Keyifli okumalar başlamadan alttaki boş yıldızı güzel niyetlerle doldurmayı unutmayın🩷🩷
🍇
33. BÖLÜM
Sabah ilk uyanan yine Melek olmuştu. İki gündür Yiğit'le uyurken bir şekilde çok yakın uyanıyorlardı ve bunu kendisinin de kasten yapmadığı gibi Yiğit'in de kasti yapmadığına inanıyordu. Uyurken bir şekilde birbirlerine çekiliyorlardı işte. Gece artık ev soğuyor muydu, neydiyse birbirlerine sokulup ısınmaya çalışıyor olabilirlerdi.
Okula gitmeleri gerekiyordu ve kuzenlerini de okula götürmek, derslerden sonra okulu gezdirmek niyetindeydiler. Bu yüzden Melek diğerleri kalkmadan önce kalkıp kahvaltıyı hazırladı. Kahvaltı hazır olana kadar diğerleri de uyanıp yatakları toplamışlardı. Hızlıca kahvaltılarını yapıp aynı hızda toplamışlardı. Yola çıktıklarında arabalara her zamanki gibi dağılmışlardı. Okulun girişinde güvenlik, misafirlerin isimlerini alınca içeri girebilmişlerdi.
"Yiğit, oha okula bak lan! Siz burada derslere odaklanabiliyor musunuz?" diye sordu Bulut. Yiğit güldü. "Melek gibi inek öğrencileri saymazsak kimse ilk yılında derslere odaklanamaz ama sonra alışıyor insan. Her gün göre göre sıkılıyor." diye cevap verdi.
Bulut "Güzel kızlar da varmış." dedi etrafına bakarken. Yiğit Yavuz yüzünden direkt olmasa da imayla laf soktu. "Aman hayatında biri varsa duymasın. Yerin kulağı var."
Bulut gergin bir şekilde güldü. "Yok canım kendim için demedim. Yavuz için diyorum. Etrafına baksana oğlum!" dediğinde Yavuz'un kaşları çatıldı. "Kim var hayatında?" aslında olanların farkında olsa da yokmuş gibi davranıyordu. Yoksa kör ya da salak değildi. En yakın arkadaşının, kardeş bildiği adamın kardeşine bakışlarını görüyordu. Aşkı ondan iyi bilen mi vardı?
Ama Zümrüt'ü ve kendisine olan aşkını görememişti. Kör değilse bile gözlerinde bir bozukluk vardı.
"Yok da..." diyen Bulut Yiğit'e ters bir bakış attı. "Dışarıda da gözüm yok!" diye tamamladı cümlesini. "Sen bakın etrafa."
Yavuz güldü. "Benim de kimse de gözüm yok. Sen kendi işine bakın asıl!"
Kızlardaki muhabbet ise farklı değildi. "Of of okula bak!" dedi Yeliz. "Kız burası okul mu yoksa modellik ajansı mı? Kızları ayrı erkekleri ayrı manken gibi!"
"Bu bizim okula özel değil bence. Genel olarak üniversite öğrencilerinin hali." dedi Melek. Yasemin ise "Devlet üniversiteleri bu kadar değil. Hatta bir yerden sonra salıyorlar, eşofmanla geliyorlar okula." dedi. Melek güldü. "Aslında sınav zamanı ben de eşofman ve benzeri şeyler giydim. Hemen herkes o şekilde geldi hatta."
"Kız Melek bir şey diyeceğim." dedi Gazel arkadan öne doğru eğilerek. "Siz niye yüzük takmıyorsunuz?"
Melek aynadan kuzenine baktı. Oysa kafası hemen kulağının dibindeydi. "Tarzımız değil Gazel!" dedi sert bir şekilde gözlerini devirerek. Gazel güldü. "Saklıyorsunuz değil mi evli olduğunuzu milletten! Çakallar!" dediğinde ise Yeliz "Ana doğru! Siz kesin herkesten gizliyorsunuzdur! Okula da ayrı arabalarda geliyorsunuz!" diyerek nokta atışı yaptı.
Melek o an iyi ki Yiğit'ten o şekilde intikam aldım diye düşündü. Şu an yalan söylemek zorunda kalmayacaktı çünkü. Yalanın yalanı doğurması gibi doğrular da doğruları doğuruyordu herhalde.
"Saklamıyoruz Gazel'cim, Yeliz'cim. Sadece bilmesi gerekenler biliyor. Elimize megafon alıp evliyiz diye bağırsaydık bunu duyanlar hep bir ağızdan bağırarak 'Bize ne?' diye sorardı çünkü!"
Yasemin "Bilmesi gerekenler derken mesela?" diye sorunca Melek ona 'Sende mi Brütüs?' dercesine baktı. "Yakın arkadaşlarımız işte." diyerek geçiştirdi.
Yasemin kıskanmış gibi dudak büktü. "Yakın arkadaş da yapmıştın değil mi? Neydi adı? Fidan mı?"
Ve evet ismini de bilerek yanlış telaffuz etmişti. Güldü Melek. "Filiz." dedi bastırarak. "Ve hâlâ en ama en yakın arkadaşlarım sizsiniz. Korkmayın. Ben nasıl ki senin arkadaşın, neydi ismi Dila mı? Hah evet, Dila'yı kıskanmıyorsam, senin de kıskanmana gerek yok."
Yasemin omuz silkti. "Dila ile konuşmuyoruz artık zaten." dediğinde Melek'in kaşları havalandı. "Neden?" diye sordu.
Yasemin umursamaz bir ifadeyle "Hayata aynı pencereden bakmıyorduk ve onun baktığı pencere hiç hoşuma gitmiyordu. O da benim baktığım pencereye laf edip duruyordu. En sağlıklısı arkadaşlığımızı bitirmekti. Öyle yaptık. Önemli değil, zaten buraya geliyorum." diye açıkladı.
Fen ve edebiyat Fakültesi'nin önüne geldiklerinde Melek ve Yiğit arabalarını park etmiş ve hep birlikte içeri girmişlerdi. Kantine inerlerken Yasemin lavaboları görünce "Ben bir lavaboya gitsem iyi olur." dedi Melek'in kulağına. Evden çıkarken çok sıra olduğu için boş vermişti ama yolda sıkıştığı için artık mecbur kalmıştı. Melek "Gel beraber gidelim." dedi ama Yasemin başını iki yana sallayıp duvardaki rehber panosunu göstererek "Bir alt kat değil mi?" diye sordu. Melek başıyla onaylayınca "Ben sizi bulurum. Git sen." dedi. Melek "İyi madem, sorun olursa ararsın." dediğinde Yasemin yanlarından ayrılarak lavaboya gitti.
Melek ve Yiğit önderliğinde kantine geldiklerinde kızlar etrafına hayran hayran bakınıyordu. "Kantininiz de pek renkliymiş. Yasemin'in okulunun kantini hapishane gibiydi." dedi Yeliz.
Yavuz sonunda Yeliz'in bu her şeye burun kıvıran haline dayanamamıştı. "Sen o hapishaneyi de kazanamadın. Kazanmayı denemedin bile Yeliz!"
Yeliz de "Sen çok kazandın!" diye cevap verdi. Yavuz gözlerini devirdi. "Ben okula gitmek istemedim. Okumaya devam ediyorum. Açıktan da olsa bir üniversite kazandım ben." diyerek kendini savundu
Yeliz daha fazla uzatmadı. Bulut "Ben galiba yeniden hazırlanacağım. Okul ortamı hiç fena değilmiş." dedi. İkisi de açık öğretimden işletme okuyorlardı. Çünkü okula gitmek onlar için vakit kaybıydı. Belli başlı üniversiteler dışındaki diğer tüm okulların verdiği eğitim niteliksizdi. İnsanın kendisini geliştirerek başarılı olacağına inanıyorlar ve bu başarıda okulun bir katkısı olmadığını düşünüyorlardı. Ancak bir diplomaları olsun diye de açıktan okuyorlardı.
"Kızları gördün tabi." dedi Yeliz ağzının içinde mırıldanarak. "Efendim?" diye soran Bulut arsızca sırıtıyordu. Ağzının içinde söylense ve Bulut söylediklerini duymasa da ne söylendiğini bilecek kadar tanıyordu Yeliz'i.
Yeliz gözlerini irice açıp çenesini kaldırarak meydan okudu. "Diyorum ki artık beraber hazırlanırız hepimiz ama tercih yaparken iletişimde kalalım ki yanlışlıkla aynı üniversiteleri yazmayalım!" dedi gözlerini Bulut'un gözlerine dikerek.
Bulut ve Yavuz Yeliz'e şaşkınlıkla baktılar. "Okumaya devam mı edeceksin?" diye soran abisini başıyla onayladı. "Sadece ben değil, Gazel ve Zümrüt de. Önce liseyi bitireceğiz sonra üniversite kazanacağız." diye devam etti. Bulut ve Yavuz gülümsedi. İkisi de kardeşlerinin okumasını çok istiyorlardı. Çünkü öbür türlü coğrafya, kadını ezmeye çok müsaitti. İkisi de kardeşleri okusun diye çok ısrar etmişlerdi ama çabaları sonuçsuz kalmıştı. Kendi kararları olduğu için de ellerinden bir şey gelmiyordu. Aslında Bulut, Mustafa'yı bilmediğinden Gazel'in kendi kararı sanıyordu.
Öylece kantinin ortasında dikildiklerini fark ettiklerinde bir masaya geçip orada bu konuyu detaylıca konuşmanın daha doğru olacağına karar verdiler.
Onlar bir masaya geçtikten hemen sonra da Melis ve Çisem yanlarına geldi.
"Selam!" dedi Melis ellerini Melek'in omuzlarına arkadan bastırarak. "Yeni yüzler görüyorum." diyerek herkese sırayla baktı. Sonra "Sanırım bunlar, anlata anlata bitiremediğin kuzenlerin ve arkadaşların." deyince Melek, onun ne kadar zeki biri olduğuna bir kez daha emin olmuştu.
Melek onu onaylayıp "Tam üstüne bastın." diyerek Yiğit'i işaret etti. "Onun ve benim kuzenlerimiz."
Melis tekrardan onlara bakıp genişçe gülümsedi. "Hoş geldiniz. Melis ben. Çok memnun oldum." dedi. Ardından Çisem de öne doğru eğilip şirin bir şekilde gülümsedi. "Ben de Çisem. Çok memnun oldum." diyerek başıyla herkese selam verdi. Gözleri durup durup Yavuz'a takılıyordu. Bu esmer güzeli çocuk ilk bakışta takılmıştı radarına.
Yiğit yanında yer açarak "Otursanıza, tanıştıralım." dedi. Melis'i görünce Melek'in aklına malum gerçek dank etmiş, bu da yüzünü ister istemez asmıştı. Daha ilk günden öğrendiği bu gerçeği son zamanlarda çok sık unutur olmuştu. Yiğit, Melis'i seviyordu!
Melis ve Çisem oturmak için sandalye çektikten sonra Yiğit ve Melek herkesi tek tek tanıştırmaya başladı.
Öbür yandan lavabodan çıkan Yasemin, açılan bilekliğini takmaya çalışarak merdivenleri indi. Merdivenleri indikten sonra sağa dönecekken sert bir şekilde çarptığı beden yüzünden geriye savrulurken çarptığı kişi tarafından tabiri caizse havada yakalanıp geri çekildi. Bu sefer de kuvveti ayarlayamayan çocuğa yeniden çarpmış ve bu kez aşırı aşırı bir temas içinde bulmuştu kendini. Kendini geri çektiğinde Çocuk "Yasemin?" dedi buğulu bir sesle
Yasemin, bu çocuğun onu nereden tanıdığını anlayamadı. "Efendim?" diye sordu gözlerini kısarak.
"Yasemin kokuyorsun." dedi çocuk kaşlarını kaldırarak. Yasemin'in de kaşları yaşadığı aydınlanmayla havalanmıştı. Yani tanıdığı kendisi değil, parfümüydü. "Yani?" diye sordu yukardan bir tavırla. Çarpıştıklarında ruhu bedeninden birkaç saniyeliğine ayrılmıştı. Bu yüzden birazcık sinirliydi.
Yasemin'in takındığı tavır yüzünden, artık tek ukala taraf Yasemin değildi. "Yani, öyle çok sıkmışsın ki kokudan dengeni kaybetmişsin. Önünü göremez olmuşsun. Geldin çarptın." dedi çocuk da imayla.
Yasemin sinirle gülümsedi. "Ben önüme bakmıyordum diyelim, sen ne yapıyordun o sırada? Ayrıca istediğim kadar sıkarım' Sana ne? Parfüm sponsorum musun benim!"
"Kamuya açık alanda sıkıyorsan sana ne olmuyor işte! Burnumun direği kırıldı!"
"İnsanların işine karışmaya devam edersen bugün burnunun direğinin kırıldığı gibi yarın ayak bileğin, öbür gün leğen kemiğin de kırılır." diyen kız gözlerini belertmişti. "Çekil önümden!" deyip yanından geçmeye çalıştı ancak çocuk önüne geçerek ona engel oldu.
Çocuk gözlerini kısarak "Anlamadım?" diye sordu. Yasemin'in dudağının bir kenarı tehlikeli bir şekilde kıvrıldı ve ayağının ucuyla çocuğun ayak bileğine acı hissetmesine yetecek bir güçle vurdu.
"Ah!" diye bağıran çocuğun kulağına eğilip "İyi bir öğretici olduğumu söylerler. Bu kez anlamışsındır bence!" dedikten sonra yanından geçip onun söylenmelerine kulak kapattı ve kantinin içinde göz gezdirdi. Ortadaki masalardan birinde gördüğü Zümrüt'le yerlerini tespit ettiği arkadaşlarının yanına gitti. Melis ve Çisem'i henüz fark etmemişti.
"Ben tüm övgülerimi geri alıyorum. Canını sevdiğimin devlet üniversiteleri ya! En azından zengin züppeler yok!" diyerek bir sandalye çekip Melek'in yanında açtığı boşluğa oturdu.
"Ne oldu?" diye sordu Melek gülerek. Tepkisi oldukça şirindi. Kesin biri sulandı diye düşünüyordu. O sırada Melis ve Çisem'i fark eden Yasemin'in harareti azaldı ve baş selamı verip gülümsedi. "Şey, gelirken bir öküzle çarpıştım da. Ondan sinirlendim biraz." dediğinde önüne bir şey düştü.
Masaya düşen şeye baktı önce. Çarpışmadan önce takmaya çalıştığı bilekliğiydi. Sonra başını kaldırıp onu, masaya bırakana baktı. Çarpıştığı çocuk başında dikiliyordu. Onun bu masaya, abisinin, kuzenlerinin de olduğu bu masaya, gelmesine inanamadı. Gözleri ardına kadar açıldı ama çocuk oldukça ukala bir gülümsemeyle "Bu okulun zengin, öküz, züppeleri böyle de yardımsever işte. Düşürmüşsün." diyerek bilekliği işaret etti.
Yasemin öfkeyle "Sen!" demeye kalmadan Yiğit'in şaşkın bir şekilde "Asil ne oldu kardeşim?" demesiyle sustu.
Asil, Yasemin'in bu masaya oturduğunu gördüğünde aslında mevzuya uyanmıştı. Çünkü dün konuştuklarında Emre, ona kuzenlerinin geldiğini söylemişti. Bu kız da Bingöl'den gelen ya Melek'in ya da Yiğit'in kuzenlerinden biriydi. Söylenmelerini duyduğunda ise sinirlenmek yerine gülmüştü. Çünkü kendini kandırmasına gerek yoktu. Önüne bakmayan bu güzel kızla tanışmak için ona bilerek çarpmasa da onun çarpmasına izin vermişti.
Melis kahkahalarla güldü. "Asil, Asil! Yine sen, yine bir kızın senden kaynaklı öfkesi!" dediğinde Asil omuz silkti. "Ben bir şey yapmadım ki! O bana çarptı, o sinirlendi." dedi gülerek. Yavuz ve Bulut gözlerini kısmış Asil'e her an dalacakmış gibi bakıyorlardı. Onları tutan tek şey Yiğit'in arkadaşı olmasıydı. Hatta kardeşim demişti...
Yasemin'in gözleri ardına kadar açıldı. Öfkeyle "Çarpıştık!" dedi. Avuçlarını sertçe birbirine vurup görsel betimleme de yapmıştı. "Çarpışmak tek kişiyle olmaz! Ben önüme bakmıyordum madem, sen baksaydın! Tövbe estağfurullah ya!"
Melek olay uzamasın, Yasemin daha da sinirlenmesin diye araya girdi. "Melis'cim işte Bu da Yasemin. Yeliz'in ikizi, Yavuz'un diğer kardeşi" deyip son olarak onu da tanıştırmıştı
Melis gülümsedi. "Çok memnun oldum Yasemin." dedi. Melek, Yasemin'i Melis ve Çisem ile tanıştırdı ve Asil'i de diğer herkes ile tanıştırdıktan sonra aralarında bu yeni tanışıklıktan kaynaklı mesafeli bir sohbet döndü. Sonra ders saati gelince dersi olan dersine gitti, diğerleri de onların dersten çıkmasını bekledi. Ders arasına çıktıklarında Melek, Mehmet ve Filiz'i de onlarla tanıştırınca okul çıkışında hep beraber kampüsü gezdiler.
Zümrüt, Çisem'in Yavuz'a karşı duyduğu ilginin farkındaydı. Bu canını sıksa da elinden bir şey gelmediği için her zaman yaptığı gibi buna da katlandı. Katlanmasa ne yapabilirdi sanki?
Yiğit, Mehmet'in neden onlarla gezdiğini anlamıyordu. Bu çocuktan hiç haz etmiyordu. Melek'in ona yar olmayacağını bile bile hala peşinde dolanması sinirlerini bozsa da aralarındaki evliliğin gerçek olmaması elini kolunu bağlıyordu.
Bir şey söyleyecek olsa Melek hemen Melis'e karşı olan duygularını öne sürüyordu ama Yiğit uzunca bir zamandır Melis'e olan duygularını mikroskopla ancak bulabilecek durumdaydı. Bunu da ne Melek'e ne de bir başkasına söyleyemiyordu.
Son günlerde içindeki tek konu Melek'ti. Melek aşağı, Melek yukarı...
Sonunda eve geldiklerinde hepsinin yüzü gülüyordu. Zümrüt hariç. Zümrüt'ün içinde günden güne büyüyen bir karadelik vardı ve Zümrüt'ü yutmak üzereydi. Melek sık sık onu konuya dâhil etmeye çalışsa da bir yerde mutlaka konudan kopuyordu. Konuşmuyor, içine atıyor ve o karadeliği büyütüyordu.
Melek buna daha fazla tahammül edemeyeceğini anladığında akşam üzereydi ve evde yoğurt bitmişti. Çok acelesi olmasa da "Ben alışverişe çıkacağım." dedi. Yiğit tam 'beraber gidelim' diyecekti ki Melek ondan önce davranıp 'Yavuz sen de benimle gelsene. Başka şeyler de alacağım. Yardım edersin' diyerek Yiğit'in sözünü kesti. Yavuz'la konuşması gerektiğini ve ne için konuşacağını bilse de Yiğit'in içindeki iflah olmaz kıskançlık içini yiyip bitirmeye başlamıştı.
Arabada tek kelime etmeden, alışveriş merkezine geldiler. Oradan da markete girdiler. O süreçte ikisi de ağzını açmadı.
"Biliyorsun değil mi?" diye sordu Melek birden konuya bodoslama dalarak.
Yavuz da "Neyi?" diye sordu. Zümrüt'ün her şeyi anlattığına o kadar emindi ki sorduğu sorunun o konuyla alâkalı olabileceğini düşünmemişti.
"Zümrüt'ü." dedi Melek hiç sekmeden. Yavuz duraksayınca o da durdu. Yavuz "Zaten size her şeyi anlatmadı mı?" diye sorarken gözlerini kısmıştı. Melek'in, ağzını arayıp aramadığını merak ediyordu.
Melek gözlerini yumdu. "Anlatması gereken şeyler var demek ki... Hiç şaşırmadım. Nereden öğrendin?"
Yavuz inanamıyordu. Zümrüt'ün onlara anlattığına adı kadar emindi. Yani hiçbir şey söylememiş miydi? Bunca zaman boşuna mı suçluyordu onu?
"Bahçede konuştuklarınızı duydum. Duvarın arkasındaydım." Diye cevaplarken bile bunun şaşkınlığını yaşıyordu. Melek başıyla onayladı. O gün tek kulak misafirleri Yiğit değildi yani. Şaşırmamıştı. Hatta o zamanlar garip bir şekilde hissetmişti bu ihtimali ama ses seda çıkmayınca, şüphesi geçmişti.
"Ne söyledin Zümrüt'e?" diye sordu Melek alışveriş sepetine yoğurt ve yumurta koyarken.
Yavuz cevap vermeyince durdu. Yüz ifadesine baktığında bile çok kötü şeyler söylediğini anlayabiliyordu. Gözlerini yumdu. "Sen söylemezsen Zümrüt asla söylemez. Yani başka türlü öğrenemem Yavuz. Lütfen söyle. Söylemezsen kendi kafamda kurgular, hayır, en kötüsünü kurgular ona göre nefret ederim senden. O yüzden bence söyle." diye tehdit ettiğinde Yavuz acı bir şekilde tebessüm etti. "Yine de benim söylediklerim eminim tahminlerinin yanında bile daha kötü kalır." diyen Yavuz derin bir iç çekmişti. Vicdan azabı birden omuzlarını düşürmüştü çünkü.
Melek "Yavuz sen ne yapıyorsun ya?" diye isyan ettiğinde Yavuz başını iki yana salladı umutsuzca.
Melek, açıkça söylemezse Yavuz'un da Zümrüt'ün de kendisinin de acı çekmeye devam edeceğini anladı. Bu yüzden soğutucu reyonun önünde durup kollarını arabanın itme demirine dayadı ve Yavuz'a çevirdi başını.
"Yavuz! Bunun sorumlusu Zümrüt değil. Senin duyguların nasıl senin elinde değilse benim duygularım da benim elimde değil. Yani olacak olsa, Zümrüt falan dinlemezdim. İnan bana birinden vazgeçmek birini sevmekten daha kolay. Sana git Zümrüt'ü sev diyemem ama lütfen beni unut. Hem artık evliyim ben." dediğinde Yavuz ona değil reyonlara bakıyordu. Başıyla onayladı. "Farkındayım. Siz her ne kadar rol yaptığınızı sansanız da evli olduğunuzun gayet farkındayım. Yakında siz de fark edersiniz." dedi. Melek gözlerini kırpıştırdı. Son bir gayretle "Rol mü? Saçmalama!" dese de Yavuz'un silik gülüşü inanmadığını gösteriyordu. Bunun üzerine Melek, konuyu yeniden ona ve Zümrüt'e getirdi.
"Zümrüt bana, hiçbir zaman senden ve sana karşı olan duygularından bahsetmedi. Bir gece ben onlarda kalırken adını sayıkladığını duydum. Artık nasıl baskılamışsa hislerini geceleri sayıklıyordu. Sonra dikkat ettim hareketlerine. Hatta başlarda acaba yanlış mı anlıyorum diye düşündüm ama bir süre izleyince sana karşı ne kadar fedakâr, ılımlı ve ilgili olduğunu fark ettim. Ancak dikkatli bakarsan anlayabileceğin bir aşk onunkisi. Yavuz, ben sana şans verebilirdim ama seni, senin istediğin şekilde sevmiyordum. Bir gün ayrılacaktık ve o zaman işler daha garip bir hâl alacaktı. Zümrüt olmasa belki o şansı verecektim ve işler o noktaya gelecekti. Ben seni insan olarak, arkadaş olarak gerçekten çok seviyorum. Tabi şu son iki gün hariç! Aşırı gıcık oldum sana. Kusura bakma ama Zümrüt bu tavrı hak etmiyor. Ben sana bir güne bir gün nefret kustum mu? Sen beni sevginle boğarken bile yapmadım. Senin de yapmaya hakkın yoktu. Sevdiği kişi sen olsan bile onun kimi sevdiği seni ilgilendirmez."
Melek'in bu uzun uzadıya konuşması Yavuz'u kırmış ve üzmüş olsa da söylediklerinde haklıydı.
"Ne dedin?" diye sordu tekrar Melek. "Ne dedin de kız senin yanındayken de sen yokken de bu kadar eziliyor?"
Yavuz iç çekti ve kendisinin de söylediğine en çok pişman olduğu şeyi itiraf etti. "Hiçbir zaman mutlu olmamasını, çünkü mutlu olmayı hak etmediğini söyledim. Asla onu sevmeyeceğimi, sevilmeyi hak etmediğini de söyledim."
Birçok şey söylemişti. Bencil, kıskanç, sinsi gibi ama bunların diğer söylediklerinin yanında bir önemi kalmamıştı. Çünkü çok kırmıştı Zümrüt'ü. Şu an adı kadar emindi ki sevmeye devam ediyor olsa da asla onunla birlikte olmak istemezdi.
"Bu sözlerin dönüp dolaşıp seni yakacağını biliyorsun değil mi?" diye sordu Melek. Gözleri dolmuştu ve Yavuz'a karşı içinde büyük bir öfke patlıyordu ama üzgün ve pişman olduğunu gördüğü için bu öfkeyi ona yansıtmayıp içinde tutuyordu.
Yavuz başıyla onayladı Melek'i. Hatta çoktan yanmaya başlamıştı bile.
Dayanamayan Melek "Nasıl kıydın Yavuz ya?" diye isyan etti sonunda gözlerinden birkaç damla aynı anda ve hızla akmıştı.
Melek'in sesi yüksek çıktığı için birkaç kişinin bakışlarına maruz kalmışlardı. Tekrar sesini kıstı. "O ne dedi peki?" Dudakları da sesi gibi titremişti. Şu an eve gidip Zümrüt'e sıkıca sarılmak istiyordu. Asla hak etmediği bir muameleydi bu.
Yavuz "Hiçbir şey... Ağlamadı bile ama çok kötü oldu. Biliyorum." dediğinde Melek ters bir bakış attı Yavuz'a. Yavuz "Bakma öyle, o an ben de acı çekiyordum. Ben, şu an da çok mutlu değilim ama evet, haksızlık ettim ona. Şimdi görebiliyorum. Yine de kızgınım Melek, elimde değil."
"Ben de kızgınım Yavuz. Gerçekten. Ah keşke Toprak Abi burada olsaydı da seni dövdürebilseydim ona!" dediğinde çok ciddiydi ama Yavuz güldü bu dediğine.
"Sadece döv desen yeterdi. Sebebini bile sormazdı." diye cevap verdi. Melek başıyla onayladı. "Geldiğinde hatırlarım umarım." Diyerek market arabasını sürmeye devam etti. Birkaç çeşit şarküteri ürünü daha alıp abur cubur reyonuna geldiğinde cipslere bakıyordu. O sırada arkasından gelen Yavuz, Melek'e meyveli yoğurt uzattığında Melek'in kaşları havalandı. Bunun üzerine Yavuz tebessüm ederek "En sevdiğin." diye açıkladı.
Melek dümdüz bir ifadeyle "İstemiyorum Yavuz." Dedi. Sesi de en az ifadesi kadar düzdü. "Bana değil de Zümrüt'e bir şeyler bak. Onun gönlünü alman lazım."
Yavuz gözlerini kaçırdı. Açıkçası Zümrüt ile konuşmaya hayâ ediyordu. O kadar kırdıktan sonra nasıl gidip özür dileyecekti?
"Gözlerini kaçırma Yavuz!" dedi Melek kararlı bir şekilde. Hayatı boyunca hep Yavuz'dan gözlerini kaçıran, kaçınan taraf oyken bugün roller tam tersi olmuştu.
Yavuz "Utanıyorum." dedi dürüstçe. Melek güldü. "O lafları söylerken utanmadıysan özür dilerken de utanmamalısın."
Yavuz o sözleri söylerken bilinçli değildi. Öfkesiyle hareket ediyordu. Eğer şuuru biraz olsun yerinde olsaydı asla öyle şeyler söylemezdi.
Melek ilerlemeye devam edince Yavuz elindeki yoğurdu geri bırakıp Melek'in yanına döndü.
Bir süre bocaladıktan sonra "Sence neden benden hoşlanmaya başlamış olabilir?" diye sordu oldukça masum bir ifadeyle. Melek kısa bir an Yavuz'a bakıp omuz silkti. "Bilmem."
"Ben senden hoşlanmaya başladığımda çok küçüktüm. Hatırlamıyorum nedenini ama kavga etmiştik Bulut'la. Diğerleri de bana küsmüştü. Sen orada gelip bana çamurdan yaptığın pastadan ikram etmiştin. Yine çamurdan yaptığın misafir odasına da davet etmiştin ama elbette o çamurdan koltuğa sığacak kadar küçük değildim."
Melek güldü. "Hatırladım. Ahmet Amcaların Ankara'ya taşındığı zamanlardı. O hatırlamıyor ama Yiğit benim en yakın arkadaşımdı. O gidince ben de yalnız hissetmiştim. Seni de yalnız görünce dayanamadım. Ve ben hatırlıyorum ne yaptığını. Yedi kule oynuyorduk ve sen sürekli gelip dizdiğimiz taşlara tekme atıyordun. Bulut da seni çağırmıştı gitmemiştin. O yüzden küsmüştünüz."
Yavuz "Parmak kadardın. Nasıl hatırlıyorsun?" diye sordu. Melek omuz silkti. "O döneme ait anılarım silik silik ama bunu hatırlıyorum. İnsanı etkileyen şeyler etkileme derecesine göre akılda kalır."
Yiğit'in gitmesi Melek'i çok etkilemişti. En yakın arkadaşını kaybetmişti ve bir anda boşluğa düşmüştü. O dönemler Gazel ve Yeliz çok iyi anlaşırken Zümrüt ve Yasemin çok yakınlardı. Melek de Yiğit'le gezdiği için herkesin bir partneri vardı. Kimse dışarıda kalmıyordu. İlk zamanlar Melek yalnızlık çekse de büyüdükçe keskin sınırlar yok olmuş herkes, herkesle samimi olmaya başlamıştı.
"Beni nasıl etkilemişsen..." dedi Yavuz ama devamını getiremedi. Getirmesi doğru olmazdı çünkü Melek artık evliydi. Başkasıyla...
"Bir gün." dedi Melek Yavuz'a bakıp. Sonra tekrar önüne döndü ve kahvaltılık gevreklere bakınmaya başladı. "Gazel'in doğum günüydü yanılmıyorsam. Liseye yeni başladığım yıldı. İşte Gazel mum üfledi sonra pastalar dilimlendi ve tabaklara konuldu. Yengem bize pastaları dağıtmamızı söyledi. Zümrüt en büyük dilimli pastayı aldı. Bir tane de normal dilimli pastadan aldı ve o büyük dilim pastayı getirip sana verdi. Hiç kimse anlamadı. Sen de anlamadın. Eğer sayıkladığını duymamış olsaydım ben de anlamayacaktım. O hep görünmeyecek fedakârlıklar yaptı sana. Mesela ilk önce büyüklere dağıtırız normalde ama o ilk sana getirdi. En büyük dilimi... Anlamadık..."
Yavuz sessiz kaldı.
"Sen onu suçluyorsun ama asıl onun beni suçlamaya hakkı var. Ben onun kuzeniyim ve ben olmasam o sana olan hislerini hayâl dünyasında yaşamak zorunda kalmayabilirdi. Ama en çok ne zaman üzülmüştüm biliyor musun?" diye sorduğunda Yavuz gözlerine merakla baktı.
"Bir sevgililer gününde sen bana harçlıklarını toplayıp altın bir kolye almıştın. Ben de kabul etmemiştim. Hatırladın mı?"
Yavuz yarım ağız güldü. "Unuttum mu ki hatırlayayım?"
Melek iç çekti. "Ben de hiç unutmuyorum. Niye biliyor musun? Sen o gün bana ilk kez bağırdın. Neden senin sevgini hor gördüğümü sordun. Bir şans istedin benden."
"Sen de özür dileyip yine reddettin. Ne kadar acımasızmışsın diye düşünmüştüm." dedi Yavuz gülümseyerek. Melek de gülümsedi ama acıyla, ama vicdan azabıyla...
"O gün biz her şeyi diğerlerinin gözlerinin önünde yaşadık Yavuz. Zümrüt'ün de. O gün herkes ama herkes yorumsuz kalırken sen çıktıktan sonra Zümrüt saatlerce beni ikna etmeye çalıştı. Yalvardı bana! Üstünden kaç yıl geçerse geçsin benim o gün yaşadığım utanç geçmeyecek. Bildiğimi bilmediği için o kadar rahat davrandı belki. Ağlamamı da baskı gördüğüme yordu ama ben o gün onun için ağlamıştım. Düştüğü durum zoruma gittiği için. Sonra ben ağladım diye sen gelip özür dilemiştin. Sana 'Zümrüt'ten özür dile' demek istemiştim. Çok zor tuttum kendimi Yavuz. O yüzden sen herkese dilediğin gibi davran ama Zümrüt'e bu kadar pervasız olma. Her konuda sana kredim var. Zümrüt için seni silerim."
Yavuz'un göğsündeki baskı artmıştı. Kalbi sanki bir anda zift gibi kararmıştı. Bir şey diyemedi. Eve dönene kadar aralarında başka da bir sohbet geçmedi.
🍇
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.7k Okunma |
883 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |