@buseninopucugu
|
Müsabaka biteli bir hafta olmuştu. Yüzümdeki yaralar yavaş yavaş iyileşiyordu, dudağımdaki patlak yüzünden doğru dürüst yemek yiyemediğim için kilo kaybı yaşamıştım. Fakat spor yapmayı ihmal etmemiştim, kas kaybı yaşamak istemiyordum. "Balım sana çorba yaptım, kolay içmen için de soğumasını bekledim al bakalım." Orkidem yine beni şaşırtmayıp bebekler gibi bakıyordu bana. Sağ salim dönmem onun için büyük bir sevinçti. "Teşekkür ederim güzelim, zahmet etmişsin." Gözleri koca koca açıldı ve yanıma oturdu. "Saçmalama ne zahmeti, hem seninle ilgilenmek hoşuma gidiyor." Annemin ölümünden sonra Ayçin bana daha da bağlanmıştı. Mafya işleri ile ilgilenmek istemiyordu ki bu konu hakkında onu suçlamıyordum. Hatta bu düşüncesi beni rahatlatıyordu ben nasıl gaddar bir kişiliksem o biraz daha naifti. Görevlere sırf benim için gelirdi, babam da bunu bildiği için ona genellikle hafif işler verirdi. Bu yüzden genellikle planlarda başrol ben oluyordum. "Şimdi aç bakalım ağzını." Kaşıktaki çorbayı üfleyip bana uzattı. Başımı geri uzattım "Bir de uçak geliyor de istersen Ayçin, çocuk değilim ben kendim yiyebilirim." söylediklerim ile kıkırdadı. "Onu da derim ne var? Uçak geliyor piuvv." Dediklerinden sonra kaşığı ağzıma sokması bir oldu, çorbayı yutup konuşmaya başladım. "Şaka gibisin cidden piuv ne be?" Söylediklerime gülümsemesi genişledi, bir kaşık daha verdi. "Sus bir ya amma tantana yaptın. Ne yani insan kardeşini kendi elleriyle besleyemez mi?" Bakışım sabahtan beri kapıda bizi izleyen Kutay'a döndü. Onu gördüğümü görünce içeriye girip tekli koltuğa yayıldı, oturma odasındaydık. "Tabi ya uçak geliyor dimi Ayçin?" Dediklerinden sonra derin bir tebessüm yayıldı dudaklarına. Derin bir gamzesi vardı. "Dalga geçme ikizimle kıyamam ben ona." Bana döndü baktı duygulanmıştı salak. "Tamam benlik sorun yok. Ayda kulesi gelecek olan uçağı bekliyor Ayçin kaptan." Dediklerime kahkaha attıktan sonra bir kaşık çorba daha aldım ağzıma. Söylediği gibi çorbayı soğutmuştu ve içerken canım yanmıyordu.
"Bu arada müsabakanın videosunu izledim. Fazla çekici geldin gözüme." Yutkundum, tepside duran bardağa uzanıp su içtim. "Teşekkür ederim." Göz kırpıp yerinde dikleşti. Kaşlarını çatıp lafa başladı "Yine de böyle tehlikeli işlere bulaşman çok aptalca fındık." Duyduklarım karşısında suratına bön bön baktım. Ayçin ile bakıştığımızda onun da gözlerindeki şaşkınlığı görebiliyordum. "İşin tehlikesi yediğim dayak tadı da bir güzeldi; yemelere doyamadım inanır mısın? Ayrıca vücuda arada adrenalin lazım." Söylediklerim karşısında kaşları havalandı "Bir daha bensiz göreve gitmeni istemiyorum fındık." Bir şey diyemeden kapıdan Çikitay'ım girdi "Hayırdır kardo Ayda'yı merak mı etmeye başladın?" Aferin Çağatay tam on ikiden vurdun aslanım. Meraklı gözlerim Kutay ile buluştu, çoktan bana baktığını gördüm. Gözünde uzun zamandır görmediğim bir ifade vardı endişe. "Merak etmeme gibi bir seçeneğim yok Çağatay, bunun en büyük nedenini sen de biliyorsun." Demek ki Çağatay ile aralarında bir konu dönmüştü ve bu konuda ön planda ben vardım. Çağatay da bana bunu anlatmamıştı. Bu muhabbetler dönerken içtiğim çorba bitmişti Ayçin elindeki tepsiyi mutfağa götürmek için ayaklandı. "İstediğiniz bir şey var mı beyler?" Bize ikramda bulunmak en büyük zevklerinden biriydi. "Soğuk bir şeyler varsa alırız Ayçin, tabi zahmet olmazsa." Ayçin başını sallayıp odadan çıktı. Yerimde dikleştiğimde karnımdaki acı ile yüzümü ekşittim. Kutay bunu fark etmiş olacak ki endişe ile ayaklanıp yanıma geldi. "İyi misin, neresi acıdı?" Bu hali gülümsememe neden oldu. "Sorun yok karnıma ufak bir sancı girdi sadece." Beni geri yatırıp yerine oturdu. "Tam iyileşmeden spor yapmaya kalkışırsan olacağı buydu küçük hanım." “Sorun yok iyiyim." Başını iki yana salladı, huzursuz duruyordu. Başımı Çağatay'a çevirdim o da düşüncelere dalmıştı. Önemli bir konu olmadığı müddetçe Çağatay'ı öyle göremezdiniz. "Bir sorun mu var?" Bakışları ilk önce birbirlerini sonrasında beni buldu. Sorun yok der gibi ikisi de aynı anda başını iki yana salladı. Konuyu deşelemedim, anlatılması gereken bir konu olsa söylerlerdi. "Evet alın bakalım." Ayçin elindeki limonataları çocuklara uzattıktan sonra eski yerine geçti. "Hayırdır hangi gemi battı da benim haberim yok." Odadaki soğuk hava dalgasına ithafen söylemişti. "Yok be ne gemisi, yorulduk azıcık demi lan." Kutay da başını olumlu anlamda salladı. "Aynen uyuşturucu çetesi patlattık, ondandır yani kötü bir durum yok." "Kutay, Esin hastaneden çıkacakmış. Bende gelebilir miyim?" Kutay bakışlarını kaldırdı gözlerinde derin bir hüzün belirdi ve başını olumlu anlamda salladı. Esin Kutay'ın kız kardeşiydi beş sene önceki patlamada ağır yaralanmıştı. Hastanede hem tedavi oluyor hem de psikolojik destek alıyordu.
Beş Sene Önce... Annem, Esin ve Gülşen teyze dağ evine bizden önce gidiyordu. Yılın belli zamanları iki aile dağ evine gider orada vakit geçirip eğlenirdik. Kutay elindeki oduncu gömleklerine kararsız bir şekilde bakıyordu. "Fındık sence bunu mu giyeyim, bunu mu? Karar veremiyorum." Hevesle gömlekleri önünde tutup bana gösterdi. Bir elinde siyah-beyaz, bir elinde yeşil-siyah gömlek vardı. Üzerinde siyah boğazlı kazak ve kot pantolon vardı, aynı renk bot ile oldukça çekici görünüyordu. "Siyah-beyaz olanı giy bence o sana ayrı bir hava katıyor." Dediklerime sırıtıp bana göz kırptıktan sonra üzerine gömleği giydi "Teşekkür ederim güzellik." dedikten sonra yanağımdan makas almayı ihmal etmedi. Onun bu deli dolu halleri bana enerji veriyordu. Odadaki çekmeceye gidip, çekmeceden bir kutu çıkardım. İçinde balta uçlu gümüş bir kolye vardı. Kutuyu Kutay'a uzattığımda meraklı gözlerle ilk bana sonra kutuya baktı ve kutuyu elimden alıp açtı. "Bu çok güzel, teşekkür ederim. Takmama yardımcı olur musun?" Yanına gidip elinden kolyeyi aldım ve arkasına geçtim. Aramızdaki boy farkından dolayı eğilmek zorunda kalmıştı. Boynuna yaklaştığımda odunsu kokusunu derin bir nefes alarak içime çektim ve kolyeyi takıp geri çekildim. Ayaklandıktan sonra bana dönüp sarıldı. Başını boynuma gömüp öptü "İyi ki varsın fındık, iyi ki hayatımdasın." Gözlerimdeki kahvelikten dolayı bana fındık derdi. Bu durum benim de oldukça hoşuma giderdi. "Sen de iyi ki varsın." Dediklerimle gülümsedi elimi eline hapsedip yürümeye başladı. Evden çıkıp garaja doğru ilerledik. "Ayçin sürekli bizi bekletmek zorunda mısın acaba?" Kutay beklemekten ve bekletilmekten hoşlanmazdı. "Geldik lan işte amma tantana yaptın." İkisinin bu didişmelerine bayılıyordum. Kutay arabanın kapısını binmem için açtı, başımla teşekkür ettikten sonra arabaya bindim. Benim ardımdan ikisi de arabaya bindikten sonra yola koyulduk, babam ve Tarık amca en son gelen olacaktı. Yolculuğumuzun ikinci saatinde Kutay'ın telefonuna bildirim gelmesi ile Kutay'ın bakışları telefonuna döndü ve kaşları çatıldı. Bakışlarımı ekrana çevirdiğimde benim de kaşlarım çatılmıştı. BİLİNMEYEN NUMARA BİR VİDEO GÖNDERDİ. Videonun üstüne tıkladı ve videoyu başlattı. Ekranda maskeli bir adam belirdi. “Size söylediklerimi hatırlıyor musunuz? Benim intikamım sizin sevdikleriniz ile olur. Bakın yazık oldu karılarınıza.” Ekranda annemlerin olduğu araba ve korumaların arabaları vardı. Araçlardan alev yükseliyordu. Bakışlarım bulanıklaştı, boğazıma bir yumru oturdu. Nefes almakta zorlanıyordum, Kutay kitlenip kalmıştı tepki veremiyordu. Arabanın durmasıyla Ayçin'in çığlık seslerinin yankılanması bir oldu. Başımı ön cama çevirdiğimde telefondaki manzara tam karşımdaydı. Siktir! Bu görüntüye Ayçin’in şahit olması hiç iyi olmamıştı. Ayçin arabadan inmek için hareketlendiğinde onu tuttum. “Ayçin inme.” Ayçin ağlıyordu “Bırak beni Ayda.” Bırakmadım elini tuttum, yüzüne baktım. “İnme hayatın boyunca unutamazsın!” Ayçin elimi savuşturup kapıyı açtı. “BIRAK DEDİM SANA!” Ayçin indikten sonra Kutay ve bende inmiştik. "Anne. Anne ne olur ses ver." Ses yoktu etrafta alevlerden gelen sesten başka ses yoktu. "Yalvarırım anne yaşadığını söyle." Ayçin koşmaya başladığında bizde arkasından takip ettik. Kendi arabamızın önünde durmuştu Ayçin, araba patlamanın etkisiyle ters dönmüştü. Annemin bedeni dışarı çıkmıştı gözü açık bir şekilde bana bakıyordu. Kan vardı çok, çok fazla kan vardı. Kutay da arabalara yaklaştı "Anne, Esin ses verin. Bana yaşam belirtisi gösterin yalvarırım." Bakışlarım Ayçin'e çevrilmişti olduğu yerde donup kalmıştı, ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. Kısık bir ses duyuldu "A-abi bu-buradayım yardım et. Canım acıyor." Kutay sesin geldiği tarafa koştu ve Esin'i kucağına alıp yanıma geldi. Ağlıyordu. Ayçin ayakta duracak gücü kendinde bulamayıp yere çöktü. Son duyulan ses Ayçin’in haykırışlarım olmuştu. Annem ölmüştü o artık yoktu.
Günümüz... Oda da derin bir sessizlik oluştu. O günden sonra Kutay ile uzaklaşmıştık. Kutay yaşadığı travmadan sonra hafıza kaybı yaşamıştı. Kimi doktor hatırlamasının imkânsız olduğunu, kimisi de bir umut olduğunu söylüyordu. İnanmak istediğim tek şey Kutay'ın bize geri dönmesiydi. Bana bakıyordu, beni görmüyordu; beni dinliyor ama beni duymuyordu. "Yarın almaya gideceğim. İyice büyüdü sıpa trip atmayı bile öğrendi." Ağlıyordu, Esin onun en hassas noktasıydı. En değerli varlığıydı. Annesinin cesedini o patlamada bulamamıştık, büyük ihtimalle yanıp kül olmuştu. Kutay daha fazla dayanamayıp odadan çıktığında Çağatay'ı da peşinden göndermiştim. Saatler geçmiş akşam olmuştu yatmak için odama geçeceğimde Furkan gelip beni kucaklamıştı ve yukarıya çıkmamda yardımcı olmuştu. "Hatırlayacak değil mi?" Furkan bana baktı derin bir nefes alıp yanıma oturdu. Yüzümü avuçlarının arasına aldı "Hatırlayacak demek isterdim güzelim ama boşuna ümitlenmenin faydası yok. Umudumuzu yitirmeyeceğiz ama fazlada ümitlenmeyeceğiz." “Umudum bitmese de sabrım kalmadı artık abi.” Sarıldı sıkı sıkı sarıldı, başıma ufak bir öpücük kondurdu. "Biliyorum abiciğim ama onun yaşadıkları da kolay değil. Senin annenin en azından bir mezar taşı var, peki onun? Sen annene son defa sarıldın o çocuk annesinin cesedine bile ulaşamadı." Belki de onun bu yaşananları unutması en iyisiydi. Ben bir zamanlar ona çok aşıktım. Furkan sarılıp benimle yatağa uzandı, başımı boynuna gömdüm. Kokusu ile sakinleşmeye çalıştım, derin bir nefes çektim içime ve gözlerimi yumdum. Gözlerimi araladığımda sabah olmuştu, ancak gözlerim acıyordu. Başımı yana çevirdim Furkan hâla uyuyordu. Anlına bir öpücük kondurup yataktan kalktım ve dolaba doğru ilerledim. Kutay'ın yanına gidecektim onu yalnız bırakamazdım. Elime ne geçtiyse alıp saçımı at kuyruğu bağlayıp dışarı çıktım. Nasıl göründüğüm umurumda bile değildi, tek isteğim onun yanında olmaktı. "İlyas, ben çıkıyorum Ayçin'e haber edersiniz geç kalmam." İlyas beni onaylayıp uzaklaştı. Garaja geçip ilk ceketimi giydikten sonra kaskımı başıma geçirdim ve motoruma binip yola koyuldum. Yaklaşık otuz dakikalık yolculuğun ardından hastanenin önündeydim. Motoru sabitledikten sonra kaskımı çıkartıp motorun üstüne koydum. Hastaneden içeri girip Esin'in odasının olduğu kata ilerledim. Kapıyı birkaç kez tıklatıp içeri girdim. "Ay çiçeğim gelmişsin." Esin beni gördüğüne çok mutlu olmuştu, genellikle Kutay'dan habersiz gelirdim her hafta. "Geldim tabi ya, bensiz bu savaşı sonlandıracağını düşünmedin değil mi?" Kutay bana bakıp gülümsedi, oysa ben kızacağını düşünmüştüm. "Senin 'ay çiçek' diye ortada dolaştığın kişi Ayda mıydı zilli?" Esin hafifçe kıkırdadı ve bana göz kırptı. "Başka kim olacaktı akıllım? Beni hiç yalnız bırakmadı burada." Yanına gidip ona kocaman sarıldım, özlemiştim zilliyi. Hastaneden çıktıktan sonra Kutay ve Esin araba ile giderken ben arkalarından motorumla takip ettim. Nihayet Kuzey'in evine gelmiştik, araba durduğunda bende motoru durdurup indim ve Esin'in koluna girdim. "Ay çiçeğim sen güzelleştin mi bana mı öyle geliyor, sence abi?" Duyduklarımın karşısında yanaklarım ısınmaya başladı, başımı yere eğip hafifçe tebessüm ettim. "O her zaman güzeldi zaten." Başımı kaldırıp ona baktım dudaklarında içten bir tebessüm vardı. Esin bir bana bir abisine bakıp kıkırdadı, fazla zilliydi ama işini biliyordu. "Tabi canım benim ay çiçek hep güzeldi." Duyduklarımız karşısında şok olmuştuk, kocaman olan gözlerle birbirimize baktık. Kutay yutkundu bende öksürmek durumunda kaldım, bizim zilli de yine sırıtmak ile meşguldü. Evin hizmetlisi içeriye girdiğinde Ayçin'e iyi olduğum ve Kutay ile birlikte olduğumla ilgili kısa bir mesaj attım. Dün geceden sonra benim için endişelenmesi olmasını isteyeceğim son şeydi. Esin'i dinlenmesi için yalnız bırakıp bahçeye geçmiştik. "Ayda teşekkür ederim." Güneşten dolayı gözlerimi kısıp bakmak zorunda kalmıştım. "Teşekkür edecek bir şey yok Esin benim küçük kardeşim olarak gördüğüm değer verdiğim birisi. Zorunda hissettiğim için değil sevdiğim için yanına gittim." Yüzünde minnet dolu bir gülümseme vardı. "Akşam burada kalsan olur mu? Bizimkileri de çağırırız sabahlarız, eski günlerdeki gibi." Başımı olumlu anlamda salladığımda gülüşü derinleşmişti. Cebinden telefonu aldığında birilerine mesaj atıyordu. Fakat benim takıldığım tek bir nokta vardı 'eski günlerdeki gibi' kazadan önce belirli zamanlar Kutay'ın evinde toplanıp sabahlardık. Şarkılar, oyunlar, sohbet muhabbet ederdik. Hatırlıyor olabilir miydi, yoksa Esin'in fikri miydi? Saat, saati kovalarken akşam olmuştu, yemek yendikten sonra minderleri toplayıp ortasına ateş yakmıştık. Kutay ve Çağatay'ın elinde gitar bizim elimizde sıcak çikolata vardı. Oturacağımızda Kutay özellikle bir yanına kardeşinin, diğer yanına benim oturmamı istemişti. "Yok mu bir 'Akdeniz Akşamları' söylememiz?" Hepimiz homurdanmaya başlamıştık bile. "Yok tabi ki bu kadar sıradan olamazsın Çikitay." Bu sefer herkes kıkırdarken homurdanan taraf o olmuştu. Kutay gülüyordu ve bu içinden geliyordu "İlk şarkıyı ben birine armağan etmek istiyorum." Hepimiz yerimizde dikleşip pürdikkat ona bakmaya başladık. Eline gitarını aldı akorunu düzelttikten sonra birkaç nota çıkardı. Şarkı söylemeye başladığında geçmişin izlerinin hâlâ Kutay’ın üzerinde olduğunu anlamıştım. Travma sonucunda unuttuğu hatıralar artık aklında kalıyordu. Doktor düzelme şansı elbette var demişti ama bizim umudumuz yoktu. Saatler geçerken güneş doğmuş, hepimiz odalara dağılmıştık. Şu an Esin ile aynı yastığa baş koymuş birbirimize olan özlemimizi gideriyorduk. Ne o konuşuyordu ne de ben. Gerçi benlik hava hoştu onunla sessizlik bile güzeldi. İkimizde de diyecek çok şey vardı ama konuşup bu huzurlu ortamı bozmak istemiyorduk. Özellikle geçmişin tozlu sayfalarını açıp Esin’in canını yakmak istemiyordum. Güneşi ve bulutları izlerken mayışmış uykuya dalmıştım. Uzun zaman sonra en huzurlu uykum olabilirdi. Ne kadar uyuduğumdan bir haber iken çığlık sesi ile uyandım. "İMDAĞĞT!" Bu Çağatay'dan başkası değildi, yatağa baktığımda boştu. Yataktan fırlarcasına kalktığımda Kutay'ın ağırlıklarına çarpıp yer ile öpüşmem bir oldu. "Ananı seveyim emi." Olduğum yerden hızla kalkıp sesin geldiği yere koşmaya başladım. "Çikitay'ım iyi misin?" Çığlık sesi tekrarlayınca farklı seslerde duydum; kahkaha sesi ve mezdeke? "Ayda kurtar lan beni. GELME ÜZERİMEEĞ KATİĞL. AĞH" Merdivenleri üçer beşer indikten sonra gördüğüm manzara ile dona kaldım. Salonda zenne vardı ve Çağatay zenneden kaçıp deli gibi bağırıyordu. Zenne hem göbek atıyor hem de Çağatay'ın yanına cilveli bir eda ile gitmeye çalışıyordu. Esin olayı videoya çekiyor diğerleri anıra anıra gülüyordu. "Bebeğim kaçmasana benden." Duyduklarım ve gördüklerim karşısında daha fazla dayanamayıp bir kahkaha patlattım. Furkan gülmekten kendini yere atarken, Kutay gözündeki yaşı silmek ile uğraşıyordu. Ayçin ile göz göze geldikten sonra bizde oynamaya başlamıştık. Kapı gıcırtısına oynayan iki kardeş olarak bu fırsatı kaçıramazdık. Kalçalarımı ve omuzlarımı uyumlu bir şekilde hareket ettirmeye başladığımda zennenin odak noktası artık biz olmuştuk. Daha önceden çalışmış gibi uyumla hareket ediyorduk. Çağatay'ın yanına gidip yanıma onu çekince o da salak saçma hareketler yapmaya başlamıştı. Gülmekten yanağıma ağrı girmişti. Kutay'ın delici bakışları bir bana bir zenneye gidip geliyordu. Bunu fark eden Çağatay'daydı artık eğlenme sırası oynaya oynaya Kutay'ın önüne gelmiş ona sırtını dönmüş ve geriye eğilmişti. Kutay anın siniri ile okkalı bir tokat atmıştı Çağatay'a, zenne bana yaklaştığında Kutay'ın kasılan çenesinden dişlerini sıktığını anlıyordum. Keyfim yerine geldiğinde koltuğun üzerindeki şalı belime dolayıp ritme ayak uydurmaya başladım. Zenne dibimde bitince bu sefer devreye Kutay girmişti ve kıvırtıyordu. Gülmekten geberecektim Furkan'a baktığımda gülmekten kendini dövmeye başlamıştı. Kutay kıçını ata ata zenneyi yanımdan uzaklaştırıp Çağatay'ın yanına gönderdiğinde Esin hala bizim videomuzu çekiyordu. Furkan kendini toparlayıp yanımıza ulaştığında para saçıyordu, aşırı saçma bir olayın içinde olabilirdik ama hepimiz mutluyduk. Tam kendimi kaptırdığımda kapıda durup bizi izleyen babamı ve Tarık amcayı görmemle donup kalmam bir oldu ve tam o anda Çağatay 'Allah Allah, kıvır lan dayı oğlu' deyip yere çökmüştü. Tarık amca hoparlöre gidip müziği kapattı "Müziği kim kapattı lan, ne güzel kurtlarımızı döküyorduk." dediğinde başı hoparlör tarafına çevrildiğinde Kuzey çoktan hazır ol konumuna geçmişti. "Bu ne hal lan, mafyalıktan dansözlüğe mi terfi ettiniz." Gülmemek için dudaklarımı bastırmıştım, en rezil olduğumuz anda babalarımıza yakalanmamız trajikomikti. Babam ile göz göze geldiğimizde gülmemek için değişik bir ses çıkardı. Tarık amca babama ters bir bakış attığında babam kahkaha atmaya başladı. "Ulan siz bu kişilikle nasıl adam öldürüp, operasyon yönetiyorsunuz anlamıyorum. Eşek kadar oldunuz düştüğünüz şu hale bak. Pühh sizin yerinize ben utandım şu an." Mafya olacağız diye eğlencemizden de ödün veremezdik Tarık amca kusura bakmayacaksın artık. Tarık amca iki elini beline koyup bize son bir bakış attıktan sonra bir hışımla evden çıktı. Babamda sırıtarak evden çıkınca hepimiz büyük bir kahkaha attık. "Olayın saçmalığına bakın." Cidden biz adam olmazdık. "Senin yüzünden ağzına ot tıkadığım." Çağatay elini iki beline koyup "Hanım hanım sen zenneyi çağırmadan önce düşünecektin onu." dedikten sonra 'oh olsun' der gibi elini göğsüne koyup karnına doğru indirdi. "İntikam almak için yapmıştım lan ben onu. Ben ne bileyim bizim kızın bu denli oynak olduğunu?" Derin bir sessizlik ve kulak çınlatacak bir kahkaha tufanı. Kutay babasına rezil olduğunun etkisiyle burnundan soluyordu. 'Siz adam olmazsınız' bakışı attıktan sonra odasına çıktı ve gün bu şekilde bitti. Kutay Eryiğit Çağatay için yaptığım plan geri tepmiş, kendi kazdığım kuyuya düşmüştüm. Bu planda fındığın da zenne ile göbek atması gibi bir şey yoktu! Tek amacım yıllar önce olan bir olayın intikamını Çağatay şerefsizinden almaktı. İlk başlarda işe de yaramıştı ama fındık geldikten sonra, olaya dahil olup o da eğlenmeye başlamıştı. Acaba zenneye Çağatay'ın yanında uyanması için de mi para verseydim. Çüş bir de pezevenkliğe mi başlayacaktım, yok almayayım. Babam ve Gökhan amcaya yakalandıktan sonra bir hışımla evden çıkmış kendimi sahile atmıştım. Nefes almak sakinleşmeme yardımcı olacaktı, tabi Çağatay itinden uzak olduğum her yer bana huzur doluydu. Cebimden bir dal sigara aldıktan sonra yakıp dudağıma yerleştirdim. Rüya gibi bir sabaha uyanıp, gecesine üstüme 'sarıbasan' namı değer Çağatay basınca keyfim kaçmıştı. Elime sigarayı alıp dumanı üflediğimde önüme bir şey atılmış ve saniyeler sonra patlamıştı. "EBESİNİN GÖZÜ" Hızla yerimden sıçramış ve yandaki çimenlik alana düşmüştüm. Kaşlarım çatılı bir şekilde bana bakarken anıra anıra gülen Çağatay'a bakmıştım. "İti an çomağı hazırla zaten anasını satıyım." Çağatay kendini dizginlemeye çalışırken bende yerimde doğrulmuş elimdeki sigaradan bir fırt çekmiştim. Birkaç dakika sonra Çağatay sakinleşmiş ve yanıma oturmuştu. "Ulan var ya keşke videoya çekseydim senin şu halini. Yüzün bembeyaz oldu hortlağa döndün ibne." dedi ve o iğrenç kahkahası yeniden kulaklarımda çınladı. "Seni doğurtan ebenin aldığı oksijene söveyim ben, o bittikten sonra da seni arkadaş diye bildiğim günden devam edeyim emi Çağatay. Rot balansları yanasıca, tekerlekleri patlayasıca, fren bağları kopasıca puşt." Tek nefeste hem küfretmeden, küfür etmiş hem de beddualarımı sıralamıştım. Ağzına vurduğumun herifi yüzünden soluk soluğa kalmıştım. "Küfürler neyse de o ne biçim beddua lan! Senin yüzünden arabalara olan aşkım solacaktı şerefsiz." Çok sinirlendiğimde spesifik şekilde beddua ettiğim doğrudur. Ama kendisi kaşınmıştı uzanıp omzuna şamar attığımda, oturduğu yerde dengesini kaybedip düşmüştü mal. "Bana ne kızıyorsun lan ben mi dedim sana git gay bir zenne tut diye?!" omzunu ovuşturup konuşmaya devam etti. "Hem Ayda'yı bilmiyor musun, küçükken babası doğum gününe bizi eğlendirsin diye palyaço getireceğini söylediğinde ayaklarını yere vura vura 'ben dansöz istiyom babağ' diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. Doğum gününde hem palyaço hem dansöz vardı, bu kızın olduğu ortama sen zenne çağırıyorsun." Hem anlatıyor hem de gülüyordu. Az biraz anımsıyordum anıyı ne saçma bir ortamdı lan öyle. Ayda ağır biri olarak görünür ama yapı olarak tam bir zır delidir. Aklımıza gelmeyecek fikirleri ve istekleri olabilir. O gün gözümün önüne gelince yüzümü buruşturmadan edemedim. "Ben o zenneyi yıllar önce sen beni gecenin dördünde ölmüşüm gibi uyandırdığın günün intikamını almak için çağırdım. Korkudan küçük dilimi yutacaktım lan ben o gün. Bir de siccin izlediğimiz gece yapmıştın ruh hastası." Sözlerimle birlikte ürperirken Çağatay karnını tuta tuta gülüyordu. "O değil de o manzarayla her bir zenneme kadar korku yayıldı" Yaptığı iğrenç espri ile kusma efekti yapıp yüzümü ekşittiğimde Çağatay tam anlamıyla gülmekten yere yatmıştı. Tanrıdan sabır dilemek dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu. |
0% |