Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@busra5864

Geçmiş zaman......

Ömür'ün gerçek ailesi Ahmet ve Bahar MERT OĞLU babası inşaat mühendisiydi annesi ise üniversiteyi bitirdikten sonra babasının çalıştığı şirkette işe başlamış onun asistanı olmuştu. Daha sonra birbirlerini sevmiş ve evlenmişlerdi. Ömür doğduktan 3 yıl sonra bir de erkek çocukları Ömer doğmuştu.

Sürekli taşınıp durmuşlar birçok farklı şehirde yaşamışlardı. Bunun sebebi ise Ömür için ailesinin işleri olsa da bu konu şimdilik bilinmezliğini koruyordu. Ömür ailesinin işleri nedeniyle 8 yaşına kadar birçok şehirde yaşadıklarını hayal meyal hatırlıyordu.

En son olarak Kütahya da yaşamaya başlamışlardı. O güne kadar zorluklara rağmen mutluydular. Bir gün annesi ve babası Ömür'e bir işleri çıktığını ve Ömer'in ona emanet olduğunu söyledi. Annesi boynundaki kolyeyi çıkarıp kızının boynuna taktı.

Ömür'e kolyeyi saklamasını ve geldiğinde ondan tekrar alacağını söylemişti. Ömür de annesine kolyeyi saklayacağına söz verdi. Kardeşler annesini ve babasını sarılarak yolcu ettiler.

Ardından kolyeyi çıkarıp annesinin dediğini yapıp evde bir yere sakladı. Daha 10 yaşındaydı normalde ailesi onları evde yalnız bırakmazdı. Ömür o günü her hatırladığında ailesinin son bir yıldır olduğu gibi o günde endişeli ve aceleci olduğunu ona ve kardeşine belli etmemeye çalıştığını hatırlıyordu.

Ailesi gittikten bir kaç saat sonra polisler kapıya gelerek onları alıp karakola götürdü. Arabada giderken Ömür kötü bir şey olduğunu konuşmalarından anlamıştı. Karakola gidince Ömür'ün yaşı büyük olduğu için ailesinin trafik kazası geçirip hayatını kaybettiğini ona söylemişlerdi.

Ailesinin akrabası olmadığı için iki kardeşi sosyal hizmetlere bildirip daha sonra yetimhaneye yerleştirildi. Kardeşini ailesi ona emanet etmişti onu sakinleştirmek için kendi acısını unuttu kendisini kardeşine adadı. 3 sene boyunca Kütahya da ki yurtta kaldılar. Bu süre zarfında kardeşiyle arasındaki bağ çok güçlenmiş birbirinin yanından ayrılmaz olmuşlardı.

Bazı zamanlar ileride ne olacakları konusunda hayaller kurarlardı. Ömer her seferinde polis olurdu. Arada Ömür de katılırdı ona bu hayalinde hatta birbirlerine çocuk aklıyla söz vermişlerdi.

Eğer bir şey olur da ayrı düşerlerse çok çalışıp polis olacaklar ve birbirini böyle bulacaklardı. Ömür bu sözü o zamanlar sadece bir hayal olarak görüyor bunun gerçek olacağını hiç tahmin etmiyordu. Bu konuşmadan bir kaç gün sonra artık kız ve erkek çocukların ayrı yurtlarda kalacağını öğrendiler. Çok ağladılar, direndiler ayrılmamak için ama olmadı ayırdılar iki kardeşi son kez sarılırken sözümüzü tutalım olur mu demişlerdi birbirlerine Ömer zeki bir çocuktu ablasını uzun zaman belki de bir daha hiç göremeyeceğini anlamıştı. Son kez sımsıkı sarılmışlar birbirlerini bulmaya söz verip ayrılmışlardı.

Ömür, kardeşi Ömer gittikten sonra uzun zaman kendini toparlayamadı. Sürekli kavga çıkarıp ceza alır olmuştu. Kardeşinden ve ailesinden ona kalan sadece bir kaç eşya kalmıştı.

Bunlar aile fotoğraf albümü, annesinin çok sevdiği emanet olarak Ömür'e verdiği kolyeyi ve babasının sürekli taktığı bir saati vardı elinde onları da yetimhane yerleştirilmeden önce eşyalarını almak için eve gittiklerin de almaya fırsat bulmuştu.

Ömür kardeşinden ayrılmadan önce babasının saati ve albümdeki aile resimlerinden bir kaç tanesini de Ömer’e verebilmişti. Yurt yönetimi onun kavgalarında bıkıp Eskişehir'deki yurda gönderdiler Ömür artık kardeşinden daha uzak olduğunu fark edince sessizleşti kendi kabuğuna çekildi. Kendisini derslerine verdi kardeşine verdiği sözü tutmak için çok çalışmaya başladı.

Yıllar geçti kardeşini bulma umudu hiç tükenmedi. Artık kardeşi 15 yaşında kendisi ise 18 yaşındaydı lise son sınıftı aynı zamanda yurtta da son senesiydi. Yurttan ayrılma zamanı gelmişti okul bitince ilişiği kesilecekti.

Tam o günlerde yaşlı bir çift geldi yurda Ömür bahçede çimenlerin üstünde ders çalışıyordu kapıdan ses gelince o tarafa bakmıştı. Bahçe kapısından giren kişiler kırk beş elli yaşlarında tatlı bir çifti Ömür daha önce burada onları hiç görmemişti.

Yaşlı çift bahçede göz gezdirirken Ömür'e takılmıştı gözleri Ömür de onlara bakınca gözleri kesişmişti.

Ömür sonra tekrar ders çalışmaya devam etmişti çok kişi gelirdi buraya alışmıştı. Yaşlı çiftte yürümeye devam edip binadan içeri girdi. Bir dakika geçti geçmedi müdüre Ömür'ü çağırdığında kafasındaki binlerce soru ile odaya gidip kapıyı çaldı içeriden gir komutuyla içeri girdi.

Oda da o çifte vardı müdüre hanım oturmasını söyleyince masanın önünde ki koltuğa oturdu söze girmesi için yüzüne baktığında müdüre konuşmaya başladı " Melek hanım ve Mehmet bey seni evlat edinmek istiyorlar " dediğinde çok şaşırmıştı.

O kadar çok kişi varken neden kendisini istediklerini anlamamıştı aklından geçenleri okur gibi Mehmet Bey konuştu.

" Senin bizim kızımız olmanı istiyoruz. Bizim çocuğumuz olmadı artık yaşımız da küçük birine bakacak durumda değil aklı başında birine benziyorsun ve hayalindeki okulu kazanmak için çok çalışıyorsun bunu görüyorum. Birde kapıdan girdiğimizde ki kafanı kaldırıp kapıya beklentiyle bakışındaki beklediğin kişiyi bulma fırsatı sunuyorum sana, sadece bizim kızımız olmanı istiyoruz tabi karar senin " demişti.

Ömür bu konuşmanın arasında sadece beklediğin kişi kısmına takılmıştı evet haklıydı kardeşini bekliyordu her seferinde o kapıdan girmesini umuyordu ama bugün kendisi Ömer'i bulmadıkça onun kendisine gelemeyeceğini anlamıştı. Kendisini evlat edine bileceklerini belirtir şekilde kafasını salladı. Konuşacak bir durum yoktu haklıydılar hem bu kendisi için büyük bir fırsattı.

Bu evlat edinme işlemleri bitmesine yakın Ömür Mehmet beyden ailesinin yaşadığı Kütahya da ki eski evlerine onlardan kalan eşyaları gidip alabilir miyiz diye bir ricada bulunmuştu. Mehmet Bey onun bu isteğini kabul etmiş eşyaları almak için yurttan izin alıp gittiler.

Fazla bir eşya kalmamıştı. Ev sahibinin mobilyaları sattığını iş ilgili dosyaları ve bir kaç kişisel denilecek eşyaları bir gün gelip isteyen olur diye kolilere koyup bodruma kaldırdığını öğrendiler. Adam Ömür'ü tanımıştı o yüzden eşyaları verdi. Ömür o kutularda ne vardı hala bakmamıştı sanki açarsa ailesini tamamen kaybedeceğini düşünüyordu. Kardeşini bulmadan da açmayı düşünmüyordu.

İşlemler 1 hafta içinde bitmiş artık onların nüfusunda kayıtlıydı. Soy ismi değişmişti ailesinden kalan bir şey daha elinden gitmişti. Bu durum içini burksa da olması geren bir durumdu. Onlarla zamanla çok iyi anlaştı. Yaşının verdiği olgunlukla onları utandırmamaya çalıştı son senesinde yüksek bir diploma notuyla mezun olmuştu.

Kardeşini aramasın da söz verdiği gibi Mehmet babası çok yardımcı oldu. Ama bulamamışlardı aslında çok yaklaşmış ama bir sonuca ulaşamamışlardı. Ömer ile ayrıldıkları gün Ömür'ün kaldığı yurttan epeyce uzak aynı şehirde bir yurda yerleştirmişler kardeşi Ömer'i.

Ama bir kaç ay sonra oranın yemekhanesinde bir yangın çıkmış şükürler olsun ki kimseye bir şey olmamış ama oradaki kalan çocuklar tadilat nedeniyle başka yurtlara dağıtılmış olduğunu öğrendi. Yurtların alamadığı çocuklar ise başka şehirlere gönderildiğini öğrenmişlerdi. İşin kötü yanı kimin hangi yurda gönderildiği kayıt altına alındığı dosya tadilat sonrası, taşınma esnasında kayıp olduğunu kayıt işlemini yapan personelin ise bu olaydan kısa bir süre sonra kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiğini öğrendiler. İşte bunu öğrendikten sonra umudunu kaybetmişti Ömür yine de aramaya devam etti.

Şimdiki zaman;

Bu eve taşınınca her kısmını kendine göre düzenledi. Bodrum kata çalışma odası ve spor odası yaptırdı. Uzun süre spor salonuna gidince her sabah spor yapar olmuştu. Eve taşınınca ilk işi spor aletleri alıp spor odası yapmak oldu.

Bu odayı ise kardeşi için kendi düzenledi. Mobilyalar kahverengi ve beyaz tonlardaydı kocaman bir kıyafet dolabı çalışma masası büyük bir yatak odanın kendine ait lavabo ve banyosu da vardı.

Kıyafet dolabında ise onun için aldığı Ömer ile kutlayamadığı doğum günlerinin hediyeleri vardı. Bu senede alacaktı. Onu aramaktan hiç vazgeçmeyecekti. Bulduğunda ise ona veremediği hediyelerini vermeyi ihmal etmeyecekti.

Ömer için geçen sene hediye olarak ne kadar büyümüş olduğunu onun yaşında ki kişilerden tahmin yürüterek siyah bir eşofman takımı almıştı. Bugün Cana verdiği eşofman takımıydı. Bu yüzden biraz durgunlaştı artık umudumu kaybediyordu.

Aslında çocukların hangi şehirlere gönderildikleri bir bilse elinde bir yol haritası olurdu. Artık birinden yardım istemesinin zamanı geldiğini biliyordu. Biraz uyuması gerektiğini için artık bunu daha sonra sakin kafayla düşünmeye karar verdi.

Yavaş hareketlerle kalkıp yatağın bozulan kısmı düzelterek odadan çıkmak için hareketlendi. Dumanda onunla beraber odadan çıkmıştı. Odasına girip üzerini değiştirdikten sonra yatağına uzandı.

Bir kaç gün önce Can;

Ankara'da merkezde ki Müdür eline yeni ulaşan bir emir sebebiyle Can'ı odasına çağırdı. Can Müdür'ün onu çağırdığını öğrendiğinde aklına gelen sebebin olmasını umdu. Müdürün odasının önüne gelene kadar kafasında birçok senaryo düşündü.

Müdürün odasının önüne geldiğinde kendini toparlayıp kapıyı çaldı. Kafasında ki karmaşadan kurtarmak ister gibi içeriden gir komutu gelmişti. Mesleğindeki yılların vermiş olduğu tecrübeyle düşüncelerine kilit vurarak bir kaç saniye içinde kendini toparlayıp oda girdi.

Can çağrılan taraf olduğu için masanın karşısına geçip " Beni çağırtmışsınız müdürüm " diyerek söze girdi. Müdürün kendisini neden çağırdığını öğrenme konusunda ki sabırsızlığını belli etmemeye çalıştı.

Müdür " Can seni severim bilirsin bu birimde çok kısa bir süre kalmış olsan da benim taktiri mi kazanan sayılı kişilerden birisin. Sadede gelirsek seni buraya İstanbul'da ki birimde eleman eksiği olması nedeniyle oraya gönderildiğini bildirmek için çağırdım. Tayin emrin elime yeni ulaştı gitmeni istemezdim ama bende bana gelen emirleri uyguluyorum bir kaç gün içinde İstanbul'da olman gerekiyor bu süre zarfında izinlisin gerekli işlerini halledip bir an önce gitmelisin oradaki işler daha yoğun sende bilirsin büyük şehrin işi de çok olur " diyerek neden çağırdığını kısaca anlatmıştı.

Müdürün gözlerinde görebiliyordu Can, aslında gitmesini istemiyordu. Ona buraya alışmasında çok yardımcı olmuştu. İşlerin işleyişi polislikten çok farklıydı. Bunu anlaması uzun zamanını almamıştı olsa da zorlanmıştı. Müdür ile vedalaşıp çıktı odadan burada ki ortağıyla kullandığı odaya gitti.

Can için artık yapacak bir şey yoktu. Bir an önce işlerini halledip İstanbul'la gitmesi gerekiyordu. Zaten istediği de buydu yıllar önce birisine yaptığı yardımın karşılığında istediği oluyordu. Amacına ulaşmak için buradan İstanbul'a gitmesi gerekiyordu sonunda gidecekti. Bir sonraki tayin yeri neresi olur bunu kendisi de bilmiyordu belki bu son tayin yeriydi. Bunu sadece zaman gösterecekti.

Ortağı Esra dosyaları inceliyordu. O da Can gibi bu birimde yeniydi onunla iyi anlaşırlardı. Ama bu aralar Can ile konuşma konusunda biraz çekingendi.

Esra açık kahverengi saçları, kahverengi gözleri olan güzel bir kızdı. Can aslında neden böyle davrandığını biliyordu. Esra ondan hoşlansa da Can açısından aralarında bir şey olamazdı nedeni önemli değildi. Sadece biriyle bir şeyler yaşamak için hala çok erken olduğunu düşünüyordu.

Can da bu düşüncenin biraz garip olduğunu biliyordu. 26 yaşındaydı erken demek çok saçmaydı. Bu zamana kadar bir kaç tane kız arkadaşı olmuştu. Hep eksik bir şey vardı içinde, henüz tamamlanmayan o tamamlanınca elbet olacaktı.

Esra'ya karşı bir şeyler hissediyor mu bilmiyordu. Hissettiği tek duygunun bir ortağa karşı olan koruma duygusu olduğunu düşünüyordu.

O yüzden Esra'nın duygularını hissetmemiş gibi davranmak en iyisi olduğunu düşünüyor dostlukları bitsin istemiyordu. Masasına geçip özel eşyalarını yavaş hareketlerle toplamaya başladı. Bunun sebebi ise neden toparlandığını Esra'nın sormasını istiyordu. Kendisi bu durum nasıl açıklanır bilememişti. Daha önce birçok şehirde bulunmuştu ama burada kendisine yakın insanlar çok fazlaydı.

Beklediği gibi olmuştu Esra " neden eşyalarını topluyorsun Can " demiş konuşurken bir yandan da ayağa kalkıp yanına kadar gelmişti. Can bir yandan masanı toplarken cevap verdi. "Müdürün yanından geliyorum İstanbul'la atanmışım bir kaç gün içinde orada olmam gerekiyormuş anlayacağın vedalaşma zamanı " diyerek yüzüne baktı ve konuşmaya devam etti.

" sen de biliyorsun bizim mesleğimizin kötü tarafı da bu sürekli şehir değiştiririz "

" biliyorum ama hala tam alışamadım sen pek üzülmüş gibi değilsin bizleri hiç özlemeyecek gibi duruyorsun "

Can genç kadının sesindeki kırgınlığı hissetmişti.

" hayır, üzüldüm tabi ki buraya ve size yeni alıştım şimdide başka bir yere gidiyorum "

" haklısın senin içinde zor bir durum "

Can Esra'nın gözlerine dikkatli baktığında gözlerinin dolduğunu gördü.

Kendisini ağlayacak kadar sevdiğini bilmiyordu yine de bildiğini belli etmemeye çalıştı kalbi kırılsın istememişti zaten gidiyordu kendisini unutacağına düşünüyordu. Toparlanması bitince Esra ile Can vedalaşıp sarıldılar bu sarılmayla o zamana kadar düşünmediği duygular kalbine sızmaya başladı.

Esra'ya hissettirmeden saçının kokusunu içine çekti. Bunu neden yaptığını bilmiyordu ama pişman değildi aksine huzurlu hissetmişti. Belki gitmeden tekrar karşılaşmazlardı ama Can'ın uzun zaman aklından çıkmayacaktı ve daha önce yapmadıklarının pişmanlıkları uzun zaman kalbini yoracaktı.

Ondan ayrılıp kendisine dikkat etmesini ve üzülmemesini söyledi telefonda bol bol konuşacaklarını da belirtmeyi ihmal etmedi. Bu duruma ne denirdi ki yanındayken onun sevgisinin değerini bilmemişti. Çok yakında kendisi de uzaktan sevmek ne demek öğrenecekti.

Masanın üstüne bıraktığı eşyalarını koyduğu kutuyu alıp odadan çıktı. Binadan ayrılana kadar çoğu kişiyle vedalaşmıştı burada bu kadar çok kişiyle anlaştığını vedalaşma sırasın da fark etti. Umarım İstanbul'da da böyle dostluklar kurardı.

3 gün içerisinde evdeki eşyaları bir kamyon tutup yükletmiş oraya gidince ev tuttuktan sonra arayıp yola çıkmaları konusunda adres ve bilgi verecekti. İlk işi bir an önce ev tutup aramak olacaktı.

Tek başına arabayla hiç uzun yolculuk yapmadığı için aynı zaman da fazlasıyla uzun süreceği için arabasını uygun fiyata sattı. Artık tüm işlerini halletmişti yanına sadece iki büyük valiz ile kıyafetlerini alıp sabah 8 'de ilk uçağa bindi.

Uçak korkusu yüzünden uzun ve stresli bir uçak yolculuktan sonra hava alanının yakınındaki bir otele yerleşti. Hiç bilmediği bir şehirde elindeki bavullarla, şehir merkezine gidip otele yerleşmek istememişti.

Otele giriş yaptıktan sonra merkezi arayıp şehre giriş yaptığını bildirdi. Ankara'dan ayrılmadan önce müdürü Can'ı aramış yeni iş yerine bilgi vermeyi unutmaması konusunda uyarmıştı.

Aramasının üzerinden bir saat geçmeden birimden acil toplantıda olması gerektiğini bildiren bir telefon geldi. Hızlıca hazırlanıp çıktı merkeze varana kadar 2 saatten fazla zaman geçmişti. O otele yerleştiği için pişman olmuştu ama son pişmanlık fayda etmiyordu.

Toplantı biter bitmez ev işini halletmesi gerektiğini aklına not etti. Yoksa bu yol uzun zaman çekilmezdi. Sonunda merkeze gelmişti taksiden inip binaya girdi danışmaya kendini tanıtıp toplantının nerede olacağını sordu.

Can toplantı odasının yerini öğrenip hızlı adımlarla tarif edilen odanın önüne gelip kapıyı çaldı. İçeriye girdiğinde herkesin toplanmış olduğunu görünce kendisine bir kez daha merkezde bir otele yerleşmediği için kızmıştı.

Müdür olduğunu düşündüğü kişi boş olan yere oturması için işaret verdiğinde kapıyı kapatıp hemen oturmuştu. Müdür söze girip onu odada bulunan ekibe tanıtmıştı. Müdürün dosyasını incelemiş olduğundan emin olduğu için kendisini hemen tanımasının üstünde hiç durmadı.

Daha sonra ise karşında oturan Ömür adında ki geç bayanla ortak olacaklarını söyledi. Ömür'ün sıcak bir gülümseme gönderdiğini görünce Can da aynı şekilde karşılık vermişti aynı zamanda içi de rahatlamıştı.

Yeni ortağıyla iyi anlaşacaklarına sevinmişti. Toplantıda yeni görev hakkında konuşulup toplantı bitti. Ekip ile kısa bir tanışmadan sonra odada Ömür ile Can kalmıştı ne yapması ve nasıl davranması gerektiğini bilse de Ömür biraz sert mizaçlı biri gibi duruyordu.


Loading...
0%