@busbckr
|
Keyifli okumalar. Yorumlarınızı merakla bekliyorum ❤️ 🍇
31. BÖLÜM Yiğit neye uğradığını şaşırmış olsa da bir şey çaktırmamaya çalışıyordu. Melek'in ani eylemlerine ayak uydurmak gerçekten çok zordu. Kızlar, Melek'in neden böyle davrandığını biliyor, bu yüzden bu kez Yasemin de dâhil olmak üzere hiç kimse ona kızmıyordu. Yavuz'un yaptıklarını artık hepsi az çok tahmin edebiliyordu çünkü. Yeliz, Zümrüt'ün kolundan tutup hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına üçlü koltuğa abisinin yanına oturdu. Özellikle Zümrüt'ü abisinin yanına oturtacak şekilde hem de. Zümrüt kalkmaya çalışsa da Yeliz kati suretle engel oluyor, Zümrüt'ü bilhassa abisinin gözünün içine sokuyordu. Aynı acıları çekerken Zümrüt'e karşı bu kadar zalim olamazdı. Bulut ne olduğunu en anlamayan kişiydi. Ortamda bir ödeşme vardı ama o bunun farkında bile değildi. Melek ve Yeliz'in kafayı yediğini düşünüyordu. Yavuz'un gözleri ise Zümrüt, değil yanına otursa ağzına girse bile onu görecek gibi değildi. "Evde mi oturacağız?" diye sordu Yasemin, ortamdaki kasvete başı dönerek bakıyordu. En azından gezerken başka şeylere odaklanabilirlerdi. "Otur işte Yasemin! Sonra gezeriz. Daha bismillah yeni geldik." dedi Bulut. Sabahın köründe uyandırılmış, buraya getirecekleri malzemelerin bir kısmını köydekilerden satın almıştı. Tereyağı, peynir, kaymak, tulum peyniri, çökelek gibi... Tabi Yiğit'in özel siparişi Böğürtlen Reçellerini bolca yaptıkları için evden yollamışlardı. Bunun yanında çilek, vişne, kızılcık ve az biraz gül reçeli de göndermişlerdi. Tatlı yiyip tatlı tatlı koklaşsınlar- ah pardon(!) konuşsunlar diye... İşte şimdi de biraz uyuyup dinlenmek istiyordu. Yeliz "Sen otur, biz oturmaya gelmedik! Sanki senelerce kalacağız! Hepi topu bir hafta buradayız." diyerek çıkıştı Bulut'a. Aslında bir başkası karşı çıksa ona hak verip en azından akşam çıkmayı tercih ederdi ama itiraz eden Bulut olunca içinde, durdurulamayan bir canavar pençelerini çıkarıp saldırıyordu. Bulut ise Yeliz araya girdiği için "İyi." demişti. "Hadi çıkıp gezelim." Bulut'un bu herkese aslan, Yeliz'e kedi tavrı kızların kıkırdamasına sebep olurken Yavuz ve Yiğit hiçbir şeyin farkına varmamıştı. İkisi de aynı âlemin başka ülkelerindeydi. Yiğit'in ülkesinin adı 'Umut' iken Yavuz'un ülkesinin adı 'Umutsuzluk' idi... Âlem ise bizzat Melek'ti. "Ay ben de çok iyi bilmiyorum Ankara'yı ama alışveriş merkezleri çok güzel. Çok fazla var ve çok büyükler." dedi Melek. Kıyaslama kıstası Bingöl'deki alışveriş merkeziydi tabi... Gazel "Ben zaten dağ taş görmeye gelmedim. Alışveriş merkezi gezelim." diyerek açık sözlülükte bir dünya markası olduğunu kanıtladı. "Siz çıksanız, ben biraz uyusam?" diyerek ağzından sonunda bir şeyler çıkan Zümrüt'e kınayan bakışlar atan kızlar özetle "Kalk bir silkelen." dediler ama Zümrüt bu cümleyi duyana kadar bir kargaşa yaşandı tabi. Yavuz "Benim önce fabrikaya oradan da şirkete uğramam lazım. Siz gezin." diyerek yeni bir çıkıntılık yapmaya çalışınca Gazel "Eh yeter be! Hepinize ayrı ayrı mı yalvaracağız? Şirket kaçmıyor ya! Orada duruyor! İlla gidip bakarsınız." diye azarladı. Melek "Aynen! Hayır, biz bir kez olsun gitmedik ama batmadı şirket, siz bir gün daha gitmediniz diye de batmaz. Önce gidip biraz dolaşalım. Oradan bir şeyler yemeye gideriz. En son da canlı müziğe gidip gece eve döneriz." diye bir öneride bulundu. Bulut "Canlı müzik? Melek Hanım'a bak sen, canlı müziğe de gidermiş. Babanın evinde de gidiyorsun sanki!" diye takıldı. Melek gözlerini devirdi. "Gidiyordum Bulut! Sana ne? Ayrıca kocam da götürüyor, çatlayabilirsin." dedi. Yiğit'i dâhil etmesinin sebebi Yavuz'du. Hâlâ Zümrüt'e bakmıyor, bakmamak için çaba harcıyordu. Zümrüt'ün bu süzülmüş, köşeye çekilmiş hâli içini acıttı. Hayatı boyunca hiç aşk acısı çekmemişti, bu yüzden tam olarak ne hissettiğini anlaması mümkün değildi ama çaresizliğini anlayabilirdi. Acısını görebilirdi. Melek de Yavuz'a inat Zümrüt'ü daha çok öne sürecekti. Sevmesi gerektiğini söylemiyordu ki sevmenin gereklilikle bir işi olmadığını en iyi o biliyordu ama bir insan sevdi diye bu kadar hor görülmemeliydi. Sadece sevdiğine iyi davrananlar iyi insan olmuyorlardı. Melek, bu güne kadar Yavuz için hep 'Çok iyi biri' diye konuşurdu ama öyle olmadığını üzülerek kabul ediyordu. Düşüncesiz ve bencildi Yavuz. Ancak Yavuz aslında düşüncesiz ve bencilden ziyade acısıyla çırpınan ve çırpındıkça kendine en yakın duran kişiye zarar veren bir balık gibiydi. Sudan intihar etmek amacıyla çıkmış ama ölmemek için çaresizce direnen aciz bir balık... Zümrüt ise ona can suyu olmak için hazırda bekleyen bir akvaryumdu. Sadece hayatta kalmak için, asıl evi olan denize yetiştirmek için bile olsa ona yuva olmaya hazırdı. Bu, Zümrüt'ün en büyük hatasıydı. Yavuz için kendini gözden çıkarmaya dünden razıydı ancak Zümrüt bu kadarından bile ümitli değildi. Yavuz ondan nefret etmesin diye büyük hatalar yapmak üzere olduğunu da henüz hiç kimse bilmiyordu. Her şey bir yana Zümrüt'ün şu durumda şikâyetçi olduğu tek bir konu vardı. Yavuz ile konuştukları, daha doğrusu Yavuz'un konuşup Zümrüt'ün dinlediği o konuşmadan beri Zümrüt, Yavuz'a göz ucuyla bile bakamıyordu. Belki bir kez belki iki kez gözü değmişti ona ama onlarda da yanlışlıkla olmuştu. Zümrüt çok özlemişti onu bu yüzden. Sadece günde bir saniye de olsa görebilse iyi olurdu... "Zümrüt." dedi Melek dikkatleri onun üstüne planladığı gibi çekerek. "Yasemin buraya geliyor zaten. Sen de gelsen, açık öğretime yazılsan biz sana destek olurduk sınavlar konusunda. Hem beraber de gezeriz. Sana ve Yasemin'e de yakışıklı sevgili buluruz hem." diyerek kendini kaptırdığında Bulut, Yavuz ve Yiğit aynı anda "Yavaş!" dediler. Yeliz ise "Niye bizim başımız kel mi? Bizi niye çağırmıyorsun?" diyerek olayın bambaşka bir noktasına dokununca Melek istediği etkiyi alamadı. Yeliz'e imayla "Sen ve Gazel okumak istemiyorsunuz ama Zümrüt açık öğretime gitmeyi düşünüyor ya!" diye açıkladı. "Zümrüt okumak istiyor." dedi Bulut dişlerini sıkarak. "Sevgili ne alâka? Melek göz ucuyla Yavuz'a baktı ve "Her zaman sap mı olacak? Ben evlenince evliliğin ne kadar güzel bir şey olduğunu fark ettim. Aynısını onun için de onlar için de istiyorum. Hep yalnız kalacak değil ya! Elbette sevecek ve sevilecekler." Yavuz, Melek'in neden böyle davrandığını artık çok daha iyi anlamıştı. Zümrüt ona aralarında geçenleri anlatmıştı çünkü. Zümrüt'e uzun zaman sonra uzun uzun baktı ama öfkeyle, ama nefretle... Zümrüt o bakışları üstünde hissetse de Yavuz'a bakmadı. Çünkü o bakışın içeriğini ve Yavuz'un sandığı şeyi biliyordu. Yeliz ise hem imayı anlamamıştı hem de Bulut'u gıcık etmek amacıyla inadını sürdürdü. "Eğer sevgili bulacaksak ben de geliyorum buraya, okurum da bir şey olmaz!" demeye kalmadan Yavuz'un sert sesiyle yerine sindi. Abisinin de burada olduğunu yeni idrak etmişti. "Kes sesini Yeliz! Cıvıtma!" Bulut'a göz ucuyla baktığında sinsice güldüğünü görüp daha da öfkelense de başka bir şey diyemedi. Ancak hiç kimsenin bilmediği bir şey vardı ki Yavuz'un bu öfkesi yalnızca Yeliz'e değildi. Yalnızca Yeliz ve Melek'e değildi. Ağzını bile açmayan Yasemin'e hiç değildi. Olayda adı geçmeyen Gazel'e zaten olamazdı... Aynı zamanda Zümrüt'eydi de. Yeliz "Ne dedim ben şimdi?" diye mırıldandı yerine sinerek. Gazel de arkadaşının sırtını sıvazlayarak onu teselli etmek istedi. Düşmanlık beslediği birine âşık olmak ne demek en iyi o biliyordu ancak aralarında ufak bir fark vardı. Yeliz oldukça kindar bir düşmandı... Yavuz "Abuk sabuk konuşuyorsunuz!" dediğinde bile ne Melek'e bakıyordu ne de Zümrüt'e. Melek gözlerini kısıp alayla baktı Yavuz'a "Bir siz doğru konuşuyorsunuz, sevmek bir sizin hakkınız değil mi?" diye sorduğunda Yavuz, sorunun muhatabı olduğunu çok geçmeden anlayıp Melek'e şaşkınca bakmıştı. Melek, Yavuz'un şaşkın bakışlarına aldırmayıp devam etti. "İstediğimiz kişiyi severiz, istemediğimizi de sevmeyiz. Bu hallerinize şaşırmıyorum tabi, iki yetişkin insanı evlenmeye zorlayan ailelerin çocukları, torunlarısınız. Ama" dedikten sonra göğsünün sol alt kısmına vurdu. "Burada ve" parmağı kendi şakağına iki kere vurmuştu. "Burada kimin yaşadığına biz bile karışamıyorken, kendiniz bile buna engel olamıyorken bizi suçlayamaz, yargılayamaz ve hüküm veremezsiniz. Yoksa hak etmeyen insanları sevmek bizi de mutlu etmiyor!" Melek'in sözleri ortama bomba gibi düşerken Bulut da dâhil herkes sözlerinin hedefinin Yavuz olduğunu anlamıştı ama aralarında sadece Bulut, bu öfkenin nedenini çözemiyordu. Onun haberi olmadan ne olmuş olabilirdi? Yiğit, Melek'in siteminin kime ve niye olduğunu az çok anlasa da neden şimdi birdenbire patladığını anlayamıyordu. Belli ki Yavuz, gözü kara değil mavi karısını kızdıracak bir şey yapmıştı. Ortam daha fazla gerilmesin diye "O zaman hazırlanalım mı? Varsayımlardan konuşmanın anlamı yok. Gerçekleşirse tartışırız bunu." dedi. Melek'e kaş göz yapıp yatak odasını gösterdi. Melek ayaklanırken "Biz üstümüzü değiştirelim. İsterseniz siz de şu odada üstünüzü değiştirebilirsiniz." diyerek Yiğit'in odasını gösterdi. Yiğit ve Melek'in aynı odaya girmesi, birbirlerinin yanında üstlerini değiştirmeleri fikri Yavuz'u gerse de duygularını saklamayı başarmıştı. Çünkü bir kaç dakika önceye dair sinirini hâlâ ifadeleriyle yüzünde taşıyordu. Odalarına giren Melek ve Yiğit bir süre sadece bakıştılar. Sonra Melek "Söylediklerini düşündüm ve mantıklı geldi. Öyle yapalım." dedi ciddi bir tavırla. Melek'in gergin ve sinirden titreyen vücudunu gören Yiğit yanına yanaştı ve ellerini omuzlarına koydu. "Öfkene hakim ol Melek. Neye kızdın bilmiyorum ama sonradan pişman olacağın şeyler yapma." Gerek sözleri gerekse de ses tonuyla Melek'i sakinleştirmeyi bir şekilde başarmıştı. Melek "Yapmıyorum." dedi yumuşak bir sesle. "Ama o yapıyor. Ben onun pişman olmasını bekleyemem hem... Benim hislerimin suçunu başkasına yükleyemez." dediğinde Yiğit başıyla onayladı. Anlamıştı mevzuyu bu yüzden detay sormadı. "Yükleyemez tabi ama yine de ona bu şekilde yaklaşman doğru çözüm değil. Seni gözünde yücelten biri senin davranışlarının da sorumlusu olarak seni değil, onu tutacaktır." Melek yatağa çöktü. "Bu çok büyük bir haksızlık ama! Zümrüt yıllarca sevdiği kişinin bir başkasına olan hislerini dinledi, sesini çıkarmadı ve hatta benim bildiğimi bilmediği için bana Yavuz'a şans vermemi defalarca öğütledi. Kim yapar bunu Yiğit? Ben yapamazdım mesela ama o yaptı. Şimdi bu tavrı hak ediyor mu, sen söyle?" Yiğit başını iki yana salladı. "Etmiyor, kimse hak etmez de ama insan acı çekerken nereye saldıracağını şaşırır. Bir hedef arar kendine ve onu suçlar. Seni suçlamayacak Melek ama sana olan öfkesini de çıkarması lazım." Melek isyan etti. "Tamam da neden Zümrüt? Bunu hak edecek hiçbir şey yapmadı. Ben Zümrüt yüzünden Yavuz'u sevmedim değil mesele! Sevsem, Zümrüt'e rağmen severdim. Ben sadece Zümrüt için ona, onu teselli edecek şansı vermedim." deyip dolan gözlerinin akmasını tavana bakarak geçirmeye çalıştı. Bu sözlerin Yiğit için herhangi bir anlam ifade etmemesi gerekiyordu ancak maalesef ediyordu. Yiğit, Melek bu kadar üzgünken gülümsemek istemiyorduysa da gönlüne konan kelebekler için yapabileceği bir şey yoktu. Yavuz'u sevmesi için bir yol yokmuş, kuzeninin hisleri tek taraflıymış ve Melek Zümrüt için fedakârlık yaptığından değil, gerçekten sevmemiş meğerse. "Bunu o da anlayacak, merak etme. İkisinin de sadece zamana ihtiyacı var. Unuttun mu? Ne kadar kavga ediyorduk biz?" diye sorduğunda Melek gülümsedi. "Yiğit, biz hâlâ kavga ediyoruz." dediğinde Yiğit de bir kaç saniye duraksayıp genişçe güldü. "Doğru... Ancak şu an beraber gülebiliyoruz da..." Başıyla onayladı Melek... "Neyse ki! Hadi hazırlanalım. Şimdi, 'bunlar içeride ne yapıyor?' diye düşünüp saçma sapan yanlış fikirlere kapılmasınlar." diyerek yataktan ayaklanan Melek'e Yiğit "Bence anlayabilirler. İyi olur..." diye karşılık verdi. Melek'in kaşları çatılınca Yiğit "Oyunumuz için." diyerek onu aydınlattı. Bunun bir bahane olduğunu Melek asla bilmeyecekti maalesef... Melek ve Yiğit giyecekleri kıyafetleri seçmiş ve ayrı ayrı banyoda ve odada olmak üzere giyinmişlerdi. 'Bu evlilik oyun mu gerçek mi?' şüphesi hepsinin aklında birer soru işareti olarak kalmıştı. Melek'in arabasına kızlar, Yiğit'in arabasına ise erkekler binmiş, Yiğit, Melek'in arabasını el mecbur takip etmişti. Onlar nereye giderse rota orasıydı çünkü. Melek evlerine yakın bir alışveriş merkezinin otoparkına girdiğinde Bulut "Yandık!" demişti. "Biz Bingöl'deki el kadar alışveriş merkezinden saatlerce çıkamıyoruz, şimdi Allah bilir kaç gün burada kalacağız?" Yiğit, Bulut'un haklı sözlerine güldü. "Kızlar gezer, biz gider bir yerde oturur kahve içeriz." dedi arabayı Melek'in arabasına yakın bir yere park ederken. Bulut "Olmaz" dedi aniden. Yiğit ve Yavuz şaşkınlıkla ona bakarken "Oğlum delirdiniz mi? Allah için bizimkiler güzeller, bir de Gazel ve Yeliz çok ses çıkarıyor, kesin dikkat çekerler. Ben katil olmak istemiyorum. Yanlarında olalım." diye açıkladı. Yavuz "Hiç hâlim ve hevesim olmamasına rağmen çok haklı diyorum. Bence de beraber gezelim. Yeliz başımıza kesin bir iş açar." diye sözlerini destekleyince Bulut da başıyla onaylayıp "Senin değil de benim kesin açılır!" diye ağzının içinden mırıldandı. Yiğit anlamsızlıkla "Yok be! Abartmayın, burada öyle ses çıkardı, bağırdı güldü şeyleri yok. Tüm herkes öyle." dese de Bulut ve Yavuz tanıyordu kızları. Yeliz'in aklına düşen bir tohum kesinlikle fidan olurdu. Hatta önü tutulamazsa ağaç olup meyve de verirdi. Bir kere sevgili kelimesi çıkmıştı onun ağzından! Bu yüzden kızlar önde, üç erkek arkada dolaşmaya başladılar. Yiğit, Bulut ve Yavuz'un ne demek istediğini şu an daha iyi anlıyordu. Üstelik sorun sadece Yeliz ve Gazel de değildi. Hepsi oldukça dikkat çekiyordu ve tamamen istemeden... Kasti olarak bile değil... Yiğit baktı ki olacak gibi değil adımlarını hızlandırıp parmaklarını Melek'in parmaklarına geçirdi. Melek bir an korkup sıçrasa da Yiğit'i görünce sakinleşip bakışlarıyla nedenini sordu. Yiğit yeniden Yavuz'u öne sürecek bir ima yapınca da elini bırakmadı. O an Bulut, Yiğit'i inanılmaz derecede kıskanmış ve hatta gıcık olmuştu. Şu hareketi yapabilen vardı yapamayan vardı! Neden canını çektirmişti ki? Baktı ki olacak gibi değil, Yavuz'a eğilip kulağına fısıldadı. "Sen Yeliz'in koluna gir, ben de Gazel'in. Diğerlerini de aramıza aldık mı tamamdır!" Yavuz başıyla onayladı. Dâhiyane bir fikirdi. İkili adımlarını hızlandırıp kardeşlerinin kollarına girdiler. Zümrüt ve Yasemin de ikisinin arasında kalmıştı. Zümrüt saçma bir şekilde kendini Yavuz'un yanında yürürken bulunca adımlarını hızlandırdı ama Bulut ve Yavuz bakışıp adımlarını onlara uydurdu. Zümrüt bu kez yavaşladığında ise Yavuz yüzüne bile bakmadan "Yanımızdan ayrılmayın!" diyerek özellikle isim vermese de Zümrüt'ü uyardı. Melek, onun bu tavrına karşın müdahale edecekken Yiğit engel oldu. Kulağına "Karışma lütfen. Zümrüt'ün hazır olmasına ve kendini savunmasına fırsat tanı." diye fısıldadı. Onlar fısıldaşırken dışarıdan koklaşıyorlarmış gibi, Yiğit, Melek'i öpüyormuş gibi görünüyordu. Hepsi bu duruma çok şaşkındı. Yavuz, ekstra olarak üzgündü ve böyle hissetmeye engel olamıyordu. Bir duygu seline kapılmış, o selde boğuluyor ve tutunduğu her şey elinin altından kayıp onu daha da derinlere sürüklüyordu. Yavuz bu sele teslim olmak yerine çırpındığı için kurtulamıyordu. Oysa kurtuluş, selin aktığı yöndeydi ve Yavuz bunu göremiyordu. Kızlar bir kıyafet mağazasına girdiklerinde Yiğit sabır dilendi. Başına gelecekleri Melis sayesinde deneyimlediği için biliyordu. Bir kızın alışveriş edişi zordu, beş kızın alışverişini söylemeye gerek bile yoktu. Tüm alışveriş boyunca Yiğit gözünü Melek'ten alamamıştı. Kıyafeti gözüne kestirmesi, denemesi ve burun kıvırıp, sanki en başta kendisi beğenmemiş gibi bir memnuniyetsizlikle yerine asması... Gidip Melek'i mıncırası geliyordu. Ve Yiğit hayatı boyunca küçükken sahip olduğu kedileri dışında hiçbir şeyi mıncırmamıştı. Kızlar sonunda yüz tane denedikten sonra bir iki parça bir şey almışlar ve oradan çıkmaya karar vermişlerdi. Makyaj ve bakım ürünleri satan bir mağazaya geldiklerinde ise bu kez içerisinin de pek tehlikeli olmayacağını bilerek erkekler geri durmuştu. Uzun bir zaman sonra kızlar oradan çıktıklarında kapının önünde onları bulamayınca aramamaya karar vererek kendi başlarına gezmeye başlamış, o sırada bir ayakkabıcıya girmiş olan erkekler de dönünce kızları bulamamıştı. Bu durum onları panik etmişti ve fellik fellik her yerde kızları aramaya başlamışlardı. Telefonla arasalar da AVM'nin içindeki müzik ve kalabalığın gürültüsünden duymayan kızlar telefonu cevaplayamamıştı tabi ki. Sonunda ayrılmaya karar vermişler ve her biri bir yöne dağılmıştı. On dakikalık bir aramanın sonunda Yavuz uzaktan onları görmüş ve diğerlerine hızlıca onlara doğru yürürken mesaj atmıştı. Telefondan başını kaldırdığında gördüğü şey yüzünden kan beynine sıçradı. Zümrüt başı eğik öylece yürürken karşısından birkaç kişi gülerek onun üstüne doğru yürüyordu. Erkeklerden biri hızlandı ve Zümrüt'le sanki çarpışmışlar gibi bir hava yaratarak kızı düşürüyormuş gibi yapıp belinden yakaladı. Hiçbir şey düşünmeden ne diyeceğini bile bilmeden koşarak onlara yetiştiğinde çocuktan özür dileyen Zümrüt'ün bileğinden yakaladığı gibi kendine çekip arkasına aldı. Zümrüt o anlarda ne olduğunu anlayamıyordu. Yediği darbeden sonra zaten beyni sarsılan kız ona dokunan Yavuz'un hayâl ürünü olduğuna neredeyse emindi. "Ne yapıyorsun lan sen?" diye bağırdı çocuğa. Çocuk Yavuz'dan çekinmek yerine üstüne yürümüştü. "Asıl sen ne yapıyorsun lan? Yemedik sevgilini! Önüne bakmayan oydu! Çarpıştık!" dediğinde Zümrüt'ün kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu. İlk kez birisi onları sevgili sanmıştı. Şu an arada Yavuz olmasa çocuğa sarılabilirdi ancak muhtemelen Yavuz bu durumdan nefret ediyordu. Yavuz'un 'O benim sevgilim değil' demesini beklese de Yavuz "Gördüm lan kızın üstüne nasıl bilerek geldiğini! O önüne bakmıyordu ama sen ona bakıyordun! Şerefsiz!" diyerek kafayı çocuğa gömmüştü. Kızların çığlığı çocuğun inlemesini bastırmıştı. Çocuğun arkadaşları olaya müdahil olacakken Yiğit ve Bulut da gelince güvenlik gelmeden dağılmışlardı. "Ne oldu ya?" diye sordu Bulut giden çocukların arkasından bakarken. Kimse cevap vermeyince Yeliz "Biri Zümrüt'e çarpmış bilerek. Abim de onu, gazabından nasiplendirdi." diye cevapladı Bulut'u. Normalde konuşmazdı da kimse cevap vermeyince dayanamamıştı. Ama hala pislikti Bulut, kötü bir çocuktu! Bulut bir an Yeliz'de takılı kalsa da aklı hâlâ yerindeyken Zümrüt'e baktı. "Şerefsiz köpek!" diye söylendi giden çocuklara dönen bakışları ve yeniden baktı bembeyaz kesmiş kuzenine. "Sen iyi misin Zümrüt?" diye sordu endişeyle. Zümrüt başıyla onaylarken Yasemin çok gerekliymiş gibi hatırlatma yapmıştı. "Bir de kurtarıyormuş gibi beline sarıldı sapık!" Aslında çok gerekliydi, belki gözden kaçmışsa falan haberdar etmek istemişti. Bu abisine 'Millet kızı yolda buluyor, tuzaklar kuruyor sen daha görme!' mesajıydı. Yavuz tek kelime etmedi. Zümrüt de sessizce "Sağ ol." dedikten sonra sustu. Öyle garip bir haldeydiler ki artık değil konuşmak yüz yüze bakamıyorlardı. Yiğit Melek'in yanına gelip kulağına eğildi. "Gördün mü? Müdahale etmesen de bir şeyler düzeliyor." Melek iç çekip başını iki yana salladı. "Senin bu kuzenin aptal!" dedi sessizce. Yiğit gülse de "Bence çok akıllı." dedi kendi kendine mırıltıyla. Melek duymamıştı bu sefer. Kuzeni, en azından kendisinden akıllıydı. Melek'i daha önceden fark edip âşık olmuştu. Bu durumdan şu an hiç haz etmiyor olsa da Melek âşık olunacak bir kızdı. En âşık olunacak kişiydi hatta... Duraksadı Yiğit... Bir şeyi kabul etmiş olmuyordu! Sadece demek istediği Melis olmasaydı... Alışveriş merkezinden çıkmaya karar vermişlerdi. Oradan yemek yemeye gitmişler, yemekten sonra da bir şeyler içmek ve canlı müzik dinlemek için bir kafeye geçmişlerdi. Eve döndüklerinde hepsi yorgun, çoğunluk bir sebepten gergindi. Yiğit ve Melek'in aklı tamamen gece beraber uyuyacakları gerçeğindeyken Zümrüt ve Yavuz AVM'de yaşananları düşünüyorlardı hâlâ. Melek kızların yataklarını, Yiğit'in kaldığı odaya, Yavuz ve Bulut yatağını da salona hazırladı. Normalde gerçek bir evlilik hayatı yaşamadıklarını saklamayacaklardı ama Yavuz'un bu tavırları yüzünden Melek en doğrusunun bu olacağına karar vermişti. O yüzden kızlarla değil de Yiğit'le odasında kalacaktı. Yiğit'in odasında üç tane divan yatak vardı Yasemin ve Zümrüt normalde oldukları gibi, yatarken de sakinlerdi. Bu yüzden ikisi bir yatakta yatacaklar, Yeliz ve Gazel de diğer iki divanda uyuyacaktı. Bulut ve Yavuz'un da yerini açtıktan sonra ihtiyaç duyabilecekleri her şeyin yerini söylemiş, Banyoya kâğıt havlu bırakmış ve odasına girmişti. Yiğit de arkasından girdiğinde Melek "İşin bu kısmını hesaba katmamıştım." diye itiraf etti sıkıntıyla. Yiğit de hesaba katmamıştı ama içinde şen bir çocuk vardı aynı zamanda. Böyle düşünmesi onu kötü bir insan yapar mıydı, bilmiyordu ama içinde kötü hiçbir niyet yoktu. Yiğit "İstersen ben yerde yatarım." dedi yarım ağız ama Melek kabul etmedi. "Daha önce uyuduk" dedi ilk gecelerini kast ederek ama son anda aklına hem hasta olduğu zaman hem de sabah uyandıkları hâl geldi. "Daha önceki uyarılarımı hatırlayıp uygularsan bir sıkıntı olmaz bence." Yiğit de başıyla onayladı. Yiyecek değildi ya! "Uygularım tabi..." Melek pijamalarını giyinmek için banyoya giderken Yiğit de odada giyinmişti. Ev sıcak olduğundan tişört giymişti ikisi de. Yiğit Melek'i tişörtle görünce dün geceki halleri aklına geldi ve "Daha iyi misin? Ağrın yok değil mi?" diye sordu. Melek'in birden yüzü yanmaya başlasa da başını salladı. "İyiyim." dedi gün içinde ara ara kasılmalar hissetmiş olsa da gayet iyiydi. Yiğit "Benden çekinme Melek. Sen benden çekinirsen ben de çekinmem gerektiğini düşünürüm. Biz artık aynı evi paylaşıyoruz." dediğinde Melek "Hayır, çekinme." dedi. "Ondan değil..." Melek'in neden çekindiğini anlıyordu elbette. Melek bu konuyu kızsal bir mevzu olarak görüyordu. Ancak yanlış düşünüyordu. Sürecin tamamı kızsal olabilirdi ama Melek'in acı çekmesi insani bir şeydi. "İlk bana gelmeni isterim." dedi Yiğit. "Her ne yapıyorsam ilk sana koşarım. O yüzden oyundan bağımsız, ben hep buradayım Melek." dediğinde Melek gözlerini kırpıştırdı. İlk kez o an fark etti Melek, çok tehlikeli sularda yüzüyorlardı ve işler artık tamamen karışıyordu. Hayır diledi. Bu işin sonu başka caddelere, sokaklara çıkıyordu çünkü... 🍇 Sosyal Medya: İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr Twitter: Busrastypwriter Tiktok: Busras.typwriter
|
0% |