@busbckr
|
🍇
30. BÖLÜM Sabaha kadar ara ara giren sancılar yüzünden tüm geceyi birlikte geçiren Yiğit ve Melek, birbirine sokularak uyumuşlardı. Akrep ve yelkovan aynı anda 12'nin üzerinde durduğunda çalan zil, alarma değil kapıya aitti. Gözlerini yorgun bir şekilde aralayan ikili bir süre içinde bulundukları vaziyeti algılayamadı. Çünkü Yiğit'in kolunun neden Melek'in ensesinden dolanıp belini sardığını ya da Melek'in kafasının, Yiğit'in göğsünde ne işi olduğunu açıklamak zordu. Açıklanması zor bir şeyin algılanmasının da zor olması beklenilir bir şeydi. Tekrar zil sesini duyduklarında ateşe değmiş gibi birbirlerinden uzaklaştılar. "Allah Allah? Bu saatte kim geldi ki?" diye söylendi Yiğit. Melek duvardaki saate baktı. "Öğlen olmuş, bu saatte herkes olabilir Yiğit. Niye bu kadar uyuduk ki biz?" diye sordu panikle. Tekrar zil çaldı. "Sabaha kadar ağrın vardı. Normal." dedi Yiğit yataktan kalkarken. "Ben gidip alacaklımız kimse borcunu vereyim. Zil takılı kalacak yoksa." diyerek söylenmeyi de ihmal etmedi tabi. Melek de onun ardından yataktan kalkarken gülüyordu. Son zamanlarda Yiğit'ten kaçmasa belki daha eğlenceli olabilirdi ama sırf yemek yerlerken ya da arkadaşlarıylayken bile yüzünü güldürmüştü. Artık kaçmasa da olurdu sanki... "Kimmiş?" diye sordu Yiğit'in yanına gelince. Yiğit "Bilmiyorum." dedi asansörü göstererek. "Göreceğiz birazdan." Asansörün kapısı aralandığında Melek de Yiğit de şaşkınlıkla donup kaldılar. Asansörden ilk çıkan kişi "Hello! Biz geldik!" diyen Yeliz olmuştu. "Hoş geldik değil mi?" diye sormayı da ihmal etmedi tabi. Melek'in yüzündeki şaşkınlık mutlu bir gülümsemeye dönüşürken Yiğit de tebessüm etmişti. Yavuz, kardeşini "Yeliz bağırma! Evinin bahçesi değil burası!" diyerek uyardı. Yiğit ve Melek'e henüz tam olarak bakamamıştı. "Siz nereden çıktınız?" diyen Melek çoktan Yeliz'e sarılmıştı bile. Gazel "Yumurtadan." diye cevap verdiğinde Bulut, kafasına tepeden bastırıp sallarken "Ah o yumurta yere düşüp de kırılsaydı keşke Gazel!" diye söylendi. Gazel de "Aa deliye bak! Senin yumurtan düşüp kırılsaymış keşke be!" diye karşılık verdi. Gül gibi kızdı. Niye yumurtası kırılıyormuş? Melek tek tek herkese sarılırken Zümrüt'ün herkesin arkasında sessizce beklediğini gördü. Üstündeki çekingenlik biraz karakteri biraz da başka şeylerin eseriydi. Henüz bir şey öğrenememişlerdi ama artık hepsi Yavuz ve ona özellikle dikkat ettikleri için eminlerdi. Yavuz biliyordu. Zümrüt de Yavuz'un bildiğini biliyordu. Melek "İnanamıyorum Zümi de gelmiş!" dedi kollarını açarak. Zümrüt gülümseyip Melek'e sarılırken Gazel "Sorma Amcamla babam, eniştemden zar zor izin aldılar." dedi. "Ama nereden çıktı şimdi bu? Hiç söylemediniz?" diyen Melek, Zümrüt'ten ayrılıp Bulut'a sarılıyordu. Yasemin "Valla biz de anlamadık. dün gece karar verdiler. Yiğit acilen Böğürtlen Reçeli istemiş. Siz götürün, kargoda bir hafta sürünmesin dediler." diye cevapladı. Melek, Yiğit'e baktı. Artık nasıl istemişse törenle göndermişlerdi. Yiğit, Melek'e göz kırptı. İşte bu tam on ikiden bir vuruştu. Melek, tokalaşmak için Yavuz'a yöneldiğinde Yiğit bir anda araya girip Yavuz'a sarıldı. "Kuzen! Sen de hoş geldin. Hiç sesin çıkmıyor." Yiğit'in bunu neden yaptığını Melek hariç herkes anladı. Ancak Melek şaşkın bir şekilde geriye çekilirken Yiğit'in bu coşkusuna anlam veremedi. Kapının önünden çekilip içeri geçtiklerinde Melek küçük salonlarına nasıl sığacaklarını düşündü. Sonra da masadan sandalye çekmeyi akıl edip ortaya koydu. Melek bu durumu şöyle açıkladı. "Bizi evlendirmek onlara yeterli gelmemiş olacak ki birbirimize yapışık gezelim diye küçük ev tutmuşlar. Kapıyı gördünüz mü? Daha evleneceğimizden haberimiz yokken üstünde adımızın yazdığı evimiz varmış." Yavuz hariç herkes Melek'in sözlerine gülmüştü. Yavuz gülmediği için Zümrüt'ün de gülümsemesi çok hızlı kesilmişti. "Ama siz hala uyuyor muydunuz?" diye sordu Bulut, kapıyı açtıklarında yeni uyandıkları çok belliydi. Yiğit "Gece geç uyuduk." diyerek aslında doğru ama onların yanlış anlayacağı bir cümle kurunca Melek hemen araya girdi. "Film izledik." Sonra Yiğit'e ters ters baktı. Bu ters bakış da aslında film izlemediklerinin itirafı oldu. Yanlış anlamaya devam ettiler yani... Hepsi, gülmemek için göz göze gelmekten kaçınmıştı. Yavuz ve Zümrüt ise kazara göz göze gelmişlerdi. İkisi de gülme eğilimi göstermiyordu. Zümrüt gözlerini kaçırdı. Yavuz ile yaptıkları son konuşmadan sonra özellikle aynı ortamda bulunmaktan kaçınıyordu ama bu kez çok kötü faka basmıştı. Bir hafta boyunca değil aynı köy, aynı evde bulunmak zorundaydı şimdi. Babasına da çok kızgındı Zümrüt. Hiçbir şeye izin vermezken buna izin veresi tutmuştu. Tamam, dayıları çok ısrar etmiş olabilirdi ama babası bu kadar kolay ikna olmayabilirdi. Sırf kuzeni ve ikizler bir şey anlamasın, bir şeyden şüphelenmesin diye gitmek istemiyorum diyememişti ama gelmek istemiyordu işte... Zaten Yavuz, çok net bir şekilde 'Seni görmek istemiyorum' demişti. Bari o gelmeseydi... "Ay ben kahvaltı hazırlayayım. Uyku sersemi kaldım böyle!" diyen Melek'i, Bulut "Kahvaltı mı kaldı Alex, biz o o kısmı hallettik." diyerek yanıtladı. Yiğit de Melek'e destek çıktı. "Biz halletmedik. Biz kahvaltımızı yaparken siz de öğle yemeği yemiş olursunuz." "Aynen." dedi Melek mutfağa girerken. "Ayrıca haberimiz olsa erken uyanırdık." diye seslendi mutfaktan. Yeliz "Bizim de dün gece haberimiz oldu dedik ya! Size kuryelik yapıyoruz da yaranılmıyor!" dediğinde Gazel "Nankör bunlar!" diye devam etti. Yiğit kalkıp Melek'in yanına giderken "Yardım edeyim." demişti ama asıl niyeti başkaydı. Yardım da edecekti tabi... Melek çaydanlığa çay suyu koyarken Yiğit, dolabın kapağını açtı ve kahvaltılıkları çıkarmaya başladı. Tüm kahvaltılıkları ve yumurtaları çıkardıktan sonra Melek'in yanına yanaştı ve kulağına eğilip sessizce "Ne yapacağız?" diye sordu. Melek, bu soruyu anlamadı. "Neyi, ne yapacağız?" diye sordu Yiğit gibi fısıltıyla. Yiğit açıkladı. "Yani, nasıl davranacağız? Olduğumuz haliyle mi yoksa gerçek evli bir çift gibi mi?" Yiğit'i, soruyu anlamış olmasına rağmen anlamıyordu. Neden böyle bir soru soruyordu ki şimdi? Bu yüzden "Yiğit, severek evlenmediğimizi biliyorlar ya... Sence gerçek bir çift gibi davranmamıza gerek var mı?" diye sordu. Yiğit içeri doğru bakıp, kimsenin olmadığını görünce "Bak ben diyorum ki gerçek evli gibi davranalım. Şimdi Yavuz'un sana karşı hisleri var ya, sen de istemiyorsun kuzenin için." dedi fısır fısır. Melek burada araya girdi çünkü düzeltme gereği duymuştu. "Kuzenimin hisleri olduğu için değil, istemiyorum zaten." "Tamam işte! Eğer evliliğimiz gerçek olmuş gibi davranırsak Yavuz'un ümidi kesilir. Hem döndüklerinde bunu anlatırlar oradakilere de. Onlar da inanırlar." Melek'in kaşları çatıldı. "Yavuz meselesi tamam da oradakileri niye inandıralım ki? Zaten zorlayan onlardı." Yiğit başıyla onayladı. "Öyle de yarın bir gün boşanmak istediğimizde yine, 'siz zaten gerçek evli değildiniz' falan derler, yine tehdit ederlerse bizi?" Melek de Yiğit'e yanaştı. Şu an dışarıdan bakanın gayet gerçek sanacağı bir evlilikleri var gibiydi zaten. Melek göz kırpıp başını 'Hayırdır' dercesine salladı. "Desinler? Zaten senin okulun bitmiş olmuyor mu? Hani sonrası önemli değildi?" Yiğit gözlerini devirdi. "Benim zaten umurumda değil, seni düşünüyorum. O gün geldiğinde" dedi ve duraksadı. İçinde çok derinlerde bir ses, içten bir dua etti. 'İnşallah o gün hiç gelmez!' diye. "Sen haklı olmalısın. Sen mağdur olmalısın ki seni tehdit edemesinler." Melek, Yiğit'in onu düşünüyor olmasına inanamadı. Karşısında tüm cazibesiyle duran delikanlıyı bir süre şüpheyle süzdü, Bu düşünceli hâli onu daha da karizmatik gösteriyordu. O sırada içeri giren kızlar gördükleri manzarayla duraksayıp kaçışmaya çalışırken çıkarttıkları seslerle Melek ve Yiğit'in birbirinden uzaklaşmasına sebep oldular. "Ne oldu?" diye sordu Melek telaşını saklamaya çalışarak. Yiğit de yine her utandığında yaptığı gibi ensesini kaşıyordu. Melek, "Yardıma geldik ama pek yardıma ihtiyacınız yokmuş sanırım." diyen Gazel'e ölüm tehdidinden farkı olmayan bakışlar atıp "Var." dedi. "Yiğit de su içmeye gelmiş, şimdi gidiyordu. Değil mi?" diyerek Yiğit'ten de onay beklediğinde Yiğit başıyla onaylayıp "Aynen." dedi. "Su içip gideceğim." Melek bunun üzerine "Siz yardıma gelebilirsiniz yani." diyerek kızları içeri çağırdı. Yiğit'in önerisini şimdilik düşünecekti. Yiğit suyunu doldururken kızlar mutfağa girdi. Melek'e alaycı bakışlar atarak sıra sıra dizildiklerinde Yiğit hızlıca suyunu içip mutfaktan kaçarcasına çıktı. Melek arkadaşlarını ve kuzenlerini çok iyi tanıdığından peşinen "Tek kelime edeni haşlarım." diyerek Yiğit'in dolaptan çıkardığı kahvaltılıkların kapağını açmak için arkasını döndü. Yiğit'le dip dibe girdiğinde dünyadan soyutlanıyordu, bunun utancını da hep daha sonra yaşıyordu. "Bir şey diyeceğim." diyen Gazel daha fazla dayanamamıştı. Yasemin, Melek'ten önce "Suratındaki ifade dememenin daha hayırlı olacağını adeta bağırıyor Gazel." diye uyarınca Melek "Bence de." diyerek onu onayladı. Yeliz ise kafadarına destek çıktı. "Ben merak ettim ama! Desin." İşin garibi gerçekten diğerleri de merak etmişlerdi. Bu yüzden Melek "De hadi de!" dedi istemem yan cebime koy tavrıyla. Gazel, heyecanla gözlerini büyütüp "İçeri girdiğimizdeki halinizi görünce karnımda böyle kelebekler uçuştu. Sanki o dizilerdeki çiftler gibiydiniz. Bence aşırı yakışıyorsunuz zaten. İlk kez evleneceğinizi söylediklerinden beri düşünüyorum bunu." dediğinde Zümrüt'ün içi burkuldu. O da böyle düşünmüştü ama böyle düşündüğü için kendine kızmıştı. Sanki öyle düşününce sırf hasedinden öyle düşünmüş gibi kötü hissetmişti çünkü. Yasemin de bir şey demedi çünkü o zamanlarda abisi için üzülmekle meşguldü. Yeliz ise yine, neden Gazel'le ikiz gibi olduklarını gösterircesine ona katılmıştı. "Bence de hele bazen kenarda köşede kavga ediyorlardı ya. Düğünden önceki zamandan bahsediyorum. O zamanlar çok şirin olduklarını düşünüyordum ama malumunuz sebepler yüzünden dile getiremedim." Malum olan sebepler Yavuz ve evliliğin zoraki olması meselesiydi. Yeliz de Gazel de şartlar farklı olsaydı Melek ve Yiğit'in birbirine zaten âşık olacaklarını düşünüyordu. Bazen bunu kendi aralarında gizlice konuşuyorlardı hatta. Melek bu konuda bir şey diyemedi çünkü Yiğit'in önerisi hakkında bir karar vermemişti. Eğer o öneriyi kabul ederse şimdi sözlerine karşı çıkması saçma olurdu. Bu yüzden konuyu kendi üstünden çekecek bir cümle kurdu. "Kavga ederken çok tatlı olan başka bir çift daha biliyorum ben." diyerek Yeliz'in yüzüne imayla bakınca kızlar güldü. Yasemin "Aa Melek! Lütfen! Bu konuda sen ve Yiğit bile onların eline su dökemezsiniz! Öyle tatlılar ki tadından yenmiyorlar!" deyince Yeliz Yasemin'e dirseğiyle vurdu. Başkalarıyla alay etmek güzeldi de konu kendine döndüğü zaman çıldırıyordu Yeliz. "Şimdi bu konuyu niye açıyorsunuz? Burada evli olan kişi Melek! Bizim onunla uğraşmamız gerekiyor ya!" diyerek lavaboda duran salatalık ve domatesleri yıkmaya başladı. Her gerildiğinde kendini bir işe odaklardı. Bu yüzden Yasemin bazen temizlik yapmak istemediğinde Yeliz'e, Bulut'tan bahsederdi ve onu imalarıyla çıldırtırdı. Yeliz de tüm evi tek başına temizler, Yasemin'in elini sürmesine bile izin vermezdi. Kızlar Yeliz'in haline gülerken Gazel "Kızdırmayın gelinimi!" diyerek onlarla bir olduğunda Yeliz hayâl kırıklığıyla "Tüh sana!" dedi. "Herkese karşı ben burada seni savunayım, sen git düşman birliğiyle aynı safta dur! Yasemin, Melek! Siz bilirsiniz dünya savaşında diğer tarafa geçen bir ülke vardı neydi o?" diye sorduğunda Yasemin ve Melek aynı anda "İtalya" diye cevap verdi. Yeliz elindeki bıçağı sallayarak "Hıh işte sen İtalya'dan daha hainsin!" diye devam ettiğinde Bulut, Yeliz'in sesine mutfağa geldi. "Ne oluyor burada?" diye sordu elindeki bıçağı sallayan sevdiğine bakarak. Bu görüntü kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. Yeliz ise ona bakıp "Sana ne ya?" diye çıkıştı. "Gitsene içeri! Seni ilgilendiren bir şey yok!" Kızlar, Yeliz'in bu haline gülmemek için direnirken Zümrüt, kuzenine bir yandan da acımıştı. Her ne kadar komediye de dönse aşk acısı aşk acısıydı. "Yok bir şey Bulut, kızlarla öyle kaynatıyoruz. Sen geç içeri." Bulut, Zümrüt'e bakıp başıyla onayladı. Kuzeninin aşk acısıyla kavrulduğunu bilmeyen tek kişi oydu. Ancak yine de son zamanlarda gözlerini esir alan hüznü görebiliyordu. Sormaya çekiniyordu sadece. Bir keresinde Gazel'e sormuştu ama o da 'Sen öyle sanmışsındır' diyerek onu geçiştirmişti. Bulut da bunu öğrenmemi istemiyor olarak yorumladığı için üstelememişti. Yavuz'a da sormuştu ama o da kuruntu yaptığını söyleyerek onu dikkate almamıştı. Zümrüt'ün tüm ruhunu esir alan ama gözlerinde patlak veren hüznün sebebinin Yavuz olabileceğini tahmin edemedi tabi. Kızlar hızlıca el birliğiyle kahvaltı kılığındaki öğle yemeğini hazırladıktan sonra sofrayı kurdular. Katlanan masayı açıp altı kişilik halinden sekiz kişilik haline getirdiler. Mutfaktaki iki sandalyeyi de alıp sandalyeleri de tamamladıktan sonra hep beraber masaya oturdular. Melek ve Yiğit kasten olmasa da bir anda kendilerini yan yana oturmuş bulmuşlardı. Ancak Yavuz ve Zümrüt'ün yan yana, Yeliz ve Bulut'un ise karşı karşıya oturmuş olmaları kızların planı olmuştu. Zümrüt değil yemek yemek, kılını bile kımıldatamıyordu. Yavuz ise sırtını tamamen Zümrüt'e dönmüştü. Yeliz kasten Bulut'a bakmazken Bulut ise bakışlarını sık sık ona değdiriyordu. Gazel, Melek'in ayağını masanın altından dürtüp Zümrüt'ü işaret etti. Ağladı ağlayacak gibiydi. Melek "Zümrüt." diye seslendiğinde ise Zümrüt yerinde sıçradı. Öyle içine çökmüş, öyle ezilmişti ki Melek sorunun sandıklarından da büyük olduğunu anlamıştı. "Pestilli krep yesene, çok seversin sen." dediğinde Zümrüt hiç pestilli krepe bakmadan "Tamam." dedi. Sonra masaya dönüp bir süre pestilli krepleri aradı ama göremiyordu. Görüyorsa da beyni algılayamıyordu. "Ben tokum." dedi patlayacakmış gibi hissettiğinde. Aniden ayağa kalktı. "Uçaktan sanırım." dedi ve hızla mutfağa kaçtı. O an yüzde yüz emin oldu Melek. Yavuz gerçekten öğrenmişti ve öğrenmekle kalmayıp Zümrüt'e hesap sormuştu. Bu durum karar vermesini kolaylaştırdı. "Hayatım, böğürtlen reçeli süreyim mi ekmeğe senin için?" diye sordu Yiğit'e gülümseyerek. Yiğit çok kısa bir an neye uğradığını şaşıra da alttan ayaklarına vuran ayaklar onu kendine getirdi. Bu, Melek'in oyunu başlattığını gösteren işaretti. Melek bunca zaman Yavuz'a mümkün olduğunca anlayış göstermiş, kalbini dolaylı olarak kırmıştı ancak kendisi de bu hisleri bu kadar iyi bilirken Zümrüt'ü sırf hisleri yüzünden bu kadar korkutmuş ve üzmüşse kusura bakmayacaktı. Aynı şeyleri o da yaşayacaktı. Diğerleri de Yiğit kadar olmasa da şaşkınlardı. Onları, çaktırmamaya çalıştıkları bir merakla izlerlerken Yiğit, "Sen zahmet etme Birtanem. Ben yaparım." dedi. Bu hitaba Melek de donup kaldı. Bir tanem? Niye? "Yok, hiç zahmet olmaz." diyerekten ekmek dilimine böğürtlen reçeli sürmeye başladı. Üstüne de köyden gönderilen süt kaymağından koyup Yiğit'e uzattı. "Ye canım, şifa niyetine. Sen şimdi unutmuşsundur bizim oraların sağlıklı ve lezzetli yiyeceklerini" dediğinde Yiğit çapkın bir gülüş yerleştirdi yüzüne ve "Tek unuttuğum keşke yiyecekler olsaydı." dedi ve masadakilere dönüp gülümseyerek "Böyle güzel ve hamarat bir kız olduğunu da unutmuşum." dedi. Melek o dakikalarda biraz abarttıklarını düşünüyordu aslında. 4 yaşındaki bir kız çocuğunun nesi hamarat olacaktı? Yine de abartıyla gülümsedi. "Hahaha o da senin suçun. Gelsen görürdün, görsen unutmazdın." dedi ve kahvaltısına döndü. Bu kadarcık gösteri ziyadesiyle yetmişti. Yiğit de yediği lafla daha ileri gitmedi. Bir ölçü sorunu vardı. Bir türlü ölçüyü tutturamıyordu. Ya yettiremiyor ya da aşırıya kaçıyordu. Kahvaltı bitene dek Zümrüt mutfakta durmuş, sakinleşmeye çalışmıştı. Kahvaltı bitince de kızlara yardım edip sofrayı hiçbir şey olmamış gibi toparlamıştı. Erkekler ise sofra toplandıktan sonra dağınıklığı düzeltmiş, Yiğit, yemek masasını silmişti. Temizlik sırası Yiğit'in olsa da kızlar Yiğit'e engel olmuş onun yerine bir şeyler ısmarlamasını teklif ederek bulaşıkları halletmişti. "Erkeklerin temizlik yapması fikrine hâlâ çok uzağım." dedi Yeliz dudak bükerek. Gazel de "Ben uzak olmak zorundayım. Mustafa katiyen yapmaz." diyerek devam etti. Yasemin "Ben hiç uzak değilim. Bendeki iki el iki kol onda da var yapmasına engel hiçbir şey yok." diyerek karşı çıktı. Melek ise "Yiğit sıkıyorsa yapmasın." diyerek aslında anlaşmalarına atıfta bulundu ama kızlar bu şekilde anlamadı tabi. Daha çok annelerinin babaları üzerindeki baskısı gibi bir baskı olduğunu sandılar... Bu yüzden de güldüler ama bu kez de Melek neye güldüklerini anlamadı. Kızlar Zümrüt'e baktıklarında Zümrüt ondan da bir fikir beklediklerini anladı. "Bilmem, yani mutlu olduğum bir ilişkide bu hesabı gütmezdim sanırım. Temizlik yapmaz ama başka şekilde destek olur, elinden gelen şekilde. Bilmiyorum. Mutlu olduğum sürece önemli olmazdı bence." dedi. Melek bir kez daha kuzeninin ne kadar olgun ve aslında kendinden bile daha fedakâr olduğunu fark etti. Aralarındaki fark, Melek herkese karşı fedakâr iken Zümrüt gerçekten sevdiği kişilere karşı tüm varlığını feda edebilecek kadar fedakârdı ama bunu gizlemeyi tercih ediyordu. "Seni ne mutlu ederdi mesela?" diye sordu Melek şefkatli bir tonlamayla. Zümrüt dudak büktü. "Sevdiğin kişi sevgine karşılık verseydi mesela mutlu olur muydun?" diye sordu Yasemin de. Zümrüt buruk bir gülümsemeyle omuz silkti. Bu gülümseme aynı zamanda ince bir alay da taşıyordu. "O kadarında gözüm yok da mesela sevgimi vicdan azabı çekmeden yaşayabilsem mutlu olurum ya da sevdiğim kişi sevgime saygı duysa, onu sevdiğim için benden nefret etmese..." Yeliz şaşkınlıkla "Abim senden nefret mi ediyor?" diye sorunca Zümrüt panikle başını iki yana salladı. "Hayır, varsayım sadece. Yani bilse öyle olurdu haklı olarak." Melek dümdüz, soğuk bir ifadeyle "Neresinden bakınca haklı görürüz peki?" diye sordu. Zümrüt "Haklı Melek!" diye uyardı. Melek ısrarla "Haklı mı?" diye sordu kaşlarını kaldırarak. Zümrüt de kendinden emin bir şekilde başıyla onaylayınca Melek ayaklandı. "Umarım yapacağım her şey için beni de haklı görürsün Zümrüt!" dedi ve mutfaktan çıktı. Kendinden emin adımları Yiğit'in oturduğu ikili koltuğun yanında dururken hiç beklemeden, düşünmeden Yiğit'in yanına oturdu ve iyice yanına sokulup "Kızlar yer var burada gelin." diyerek Yiğit'in kolunun altına girdi. Yiğit'le tam olarak temas halindeydi ve sırtı tamamen Yiğit'in göğsüne yaslanmış vaziyetteydi. Eğer insanlar hisleri yüzünden suçlanmalıysa en başta Yavuz'u suçlayacaktı. Melek, sırf Yavuz alınmasın, üzülmesin diye birine âşık olmaktan korkarak yaşamıştı. Bir yanı unutulmak için dua ederken diğer yanı unutulana kadar âşık olmamayı diliyordu ama madem aşk suçtu, Yavuz da suçluydu o halde. Zümrüt bu hâle nasıl gelmişti, bilmiyordu Melek ama Yavuz'un Zümrüt'ü acıtıp kırdığını görebiliyordu. Onun da Zümrüt'ü anlaması gerekiyordu, bu yüzden Melek de onu acıtıp kıracaktı. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlarsa eğer Yavuz'u o damdan bizzat, Melek'in kendisi itecekti. 🍇 Sosyal Medya: İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr Twitter: Busrastypwriter Tiktok: Busras.typwriter
|
0% |