@buselikmakami
|
Böyleydi işte onların hayatı ölümlerle doluydu ..
--------------------------------------------------------
O çok küçüktü .. Annesinin bayezidi , babasının kopyası olan asil şehzadeydi.
Teamüller vardı .. O ne kadar annesinin yanında kalmak istese de kalamazdı , bunu yapamazdı .. O annesini o karanlık kuyudan çeken evladıydı " anne biz buradayız " demişti şehzade .. Sultan ayağa kalktı ve Mehmet han öldü dedi.. Gözleri adete nehir gibi akıyordu .. Ama yaşayacaktı , evlatları vardı .. Etrafa bakındı sonra omzunda bir el hissetti " bayezid" ...O her daim annesinin yanındaydı .. " buradayım sultan anam , yanındayım.. hiçbir yere gitmiyorum" demişt.. Öyle de olmuştu..
1525
Bir ramazan günüydü , sultan hamileydi .. Sarayda bayram vardı ..
O gün , ramazanın son günü olarak bilinen o gün sultanın sancıları tutmuştu..
Edirne sarayına neşe , mutluluk getirmişti .. Doğduğunda sultan çok mutlu olmuştu " oğlum" diye kollarının arasına aldı minik şehzadeyi.. Gözleri maviye yakın yeşildi , saçları kumraldı .. Annenin kahkahaları duyuluyordu sarayda " oğlum oldu, şehzadem oldu" diyordu..
Dilrubaz "Sultanım yüce rabbime şükürler olsun ki aslan gibi bir şehzadeniz daha oldu"
Hürrem Dilrubaz'a döndü ve gülümsedi
Dilrubaz "Allahım size ve şehzadenize uzun ömürler vere sultanım .."
Hürrem "Amin Dilrubaz.. Amin .."
İçeriye Valide Sultan , ve haberi alan Sultan Süleyman girdiler
Valide Sultan "Hürrem, benim gelinim.. Ömürümüze ömür kattın .."
Hürrem sultan gururla ve sevinçle gülümsedi Validesine
Hürrem "Bu Hürrem kulunuz sizi mutlu edebildiyse ne ala valide sultanım .."
Valide Sultan "Şehzademize ne isim vereceksin Süleyman oğulum"
Süleyman Hürrem'in kollarından oğlunu aldı , validesine döndü
Süleyman "Sen ne dersin valide? Gönlünden ne geçer?"
Valide Sultan "Benim gönlümün ne dediği değil , anasının ne istediğidir oğul"
Süleyman hasekisine döndü
Süleyman "Söyle benim hasekim, gönlünden ne geçiyor"
Hürrem uzunca düşündü
Hürrem "Padişah efendimiz ne uygun görürse o olsun, benim için sizin ağzınızdan çıkan her kelam bir onurdur hünkarım.." zekiydi Hürrem, Süleyman'ı zekası ile büyüleyebilecek kadar zekiydi..
Süleyman hasekisine sevgi dolu bir gülümseme ile baktı , şehzadesini kendine yakınlaştırdı ve ezan okudu .. Daha sonra da kulağına "bayezid,bayezid,bayezid" diye fısıldadı .. Annesinin kollarına verdi minik şehzadeyi tekrar.
Hürrem "Murat"
Süleyman şaşkın bir şekilde "Murat?" diye tekrar etti hasekisini,
Hürrem "Padişah efendimiz, şehzademize verdiğiniz isim çok güzel. Lütfettiniz , lakin ben söyleyemiyorum.. Minik şehzademe ağızım alışana kadar murat desem yüce gönlünüz izin buyururlar mı?"
Süleyman hasekisinin alnına öpücük kondurdu ve kulağına
Süleyman "Benden ilk kez bir şey istedin sultanım, seni kırabilir miyim.. Tabii ki söyleyebilirsin"
Haseki Sultan gülümsemişti hünkarına
-----------------------------------------------------------------------------
Hürrem Sultan, Şehzade Bayezid'in haremi için kızlara bakıyor, aralarından en güzelini, en marifetli olanları seçiyordu.. Hürrem Sultan'ın gözüne batan bir hatun vardı haremde. Epeydir haremdeydi, epeydir gözetiyordu bu hatunu...Harem kalfalarına sorduğunda kız için olumlu görüşler almıştı. Hem kuralları biliyordu hem de terbiyeli, akıllı genç bir kızdı.
Hürrem "Bu hatun olsun.. İsmi ne ?"
Diyerek sual etti kalfalara. Kız utanmıştı. Yanakları al al olan genç kız başı eğik bir biçimde dinliyordu Hürrem Sultan'ı..
Kalfa "Fatma'dır ismi sultanım"
Hürrem emri verince önce huzuruna çağırdı Fatma Hatun'u...
Fatma geldiğinde ilk önce eğildi daha sonra Hürrem Sultan'ın eteğini öptü.
Hürrem "Fatma hatun."
Fatma "Buyurun sultanım."
Hürrem "Akıllı, güzel, terbiyeli ve marifetli bir hatunsun. Seni aslan şehzademe laik gördüğümden onun haremi seçtim ve bu gece şehzademin huzuruna çıkacaksın..."
Fatma'nın kaderi o gece değişmişti.
İlk başta ona yapması gerekenleri anlattılar, gerek dahi yoktu buna. Zira genç hatun tüm kuralları biliyordu.
Fatma heyecanla yürürken hayal kurdu.. Şehzadesiyle birlikte mutlu mesut olduklarını....
Onun evladını kucağına aldığı günleri düşündü. Şehzadesini bir cihan sultanı olarak hayal etti, bu başarılı şehzadenin bunu hak ettiğini düşünüyordu.
O geceden sonra Fatma Hatun'un hayatı değişti, Bâyezid'in gözdesi olmuştu artık. Lakin Bâyezid öylesine başarılı ve devleti düşünen bir şehzadeydi ki haremine vakit ayıramıyordu. Fatma Hatun bu duruma üzülüyordu...
O gün Fatma'nın mutsuz olduğunu gören Hürrem sual etti
Hürrem "Neyin var senin?"
Fatma "Üzülüyorum validem. Şehzadem haremiyle alakadar olmuyor"
Hürrem "Ağzından çıkanı kulağın duysun hatun. O bir şehzade. Haremden çok devleti aliyye için çalışmalı, çabalamalı"
Fatma "Af buyurun validem.."
Şehzade Bâyezid sancağa çıkınca Fatma Hatun da onunla birlikte gitti, şehzadesinin sancağa çıkmasıyla birlikte ona olan ilgisinin azaldığını düşünüyordu.. Bir gün huzura kabul için geldi kapısına...
Bâyezid "Gir."
Fatma "Şehzadem."
Bâyezid "Fatma'm."
Fatma "Şehzadem, yüzünüze hasret kaldım.."
Bâyezid gülümsedi "Devlet işleri mühimdir, ertelemeye gelmez."
Fatma "Bilirim elbet, lakin .."
Bâyezid eliyle susturdu Fatma'yı : Sen bunları düşünme...Sen benim her daim kalbimdesin. Seni unutmam mümkün bile değildir. Bunu aklından çıkarma ...
Fatma artık üzülmüyordu. Şehzadesinin bu başarısına imreniyordu çalışkanlığına da...
Kısa süre sonra Fatma ve Bâyezid'in evlatları oldu. Bâyezid çok seviyordu onları.. Fatma onun ne kadar iyi bir baba olduğunu da anlamıştı. Onlarla ilgilenirdi her gün. İşlerinden fırsat buldukça onlarla vakit geçirirdi, iyi yetiştirilmesi için elinden geleni yapıyordu Şehzade Bâyezid.
-----------------------------------------------------------------------------
1544
Nurbanu, emir üzerine Mihrimah ile beraber daireye gelmişti. Hepsi Hürrem Sultan'ın ne söyleyeceğini merak ediyorlardı. Hürrem Sultan söze başladı.
Hürrem "Kaç yıldır gerek kızıma, gerek bana yeterince ve hoşça hizmet ettin Nurbanu. Bunları asla unutamam. Gönül isterdi ki, Bayezid'ime senin gibi aklı başında bir hanımefendiyi takdim etmek. Fakat Bayezid, seçimini yaptı. Ne dediysem söz geçiremedim."
Nurbanu "Mübalağa ediyorsunuz Sultanım, ben sadece vazifemi yapmakla yükümlü cariyenizim."
Hürrem "Bu kadar basit değil Nurbanu. Sen de bir kraliçe duruşu var. Nedimelik, kulluk değildir vazifen. Selim'e haber yolladım. Ertesi gün hazırlan ve yola çık. Saruhan Sancağına gidiyorsun."
Nurbanu şaşkınlıkla Hürrem Sultan'a dönmüştü. Hürrem gülümsüyordu..
---------------------------------------------------------------
Mihrimah "Nurbanu, Validemle beni yalnız bırak."
Nurbanu eğilerek daireden çıktı. Mihrimah, annesine döndü.
Mihrimah "Validem.. acele karar veriyorsun. Ayrıca Nurbanu henüz aramıza katılalı ne vakit oldu? Ona bu kadar güvenmen...."
Hürrem, kızının hırçın tavrını sona erdirmek istercesine sözünü keser.
Hürrem "Boşuna telaş ediyorsun Mihrimah. Nurbanu akıllı bir kız. Eminim ki Osmanlı'ya yaraşır bir Sultan olacak."
Mihrimah "Umarım hata yapmıyorsunuzdur validem. Umarım..."
Mihrimah daireden hışımla çıkar.
-------------------------------------------------------------
1555
Nurbanu, Selim'in mutlak kadını olmayı başarmıştı. Selimiye gibi güçlü bir rakibini bahtı yaver giderek yok olmasını görmüştü. Şimdi geriye tek bir hedef noktası vardı. Bayezid. Nurbanu, bu konu hakkında sürekli Selim'i sıkıştırmaya çalışıyordu. Gene bir gün böyle anlardan biriydi. Nurbanu, Selim'in odasındaydı...
Nurbanu: Duyduk ki Şehzade kardeşiniz, size kusur etmeye devam ederler.
Selim, Nurbanu'ya çevirdi gözlerini.
Selim "Alıştım artık Nurbanu. Tahtı o ister, nasibiyse alsın."
Nurbanu bu sözü duyunca önceden yaptığı provaları şimdi uygulayarak, kendini sıkıp ağlamaya başladı.
Nurbanu "Beni geçtim Selim. Sen de geçmişsin kendinden. Ya Murad?"
Selim "Nurbanu.."
Nurbanu "Ona kıyacaklar. Dayanamam buna Selim, dayanamam!.. Zaten Validemizin de desteği kardeşinin üzerinde.."
Selim duraksadı bu sözü duyunca. Önce inanmak istemedi. Sonra Nurbanu'ya döndü.
Selim "Ne diyorsun sen Nurbanu? Validemiz ayrım gözetir mi hiç? Bayezid onun evladıysa, biz kölesi değiliz ya!"
Nurbanu "Validemiz hakkında yalan-yanlış ithamlar yapacak kadar hadden edepten düşmedik Şehzadem."
Selim'in kaşları çatılmıştı. Gözlerini bir noktaya sabitledi. Nurbanu'ysa verdiği etkiden memnun, Selim'e belli etmeden gülümsüyordu.
-------------------------------------------------------------------
ERTESİ SABAH
Selim o sabah kalkar kalkmaz, çalışma odasına çekilmişti. Düşünüyordu. Nurbanu'nun sözü kulaklarında çınlamaya başlamıştı.
''ZATEN VALİDEMİZİN DE DESTEĞİ, KARDEŞİNİZİN ÜZERİNDE..!''
Selim bu sözleri duydukça canı yanıyordu. Derin bir nefes aldı. Masanın üzerinde duran kağıtlara bir şeyler yazmaya koyuldu.
--------------------------------------------------------------------------------
Hürrem paravan arasında Lala Mustafa Paşa'yla görüşüyordu.
Hürrem "Şehzademiz nasıl Mustafa Paşa? Umarım bir yanlışa sapmaması konusunda gözünüz-kulağınız açık davranıyorsunuzdur?"
Mustafa "Endişelenmeyin Sultanım. Şehzademizin yanlışa çıkmaması için elimden geleni yapıyorum fakat.."
Hürrem "Fakatı hala bulunur bu meselenin Mustafa Paşa?! Sen Şehzademizi el kadarken ki halini bilirsin. Bir yanlışı olursa nasıl uyaracağını da!"
Mustafa "Elbette Sultanım. Lakin ne yapsam Şehzademizin, Şehzade ağabeyi Selim Han'ımıza olan tehditlerini önleyemiyorum."
Hürrem "Bunun arkası gelmesin Paşa. Zinhar Hünkarımızın kulağına giderse, bu işin önünü ben dahi alamam. Murad'ımı koruyun. Bir evlat acısına daha tahammül edemem..."
Hürrem biraz öfke, biraz kederle köşkten çıkar.
-----------------------------------------------------------------------------
Mihrimah saçlarını tarıyordu. Rüstem'se saraya gitmek üzere hazırlanmıştı. Tam çıkacakken Mihrimah'ın sesiyle durdu..
Mihrimah "Bayezid... O ne durumda Paşam?"
Rüstem "Hünkarımızın duymaması gereken çok husus var Sultanım."
Mihrimah, Rüstem'e döndü.
Mihrimah "Bunları babam duymalı Rüstem."
Rüstem "Ama Sultanım, ya Validemiz?..."
Mihrimah "Sana hünkar babam bunları duyacak dedim Paşam. Sen, Validemiz'e kendini ak çıkarmasını da bilirsin elbet."
Rüstem başıyla onayladı Mihrimah'ı istemeye istemeye. Ardından çıktı.
-----------------------------------------------------------
Ağa "Hünkarım, Hürrem Sultan geldiler."
Süleyman "Gelsin."
Süleyman, gülümseyenini kapıda görür görmez, ayağa kalktı. Kapı kapanırken, o da Hürrem Sultan'ın yanına ilerlemişti. Alnından öptü gülümseyerek. Hürrem yarım ağız gülümsüyordu. Süleyman anlamıştı Hürrem'in canının bir şeylere sıkıldığını. Geri çekildi.
Süleyman "Hürremim.."
Hürrem "Hünkarım, sizden bir arzum olacaktı."
Süleyman "Gel , evvelce oturup konuşalım."
Süleyman'la Hürrem bir divana oturdular. Hürrem söze girmişti..
Hürrem "Korkuyorum Hünkarım. Cihangir'i mi de, Mehmed'i mi de yitirdim. Şimdi diğer şehzadelerimden de ayrı kalmak sıkıyor canımı, daralıyorum.."
Süleyman "Üzme kendini Hürrem... Senin gözlerindeki dökülmeye hazır her yaş, benim ölüm fermanımı imzalar. Bilmez misin?"
Hürrem "Sevginden, aşkından nasıl şüphem olsun? Fakat Hünkârım, hasretimin sonundayım. Selim'i ve Murad'ı bir hayli özledim. Görmezsem içim rahat etmiyor. Yüreğime hançerler saplanıyor. Dayanamıyorum. İzniniz olursa en azından bugün Murad'ı görmeye gitmeme izin verin. Selim'e de daha sonra gitmeye gayret ederim."
Süleyman "Pekâlâ. Madem böylesine özledin, git Hürrem'im..."
Hürrem aldığı cevabın mutluluğuyla gülümsedi.
--------------------------------------------------------------------------
Nurbanu bahçede gezme sefasını bitirip dairesine yönelmişti. Dairesine yöneldiğinde ilk iş Murad'ı yanına çağırmak olmuştu. Murad artık büyümüştü. Neredeyse delikanlılığa geçiş yapma vakti geliyordu. Nurbanu bununla gururlanıyordu. Murad, yanına geldiğinde onu yanına oturttu ve Murad'a döndü.
Nurbanu "Murad'ım.. Validesinin Cihana bedel Sultanı.."
Murad bu sözleri gülümseyerek dinliyordu. Nurbanu asıl söze girişti
Nurbanu "Bugün babana gideceğiz oğlum. Artık babana bir delikanlı olacağını fark ettirmeni istiyorum senden. Sadece bununla da değil aslanım. Büyük Validen Hürrem Sultan'ı ve büyük atan Sultan Süleyman Han'ı özlediğini düşünüyorum."
Murad "Hem de ziyadesiyle Validem."
Nurbanu "O halde özlemini gidereceğiz oğlum. Senin bir delikanlı olduğunu sadece ailemiz değil, tüm Cihan duymalı."
---------------------------------------------------------------------------------
Hürrem has odadan çıkmıştı. Cariyelere ise daha önceden emretmiş olduğu hazırlıklar, tamamlanmıştı. Hürrem Sultan bu arzusunun kabul olacağını tahmin ettiğinden her şeyi önceden hazır etmişti. Yola revan olma vakti geliyordu. Hürrem Sultan, Hünkar'la vedalaşıp harem arabasına bindi ve hızla Kütahya sancağına doğru yol aldı.
-------------------------------------------------------------------------
Ağa "Şehzade Hazretleri."
Selim avdan henüz dönmüştü. Masasına oturmuştu ki, kapı kullarından biri kapıyı açmıştı
Selim "Söyle."
Ağa "Nurbanu Sultan ve Şehzade Murad huzurunuza kabullerinizi beklerler."
Selim "Gelsinler."
Nurbanu Sultan ve Şehzade Murad, buyur edildikleri daireye gelmişlerdi. Nurbanu eğilerek gerekli selamı verdi ve gülümseyerek Selim'e döndü.
Nurbanu "Şehzadem, önemli bir husus hakkında arzularımı beyan etmek üzere geldik."
Selim "Nedir bu arzu?"
----------------------------------------------------------------------
Rüstem "Dur heleee.. Kimsin sen?"
Gelen ulak, Rüstem Paşa'nın önünde eğilip selam verdi. Ardından gelme gerekçesini beyan etmeye koyuldu.
Ulak "Paşam, beni Şehzade Selim Hazretleri yolladılar."
Rüstem şaşırmıştı.
Rüstem "Şehzademizin bir sıkıntısı mı tecelli etti, hayırdır?"
Ulak "Bir maruzatım yok Paşam. Bu notu Hünkarımıza iletmemi emrettiler."
Rüstem "Hünkarımız şuan meşgul. Ben kendisine daha sonra iletirim."
Ulak önce tereddüt içinde kalsa da daha sonra mektubu uzattı. Rüstem gitmesini emredercesine bir el hareketiyle ulağı yanından def etti. Ardından gizli bir yere geçip gelen mektubu okumaya koyuldu. Birkaç kelimesi bile yetmişti tüm durumu anlamaya. Mektubu hızla kapatıp Mihrimah Sultan'ın emrini yerine getirmeye koyuldu.
-----------------------------------------------------------------
Selim "Haklısın Nurbanu. Şehzademiz bir hayli büyüdü. Daha fazla bekletemeyiz."
Nurbanu "Hem Şehzade oğlunuz bir hayli özledi Büyük Valide ve Büyük Atasını. Öyle değil mi aslan parçam?"
Murad "Evet, Validem."
Nurbanu oğluna gülümsedikten sonra Selim'e döndü.
Nurbanu "Ne vakit uygun olur Şehzadem?"
Selim "Lalamla beraber Hünkârımıza haber yollatırım. Uygun vakti kendisinin seçmesi daha münasip olur."
Nurbanu "Öyle tabii."
---------------------------------------------------------------------------
Rüstem "Hünkarım, size takdim etmem gereken bir havadis var."
Sultan Süleyman, Rüstem'in elindeki kağıt parçasını görünce aklına Mustafa'nın olayı gelmişti.
FLASHBACK
Rüstem "Hünkarım, görmeniz gereken bir husus söz konusu."
Süleyman mektubu açıp okumaya başlar.
''Safevi Devleti'nin kudretli Şahı Tahmasb,
Ne vakittir arzu ettiğim düşünceler var ki, fakat kuvvetim yetersiz kalmakta. Eğer kabul buyurursanız, sizinle bir birlik içinde olup babamın tahtını devralmayı talep ederim. Bu isteğimi şayet siz de münasip görüp, birliklerinizi orduma katarsanız; bu işin sonunda sizin de mesut olacağınızı temenni ederim...''
FLASHBACK SON
Rüstem "Hünkarım..."
Sultan Süleyman daldığı düşüncelerden sıyrılıp mektubu aldı. Açıp okumaya başladı.
Canım Sultanım, Hünkar babam...
Ne vakittir durumu size bildirip bildirmemek arasında gidip geliyordum. Fakat sabrımın ve kuvvetimin sonuna geldiğimi görüyorum. Sizi üzmek istemezdim lakin bana başka çıkar yol kalmamıştır.
Kardeşimiz Bayezid, her seferinde bendeniz Şehzade kulunuza tehdit ve hakaret dolu mektuplarıyla türlü rencide de bulunurlar. Bu durum canımıza yeterince tak etmiştir.
Bu konuda sizin yüce takdiriniz ve adaletinize sığınırım Hünkarım. Hiç kuşkum yok ki, adaletiniz Hakkıyla yerini bulacaktır.''
Süleyman kağıdı okuduğu gibi buruşturur. Rüstem'e döner.
Süleyman "Haberin vardı değil mi!"
Rüstem "Af buyurun Hünkarım, fakat hangi hususta?"
Süleyman "Bayezid, Selim'e tehditlerde bulunurmuş Rüstem Paşa!!"
Rüstem "Hünkarım, gizli kalınması istendi..."
Süleyman "Kim bunu ister Paşa!!!"
Rüstem "Şehzademiz Selim Han. Kendisi üzülmemenizi istediklerinden bu durumu size duyurmak istemedi. Malumunuz önce Şehzademiz Mustafa ve Cihangir'in acı kaybı, ardından Düzmece isyanlar, hepimizi bir hayli yoruyordu Hünkarım."
Süleyman "Hürrem Sultan'a haber yollayın! Payitahta geri dönecek!!"
-------------------------------------------------
Hürrem Sultan, Kütahya'ya varmıştı. Bayezid'in odasında ana-oğul sıkı sıkı sarılıyor, hasret gideriyorlardı. Oturdular. Hürrem Sultan söze girmişti.
Hürrem "Muradım, yaptıklarını haber alıp işitirim. Gene yanlışlara sapıyorsun oğlum, yapma.."
Bayezid "Elimde olmuyor, dayanamıyorum Validem. Babamızın bize hiç mi itimadı kalmadı artık?"
Hürrem "Bak oğlum, ne zor günler atlattık. Düzmece olayından sonra babanın gönlü sana epey kırılmıştır. Koyduğu gönlü, geri almadan yeni bir mesele daha çıkarmaya çalışırsın. Hünkarımızın bu konudaki titizliğini en az benim kadar sen de bilirsin. Hala ne diye Selim'le bu kavgan? Yapma aslanım, yapma yiğidim. Taht eğer nasibinse, hakkınla al onu. Selim'le kavga etmen sana taht yolunu açmaz oğlum, bilakis seni ağabeylerinin sonuna mahkum eder. Ben buna katlanamam... Böyle yaşayamam..."
Bayezid'in gözleri dolmuştu. Hürrem Sultan'ın ellerini öptü.
Bayezid "Sözüm olsun Validem. Kendimi ve nefsimi tutup, sizin için hakim olacağım."
Hürrem Sultan, Bayezid'e kendine çekip saçlarını öptü, sarıldı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
BİR GÜN SONRA
Hürrem Sultan, çardakta Bayezid'le bir yandan hasret geçiriyor, öte yandan şerbetlerini yudumlayıp sohbet ediyorlardı. O sırada Mustafa Paşa gelmişti. Yüzü çatallaşmıştı. Bayezid, Mustafa'ya baktı.
Bayezid "Hayırdır Paşa, ne bu yüzünün hali?"
Mustafa "Hünkarımızdan bir ferman gelmiş Şehzadem."
Hürrem de meraklanmıştı. Bayezid fermanı alıp, okumaya başladı. Fermanda Hürrem Sultan'ın acil olarak payitahta dönmesi emrediliyordu. Hürrem yazılanları Bayezid'den öğrendikten sonra öksürmeye başlamıştı. Ardından biraz şerbet içip sakinleştikten sonra Bayezid'e döndü..
Hürrem "Babanı tanırım aslanım. Her şeyi öğrendi. Dikkatli ol. Ben seni korumaya çalışacağım."
----------------------------------------------------------------------------------------
GECE – PAYİTAHTA DÖNÜŞ
Süleyman "Ne olursa olsun bunun cezası bellidir Hürrem."
Hürrem "Kıymayacaksın ona Hünkarım, öyle değil mi?"
Süleyman "Başka yolu yok Hürrem."
Hürrem, gözlerinden yaş süzüle süzüle Süleyman'ın eteğine kapandı..
Hürrem "Hünkarım, yapma. Allah hakkı için kıyma Muradıma. Yüksek ruhlu insanlarda kin barınır mı hiç? Barınmaz. Sen de yüksek ruhlu bir insansın Sultanım, affet oğlunu."
Süleyman, derin bir nefes aldı. Daha sonra Hürrem'in yanından çekilip yatağına yöneldi. Hürrem Sultan çaresizlik içinde ayağa kalkıp Sultan Süleyman'a bakıyordu. Süleyman ise o çaresiz bakışlardan kaçmaya çalışırcasına, Hürrem'e bakmamakta direniyordu.
----------------------------------------------------------------------------------
1559
Aradan geçen yıllarda, Lala Kara Mustafa Paşa; Bayezid'in himayesinden Kanuni'nin emriyle alınmış ve Selim'e verilmişti. Selim her ne kadar önceleri Mustafa Paşa'yla anlaşamasa da, daha sonra kuvvetli bir dostluk kurabilmişti. Bayezid, annesinin ölümünden sonra sahipsiz kalmış ve sözünü unutmuşçasına Selim'e mektup yollamaya devam ediyordu.
Selim "Bu kaçıncı mektup! Bunun ardı arkası kesilmeyecek."
Mustafa "Bir emriniz varsa yerine getirmeye hazırım Şehzadem."
Nurbanu "Olacak elbet. Öyle değil mi Selim? Yanına kalmayacak Bayezid'in bu yaptıkları artık!"
Selim "Aklında bir şey var anlaşılan..."
Nurbanu gülümsedi.
-------------------------------------------------------------------------
Hümaşah, o gece rahat uyuyamamıştı. Ertesi sabah ise ilk iş olarak Bayezid'e mektup yazmaya koyulmuştu..
-----------------------------------------------------------------------------
Nurbanu "Yani demem o ki Şehzadem, lalanız Mustafa Paşa, Şehzademize gidip savaş fikrinde olduğunuzu talep etsin."
Selim "Nurbanu, bu çok tehlikeli. Bayezid'in canına mal olabilir bu. Asla kabul edemem!"
Nurbanu "Can gider mi hiç? Cariyenizin tek istediği, kardeşinizin gözünün korkutulması. Hem size savaş açacak kadar cesursa, elbet bunun karşılığı gelmeli. Hünkarımızın size güveni tam, biliyorsunuz."
Selim, Mustafa Paşa'ya döndü. Mustafa Paşa, başıyla onayladıktan sonra konuşmaya başladı.
Mustafa "Sultanımızın hakkı var Şehzadem. Göz korkutulmasa, Şehzademiz Bayezid bu tehditlere devam edecektir."
Selim "Gereken yapılsın o vakit."
--------------------------------------------------------------------------------
Mihrimah "Babacığım. Biliyorsunuz ki Şehzade Bayezid, kardeşimiz Şehzade Selim'e hala hakaretlerde bulunur. Bunun önü alınmalı. Aksi takdirde korktuğum fakat henüz başımıza gelmeyen bir olay var. Allah göstermesin..."
Süleyman "Endişen nedir Mihrimah?"
Mihrimah "Hünkarım. Şehzade kardeşimiz Bayezid Han... Ya nefsine, iblise uyup isyanda bulunursa.. Maazallah! Allah sizi başımızdan ve devletimizden eksik etmesin."
Süleyman "Bayezid'in bu kadarını yapacağını nasıl düşünürsün ayparçam? O senin kardeşin."
Mihrimah: "Evet öyle. Fakat Baba.. Siz benim hem Hünkarım, hem babamsınız. Validemden sonra, Yüce Rabbim sizin acınızı yaşatacağınıza; ben bağrıma taş basıp kardeşlerimin acısını görmeye razıyım."
Süleyman gülümseyip, kızına sıkı sıkı sarılır..
-------------------------------------------------------------------------
1 GÜN SONRA
Şehzade Bayezid, Şehzade Mehmed'in biricik yadigarı Hümaşah Sultan'ın kendisine göndermiş olduğu mektubu okuyordu.
''Kudretli Şehzade Amcam Bayezid Han
Allah'ım sizi daima korusun. Bu mektubu size korumayı kendime vazife bilirim. Zira cennet-mekan babam Şehzade Mehmed Han da, böyle yapmamı isterdi. Tuzak var Şehzadem. Size karşı tuzak var. Henüz kimden, ne şekilde gelir bu konuda bihaberim (habersizim). Lakin siz, dikkatinizi koruyunuz.
Bayezid bu mektubu okuduktan sonra, olduğu yerde çakılı kalmıştı..
------------------------------------------------
Nurbanu, Lala Mustafa Paşa'ya iki altın dolu kesesini verdikten sonra konuşmaya başladı.
Nurbanu "Unutma bunlar sadece destek olduğun için. Eğer bu işi tamamlar, Bayezid'in sonunu getirirsen, daha fazlası da nasibin olur."
Mustafa "Kuşkunuz olmasın Sultanım."
Nurbanu "Göreyim seni Paşa."
Mustafa eğilerek huzurdan çıktı. Nurbanu sinsi bir şekilde gülümseyerek mırıldandı.
Nurbanu "Venedik'in soylu kızı Cecilia Baffo'ya kölelik yakışmıyordu. Nihayet hak ettiğim kraliçeliğe kavuşacağım."
---------------------------------------------------------------------------
Hürrem'den sonra kendisine kalan haremin başındaydı Mihrimah. Bir zamanlar annesinin tüm görkemiyle oturduğu divanda kendisi oturuyordu. Hemen yanında Hümaşah vardı. İkisi de Bayezid'in akıbeti hakkında konuşuyorlardı.
Mihrimah "Bu yaptığın çok tehlikeliydi Hümaşah. Nasıl Bayezid'i, kimseye güvenmemesi hakkında onu uyarmaya kalkarsın?"
Hümaşah "Sultan halam... Ya bu oyun Hünkârımız tarafından anlaşılırsa? O vakit nice olur sonumuz?"
Mihrimah "Bunca yıldır aramızdasın. Bunları mı öğrendin bizlerden?! Yazık ."
Hümaşah başını eğmişti. Mihrimah, önce Hümaşah'ı süzdü. Ardından önüne dönüp, gözlerini bir noktaya sabitleştirip konuşmaya devam etti.
Mihrimah "Bayezid'in akıbeti kesindir artık. O taht Selim'in olacak."
-----------------------------------------------------------------
2 GÜN SONRA
Lala "Şehzadem. Mustafa Paşa gelmişler, huzurunuza kabullerini beklerler."
Bayezid "Selim'in lalalığından alındı mı?"
Lala "Hayır. Fakat görüşeceği mevzu mühimmiş."
Bayezid "Al içeri."
Mustafa Paşa içeri girip eğildi. Bayezid, Lala'nın çıkmasını emretti. Ardından Mustafa Paşa'ya döndü.
Bayezid "Selim mi buraya seni yollayan?"
Mustafa "Hayır Şehzadem. Bilakis ondan habersiz buradayım."
Bayezid "Neden yaptın bunu?"
Mustafa "Şehzadem.. Cennet mekan Valideniz Hürrem Sultan sizi bana emanet etmişti. Ben bu haberi size iletmeyi bir vazife bilirim."
Bayezid "Ne haberi Mustafa Paşa, ne oluyor?"
Mustafa "Şehzade Selim Han Hazretleri... Size karşı bir savaş hazırlığında Şehzadem."
Bayezid acı acı gülmeye başladı..
Bayezid "Bekliyordum bunu."
Mustafa "Acele etmeniz gerek Şehzadem. Yoksa bir suikaste maruz kalacaksınız. Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Bu devlet nasıl başsız kalır?"
Bayezid "Bunu Hünkarımıza bildirmeliyim Mustafa Paşa".
Mustafa "Zinhar denemeyin Şehzadem. Hünkarımızın, Selim'e olan itimadı malum. Şehzade Selim bundan faydalanıp kendini aklayacaktır. Bu sefer maazallah, Hünkarımız size yanlış bir akıbet yazabilir."
Bayezid "Ya ne yapacağız Paşa?"
Mustafa "Hodri meydan Şehzadem. Asker toplayın."
Bayezid "Düpedüz isyandır bu! Asla!"
Mustafa "Ben sizin yanınızda olacağım Şehzadem. Eğer Hünkarımız böyle düşünürse, sizin yanınızda olacağım. Şehzade Selim'in yaptığı bu tuzağı haber edeceğim."
Bayezid kararsız kalmıştı. Gerçekten ne yapacağını bilemiyordu..
---------------------------------------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------------
25 Eylül 1561
Oğullarının önünde dışarı çıktı , aralarında birer kulaç vardı . Ancak çıktıklarında ne muhafızları ne İstanbul'dan kendisi için gelen vahşi gözlü elçiler vardı meydanda. Gözü ileride ,kapının az ilerisindeki taş ustalarına ilişti..
"Birkaç kişiydiler"
Taşla girdikleri zor mücadeleden sonra oturmuştu taşçının biri .
Taş mı yorgun, taşçımı bilinmez.
Kambur bir adam.. Ve ümitsizliğin çaresiz resmimi..
Lakin en sert taşı bile yarıp ruhunu alacaklardı . Taş ölecek ayaklarının altında kalacaktı.. Kendi hayatı da böyle miydi? Ah o taş ustalarından biri olmayı ne çok isterdi.. Onlardan biri olmak! Taş dövmek için yaşamak.. Taşlar sana yastık olacak.. Kumda yatacaksın .. Ümidin bile kalmayacak ama yaşayacaksın daha. Yaşayacaksın!
İnce siyah bir ip boynuna geçti. . Bayezid oğullarının gözüne baktı. Sonra olduğu yere düştü.. Oğullarının nasıl öldüğünü göremeden kapandı gözleri ölüme doğru
*Arkadaşlar, herkese tekrardan merhaba. 2014/2015 yılında yazmış olduğum Osmanlı hikayelerinden birisidir Bir Osmanlı; Muradı. "Tek bölümlük" Serinin ilkiydi bu hikayem. Tamamı benim hayal gücüm olup gerçeği yansıtmamaktadır. Yazım yanlışları varsa affola.. Lütfen bunu bilerek yorum yapınız :)) |
0% |