Yeni Üyelik
10.
Bölüm

BÖLÜM 10: ACI GERÇEKLER.

@busrauzun

Merhaba arkadaşlar yepyeni bir bölümle karşınızdayım :)

Keyifli okumalar :)

 

Bir hışımla kolumu Baran’dan kurtardım. Onun bahanelerini duymak istemiyordum. Sabrım çoktan tükenmiş, yerinde yeller esiyordu. Gerçek her neyse öğrenmenin tam sırasıydı.

‘’Baran yeter artık. Ben kaçmıyorum. Buradayım. Neyse artık şu gerçekler bırak da öğreneyim olur mu?’’ dedim sinirle. Onu arkamda bırakarak evin çıkışına doğru ilerledim. Hızla kapıyı açmamla kapının ardındaki Ali’nin içeriye doğru sendelemesi bir oldu.

‘’Neva bütün gece sana ulaşmaya çalıştım. Neredeydin? Bu halin de ne! Yaralandın mı yoksa?!’’ Ali kanlı kıyafetlerime korkuyla bakıyor, baştan aşağı bedenimi süzüyordu.

‘’Üstümdeki benim kanım değil Ali. Endişelenme. İçeri gelsene… Görmen gereken biri var.’’ çekinerek Ali’yi eve davet etmiştim. Artık kaçamazdım. Baran ve Ali’nin yüzleşmesi gerekiyordu. Kesinlikle bana anlatmadıkları şeyler vardı. Bu gece herkes eteğindeki taşları dökecek, üçümüzün arasında gizli saklı kalmayacaktı.

Ali salonun ortasında dikilen Baran’ı görür görmez duraksadı. Yüzündeki şaşkınlığı görmemek imkânsızdı. Belli ki Baran’ın cezaevinden çıktığından haberi yoktu.

‘’Baran?...’’ dedi Ali mırıldanarak. Bakışlarındaki telaşa rağmen başını dik tutuyor, kendince ona meydan okuyordu.

Baran kollarını göğsünde birleştirmiş, tam karşımızda ayakta duruyordu. ‘’Hoş geldin yok mu Ali? Ya da geçmiş olsun?’’ dedi soğuk bir tavırla. Gözünü kırpmadan Ali’ye bakıyordu.

Baran’ın yüzünde beliren ifadeyi daha önce görmediğime emindim. Resmen avına kilitlenmiş vahşi bir hayvandan farkı yoktu. Bırakılsa her an Ali’nin üstüne atlayıp onu parçalara ayırmaktan zevk alabilirdi. Aralarındaki gerilim had safhadaydı.

Baran, yavaş adımlarla Ali’nin burnunun dibine kadar geldi ve aniden durdu. Bense aralarına girmeye hazır bir şekilde yanı başlarında dikiliyordum. Gözlerim ikisinin üstünde gidip geliyor, kavga çıkmasından korkuyordum.

Birbirlerini süzüyor, ilk hareketin kimden geleceğini bekliyorlardı. Odadaki ölümcül sessizliği bozmaksa maalesef bana kalmıştı.

‘’Ali, Baran da cezaevinden yeni çıkmış. Bana sürpriz ziyaret yapınca onu başkası sandım. Küçük bir kaza geçirdi. Dün akşam hastanedeydik.’’ dedim sakince. Ortamı yumuşatma çabalıyor ancak bir türlü etkili olamıyordum.

‘’Bak sen Ali’yi endişelendirdik demek… Neyse ki artık buralardayım. Kafanı nereye çevirirsen beni göreceksin. Alışsan iyi edersin.’’ dedi Baran. Ali’yi tehdit eder gibi konuşuyordu. Onu tanıyorsam kavga çıkarmadan rahat durmayacaktı.

‘’Baran artık gitsen iyi olur.’’ dedim uyaran sesle. Bu gergin ortamda ikisinin de sakin kalması mümkün değildi. Neyse ki Baran karşısında Ali’nin sessiz kalmasına şükrediyordum. Yoksa birbirlerine girmemeleri kaçınılmaz olacaktı.

Baran bana doğru başını çevirdi ve gülümseyerek ‘’Şimdilik gidiyorum Neva. Ne de olsa tekrar görüşeceğiz.’’ dedi. Çıkmadan Ali’nin kulağına eğilerek bir şeyler söyledi. Baran her ne dediyse Ali’nin yüzü bembeyaz olmuştu.

Baran dış kapıyı sertçe vurarak evi terk etmişti. Ben ve Ali salonun ortasında öylece dikiliyor, onun kendine gelmesini bekliyordum. Ali, hala boşluğa doğru bakıyordu. Neden Baran’ın hapisten çıkmasına benden daha çok şaşırmıştı ki? Bu tavırları hiç hayra alamet değildi.

‘’Ali neden susuyorsun? Bana neler olduğunu anlatacak mısın? Az önce tanık olduklarımın açıklaması olmalı değil mi?’’ dedim merakla. Aralarında bilmediğim bir mesele olduğu çok açıktı. Bir yandan da duyacaklarımdan korkuyordum. Gerçekten hazır mıydım? Bilmiyorum.

‘’Sana ne söyledi Neva?’’ Ali gözlerini bana çevirmiş can kulağıyla beni dinliyordu. Bakışlarındaki telaş endişelenmeme sebep oluyordu.

‘’Bir şey söylemedi. Ali neler oluyor Allah aşkına? Biri bana da anlatabilir mi artık?!’’ sinirle bağırmaya başlamıştım.

‘’Neva daha sonra tamam mı güzelim? Her şeyi sana anlatacağım. Bana güven… Şimdi gitmem gerekiyor. Yarın ofiste görüşürüz.’’ dedi. Başıma bir öpücük kondurup gülümsemeye çalışarak gözlerime baktı ve hızla evden dışarı çıktı.

Pencerenin önüne geçmiş Ali’nin arabasına doğru koşar adım gidişini izliyordum. Onu biraz olsun tanıyorsam Baran ortalıklardayken beni asla yalnız bırakmazdı. Bunun tek bir açıklaması olabilirdi.

Ali, Baran’ın yanına gidiyordu.

 

***

 

Arabamla bir yandan takip mesafesini ayarlamaya çalışıyor, bir yandan da Ali’nin peşinde olduğumu anlamamasını umuyordum. Acelesine bakılacak olursa tahminlerim doğru çıkması bir hayli yüksekti. Baran, Ali’nin kulağına ne söylediğini bilmiyordum ama içimdeki ses buluşacaklarına emindi.

Ali’nin arabası dönemeci geçtiği anda tanıdık bir yere geldiğimizi fark etmiştim. Ali, üniversite yıllarında sürekli antrenman yaptığı sahaya gelmişti. O zaman okulun basketbol takımının kaptanıydı Ali. Ne tesadüf ki Baran’la aynı takımdalardı. Aralarındaki arkadaşlık Baran’la benim tanışmamdan çok daha öncesine dayanıyordu. Bu durumu tabi ki Ali’nin beni ısrarla götürdüğü maçta oynayan Baran’ı görmemle öğrenmiştim.

İki eski arkadaşın yıllar sonra buluşmak için seçtikleri mekân konusunda iyi bir tercih yapmış olduklarına hemfikirdim.

Ali arabasını aceleyle park etmiş, sahaya doğru hızla yürümeye başlamıştı. Bense arabamı uzak bir yerde durdurmuş, gizlenmeye çalışarak aşağı inmiştim. Onu gözden kaçırmadan yavaş ve temkinli adımlarla takip ediyordum.

Ali, sertçe sahanın demir kapısını açtı ve bir hışımla içeri daldı. Karşısında konuşan adamı sesinden tanımıştım. Görüş açıma girmesine dahi gerek yoktu. Buluştuğu kişi tabi ki Baran’dı.

Baran elindeki basket topunu potaya doğru başarılı bir şekilde atarken ‘’Hızlı geldin. Bu telaşını henüz Neva’yla konuşmamış olmama bağlıyorum.’’ dedi.

Ali, ‘’Amacın ne senin!?’’ diyerek Baran’a bağırmıştı. Sesi boş sahada yankılanıyor, birkaç saat önceki halinin aksine öfkeyle Baran’ın üstüne yürüyordu.

‘’Tabi ki senin yalanlarının ortaya çıkması Ali’cim.’’ Baran’ın yüzünde sinir bozucu bir gülümseme vardı. Ali’yi tahrik etmeye çalışıyor ve başarılı oluyordu.

Ali ani bir hareketle Baran’ın yüzüne doğru sert bir yumruk attı. Hazırlıksız yakalanan Baran, yere doğru düşecek gibi olmuş, son anda toparlanmıştı. Eliyle dudağının kenarından akan kanı silerek ‘’İşte şimdi içindeki adamı ortaya çıkardın. Ne de olsa sürekli rol yapmak fazlasıyla yorucu olmalı.’’ dedi. Yarasının kanamasına rağmen gülümsemeye devam ediyordu.

‘’Git buradan Baran. Neva’yı da beni de rahat bırak.’’ dedi Ali. Sinirlerine hâkim olamıyordu. Karşımda daha önce hiç görmediğim bir Ali vardı. Sesinin yükseldiğine bile nadir şahit olduğum Ali, resmen öfkeden deliye dönmüştü.

‘’O bir kere olur. Kandırabileceğin Baran yok artık… Söylesene Ali, gerçekten değdi mi beni harcadığına? Yoksa hala bıraktığım yerde misin Neva’yla? ’’ Baran artık gülümsemiyor hayal kırıklığıyla Ali’ye bakıyordu.

‘’Sen ortaya çıkana kadar her şey gayet güzel ilerliyordu. Biraz daha zamanım olsaydı emin ol düğünümüze davet ederdim seni.’’ dedi Ali. Nasıl yani? Ali benden mi bahsediyordu? İkisinin de fikrimi dahi sormadan hakkımda konuşmalarına deli oluyordum. Yine de fark edilmemeye çalışarak sinmiş olduğum duvar kenarına daha da yaslanıp onları dinlemeye devam ettim. Aralarındaki mesele her neyse öğrenmeden gitmeyecektim. Belli ki benim de içinde olduğum bir konuydu.

‘’Güldürme beni Ali. Neva seni hep arkadaşı olarak gördü ve görecek. Bunun aksi olamaz.’’ Baran duruşunu dikleştirmiş, kavga etmeye kendini hazırlamıştı. Uzak mesafeye rağmen omuzlarının gerilmeye başladığını görebiliyordum.

Ali, sırtı bana dönük bir şekilde konuşmaya başladı. ‘’Hiç değişmemişsin. Hep aynı küstah tavırların, kendinden emin duruşun, yukarıdan bakışların… Sen Neva’yı hak etmiyorsun Baran. Bunu o da görecek. Neyse ki yanında ben olacağım.’’

‘’Sen! Onu arkasından bıçaklamaya kalkan sen ha!...’’ Baran Ali’nin yakasından tutmuş sinirle gözlerinin içine bakıyordu.

‘’Neva’ya bunu yapmayacağımı biliyordun Baran. Onu terk etmek senin seçimindi.’’ dedi Ali. Baran duyduklarıyla öfkeden deliye dönmüş, Ali’ye sert bir yumruk atmıştı. Gelen darbe karşısında yere düşen Ali, birkaç saniye öylece yerde kalakalmıştı.

‘’Benim seçimim öyle mi!… Lan sen cezaevine yanıma gelmedin mi? Bana neler söylediğini unuttum mu şerefsiz herif!’’ Baran kurduğu her cümlesinde yerde yatan Ali’ye tekme atıyor, yine de içinde biriken öfke bir türlü geçmek bilmiyordu. Ali ise Baran’ın darbeleri karşısında bilerek kendini savunmuyordu. Sanki dayak yemeyi hak ettiğini düşünüyor gibiydi.

Baran yere doğru eğildi ve öksürük krizine giren Ali’nin başını tutup saçlarından çekiştirmeye başladı.

‘’Kalk ayağa seninle işim bitmedi. Öyle kolay kurtulamayacaksın elimden duydun mu beni!’’ dedi Baran bağırarak.

Ali yavaşça sendeleyerek yerden kalktı ve Baran’ın karşısına geçti. Kan tükürmüş, darbe alan kaburgasını tutarak konuşmaya başlamıştı. ‘’Sana çok imrenmiştim biliyor musun Baran? Fedakârlığına hayran kalmıştım. Keşke zamanında ben de senin kadar gözü kara olabilseydim… Ama korktum işte. Ne olduğunu anlayamamıştım ki. Bir baktım sen hapiste ben de Neva’nın yanındayım. Her şey eskisi gibiydi. Çocukluğumdaki gibi. Aramızda bir Baran yoktu. Belki dedim… Belki kaçırdığım fırsatı yeiden yakalayabilirim… Umut ettim işte. Ama inan Aklımdan bir an olsun Neva’yı ele vermek geçmedi. Sadece aramızdan çekil diye söylediğim bir yalandı. Sen de bana inanmayı seçtin. Ya da inanmak istedin….’’ Ali her konuştuğunda yüzünü acıyla buruşturuyordu. Geçmiş omuzlarına yük olmuş adeta altında eziliyor gibiydi.

Baran geri adım atarak Ali’den uzaklaştı. Başını yukarı kaldırıp derin bir soluk aldı. ‘’Yine olsa aynı şeyi Neva için yaparım. Tek pişmanlığımsa sana inanmak oldu Ali. Dostum dediğim adama inanmak.’’

Ali bir yandan ağlıyor, yıllarca içinde tuttuklarını Baran’ın yüzüne haykırıyordu. ‘’Korktum ya korktum anlasana! Neva adeta sana tapıyordu. Ne büyük aşk ama… Bir de yetmezmiş gibi onun suçunu üstlendin. Daha Neva bile Kerem’i asıl öldürenin kendisi olduğunu bilmezken hem de... Öğrenseydi sana hepten bağlanacaktı. Asla bir şansım olmayacağından korktum. Neva’yı sonsuza kadar kaybetmekten korktum!...’’

‘’Sende onu ihbar etmekle beni tehdit ettin. Böyle mi âşıksın Neva’ya Ali… Sana inanmamı bekleme benden… Sen kimseyi sevemezsin…’’ dedi Baran. Tiksinerek Ali’nin suratına bakıyordu.

Ali çıkışa doğru gitmek üzere olan Baran’ı kolundan yakaladı. ‘’Peki ya sen? Hapse girdiğine hiç mi pişman olmadın Baran? Görüş günü yanına geldiğimde gözlerinde gördüm. Kolay yolu seçmek istedin. Neva’yı ihbar edeceğimi söylediğimde bana hemen inandın. Uzaklaşmanı istedim evet doğru... Sende yurt dışına çekip gittin. Arkana bile bakmadın. İçten içe sende biliyordun. Neva’ya her baktığında kaybettiğin yılları hatırlayacaktın. Okul birincisi Baran Aktürk! Geleceği parlak mimar ha! Kariyerin mahvolmuştu bir kere. Neva’ya kızgındın. Ben de senin kaçış biletin oldum.’’

Baran, kolunu tutan elden hızla kurtulup yumruğunu Ali’nin suratına indirdi. ‘’Böyle mi rahatlatıyorsun kendini… Hastasın sen Ali…’’ dedi öfkeyle. Ali’nin kaşı patlamış suratı kan içinde kalmıştı.

Bense gizlendiğim duvarın arkasında öylece kalakalmıştım. Kalbim sıkışıyor, nefes dahi alamıyordum. Sadece gözlerimden hızla yuvarlanan yaşların ıslaklığını hissedebiliyordum. İçimden çığlık atmak geliyor ama sesim çıkmıyordu. Sanki acı içimde hapsolmuştu. Duyduklarım doğru muydu? Kerem’i öldüren ben miydim? O masum çocuğun yüzü gözlerimin önünden gitmiyordu. Ama nasıl olabilirdi bu? Ya Baran? Kerem’i öldüren gerçekten bensem… Baran’ın yıllarca hapis yatmasına sebep mi olmuştum yani?

Ali’m… Baran beni terk ettiğinde teselliyi onun kollarında bulduğum Ali’m. Kalbimdeki acının sebebi olabilir miydi?

Aklımı yitirmek üzereydim. Dizlerim titriyor yere düşmemek için kendimi zor tutuyordum. Sahada birbirlerinin üstüne çullanmış iki adama son defa baktım. Yüzleri kan içinde kalsa da ölümüne kavga etmeye devam ediyorlardı. İki eski dostun geleceği son nokta kesinlikle bu olmalıydı.

Yavaş adımlarla demir kapıyı açıp basketbol sahasından içeri doğru girdim. Ruhum adeta çekilmiş geriye sadece bedenimi sürüklemek kalmıştı. Gerçekler buysa kaldırabileceğimden fazla ağırdı. Geldiğimi ilk fark eden yerden öksürerek kalkmaya çalışan Baran’dı.

‘’Neva…’’ dedi Baran. Korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

Ali adımı duyar duymaz yarı baygın yattığı yerden hızla doğrulup ‘’Ne zaman geldin sen?’’ dedi telaşla.

Birkaç dakika boyunca karşımda dikilen yüzü gözü dağılmış adamlara bakmakla yetindim. Hayatlarına girmeseydim ne halde olurlardı acaba? Şu andan çok daha iyi olacakları kesindi.

Boğazımdaki yumruya rağmen yavaşça yutkundum. Zor da olsa sesimi çıkarmayı başarmıştım.

‘’Bana hemen Kerem’i nasıl öldürdüğümü anlatın…’’

 

Bölüm Sonu

 

Evet arkadaşlar nasıl bir bölümdü? Geçmiş artık aydınlanmaya başladı mı dersiniz?

Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın yazarınızı mutlu edin :)

Seviliyorsunuz

 

 

Loading...
0%