@busbuss
|
Bölüm 2 ''Perdenin Aralandığı Gün.''
Kitap Şarkısı: Imagine Dragons 'Monster'
Bölüm Şarkısı: Demi Lovato 'Confident'
----------------------------------------------
Tavanda sıra sıra uzanan beyaz floresanlar ile aydınlanan geniş alanın giriş kapısında dikilmekte olan genç kadın, gümüş renkli gözlerini ortalıkta dolaşan takım elbiseli insanların üstünde gezdirdi. Arada hiçbir engelin olmadığı aynı tipte masalarda oturan onlarca insan vardı ve hepsi de önlerindeki kağıtlara gömülmüş mesai saatini dolduruyordu. Siyah kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp bedenini dikleştirirken yeni bir yere gelmenin belli belirsiz heyecanı, midesinde dalgalanmalara neden oldu. Yüzü bu hisleri belirtmemek için özen gösterirken hareketlendi. Sağa doğru uzanan koridorda camlarla çevrili, kapalı bürolar vardı. Bunların rütbelilere ait olduğunu adı gibi bilirken en yetkili kişinin odasını bulmak için adımlarını ardı ardına attı.
Koridorun sonuna geldiğinde jaluzileri kapalı olan odanın önünde durdu. Üstündeki açık gri takım elbisesinin yakalarını düzelttikten sonra önüne gelen bir tutam saçı tekrar kulağının arkasına sıkıştırdı. Cam kapıya sakince üç kez vurduğunda içeriden gelen tok erkek sesi ile kapıyı açtı. Aynı sakinlikle içeri girip kapıyı arkasından kapattıktan sonra masasında oturan, beyaz gömlekli ve göbekli adamın karşısında ellerini arkasında bağlayarak durdu. Görüntüsü ondan beklendiği gibi ciddi ve soğuktu.
''Sen Leah Heart olmalısın, ben CCRSB şubesinin baş direktörü Adam Lenine.'' Adamı başıyla onayladı. ''Tam zamanında geldin ajan, namını duydum ve bize 'Kalp Hırsızı' dosyasında fayda sağlayacağına eminim.'' Cümlesini genç kadının gözlerine bakarak tamamlarken görmek istediği özgüveni orada görünce neşelendi. Az önceki ciddi tutumu yerini hafif bir tebessüme bıraktığında Leah duruşunu bozmadı.
''Elimden gelenin en iyisini yapacağımdan emin olabilirsiniz efendim.'' diyerek düşüncelerini sözlere döktüğünde adam masanın üstündeki kablolu telefondan birini aradı. Birkaç saniye sonra içeri giren kişi ile Leah kısa bir anlığına gelene baktı ve önüne döndü. Yanına gelip aynı onun gibi ellerini arkasında bağlayan siyahi adam doğrudan masanın ardındaki adama bakıyordu.
''Ajan Leah Heart'ı boş bir masaya yerleştir ve 'Kalp Hırsızı' ile ilgili ne varsa ver. Bugünden itibaren bu dosyada bize yardımcı olacak.''
''Emredersiniz efendim.'' Saygıyla, orta yaşlardaki adamı onaylayan adam ondan tarafa döndüğünde Leah hızlıca masadaki adama bir baş selamı verdi. Sonra da önde o arkada meslektaşı, birlikte odadan çıktılar. Az önce incelediği masaların arasından geçerken sadece önüne bakarak ilerliyordu. Az sonra durduklarında boş masaya baktı. Şahsi hiçbir şey yoktu sadece kalemler ve boş dosyalar... Siyah sandalyeye yaklaşıp çektiğinde başında dikilen adama çevirdi gözlerini. Siyah iri gözler üstündeydi.
''Teşekkür ederim Ajan,'' Sorar şekilde baktığında adam hızlıca yanıtladı.
''James Dowling.''
''Teşekkür ederim Ajan Dowling. Bir an önce işime başlamak istiyorum, dosyalar neredeyse gösterir misin?'' Soğuk kibarlığı karşısındaki adamı afallattığında yine de bunu belli etmeyerek cevap vermişti.
''Elbette Ajan Heart, bu taraftan.'' diyerek genç kadının onu takip etmesini isterken uzun adımları ile geldikleri yolu geri gitti. Bu sefer diğer koridora girdiklerinde Leah her yeri dikkatle inceliyordu. Yanlarından geçenlerin gözleri üstünde dolanıyor ve kim olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Yeni kişi olmak her zaman meraklı bakışları üstüne toplamak demekti ve o, bundan fazlasıyla rahatsız oluyordu.
Koridorun sonundaki kapıya geldiklerinde beklemeden içeri girdiler. Her yerde olduğu gibi bu arşiv odası da tozdan görünmezken nefesini tutan Leah, James'i takip etmeye devam etti. Demir rafların hepsi dopdoluydu ve olabildiğince uzundu. Bir rafın önünde durduklarında James fazlasıyla dolu görünen üç dosyayı eline aldı. Dosyaların bu kadar kalın olması işlerin pek de iyi gitmediğini gösterirken aynı sessizlikle oradan çıkıp geri masasına dönmüşlerdi.
Masanın üstüne dosyaları bırakan adama tekrardan teşekkür edip yerine oturduktan sonra büyük bir merakla en üstteki dosyayı açtı. Dış kapakta okuduğu yazı bir seri katil ile muhatap olacağını ayan beyan ortaya seriyordu. Beyaz kağıtları tek tek çevirip yazıları incelediğinde katil ile ilgili hiçbir şey görememişti henüz. Fazlasıyla zeki olmalı, diye düşündüğü sırada kurbanların resimleri karşısına çıktı.
İlk kurbanın bulunduğu yer bir lisenin arka bahçesiydi. Ağaç köklerinin arasında yatan kadının cansız, çıplak bedenini incelerken iki göğsünün arasındaki dikişler dikkatini çekti. Daha yakından çekilmiş haline bakarken dikişlerin fazla muntazam oluşuyla şaşırdı. Aradıkları katilin öldürdüğü kişilerin cesetlerine bu kadar özenli davranması görülmüş şey değildi. Sayfayı çevirip kurbanın otopsi raporunu okumaya başladığında dikkatini çeken ilk şey kadının kalbinin yerinde olmamasıydı. Başını yazıdan kaldırıp okuduklarını hazmetmek için boş gözlerle karşıya baktığı sırada karşı duvarda asılı televizyon dikkatini çekti. Büyük ekranda bir son dakika haberi vardı. Altta yazan yazı ise konunun önünde açık halde duran dosyaya adını veren katil ile ilgili olduğunu söylüyordu. Yerinden kalkıp televizyona adım adım yaklaştığında ondan önce gelenlerin arkasında dikilip pür dikkat sarışın spikeri dinlemeye başladı.
''Sabahın erken saatlerinde şehrin dışındaki bir uçurumun dibinde bulunan kadın cesedi ile tekrar gündeme gelen 'Kalp Hırsızı' isimli seri katil yüzünden New York halkı nefesini tuttu. Polis olay yerini abluka altına alırken cinayeti 'Kalp Hırsızı'nın gerçekleştirdiği hakkında elimizde hala net bir bilgi bulunmamakla birlikte halk arasında dolaşan söylentiler ünlü seri katilin bir kadının daha canını aldığı yönünde. Muhabirimiz Sean Matthew dakikalar öncesinde olay yerine ulaştı. Şimdi ona bağlanıyoruz.''
Spikerin görüntüsü kaybolurken yerine olay yerinin görüntüsü verildi. Bulunan cesedin üstü sağlık görevlileri tarafından örtülmüş halde uçurumun dibinde duruyordu. Uçurumdan atılıp atılmadığı bilinmezken muhabir gördüklerini anlatmaya başladı. Gözlerini görüntüye sabitleyen Leah, karşılarına aldıkları katil hakkında düşünürken yanına yaklaşan James'i fark etmedi. Genç adamda tıpkı Leah gibi habere odaklıyken aynı zamanda konuşmaya başlamıştı.
''Lanet olasıca katil! Bir kadın daha onun yüzünden kayıp gitti ellerimizden.'' Kendine ve bu dosyayla ilgilenen herkese kızarken elleri iki yanında yumruk halini aldı. ''Tam on bir kurban, on bir tane masum kadın...'' Sesi giderek alçalırken Leah ondan tarafa döndü. Adamın üzüldüğünü anlamıştı.
''Onu yakalayacağız.'' Hem kendine hem de onu duyan herkese bunu söylerken son kez televizyonda gösterilen üstü örtülü cesede baktı. Bunu o kadınlara borçluydular. Hiçbiri bu şekilde ölmeyi hak etmiyordu. Hiçbir insan bu şekilde ölmeyi hak etmezdi...
Leah'nın sert sesi ile bakışlarını televizyondan çeken James, o anlarda içindeki yetersizlik hissi ile savaşıyordu. Tam üç yıldır bu dosyanın içindeydi ve katille ilgili tek bir şey bile bulamamışlardı. En ufak bir bilgi kırıntısı veya cesetlerin üstünde bile hiçbir iz yoktu. Bedenler dezenfekte olmuş ve tüm delillerden arındırılmış bir şekilde bir yerlere bırakılıyordu. Bırakıldıkları yerler arasında bile bir bağlantı yoktu ki bu katilin onlarla dalga geçtiğini düşündürüyordu ona.
Televizyonun önündeki kalabalık boşaldığında James sessizce kendi masasına geçti. Leah ise hala yeni tanıştığı katili düşünüyordu. Masasına gitmeden bir bardak kahve alırken yanına gelen kızıl saçlı kadın ile kenara çekildi. Masasına gitmek için adımını attığında arkasından ona seslenen kadın sesi ile duraksadı. Başını arkaya çevirdiğinde kızıl saçlı kadın gülümseyerek ona bakıyordu.
''Sen Leah Heart olmalısın, ben Amy Dickens.'' Tanışmak için elini uzatan kadını bekletmeden elini uzattı ve sıktı. İsmini söyleme gereği duymamıştı ki zaten onu dikkatle izleyen kadın kendi kendine konuşmaya başlamıştı.
''Chicago'dan geldiğini duydum. Orada oldukça başarılı işler çıkarmışsın umarım burada da bize yardımcı olursun.'' Söylediklerinde samimi olduğunu açık kahverengi gözlerinden belli olurken Leah bu sıcakkanlı karşılamaya sıcak bir karşılık vermeden edemedi. Dudakları hafifçe gerilirken dişlerini göstermeden gülümsedi. Sert hatlara sahip yüzü bu hareketle yumuşayıp daha da çekici görünmesine neden oldu.
''Teşekkür ederim Amy, birlikte iyi şeyler yapacağımıza inanıyorum.'' Kahvesinden bir yudum aldı. ''Görüşmek üzere.'' dedikten sonra masasına geçti.
Masanın üstünde açık bir şekilde duran dosyaya bakarken içinde bir merak duygusu vardı. Bu katili iyice tanımak ve demir parmaklıklar arasına gönderme isteğiyle dolup taşıyordu bedeni. Böylesine vahşi bir kişinin rahatça ortalıkta dolaşması hiç hoşuna gitmiyordu. Daha küçük bir kızken öylesine kötü insanlarla karşılaşmıştı ki şimdi elindeki güç ve zekasıyla onları teker teker bulmak istiyordu. Hepsinin bir hapishane köşesinde çürüdüğünü bilmek başkalarına zarar vermelerine engel olmak istiyordu.
Aklı yaşadıklarına gidecek gibi olurken derin bir nefes alarak kendini topladı. Eskiyle arasına kalın bir duvar örmüştü ve bunu yıkacak kişi kendisi olmayacaktı. Başkalarının da yıkmasına izin vermeyecekti. Kahvesinden kocaman bir yudum daha aldıktan sonra dosyalarda bulunan on kurbanın cesetlerine ait fotoğrafları ve otopsi raporlarını inceledi. Her kadının birbirine olan benzerliği ise dikkatini fazlasıyla çekmişti. Kurbanların birçoğunun bakır rengi saçları vardı. Bazılarının ise gri gözleri... Tıpkı kendisi gibi. Son olarak da hepsinin yüz hatları keskindi. Sanki kardeş gibiydiler ama değillerdi. Onlar özel seçilmiş kişilerdi. Korkunç bir sona mahkûm edilmiş ruhlardı.
*****
Saat öğleni geçerken devasa ofisteki insan sayısı bir hayli azalmış Leah kendini daha rahat hissetmeye başlamıştı. Kalabalık onu bir nebze geriyordu. Çocukluğundan beri hoşlanmazdı. İnsanları sevmez samimiyetini azami seviyede tutardı. Önündeki son dosyanın da kapağını kapattıktan sonra oturduğu rahat sandalyede geriye yaslandı. Boynundaki kasları gevşetip bir eliyle masaj yaparken midesinin sesi kulaklarına geldi. Fazlasıyla acıkmıştı.
Yerinde dikleşip masasını düzene soktuktan sonra ayaklandı. Masanın çekmecesine koyduğu telefonunu pantolonunun cebine atarken diğer masaların arasından ilerlemeye başladı. Sabahın erken saatinde girdiği kapıdan dışarı çıkarken geniş koridordaki dört asansörden en yakın olana gitti. Tuşa basıp beklerken birbiriyle muhabbet ederek kapıdan çıkan grubun sesleri kulağına geldi. Ellerini pantolonunun cebine sokarken onunla birlikte asansörü beklemeye başlayan insanlar arasında Amy ve James de vardı. Amy yanında durup ona selam verdiğinde aynı şekilde karşılık verdi.
''Yemeğe mi gidiyorsun sen de? Bize katılsana Leah.''
Edilen teklifi birkaç saniye düşünürken normalde hayır diyeceğini biliyordu ama ona tatlı tatlı gülümseyen kadını kırmak nedense içinden gelmemişti. ''Fark etmez.'' diyerek yanıtladığında genişçe gülümseyen Amy ile birlikte gelen asansöre bindiler. Kendisi sessiz kalırken yanındaki insanlar kendi hallerinde muhabbet etmeye devam ediyordu. Asansörden indiklerinde grubun arkasında kalarak ilerledi ancak Amy'nin onun kendini yalnızlaştırmasına müsaade etmek gibi bir niyeti yoktu.
''Hadi ama Leah utangaç olma.'' diyerek koluna girdiğinde itiraz edemeden grubun içine çekildi. Fazlasıyla sıcakkanlı olan bu insanlar onu şaşırtıyordu. Belki de Chicago'dayken herkesi en başta kendinden soğuttuğu için iş arkadaşları ona karşı soğuktu, bilemiyordu.
James, Amy ve tanımadığı bir erkek ve iki kadın ile birlikte bir kafeye geldiklerinde büyük bir masaya geçtiler. Cam tarafına oturan Leah'nın karşısına James, yanına da Amy oturmuştu. Arabaların hızla aktığı sokağa birkaç saniyeliğine bakarken gelen garson ile odağını o tarafa verdi. Makarna ve bir bardak su isterken diğerleri de tıpkı onun gibi hızlıca siparişlerini verdi.
''E Leah, anlat bakalım New York'u nasıl buldun?'' Adını bilmediği genç adam ona yönelik bir soru sorduğunda yerinde dikleşerek bedenini hafifçe öne eğdi. Ona bakan adamın mavi gözlerine birkaç saniyeliğine baktıktan sonra sorusunu cevapladı.
''Kalabalık.'' Verdiği yanıtla herkes gülerken kendi de gülümsedi. Onu içine alan grup fazlasıyla samimiyken soğuk durmak istemiyordu. İçinden gelmiyordu.
''Sanırım haklısın ama kalabalık olması dışında bir sürü güzel yanı var. Bir gün New York turuna çıkabiliriz.'' diyen sarışın kadın ile tüm grup onu başıyla onayladı. Bu sırada servis edilen yemekler ile herkes sessizliğe gömüldü. Sabahtan beri çalışıyorlardı ve çok acıkmışlardı.
Yediği makarnadan başını kaldırıp suyundan bir yudum içerken masadakileri inceledi. Aklında bir sürü soru vardı ve hepsi de yeni tanıdığı seri katil hakkındaydı. Daha önce Chicago'dayken 'Kalp Hırsızı'nın adını duymuştu. Kurbanlardan biri Chicago'luydu ama sadece bu kadarını biliyordu. Bir de ceset hakkındaki otopsi raporunu. Bugün okuduğu ayrıntıları daha önce duymamıştı. Kendi birimi farklı şeylerle ilgileniyordu çünkü.
''Bu 'Kalp Hırsızı','' Konuya küçük bir giriş yaptığında ona dönen gözlerle devam etti. ''Hakkında hiçbir şey yazmıyor dosyalarda, en ufak bir ipucu dahi bulunamadı mı yoksa herkese açık mı değil bu bilgiler?''
Ağzını peçeteye silip dirseklerini masaya dayayan James ile gri gözlerini adama çevirdi. Önündeki neredeyse bitmiş tabağı öne itelerken kısa, siyah saçlarını kulağının arkasına attı. James'in koyu kahverengi, neredeyse siyah gözleri gözlerindeydi. Boğazını temizleyip konuşmaya başladığında diğerleri de bu konuşmaya odaklanmıştı.
''Karşı karşıya olduğumuz kişi fazlasıyla zeki. Bunu cesetlerin üstünde hiçbir iz bulunamamasından anlayabilirsin, dosyaları okudun.'' Kaşlarını kaldırıp baktı. Leah onu başıyla onayladı. Birkaç saniye sessiz kalırken Amy söze katıldı.
''Sadece teorilerimiz var. Uzman psikologlar yardımıyla cinayetin işleniş şeklinden bir şeyler çıkardık ama bunlar katili yakalamaya yetmiyor.'' Umutsuzlukla önündeki yemekle oynamaya başladığında Leah tekrar söze girdi.
''Teoriler ne peki? Cinayetlerin sebebinin ne olduğunu düşünüyorsunuz.''
''Bunu sana Jensen anlatsa daha iyi, konuya o daha hakim.'' diye cevap sırasını başından savan James ile Leah merakla adını yeni öğrendiği genç adama çevirdi bakışlarını. Gözlüklerini bir eliyle geri iten genç adam oldukça çekingen görünüyordu ancak konuşmaya başladığında Leah onun oldukça işinin ehli olduğunu anlamıştı.
''Katil kurbanlarına çok özenli davranıyor, bu da onları gerçekten sevdiğini gösteren en önemli kanıtımız.'' Leah'nın kaşları bu fikre çatılırken sesini çıkarmadan sonuna kadar dinlemeye karar verdi. ''Kurbanların hepsinin birbirine benzediğini fark etmişsindir.'' Başıyla onayladı Jensen'ı.
''İlk kurban Claire Dawson ile bir bağlantı olduğunu düşünüyoruz. Seçilen her kadın Claire'e benziyor ya da onun bir özelliğine sahip.'' diye devam ettirdiği konuşma ile Leah durumu daha iyi anlıyordu. Cesetlerin bulunduklarındaki halleri bu teoriye iyi bir dayanak oluşturuyordu.
''Peki Claire Dawson'ın ailesinden ne çıktı. Kızlarını öldürebilecek kadar nefret dolu biri varsa illaki tanıyorlardır.''
''Ne yazık ki hayır. Her şey bu noktada tıkanıyor çünkü Claire Dawson, ailesine göre herkes tarafından oldukça sevilen biri.'' Leah bir şey söylemek için ağzını açsa da Jensen diyeceği şeyi tahmin ederek devam etti. ''Çevredeki herkes de aynı şeyi söylüyor Leah, kız zaten zengin bir ailenin ikinci çocuğuydu. Yaşadıkları yer tamamen sosyetik ve kimse ile bir sorunu olmamış.''
Kafasındaki fikirler bu cümle ile bir anda toz bulutuna döndüğünde Leah sessizce önündeki makarnaya döndü. Çatalıyla oynadığı makarnadan bir lokma aldığında diğerleri de onunla birlikte yemeklerine döndü. Herkes durumun sinir bozuculuğunun farkındaydı ama ellerinden gelen her şeyi yapıyor olmalarına rağmen hiçbir sonuç alamıyorlardı.
Yemekleri bitip kafeden ayrıldıklarında dönüş yolunda telefonu çalan James'i bölümün direktörü arıyordu. Telefona seri bir şekilde cevap verip ciddiyetini takındığında duyduklarından sonra yüzünün girdiği ifade yanındaki kişileri şaşırttı. Telefonu kapatırken yüzünde beyaz dişlerini ortaya seren devasa bir gülümseme vardı. Ne olduğunu anlayamayan arkadaşlarına döndüğünde ne yapacağını şaşırmış ama bir o kadar da heyecanlı bir hali vardı.
''Bir tanık bulunmuş. Bu sabah bulunan kadının arkadaşıymış.'' dediğinde beş kişi de heyecanlandı. Daha az önce umutsuzluğa ev sahipliği yapan yüz hatları şimdi heyecanın ateşiyle yanıyordu.
On dakika gibi bir sürede ofise döndüklerinde onları kapıda bekleyen direktörün yanına gittiler. Hepsi orta yaşlardaki adamın ağzından çıkacak cümleleri merakla bekliyordu. Elleri arkasında bağlı adam, göbeğini öne çıkaran duruşu ve bu görüntüsüne zıt ciddi yüzüyle tek tek gözlerini onlarda dolaştırdı. En sonunda boğazını temizleyip konuşmaya başladığında sesinde umut zerreleri hissediliyordu.
''Alicia Cooper'ı son gören kişi şu an sorgu odasında. James, Leah ve Grace,'' Üçünü işaret etti. ''Sizler kadını sorgulayın. Diğerleri ise adli tıbba gitsin ve otopsi raporunun en kısa sürede çıkmasını sağlasın. Avucumuza kadar gelen bu kozu iyi kullanın çocuklar.'' dedikten sonra iki elini birbirine çarpan adamla Leah, James ve Grace adlı kadını takip etti. Sol taraflarında uzanan koridora girip sonuna geldikten sonra sağa döndüler. Birkaç kapının bulunduğu koridordaki ilk kapının önünde duran James içeri girmeden arkasını döndü.
''Leah sen benimle kadının yanına gel. Grace sen camın arkasında dur. Bir şey olursa haber verirsin.'' İki kadın da adamı başıyla onayladığında Leah James'in açtığı kapıdan girdi. Gergin bir şekilde metal sandalyede oturan kadın çıkardıkları ses ile başını onlardan tarafa çevirdi. Düşmüş omuzları ve alelacele toplandığı belli olan siyah saçlarıyla birleşen solgun esmer teni, ne kadar üzgün olduğunu ortaya seriyordu.
Kadının karşısındaki sandalyeyi çekip sessizce oturduğunda James yanında ayakta kaldı. Kollarını birbirine bağlayan adam ile Leah işin kendisine düştüğünü anlasa da ilk günden ona bu şansı vermelerini beklemiyordu ama pek de umursamadı. Belki de onu bu şekilde test edip namına yakışır biri miydi, görmek istiyorlardı.
Ellerini resmi bir şekilde masanın üstünde birbiri üstüne koydu. Oturduğu sandalyede bacak bacak üstüne attığında karşısındaki kadın onu izliyordu. Dikkatli, koyu kahve gözlere kendi gri gözleri değdiğinde, yüzünde yumuşak bir ifade olmasına dikkat etti. Önünde ince bir dosya duruyordu. Sorması gereken klasik sorularla dolu olan dosyayı kenara koyduktan sonra söze girdi.
''Ben Ajan Leah Heart hanımefendi.''
''Memnun oldum, Abby Miller.'' Kısık sesi ile kendini tanıttığında Leah başını hafifçe salladı.
''Bu sabah bulunan kurbanın yani Alicia Cooper'ın arkadaşı olduğunuzu belirtmişsiniz.'' Kadın onu başıyla onayladı. ''Bize Alicia'dan bahseder misiniz? Onu son gördüğünüzde neler oldu?''
Titrek bir nefes alıp parmaklarına gözlerini diken kadına istediği zamanı sağlarken hiç acele etmedi Leah. Zor bir durumdayken insanları zorlamak iyi sonuçlar vermezdi. Bu yüzden sessizce bekledi. Kadının hareketlerini takip ederken gözlerini ellerinden ayıran kadın ona bakmaya başladı. Konuşmak için kendini hazır hissediyordu. Anlatacakları belki arkadaşı için yapacağı son şeydi ve korkup kaçmak istemiyordu.
''Biz iki gece önce Alicia ile eğlenmek için çıkmıştık. Birkaç mekânda gezdikten sonra Alicia, Salon De Ning'e gitmek istedi ve gittik. Her şey normaldi ama sonra orada bir adamla karşılaştık.'' Aklı yaşadıklarına giderken gözleri yaşlarla doldu. Arkadaşının öldüğüne bir türlü inanamıyordu. Burnunu sertçe çekip hırkasının koluna sildikten sonra devam etti.
''Adamı ilk ben fark rttim sanırım ve etkilendim ama sonra Alicia ile ilgilendiğini anlayınca düşünmeden bunu ona da söyledim. Adam gerçekten etkileyiciydi, ne konuştuklarını duymadım ama Alicia onunla konuştuktan sonra onunla gitmek istedi. Ben buna kızdım ve sonra biz,'' Göz yaşları yanaklarından akmaya başladı. Sesi tizleşmiş harfleri yutarak konuşuyordu.
''Sonra biz tartışmaya başladık. Onu ikna etmeye çalıştım ama Alicia onu kıskandığımı sandı ve ben de bilmiyorum çok kızmıştım. Belki de içki yüzündendi ama,'' Kızaran iri gözlerini Leah'nın gözlerine sabitledi. ''Gitmesine izin verdim.'' Küçük bir çocuğun annesini inandırmak istemesi gibi o da onu dinleyen ajanı dediklerine inandırmak istiyordu.
''Gerçekten ben, başına bunların geleceğini bilseydim onu bırakmazdım. Ne pahasına olursa olsun engel olurdum ama bilmiyordum! Onu bir daha göremeyeceğimi bilmiyordum...'' Kelimeleri odada yankılanıp yok olduğunda geriye içli hıçkırıklarının sesi kalmıştı. Bu hali Leah'nın içini acıtsa da şu an kadını teselli etmek ona düşmezdi. Sorgu sırasında ciddiyetini korumalı ve duyduğu her kelimeye dikkat etmeliydi.
''Bayan Miller odaklanmanız lazım, bu sizin suçunuz değil ama Alicia'nın katilini yakalamamızı istiyorsanız bize bu adam hakkında ayrıntılar vermelisiniz. Aklınıza gelen her şeyi söyleyin, önemsiz gelse bile söylemekten çekinmeyin lütfen. Ayrıntılar çok önemli.'' Öne doğru eğilip kadının gözlerine bakmaya çalıştı. Görüntüsündeki ciddiyet kadının durumun önemini kavramasında yardımcı olurken sakinleşmesi için birkaç dakika beklediler. James ise bu sırada arkadaki çift taraflı cama sırtını dayamış, tüm kontrolü Leah'ya bırakmış halde olan biteni izliyordu.
''Ben aslında anlatmaktan daha iyisini yapabilirim.'' Kadın çabucak yanaklarındaki ıslaklığı sildiğinde, Leah açıklamasını bekleyerek ona baktı. ''Elimde o adamın bir fotoğrafı var.'' diye devam eden Abby ile iki ajanın da kaşları havalanmıştı. Geldiği gibi hızla yüzündeki ifadeyi yok ettiğinde başını arkaya çevirip James'e bakan Leah heyecanlıydı. İkisi de bu haberin dosya için büyük bir ehemmiyeti olduğunun farkındaydı.
''Bu çok güzel bir haber Bayan Miller, fotoğraf yanınızda mı?''
''Evet telefonumda, Alicia'ya olan ilgisini fark etmeden önce çekmiştim fotoğrafı.'' İçinden cümlenin sonunu 'çünkü çok etkilenmişti' diye tamamlarken, Leah sadece göreceği fotoğrafı bekliyordu. Genç kadın telefonunu çıkarıp resmi açtığında elini uzattı ve telefonu aldı. Ekranda net bir şekilde belli olan çehreye odaklanırken karşısındaki kadının neden bu fotoğrafı çektiğini anlayabiliyordu. Adam bir kadının tekrar tekrar görmek isteyeceği bir yüze sahipti ki Leah bile adamın yakışıklı olduğunu düşünüyorsa adam gerçekten yakışıklı demekti çünkü o, erkeklerden cidden hazzetmezdi.
''Bunun kopyasını almamız gerekiyor.'' Kadın onu başıyla onayladığında öne doğru eğildi ve gözlerinde gurur dolu bir bakışla konuştu. ''Çok önemli bir şey yaptınız Bayan Miller. Arkadaşınız sizinle gurur duyardı.''
Dedikleri onu dinleyen genç kadının içinde hem bir rahatlama hem de bir hüzün oluşturduğunda bir kere daha dolan gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Bu sırada Leah, James'e telefonu uzattı. James odadan çıkarken kadın ile kalan Leah, camın arkasında kendilerini izleyen Grace'e işaret verdi. Son kez ağlayan kadına baktıktan sonra o da odadan çıktı. Grace'in ağlayan kadın ile kendisinden daha iyi ilgileneceğine emindi.
Direktörün odasına doğru ilerlediği sırada içinde işini doğru bir şekilde yapmanın haklı gururu vardı. İlk gününde böyle bir olay yaşamak kolay kolay olacak bir şey değildi. Şanslı günündeydi. Koridorun sonuna gelip de James'in direktörün odasından çıktığını görünce yanına gitti. Onu görünce duran adam ile olan biteni sordu.
''Direktör, adam için arama emri çıkartacak. Yarın bizi önemli bir sorgu bekliyor, uykunu iyi almaya bak.'' Geldiğinden beri gördüğü en neşeli haliyle konuşup ona takılan James'i kafasıyla onayladığında adam kendi masasının yolunu tuttu. Arkasından bakan Leah birkaç saniye geçti geçmedi direktörün ofisine gitti. Kapıyı çalıp içeriden gelen sesle araladığında aklına takılan birkaç soruyu sormak istiyordu.
''Efendim sormak istediğim şeyler var, müsait misiniz?''
''Gel Leah, sanırım ne soracağını biliyorum.'' Eliyle gelmesini işaret eden adamın yumuşak tavrına ciddiyetle karşılık verdiğinde sabah olduğu gibi ayakta dikilmeye başladı.
''Az önce bir sorgudan çıktım, biliyorsunuzdur.'' Adamın onaylamasıyla devam etti. ''Normalde yeni gelenlere ilk günden böyle bir fırsat verilmediğini de biliyorsunuzdur o zaman.'' Söylediklerinin gittiği yeri anlayan adam ile susup cevap beklemeye başladı. Arkasına yaslı haldeyken öne eğilip ellerini masanın üstüne koyan adam ile saçlarını geriye itti. Bu onun için bir tikti.
"Zeki bir ajansın Leah. Buraya gelme sebebinin de basit bir şehir değişikliği olduğunu düşünmüyorsundur sanırım.'' Olumlu şekilde kafasını salladı. Bir şeyler olduğunun farkındaydı çünkü hiçbir ajanın yeri bu kadar ani değişmezdi. Adam onaylandığı için gülümserken bir yandan da konuşmasına devam etti. ''Seni bu dosya için buraya getirdik Leah, yeteneklerinin küçük bir yerde harcanmamasını istedik. Chicago'da küçük vakalarla uğraşmayı hak etmeyecek kadar zekisin çünkü.''
Direktörün dedikleri kafasını karıştırırken birkaç saniye süren sessizlik ile düşünme fırsatı yakaladı. Chicago'dayken evet, üstleri ondan memnundu ama sırf bir vaka için buraya gönderilmiş olmak büyük bir olaydı. Özellikle de daha önce böyle bir vaka ile uğramamışken. Tüm bunlar fazlasıyla beklenmedikti onun için. Bu yüzden aklı karışmış ve bu yüzüne de yansımıştı.
''Efendim anlamıyorum, nasıl oluyor da daha önce bir kere bile seri katil ile uğraşmamışken şimdi sizin bile çözemediğiniz bir vaka için buraya gönderiliyorum?'' Sorduğu sorudan sonra ona genişçe gülümseyen adamla kaşları çatıldı.
''Ajan olduğundan beri seni gözlemliyorduk Leah, tıpkı diğer ajanları gözlemdiğimiz gibi.'' Eliyle sakalını okşarken arkasına tekrar yaslandı. ''Sen her olaya diğerlerinden farklı yaklaşıyorsun, ayrıntıları diğerlerinden daha farklı bir gözle görüyorsun ve bu da seni diğerlerinden daha özel yapıyor.''
''Yine de bir seri katil ile hiç deneyimim olmadı. Buna rağmen vaka için beni uygun mu buluyorsunuz?'' Direktör onu dinlerken ayağa kalktı ve karşısına geldi. Elini Leah'nın omzuna koyarken Leah'nın şakınlığından keyif aldığı açıkça belli oluyordu.
''Kararlarımı mı sorguluyorsun ajan?'' Bir anlığına ciddileşen yüzü azarlayacak gibiydi. Leah buna karşın başını hızla iki yana sallarken onu izleyen Direktör eski haline döndü. Yüzünde babacan bir tavır ile devam etti.
''Öyleyse ilk seri katilin ile karşı karşıyasın. Çok çalış ve bana yanılmadığımı göster, anlaşıldı mı?''
''Anlaşıldı efendim.'' Adamın dediklerini düşünmeye devam ederken odadan çıktı ve masasına doğru ilerledi. Buraya özellikle çağırıldığını bilmek ve onca ajan arasından böyle ciddi bir vakayı almak içini gurur hissi ile doldurmuştu. Bir yandan da çuvallamaktan korkuyordu. Direktörün karşısında kendinden emin durmayı başarmıştı ama içinden geçenler o kadar net ve korkusuz değildi. Başarısız olmaktan her zaman korkardı ve bu sefer daha çok korkuyordu ama bildiği tek bir şey varsa duyduğu korkunun onu daha dikkatli yapmasıydı.
*****
Saat gece yarısını geçtiğinde henüz taşındığı evine giren Leah her zaman olduğu gibi yorgundu. Hatta bu gece diğer gecelerden daha fazlaydı bu his. Omuzlarına yüklenen sorumluluk bir anda fazla gelmiş, zihnini bir hayli yorup bulandırmıştı. Oysa Cicago'dayken böyle bir vakaya atanmak için çok uğraş vermişti ama şimdi elde edince ne kadar büyük bir sorumluluk gerektirdiğini daha iyi anlıyordu.
Anahtarı ortada duran kolilerden birinin üstüne bırakıp sağdaki kapıyı açarken gün boyu üstüne yapışan kıyafetleri tek tek çıkarmaya başlamıştı. Bir yandan ışığı açıp küçük yatak odasını aydınlattığında, dağınık halde duran kolileri görmek bıkkınca bir nefesi ciğerlerine göndermesiyle sonuçlandı. Üstünde hiçbir şey kalmayana kadar soyunduktan sonra çıkardıklarını yatağın ucuna bıraktı. Odada bulunan küçük banyoya geçtiğinde çıplak ayakları soğuk fayanslara değip ürperirken, sıcak suyun altına girmek için sabırsızlanıyordu. Kabinin içine girdikten sonra beklemeden musluğu çevirdiğinde başından aşağı akan su damlaları ile gözlerini kapatmıştı. Tüm yorgunluğunu alıp götüren suya kendini bıraktığında hiçbir şey düşünüp hissetmeden kısa zamanın keyfini çıkardı.
Üstüne sardığı havlu ve kısa siyah saçlarından damlayan su damlaları ile banyodan çıktığında kendini tazelenmiş hissediyordu. Beyaz renkte dolabın önünde duran bavuluna ilerleyip içinden yumuşak bir gecelik takımı çıkarırken bir yandan üstüne siyah iç çamaşırını geçirdi. Üstüne de yumuşak pijamalarını giydiği sırada eli hemen saçlarına gitmiş, ıslak saçlarını tokayla toplayıvermişti. Bu sırada çalan telefonunun melodisi ile köşeye bıraktığı çantasına ilerlerken oldukça miskindi.
''Alo,'' Numaraya bakmadan aramayı cevapladığında karşı taraftan gelen ses ile kaşları çatıldı.
''Yeni hayatını sevdin mi?''
----------------------------------------------
Bölümü nasıl buldunuz?
-Büşra Kardelen Çelik
Kişisel İnstagram: @busrakardelencelik |
0% |