Yalnız Melek'ten biraz çekiniyordu çünkü göründüğü kadar sevecen değildi. Belki de bu katılık sadece kendisineydi... Duvarın dibine kadar gelip "Pişt!" diye seslendi. Ancak Melek duymadı. Yine seslendi. "Pişt, Kirpi!" Evet, Melek her daim dikenlerini fırlatmaya meyilli bir kirpiydi. Eğer o Yiğit'e hamamböceği diyorsa Yiğit de ona kirpi diyebilirdi. Melek duyduğu sesle daldığı düşüncelerden sıyrıldı. "Ne var?" dedi bıkkın bir şekilde. Bir de bununla uğraşmak istemiyordu. "Az gelsene dışarı. Bir şey konuşacağım seninle." Dedi sakince. Bu kızı da dikenleri ile kabul edecekti. Yapabilecek hiçbir şey yoktu. Melek öyle düşünmüyordu. "Ne konuşacaksın? Bizim seninle bir alâkamız yok!" diye tersledi Yiğit'i. "Emin misin? Çünkü ikimiz haricindeki herkes ve hatta her şey var diyor da..." Yiğit, Melek'in sert tepkilerini yumuşak karşılayarak iletişim kurmayı sağlamaya çalışıyordu. Her ne olduysa Melek, Yiğit'in ailesine duyduğu nefretten bile büyük bir nefret besliyordu ona karşı. Şimdilik önceliği bu nefret değildi. "Önemli olan bizim düşüncemiz olduğuna göre, yok." Diye cevapladı Melek. Yiğit ise "Ya gel bir on dakika konuşalım, istersen sonra yine alâkamız kalmasın. Ben de sana bayılmıyorum Kirpi!" Melek gözlerini devirdi. "Ne bu kirpi muhabbeti ya?" derken ayaklanıp poposunu silkeledi. Yiğit ise ona son kez bakıp güldü. "Bilmiyorum ben de, hamamböceğiyle aynı muhabbetten çıktı." Ardından "Seni kapının önünde bekliyorum." Diyerek duvar dibinden uzaklaştığında Melek arkasından bön bön baktı. "Gülmeyi biliyor muydun sen ya?" diye mırıldanıp arka bahçeden ön bahçeye geçti. Kuzenleri ve arkadaşlarının hepsi orada oturmuş fısır fısır konuşuyorlardı. "Nereye?" diye sordu Yasemin Melek'in ön kapıya gittiğini görünce. Melek de normalde asla saklamak gibi bir niyeti olmamasına rağmen "İşim var azıcık." Diyerek başka bir şey sorulmasına fırsat vermeden bahçe kapısından çıktı. Kapı tam kapanmadan Yiğit'in yanına vardığında ise onları sadece Yavuz gördü, gözü hala kapıda olan tek kişi olduğu için. İçi paramparça olsa ve korkusu zirve yapsa da yerinden kımıldayamadı. Çünkü yapabileceği hiçbir şey yoktu. Çünkü Melek onu istemiyordu. Melek ve Yiğit yan yana geldiklerinde Yiğit "Rahat konuşabileceğimiz bir yer var mı?" diye sordu. Melek nereye giderlerse gitsinler birinin görmesi durumunda dedikodu mezesi olacaklarını bildiğinden "Her yer." Dedi umursamaz bir şekilde. Zaten onları evlendirmeyi düşünen aileleri yan yana olmalarını da bir şekilde açıklarlardı millete... "Oturabileceğimiz bir yer?" diyen Yiğit hemen ardından ekledi "Çeşme başı hariç." Melek güldü. Çeşme Gülü Yiğit... "Niye sevmedin mi orayı?" diye sorduğunda Yiğit "Hayır, bu köydeki kızlar orayı çok seviyor olmalı. Ne zaman gitsek bir düzine kız geliyor oraya." Diye açıkladı. Melek şimdi buna 'Siz oradasınız diye geliyorlar' dese bir tarafları havalanabilirdi ki hâlihazırda çok alçakta da değildi o taraflar. O yüzden Çeşme haricinde oturabilecekleri tek yer olan durağa yönlendirdi adımlarını. Durağa geldiklerinde Yiğit'in yüzünde oluşan memnuniyetsizliğe alayla baktı Melek. "Kusura bakma köyümüzde kafe yok. Ona en yakın olan kıraathane var ama ben gelip orada seninle tavla oynayamam. Sadece burası var." Yiğit "Sorun değil." Dedi pes ederek. Melek'le zıt düşmemek en sağlıklı olanıydı. Ne derse 'tamam' deyip geçecekti. "Seni dinliyorum." Dedi Melek meraktan uzak sıkılgan bir tavırla. Evlilikten kurtulmak için bir planı olduğunu sanıyordu ancak planının evlilikten kurtulmakla ancak uzaktan bir ilgisi vardı Yiğit'in. Direkt söze girdi. "Evlenelim Melek. İstedikleri gibi." Melek'in bakışları ardına kadar açılırken ağzı da 'o' şeklini almıştı. "Ne?" diye sordu gülen ama şaşkın bir sesle. Dalga geçiyor olmalıydı. "Evlenelim." Dedi Yiğit de. Fakat Melek'in yüzü öyle bir hal almıştı ki korktu kıza bir şey oldu diye. Bu yüzden hızla açıklamaya başladı. "İstedikleri bu. Yüzmeyi biliyor musun?" diye sordu alâkasız bir şekilde. Melek ondan inatla cevap bekleyen çocuğa anlamsız bir şekilde bakarken "Biliyorum." Diye cevap verdi. Ancak ne alâkası olduğunu anlamamıştı tabi. "Denizde yüzüyorsun ve deniz çok fazla dalgalanıyor. Ne yaparsın?" diye sorduğunda Melek hala anlamsızlıkla boğuşuyordu. "Boğulurdum herhalde. Ne bileyim? O kadar iyi bilmiyorum yüzmeyi!" diyerek sonunda kızınca Yiğit'in dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı ve kendinden emin bir şekilde Melek'in gözlerinin içine baktı. "Dalgaların gitti yöne doğru yüzersin. Dalgalara karşı yüzersen yorulur ve o zaman boğulursun. Dalgaların seni sürüklemesine izin verip kıyaya yaklaşınca tüm gücünle kurtulmaya çalışırsın. Şu an biz de dalgalı bir denizdeyiz ve biz onlara karşı gelirsek kaybederiz. İstediklerini yapıyormuşuz gibi yapmamız gerekiyor. Anladın mı?" diye açıkladıktan sonra anlaşılıp anlaşılmadığını kontrol ettiğinde Melek gözlerini kırpıştırdı. "Anlamadım." Dedi düz bir şekilde. "Rest çektik ya en son. Kapanmadı mı bu mesele?" diye sorduğunda Yiğit sabırla gülümsedi. "Ama haksızlığa uğruyoruz. Hakkımız olanı bize vermiyorlar." Deyince Melek'in ampulleri yandı. "Ha sen miras için..." dediğinde Yiğit bıkkınca gözlerini devirdi. "Of ne mirası? O bizim hakkımız olan para. Babam o şirket yüzünden öldü." Dedi. Melek buna karşın bir şey söylemedi. Belli ki Yiğit babası yönünden biraz duygusaldı. "Ben onların parasına kalmadım. Bir sene daha çalışır devlet üniversitesi de kazanırım." Diyerek konuyu 'baba' meselesinden uzaklaştırdı. "Tamam ama dedelerinin ikisi de hastanelik oldu. Bu uğurda." "Benimkini boş ver de diğeri senin de deden Yiğit!" diyerek uyardığında Yiğit alayla güldü. "Sana belli ki daha çok dedelik yapmış. Senin deden olabilir." Dedi umursamaz bir tavırla. Melek işte tam olarak bu tavrına uyuz oluyordu. Acaba sen ne torunluk yaptın da ne bekliyorsun? "Benim dedem zaten." Diyen Melek başka bir şey demesine müsaade etmeden devam etti. "Evlendik diyelim... Sonra?" "Sonra... Okulum bitince boşanırız. İki yıl kaldı zaten." Melek şaşkınlıkla kalakaldı. "Senin okulun bitince?" Yiğit başıyla onayladı. "Ben seni boşayınca sen mağdur olursun zaten, senin okuluna karışmazlar. Zaten onların ikna etmeye çalıştığı kişi benim." Melek sinirle güldü. "Ha ben dünden razıyım çünkü." "Öyle değil de..." "Of Yiğit konuştukça sinirlerimi bozuyorsun. Gelmişsin evlenme planları yapıyorsun ama ikna edilemez olan sen oluyorsun aynı zamanda." Yiğit, yine bir şekilde Melek'i çıldırtmayı becerdiği için kendine kızdı. Suyuna gitmeliydi. "Zaten gerçek bir evlilik olmayacak." "Ha yok bir de olsaydı. İki sene içinde bir torun da verirdik ellerine!" Yiğit yorum yapmadı. Melek kavgaya hazır ve nazırdı. Bu kuyuya düşmeyecekti. "İki ev arkadaşı gibi olacağız. Evli olduğumuzu orada hiç kimse bilmeyecek. Buradakilere de evli olmaya adapte oluyormuşuz gibi davranacağız. Zaten annem gelirken bana bu kez uzun süre kalacağını söylemişti. Planları var tabi... Yani uzun bir süre rahat oluruz. Orada birbirimizi tanımayız buraya da pek gelmeyiz senede bir falan. Mis gibi... Hem onların hem de bizim istediğimiz olur. Üstelik severek evlenmedik diye bizden yapış yapış bir ilişki de beklemez kimse..." Plan kolay görünüyordu ama bir yabancıyla aynı evde kalmak... Üstelik Melek için bazı özel durumlar söz konusuyken... "Tamam bak. İstersen bir anlaşma yapar imzalarız. Hatta evimizde istediğin odayı da alabilirsin. Normalde bu kadar cömert biri değilimdir." Melek Yiğit'in tavrına ve sözlerine güldü. Olacak iş değildi ama kahretmesin ki çok mantıklı geliyordu. "O zaman sözleşmeyi hazırlayalım önce. Ondan sonra karar vereceğim." Dedi. Bazı durumlar vardı ki öncelikle Melek onları güvence altına almalıydı. Yiğit heyecanla "Tamam" Dedi. Sonra aklına gelenle duraksadı. "Gerçekten evlenmeyi kabul etmedim." Diyerek Melek'e uyarırcasına baktığında Melek ilk başta anlamadı. "Biliyorum." Diye karşılık verince Yiğit "Hayatı burnumdan getirmeyeceksin değil mi?" diye sordu. Melek çok büyük bir kahkaha atıp "Karakterlerimiz birbirimizin hayatını mahvetmek üzerine kodlanmış. Üzgünüm." Diye cevap vererek kalktı. "O zaman yarın sabah, altıda burada buluşup maddeleri kararlaştırıyoruz." Diyerek elini uzatınca Yiğit de gülerek Melek'in elini tuttu ve ilk kez temas kurdular. Birbirlerine baktıklarında hissettiklerini dahi hissedemedikleri o heyecan ilk kez orada kıvılcım oldu. Zamanla çok büyük bir yangın olup onları yakacağını ikisi de bilemezdi. Beraber geldikleri yolu önlü arkalı yürüyerek geri döndüler. Yavuz'un içindeki endişe bahçeden giren Melek'i görünce anlık olarak sönse de yüzündeki gülümseme çok daha büyük bir yangını başlattı. Çok kötü şeyler olacağını hissediyordu. Bu yüzden Melek'le göz göze geldiklerinde hayatında ilk defa gözlerini kaçıran taraf oldu. Melek kuzenlerinin içine gelip oturduğunda içi bir yandan rahatlamış diğer yandan da bambaşka bir endişeye hapsolmuştu. Her şey yarın sabah kesinleşecekti ve Yiğit, bir evde tek başına kalamadığını bilmediği ve bilmeyeceği için koyacağı o madde yüzünden sorun çıkarabilirdi. Hatta kesin çıkaracaktı da ama Melek için hayat memat meselesiydi. Ve taviz veremezdi. Yiğit de kabul etmez ise kendi bilirdi. "Nasılsın?" diye sordu Bulut, Melek'i dalgın görünce. Melek gülümsedi "Gayet iyiyim..." diye cevapladı. Gayet iyi değildi ama bir çıkış kapısı vardı şimdi ama o kapının ardında onları neyin beklediğini bilmiyorlardı. "Merak etme, biz senin arkandayız. Hiç kimse size istemediğiniz bir şey yaptıramaz. Dedem de gayet iyi, sakın kafana takma." Diye devam edince Melek'in gülümsemesi biraz buruldu. Dışarıdan böyle konuşmak çok kolaydı. Başkasının başına gelse Melek de bunları söylerdi hatta ama o iş, öyle değildi işte. Dedesi onun söylediklerinin üzerine kalp krizi geçirmişti. Üstelik hayatının son demlerinde olan bir adamın son arzusu evlenmesiydi. Yiğit'le... Şimdi bu kadar net ve büyük konuşuyordu ama yarın Necmi dedeye bir şey olsa onun vicdan yükü yine Melek'in boynuna binecekti. Bunu yaşamayan anlayamazdı. Bunu, Melek gibi hayatı boyunca başkalarının gönlünü kırmamak için kendinden feragat etmeyi alışkanlık etmemiş kimse de anlamazdı. Dedesinin tehdidi yüzünden ona kırgın olsa dahi ölüm tüm kırgınlıkların üstündeydi. Kendinden feragat etmek Melek'in de hoşuna gitmiyordu ancak o kadar yufka yürekliydi ki elinden başka bir şey gelmiyordu. Ve içten içe biliyordu ki eğer dedelerinin böyle bir durumu olmasa sağlıklı olsalar da sırf Yiğit'e üzüldüğü için bu evliliği yine kabul ederdi. Melek su katılmamış bir aptal olduğunu da biliyordu ama böyleydi işte... İnsan kendini öyle şıp diye değiştiremiyordu. Kuzenlerinin beyhude desteklerini dinlediği saatlerin ardından Meral gelmiş ve tüm yaşananlar ona bizzat Gazel ve Yeliz tarafından anlatılmıştı. Ve tam da tahmin ettikleri gibi 'Ay keşke önce ben doğsaydım' demişti. Meral, Melek'i genel olarak kıskanırdı. En çok da adını kıskanırdı. Ona göre büyük çocuğun ismi Meral olabilirdi. Güzel isim küçük çocuğa verilmeliydi. Güzel isimden kastı 'Melek' idi... O gece Melek için de Yiğit için de geçmek bilmemişti. Melek sabah ezanıyla kalkmış, hazır uyanıkken namazını kılmış, bol bol da dua etmişti Allah sonlarını hayretsin diye. Meral'in çantasından bir kitap, A4 kâğıdı ve bir tükenmez kalem alıp evden çıkmıştı. Durağa doğru yürürken arkasından seslenen Yiğit ile hızını yavaşlatmış ve yanına gelmesini beklemişti. Yiğit, Melek'in elindekileri görünce "Günaydın, iyi akıl etmişsin. Ben düşünemedim." Demişti. Melek ise "Çok görmem..." diye mırıldandı kendi kendine. Bu çocuğun düşünmesi için elinde yeterli imkânı olmadığını düşünüyordu zaten. "Efendim?" diye sordu Yiğit, ne dediğini duymamıştı. "Ben senin yerine de düşündüm." Dedi Melek de gülümseyerek. Yiğit yine kendine laf sokulduğunu anlayınca sinirlense de gülümseyerek sinirini kamufle etti... Ya da öyle sandı çünkü Melek öfkesinin gayet farkındaydı. "Sağ olasın." Diyen Yiğit'e bıyık altından güldü. Anlaşılan o okula gitmek için çok hevesliydi. E tabi Melis var o okulda... Durağa kavuştuklarında Melek oturup bacak bak üstüne attı ve kitabı dizlerine koyup kâğıdı da kitabın üstüne koydu. "Başlığa ne yazayım?" diye sordu. Yiğit'in de hiçbir fikri yoktu. Bu yüzden "Ne bileyim ben?" diye tepki verdi. Melek "Ben mi bileceğim? Senin fikrindi. Tabi ki sen bileceksin!" diyerek karşı tepki verince Yiğit iç geçirdi. "Evlilikle alakalı. Bir nevi evlilik sözleşmesi yani... Evlilik sözleşmesi yaz bence." Diye fikir yürüttü. Yani başka ne olacaktı ki? "Evlilik sözleşmesi yazıyorum o zaman?" dedi teyit ettirmek için. Yiğit onayladı. Melek başlığı attı ve ilk maddenin sayısını yazdı. "İlk madde ne olsun? Sen önce söyle şartlarını." Dediğinde Yiğit tüm gece düşündüğü için bekletmeden sıralamaya başladı. "Öncelikle tamamen formalite bir evlilik olacak." Dediğinde Melek de onaylayarak yazdı maddeyi. *Evlilik tamamen formalite bir evlilik olacak.* "Sonra... Özel hayatımızdaki hiç kimsenin bu evlilikten haberi olmayacak." Dedi. Melek de dünden razı olduğundan ikinci maddeyi de vakit kaybetmeden yazdı. "Yazın güzelmiş." Dedi Yiğit kendine engel olamadan. "Teşekkürler." Dedi Melek. Mutlu olmuştu nedense... *Evlilik iki kişi arasında bir sır olup, doğal olarak bilmesi gerekenler haricinde hiç kimseye söylenmeyecek.* "Başka?" Düşündü Yiğit. "Hah... Evlilik hayatımızda birbirimizin özel hayatına müdahale etmeyeceğiz. Kimse diğerine karışmayacak." Dediğinde Melek'in kaşları çatıldı. "Tamam, elbette ama bu eve kız getireceksin anlamına gelmiyor değil mi? Dışarıda ne yapıyorsan yap da..." Yiğit güldü. "Tabi ki eve hiç kimseyi getirmem Melek. Bu ikimizin sırrı ya hani?" Omuz silkti Melek. "Yine de açıklığa kavuşturalım biz o meseleyi de..." *Taraflar birbirinin özel hayatına müdahalelerde bulunamaz. Özgür iki birey olduklarını kabul etmek zorundadırlar." *Ortak kullanım alanları olan evlerine yabancı birini getirecekleri zaman birbirine danışırlar.* Yiğit gözlerini devirdi. "Şimdilik bu kadar geldi aklıma. Sen kendi şartlarını yaz. Olursa söylerim ben de sonra." Melek de tüm gece düşünmüştü elbette. "Öncelikle asla ama asla temas olmayacak. Ters bir hareketini görürsem..." tehdidini bitirmedi ancak Yiğit gözlerinde cümlenin noktasına kadar ne olacağını gördü. "Merak etme canım. Tipim değilsin zaten." Diyen Yiğit 'Tipi' konusunda yalan söylese de elbette dokunacak değildi. "Tipin de olsam yaklaşma bile! Ayrıca odamı dikizleme falan... Bunlar da olmayacak." Diye eklediğinde Yiğit güldü. "Durduğun yerden bakınca sapık gibi mi duruyorum?" diye sorduğunda Melek ciddi bir ifadeyle "Sapıklar da sapık gibi durmuyor. Ne olur ne olmaz yazalım biz." Deyince Yiğit "Tırnak içine de al istersen!" dedi alayla. Melek son kez cevap verip konuyu kapattı. "Hele sen bu maddeye ters bir şey yap ben seni nasıl tırnak içine alıyorum Yiğit Bey. İkinci madem" dedi sondaki 'm' harfini uzatarak. "Melek, yani ben dün laf arasında söz verdiğin gibi odamı kendim seçeceğim" deyince Yiğit güldü ve başıyla onayladı. *Taraflar arasında kati suretle bir ten teması olmayacak. Belki biri düşerken diğeri tutarsa, parmağıyla omzunu dürterse gibi zaruri durumlar hariç tutulacaktır.* Yiğit Melek'in yazdıklarına güldü. "Melek bu ne?" "Ne bileyim? Maddeyi ben koydum ama bir elim falan değer sözleşmeyi ihlal ettin dersin sen. Güvenemedim sana." Yiğit gülmeye devam ederken Melek diğer maddeyi de yazdı. *Beraber yaşarken taraflar birbirinin özelini işgal etmeyecek, göz ucuyla dahi bakmayacaktır.* "Yaz yaz, yangın çıkarsa odaya dalabiliriz falan da yaz." Diyerek dalga geçtiğinde Melek ona ters ters baktı. "Odayı bilmem de benim kafamda yangın başlamak üzere." Dedi tehditkar bir gülümsemeyle. Yiğit ağzına hayali bir fermuar çekerken Melek yeni maddesini dile getirdi. "Ev işleri ortak yapılacak. Harcamalar ortak yapılacak." "Ben ne anlarım ev işinden?" diye isyan eden Yiğit sınırlarını zorluyordu. "Çok af edersin ama eşek kadarsın. Anla bir zahmet!" Yiğit son kozunu oynayarak "Yemekleri ben yaparsam zehirlenirsin." Deyince Melek güldü. "Kendi sıran gelince dışarıdan söylersin." "Ha iyi fikirmiş. Yerime gündelikçi de çağırabilirim o zaman..." Melek gözlerini ardına kadar açtı. "O kadar da değil. Evimde asla bir yabancı istemiyorum. Kendin yapacaksın." Deyince, Yiğit ofladı. Bir şekilde halledebilirdi bunu. Yani inşallah! "Tamam, ona da tamam." *Ev işleri, yemek ve harcamalar ortaklaşa yapılacak.* Şimdi Melek için en önemli maddelerden biri vardı. Hatta tüm ev işi ve yemeği kendisi yapabilirdi. Yeter ki bu madde uygulansın... "Son maddem." Dediğinde Yiğit "Şükür." Dedi. "Benim bu kadar yoktu." "Olsaydı Yiğit ben mi engel oldum? Allah'ım sabır ya!" "Tamam ya söyle." "Bu madde yoksa anlaşma yok." Dedi peşinen. Yiğit meraklandı. En önemli maddelerini söylediğini düşünüyordu. Nasıl bir maddeydi ki bu şimdiye kadar yazdıkları için kurmadığı cümleyi kuruyordu. "Dinliyorum." "İkimizden birinin evde kaldığı her akşam saat 10.00'da. En geç 10.30'ta diğeri de evde olacak." Çünkü Melek o saatlerde tek başına olamazdı. Yiğit bir kaç saniye öylece kaldıktan sonra gülmeye başladı çünkü şaka sandı. "Öyle madde mi olur?" derken Melek düz bir ifadeyle "Dediğim gibi istersen şimdi bu anlaşmayı yırtıp atabilirim." Diyerek şaka olmadığını Yiğit'in yüzüne tokat gibi vurdu. "Saçmalama Melek! Böyle saçma bir şey mi olur? Evde tek kalmaktan mı korkuyorsun?" diye sorduğunda sesindeki alay Melek'i kızdırdı. Bu alay edebileceği bir konu değildi. "Şartım bu Yiğit. Neyini anlamıyorsun? Benim için önemli bir konu ve benimle yaşayacaksan uyacaksın. Nedeni önemli değil, şartım bu. Tamamsa yazacağım değilse yırtıyorum." Diyerek kâğıdı kaldırdı. Ve iki elinin iki parmaklarıyla kâğıdı tuttu. Yiğit'in yırt demesini bekliyordu ama Yiğit, elini Melek'in elinin üstüne koydu. "Tamam. Tamam, sakin ol. Nedenini anlamadım ama kabul. Zaten iki yıl. İdare edebiliriz." Dedi sanki Melek'in elinde bir silah vardı da o da ateşlemesini engellemeye çalışıyordu. Sakince kâğıdı elinden alıp kitabın üstüne bıraktı. Melek başını salladı taviz vermeden. "Senin okul sürenle sınırlı kalacağını da yazacağım. Ayrıca bu sözleşmenin hukuksal hiçbir dayanağı olmadığı için kendi yaptırımlarımızı da belirleyeceğiz." Yiğit öylece kalakaldı. "Ne yaptırımı?" Melek gerçekten bu çocuğun IQ seviyesini merak etmeye başlamıştı. "Yiğit üniversite üçüncü sınıftasın. Hiç mi hukuk bilgin yok? Lisede vatandaşlık dersi de mi almadın? Şimdi yaptık, imzaladık bu sözleşmeyi, evlendik sonra ve yürürlüğe girdi bu sözleşme. Sen yan çizdin temizlik yapmıyorsun. Ne olacak?" Yiğit düşündü. Haklıydı. Sözleşmeye uymayanın ceza alacağı bir sistem kurulmalıydı. "E ne yapacağız?" Melek tüm gece bunu da düşünmüştü. "Bunu da elbette ben düşündüm. En adil çözümü buldum. Eğer ikimizden biri bu sözleşmeye aykırı davranırsa, öteki de adil olması açısından sözleşmenin maddelerinden birini ihlal edebilir ama sözleşmenin o maddesini kaldıracak kadar büyük bir ihlal olmamalı. Diğerinin yaptığıyla orantılı bir ihlal olmalı." Yiğit artık karşısındaki kızın bir dahi olduğunu düşünüyordu. Ya da sadece kadınların detaycı düşünme şekliydi bu. Emin olamadı. Melek belki de yalnızca kadın olmanın avantajını kullanıyordu. Yine de ne olursa olsun zehir gibi bir kızdı. *Taraflardan biri evdeyken diğerinin eve geliş saati 10.30'u geçmeyecek. Ancak her iki taraf da dışarıda ise aynı zamanda eve dönmek şartıyla süre uzayabilir.* *Sözleşme süresi taraflardan Yiğit Emre Karasu'nun okulunun bitimiyle son bulacaktır. Yiğit Emre Karasu kendini haksız, Melek Altıntaş'ı mağdur bırakmış gibi davranacaktır.* "Sen çok fena bir şeymişsin ha!" dedi Yiğit Melek'in yazdıklarını görünce. Melek gözlerini kısıp burun kıvırdı. "Bu da senin vaadindi. Kendi okulumu korumak zorundayım değil mi?" "İyi tamam, kendimi rezil rüsva edeceğim. Aldatacağım hatta seni!" Melek ofladı. "Aldatma demişken, yaşantın buradakilerin kulağına gelirse, yani beni aldattığın iki seneden önce bilinirse kimse benim evli kalmama izin vermez, okul işin de sözleşme de yanar. Haberin olsun, ona göre ne yapacaksan yakalanmadan yap." Diyerek uyardığında Yiğit umursamazca onayladı. "Anladık herhalde. Öyle bir şey olursa okul da önemli olmaz çünkü annem kafamı koparır. O yüzden endişelenme." "Yazmıyorum o zaman bunu. Yazmamın bir anlamı yok çünkü." Dedikten sonra sözleşmenin sonuna yaptırım maddesini ekledi. *Taraflardan biri sözleşme maddelerinden birini/bir kaçını ihlal ederse diğeri de aynı sayıda maddeyi ilga etmeyecek şekilde aynı oranda ihlal edebilir.* "İlga ne la?" diyen Yiğit Ankara ağzıyla konuşmuştu şaşkınlıktan. Melek bu aksanına şaşırsa da bir yorumda bulunmadı. "Google amcaya sor Yiğit." Dedi bunun yerine. Bir üniversite öğrencisi bu kadar cahil olamazdı! Hayır, tamam bilmemesinde sorun yoktu da insan bilmediğinden utanıp sormazdı en azından. Elinde arama motoru diye bir teknoloji var senin ya! Yiğit hızla kelimeyi arattı. "Ha ortadan kaldırmak demekmiş..." dediğinde Melek onaylamazcasına başını iki yana salladı. Şu iki günde Yiğit hakkındaki yargılarının bir kısmı değişmişti. Aslında konuşmayı ve gülmeyi biliyormuş. Espri yapamasa da arada deniyormuş. Burnu havada görünmesinin sebebi cehaletini saklamakmış(ki bu tamamen kendi gözlemiydi). Bunun yanında, gıcık ve çekilmez olması konusundaki yargıları aynen sürüyordu. Bir de biraz sempatikmiş... Hala bir yanı o eski yaramaz çocukmuş... "Tamamsa imzalayalım." Diyen Melek adını ve soyadını yazıp imzasını attıktan sonra Kalemi Yiğit'e verdi. "Benim adımı ve soyadımı da sen yazsaydın. Yazın güzel." Diyen cahil Yiğit'e güldü. "Adını ve soyadını kendin yazmalısın Yiğit Emre Karasu. Çünkü aslında imzan adın ve soyadını el ile yazmandır." Bütün bunları lisede aldığı vatandaşlık dersinde öğrenmişti. Hocaları oldukça iyi bir öğretmen ve aynı zamanda bilinçli bir vatandaştı. Herkesin hukuk bilgisinin belli bir düzeyin üstünde olması gerektiğine inandığı için ders dışı birçok bilgi de vermişti öğrencilerine. Melek de bu bilgileri, bilinçli bir vatandaş olarak aklında tutmuş, o günlerden beri uygulamaya çalışıyordu. Yiğit ise Melek'in bu hallerine istemsizce tav oluyordu ancak kabul aşamasını henüz aşamamıştı. Yiğit de adını soyadını yazıp imza atınca el sıkıştılar. Melek elini uzattı ve "Telefonun." Diyerek Yiğit'in telefonunu istedi. Yiğit kaşlarını çatınca "Fotoğrafını çek ki bir örneği sende de kalsın. Sen bunu saklayamazsın. Ben saklayayım" diye açıkladı. Yiğit bir an itiraz edecek gibi olduysa da Melek haklıydı. Kâğıdı şimdi eline alsa on dakika sonra kaybederdi. O yüzden telefonunu Melek'e uzattı. Kendi de çekebilirdi ama sanki Melek bu işin ustasıymış gibi güven veriyordu. O yüzden tamamen ona teslim oldu. Yiğit'e telefonunu geri veren Melek bu kez elini tokalaşmak için uzattı. "O zaman hayırlı olsun!" 🍇 İki gün boyunca bu sırrı saklayan ikili evliliği kabul ettiklerini Hamit Dede'nin taburcu olduğu gün herkes bir aradayken vermeye karar vermişlerdi. Onlar talep etmeden zaten büyükler aynı yerde toplanmayı isteyince Necmi Dede'nin yanındaki sedire Hamit Dede için de hasta yatağı serilmişti. Melek ve Yiğit yan yana geçtiler ve Necmi Dede tam "İstediğinizi yapın. Hayat sizin" demek üzereyken sabırsız ikili aynı anda "Biz evlenmeye karar verdik!" deyince önce bir sessizlik oldu. Herkes ama herkes dilini yutmuştu. Sonra bir uğultu başladı. Necmi Dede boğazını temizleyince Gürkan Bey ve Ali Bey herkesi susturdu. "Ne dediniz?" diye sordu Necmi Dede. Yiğit tekrarladı. "Evlenmeye karar verdik. İstediğiniz gibi." Tam bu aşamada vazgeçtiklerini, zorlamayacaklarını ve hiçbir şekilde tehdit etmeyeceklerini söylemesi gereken Necmi ve Hamit dedeler aynı anda sevinç nidaları atmaya başladır. Salondakilerin bir kısmı aşırı mutlu, bir kısmı şaşkın ve bir kısmı da aşırı mutsuzdu. Kader ağlarını örerken her biri bilmeden bir ilmek daha atmıştı ve sonuca tahminlerinden daha kolay ulaşmışlardı. Bugün herkes için yeni bir dönüm noktası olacaktı ve yepyeni bir hayata yepyeni insanlar olarak yeniden başlayacaklardı. Sadece henüz bunu bilmiyorlardı.
🍇🍇🍇🍇🍇🍇🍇
Gördüğünüz gibi Melek ve Yiğit daha eğlenceli bir çift olacak. Kitap seri olacak. İki kitap diye düşünüyoruz ama bakalım, yazmadan bilemem. Bu yolda hep yanımdaydınız, bu sizin sayenizde oluyor. Bu süreçten sonra da umarım olmaya devam edersiniz. Sizi çok seviyorum. Çok yakında görüşmek üzere....🙏🙏🙏 |
0% |