@busrauyanik
|
Birini kaybetme düşüncesini hiçbir zaman aklımıza getirmeyiz. Hiç kaybetmeyecekmiş gibi yaşarız. Sadece kaybetmeye yakınken geçirdiğimiz zamanın değerini anlarız. O zamana kadar aklımızın ucundan geçmez kaybetmek. Can daha birkaç saat önce yüzüne bakarken kırgın ve kızgın hissettiği Ömür’e doğrultulmuş silahı gördüğünde aklını kaybedecek gibi oldu. Tek düşündüğü ona bir şey olmamasıydı. Ömür üstüne doğru gelen Can'ı gördüğünde bir şeylerin ters gittiğini anladı. Ama sormaya fırsat dahi bulamadan üzerine atlayarak kendisi ile birlikte yere düşen Can ve ardından depoda yankılanan o silah sesiyle Can'dan gelen acı dolu inleme her şey bir anda olmuştu. Sahi neler olmuştu biraz önce Ömür'ün sanki beyni durmuştu. Bir an önce kendisini toparlaması gerektiğini biliyordu. Hala üzerinde acı ile inleyen Can'ı dikkatlice sarılıp ters dönmelerini sağladı. Etrafı görmesini engelleyen gözyaşlarına lanet ederek sildi. Kendisi yüzünden başka birinin canının yanmasından nefret ediyordu. Önce tehlikeye karşı etrafını kontrol ettiğinde ekip arkadaşlarının kendisini doğru geldiğini gördü. Onlara doğru bağırarak " Adamlardan biri kaçmış buralarda bir yerde saklanıyor dikkatli olun " diyerek uyardıktan sonra dikkatini Can'a verdi. " İyi misin? Bir şey söyle Can " Ona iyi olup olmadığını sorarken bir yandan da yarasının nerede olduğuna bakıyordu. Can dişlerini sıkarak doğrulmaya çalışırken ortağını sakinleştirmek istedi. " Ömür iyiyim sadece sıyırdı. Sakin ol tamam mı bak iyiyim ” Esra da etrafı kontrol ederek yanlarına geldi. Dikkati elden bırakmadan ikilinin konuşmalarını dinliyordu. Sevdiği adamın yarasını gözleri ile tararken " birazdan ambulans gelir kıpırdama uzan sadece " diyerek kalkmasını engelledi. Ömür gözleri dolmuş halde yaraya baskı uyguluyordu. " Esra haklı kalkma ambulans gelmek üzeredir " “ sen ağlıyor musun? İyiyim diyorum Ömür ” Ömür burnunu seslice çekerken maskenin altından burukça gülümsedi. “ saçmalama gözüme toz kaçtı ” Can’ın şuan canı yanmasa bu yalana kahkahalar ile gülerdi. Ömür kendisini suçlu hissediyordu. Etrafa biraz daha dikkatli baksa o adamı göreceğini belki biraz daha hızlı ve dikkatli olsa bunların hiçbiri yaşanmayacağını düşünüyordu. Ömür kendi içinde tüm olasılıkları düşünürken Can onun kendisine bakmamak için gözlerini kaçırdığını gördü. Yanağına uzanarak kendisine bakması için nazikçe çevirdi. " Senin bir suçun yok kendini suçlama lütfen, eğer sen yaralansan kendimi seni koruyamadım diye çok daha kötü hissederdim " diyerek Ömür'ün yanağını bıraktı. Hafif kaldırdığı kafasını soğuk rutubetli zemine geri bıraktı. Sözlerine içinden konuşarak devam ederek " işte o zaman beni kimse tutamazdı. O adamı kendi ellerim ile öldürürdüm " sözleri ile tamamladı. Esra yanında olanları dikkatle izliyor sevdiği adamın ortağı ile olan yakınlığını kıskanıyordu. Ondan duyduğu samimi sözler ise kalbine bir bıçak gibi saplanıyordu. Can, birkaç saniye daha uzandıktan sonra Ömür ve Esra'yı dinlemeyerek ayağa kalktı. Ömür onun bu konuda ısrarcı olduğunu anladığı zaman ısrar etmeyi bıraktı. Koluna girerek destek olmayı seçti. Esra ise üzgün bir şekilde etrafı gözetliyordu. Ömür kısa bir süre sonra ekip arkadaşları ile gelen Semih'in Can’ı yaralayan adamı kelepçeli halde kolundan tutarak çıkışa doğru götürdüğünü gördü. Adama fazlasıyla kızgındı. Kendisini yaralasa bu kadar sinirli olmayacağına da emindi. Can, koluna destek için girmiş olan Ömür'ün kasıldığını hissedince onun baktığı yöne doğru döndü. Kendisini yaralayan adamı gördüğünde onun neden sinirlendiğini de anlamış oldu. Can ortağının koluna dokunarak kendisine dönmesini sağladı. " iyiyim ben Ömür sadece sıyırdı. Benim yerime sen vurulmuş olsaydın benim kadar şanslı olmazdın bu yüzden biraz rahatla tamam mı?" Ömür ortağının konuşması üzerine " tamam sakinim hadi ekip arabasına gidelim de seni hastaneye götürelim ambulansın geleceği yok " diyerek Can'ın konuşmasına fırsat vermeden deponun ön tarafına yönlendi. Can her ne kadar iyiyim dese de kan kaybı yaşadığı için ortağının kendisini sürüklemesine izin verdi. Ömür'e kızgın olsa da onun kendisi ile ilgilenmesi mutlu ediyordu. Can yüzündeki tebessüm ile ona ayak uydurdu. Operasyon için yardıma geldikleri ekip her şey için teşekkür etti. Gitmeden önce Can'a geçmiş olsun demeyi ihmal etmediler. Yakaladıkları adamları merkeze götürmek için diğerlerinden önce ayrıldılar. Ayhan Müdür onlar gittikten sonra Can'ın yarasını kontrol etti. Sadece sıyrık olduğunu ve önemli bir durum olmadığını anladığında " hadi arkadaşlar bizde gidelim " demişti. Daha sonra Ömür'e dönerek" Ömür sizi aldığımız yere tekrar bırakacağız arabanız orada zaten beraber hastaneye geçin hemen. Sizi böyle bir durumda tek göndermek inanın istemiyorum. Ama elimden bir şey gelmiyor. Yukarıdan kesin emir var mümkün olduğunca işleri ikiniz halletmeniz gerek bizler ile temasınız bilinmemeli. Can tekrar çok geçmiş olsun ve hepinizin de bildiği gibi bugün burada ne yaşandı ise tüm herkes rapor halinde yazıp bana mail atacaksınız anlaşıldı mı? " dediğinde aldığı yanıtsa yüksek sesli bir " Anlaşıldı müdürüm " oldu. Ayhan Müdür ekibinin bu uyumundan gurur duyuyordu. Bu zamana kadar hiçbirinden yana bir sıkıntısı olmadı. Yeni ekip üyelerinin de diğerleri ile iyi anlaşmasına mutlu oldu. Hep beraber ekip arabasına binerek yola çıktılar. Bu sefer Ömür ortağının başka yere oturmasına izin vermeden hemen yanına oturttu. Kendisini hala suçlu hissediyordu. Arabanın bulunduğu yere gidene kadar araçta sohbet etmiş görev hakkında konuşmuşlardı. Konu en son Bora Karadağ'a gelmişti. Ömür elinde olanlardan başka bir delil bulunmadığını söyleyerek, Burak ile yemek yediğini anlatmadı. Bir süre daha saklamaya karar verdi. Zaten yemeğin görev ile ilgisi yoktu. Can, Ömür'ün evde kendisine bir şey söylemek üzere olduğunu hatırlayınca ona yaklaşarak kulağına fısıltı ile " operasyona çağrılmadan önce bir şey söyleyeceğim demiştin " diyerek merakının dile getirdi. Ömür, Can'ın kulağına söyledikleri ile ona dönerek " evde konuşalım " dedi. Can sadece kafasını sallayarak önüne döndü. Zira kan kaybettiği için gücü kalmamıştı. Şuan bundan fazlası elinden gelmiyordu. Esra'da dâhil araçtaki herkes aralarında ne konuştuklarını merak etseler de sormak için hiçbir girişimde bulunmadılar. Yirmi dakikadan biraz fazla süre sonra Ömür ve Can'ı aldıkları yere bırakarak oradan ayrıldılar. Ömür ortağının arabaya binmesine yardım ettikten sonra sürücü koltuğuna geçerek hastaneye gitmek için yola çıktı. Can'ın kanaması uzun zaman önce durduğu için temizlenerek dikiş atılması gerekiyordu. Ömür yol boyunca Can uyumasın diye sohbet etti. Kan kaybeden bedeninin tatlı yorgunluğuna yenik düşmesine izin vermedi. Ömür hastane gitmek yerine özel bir polikliniğe gitmenin daha doğru olacağını düşünüyordu. Arabasını eski bir tanıdığı olan ama uzun zamandır görüşmediği Kerem Pars'ın polikliniğine çevirdi. Kayıtlara silah yaralanması olarak geçsin istemiyordu. Böyle önemli bir görevin içerisinde iken bu büyük bir hata olurdu. Ömür, Kerem'i düşündü. Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli. Ne tepki verecekti bilmiyordu. Onunla bir görevden sonra kolu yarılı halde tanışmıştı. Sonrasında her yaralandığında ona gider olmuştu. Kendisini sevdiğini söyleyene kadar bu hep böyle devam etti. Ancak Ömür Kerem'i arkadaşı olarak görüyordu. Onun kendisi hakkında böyle duygular beslemesi ondan uzaklaşmasına sebep oldu. Kerem'in yanına gelmeyi bırakarak aramalarına cevap vermemeye başladı. Kerem ise yaptığı yanlışı zor kazandığı bu arkadaşlığı kaybedince anlamıştı. Hoşlanmıştı Ömür’den, ama bunun hoşlanma değil sadece ona karşı bir hayranlık duygusu olduğunu çok geç anladı. Ömür kendisine hayatını, yaşadıklarını hiç anlatmasa da gözlerinde yaşanmışlıkların acısını görmüştü Kerem. Bu yoğun acıya karşı ayakta durmayı başarması ve polis olması insanlar için hayatını tehlikeye atması etkilemişti. Kendisi bir doktor olsa da insanları iyileştirerek kurtarsa da polis olmak bambaşkaydı. Keremde bu ayrımı çok iyi yapabilen biriydi. Ömür'ün dostluğunu, arkadaşlığını, kaybedince ona karşı aşk değil hayranlık beslediğini anladı. Ama artık çok geçti. Bir daha eskisi gibi olmayacaklarına emindi Kerem. Ömür arabasını park ederek Can'ın arabadan inmesine yardımcı olmak için kapısını açtı. " ben kendim yürürüm Ömür bir şeyim yok sadece ufak bir sıyrık " " saçmalama Can sıyrıkta olsa da uzun zaman kan kaybettin zaten bugünde hastaydın nasıl yürümeyi düşünüyorsun doktorun yanına kadar " " tamam, sustum seninle tartışmayacağım. Hem biz neden hastaneye değil de buraya geldik " " hastane kayıtlarında isminin geçmesini istemedim. Burada tanıdığım bir doktor var " Can’ın daha fazla soru sormasını engellemek için koluna girerek onu yürüttü. " Ömür senin bu daha fazla soru yok tavırlarına gıcık oluyorum biliyorsun değil mi? " Ömür ortağının yorgun bir ses ile konuşmasına gülümsedi. " evet biliyorum " Birbirleri ile atışarak Kerem'in odasının önüne kadar geldiler. Can kapının yanında ki duvarda asılı isimliği okuyunca Kerem adında bir doktor olduğunu gördü. Ömür'ün duymayacağı sessizlikte " tanıdık doktor erkekmiş, olmasa şaşardım bayan doktor kalmamış gibi " diye mırıldandı. Ömür ortağının ne söylediğini anlamak için yüzüne bakmasına rağmen anlayamamıştı. Canının yandığını düşünerek üstünde çok durmadı. Kerem'in hangi günler çalıştığını bildiği için kapıyı çalarak içeri girdi. Kerem kapıdan giren kişinin hemşire olmasını beklerken Ömür'ü karşısında gördüğünde hem şaşırmış hem sevinmişti. Bir yandan sorularını sıralayarak yanına yaklaştı. " Ömür seni burada görmeyi hiç beklemiyordum iyisin değil mi? " Bu sırada Can'da kapıdan içeri girerek kapıyı kapattı. " Hayır, benim bir şeyim yok Kerem, ama arkadaşımın yarasına bakmalısın bir saat kadar oldu iltihap kapmasından korkuyorum " Kerem genç adamı gördüğünde başta şaşırsa da yüzünün solgunluğundan durumun ciddi olduğunu anladı. " Tamam, hemen bakayım şuraya oturun " Kerem, Can'ın yarasını temizleyerek dikiş atarken Ömür ile konuşuyordu. Ömür Kerem'e kaba davranmamak için konuşsa da gözlerini Can'ın üzerinden ayırmıyor yanı başında onu izliyordu. Kerem'in sürekli Ömür ile konuşma çabası içerisinde olduğunu fark eden Can, rahatsız olsa da kendisini sıkarak bir an önce işinin bitmesini bekledi. Kısa bir süre sonra yarasına dikiş atılarak üzerine sargı bezi ile kapatılmıştı. Bu sırada Ömür ve Kerem de çoktan sohbet etmeyi bırakmışlardı. Can bu durumdan gayet memnundu. Kerem masasına geçtiğinde eline aldığı reçeteye gerekli ilaçları yazarak reçeteyi Ömür'e uzattı " yara tamamen iyileşene kadar pansumanı aksatmayın. Gerekli ilaçları yazdım düzenli kullanırsa kısa zamanda iyileşir " Can'ın sedyeden inmesine yardım ederken Kerem’in söylediklerini onayladı. " merak etme ilaçlarını ve pansumanı aksatmam " Can doktorun yanına giderek elini sıktı. Düz bir ses ile tanıştığına memnun olduğunu belirtti. " bende tanıştığıma memnun oldum Can Bey, tekrar görüşmek üzere Ömür ". " bir ara ziyaretine gelirim inşallah Kerem. Bu aralar yoğunum ama müsait bir zamanda uğramaya çalışırım " " aynen Kerem Bey ziyaretinize geliriz " konuşması ile araya giren Can, ortağının koluna girerek odadan çıkmak hareketlendi. Ömür ve Kerem onun neden böyle davrandığını anlamadıkları için sessiz kalmayı tercih ederek vedalaştılar. Can yorgunluğun ve ağrının verdiği saçmalama hakkını bol bol kullanıyor gibiydi. Ömür onun bu davranışları hakkında onunla belki daha sonra konuşurdu. Ama şimdi onu daha fazla yormak istemiyor bu yüzdende sessiz kalıyordu. Poliklinikten çıkarak arabaya bindiler evin yolunu tuttular. Yarım saatten biraz fazla süre sonra evin kapısından girmişlerdi. Yaptıkları ilk iş bir şeyler atıştırmak olmuştu. Ömür yolda bir nöbetçi eczaneye uğrayarak aldıkları ilaçları Can'a verdi. İkisi de gecenin yorgunluğunu atmak için odalarına çekildiler. Yarın her ikisi içinde zor geçecek gibiydi. Can kolunun yaralı olduğunu kimseye belli etmemeli, dikkat çekmemeliydi. Ömür ise bir an önce bir ipucuna ulaşmalı ve bu görevi bir an önce bitirmek için elinden geleni yapmalıydı. Ömür ortağına hala Burak'tan bahsedemediği için huzursuz hissediyordu. Kısa bir duştan sonra kendini yatağına bıraktı huzursuz bir uykuya daldı. ..... Gecenin ilerleyen saatlerinde şehrin başka bir yerinde genç bir adamı uyku tutmamıştı. Aylardır peşinde olduğu kişinin çok yakınındaydı. Ancak planlarını hep sekteye uğratan durumlar ortaya çıkıyordu. Bu sefer daha farklı bir durum vardı. Onun için bile tahmin edemeyeceği bir durumdu birinden hoşlanmaya başlamıştı ve o kişi kendisi için önemli biriydi. Peki, kendisinin hakkında o ne hissediyordu? İşte onu uykusuz bırakanda bu durumdu. Kendisi karşı tarafın hisleri hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Bildiklerinin bile doğruluğundan emin olamadığı için düşünmeden edemiyordu. Sonra aklına genç kadının gözleri geldi. Sanki elanın en güzel tonuydu. İlk gördüğünde genç adam gözlerini onun gözlerinden alamamıştı. O gözlerin kendisine ifadesiz bakmasını istemiyor olsa da o gözler kendisine bakarken hiçbir duygu barındırmıyordu. Sabah işe gideceği için uyuması gerekiyordu. Aklında hoşlandığı kadın varken yatağına tekrar uzanarak kendini uyumaya zorladı. .... Ömür erken saatlerde kalktı. Sabah rutini tekrarlayarak üst kata çıkacakken gözüne çarpan oda ile uzun zamandır aklındakileri yapmak isteyerek odanın anahtarlarını üst katta sakladığı dolaptan alıp kapının önüne geri geldi. Kapıyı anahtar ile açmaya çalıştığında kapının açık olduğunu fark etti. Kilitlemeyi unutmuş olabileceğini düşünerek bunun üzerinde durmadı. Yıllardır ailesinden kalan o kolileri açmamıştı. Bugün odasına çıkarıp akşam işten gelince bakmayı planlıyordu. İçeri girerek iki koliyi de tek tek odasına çıkardı. Sonrada kapıyı kilitleyerek anahtarları aldığı dolaba bıraktı. Kahvaltı hazırlarken Can'da gelen sesler ile uyanarak mutfağa girdi. Ömür onun yüzüne baktığında uykusunu alamadığını açıkça göre biliyordu. " istersen bugün işe gelmeye bilirsin dinlen bugün evde, idare ederim ben " " tek başına seni oraya yollayamam. Bugün odadan çıkmam orada dinlenirim. Zaten evde de canım sıkılır " " peki, sen nasıl istersen " Hazırladıkları kahvaltılıkları masaya yerleştirerek oturdular. Bir yandan sohbet ediyor bir yandan yemek yiyorlardı. Ömür artık dayanamayıp " konuşmamız gerek " diyerek konuya girdi. Burak ile yemek yediğini söyledi. Aslında bunda görevi zora sokacak bir şey yoktu yine de ortağının haberi olması gerektiğini düşünüyordu. Sonunda anlattığı için içi rahatlamıştı. …. O günün üzerinden iki hafta geçmişti. Ömür ve Can bir arpa boyu yol alamamışlardı. Bu geçen günlerin tek iyi yanı iki ortak daha da yakınlaşmışlardı. Ömür ortağına çok iyi bakmış Can’ın kolu kısa sürede iyileşmişti. Ömür, Burak konusunu anlattıktan sonra bu konuda bir daha konuşmamışlardı. Peşinde oldukları adamın yakın korumasıydı. Görevi tehlikeye atmamak için Burak ile karşılaşmamaya özen gösterse de göz göze geldiklerinde bir süre gözlerini birbirlerinden çekemiyorlardı. Ekibin bu durumdan haberleri de yoktu. Can ve Ömür ufacık gereksiz bir konuyu anlatmanın önemli olmadığına karar vermişler ve konu kapanmıştı. Geçen bu sürede ise şirkettin muhasebe kayıtlarına ulaşsalar da herhangi bir açık veya usulsüzlük bulamamışlardı. Bu durum ikisinin de canını fena halde sıkmıştı. Görevde herhangi bir ilerleme kaydetmemiş olsalar da Ömür yakında bir ipucu bulacaklarını hissediyordu. Barış'ın da Ömer hakkında yaptığı araştırmalardan herhangi bir ses çıkmamış olması Ömür'ü umutsuzluğa sürüklemeye başladı. Günden güne Ömür'ün içindeki umut sönüyordu. Bugün yine erkenden kalkarak kahvaltıyı hazırladı. Pazar günü olsa da erken kahvaltı yapmaya alıştıkları için erkenden kalkarak sohbet eşliğinde kahvaltılarını yapıyorlardı. İkisi de geçen haftalarda ki gerginliği konuşmamak için yemin etmiş gibi o konuda tek kelime etmiyordu. Ömür Can'ın kendisinden bir şey sakladığını düşünüyordu. Bunu da açıkça ona sormuştu. Can ise Ömür'e sert bir şekilde karşı çıkmış kapıyı çarpıp gitmişti. O gün sabaha kadar dışarılarda dolaşarak sabahta şirkette geçmişti. Ömür ise onu merak ederek zar zor uyumuştu. Uykusunda da kâbuslar yine onun peşini bırakmamıştı. Bu seferde Can'ın zor durumda olduğu birçok kâbus görmüştü. Ömür şirkete gidip onu orada gördüğünde sarılıp özür dileyerek bir daha böyle bir şey sormayacağına söz verdi. Ama içindeki o his hala geçmemiş daha da büyümeye başladı. Bir şeyler sakladığından emindi. Fakat artık özel bir durum olabileceğini düşünerek dile dökmüyordu. Çünkü kendisi de geçmişini ve daha fazlasını saklıyordu. İkisi de unutmanın en doğru seçenek olduğunu düşünüyor ve o konuyu hiç konuşmuyorlardı. Günler hızla geçip gidiyor arada yine göreve çağırılıyorlar bir iki saat sonra tekrar kendi görevlerine devam ediyorlardı. Ömür proje çiziminin son aşamasını az önce tamamlamış zafer kahvesini yudumluyordu. Bu proje için çok uğraşmış ve sonunda bitirmişti. Can ise odada bulunan koltukta oturmuş onun projeye bakarken parlayan gözlerine dalgın bir şekilde bakıyordu. Can bu aralar sürekli düşüncelere dalıyordu. Sanki söylemek istediği bir şey var ama söyleyemiyordu. Ömür bunu kısa bir süre önce fark etti. Onun konuşmasını bekliyor, susuyor onu daraltmak istemiyordu. Can ise kendini kafasında ki düşüncelere o kadar kaptırmıştı ki birçok zaman gözleri sürekli bir yere sabitleyip kalıyor bunu fark ettiğinde ise içten içe kendisine çok kızıyordu. |
0% |