@busbckr
|
Stokladığım bölümler bittiği için artık bölümler toplu olarak gelmeyecek. Bunun yerine birer birer bölüm şeklinde gelecek. İlk kitap bitmek üzere. İkinci kitabın da bir kaç bölümünü buradan paylaşacağım. Sonra muhtemelen google play kitaplara geçeceğim. Orada tüm kitaplarımı pdf olarak bir bütün şeklinde(Ya da seri) paylaşacağım. Bunu Wattpad'te iken açıklamıştım. Ne yazık ki ne wattpad gibi platformlar ne de şuanki ekonomide(Daha öncesinde de pek farklı olduğunu sanmıyorum) yayınevleri yazarlara hakkını vermiyorlar. Okurlar da fahiş fiyatlar yüzünden çok zorlanıyorlar farkındayım. Bunu bir nebze olsun çözmek için kendi kitaplarımı google kitaplar üzerinden makul bir fiyattan(Her iki taraf için de) satışa sunacağım. Belki ileride buradan elde ettiğim gelirle eğer talep edenler olursa kita bastırabiliriz de. Şimdilik hayal ama neden olmasın :) Bu yüzden aramıza kimseyi koymadan size ulaşmak en doğrusu geliyor. Bir kitaba 200 -300 Tl ödemek akıl karı değil. Ben hala alışamadım. Alışmayı da kabul etmiyorum. Keyifli okumalar. Yorum yaparsanız sevinirim. :) 🍇 35. BÖLÜM Melek ilk an, şokla donup kalsa da birkaç saniye sonra dudağında öylece duran dudakların hareket etmesini sağlamıştı. Yiğit'in minik bir öpücük olarak planladığı bu temas Melek'in hamlesiyle ateşli bir öpüşmeye dönerken Melek'in elleri Yiğit'in boynunda, Yiğit'in elleri de Melek'in belinde birleşti. Birbirlerine kenetlendiklerinde aralarında varla yok arası olan mesafe de kapanmış ve vücutları tamamen birbirine yapışmıştı. Hiç de kısa denemeyecek bu an Melek'in hissettiği garip dürtüler yüzünden Yiğit'ten uzaklaşmasıyla son buldu. "Yiğit..." diye fısıldadığında ne diyeceğini ve hatta neden adını söylediğini bile bilmiyordu. Nefes nefese olsalar da hâlâ elleri birbirinin bedenini sarar haldeydi. "Melek..." diye fısıldayan Yiğit için de durum bundan farklı değildi. İçinde bulundukları durumun farkına varan Yiğit toparlanıp geri çekildi. "Bizi bekliyorlar. Okula dönme artık, diğerlerinin yanına gidelim." diyerek Melek'ten tamamen uzaklaştı ve kapıyı açtı. Kapıdan çıkarken durdu, gözlerini yumup kendine sövdü ve geri döndü. Kızı öpüp, geride bırakıp eski Emre gibi şerefsiz olmayacaktı. Eğer eski Emre olsa böyle yapardı. Şu an ne Yiğit ne de Emre Melek'i bu hâlde geride bırakacak karakterlere sahip değildi. Melek'in parmaklarına kendi parmaklarını kenetleyip dairelerinden çıktı. Kapıyı kilitledi ve asansörü çağırdı. "Özür dilerim." dedi sonra. "İleri gitmeyi düşünmüyordum." Eğer Melek, o ateşli öpüşmeyi kendisi başlatmamış olsaydı bu binayı Yiğit'in başına yıkardı ama şu an Yiğit'ten çok kendisiyleydi kavgası. Kafası mı karışmıştı? Tek kafası karışan kendisi değildi ama belli ki. Hem Yiğit neden böyle bir hamle yapmıştı? Yiğit'in Melis'i sevdiğini biliyordu, bilmekten öte görüyordu. Şimdi neden Melek'i öpmüştü? Melek'in kafasının karıştığını mı anlamıştı yoksa Melek gibi bu evcilik oyunundan etkileniyor muydu? Bir dakika, Melek gerçekten etkileniyor muydu? Ve bunu, böyle bir andan sonra mı fark ediyordu yani? Yiğit de Melek'ten farklı düşüncelerde değildi. Melek'i öpmüş olması kalbinde ufak çaplı bir zelzele yaratmış olsa da onun ham ve tecrübesiz olduğunun farkındaydı. Muhtemelen bir erkeğe hiçbir zaman bu kadar yakın durmamış, pek tabi hiç kimseyle de öpüşmemişti. Tamamen ilkel bir dürtüyle onu öptüğüne emindi. Keşke öyle olmasaydı ama kesinlikle öyleydi... Melek için de keşke durum bu kadar nesnel olabilseydi. Oysa Melek üzülerek kabul ediyordu ki Yiğit'i tamamen arzulayarak öpmüştü. Yiğit'in yerinde bir başkası olsa, hatta ekstra yakışıklı, kaslı ve karizmatik birisi bile olsa Melek kafayı ona gömerdi, öpmezdi katiyen... Yiğit'i ilk kez öpmüş olsa da öpmeyi ilk kez aklından geçirmiş değildi. Kamptayken, göl kenarında saatlerce konuştuklarında da durup durup dudaklarına bakmış, en çok o an öpmek istemişti. Kızgın olmasına, kırık olmasına rağmen... Bir de ateşinin çıktığı gece, sabaha kadar rüyasında görmüştü ki bu aklına geldikçe hâlâ yanakları kızarıyordu. O yüzden şimdi metin olup durumu kabullendi. Kabul etmeden başa çıkamazdı... Evet, başkasını seven birini öpmeyi dilemek başa çıkılması gereken bir sorundu ve Melek kesinlikle başa çıkmak zorundaydı! "Bir daha olmamalı." dedi Melek Yiğit'in özrüne karşılık. Aslında bu yalnızca Yiğit'e değil, kendisine de bir uyarıydı. Yiğit başıyla onayladı. "Olmayacak." Utançtan ölmek üzereydi. Asansör aşağı indiğinde ve kapıları açıldığında hızlıca çıktılar. Arabaya binene dek tek kelime etmediler. El ele indikleri arabaya ayrı ayrı bindiler, birbirlerinin yüzlerine bile bakamadılar. İkisinin de zihninde hep aynı sahne dönüp duruyordu. Araba bu kez oldukça yavaş ilerlerken Yiğit sessizliğe daha fazla dayanamayıp "Panik atağının belli bir sebebi var mı?" diye sordu. Melek de önce başıyla onaylayıp ardından "Çocukken evimize hırsız girmişti. Evde tektim. Tam saat 10.34'tü.bana saldıracakken çığlık attım. Komşular sesime gelince kaçtı. Ondan sonra çok uzun süre psikolojik tedavi aldım. İlk zamanlar odamda tek başıma bile kalamıyordum. Zamanla daha iyi oldum tabi ama tam olarak atlatamadım gördüğün gibi." diye açıkladı. Yiğit "Boynun, başın ve elin... Kriz anında mı yaptın?" diye sorduğunda Melek başını camdan dışarıya çevirdi. "Elimi bilincim yerindeyken yaktım. Korku ve panikle çaydanlığa çarpınca oldu. Başımı hatırlamıyorum ama bir ara bayılmıştım. Çarptım galiba. Boynumda..." dedi duraksadı. Bu duraksama Yiğit'e de iyi gelmişti. Çünkü Melek anlattıkça endişesi, pişmanlığı ve acısı katlanıyordu. Melek'i tamamen şefkat içeren duygularla sarıp sarmalamak istiyordu. "Sanırım halüsinasyon görürken oldu. Onu ben yapmış olmalıyım. Nasıl olduğunu bilmiyorum..." Yiğit bir anlık bakışlarını Melek'in boynuna çevirdi. "Derindi baya. Nasıl pencere pervazıyla olabileceğine inandım ki? Aptallık bende!" diye söylendiğinde Melek, "Evet." dedi. Yiğit önce şaşkınlıkla ona döndüğünde Melek'in gülmemek için kendini zor tuttuğunu görünce kendini tutamayıp güldü. Melek de kasmadan gülmeye başlayınca "Hayır, zaten aptalca bir yalandı ama sen daha aptalmışsın ki inandın!" dedi gülerek. Yiğit başını iki yana sallayıp "Aptal bir çift olduğumuz konusunda sana katılıyorum." dedi. Aptal olmasalar zaten aralarındaki çekimi, tutkuyu ve tutkudan da büyük olan sevgiyi görürlerdi. Kahvaltı salonuna geldiklerinde diğerlerinin gergince beklediklerini gördü. Asil'e, beklemelerini, Melek'i de alıp geleceğini söylediği bir mesaj atmıştı. O yüzden herkes onları bekliyordu. Beklerken gerginlik de onlara eşlik ediyordu işte. Bingöl'den gelen tayfa şu anda Yiğit'e büyük bir öfke besliyordu ama şimdi öfke duydukları Yiğit ve o öfkeyi uğruna duydukları kişi olan Melek el ele içeri girince işler biraz değişmişti. Yiğit yolda olanları Melek'e anlatınca böyle bir çözüm bulmuştu Melek. Eğer bu şekilde bir imaj çizmezlerse asla öfkelerinin dinmeyeceğini ve Yiğit'e amansız bir öfke duyacaklarını ve asla affetmeyeceklerini biliyordu Melek. Her şeyden önce Yiğit'in kuzenleri de buradaydı ve Yiğit onlardan bu kadar kopukken bu nefret ve öfke aradaki buzları kırmaya hiç yardımcı olmazdı. Hem bir kere evliliklerini gerçekleşiyor gibi göstermişlerdi Yavuz'a ve hâliyle diğerlerine. Bu saatten sonra bunu bozmaya da gerek yoktu. Gerçi Melek kızların neden böyle davrandıklarını bildiklerine emindi ama kimse ses etmiyordu. Bir şekilde herkes aynı düşüncedeydi işte... Kendisine endişeli gözlerle bakan yüzlere gülümsedi. "Sanırım burada bir şeyler abartılmış. Sınıftan apar topar kaçırılınca korkmuştum ama öyle çıkarılmama değmeyecek bir takım şeyler açığa çıkmış. Yarın okulun en çok konuşulanları artık siz değil ben olacağım." Derken Melis'e ve Asil'e bakıyordu. Melek otururken oyunbaz bir tavırla yüzünü buruşturdu ."Evli olduğumuzu anlamasalar da kesinlikle fırtınalı bir aşk yaşadığımızı düşünüyorlardır. Yazık oldu, çok hoş arkadaşlık teklifleri alıyordum." dedi Yiğit'e nispet yaparcasına. Kızlar ve Asil kıkırdarken Yiğit, Bulut ve Yavuz şokla donakalmışlardı. Melek'in ağzı neler diyordu? "Ne arkadaşlığı? Ne teklifi?" diye sordu Yiğit gözlerini belerterek. Bulut da panik atak krizi meselesi yüzünden güme giden konuyu açıp "Ayrıca ne anlaşması ve neden kimse evli olduğunuzu bilmiyor?" diye sorgulamaya devam edince Melis "Ve babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?" diye işi şakaya vurdu. Melek güldükten sonra öncelikle kuzenine cevap verdi. "Çünkü bu yakışıklı playboy kocam kimsenin bilmesini istemedi. Anlaşma da sence neden olabilir? İsteyerek evlenmedik biz! Elbette mantıklı olarak -mış gibi yapmaya karar verdik önce." Daha sonra Yiğit'e döndü. "Ne sanıyordun? Sen Kezban diyerek ezikledin diye Ankara'daki tüm erkekler aynı şeyi mi düşünecekti? Bak bak." dedi kendi kuzenlerini göstererek. "Şu genlere bak! Genlerimizin şakası yok." Melek'in kaptırıp kendini övmesini Yiğit dâhil herkes gülerek dinledi. Haklıydı da biraz abartmıştı sanki! Melek sonunda sustuğunda Yiğit "Karıma bak sen! Seneler evvel söylediğim lafı unutmamış. Nasıl üzüldüyse artık! Üzülme sen, ben hatamı anladım. Ayrıca arada kaynamasın, sana arkadaşlık teklif edenler tam liste istiyorum. Gidelim bakalım bizimle de arkadaş olmak istesinler!" dediğinde keyifli sesi son cümlesinde oldukça tehditkâr çıkmıştı. Melis, Asil ve Çisem Yiğit ile Melek'in bu aşk böceği hallerinin, kuzenlerini yanıltmak için olduğunu anlamıştı. Bu yüzden garipsemiyor aksine eğleniyorlardı. "Nasılsın?" diye sordu Gazel. Melek'in ilk kez kriz geçirdiği gece onu görmüştü. O yüzden Melek hakkında diğerlerine nazaran daha endişeliydi. Melek başını iki yana salladı. "Gerçekten iyiyim. Artık pek sorun olmuyor." dedi yalan söyleyerek. Yavuz ve Bulut bir süre Yiğit'e ters ters bakmaya devam ettiyseler de Melek'in gerçekten iyi olduğuna ve Yiğit'le aralarının kötü olmadığına kanaat getirince düzelmişlerdi. Öğleden sonra Filiz ve Mehmet, Melek'in eşyalarını da alıp onlara katılınca hep beraber takılmışlardı. Yiğit de bir gün daha devamsızlık yapmayı göze almıştı. Melek'i yalnız bırakmak istemiyordu. Melis, Çisem ve Asil de zaten devamsızlık sorunları olmadığı için onlarla beraber takılmaya devam etmişti. Melis, tamamen eğlendiği için oradaysa da Asil ve Çisem'in başka sebepleri de vardı. Kızılay'da dolaşırlarken bir ara Zümrüt'ün bileği burkulur gibi olunca, dengesini kaybetmişti ve o an Yavuz'un gözü tesadüfen(!) üstünde olunca Yavuz uzanıp kolunu tutmuştu. Bunun üzerine Zümrüt sertçe kolunu çekmiş ve "Dokunma bana!" diye tepki vermişti. Zümrüt'ün bu tepkisi o an orada bulunan herkesi şaşırtmaktan ziyade dumura uğratmıştı. Özellikle Yavuz'u... Kimse nedenini bilmese de Zümrüt biliyordu. Melek'e olan sevgisi için bunca hakaret ve beddua işittikten sonra ilk önüne gelen kızla flört etmesini Zümrüt yedirememişti. Her şeye tamam ama buna değil! Kimsenin bakışına aldırmayan Zümrüt yoluna devam etmişti. Bu onun kendisi adına ettiği ilk sitemdi. Akşam eve dönerken kızlar önden gitmişlerdi. Yiğit, Yavuz ve Bulut ise akşam evde yemek için tatlı almak istemişlerdi. Sokakta gördükleri tulumbacıdan tatlı alırlarken Yavuz "Dünden kalan var mı?" diye sordu. Tatlıcı bu durumu yanlış anlayınca hafifçe kızdı. "Bunlar taze evladım. Dünden kalanları satmıyorum!" Yavuz başını iki yana sallayıp "Yok amca yanlış anladın. Dünden kalan varsa birkaç tane de ondan koy diyecektim." diye karşılık verdiğinde Yiğit "Ne yapacaksın oğlum bayat tatlı?" diye sordu. Yavuz en ufak bir art niyeti olmadan "Melek için." dedi. Bazı şeylerin anlamı olmazdı, bazı şeyler de anlamını yitirir sadece alışkanlık olurdu ve bazı alışkanlıklar can yakardı. Yavuz da bunu fark ettiğinde söylediğine pişman oldu. Gözlerini kaçırıp "O bayat seviyor." dedi. Bulut da bu durumda ne yapacağını bilemiyordu. Neden hayat bu kadar zor olmak zorundaydı, bilmiyordu. Yiğit için ayrı zor, Yavuz için ayrı zordu. Melek için ise hepsinden zordu. Bir de Bulut'un henüz bilmediği Zümrüt vardı. Asıl en çok onun için zordu. Çünkü bu öğlen Çisem ve Yavuz'u izlerken hayatının en büyük kararını vermişti. Yiğit, Yavuz ve Bulut eve geldiklerinde evdeki karmaşayı ve gürültüyü ilk başta anlayamadılar ama Zümrüt'ün dağılan üstü başı, ağlaması, Gazel'in ona saldırması ve onun Zümrüt'ten daha yüksek bir sesle ağlaması... Diğerlerinin araya girmesi ama onların da ağlaması... "Ne oluyor burada?" diye soran Bulut'u, yüksek sesine rağmen duymadılar. Aynı soruyu ikinci kez ama bu kez bağırarak sorduğunda ise kesif bir sessizlik oldu. Zümrüt yalvarırcasına başını iki yana salladığında söylememesini diliyordu ancak Yeliz "Zümrüt evlenecekmiş!" diyerek bu gerçeği Gazel'in vicdanına göre saklamasına izin vermedi. Bu kararı almasındaki asıl sebep abisiydi. Nasıl sebep olduysa öyle de engel olması gerekiyordu. Zümrüt Yeliz'e bakıp başını iki yana salladıktan sonra hıçkırarak ağlamaya başladı. "Ne?" diye sordu Bulut. "Kiminle?" Gazel de aslında Yeliz gibi düşündüğü için hiç teklemeden cevap verdi. "Yavuz ve senin ilkokul kankanız Turan ile!" Yavuz'un bakışları Zümrüt'ün üstünden ayrılmıyordu. Sırf kendisine kızdığı için bu kadar büyük bir hata yapıyor olamazdı, değil mi? Bulut "Turan ne alaka?" diye sordu anlamsızlık içinde. "Ben onu Gay sanıyordum." Çocuk çok yakışıklıydı, evet ama o tipine rağmen tek bir kızla bile sevgili olmamıştı 8 sene boyunca. Bu konularda da konuşmazdı pek, o yüzden herkes onu eşcinsel sanırdı. Gazel alayla gülümsedi. Bu alay bir miktar da nispet taşıyordu. "Gay değildi. Çocuğun gözü 12 sene boyunca Zümrüt'ten başkasını görmedi. Kaç kez teklif etti ama Zümrüt kabul etmedi. Yani etmemişti. Artık ediyor." Bulut'un da Yavuz'un da kaşları çatıldı. Bulut "Neden bizim haberimiz yok?" diye sorduğunda Yeliz "Neden haberin olsun? Evlendirme memuru musun yoksa imam mısın?" diye cevap verdi. Bulut içinden 'Fesuphanallah' çekti. Dua etsin ki köpek gibi seviyordu. Yoksa ağzının payını vermeyi bilirdi. Yavuz sonunda ağzını açınca "Zümrüt, biraz konuşalım mı?" diye sordu. Zümrüt ona bakmak bir yana arkasını dönüp odaya girmek istedi ama Yavuz bu şekilde olmayacağını fark edince arkasından gidip kolunu tuttu. Portmantodan montlarını alıp "Konuşup geleceğiz." diyerek Yiğit'e döndü. "Arabanı ödünç alabilir miyim?" diye sorduğunda Yiğit ceketinden anahtarları çıkarıp ona uzattı. Yavuz ve Zümrüt kapıdan çıktıklarında herkes artlarından şaşkınlıkla bakakalmıştı. Ancak bir kişi hepsinden daha şaşkın ve her şeyden bir haberdi. "Ne oldu şimdi? Ben bir şey anlamadım." diyen Bulut'a Yeliz "Anlasan şaşırırdık. İnatla kör kalmaya devam ediyorsun." diye cevap vermişti. Bulut yine bir şey anlamayınca Melek, Yiğit'in yanına gitti ve gözlerini kısıp esrarengiz bir hava yaratarak Bulut'a "Sence Turan gibi yakışıklı bir çocuğu Zümrüt neden reddedip durdu bunca sene?" diye sordu. Bulut "Niye?" dediğinde herkes gözlerini devirip bir yana dağıldı. Melek bu kez Yiğit'in kulağına eğilip "Kızların kolundan çekip götürmek sizde genetik bence" diye fısıldadı. Yiğit güldü. "Karizma diyoruz biz ona. Ve evet, sanırım bizde karizma genetik..." Melek gözlerini devirirken güldü. Karizmayı bilemiyordu ama bu şapşal hallerikesinlikle genetikti. 🍇 Sosyal Medya: İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr Twitter: Busrastypwriter Tiktok: Busras.typwriter
|
0% |