@buseyaren95
|
🦾 2100 Kartal lakaplı yaşlı, ruhu yaşlı görünüşü genç, adam ilk kez bir bilim insanı olmaktan nefret ettiğini düşündü. Bilim ile vicdanı arasında sıkışan meslektaşlarından haberdardı. Atom bombasının mucidi Oppenhaimer gibi... Bilim insanları için etik kuralları, insanlar için olduğundan daha farklı işliyordu çoğu zaman. Onlar için ne pahasına olursa olsun üretmek, icat etmek etikti. İnsanlar içinse... Eh, atom bombasının icat edilmemesiydi elbette etik olan. Karşısındaki ekrandan bir an olsun gözlerini almadan, kendi beyninden kurtulmaya çalışıyordu. Çok yaklaşmıştı. Hayır, hatta başarmıştı. Peki yapmalı mıydı, yapmamalı mıydı? Arkasındaki kapının aniden açılmasıyla yerinden sıçradı. Gelen her kimse, minnettar olmuştu. Bir an için olsun küçük hapishanesinden çıkmış gibi hissediyordu kendini. "Efendim..." parlak öğrencisi ellerini arkasında birleştirmiş, sol tarafında dikiliyordu. Ona yandan bir bakış atıp eliyle içeri gelmesini işaret etti. Hoş, çoktan laboratuvarın ortasına kadar gelmişti. "Başardınız, değil mi?" genç öğrencisinin ona olan sonsuz güveni dudaklarının yukarı kıvrılmasına sebep oldu. İlk günden beri bu çocuk onun başaracağından emindi. Kendine olan inancını kaybettiği zamanlarda dahi öğrencisi ona yapabileceğini söylemişti. Adamın cevap vermesini bile beklemedi genç öğrenci. "Başardınız, efendim. Başaracağınızı biliyordum." Heyecanlı adımlarla Kartal'ın yanına, ekranı görebileceği bir mesafeye kadar yaklaştı. Yerinde duramadığı belliydi. Ekranı büyük bir hayranlıkla, kocaman olmuş gözlerle izliyordu. "Başardık çaylak. Birlikte başardık." Heyecandan uzak sesi öğrencisinin anında dikkatini çekti. Genç bilim insanı usulca Kartal'a döndü. Gözlerindeki endişe neredeyse elle tutulacaktı. "Efendim... Yapmayacaksınız." dedi adamı çok iyi tanıdığını belirtircesine. Kartal başını masanın üzerine koyup kollarının arasına aldı. Kendi de bilmiyordu ki yapıp yapamayacağını! Cevap vermeyince öğrencisi konuşmayı sürdürdü. "Efendim... Bu yüzyılın icadı. Bunu biliyorsunuz. Bütün Dünya'yı değiştirecek, iz bırakacaksınız. Neden tereddüt ettiğinizi anlayamıyorum..." Kartal kafasını kaldırmadan boğuk bir biçimde güldü. Öğrencisi omuzlarının hafifçe sarsıldığını görünce adamın ağladığını bile düşündü bir an için ama sonra, öğretmeninin öyle biri olmadığını hatırladı. Yutkunarak ona bir cevap vermesini bekledi. "Atom bombası, çaylak... Atom bombası da yüzyılın icadıydı. Ancak yüzbinlerin ölümüne sebep oldu." Tom ilk kez, adamın ne düşünüyor olabileceğine dair bir fikir edinmişti sonunda. Öğretmeni onunla kafasının içindeki endişelerin bir kısmını paylaşmış, o mucizevi beyninden bir kesit sunmuştu. "Ah... Üzgünüm efendim. Siz... Robotların insanlığa zarar vereceğinden endişe ediyorsunuz?" dedi oldukça çekingen bir biçimde. Kartal kafasını gömdüğü masadan uzaklaşıp, ilk kez öğrencisine baktı. Bakışları her şeyi net bir biçimde ortaya döküyordu ama, yine de konuşmak istemişti. "Endişe etmiyorum çaylak. Buna eminim. Bugün değilse de yarın, bu olağanüstü varlıklar insanlığın sonu olacak." Genç mucit başını iki yana salladı. "Bunun hayatımızı ne kadar kolaylaştıracağını düşünsenize efendim... İnsanlar bir daha asla tehlikeli işlerde çalışmak zorunda kalmayacak. Kendilerine ve ailelerine daha fazla zaman ayırıp, daha mutlu olabilecekler. Hastalıklar azalacak, engeller ortadan kalkacak. Teknoloji tam da bu şekilde kullanıldığında faydalı olmaz mı?" Kartal başını salladı ama öğrencisinin gözden kaçırdığı bir nokta vardı. Adam bu hayalin peşine yalnızca tek bir amaçla düşmüştü, o da kendi bencil çıkarları içindi. Bir çocuk istiyordu. İnsanların mutluluğu, kendilerine ne kadar zaman ayırdıkları ya da bu icattan nasıl etkilenecekleri onun için ikinci sıradaydı. Bu uzun ve amaçsız hayattan tek istediği, bir çocuktu. Bu icadı Dünya'nın geri kalanı ile paylaşmamayı seçebilirdi elbette. Ama bu sefer de vicdanı el vermiyordu. Ya genç öğrencisinin söylediği gibi bu icat insanlığı kökünden değiştirirse? Ya insanlar daha mutlu, daha huzurlu olursa onun sayesinde? Binlerce insan her gün ona dua ederse... Öyleyse, kalbini yiyip bitiren endişenin sebebi neydi? Robotların bir gün bilinç kazanıp, insanlığı yok edeceğinden nasıl bu kadar emin olabiliyordu ki? Ne istediğini de, ne yapacağını da bilmiyordu. Delirmek üzereydi. Onu bu zamana kadar tanımış olan herkesi şoka sokacak bir şey yaptı. Sessiz göz yaşları dökmeye başladı. Öğrencisi, öyle şaşırmıştı ki hareket dahi edemiyordu. Hayatında öğretmeni kadar iyi duygularını gizleyebilen kimseyi tanımamıştı ve şimdi bu dahi adam, karşısında çocuk gibi ağlıyordu... Eli ayağına dolandı ama ağzını açıp tek kelime dahi edemedi. Ne kadar süre öğretmeninin öyle ağladığından emin değildi. Tek bildiği, ağlamayı bitirdiğinde gözlerinde tereddüt yoktu. Adam ıslak gözlerini nazikçe silip başını kaldırdı ve heyecanı adeta boyunu aşan genç öğrencisine her zamanki duygusuzluğuyla baktı. "Haklısın Çaylak. Öyleyse, insanlığa ihtiyacı olanı verelim." Merhabalar, robotların hayatımızın vazgeçilemez bir parçası olduğu, ileri tarihte geçen yepyeni bir bilim kurgu ile karşınızdayım. Bu kitabı yazabilmem için biraz zaman geçmesi gerekecek. Ay Kuşağı ve Ölümün Kızı serileri beni şu an yeterince meşgul ediyor. Ama yine de bu kurgunun girişini yayınlamak ve size daha yazacağım çooook kurgu olduğunu göstermek istiyorum! Okuyarak, fikrinizi yorumlarda belirterek ve eğer beğendiyseniz oy vererek bana destek olabilirsiniz! |
0% |