41. Bölüm

🍇40. Bölüm/İkinci kitap başı🍇

Büş Bckr
busbckr

 

"Bazen iki insanın birbirine ne kadar ihtiyaç duyduğunu anlaması için yollarının ayrılması gerekir."

-Colleen Hoover

40. Bölüm

Bazı kararlar kolay alınmıyordu. Zor alınan her kararın doğru olduğunu varsaymak da yanlış bir yaklaşımdı ama aynı zamanda doğru kararların bizi mutlu kıldığını da iddia edemezdik. Bazen zorlukla aldığımız kararlar yanlış olabilirdi. Tabi doğru da olabilirdi ama aldığımız doğru kararın ardından mutlu olacağımızın bir garantisi de yoktu en nihayetinde.

Melek başını yasladığı otobüs camından büyüdüğü şehri seyrederken verdiği kararı sorguluyordu. Doğru bir kararın bu kadar acıtması, beklediği bir şey değildi, yalan yok!

Telefonu çaldığında derin bir iç çekip Yasemin'in aramasını cevapladı. "Birkaç dakikaya otobüsten ineceğim."

Bingöl'e döneli hepi topu üç gün olmuştu ama hâlâ Ankara'dan döndüğü o gecedeydi sanki. Köyde değil de şehrin merkezinde bulunan evlerindeydi üç gündür. Henüz kimseye bir şey anlatamamıştı. Sınavları bittiği için ara tatili Bingöl'de geçirmek istediğini söylemişti sadece. Yiğit'i soranları da 'Gelip gelmeyeceği kesin değil.' diyerek geçiştirmişti. İçi gün geçtikçe daralıyor, herkesten kaçmasına rağmen kendinden kaçamıyordu. Bu işe girerken hayatının gidişatı hakkında birçok bilinmezlik ve birçok endişesi vardı ancak Yiğit'e âşık olmak asla bu endişelerin arasında olmamıştı. Yiğit'in yakışıklı yüzüne kanıp ona âşık olmasının imkânsız olduğu kanaatine daha ilk an varmıştı ancak gelinen bu durumda işler hiç de umduğu ya da sandığı gibi gitmemişti. Yiğit ile yakınlaşınca, onun gerçek benliğini görmüş, gözlerine baktıkça gardı düşmüştü. Tüm yaptıklarına rağmen Yiğit'e beslediği hisler dolup taşmıştı. Kendi kendine sunduğu argümanlar, ikna seansları ne yazık ki boşa çıkmıştı.

Yiğit'in de ona bir şeyler hissediyor olduğu sanrısına bile kapılmıştı ancak günün sonunda Yiğit'in gönlündeki yegâne isim kendini her seferinde hatırlatmıştı. Yiğit'in hislerinin karşılıksız olmasının bir önemi yoktu. Önemli olan Yiğit'in başkasına karşı hislerinin olmasıydı ve Melek en başında kendisini uyaran bu çocuğun hisleriyle mücadele etmek istemiyordu. Paşa paşa unutacaktı. Mecburdu!

Melek'in hisleri de önemliydi tabi ki ama Melek, kendi hisleriyle mücadele etmeyi, Yiğit'in hisleriyle mücadele etmekten daha az gurur kırıcı buluyordu.

Otobüs durağa geldiğinde ayaklanıp, otobüsten inenlerin oluşturduğu sıraya geçti. Günler sonra insanlardan kaçmaktan başka bir şey yapıyor, Yasemin ile buluşuyordu. İçine atmaktan şiştiği bu düşünceleri biraz da Yasemin'e dökmeyi planlıyordu. Diğerleri bu konuda onu yargılayıp dalga geçebilirlerdi ama Yasemin ve Zümrüt öyle değildi. Empati yönünden daha fazla gelişmişlerdi. Diğerleri olmadan Yasemin'e ulaşmak daha kolay olduğu için de içini dökeceği şanslı kişi o olmuştu.

Otobüsten inip her zaman gittikleri kahvaltı salonuna gitti. Yasemin okulda bir şey yememişti. Melek de geç uyanmıştı o yüzden bu öğle saatinde yiyebilecekleri en uygun tercih kahvaltıydı. Melek üst kata çıktığında Yasemin'i telefonuyla uğraşırken buldu.

Masaya ulaşana kadar ses etmese de masaya yaklaşınca Yasemin başını kaldırıp ona baktı. Birkaç hafta önce görüşmüşlerdi ama yine de özlemişlerdi birbirlerini. Sıkıca sarılan iki yakın arkadaş güçlükle ayrıldı. Aslında Melek'in mental olarak da bu kucaklaşmaya ihtiyacı vardı.

Melek "Selam." diyerek Yasemin'in karşısına oturunca Yasemin "Selam, hoş geldin" diye karşılık verdi. "İyi misin?" diye sorarak da gördüğü manzara karşısında hiç bocalamayacağını baştan göstermiş oldu.

Onun aksine Melek, bu kadar hızlı bir başlangıca hazır değildi. "Sipariş verdin mi?" diye sordu. Konuya 'kötüyüm' diyerek başlamak istemiyordu 'İyiyim' dese de yalan söylemiş olurdu.

Yasemin'in kaşları çatıldı, bakışları kısıldı. O cevap vermese de iyi olmadığını anladı. "Verdim." diye cevapladı Melek'in kaçış sorusunu.

Yasemin dayanamayıp "Yiğit gelmedi mi?" diyerek yeniden şansını denediğinde ise Melek başını iki yana salladı. Yalan değil, Bingöl'e geldiğinden beri Yiğit'in peşinden gelmesini bekliyor, olmayacağını bile bile bunu umut ediyordu. Ancak Yiğit, tam da düşündüğü gibi gelmiyordu. Melek'in peşinden, doğup altı yaşına kadar büyüdüğü topraklara dönmektense sevdiği kızın yanında kalmayı tercih ediyordu.

Bunun için ona kızamaz, onu suçlayamazdı ama içerliyordu ve ona içerlemek elinde olan bir şey değildi. Hislerinin bir sonucu olan beklentileri yüzünden böyle oluyordu.

Garson gelip kahvaltı tepsilerini indirdiğinde ikisi de sessiz kaldı. Ardından portakal suları geldi. Yasemin kahvaltıda çay sevmediği için Melek'e de portakal suyu söylemişti. Melek de pek çay tiryakisi sayılmazdı çünkü.

Kahvaltılarını yavaşça yaparlarken Melek bambaşka âlemlerde gibi olduğundan Yasemin daha fazla dayanamayıp "Anlatacak mısın yoksa Yiğit'i mi arayayım? Belli ki altından kalkamadığın bir şeyler var. Sınavlarının bittiği gün kaçıp gelmişsin." diye çıkıştı

Melek ikiletmedi. Zaten anlatmaya hem niyeti hem de ihtiyacı vardı ama konuya nasıl girmesi gerektiğini bilemiyordu. "Yasemin ben yapamıyorum." dedi. Kurduğu cümle ağlamak üzere olan bir ses tonunun melodilerini taşıyordu. Yasemin'in kaşları daha çok çatıldı ve "Neyi yapamıyorsun?" diye sordu.

"Yiğit'e âşık olurken onunla evli kalamıyorum."

Yasemin ömrü hayatında duyup duyabileceği en saçma cümleyi duyduğunu düşünüyordu. Anlamamıştı. Melek ne demek istiyordu?

"Ne?"

Melek dolan gözlerini işaret parmağının eklemiyle silip "Yiğit'ten kaçtım." dedi açıkça. İşte şimdi Yasemin anlamıştı. Hatta anladığı şey kaşlarını hayretle havalandırmıştı.

"Yiğit'e âşık olduğun için ondan kaçtın mı? Niye? Evliliğiniz hâlâ anlaşma üzerinde diye mi?" Yiğit ve Melek'in Yavuz yüzünden rol yaptıklarını tahmin edebiliyordu zaten ama bir ihtimal gerçek olabileceğini de umuyordu aynı zamanda.

Melek başıyla onayladı.

Yasemin arkadaşının yaşlı gözlerine bakınca içi şefkat doluyordu. Bu yüzden yumuşak bir sesle "Tamam ama kaçmak yerine kalıp bu şansı kullanmak daha mantıklı değil miydi?" diye sordu. Korkup kaçmış olması belki de anlık bir panikti diye düşünüyordu ancak gerçekler onun bildiğinden biraz farklıydı.

"Yiğit başkasını seviyor. Uzun zamandır. Kalsaydım daha fazla acı çekebilirdim ve ben Zümrüt kadar güçlü değilim. Gözümün önünde bir başkasını sevmesini izleyemezdim."

Bu bilgi Yasemin'in kaşlarını çatmasına neden oldu. Yiğit'in de Melek'e karşı bir şeyler hissettiğine emindi. Hatta Melek'ten bile o kadar emin değilken Yiğit'in Melek'i sevdiğine yemin edebilirdi ve kanıtlama şansı bile vardı. Yiğit'in asla bir başkasına karşı öyle davrandığını görmemişti ya da bir başkasını seviyormuş gibi davrandığını da. Yiğit süper oyunculuk yeteneklerine sahip değilse eğer Melek'e kesinlikle âşıktı. Aksi bir durum söz konusuysa da helal olsun çünkü muhteşem yetenekli bir oyuncuydu. Cannes Film festivalinde ödül vermelilerdi!

Yasemin şaşkınlığını atlatınca "Başkası mı? Kimi?" diye sordu. Melek bu soruya cevap verme konusunda tereddütlüydü. Sonuçta bu Yiğit'in özeliydi ve Yiğit ona bunun bir sır olduğunu söylemese bile başkalarına söylemesinden hoşlanmayacağı aşikârdı.

"Kim olduğu önemli değil. Sonuç önemli. Başkasına âşık birine âşık olup onunla aynı evde yaşayamıyorum."

Yasemin, Melek'in bu kadar aptallaşabileceğini hiçbir zaman düşünmemişti. Demek ki aşkın insanın zekâ seviyesiyle orantısı gerçekten tersti. Daha önce şuurunu kaybedecek kadar yoğun hisler beslemediği için çok bir fikri yoktu ama abisinden ve Gazel'den gördüğü kadarıyla bile yeterince tecrübesi vardı.

"Yine de kaçmanın doğru adım olduğunu sanmıyorum ki sen telefonda okulu bırakacağını da söyledin. Bu süper mantıksız bir hareket! Hem ben Ankara'ya gitmekten bahsediyordum. Büyük çoğunlukla da senin içindi. Şimdi sen okulu bırakırsan ben boşuna gitmiş olacağım."

Melek dudaklarını birbirine bastırıp omuzlarını düşürdü. "Bilmiyorum Yasemin. Yani bundan o kadar emin değilim zaten. Sadece eğer boşanmak istediğimi söylersem muhtemelen okuldan ayrılmam gerekecek. Unuttun mu şartlarını? Yiğit'i korumam için tüm suçu üstlenmem gerekecek. Yani sadece okulu bırakmayı göze aldım."

Yasemin "Arabanı satarsın okulun ücreti için? En az üç buçuk dönem parası eder o araba." diye bir fikir yürüttüğünce Melek başını iki yana salladı. "Araba benim üstüme değil ki. Babamın üstüne. Hem benim üstüme de olsa böyle bir şey yapmazdım. Hiç etik değil."

Yasemin alayla güldü. "Tabi. Onların seni eğitim hayatınla tehdit etmesi çok etik çünkü. Pardon!"

Bunun üzerine Melek de buruk bir şekilde gülümsedi. "Olsun. En azından onlardan farklıyım. Bu bile yeter. Bir sene daha çalışır devlet üniversitesi kazanırım."

Yasemin karşısında son derece kararlı duran arkadaşına aslında üzülüyordu. Yiğit'in Melek'i sevdiğine emindi ama Melek'in neden bunu düşünmediğini bilemiyordu. "Kız da Yiğit'i seviyor mu bari?" diye sordu. Melek bakışlarını Yasemin'e çevirip başını hafifçe iki yana salladı. "Sevmiyor."

"Yani Yiğit platonik seviyor."

"En azından Yiğit'in istediği şekilde değil."

"Peki, Yiğit'in de sana karşı bir şeyler hissetmiş olabileceğini hiç düşündün mü? Belki de hisleri değişmiştir."

Yasemin'in kurduğu cümle Melek'in karın boşluğunda bir yumruk hissetmesine sebep oldu. Sanki yüksekten düşüyormuş gibi bir histi bu. Melek de bu ihtimali düşünmüştü. Hatta neredeyse emin olmuştu bir ara ama Melis'e baktığı her an içindeki umut biraz biraz sönmüştü.

Tamam, Yiğit'le çok yakınlaşmışlardı ve hatta Yiğit onu öpmüştü. Bu öpücüğün 'ceza' bahanesiyle olduğunu da biliyordu ama yine de bu Yiğit'in kendisine bir şeyler hissettiği anlamına gelmiyordu. Bir kadın ve bir erkek arasında olabilecek bir çekimdi bu. Günlerce yan yana uyumuşlar, günlerinin büyük kısmını beraber geçirmişlerdi. Bu kafa karışıklığı normaldi. İlk başta kendisi de kafası karışıyor sanmış ve bu meseleyi büyütmemeye çalışmıştı ama mesele bir dağ kadar büyümüş ve Melek'in sırtına binmişti.

Yiğit için işler farklıydı çünkü başka bir şehirde, kimsesiz olan Melek'in aksine onun çevresi oradaydı ve Yiğit birilerine sığınıp kafa dağıtacak imkâna sahipti. Üstelik yine Melek'in aksine kalbi doluydu hem de uzunca bir süredir.

"Değişmedi." dedi pütürlü ve soğuk bir sesle. Sonra bu ihtimalden yana pek inancı olmasa da "Belki de benim hislerim de geçicidir. Yabancı bir yerde tutunacak bir dal aradım. Ve en çok onunla vakit geçirdiğim için kafam karıştı." dedi.

Yasemin güldü. "Melek ilk kez mi hissediyorsun bu hissi? Çocuk da değilsin ki!"

Melek'in gülümsemesi yüzünde emanet gibi dururken "İlk kez hissediyorum böylesini." dedi. "Ve Yiğit'in adı geçerken bile bir çocuk gibi şen hissediyorum Yasemin. Şimdi bu kararımı herkese duyurursam her şeyin biteceğini biliyorum. O yüzden erteleyebildiğim kadar ertelemek istiyorum."

Kahvaltılarını ettikleri süre boyunca Melek içine düştüğü çıkmazı Yasemin'e tarif etmeye, anlatmaya çalıştı ama Yasemin bir türlü anlamadı çünkü Yiğit'in hislerinin de Melek gibi olduğuna emindi. Hatta Melek bir seviyorsa Yiğit on seviyordu. Bunu onlarla kaldıkları bir haftadan kısa sürede bile anlamıştı. Üstelik bunu abisi bile görüp Melek'ten vazgeçmişti. İnsanın dili vazgeçtim dediğinde vazgeçmiyordu. Vazgeçiş, güçlü bir ipin en ince noktasından koptuğu an gerçekleşirdi. Yavuz'un aşkının en zayıf noktası Melek'in gözlerinde gördüğü, Yiğit'e ait olan aşktı. Ve aşkının karşılıklı olması da o ipi tekrar bağlamaya çalışmamasına sebep olmuştu. Bunu göremeyen sadece bu iki şapşaldı.

Zaten insanın, hayatta en çok kaçırdığı şey kendi hayatı olurdu. İçine düştüğümüz hayat telaşı, durup arkamıza bakmamıza engel oluyordu. Bu yüzden nasıl yollardan geçtik, ne yaptık hep unutuyorduk. Aynı zorluk ileride de karşımıza çıktığında aynı şekilde bocalıyorduk bu yüzden.

Melek durup yaşadıklarını düşünse aslında Yiğit'in ona ilanı aşk etmesine bile gerek olmadığını görürdü ama bunu yapmak yerine anın paniğine kapılıyordu. Kalbinin kırılacak olmasından korkup kaçıyordu. Yasemin bunu Melek'in yüzüne vurmak istiyorsa da karşısındaki kızın panik halinde olduğunun farkındaydı. Her şeyi daha da karmaşaya sürüklemek yerine beklemeyi tercih etti. Melek de bu sürede biraz daha sakin kafayla düşünür ve yaptığı hatayı fark ederdi nasılsa...

Yasemin onu nasihatleriyle boğmak yerine "Yiğit'ten hiç haber aldın mı, geldiğinden beri?" diye sordu. Melek başıyla onayladı. "Tam haber almak sayılmaz da tabi Asil aradı." diye başladığı cümle Yasemin'in karnını gıdıkladı. Önceden açık olan iki kulağı dörde katlandı. "Neden vedalaşmadan gittiğimi falan sordu. İşte bir şeyler geveledim de saçma sapan bahaneler uydurdum. Muhtemelen inanmadı bile."

Omuzlarını silkmiş, yüzünü mahcup bir ifade kaplamıştı.

Yasemin "Yiğit bir yana..." dedi tüm sübjektifliğini bir yana bırakırken. "Diğerlerine de ayıp etmişsin. En azından Melis, Asil, Çisem ve Filiz'e veda etmeliydin."

İtiraz etmedi Melek, çünkü Yasemin çok haklıydı. Ancak bunun da bir sebebi vardı. Hayır, birden çok sebebi vardı.

"Onlar Yiğit'in arkadaşları. Gitme sebebimi onlara açıklayamazdım ve zor durumda kalırdım. Hatta onlara da yalan söylemek zorunda kalırdım çünkü doğruyu söylemem demek Yiğit'in benden duyması gereken cümleleri onlardan duyacağı anlamına geliyordu. Ayrıca onlara veda edecek cesaretim yoktu. Elimde olsa Yiğit'ten de kaçardım. Çok zor oldu gözlerine bakarak veda etmek. Her an vazgeçeceğimden korkarak adım attım."

"Keşke vazgeçseydin. Sen cesur bir kızsın Melek. Hislerini kimseden saklamazsın. Ne olacaksa olsun diye düşünüp dile dökersin normalde."

"Eğer onun başkasına hisler beslediğini bilmesem inan denerdim. O bir gün benden boşanacağının garantisiyle evlendi benimle. Şimdi hislerimi öğrense aramız gergin olurdu belki de. Aynı evin içinde bir şey bilmiyorken bile yüz yüze gelmek zaten zorken, her şeyi bilirken yaşayamazdım."

Yasemin'in değindiği nokta çok doğruydu. Melek normalde hayatını hep ne olacaksa olsun, gizli şeyler çözüme kavuşmaz mantığıyla yaşayan biriydi ama hiçbir zaman işin sonunda kaybedeceği şey bu kadar büyük olmamıştı. Şimdi en azından Yiğit'in hayatında eski bir dost olarak kalabilirdi. Hatta kim bilir ileride onu unutursa şu an yaptığı şeyi ona itiraf ederdi ve beraber gülerlerdi.

Umutsuzlukla ofladı.

"Sence âşık mıyımdır yoksa elde edemeyeceğim için takıntı mı yapıyorumdur? Diğer bir ifadeyle sence unutabilir miyim yoksa bittim mi?"

Yasemin alayla nefesini dışarı vererek güldü. "Bu konuda ne olur bilmiyorum ama sen bu mantıkla gidersen kendini bitirirsin. Terzinin kendi söküğünü dikememesi olayı gerçek sanırım. Psikoloji okuyup da nasıl böyle bir çıkmaza girdin anlayamıyorum!"

Melek'in sinirleri bozulmuştu. Gülmeye başladı.

"Eğer o, gıcık Yiğit olmaya devam etseydi kafam hiç karışmayacaktı. Değişen oydu. Çok sempatik ve centilmen bir yüzü olduğunu öğrendikten sonra benim aklım karıştı. Reglken benimle ilgilendi, masaj yaptı. Gel de kafan karışmasın!"

Yasemin hak veriyordu ama Melek'in hesaba katmadığı şey Yiğit'in sadece ona karşı tavırlarını değiştirmiş olmasıydı. Tamam, belki eskiye oranla diğerleriyle de iyi anlaşıyordu ama bunun sebebi de apaçık Melek'ti.

Bu işi çözecekti ama Melek'in bu işe karışması, kafa karışıklığı yüzünden riskliydi. Aniden kendini olayların içinde bulup afallaması çok daha makbuldü. Melek çok ve gereksiz şeyler düşünüyordu!

Bu işe karışma arzusunun kesinlikle başka bir şeylealakası yoktu. Her şey kuzeni ve en yakın arkadaşının mutluluğu içindi. Yoksa oukala Asil'i aramaya kendisi de meraklı değildi

 

Bölüm : 27.11.2024 20:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...