Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Gi̇ri̇ş

@buseyaren95

Giriş ve Prolog dışındaki bölümler, kahraman bakış açısıyla yazılmıştır :) İyi okumalar


🏹

Ölüm meleğinin kötü bir huyu vardı, ölümün yakınında olmaktan hoşlanmıyordu.

İçindeki yaşam enerjisi, doğasına da görevine de öyle aykırıydı ki! Melekler, yaratıldıkları amaç uğruna hizmet etmekten başka hiçbir şeye vakit ayırmamalı, dikkatlerini vermemeliydiler. Özellikle de baş melekler...

Bu bir Lucifer için çok zor olmuştu, bir de Azrail için. Ve bu, Azraili çok korkutuyordu. Lucifer'a benzemek.

Ölümün soğuğuna tezat oluşturan, ipekten farksız kahverengi saçlarında gezdirdi ellerini. Nefes alabildiği tek yerdeydi, göl kenarındaki bu ağacın dibinde. Kendini ne zaman boğuluyormuş gibi hissetse; ölüm ne zaman onun yaşam enerjisini de bu fanilerinkini tükettiği gibi tüketse, şarj olmak için buraya gelirdi. Burada nefes alır, görevlerini kendine bir bir hatırlatır ve can almaya devam ederdi.

"Kaşlarını çatarak güzel yüzüne haksızlık ediyorsun." Öyle dalmış olmalıydı ki, birinin yaklaştığını fark etmemişti bile. Bir fani olsaydı yüreği çoktan göğüs kafesini terk etmiş olurdu.

Ne yapacağını bilemedi.

Birden ortadan kaybolsaydı, bu fani aklını kaybederdi belki de. Ancak onunla konuşamazdı da, bu yasaktı.

İstemsizce karşısındaki genç adamı süzdüğünün farkında bile değildi.

Onun tenini ısıtan güneş, karşısındaki adama da oldukça cömert davranmış ve tenini buğday rengine çevirmişti. Saçları kendi saçlarından çok daha koyu bir renkti ve gözleri...

Gözleri, bütün yüzüne tezat oluşturmak istermiş gibi masmavi parlıyordu.

"Özür dilerim, korkutmak istemedim." dedi adam bir kere daha şarkı söyler gibi. Ses tonunda tehlikeli bir şeyler vardı. Siren olabilir miydi? Bu düşünce, kendi kendini azarlamasına sebep oldu.

Erkek siren mi olur!

"Ben..." dedi ama yine konuşamadı. Ne diyeceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Yapması gereken tek şey, bir an önce buradan uzaklaşmaktı. Ancak bu adam, sonsuz hayatında onunla ölürken ya da öldükten sonra değil de ölmeden önce iletişim kuran ilk faniydi! Üstelik, ondan yayılan bu sıcaklık, huzur, canlılık... Aklını başından almıştı.

Faniler onu hep büyülüyordu. Ama bu fanide, başka bir büyü vardı.

"Ben de pek konuşkan değilimdir. Seni anlıyorum. Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ben, en iyisi seni yalnız bırakayım." Öyle kibar görünüyordu ki, bir gün onun canını alacak olduğunu bilmek melek kalbinin büzüşmesine sebep oldu. İçinden ömrünün uzun olması için bir dilek diledi. Belki Tanrı, bu dileği kabul ederdi.

Genç adamın arkasını dönmesiyle uzaklaşmaya başlayan sıcaklık ve canlılık, melek kalbinin korkuyla teklemesine sebep oldu.

"Ben... kayboldum." diye bir yalan firar etti dudaklarından. Eliyle ağzına vurmamak için bütün melek iradesini kullanmak zorunda kaldı. Melekler yalan söylemezdi! Hele Azrail, asla!

Ah aptal kafam... İşte bu yüzden fanilerle iletişim kurmak yasaktı belli ki.

Öyle ya da böyle, genç adamın aynı sıcak gülümseme ile arkasını dönmesini sağlayabilmişti. O melodik sesini tekrar duymak için daha ne yalanlar söylerdi kim bilir?

"İsmini öğrenebilir miyim, kaybolmuş melek?" kalbine bir hançer saplanmış gibi hissetti. Bu adam... onun melek olduğunu biliyor olamazdı. Bunun anlaşılmasına olanak verecek hiçbir şey yoktu. Kanatları fanilere görünmezdi. Elindeki mızrak da öyle. Kendisine neden melek dediğini anlamlandıramadı. Ancak onun bir melek olduğunu gerçekten düşünüyor olsaydı, ardına bakmadan kaçardı. Hele ki Azrail olduğunu bilseydi. Bütün faniler onu olduğu gibi, ölüm meleği olarak görebildiklerinde ondan kaçmak için ne gerekiyorsa yaparlardı.

Öyle korktu ki, ne diyeceğini bilemedi. Üstelik, ne diyecekti ki? Adım Azrail mi diyecekti?

Ama... Bu adamla konuşmak istiyordu. Sonsuz hayatında bir kez olsun huzur bulmak, ölümün değil de yaşamın etrafında dolaşmak istiyordu.

"Suzanne." dedi yüzünü buruşturarak. Canını aldığı son faninin ismiydi bu. Yaşlı bir kadındı. Seçe seçe bunu seçtiğine inanamıyordu gerçekten de!

"Ben de David. Memnun oldum Suzanne." Mavi gözleri ışıl ışıl parlarken, Azrail'in gri gözlerini esir etmeyi bir an olsun bırakmadı. "Seni sağ salim gideceğin yere ulaştırmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Bana güvenebilirsin." Böyle söylemeseydi de ona güvenirdi zaten. Sesindeki o tını, yüzündeki tatlı gülümseme, önündeki gölden daha huzur verici olan mavi gözleri ve ritmik bir tınıyla attığını duyabildiği kalbi... Her bir zerresi, bana güven diye bağırıyordu sanki.

Azrail, sonsuz ömründe konuştuğu ilk fani olan bu adama bütün kalbiyle güvendi. Bunun meyvesini, çok geçmeden alacaktı.


Muhteşem bir kurgu olduğunu iddia ediyorum sevgili okurlarım :D Gerçekten, bir kurguya çok güvenmediğim sürece sizlerle paylaşmıyorum. O yüzden bir kurguyu yayınlamaya başladığımda ondan emin olduğuma güvenebilirsiniz.

Oldukça eğlenceli bir baş karakterimiz olacak. çok güleceğinizi ama bir yandan da gizemin, bulmacaların içinde kaybolacağınızı garanti ediyorum. Umarım, beni yalnız bırakmazsınız :)



Giriş sonrası tahminleriniz, teorileriniz neler?


Loading...
0%