@busrauzun
|
Merhaba arkadaşlar:) Yeni bir kitapla karşınızdayım :) Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın :) Keyifli okumalar :)
En son ne zaman görmüştüm onu? 3 yıl? ya da 4? ‘’Bu bizim son görüşmemiz olacak Neva.’’ demişti Baran. Hayatımdan tamamen çıkıp giderken sadece bir cümle söylemekle yetinmişti. Altı kelime… Daha fazlasına gerek duymamıştı. Peki ya şimdi? Ne değişmişti? Beni ona hatırlatan neydi? Ansızın yanına çağırmasının bir sebebi olmalıydı. Sözünden döndürecek bir sebep. *** Üzerimdeki eşyaları dolap rafına yerleştirirken Baran ile son ayrılışımızı düşünüyordum. Rüyalarımda dahi peşimi bırakmayan, hafızamdan silip atmak istediğim o günü. Görüşmenin uzun sürme ihtimaline karşı telefonumu tamamen kapatıp dolaba bırakmıştım. Tahminimden kısa da sürebilirdi. Belli ki iç sesim konuşmamızın uzun sürmesini istiyordu. Kimliğim haricindeki bütün eşyalarımı tek tek özenle yerleştirmiştim. Daha fazla oyalanmamın bir manası yoktu. Yavaşça dolabın kapağını kapatıp kilitledim. Ellerim hala kilidin üzerindeydi. Yüzümü dönmeden demir dolabın önünde öylece dikiliyordum. Ayaklarım geri geri bile gitmiyordu. Direk gitmiyordu. Adım atmaya direniyorlardı sanki. Bu rutini defalarca yapmış olmama rağmen kalbimin hızla çarpmasına engel olamıyordum. Avuç içlerim terlemiş, ellerimde hafif bir titreme dahi başlamıştı. Gözlerimi kapatıp ‘’Sakin ol kızım altı üstü bir görüşme. En fazla ne olabilir ki?’’ diye mırıldandım. Kendimi ikna etmeye çabam takdire şayandı. Görevli memur yanıma doğru gelmeseydi ilk adımı atabilir miydim bilmiyorum. ‘’Hanımefendi görüş saati bitti. Burada beklemek yasak. Çıkışa doğru ilerleyin.’’ ‘’Av. Neva Yılmaz. Müvekkilimle görüşmeye geldim.’’ Sesim sandığımdan da güçlü çıkmıştı. Soğuk, kararlı ve kendinden emin. İşte bu Neva. Aynen böyle devam et. İyi gidiyorsun kızım! Ne bu yeni yetme avukat halleri!? Sanki ilk defa geliyorsun cezaevine. Kendim gibi davransam bir sorun çıkmayacaktı. Çıkmamalıydı. Görevli memur bana doğru yaklaşırken avukatlık kimliğimi görebilmesi için elimi yukarı doğru kaldırdım. İçimden defalarca ‘’Lütfen ellerimin titremesinin fark etmemiş olsun’’ diye dua etmekten başka çarem kalmamıştı. ‘’Buyurun Avukat Hanım. Kim için gelmiştiniz?’’ ‘’Baran Aktürk…’’ Görevli memurun eşliğinde avukat girişinden geçmiştim. Masada bekleyen diğer memura doğru avukatlık kimliğimi uzatıp kontrol etmesi için beklemeye başladım. Heyecanımın fark edilmemesi umarak ceketimin yakalarını düzeltir gibi yapıyor, göz teması kurmaktan kaçınıyordum. Nefes almaya dahi çekiniyordum resmen. Sanki herkes beni görüyor içimdeki fırtınanın sebebini biliyor gibiydi. Memurun elime tutuşturduğu evrakı hızla imzalayıp göz tarama cihazına doğru ilerledim. Başarısız denemelerin ardından göz okuma eşleşmesi sağlanmıştı. Çekik küçük gözlerim birkaç dakika kazanmama yetmişti. Artık son aşama olan demir parmaklıklı güvenlik kapısının önündeydim. Baran bu kapının ardındaydı... Bir adımımla onun hâkimiyet alanına girecektim. Kazanabileceğim bir savaş değildi. Hükmen mağlup olduğumu şimdiden hissedebiliyordum. Yanımda yürüyen gardiyan yavaş hareketlerimin farkına varmıştı. Bakışlarından acele etmemi istediğini anlayabiliyordum. Bir an önce yerine dönüp masasına kavuşma derdindeydi. Bense olabildiğince anda kalmaya çalışıyordum. Baran’ın ne tepki vereceğini bilememek canımı yakıyordu. Beni gördüğünde sevinir miydi? Yoksa kızgın mıydı hala? Öfkeli?.. ‘’Görüş odasına alalım Avukat Hanımı. Tutuklu hazır mı?’’ ‘’Birazdan getirirler. Siz geçebilirsiniz.’’ Gardiyanların kendi aralarındaki konuşmalarını sessizce dinlerken etrafı incelemeye başlamıştım. Bina eski bir olmasına rağmen koridorlar geniş ve uzundu. Pencerelerdeki demir parmaklıklardan gece lambalarının ışığı süzülüyordu. Aydınlatmalar mı yetersizdi yoksa ışıkları bilerek mi yakmıyorlar diye düşündüm. Yetersiz ışıkla birleşen ölümcül sessizlik can sıkıcıydı. Tek tip giyinen gardiyanlar da cabası. Kaldı ki dışarısına nazaran içerisi daha soğuktu. Bedenimi saran ürpertiyle titremeye başlamıştım. Kollarımı sıkıca kendime dolamakla yetindim. Üşüyor muyum, Baran’la yüzleşmekten mi korkuyordum bilmiyorum. Nereden bakılırsa bakılsın cezaevi ambiyansı tamamen sağlamıştı. Daha önce farkında olmadığım detaylar şimdi gözüme çarpıyordu. Genelde müvekkille görüşme yapar, bir an önce cezaevinden çıkıp gitme derdinde olurdum. İçeride kalanların yaşamına dair merakım yoktu. İşimi yaparken duygularımı bir kenara bırakmam gerekirdi. Gün sonunda ne kadar az düşünürsem o kadar az etkilenirdim değil mi? Bir nevi cezaevinde olmak onların seçimiydi. Herkes yaptıklarının bedelini ödemesi gerekirdi. Belli ki Baran için aynı şeyleri düşünmüyor, içerdeki yaşamını merak etmekten kendimi alamıyordum işte. Sesiz koridorda gardiyanla birlikte yürürken aklımda bin bir cevapsız soru vardı. Etrafta bizden başka kimse yoktu. Topuklu ayakkabılarımın sesi beynimin içinde yankılanıyordu. Çıkan tok ses beni daha da geriyordu. Derin düşüncelerle ilerlediğim yolun sonuna gelmiştim. Avukat görüşme odasının önündeydim. Gardiyan, hafif bir baş selamından sonra beni tek başıma bırakmıştı. Birlikte geldiğimiz yolu hızlı adımlarla geri yürüyordu. Sonunda benden kurtulmanın sevincindeydi. Gardiyanın ardından bakıyor tek kalmış olmama hayıflanıyordum. Kalanı yalnız devamı etmeliydim. Derin bir nefes alıp, titreyen elimle odanın kapısını yavaşça açtım. İçeride henüz kimse yoktu. Celladını bekleyen kurban misali sandalyeye yaklaşıp sessizce oturdum. Gözlerimle odayı hızlıca taramaya başladım. Başımın üstündeki lamba, masa ve sandalye haricinde etrafta başka eşya yoktu. Işık belirli aralılarla titriyor olan gerginliğimi daha da arttırıyordu. ‘’Sadece bir görüşme…’’ diye kendi kendime mırıldandım. Birkaç nefes egzersizi yapıp içimden koyunları saymaya başladım. Bir… iki… üç… Sadece uyurken sayılmazdı herhalde. Hoş bir işe de yaramamıştı ya! Duruşumu dikleştirip ellerimi masaya doğru yerleştirdim. Sertçe yutkunarak boğazımı temizleyip yüzümü ifadesiz bir hale getirmeye çalıştım. Ne kadar başarılıydım orası meçhuldü. En azından kafamın içinden geçenlerin fark edilmemesine gayret gösterebilirdim. Koridordan tek tek demir kapıların kapanma sesleri gelmeye başladı. Öncesinde uzaktan gelen ses şimdi daha yakın geliyordu. Acaba kaç kapı vardı aramızda? Kaç engel?... Saymakta geç kalmıştım ama Baran’ı görmeme son birkaç kapının kaldığı yaklaşan seslerden anlıyordum. Kapı bir anda açıldı. Tıklatmalarını ummak da saçma olurdu. Bu görüşmeye hiçbir zaman hazır olamayacaktım. Önde gardiyan, arkasından Baran odadan içeriye doğru girdi. Bakışlarımı hızla geldikleri yöne çevirdim. Gözlerim asla söz dinlemiyordu. Benden bağımsız davranmış, bir an önce onu görmek için yanıp tutuşmuşlardı. Gardiyan hafif bir baş selamı vererek beni selamladı. Ardından odanın kapısını kapatıp bizi yalnız bıraktı. Sadece ikimiz kalmıştık. Baran öylece kapı önünde dikiliyordu. Bulunduğum masaya doğru ağır adımlarla yaklaşırken sandığımın aksine bakışlarımı ondan kaçırmamış, bir an olsun geri çekmemiştim. Öfkemi olacağımı düşünmüştüm ama merak ve özlemim daha ağır basmıştı. Baran’ı baştan aşağı süzüyor, ona dair bütün ayrıntıları aklıma kazımak, her zerresini unutmamak istiyordum. Baran değişmişti. Bunu fark etmemek imkânsız olurdu. Uzun boyunun yanında artık yapılı bir görüntüsü de vardı. Eskiden fiziği güçlüydü. Belli ki içerde boş durmamış, kendini daha da geliştirmişti. Yüz hatları artık çocuksu denmeyecek kadar sertti. Karşımda kesinlikle olgun bir Baran vardı. Kumral saçları daha da uzamış, dağınık bir şekilde alnına değiyordu. Sert görüntüsünün altındaki tehlikeyi sezmemek mümkün değildi. Adeta etrafına benden uzak dur mesajı veriyordu. Gözünün etrafında iyileşmeye başlayan sarı renkli morluksa odadaki yetersiz ışığa rağmen belli oluyordu. Dudağının kenarındaki yara, morluğa nazaran daha yeniydi. Bu hali dahi yüzünün yakışıklığını örtememişti. Baştan aşağı simsiyah giyinmişti Baran. Bol siyah gömleğinin kollarını kıvırmış, siyah kot panolundan bacak boyunun uzunluğunu ortaya çıkarmıştı. Üstünde matem havası vardı sanki. Yüzündeki mental yorgunluğu görebiliyordum. Yürüyüşü, oturuşu her şeyi eskisinden farklıydı. Tanımadığım bir Baran’dı bu. Benim bildiğim Baran hayat doluydu, hareketliydi. Her fırsatta üste çıkmaya çalışan, gözlerinden içini okuyabildiğim, sevgi dolu bir adamdı. Karşımdaki sandalyeye rahatça oturdu ve öylece beni incelemeye başladı. Dudaklarında yarım bir gülümsemeyle kollarını bağdaştırmış, siyah gömleğinin altındaki kol kasları görünür hale gelmişti. Bakışlarını üzerimde hissettikçe heyecanım artıyor kalbim deli gibi çarpıyordu. Bir sürü şey söylemek istiyor ama bir türlü kelimeleri dile getiremiyordum. Bütün cümleler içimde hapsolmuştu sanki. Bağırıp çağırmam, hatta ona vurmam, kalan yüzünü de benim dağıtmam gerekirdi. Hiçbirini yapamadan öylece kalakalmıştım. Onun etkisi altında sesim çıkmaz olmuştu. ‘’Hiç değişmemişsin Neva.’’ dedi. Bakışlarında alışık olduğum sıcak bir ifade belirdi. Yüzündeki gülümseme genişlemişti. Bir an tanıdığım Baran oluvermişti. ‘’Sen çok değişmişsin ama…’’ dedim yüzündeki yaraları işaret ederek. Sesimin olabildiğince soğuk ve mesafeli çıkmasına özen gösteriyordum. ‘’Şartlar diyelim.’’ dedi. Gülümsemesi yüzünde donup kalmıştı. Artık acı çeker gibi gülümsüyordu. Gözlerini benden kaçırmış, masanın üstüne yerleştirdiği ellerine bakmaya başlamıştı. ‘’İyi misin Baran? Yapabileceğim bir şey…’’ telaşla kurduğum cümlemi yarıda kesti. ‘’Beni değil seni konuşmak istiyorum.’’ dedi sakince. Nasıl?... Bunca sene sonra… Beni konuşmak için mi görüşe çağırmıştı yani? Hiç mantıklı değildi. Bir sebebi olmalıydı. ‘’Biraz geç kalmadın mı benimle konuşmak için?!’’ dedim. Sesim sandığımdan da sinirli ve yüksek çıkmıştı. Nereye gitmişti sakin, soğukkanlı Neva? Yıllar geçmesine rağmen içimdeki yara hala dün gibi tazeydi. Baran’ın bir cümlesi aynı yerden kanamasına yetiyordu. Oysa söz vermiştim kendime. Artık canımı yakmasına, beni kandırmasına izin vermeyecektim. Kendi iç sesimle hesaplaştığım esnada Baran, ani bir hareketle masanın üzerinden bana doğru eğildi. Elimi hızla kavramış, avuçlarına sıkıca hapsetmişti. Kaçıp gitmemden korkuyordu. Gözlerini kırpmadan dakikalarca bana baktı. Ruhumu okumaya çalışıyor, derinlerde bir yerde kendini arıyor gibiydi. Sıcak nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Uzun süredir hiç olmadığı kadar yakınımdaydı. ‘’Seni özledim. Neva… Bizi çok özledim…’’ dedi. Bölüm Sonu |
0% |