@buseninopucugu
|
Bizim evde toplanmış boş bir şekilde oturuyorduk. İkizimin yaptığı tabaklar yüzünden evde altın günü havası vardı. Hayır eli de lezzetli yemem de diyemiyordu insan. "Gözünü seveyim biz burada ne yapıyoruz ya?" İlk yakarış her zamanki gibi Aras'tan gelmişti. O sırada Ayçin, Çağatay'ın dördüncü kısır kasesini dolduruyordu. "Yeter lan ne mide varmış sende de." Aras, Çağatay'a bakıp burnunu kıvırdı. "Ne lan sen benim lokmamı mı sayıyorsun hayvan herif, ayıp lan minnoş kalbim çatırdadı şu an." dedikten hemen sonra ağzına bir çatal kısır daha aldı. Hepimizin elinde çay ile Çağatay'ı izliyorduk. "Valla Ayçin sayende kendimi dedikoducu neneler gibi hissediyorum. Adam öldürüyoruz lan biz, burada oturmuş kısır yiyoruz." "Cidden lan görev falan da vermiyorlar, acaba geçen geceden dolayı güvenleri mi kalmadı ki?" Bu soruyu soran pek sevgili kuzenim Furkan'dı, gözüm Çağatay'a kaydı kıs kıs gülerken Kutay'a bakıyordu. Kutay'ın aklına her ne geldiyse bir anlığına irkildi "Çok rezil bir andı." hepimiz Kutay'ın sözleri ile kahkaha attık. "İlk başta tırssam da ben baya eğlendim yalnız." Gelen zenne birkaç kez Çağatay'a ulaşmaya çalışmış başarılı olamayınca vazgeçmişti. "O da benim fındığım sayesinde oldu. O uyanmasaydı görürdüm ben seni göt herif." Kutay sözlerini bitirdikten sonra yanıma oturup kolunu omzuma atmıştı. Eskisi gibi bizimle vakit geçirip eğlenmeye başlamıştı. "Ay yüzlü Ayda'm bu grup sen olmazsan hiç çekilmezdi." Kutay'ın öldürücü bakışları Çikitay'ımı bulmuştu bu hallerine bayılıyordum. "Konuyu dağıtmayın lan biz neden kısır günü yapıyoruz amına koyayım?" Aras bu tür ortamlara pek gelemezdi ama içinde biz varız diye pek lafını etmezdi. "Hayır hiç olmadı şuradan açın bir çifte telli oynayalım, bir o eksik zaten. Koca koca heriflerin bulunduğu ortama bak ya delireceğim." Ayçin cıkcıkladı "Söylenene bak iki tabak yiyen bendim çünkü demi sığırcık yavrusu." orkidemin sözleri ile odada derin bir sessizlik oluştuktan sonra, tekrar kahkaha sesleri ile yankılandı tüm ev. "Açlığımıza denk gelmiş ki yemişiz Ayçin, lokmamı mı sayıyorsun ne kadar ayıp." Aras elini nereye koyacağını bilemedi. Ayçin ağzının içinde 'zıkkım ye' dedikten sonra gözünü devirip odağını Çağatay'a çevirdi. Biz böyleydik işte ciddiye aldığımız tek şey işimiz ve aşkımız olurdu. Dudağımdaki gülümseme hissettiğim titreşim ile soldu, telefonum çalıyordu ve arayan kişi babamdı. "Efendim." "Kızım biz Tarık amcanla eve geliyoruz; dansöz, zenne falan varsa gönderin evden." dedikten sonra kahkaha atarken Tarık amcanın arkadan küfürlerini duyuyordum. "Saçmalama baba ya ne dansözü, zennesi? Çocuklarla evde boş boş oturuyoruz işte, hem siz niye geliyorsunuz? Önemli bir şey mi var?" "Eve gelince konuşuruz kızım." deyip telefonu yüzüme kapattı. Babam sanki görecekmiş gibi gözlerimi devirerek cevap verdim kendimce. Çocukların gözlerini üzerimde hissedince konuşma gereği duydum. "Bize eğlence çıktı gençler büyük ihtimalle görev var. Babam ve Tarık amca buraya geliyormuş." Aras dediklerimi duyunca sırıtıp bardağını kardeşime uzattı "Ayçin şuna bir çay doldursana be." bu haysiyetsiz kardeşime emir mi vermişti, ben mi yanlış anlamıştım. "Az yede kendine uşak tut, hizmetçin mi var lan senin karşında sığırcık." Duyduklarımdan tatmin olmuşçasına sırıttım, bunun üzerine Aras öksürüp ayağa kalkıp, kendine çay doldurunca tek tek herkes ona boş bardağını uzatmıştı. Bende dahil hepimiz sırıtıyorduk Aras küçük bir küfrettikten sonra hepimizin çayını doldurmuştu. Hepimiz önceden anlaşmış gibi aynı anda bardağımızı kaldırıp çayı höpürdeterek içmiştik. Aras tam laf edecekti ki içeriye babam ve Tarık amca içeri girip baş köşeye oturmuşlardı. Hepimiz Aras'a dönünce, Aras ayağa kalkıp babam ve Tarık amcaya çay doldurmaya kalktı. "Evet gençler nasıl gidiyor?" Aras çayları verip yerine yerleşti "Sıkıcı, yok mu bir görev." Tarık amca duydukları ile başını olumlu anlamda salladı. "Gökhan ile uzun zamandır bir ailenin soyunu kurutmaya çalışıyoruz. Büyük bir kısmı bitti ancak en sağlamları sona kaldı, bura da iş size düşüyor gençler." Hepimiz pür dikkat Tarık amcayı dinliyorduk "Bu iş biraz uzun sürebilir bunun bilgisini şimdiden vereyim. Hedefiniz 'Argun Ailesi' aramızda olan husumetler var ancak şu an anlatmamız mümkün değil. Dede Argun'u yakın zamanda öldürdük, çocukları ve torunları bizi arıyor." kaşlarım çatılmıştı, bu zamana kadar husumetli olduğumuz kişiler ile aramızdaki olay gizli tutulmazdı. Bu işte bir gariplik seziyordum ve ne hikmetse bu konu ile bağlantım olduğunu düşünüyordum ama üstelemeyip dinlemeye devam ettim. "İlk başta oraya sizden iki kişi köstebek olarak girecek. Korumalardan yarısını şu an satın aldık zaten, şu an kendilerince savaşa hazırlandığı için çok sayıda koruma ve görevli alacaklar. Aras ve Ayda bu göreve siz gidiyorsunuz. Yarın iş görüşmesine gideceksiniz 'koruma amiri ve iç güvenlik amiri' olarak. Aras sen bahçede, Ayda sen ise evin güvenliği için çalışıyor olacaksın. Unutmayın kadınlara ve çocuklara dokunmuyorsunuz onlar en son ki iş. Yalnız Ayda sen evin ortanca kızına Çiğdem'e dikkat et en zoru o çünkü." Bir zamanlar Çiğdem Argun'un ismini yer altı haberlerinde duymuştum. Kardeşine tecavüz etmeye çalışan adamın kanını içmişti. Tam olarak psikopat olduğunu söyleye bilirdim. "Peki bir şekilde yolunu bulup onun gözüne girersem? Kız vahşet istiyor, resmen kaostan besleniyor, onunla vakit geçirip onun istemediği adamları vahşice öldürsem gözüne girmez miyim?" Tarık amca sakalını kaşıdı, babam kaşlarını çattı "Sen diyorsun ki kaleyi fethetmenin yolu Çiğdem'den geçiyor, doğru mu anladım?" bu fikir babamın kafasında yer edinmeye başlamıştı. "Dövüş yeteneklerim ve silah eğitimlerim ortada baba. Ayrıca kız kötülere kin güdüyor, eski sevgilisi onu aldattı diye ne yaptığını duymayanınız yoktur diye düşünüyorum." Odadaki erkekler derin bir yutkununca bildiklerini anladım. Dudaklarımda derin bir sırıtış belirdi, oda da sadece Esin sorguluyordu olanları. Bilmemen en iyisi minik kuşum emin ol. Bu grubun göz bebekleri iki kişiydi ben ve Aras, bendim çünkü kızlarda güç olarak öndeydim. Aras'tı çünkü acı hissi yoktu, hiçbir acıyı hissetmiyordu hatta bazen vurulduğunu bile bizden öğreniyordu ve girdiği ameliyatlarda uyanık kalmayı tercih ediyordu. "Peki Tarık amca neden biz diye sorgulamayacak mı bu adamlar?" Tarık amca bir dal sigara yakıp cevap verdi. "Sorgulamazlar çünkü sahte kimlikleriniz onların güvenlik şirketlerinde kayıtlı." Aras'ın dudaklarından minik bir ıslık çıktı, Tarık amcanın verdiği görevler en eğlenceli ve yorucu olanlarıydı. Ama şikâyet eden yoktu hiçbir zaman. "Bu görevde bizim rolümüz ne baba." Tarık amca bir bana bir Kutay'a baktı, bir nefes daha çekti sigarasından. "Sen benim oğlumsun, Ayda eğer dediği gibi Çiğdem'in gözüne girerse Ayda'yı kaçırıp ona işkence yapacak kişisin." Odaya ölüm sessizliği çöktü, duyduklarım doğru muydu diye sorgular haldeydim. Benim için sıkıntı yoktu daha önce de işkence görmüştüm ama bu çok fazlaydı. Kutay'dan bunu istemesi acımasızlıktan başka bir şey değildi. Hiç kimse bir şey diyemiyordu herkes şoka girmişti. Ayçin derin bir nefes alıp Tarık amcanın boğazına atlamıştı. "Seni gebertirim Tarık amca yemin ederim yaparım bunu. Görev iptal kimse benim kardeşime işkence edemez." Aras, Ayçin'i tek hamlede kucaklayıp havaya kaldırdıktan sonra dışarıya çıkarmaya başladı. "Aras bırak beni sikmeyeyim belanı. Bu görev olmayacak hepinizi kurşuna dizerim duydunuz mu beni." derken Ayçin'in sesi iyice silikleşmeye başlamıştı, bakışlarım yanımdaki Kutay'a çevrildi boş gözlerle Tarık amcayı seyrediyordu. "Kutay yaparsa ben okeyim." Sözlerim biter bitmez Kutay'ın yakıcı bakışları beni buldu. "Ben sana isteyerek zarar vermem fındık. Unut bunu planda ben yokum, siz ne bok yiyorsanız yiyin ama fındığa dokunamazsınız." Tarık amca duyduklarından memnun olmamıştı, babam inkâr dahi etmemişti. "Kutay bu iş olacak ve bu iş seninle olacak. Boşuna itiraz etme ben son sözümü söyledim." Tarık amca ve babam yeni bir sigara yakarken, Tarık amca ile göz göze geldim. "İşte sen busun Ayda gözü kara, korkusuz bir savaşçısın." Sadece başımı eğip cevap verdikten sonra Kutay'ın elini tutup odadan çıktım. Acı çekmek beni korkutmuyordu ve benim için bir problem değildi. Fakat Kutay psikolojik açıdan çökebilirdi. İkimiz de tek kelime dahi etmiyorduk, kulaklarımızda rüzgârın sesinden başka ses yokken biz ormana doğru yürüyorduk. Daha doğrusu ben yürüyor peşimden de Kutay'ı sürüklüyordum. En sonunda Kutay dayanamayıp durduktan sonra benim de durmamda yardımcı olmuştu. "Ne bok yemeye kabul ediyorsun ki? Lan ben senin saçının teline zarar veremem ama sen, sana işkence etmemi söylüyorsun olmaz Ayda YAPAMAM." Onu tutup kendime çektim ve başını boynuma yaslamasını sağlayıp saçlarını okşamaya başladım. "İşkenceyi sen yapmayacaksın Burak yapacak." Uzun zamandır Burak'tan şüpheleniyordum türlü bahaneler ile operasyonlara katılmıyordu ya da bir şekilde engel olmaya çalışıyordu. Bizim için çalışmadığı belliydi ama kimin için çalışıyor, tasması kimin elindeydi bilmiyordum. Bu yüzden genellikle çocuklar ile toplanırken ona haber vermiyordum yani bugün ki görevden haberi yoktu. Kutay'ın sorgulayıcı bakışları üzerimdeydi "Burak ne alaka." benim düşünceme göre Burak'ın görevi benim infazımdı. "Bazı şüphelerim var, sen sadece işkence sırasında adamlarını analiz et." Kutay isteksizce başını sallayıp eve doğru gitmeye başladı. Anlaşılan benimle bir süre baş başa kalamayacaktı. Eve geçer geçmez odama çıkıp elime küçük bir valiz aldım. Bütün siyah kombinlerimi valize yerleştirmiştim. Ne olur ne olmaz diyerek takım elbise koymayı da ihmal etmemiştim tabi. Yanıma kapatıcı, maskara ve kırmızı ruju da almıştım. Ne olursa olsun tarzımdan ödün veremezdim. Valizin fermuarını çekerken odaya Ayçin girmişti. "O ne öyle, göreve gitmeyi düşünmüyorsun demi?" Ayçin'e sadece baktım her ne dersem diyeyim beni vaz geçirmeye çalışmaktan başka bir şey demezdi. "Ayda seni de annem gibi kaybedemem." Annemin yaşadığı patlamayı kim planladı hala araştırıyordu babam ve işin garip kısmı daha bir şey bulamamasıydı. "Ayçin bu benim kararım ve kimsenin zorlaması ile yapmıyorum bunu. Bu benim hayatım ve bundan memnunum. Lütfen daha fazla ısrar edip her şeyi benim için zorlaştırma." Elime bez ayakkabı çantası aldıktan sonra içine; bir topuklu ayakkabı, bir de topuklu ve topuksuz bot koymuştum. Artık tam anlamıyla hazırdım. Üstüme en rahat pijamalarımı geçirip uykuya daldım. Güneşin ışıkları gözlerimi kamaştırırken yüzümde ıslaklık hissediyordum. "Uyuyan güzel aç gözünü, dinle aşıkın sözünü; vermişim sana özümü, benim ay kızım sultanım." Furkan her zamanki gibi üstümde zebellah gibi çökmüştü. "Bıkmadın bu bundan ya, modası geçti artık yeni bir şey bul." Tamam ilk başlarda komikti ama bir zaman sonra sinir bozucu bir hal almaya başlıyordu. Ayçin'in yatağına baktığımda boştu. "Bugün dışarıda olmayı tercih etti senin ki. Gitmeni izlemeye niyeti yokmuş, ben de akşam dönüyorum döndüğünde ortalıkta olmazsam bana kızma miniğim." Kafamı olumlu anlamda salladım fakat bulunduğum konumda Ayçin'in olmaması beni üzmüştü. Görevde başıma neler gelecek bilmiyordum ve Ayçin'i son kez görme fırsatım olmayacaktı. "Kahvaltını yap benim işlerim var eğer görüşemezsek diye söylüyorum, dikkat et kardeşim." Furkan bana sıkıca sarıldıktan sonra odadan çıkıp beni kendim ile baş başa bıraktı. Ayılmak için ılık bir duşa girdim kendimi toparlamam gerekti. Kısa bir duşun ardından hazırlanmaya başladım. Beyaz crop giymiştim, siyah kumaş pantolon giydikten hemen sonra üzerime yine siyah bir blazer ceket tercih etmiştim. Böylelikle hem resmi hem de rahat bir görünüme ulaşmıştım. Pantolona gümüş tokalı kemer takıp, beyaz converse ayakkabılarımı giydikten sonra makyaj masama geçmiştim. Yüzüme kapatıcı uygulamıştım ilk, gül kurusu rengindeki rujumu ilk allık sonra far olarak kullanmıştım, en sonunda ruj ve maskara sürdükten sonra saçımı at kuyruğu toplayıp odamdan çıkmıştım. Mutfağa indiğimde Aras ile karşılaşmıştım. Filtre kahvemi ve benim için hazırlanan kahvaltı tabağımı alıp masadaki yerimi aldım. "Kutay'ın seni kaçırmasının sebebi, Çiğdem'i tuzağa çekmekmiş." Bardağın dolu tarafıydı bu, boş tarafı da Çiğdem'in benim kaçırılmamı umursamaması olacaktı. Bir nevi benim üzerime kumar oynanacaktı. Her türlü yarı yarıya şansımız vardı ve bu plan olumsuz sonuçlanırsa ben boş yere işkence görmüş olacaktım. "Umarım her ayrıntıyı iyi düşünmüşlerdir." Eğer bu plan boşa çıkarsa o eve baskın düzenlemek zorunda kalırdım, kimse yüzünden boşu boşuna acı çekemem ben! "Düşünmüşlerdir ya hiç olmadı ikimiz yan yanayız kızım, benim yanımda kimse sana bir şey yapamaz." Bu konuda Aras'a olan güvenim tamdı, canı pahasına beni korurdu. "Benim kaçırılmam konusunda Tarık amcaya ısrar ettim fakat kabul etmedi. En büyük etkeni de Çiğdem'di, Ayda eğer içinde en ufak korku dahi varsa o işkence sandalyesine oturmaya hazır olduğumu bil." Aras ile aramızda daima abi-kardeş ilişkisi vardı. Her zaman benim için kalkan olur önüme etten duvar örerdi. Başarılı da olurdu adam iki katı büyüklüğümdü resmen, tam anlamı ile kas yığını. "Varlığın yeter sığırcık." Deyip kıs kıs gülmeye başladım bu lakap ona çok yakışıyordu "Eyvallah." cevabı sadece buydu anlaşılan sığırcık lakabını o da sevmişti. "Doyduysan kalkalım artık, Çiğdem dakiklikte takıntılı anlaşılan saatte orada olmalıyız." Aras'ın cümlesi bittikten sonra başımı sallayıp ayağa kalkmıştım. Hızlı bir o kadarda yeterli bir kahvaltı olmuştu benim için. O da benimle beraber kalktıktan sonra garaja doğru yürümeye başladık. Eşyalarım çoktan arabaya yerleştirilmişti. "Bir şekilde o eve birden fazla böcek yerleştirmelisin Ayda, eğer olurda yakalanırsa o böcekler suçu Burçin denilen kıza at. Duyumlarıma göre o kızın ajan olduğuna dair şüpheler varmış. Ha bu arada unutmadan, senin kod adın Feza Haktan benimkisi Buğra Yaman kimliğin arabadaki çantanın içinde. Bu adınla da kredi kartı ve ehliyet mevcut. İkimiz de güvenlik amiri olduğumuz için sık sık iletişime geçebileceğiz ve aynı odada kalacağız. Oda da böcek olma ihtimaline karşı yanımızda küçük bir sinyal kesici götürüyoruz. Yani o odada telefon konuşma gibi bir imkân yok, ancak telsizler çalışacak." Aras her şeyi en ince detayına kadar düşünmüş, ona göre de önlem almıştı. Her şeye tedbirli olması hayat kurtarıyordu ve genellikle grubun beyniydi. Aras'ın en büyük silahı gücü ve zekâsı birleşince ortaya çıkıyordu. Bu görevde Çağatay ve Ezgi'nin rolü yoktu, sadece ihtiyacımız olursa görev alacaklardı. Uzun ve sessiz geçen yolculuktan sonra denize sıfır bir malikaneye gelmiştik. Oldukça büyük ve görkemli bir malikaneydi burası, ayrıca manzarasına hayran kalmamak elde değildi. Bizim dışımızda tam tamına yirmi kişi sıraya geçmiş hazır ol konumunda bekliyorlardı. Aras ve ben sıranın en başına geçip beklemeye başlamıştık, kısa bir süre sonra ufak bir hareketlilik olmuştu. Büyük ihtimalle Çiğdem bize doğru geliyordu. Kendisinin ortalama boyu vardı, beyaz tenli ve siyah saçlıydı. Yalan söyleyemezdim güzeldi de erkek olsam peşinde koşabilirdim. "Çaylaklar ve amirleri görev yerinize hoş geldiniz, bu evin güvenliği ve sorumluluğu sizde. En ufak bir hatada yakarım, burada hataya yer yok!" Kendisi ciddiydi, fakat kafamda şöyle bir soru vardı; madem bu kız bu kadar diktatör bu evde nasıl ajan var? Kafama oturmayan bazı sorular vardı ve bu süreçte bu sorulara cevap bulmak için uğraşacaktım. Çiğdem sıranın önünde bir ileri, bir geri gidip geliyor hepimizi inceliyordu. Benim önüme gelip durdu "Sen evin güvenlik amirisin değil mi?" sorusu ile başımı olumlu anlamda sallamıştım. Kendisi çok ve gereksiz konuşan insanlardan hoşlanmıyordu. "Bakalım silah konusunda ne kadar iyisin." dedikten sonra yanındaki adamdan silah alıp benim elime tutuşturdu. "Garaj kapısının önünde duran saat üç yönündeki adamı vurmanı istiyorum, oraya iyi bak çünkü bunu gözü kapalı bir şekilde yapacaksın." Çiğdem'in verdiği emir ile yönümü garaja bakmak için döndüm. Adamın olduğu yere iyice baktıktan sonra Çiğdem gözüme bir fülar bağlamıştı. Silahın kabzasını sıkıca tutup elimi hedefe kaldırdım ve tetiği çektim. Gözümden füları indirip yavaşça Çiğdeme döndüm gördükleri karşısında tatmin olmuş yanımızdaki çaylaklar ise hayran olmuş bir şekilde bakıyordu. "Anlaşılan bu görev senin için kolay oldu, biraz daha zorlaştıralım. Eğer onu da başarılı bir şekilde yaparsan işe alındın demektir." Bana bakarken elini yanındaki adama uzattı, adam Çiğdem'in eline çakı koymuştu. Çiğdem benden göz temasını bozmadan çakıyı açıp avcumu eline aldı ve avuç içime kesik attı. Elimden kan damlarken suratımda ifade olduğu söylenemezdi ama canım acıyordu. Çaylaklar elime bakıp acı çeken sesler çıkarıyordu. "Hedef ne?" Çiğdem ilk önce gülümsedi sonrasında gözleri ile etrafta tarama yaptı. Gözü bir hedefe kitlendi ve o tarafa doğru dönmemi bekledi. Vurmamı istediği kişi evin mutfağında çalışan görevlilerden biriydi. "Hedef bu şu aralar sesi çok çıkıyor, canımı sıkıyor. Bunu da başarılı bir şekilde halledersen işi alırsın." Hedefimdeki kişi şu an ocak başında bir şeyler ile ilgileniyordu. Hedefime kitlendim ve derin bir nefes aldım. Hazır olduğumu belirten bir baş hareketi yaptıktan sonra Çiğdem ilk önce elime silahı verdi sonrasında gözümü tekrar bağladı. Açık yara ile silah tutmak her ne kadar işimi zorlaştırsa da yine kusursuz bir şekilde verilen hedefi vurmuştum. Çiğdem'den önce gözümü açmış ve füları yaralı elime dolamıştım. Daha fazla kan kaybedersem bayılabilirdim ki bunu istemiyordum. Çiğdem benim önümden geçip Aras'ın önünde durmuştu bu sefer. Uzun uzadıya Aras'ı süzdü "Bakalım cüssen ile kaç adamı indireceksin" bu Aras için çocuk oyuncağı olabilirdi. Kendisi yorulana kadar adam dövebilirdi nasıl olsa acı hissetmiyordu. Aras orta tarafa geçtiğinde Çiğdem ona iri yarı beş adam yönlendirmişti. "Sıra sıra dalın, aynı anda giderseniz haksızlık olur. Üzülürüz sonra." Ah keşke o havadaki burnunu koparabilsem. Rahat pozisyonunda Aras'ı izliyordum. İlk hamleyi karşısındaki adam yapmış Aras başını yana çekerek başarılı bir şekilde savurmuştu. Aras adamın dizine sert olacak bir şekilde tekme attıktan sonra, adam yere düşmüş Aras'ın attığı yumruk ile bayılmıştı. İkinci adam ilk önce koşmuş sonra da Aras'a uçan tekme armağan etmişti. Aras tekme ile geriye sendelemişti yumruklarını ilk adamın karnına ardından göğüs kafesine son olarak yüzüne geçirmişti. Bu yumruklar en fazla üç saniye sürmüştü. Karşısındaki adam karşılık verecek fırsatı kendisinde bulamamıştı. Çiğdem etkilenmiş bir şekilde Aras'a hayranlıkla bakıyordu. Üçüncü adamda koşmuştu ama direkt olarak Arasın dizlerine sarılmış onu havaya kaldırmış ve sert bir şekilde yere atıp, kendisini de Aras'ın üstüne atmıştı. Aras sadece gülmüştü. Herkes ağzı açık bir şekilde olanları izlerken ben ifadesizce izliyordum tüm bu olanları. Aras dirseğini adamın ensesine oldukça sert vurunca, adam hareketsiz bir şekilde yatmaya başladı. Dördüncü adam yavaşça Aras'a yaklaşırken bizim sığırcık havada dönüp adamın kasıklarına tekme atmıştı, ayakları yere basar basmaz aynı tekmeyi adamın yüzüne attığında, havada adamın dişlerinin uçtuğunu görmüştüm. Yediği dayak yetmezmiş gibi dişçi masrafı çıkmıştı kendisine. Son adam takla attıktan sonra ikinci taklasında Aras'ın sırtına oturmuştu, bacakları ile Aras'ı boğmaya çalışıyordu. Aras ile göz göze geldik ve bana 'iyi izle' der gibi gülüyordu. Aras tepesindeki adam yüzünden zar zor kendi etrafında dönmüş, sonrasında kendini yere atmıştı. Adamın gövdesi sayesinde başına bir şey olmamıştı ancak adamın kafasından kaldırıma kanlar akıyordu. Ah benim sığırcığım seninle gurur duyuyorum. Aras ayağa kalktıktan sonra havalı bir şekilde benim yanıma gelmişti. "Etkilendim doğrusu, varlığından haberim olsaydı seni daha önce alırdım yanıma. Bu arada adın neydi yakışıklı?" Kadını öldürme fikri çık aklımdan. Henüz değil şimdi değil. Derin nefes al Ayda, derin derin nefes al kızım. "Buğra-Buğra Yaman." Çiğdem elini Aras'a uzatmış, bizim oğlanda Çiğdem yellozunun elini öpmüştü. Gözlerimi devirmeme engel olamadım. "Tanıştığımıza memnun oldum tatlı şövalyem." Derin bir nefes daha. Sakin ol kızım şu an görevdesiniz, sığırcık o yellozla oynuyor şu an. Çiğdem bana ters bakış attıktan sonra, öksürüp boğazını temizlemişti. Tamam teyze en havalı sensin, geri zekalı karı. "Şimdi herkes göreve, amirlerim siz dinlenebilirsiniz." Lütfettin teyze eyvallah, sen olmazsan biz ne yapardık ya. Ben malikanenin yanında korumaların kaldığı eve doğru giderken, Çiğdem Aras'ın kolunu tutup kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra Aras çapkın kahkahasını atmıştı. Sakin ol kızım, sakın arkanı dönme kızım, derin bir nefes kızım. SABIR TANRIM! Ben dik bir şekilde yürümeye devam ederken yanımda Aras belirdi. "Çenen kopsun e mi Aras." Aras bu sefer ufak bir kahkaha attı "Ne o bücür sen abini mi kıskandın." derin nefes almaya devam kızım Ayda. "Hı görmedin mi orta yerimden çatladım." Derken en ters bakışlarımı Aras'a armağan etmiştim, kendisi de en neşeli hali ile karşılamıştı. "Onu bunu boş ver, benim sırtım çok kötü acıyor lan, kırılmış olmasın sakın?" Bizim sığır ve yersiz boş esprileri. "Odada krem süreriz sırtına, şişlik oluşursa hastaneye götürürüm seni orada kontrol ederiz." Gözlerim Aras'ın eline kaydığında kanadığını fark ettim. Anlaşılan yumrukları düşündüğümden de sert savurmuştu. Eve girdikten sonra Aras odaya ilerlerken ben mutfağa girmemle bir afet ile karşı karşıya gelmem bir olmuştu. Kutay canlı kanlı karşımda duruyordu. "Ay ben şok! Senin ne işin var oğlum burada." Kutay'ın bir elinde ilk yardım çantası diğer elinde buz ile duruyordu. "Bunu burada değil de odada konuşalım istersen." Çaresizce başımı sallayıp odaya doğru giden Kutay'ı takip ettim. Kapıyı açtığımızda Aras ve kaslı vücudu bizi karşılamıştı, bakışları bize döndüğünde dudaklarından minik bir küfür çıkmıştı. "Has siktir senin ne işin var lan burada?" Biliyor musun sığırcık bende tam olarak bunu sorguluyordum. "Babamın oğlu olarak Burak gösterilecek. Ben fındığın işkence gördüğü ortamda kalamam. O yüzden sizden önceki ekip ile buraya sızdım Ayda'yı kurtaran ekipte ben de olacağım ki Burak'ın yaptığının bin mislini ona uygulaya bileyim." Benim bugün fazla fazla sabretmem gerekiyordu anlaşılan. Millet deliye, ben akıllıya hasret resmen ya. OF. Derin nefeslere devam kızım gün uzun deliler fazla. Kutay'ın elinden buzu alıp Aras'a uzattım. İlk yardım çantasından gazlı bez ve antiseptik solüsyon alıp yatağa oturdum. İlk önce kendi yaralarımı sarmalıydım ki sonrasında Aras'ın yaralarına merhem olabilelim. "Tarık amca canına okuyacak farkındasın demi deli yürek?" Aras da tam karşıma oturup solüsyonu elime dökmeye başladı, canım yandığı için yüzümü buruşturduğumda üfleyip acımı hafifletmeye çalıştı. Daha sonrasında elimi sardıktan sonra, aynı işlemi bende Aras'a uygulamıştım. "Babamla ilk ters düşüşüm olmayacak merak etme fındık, ben başımın çaresine bakarım." Göz devirişim ona en büyük cevabım olmuştu. Ne demişler; susmakta bazen en büyük cevaptır yeğen. "Ulan geri zekalı Ayda sana demedi mi 'adamlarını analiz et, aralarındaki köstebekleri bul' diye? Sen hangi akla hizmet buradasın beyin lobu enfeksiyonlu." Aras'ın sözlerine karşı büyük bir kahkaha atmıştım. "Bu arada ben Çağrı Kalender tanıştığıma memnun oldum gençler." "Hangi çağrı? Operatör çağrısı falan mı?" Esprimle Aras ve ben anırırcasına gülüyorduk. Kutay'da boş gözlerle bizi izliyordu. Gülmekten gözüme yaş gelmişti, ne kadar komik bir gacıydım ya "Başka isim mi bulamadın lan Çağrı ne?" derken Aras hala gülüyordu. "Bu arada ben Feza bu da arkadaşım Buğra, sen ne için buradasın operatör Çağrı'sı?" Dediğimde Aras'ın daha çok anırmasına sebep olmuştum. "Abi siz şaka mısınız ya? Gidiyorum ben, bu arada Çiğdem'in özel şoförüyüm cicim. Hadi ben gittim size de geçmiş olsun, ha bu arada Ayda buzdolabında soğuk su var içersin." Dediğinde odadan çıkmış kapıyı üzerimize kapatmıştı. Bizim deli yürek o yellozla mı takılacaktı, sanırım tansiyonum düşmüştü. Aras'ın sırtına krem sürdükten sonra dışarıya hava almaya çıkmıştım. Ayrıca buradaki çalışanlarla tanışıp aramı iyi tutmam lazımdı. Evden çıkıp dışarıda dolaşmaya başlamıştım, etrafta saydığım kadarıyla otuz koruma vardı. Tabi ki bu daha yarısıydı, belki yarısı bile değildi. Deniz tarafına yürümeye başladığımda ortalıkta koşuşturan minik bir kız görmüştüm. Etrafta onun şen kahkahaları ve denizin karaya vuran dalgalardan başka ses yoktu. Kızın bakışları beni buldu ve koşarak yanıma ulaştığında, göz teması için dizimin üstüne çökmüştüm. "Merhaba, oyun oynayalım mığ?" Bu kız neden bu kadar tatlıydı ki? Yalnız gençler şöyle bir problem vardı ki, ben oyun oynamayı bilmiyordum. "Eğer oynayacağımız oyunu öğretirsen neden olmasın." Küçük kız yerinde sekip gülmeye başladı, sonrasında sekerek etrafında döndü. "Kuaförcülük oynayalım, benim saçımı örecek kimse yok." miniğin sözleri ile kaşlarım çatılmıştı. "Nasıl yani annen saçını örmüyor mu minik?" Sözlerim ile başı yere eğilmişti. "Annem melek olmuş, ama dayım var, bir de kayıp teyzelerim. Biliyor musun benim teyzemden iki tane varmış, ikiz deniyormuş sanırım." İş git gide daha da garip bir hal alıyordu. "Senin adın ne miniğim?" "Hanzade Bozoğlu, ama senin bana miniğim demen hoşuma gitti." Deyip o ufacık kollarını boynuma doladı. Ayağa kalkıp onu kucağımda bir tur döndürdüm. Bu küçük kıza içten bir sıcaklık hissetmiştim. "Tamam oyunumuzu, oynamak için sen tarak ve toka getir bende seni burada bekleyeyim. Olur mu miniğim?" Hanzade yanağıma öpücük bırakıp koşarak eve doğru gitti. Gece benim bu çocuğun ailesini araştırmak için Ezgi ile iletişime geçmem gerekti. Soy ağacını merak ediyordum, annesinin kim olduğunu merak ediyordum. Çok geçmeden Hanzade elinde çanta ile koşarak yanıma gelmişti. Bahçedeki salıncağa oturtmuştum. "Evet küçük hanım saçınıza ne yapmamı istersiniz?" Hanzade minik parmaklarını düşünüyormuş gibi çenesine götürdü. "Örgü ama hani başın tepesinde başlıyor ya ondan iki tane olsun istiyorum." Hanzade'nin ipek gibi saçlarını ilk başta tarayıp sonrasında ikiye ayırmıştım. Başının üstünden bir tutam saç alıp örmeye başladım. Kenarlarından ekleme yaparak örmeye devam ettim ve ilk kısmı bitirdim. Diğer kısma da aynı işlemleri uygulamıştım, saçını balık sırtı şeklinde örmüştüm. Bu görüntü ile daha da tatlanmıştı bizim minik. "Nasıl olduğunu nasıl göreceğim şimdi ben ayna getirmeyi unutmuşum." Bu haline gülüp cebimden telefonumu çıkarıp ön kamerayı açmıştım. Kucağıma alıp kendisine bakmasını sağlamıştım. "Ay çok güzel olmuş, teşekkür ederim meleğim." Saçlarına ufak bir buse kondurup poz vermesini söyledim ve birlikte birkaç kare fotoğraf çekinmiştik. Fotoğrafları incelerken Hanzade ile olan benzerliğimizi sorguluyordum. Hanzade elimden telefonu alıp birkaç kez daha kendi fotoğrafını çekmişti. Dışarı kapıdan bize doğru gelen yaklaşık bir doksan beş boylarında, geniş omuzlu, kaslı, beyaz tenli, koyu kumral saçlı birisi bize doğru geliyordu. "Miniğim dayın geldi." Hanzade adama baktı ilk önce sonrasında koşarak adamın üstüne atladı. "Meleğim gelmiş benim, dayıcım bak kiminle tanıştım." Diyerek o minik elini bana uzattı ayağa kalkıp yanarına gitti. "Meleğim ben senin adını sormayı unuttum. Adın neydi senin?" Ağzımı tam Ayda demek için açmıştım ki lafımı geri yuttum. "Feza ben memnun oldum." Karşımdaki adam şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Bir elini uzattı sıkmak için "Aybars bende memnun oldum." Adamın elini sıktıktan sonra hemen geri çektim elimi. Onlara karşı kalbim ayrı atıyor gibi hissediyordum. Daha önce ölü bir kalpmiş de onlarla birlikte tekrar can bulmuş gibi. Sanki ev değil de yuvama dönmüş gibi bir sıcaklık vardı içimde. "Hanzade'nin uyku saati geldi, daha sonra görüşmek üzere Feza Hanım." Başımla selam verdikten sonra ikimizde ters yönde yürümeye başlamıştık. "Görüşürüz meleğim." Diyen Hanzade'ye el sallayıp yoluma devam ettim. Şimdilik bu kadar macera yeter bana diyerek eve geri dönmüştüm. Mutfaktan bir iki tane su şişesi alıp koşar adımla odaya çıkmıştım. Odada Aras ve Kutay Beşiktaş-Fener Bahçe maçını izliyor yer yer sövüyordu. Elime laptopumu almıştım, cebimden telefonu çıkarıp Ezgi'yi aradım. "Ayda bir sorun yok ya?" Derken laptopumu açıp telefondaki fotoğrafı laptopa aktarıyordum. "Teknoloji canavarına ihtiyacım var sadece?" Derken Aras televizyonun sesini kapatıp bana odaklandı, Kutay'da aynı şekilde. "Emrine amade güzelim konu nedir?" Ezginin bize özel kurduğu programı açıp Hanzade'nin fotoğrafını araştırması için programa yükledim. "Aybars ve Hanzade Bozoğlu'nu araştırmanı istiyorum. Soy ağacını çıkar bana Ezgi kimlermiş, kimlerdenmiş, kan grubu neymiş hepsini bilmek istiyorum. En kısa sürede anlaşıldı mı?" O sırada Kutay kucağımdaki laptopu alıp ekrana bakmaya başladı. Gördüğü manzara ile bir bana bir ekrana bakıyordu. "Tamam Ayda ben hemen çalışmalara başlıyorum, görüşürüz bebişim." Aras da laptopa baktığında dona kaldı. "Lan Ayda senin çocuğun var da bizden mi saklıyorsun?" Aras'ın sözleri ile ben göz devirirken Kutay'da ensesine bir sille çakmıştı. Ne boş bir eylemdi. "Aynen Aras onca sene sakladım bebeğimi sizden." "Ayda bu benzerlik normal değil, biliyorsun değil mi?" Derin bir nefes alıp elimi burun kemerime götürdüm. Sinirden başıma ağrılar girecekti bu gidişle. "Burada sizin zekâ seviyeniz iyice düştü. Ulan kronik beyin eksikliğinize ot tıkadıklarım, anormalliği sezdiğim için araştırma yaptırıyorum ya." İkisi ilk önce birbirine bakmış sonrasında anladıklarına dair sesler çıkarmışlardı. Kutay'ın elinden laptopu aldım ve araştırmaya başladım. Bizim geri beyinliler de maç izlemeye devam etmişti. Hanzade zengin bir ailenin torunuydu. Bozoğlu pek çok yerde nam salmış, pek çok alanda binalar yaptırmıştı. Huzur evi, kimsesizler yurdu, öğrenci yurdu gibi pek çok alanda hayır kurumları açmıştı. Her ne kadar mafyatik olaylarla bağlantıları olsa da ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatmaktan çekinmiyorlardı. Bana kalırsa devlet için çalışıyor dahi olabilirdi. Asude Bozoğlu, Hanzade'nin annesinin ismiydi bu kendisi doktordu ve yaşamış olduğu saldırı ile hayatına son verilmiş. Babam tarafından... Kızın fotoğraflarını açtığımda Ayçin ve benim karışımımı gördüm. Bu ne oğlum gen dağıtımımı yapıldı, bu ailedeki herkes bize benziyor. "Kutay şuna baksana bi." Kutay olduğu yerden benim yatağıma mükemmel bir atlayış gerçekledi. Bu atlayış için seni kutluyoruz Cafer. "Hangi uygulamadan birleştirdin lan Ayçin'le senin resmini? Bana da söyle de seninle benim resmimi birleştireyim. Bakalım ilerdeki çocuğumuz neye benzi-" Demeye kalmadan dirseğimi karın boşluğuna sert bir şekilde geçirdim. "Ah, bu acıdı." Laptopu hızla Kutay'dan aldım. "Acısın diye yaptım zaten geri zekalı. Hanzade'nin annesi bu Asude Bozoğlu." Aras merakla yerinden fırlayıp laptopun ekranına baktı. "Bu işte bir bit yeniği var Ayda bu kadar benzerlik normal değil." Bizdeki bu benzerlikler babamda ve annemde bile yokken daha bugün gördüğüm insanlarda bu kadar fazla olması, oldukça şaşırtıcıydı. Ben bu düşüncelerle cebelleşirken laptopa bildirim düştükten sonra telefonum çalmaya başlamıştı. Arayan kişi Ezgi'ydi "Efendim." derken laptoptaki soy ağacına bakıyordum. "Ayda bu soy ağacında senin ve Ayçin'in fotoğrafı var. Ayda siz evlatlıksınız." Bizim bu dünyaya geliş amacımız neydi? Bu zamana kadar 'baba' dediğim adamın babam olmadığını öğrenmiştim. "DNA testi yaptırmadan emin olmak istemiyorum Ezgi, buna şu an inanmak istemiyorum. Lan ben teyze mi oldum?" Hayır Ayda emin değiliz hiçbir şeyden. Neden emin değilsin Ayda koskoca fotoğrafın var orada. Bu yaşananlar şaka olmalıydı. "Ezgi bir şekilde babamdan ve Ayçin'den DNA al ve onu test için laboratuvara gönder! En kısa zamanda sonuçları telefonumda görmek istiyorum." Aras bana bakarken ben onu artık net göremiyordum. Boğazıma bir yumru oturmuş bu da hıçkırıklara dönmüştü. "Ayda ne olduğunu anlatmak ister misin?" Hıçkırıklarım daha da şiddetlenmişti. Nefes al Ayda yoksa kriz geçirmeye başlayacaksın. Bunların birer şaka olduğunu düşün, aslında böyle bir şey yok. "B-ben, o, b-biz Gökhan bizim babamız değil. Tuğba aslında benim annem değil!" Aras ve Kutay aynı anda birer küfür mırıldandıktan sonra Kutay camı açmıştı. Aras bana sarılıp nefesimi kontrol etmeme, yardım etmeye çalışıyordu. Kutay getirdiğim şişelerden birinin kapağını açıp elime tutuşturmuştu şişeyi. Ancak elimin titremesi sonucu üstümüzün belirli yerleri ıslanmıştı. Fakat Kutay ve Aras bunu sorun etmemişti. "Ayda'nın çantasında sakinleştirici olması lazım onu ver. İşe yarın başlıyoruz şimdi uyusun yarın zinde bir şekilde uyansın." Aras üstümdeki ceketi çıkardı, Kutay'ın verdiği ilacı içtikten sonra beni yatağa yatırmıştı. Sakinleşip uyumam için saçlarımı okşuyordu. Hıçkırıklarım, iç çekmeye dönmüş göz yaşlarım durmuştu. Gözlerimi kapatıp kendimi hiçliğe bırakmıştım. Uyumak istiyordum hem de hiç uyanmamak üzere... "Ayda senin bu şımarıklıkların sınırı aştı artık! Sen diğer çocuklardan farklısın kaç defa diyeceğim sana?" Başım yere eğik bir şekilde ağlıyordum. Diğer çocuklarla lunaparka gitmek için babamdan izin istemiştim. "Ama baba herkes gidiyor hem ben hiç lunaparka gitmedim." Babam derin bir nefes aldı ve bana tokat attı. Saçımı tutarken bana bağırıyordu "Sen diğerleri ile bir değilsin. SEN GİDEMEZSİN!" Canım acıyordu ama bağıramıyordum, eğer bağırırsam babam daha fazla güç uygulayacaktı bağırıp ağlamamam için. "Ama baba Ayçin'de gidiyor." Babam saçımdan tutarken bir kez daha vurmuştu. "Sen Ayçin misin? Sen diğer çocuklardan farklısın sen bir katilsin!" Daha dokuz yaşındaydım ve babam bana gerçek silah verip 'Bu silah oyuncak içinde nohut taneleri ve hoparlör olduğu için ağır. Şimdi bu silahın namlusunu bu adamın gözüne tut.' dediğini yapmıştım silah ağır geldiği için iki elimle tutmuştum. Adamın fazlasıyla yakınındayım adam bana 'Yalvarırım yapma, ölmek istemiyorum' diye bağırıp ağlasa da babam bana 'Şuan bir oyunun içindesin ve sen oyunda ölüm meleğisin, şimdi ateş et bakalım güzel kızım.' yapmıştım. Ateş etmemle adamın kanları suratıma ve elbiselerime sıçramıştı. Adam acılar içinde bağırıyordu, korkup ağlamaya başlamıştım. "Ama baba bunu yapmamı benden sen istemiştin!" "İsteyerek yapmadım!" derken berbat bir kabustan uyandığım farkına varmıştım. Saçlarım terden anlıma yapışmış, kirpiklerim yaşlarımdan ıslanmıştı. Yatağın kenarında duran şişeden birkaç yudum su içip kendime gelmeye çalışmıştım. Odaya baktığımda tamamen boş olduğunu görmüştüm. Valizimden çamaşırlarımı ve pijamamı alıp kendimi banyoya atmıştım. Ilık duş ile kendime gelmek istiyordum. Su ile beynimdeki bütün berbat anıların da akıp gitmesini istiyordum. Geçmişin kirli sayfaları ile daha fazla yaşamak istemiyordum. Bu zamana kadar kukla olarak kullanıldığımı bilmiyordum. Nasıl da kolay manipüle edilmiştim. Duşta işim biter bitmez pijamalarımı üzerime geçirip odaya geri dönmüştüm. Aras'ı benim çarşaflarımı değiştirirken buldum. "Ne yapıyorsun?" Kirli çarşafları eline alıp bana döndü terlemişsin temiz yat diye çarşaflarını değiştirdim. Kötü mü yaptım?" Senin o kalbini seveyim ben sığırcık. "Teşekkür ederim." Aras çarşafları banyoya atıp çıktıktan sonra kendisini yatağa attı. "Saat şu an bir sabah yedi de iş başıyız Ayda." Kaç saat uyuduğumu bilmiyorum ama hala uykum olduğundan eminim. Saçlarımı ördükten sonra bende kendimi yatağa atmış ve tekrar uykuya dalmıştım. Kulağımda denizin dalgaları ve kuşların cıvıltıları varken burnumdaki huylanmadan dolayı gözlerimi yavaşça açmıştım. Karşımda Kutay'ı ve burnumun dibindeki papatyayı gördüm. "Günaydın gün ışığım." Yattığım yerden yavaşça doğruldum ve sırtımı yatak başlığına dayadım. "Günaydın, ay böyle uyandırılmak da ne kadar güzelmiş. Ulan Furkan böyle uyandırsaydın valla canıma minnet." Bu konuşmalar olurken elinde kahvaltı tepsisi ile içeri Aras girdi. "Ne oluyor lan, ölüyorum da benim mi haberim yok. Sabah sabah ne bu ilgi?" Aras elindeki tepsiyi kucağıma koydu "Hayır güzelim maalesef bir süre daha bizimlesin. Moralin bozuk diye böyle bir şey yaptık. KESİNLİKLE ABİNİN FİKRİYDİ!" Aras bir anda yükselmişti. "Teşekkür ederim abiciğim." Kutay bu olanlar sırasında göz deviriyordu. Sanırım kendi odunluğu yüzünden Aras'a kızıyordu. Benim için hazırlanan kahvaltıyı yaptıktan sonra üstümü giyip evden çıkmıştım. Bugün ilk iş günümüzdü ve geç kalmak istemiyorduk. Malikanenin güvenliği bende olduğu için ilk başta mutfağa çalışanların yanına gitmiştim. Herhangi bir olağan dışı hareket yoktu. Mutfakta ufak bir tur attıktan sonra minik bir böceği masanın ayağının arka kısmına yerleştirmeyi başarmıştım. Kimse mutfaktaki varlığımı sorgulamamıştı. Mutfaktaki işim biter bitmez mutfaktan çıkmış salona ilerlemiştim. Salonda hizmetliler kahvaltı için masayı hazırlıyorlardı. İlk başta masanın yanına yaklaşmıştım, sonrasında salonda tekrar ufak bir tur atmıştım. En sonunda gözüme şömineyi kestirip bir böceği de oraya yerleştirdikten sonra dikkat çekmeden evden çıkmıştım. Kapının önünde beklemeye başladığımda Ezgi'ye ilk iki böceği aktifleştirmesi için kısa bir mesaj atmıştım. Böcekten gelen sesleri Çağatay ve Ezgi dinleyecekti. O sıra da Aras'ı görmüştüm "Çağrı, Çiğdem hanımla dışarı çıktı. Bu da sende olması gereken tabanca, emniyet kilidi açık." Aras kısa bilgilendirmesinden sonra geri gitmişti. Saatler, saatleri kovalarken hiçbir hareketlilik olmamıştı. Her şey çok sıkıcı gidiyordu ve ben boş boş durmaktan sıkılmıştım. "Feza abla." Olan tiz sesten sonra bacağıma sarılan minik bir beden vardı. Hanzade gelmişti onu kucağıma alıp, pamuk yanaklarına buse kondurmuştum. "Benim minik kelebeğim günaydın." Söylediklerime karşı şen bir kahkaha atmış o da beni öpmüştü. "Günaydın benim minik meleğim. Bak senin ördüğün saçı açınca böyle kıvır kıvır oldu saçlarım." Bu görüntü ona daha fazla masumluk katmıştı. Gördüğüm en tatlı kız çocuğu olabilirdi. "Böyle ne kadar da güzel olmuşsun sen ya." Benim iltifat olan her bir kelimem onun hoşuna gidiyor, mutlu oluyordu. Ayrıca utandığı için pamuk yanakları al al oluyordu. "Biliyor musun dayım bana bisiklet almış ama ben sürmesini bilmiyorum. Sen bana öğretir misin minik meleğim." Gözlerindeki umut ışıltısına hayır demek mümkün değildi. Kabul etmiştim ve şu an önümde pembe bir bisiklet o bisikletin üzerinde olan minik bir kelebek vardı. "Şimdi ben seni iteceğim, sende pedalları çevireceksin. Durmak istediğinde buradaki kolu çekeceksin tamam mı ufaklık?" Hanzade hızlı bir şekilde kafasını sallamıştı. Kendisi şu an dört yaşındaydı ve çok tatlıydı. Ben yavaşça onu sırtından iterken o da dediğimi yapıp pedalları çeviriyordu. Hem gülüyor "Minik meleğim bak ben bisiklet sürüyorum." diye bağırıyordu. Bazı korumaların bize baktığını hissediyordum ama umurumda değildi. Buradaki en güzel ve en değerli şey Hanzade'ydi benim için. Yaklaşık bir saatimiz bisiklet sürmekle geçmişti. Burada en güzel zamanlarım bu minikle geçiyordu. Telefonun titreşimi ile telefonu cebimden çıkardım arayan Ezgi'den başkası değildi. "DNA işi tamam Ayda geceye çıkar sonuçlar. Bunu benden başka kim biliyor ona göre tedbir alayım." İnce düşüncesi için Ezgi'ye minnettardım. "Aras ve Kutay'dan başka kimse bilmiyor Ezgi, sonuç çıkmadan kimse bir şey bilmeyecek!" "Tamamdır. Görüşürüz." Telefonu cebime koyduktan sonra evde birtakım sesler duymamla harekete geçmem bir oldu. Hanzade'nin ağlayış sesleri ve birkaç kişinin bağırış sesleri yankılanıyordu evde. "Yardım edin!" Tanımadığım ses hem ağlıyor hem de yardım dileniyordu. Salona girmemle Burçin denilen hizmetliyi evin kızlarından birini esir almış bir şekilde görmem bir olmuştu. Evdeki diğer hizmetliler yerde kanlar içinde yatıyordu ve bunları Hanzade'nin gözü önünde yapıyordu. "Yaklaşma keserim." Burçin'in elinde bıçak vardı ve bu bıçak karşımdaki kadının boğazındaydı. "Sakin ol Burçin o kadını öldürsen bile bu evden kolay kolay çıkamazsın. Öldürürler seni, şimdi yavaşça o bıçağı bırak!" Burçin anın siniri ile bıçağı kadının boğazına daha da çok bastırmıştı. Basınçtan dolayı kadının boğazından kanlar akmaya başladı. "Tamam, mesajı anladım ben. Peki o zaman ilk beni öldür Burçin yoksa yaşama şansın kalmaz." Burçin benim dediklerimi kafasında ölçüp tartıyordu. Bir bana bir kadına baktı, elindeki bıçağın tahta kısmı ile kadının ensesine hızla vurduktan sonra hızlıca atağa geçmişti. Hızla bana ulaşıp göğüs kafesime sert bir yumruk çakmıştı. Yumruğun etkisi ile hem afallamıştım hem de nefesim kesilmişti. Toparlanmama fırsat vermeden suratıma savurmuştu bu sefer yumruğunu. Yumruğun etkisiyle afallayıp geriye gitmiştim. Bu sefer Burçin benim düşmeme sebep olmuş ardından üzerime çıkmıştı. Şerefsiz iyi dövüyordu, canım acıyordu lan! Tekrar yumruk atacakken başımı kenara çekip elini fayansa hızla ve tüm gücü ile vurmasına sebep olmuştum. Yere attığı yumrukla birlikte kırılan kemik seslerini duymam bir olmuştu. Bacaklarımı Burçin'in beline dolayıp üstüne çıkmıştım. Bu sefer yumruk atma sırası bendeydi. Hem sağ hem de sol elimle yumruk atıyordum. Son darbeyi burnuna uyguladığımda ikinci kırılma sesi gelmişti ve Burçin bayılmıştı. Onu şu an öldüremezdim Çiğdem olmadan yapamazdım bunu. Ayağa kalktığımda esir alınan kadınların ve Hanzade'nin ipini çözdükten sonra Burçin'i bağlamıştım. Her yüksek rütbeli korumaların kulağında olan kulaklığa anons etmiştim olayı. Hanzade'yi kucağıma alıp onu sakinleştirmeye çalıştım. "İyi misin kelebeğim, korkma bak ben geldim." Hanzade ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. Onu kucağıma aldığımda minik kollarını dolamıştı boynuma. "Bir an hiç gelmeyeceksin sandım." O küçük kalbi göğüs kafesini delip geçecekmiş gibi hızlı atıyordu. "Konu sensen ben hep geleceğim minik kelebek. Sana söz veriyorum." Çok geçmeden bütün korumaların içeriye dalmasıyla şok olması bir olmuştu. Aras ilk benim yanıma gelmiş ve yaralarımı incelemişti. "Feza olay tam olarak ne?" Başım ile Burçin'i işaret etmiştim. "Kendisi içeriye sızan ajan. Ben geldiğimde çoğu hizmetliyi öldürmüştü, aile bireyleri de esirdi." Aras kucağımdaki Hanzade'yi almak için bir hamlede bulunduğunda, Hanzade korkup daha fazlası mümkünmüş gibi sokulmuştu bana. Ürkek bir ceylan gibi titriyordu kollarımda. "HANZADE!" İçeriye Aybars girmişti hemen arkasından Kutay ve esmer yelloz takip etmişti. Yellozumuzun gözünde şaşkınlık ve beraberinde korkuyu görebiliyordunuz. Aybars koşarak önümde diz çökmüştü. Abicim iyi hoş korktun anladık da burnumun dibine niye giriyorsun! Aybars, Hanzade'yi kucağına almış hem sarılıyor hem de saçlarını okşuyordu. Sakinleşmesi için... Aybars, minik kelebek ile odadan çıkmıştı. "Alın bunu mahzene götürün, işkence aletlerini de hazırlayın. Sen de gel, bakalım dövdüğün gibi konuştura bilecek misin?" Hay hay efendim bu benim için bir zevk! Aras kızı tekte sırtına almış, öndeki korumaları takip etmeye başlamıştı. Elime bir peçete ve gördüğüm kolonya şişesini alıp bende peşlerinden gitmeye başlamıştım. Kolonyayı elimdeki peçeteye dökmüş, peçeteyi de dudağımdaki yaraya sürmüştüm. Vay babo bu yara canımı çok sıkıyordu. Malikaneden çıkmış, korumaların kaldığı eve doğru yol almıştık. Bu sırada ben hem yürüyor hem de yaraları temizlemeye devam ediyordum. Gittiğimiz yol bizi evin arkasındaki bodruma götürmüştü. Her indiğim merdiven basamağında kasvetli havayı daha da çok hissediyordum. Şaşırtıcı derecede rutubet kokusu yoktu. Duvarlar siyah simli boya ile boyanmış, yere gri fayanslar döşenmişti. Rüküş yelloz, ben senin zevkinin ta orta yerine. Bu ne lan böyle? Oda da daha dikkatli göz gezdirmeye başladığımda vücudumda ikinci bir şok dalgası yaşanıyordu. Duvarda tüylü kelepçe asılıydı. Bakın tekrar söylüyorum 'TÜYLÜ KELEPÇE' ulan yelloz ben senin fantezine tüküreyim. Yanımdaki adam beyaz ışıkları söndürüp kırmızı ışıkları açmıştı. Rüküşlükten bayılacaktım. Ben ne kadar büyütmüşüm seni gözümde, şu an bende ki bütün havan söndü bacım. Aras daha fazla beklemeyip Burçin'i çözüp sandalyeye bağlamıştı. Kendisini uyandırmak adına masadaki su şişesini alıp yüzüne dökmeye başladım. "Uyuyan cadı aç gözünü. Yeter amma çok uyudun." Burçin küfrederek uyanmış ağzındaki kanı yere tükürmüştü. Başını yavaşça bana doğru kaldırdığında göz göze geldik. Ona ilk önce gülümsemiş sonra da öpücük atmıştım. "Seni doğduğuna pişman edeceğim." Bulunduğu ortama bakmadan bana boş tehditlerini gönderiyordu. "Yapmazsan hatırım kalır bebeğim." Yavaşça yaklaştım yanına ve tam önünde durdum. İlk önce önünde durdum, önüne düşen saçları yavaşça kulağının arkasına yerleştirdim. Sonrasında topladığı saçı elime dolayıp başını geriye doğru çektim. "Kimin köpeğisin lan sen. Kim için çalışıyorsun?" Kahkaha attı, sonrasında gülüşü ışık hızında söndü. "Senin köpeğin olmadığım kesin Feza." İkimizin gözünde de saf nefret vardı. "Bir yanlışın var güzelim, ben çakallarla çalışmam! Benim etrafım aslanlarla çevrili olur, dikkat et de seni tatlı niyetine yemesinler." Burada Aras ile göz göze gelmiştik kısa bir an için. Burçin'e göz dağı veriyordum kendimce. "Beni tatlı olarak mı görüyorsun gerçekten? Duygulandım şu an." Sesi alaycı çıkıyordu, benimle dalga geçiyordu. "Aynen şu çürük olan tatlılardan. Tadı da görünüşü gibi kötü olanlardan." Tüküreceğini anladığımda başımı hızla yana kaçırdım. Yüzümde onun pis enzimlerini taşımak istemiyordum. Yavaşça ondan uzaklaşıp işkence aletlerinin olduğu masaya gittim. Masada çok sayıda kesici ve delici aletler bulunuyordu. Şarjlı testere ve matkap, körelmiş bıçaklar ve çeşitli asitler. Onu konuşturmadan öldüremezdim, ben aletlere bakarken odaya Çiğdem girdi. "Çağrı sen git revirden ilaç getir. Oyuncağımızın hemen ölmesini istemeyiz değil mi?" Dediğinde Kutay'ın çenesini okşamıştı. Odaklan Ayda eğlence çıktı kızım sana derin nefesler al. "Çiğdem Hanım izniniz olursa oyuncağınızı kullanmak istiyorum." Burçin ona olan hitap şeklimizden dolayı küfürler yağdırıyordu. Çiğdem başı ile işaret verdiğinde odadaki koruma eline bez parçası alıp Burçin'in ağzını bağlamıştı. Artık sadece mırıltı olarak duyuluyordu sesi. "Oyuncaklarım ile oynanmasından hoşlanmam, ancak sana bir şans verebilirim güzel kız." Başımı memnun olmuşçasına eğdim, masa tarafına geçip kendime eldiven alıp ellerime geçirdim. Çiğdem sallanan sandalyesine oturmuş ve sigara yakmıştı. "Şimdi Burçin biz seninle doktorculuk oynayacağız. Tabi ki burada doktor ben oluyorum." Elime kör bir bıçak aldım ve çok derin olmayacak şekilde Burçin'in eline bir kesik attım. "Senin şimdi elin kesilmiş, iyileştirmek için bana gelmişsin." Bu sefer masadan kezzap alıp kanayan yaraya döktüğümde odada tiz bir çığlık sesi yükselmişti. "Pardon yanlış ilacı almışım, hatamı hemen telafi ediyorum." Bu sefer masadan etil alkol alıp yaraya dökmüştüm. Burçin acıdan bağırıp duruyordu. Gözünden acının getirdiği yaşlar dökülüyordu. Gözündeki nefretin yerini saf acı ve korku yer edinmişti. "Burçin eğer konuşursan acına son vereceğim. Kimin için çalışıyorsun?" Burçin bağırmayı bırakıp konuşmaya çalıştığında, ağzındaki kumaşı çenesine indirmiştim. "Senin kabusların olacağım kaltak!" Kumaşı geri ağzına çıkardığımda Kutay'da içeri girdi. "Çağrı Bey rica etsem hastamızın eline uyuşturucu ilaç enjekte eder misiniz? Acıdan ölmesini istemeyiz." Kutay beni tanıdığı için ihtiyacım olan her şeyi eksiksiz bir şekilde getirmiş olmalıydı. Hızla dediğimi yaparken gözlerim Çiğdem'e gitti. Elinde nereden geldiğini bilmediğim kadehini yudumluyor bir yandan ilgiyle yaptıklarımı izliyordu. Masadan bir bıçak daha aldım, üzerine alkol döküp çakmak ile yanmasını izledim. Elimdeki bıçak yanarken, Burçin’in yanına gittim. Başını hızla iki yana sallıyordu, kumaşı indirdiğim de bana yalvarmaya başladı. Bıçağın uç kısmını hızla bacağına sapladığımda oda da pis bir koku yayılmıştı. "Konuşuyor musun Burçin?" Burçin deli gibi ağlıyor acı dolu çığlıkları odada yankılanıyordu. "Utku Yıldırım, yaşlı kurt diye de biliniyor. Onun emri ile çalışıyorum." Ne yazık ki bu ismi biliyordum. Daha önce beraber iş yaptığımız olmuştu. Çiğdem'e baktım 'öldür' emrini aldıktan sonra belimdeki silahı alıp kafasına sıktım. Bizim ekip ve zevksiz yelloz odadan çıkarken diğer koruma temizliğe başlamıştı. "İşkence yöntemlerin oldukça ilginç. Nerenin delisisin sen zilli." Ben senin o zilli diyen dilini keseceğim ama artık yeter. Kutay ve Aras'a baktığımda oldukça eğlendiklerini gördüm. "Kendimce yöntemlerim var diyelim Çiğdem Hanım." Kadın resmen cilve yaparak yürüyordu. Sürekli elbise ve topuklu ayakkabı giyen ruh hastasının tekiydi. Şu an önümde kırmızı askılı elbise ve siyah deri topuklu ayakkabı giyen mafya vardı. Ulan bari evde rahat takıl ruh hastası kadın. Bu sporunu da etekle yapmıyorsa ben de hiçbir şey bilmiyorum.
Altı Ay Sonra... Buraya geleli aylar olmuştu ve ben planlanan gibi Çiğdem'in gözüne girmeyi başarmıştım. Şu an onun sağ koluydum. Gerekli gereksiz her yerde dip dibeydik, bugün Çiğdem hanımın alışveriş günüydü ve bizim sahte pusumuzun olduğu gündü. Tarık amca alışveriş merkezini kapattırmıştı ve sadece babam ve onun adamları olacaktı. Kimi çalışan, kimi müşteri olarak kılık değiştirecekti. Böylece gereksiz karmaşa çıkmayacaktı. Bugün hedef Çiğdem'ken onun önüne atlayıp etten duvar örecektim. Omzumdan vurulduktan sonra kolaylıkla kaçırılacaktım. Çiğdem'de benim peşime düşüp ağımıza düşecekti. Bu süreç içerisinde bütün korumalar bizim için çalışmaya başlamıştı. Bu süreç içerisinde Ayçin ile arada sırada konuşmuştuk. Kendisini arasam ve mesajla ulaşmaya çalışsam da herhangi bir dönüş alamamıştım. Burak itine güvenmediğim için Ezgi'ye ve Çağatay'a tetikte olmalarını ve Burak ile iletişime geçmemelerini söylemiştim. Hem alışverişe hem de işkenceye gittiğim için rahat bir şeyler giymeyi tercih etmiştim. Siyah kargo pantolon üstüne beyaz crop-top ayakkabı olarak da beyaz converse giymeyi tercih etmiştim. Saçlarımı topuz yapıp dudaklarıma nemlendirici sürmüştüm. Sonuçta işkenceye makyaj yapıp gidecek kadar delirmedim henüz. Havanın serinliğine önlem olarak siyah spor bir ceket almıştım. Burak'tan ayrı olan grubumuza aynadan fotoğraf çekip atmıştım. Altına da 'İşkenceye gidiyorum aşko gelmek istersen beklerim.' yazıp göndermiştim. ÇİLENİN EVLATLARI Grubundan bir yeni mesaj. Çikitayım: Ne münasebo Ayda, manikürümü yeni yaptırdım gelemem ben! Sığırcık: Arama kurtarma ekibindeyim arkadaşlar. Bana ulaşmak isterseniz 'Çağrı' merkezinden ulaşabilirsiniz. XD Gel Git Beyinli: Hö çok komik. Ayrıca Ayda işkenceye giderken kombine özenen tek manyak sen olabilirsin. Ayda: Sus ve o yellozla takılmaya devam et Kutay. Ezo: Bu Çağatay davul-zurna ekibi arıyor arkadaşlar, tımarhaneye nereden ulaşa bilirim? Çikitayım: Kültürlerimize sahip çıkıyorum ben bir kere! Ezo: Arkadaşlar bizim adamlardan iki kişiyi bunun kursuna göndermiş. Acil bulun o numarayı bana! Gel Git Beyinli: Yuh lan! Bunu yapmandaki amaç neydi Çağatay? Sığırcık: Çağatay arada senin zekanı sorgulamıyor değilim koçum. Gel Git Beyinli: Çıkıyoruz. Telefonu kapatıp cebime koydum ve dışarı çıktım. Evde Aras duruyor olacaktı, saldırıyı duyar duymaz Aybars'a haber verecek saklanmalarını söyleyecekti. Saldırıda Kutay Çiğdem'i alıp kaçarken ben bilerek arkada kalacaktım, böylelikle Burak kolayca bana ulaşacaktı. Ancak bu işkence emrinin sahte olduğunu bilmeyecekti. Yani işin dozunu kaçırıp beni öldürebilirdi. Arabaya bindiğimizden ben yan koltukta otururken Çiğdem arka koltukta oturuyordu. Çatışmadan kaçarken topukların kırılsın Çiğdem. Süslü çekirdek seni. Biz AVM önünde indikten sonra Kutay arabayı park etmek için yanımızdan ayrılmıştı. İçeriye girer girmez kahveciden kahve alıp alışverişe başlamıştı Çiğdem. Mağazadan mağazaya koşturup duruyordu. İşin kötü kısmı her mağazada en az yarım saat oyalanıyordu. Lütfen tam şu an çatışma başlaya bilir mi? Dememle kulağımın üstünden mermi geçmesi bir oldu. Başka bir şey isteseydim keşke ya of. Karşımdaki adamın hedefi Çiğdem'di bunu fark etmemle plandaki gibi kendimi öne atmıştım. Tabiri caiz ile 'mermiye kafa atmıştım' ve kolumdan kurşun sıyrılmıştı. Korumalar tüm adamları indirirken Çiğdem kaçmaya başlamıştı. Çok geçmeden topuğu kırılmıştı. Bugün dua kabul günü falan mı? Ben o tarafı izlerken Kutay, Çiğdem'i kucağına almış kaçıyordu. KUTAY, ÇİĞDEM DENEN O YELLOZU KAÇIRIYORDU! Ben şu taraflara doğru bayıla bilir miyim? Çok geçmeden Burak yanıma gelmiş ve beni eterle bayıltmıştı. Sağ ol Burak sayende düşünmeme fırsatım olacak! Soğuktu ve ıslaklık hissediyordum. Gözümü yavaşça açtığımda soğuk hava deposunda olduğumuzu anladım. Kızım ben senin ceket giyen aklını seveyim. Kutay ben senin Çiğdem'i kaçırdığın aklını silkeleyim. "Günaydın Feza." Bakıyordum sadece boş boş bakıyordum. Burak bana gülünce bende ona gülümsedim. "Duyduğuma göre canın oyun istiyormuş." Dediğinde başımı hızlıca salladım. "O yüzden ben sana oyun arkadaşı getirdim." Bu sefer kaşlarım çatılmıştı ve meraklı gözlerle onu izliyordum. Karşımdaki ışığın açılmasıyla şok olmam bir olmuştu. Ayçin tam karşımdaydı. WTF. Sıçtığımın planında bu yoktu! "Oyunu sadece benimle oyna Burak, kardeşim bu oyunlardan nefret eder." Ayçin karşımda sandalyede bağlıydı ve sadece ağlıyordu. Burak şok cihazını bileklerime bağlamıştı. "Evet Feza kim için çalışıyorsun?" Bu benimle dalga mı geçiyordu? Aksini iddia edemezdiniz, benimle oynuyordu. Konuşmadım, konuşmaya niyetim yoktu. Burak tepkisizliğime karşı bana elektrik vermişti. Ayçin bana bakıyor daha çok ağlıyordu. "Duyduğuma göre kesici aletlerini çok seviyormuşsun." Dediğinde önümde duran sehpaya kaydı gözlerim. Çok sayıda kesici alet vardı. Ama dikkatimi en çok çeken alev şekli verilmiş demirdi. Burak bunu fark etmiş olacak ki demiri alıp varilde yanan ateş ile ısıtmaya başladı. "Güzel tercih Feza, bende bunu ne zaman kullansam diyordum. Sayende ilk bunu kullanacağım ilk hanginizde kullanayım?" Gözleri ile bir Ayçin'e bir bana bakıyordu. "O piti piti, karamela sepeti. Terazi lastik jimnastik." Elleri bir benim olduğum tarafa bir de Ayçin'in olduğu tarafa gidip geliyordu. "Biz size geldik bitlendik. Hamama gittik temizlendik. Dik dik dik. Anne bana çorap dik." Dediğinde eli Ayçin'in olduğu kısımda durmuştu. "Sakın Burak aklından bile geçirme. Onu bırak gerekirse iki kat işkence daha çekerim ama Ayçin olmaz!" "Öyle sıkıcı olur be Feza, benim niyetim hem fiziksel hem de psikolojik açıdan acı çektirmek." Elindeki demirin alev olan kısmı ısıdan kızarmıştı. Havada sallayıp soğumasını bekledikten sonra Ayçin'in sol omzuna bastırmıştı kızgın demiri. Burnumda yanık et kokusu, kulaklarımda Ayçin'in acı dolu feryatları vardı. Burak tekrar demiri ateşin üstünde tutmaya başladı. "Kadrodaki eksikliği hissediyor musunuz kızlar? Ezgi de olmalıydı burada değil mi Ayda?" Burak bu sefer derin bir nefes aldı. "Haykırışlarını duymak güzel olurdu." Tekrar demiri ateşin üstünden alıp soğuması için bekledi. Bunu yapmasındaki amaç demirin vücudumuza yapışmasını önlemekti. Burak tam önüme durdu ve ceketimi sıyırdı, kalbimin tam üstüne bastırmıştı demiri. Sadece bağırmıştım, ağlayamazdım onun karşısında güçsüz duruma düşemezdim. "Şimdi psikolojileri nanay etmeye devam edeceğiz. Benim patronum vakti zamanında sizin anneniz ile daha doğrusu (üvey) annenizle baya samimiymiş. Sizin eve sızıp bazı yerlere dinleme cihazı yerleştirmiş." Dönüp bana baktı, sırıtıyordu. "Ayda annenin sana olan sevgisini dinlemek ister misin güzelim?" Annem beni hiç sevmezdi ki, Ayçin'e gösterdiği ilginin çeyreğini bile zor gösterirdi. Annem benim saçımı hiç örmedi mesela. Her gece odamıza girer Ayçin'i severek uyuturdu. Beklerdim yanıma gelip beni uyutmasını. Ama o hiçbir zaman gelmezdi. Bu yüzden Ayçin huzurla uyurken, ben her gece hıçkırıklarımda boğuluyordum. Anne sevgisi nedir bilmezdim ben. "Gökhan bu kızı artık istemiyorum ben bu evde! Güzel kızım Ayçin'i de kötü etkiliyor. Görmedin mi ya üstü başı kırmızı boya içinde geldi eve. Prenses kızımı da kendisi gibi cadıya dönüştürür bu." Saklambaç oynadığımız günden bahsediyordu, düştüğümü düşündüğü günden... "Saçmalama Tuğba o kız benim hayat sigortam. O benim kuklam ondan hiç bir zaman vazgeçmem!" Duyduklarımın her biri zihnimde tekrarlanıyordu. "Tamam benimle evlenemiyorsun bunu kabul ettim. Ama daha fazla bu kıza tahammül edemem ben Gökhan! Gerekirse Ayçin'i de alır giderim buradan! Benim kızımı tetikçi yapmana izin vermem." Ayçin onun kızı ben ise kızını öldürmek isteyen kötü cadıydım annemin gözünde. Burak bu olanları zevkle dinliyor ve bizi izliyordu. İşin ilginç yanı annem ve babam evli bile değildi. "Onları kaçırmamdaki amaç buydu Tuğba! Kendi öz evlatlarımı bu işe sürükleyemem, ama onlar benim elime geçmiş bir fırsat." Ve koca bir sessizlik. Her şeyim bir oyundan ibaretti ve bu oyunun sonucunda benden hem ailem çalınmıştı hem de çocukluğum. Bir satranç tahtasındaydık; Gökhan şah, Ayçin piyon, ben ise şahı koruyan bir vezirdim. Ruhumdaki acı bedenimdeki acıdan üstündü. Bedenimdeki acıya karşı hissizdim sanki. "Ayda yoksa sen sevildiğini mi düşünüyordun? Gördün mi yazık oldu şu an." Başımı kaldırdım ve en sert şekilde Burak'a baktım. "Sen sevmeyi de sevilmeyi de hak etmiyorsun Ayda." Dişlerimi sıkıyordum, sevgisizliğin verdiği acı vardı üzerimde. "Sussana artık sen yeter! Buradan çıkınca geberteceğim seni!" Ayçin gırtlağı patlarcasına bağırıyordu. "Gerçi Ayda sen bir nevi askersin. Yani sevgi beklemen saçma olurdu. Annen ile babanın sevgisini Ayçin fazlasıyla aldı zaten." Doğruydu benim yaşayamadığım her şeyi Ayçin yaşardı. O oyuncak bebeklerin hepsini Ayçin için aldıklarını bilirdim. Benim olmadığım zamanlarda Ayçin'in onlarla oynadığını da bilirdim. Ben eğitimdeyken elbise giyip annemle lunaparka gittiğini, pamuk şeker yediğini, salıncakta sallandığını ya da hayvanat bahçesine gittiğini bilirdim. O el bebekken, ben öl cadıydım annem için. Tüm masallardaki kötü karakter bendim. Ayçin'i zehirleyen de bendim, öldürende. "ÖZÜR DİLERİM, AYDA ÖZÜR DİLERİM. ALLAH BENİM BELAMI VERSİN. EN ÇOK BENİ SEVİYORLAR DİYE MUTLU OLDUĞUM HER GÜNE LANET OLSUN!" Çenem titriyordu, gözüm bulanıklaşmıştı. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Ayçin hem ağlıyor hem de benden özür dileyip duruyordu. "Yeter sus artık! Sus özür dileyip durma, dayanamıyorum bu aciz hallerine sus artık." Cümlemin bitmesiyle tekrar elektrik almam bir olmuştu. Aras hangi cehennemdeysen gel artık! "Bu arada senin patron gebermiş. Daha doğrusu tüm Argun ailesi gebermiş." O zaman bu geri zekalılar neredeydi? Neden gelmemişlerdi beni kurtarmaya? "Bu arada küçükken Ayçin'in seni zehirlediğini biliyor muydun Ayda?" Kaşlarımı çatıp hızlıca Ayçin'e bakmıştım. "Ayçin ne diyor bu? Yalan demi yapmamışsındır o kadarını." Ayçin gözlerini kaçırmıştı gözlerimden. Benim için yeterli bir cevaptı bu. Gerekirse canımı vereceğim kardeşim, canımı almak istemişti. "Ayda yemin ederim ki benim haberim yok. Sana verdiği çikolatalara zehir koymuş. Bende sonradan öğrendim zaten." Beni sevdiği için gönderdiğini düşündüğüm çikolataların içine... O beni değil beni öldürme düşüncesini sevmişti. O bana değil, benim ölümüme kucak açmıştı her defasında. Bunun için Ayçin'i suçlayamazdım, o da çocuktu annesine aşık bir çocuk. Çok geçmeden kulaklarımda davul ve zurna sesi duymuştum. Evet arkadaşlar artık delirdiğimize göre yatırın ulan beni tımarhaneye. Ses yaklaşıyordu ve aniden kapı kırıldı. İçeriye tek tek Aras, Çağatay ve Kutay girdi. Hemen arkasından davulcu ve zurnacı. Oğlum rahat bırakın da bir depresyona girelim ya. Burak şok olmuş bir şekilde halay ekibine bakıyordu. Evet bizimkiler el ele tutuşmuş halay çekiyordu. Çok geçmeden aklıma grupta geçen konuşmalar gelmişti. Bu işi Çağatay ayarlamıştı. Çocuk bir işte ciddi ol dişimi kıracağım. Burak çok geçmeden kaçmaya yeltenince Aras ortaya atlamış ve Burak'ı yakalamıştı. Nasıl görünüyordum bilmiyorum ama Aras bana bakınca delirmişe dönmüş bir şekilde Burak'ı dövüyordu. O sırada Çağatay ve Kutay bizi çözmek için harekete geçmişti. Ellerim artık serbesti ama kendimde kalkacak gücü bulamıyordum. Ruhen düşmüş hissediyordum ve nasıl kalkacağımı bilmiyordum. Ayçin koşarak yanıma gelirken elimi kaldırıp onu durdurdum. "Aylardır nasıl beni görmezden geldiysen şimdi de onu yap Ayçin. Bir müddet senin yüzünü görmek istemiyorum." Bu tepkime karşılık herkes çok şaşırmıştı. Ayçin'i üzmemek için ondan uzak durmam gerekiyordu ve zamana ihtiyacım vardı. Burak fiziksel acı yerine ruhsal acı çektirmişti bana. Çünkü tanıyordu beni acıya karşı dayanıklılığım vardı. Kutay üstündeki ceketi çıkarıp benim giymeme yardım etti. Aras, Çağatay ve Kutay benimle ilgileniyordu Ayçin yalnızdı. "Çağatay sen Ayçin'i eve bırakır mısın? Oradan bana bir bavul hazırlatıp gelir misin?" Çağatay başını sallayıp Ayçin'in yanına gidip onu dışarıya çıkartmıştı. Burak'a baktığımda yerde hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Aras telefonunu çıkartıp Burak'ı almaları konusunda emir vermişti. "Hanzade ve Aybars nasıl? Kaçtıklarını söyleyin bana, iyi şeyler duymaya ihtiyacım var." Kutay bana sarıldı, saçlarımı öpüp kokladı. "Güvendeler güzelim rahat ol. Onların yanına gitmemizi ister misin?" Aslında istiyordum ama duyduklarımı hazmetmek zaman alacaktı. Başımı iki yana salladım Kutay benden ayrıldıktan sonra Aras'a sarılıp ağlamaya başladım. Kendimi güvende hissetmeye ihtiyacım vardı. Abi sevgisine ihtiyacım vardı. Benim sırtımı güvenle yaslayacağım bir çınara ihtiyacım vardı. "Yanındayım güzelim, bitti her şey. Seni bu hale getiren herkesten intikamımızı alacağım. Söz veriyorum minik kızım." Aras sakinleşmemi beklemişti, sakinleştiğime emin olduktan sonra dışarı çıkmıştık. Uyumak istiyordum, uyuyup tüm düşüncelerden kaçmak istiyordum. Arabaya biner binmez camı açmıştım. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Aras ve Kutay'da arabadaki yerlerini aldıklarında, araba hareket etmeye başladı. Gözlerimi kapatıp yüzüme vuran rüzgârı hissetmeye başladım. Bir müddet Aras'ın evinde kalacaktım. Kafa dinlemek için bire bir ortamdı Aras'ın evi. Çok geçmeden gelmiştik Aras'ın evine. Kutay evde olan birkaç eksikliği almak için markete gitmişti. Belki de tek isteği bizi yalnız bırakmaktı. "Güzelim anlat bakalım ne oldu orada? Sen fiziksel acıda bu kadar çökmezsin." O sırada yanıklara iyi gelen kremi yarama sürüyordu. "Gökhan bizi kaçırmış, Tuğba sürekli benim ölmemi istemiş, benim elimden alınan her şey Ayçin'in elindeymiş. Aras biliyor musun Tuğba bana vermesi için Ayçin'e verdiği çikolatalarda zehir varmış. Gökhan beni kızı olarak değil de kukla olarak görmüş. Canım değil Aras ruhum acıyor benim." Aras'ın eli donup kalmıştı öylece, anlattıklarım ona da ağır gelmişti. Sehpanın üzerinde duran paketten sigara alıp yaktım. Hayata geliş amacımı sorguladım. Ne için yaşıyordum ben? Neyin uğruna gençliğimi feda ediyordum? Kim için gözümü dahi kırpmadan can alıyordum? En önemli soru neden ben cadı ya da canavar seçilmiştim? Bir süre Gökhan'a hiçbir şey belli etmeyecektim. En azından öz evlatlarını bulana kadar. "İstediğin bir şey var mı?" "Bana sakinleştirici ve uyku hapı getirir misin? Bir de rahat kıyafetler, uyuyayım ve mümkünse uyanmayayım. En azından iki üç gün uyuyayım Aras, düşüncelerimden kaçmak istiyorum." Aras başını sallayınca sessizce ayrıldı yanımdan. Sigaradan bir nefes daha çekip başımı koltuğa yasladım. Vurguna uğramıştım ve buna neden olan kişi can yoldaşım, kandaşımdı. En değer verdiğim kişiden tatmıştım ihaneti. Çok geçmeden Aras istediklerimi getirmişti. Hapları aynı anda içmiştim. Kıyafetleri alıp misafir odasına gidip üzerimi değiştirdim ve kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapatıp uykuya kucak açıp sıkıca sarıldım karanlığa. |
0% |