Yeni Üyelik
2.
Bölüm

BÖLÜM 2: SİLİNMEMİŞ HATIRALAR.

@busrauzun

Merhaba arkadaşlar :)

Yeni bölüm için beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum :)

Keyifli okumalar :)

Baran'ın bir sözü donup kalmama yetmişti. Beni özlediğini, bizi özlediğini söylüyordu. Tam olarak bunu demişti. Aynı cümleyi defalarca içimden tekrarladım. Yanlış duymamıştım. Rüya değildi. Tamamen gerçekti! Sanki hiç ayrılmamışız gibi ellerimi tutuyordu. Sıcaklığı hala aynıydı. En sevdiğim gülüşüyle gülümsüyor, cevap bekleyen gözlerle bana bakıyordu. Sessizliğimden anlam çıkarmaya çalışıyordu. Dakikalar geçtikçe Baran'ın yüzündeki telaşı görebiliyordum. Telaşın yerini korkuya bırakışını...

Bir şeyler söylemem, eyleme geçmem gerekiyordu. Yıllardır beklediğim an değil miydi? Hayır hayır. Böyle olmaz. Olmamalıydı... Bu kadar kolay mıydı yani?! Onca acıya rağmen bir sözüne teslim mi olacaktım?..

Hızla ellerimi avuçlarından kurtarıp masanın üstünden çektim. Sandalyemin arkasına yaslanıp kollarımı göğsümde sıkıca birleştirmiştim. Bir nevi bedenimi ondan uzaklaştırma çabasıydı bu! Ne boş bir çaba ama... Sarsılmıştım bir kere... İçimdeki fırtınaya inat güçlü durmaya çabalıyordum. Beni etkilemesine izin veremezdim. Vermemeliydim!

Başımı diğer tarafa çevirdim ve boyası dökülmüş duvarı incelemeye başladım. Dağılan dikkatimi toparlamam gerekiyordu. Baran'ın gözlerinin maviliğinde boğulan Neva değildim artık. Dipsiz bir kuyuydu o gözler. Beni içine çekmesine mâni olmam gereken bir kuyu...

''Buraya avukatın olarak geldim. Başka bir anlam çıkarma...'' dedim istemsizce. Baran'a bakmadan konuşmaya çalışıyordum. Sanki onu değil, kendimi ikna ediyordum.

''Yine de geldin.'' dedi yumuşak bir sesle. Hayal kırıklığına uğradığını görebiliyordum. Sandığının aksine boynuna atlamamış, istediğini ona vermemiştim.

''Adam yaralamaktan tutuklanmışsın. Tabi sicilinin de etkisi var...''

''Neva gerçekten bunları mı konuşacağız?'' dedi. Sinirle lafımı kesmiş, nefes alış verişi hızlanmıştı. Artık sakinliğini koruyamıyordu. Baran'ın ruh halinin değişmesi işte bu kadar kolaydı.

''Ne istiyorsun Baran benden?!.. Çağırdın geldim. Başının dertte olduğunu düşündüm. Belli ki senin niyetin başkaymış!'' diyerek bağırmaya başladım. Ani tepkim karşısında henüz cevap vermemişti. Sessiz kalması beni daha da delirtiyordu. Ona gösterebileceğim tolerans gittikçe azalıyordu. Karşımda sakince otururken sinirlerime hâkim olamıyordum. Hızla nefes alıyor, gözlerimden resmen ateş çıkıyordu. Beni yakan acı onu da yaksın istiyordum. Çok öfkeliydim. Beni bırakmasına, görmek istemeyişine... Yıllarca merak etmemesine...

Bir süre odada derin bir sessizlik hâkim oldu. Sakinleşmem için beni bekliyordu. Yıllarca biriktirdiğim duyguların patlamasını yaşıyordum. ''İpleri eline al Neva! Sen güçlü bir kızsın'' diye kendime telkinlerde bulunurken, bedenlerimizin birbirine fazla yakın durduğunu fark ettim. Kavga ederken bile ondan uzaklaşamamış, soluğu burnunun dibinde almıştım. Aramızdaki çekim gözle görülür düzeye çıkmıştı. Sıcak nefesi yüzüme vuruyor, bünyemde sakinleştirici etki yaratıyordu. Bu kısa mesafe heyecanlanmama sebep oluyordu. Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Boğazım kurumaya başlamıştı. Yavaşça yutkunmakla yetindim. Artık öfkem azalmış, yerini hızla merak doldurmuştu. Bu yakınlığı fırsat bilerek onu daha ayrıntılı incelemeye başladım. Yakışıklığını örten yaralara tek tek göz gezdirdim. Alnında iyileşmiş bir yara izi vardı. Daha önce olmayan bir izdi. Emindim. İçeride mi olmuştu acaba? Neden rahat durmuyordu ki?.. Baran böyleydi işte. Birlikte olmadığımız zamanlarda başını sürekli tehlikeye sokardı. Onu kavgadan geri tutmak ne mümkün!...

''Sadece senin yanımda sakinleşiyorum... Senle bambaşka biriyim Neva...'' demişti bir keresinde Baran. Daha fazlasını hatırlamak için gözlerimi kapattım. Bambaşka şartlarda, ceza evi dışında olduğumuzu hayal edebilir miydim? Sahiden gerçek olabilir miydi? Belki bir gün...

Gözlerimi açtığımda pişmanlık dolu bakışlarla karşı karşıyaydım. Özlemle bana bakıyor, adeta ayrı kaldığı günlerin acısını çıkarıyordu. Yüzümdeki her detayı teker teker incelemiş ve en son bakışları dudaklarımda takılı kalmıştı.

Kapının ne ara açıldığını, gardiyan içeri ne zaman girdiğini anlamamıştım.

''Avukat Hanım bir sorun mu var?'' dedi dışarıda bekleyen gardiyan. Gardiyanın sesiyle kendime geldim ve telaşla Baran'dan uzaklaştım. Resmen velisine yakalanan çocuk gibiydim. Ya gardiyan gelmeseydi? Ne olacaktı? Bu yakınlık çok fazlaydı. Hiç doğru değildi.

Gardiyan kapının kolunu tutmuş, içeriye girip girmemekte kararsızlık çekiyordu. Baran'a bakıp neler olduğunu anlamaya çalıştı. Bu odada tehlike arz eden tek kişi oydu. Ardından bana dönüp meraklı bakışlarla onay beklemeye başladı.

''Hayır, yok... Görüşmemiz zaten bitti.'' dedim. Cevabım karşısında Baran'ın yüzünde beliren üzüntüyü görebiliyordum. Elinden alınan oyuncaktım ben onun.

Sandalyemi geri itip kapıya doğru yeltendim. Bu duruma son veren olacaktım. Baran'ı en son gördüğüm günü düşündüm. 3 yıl önceydi. Bana o gün ki gibi öfkeli olsaydı işim daha kolay olurdu. Ama tam tersini yapıyordu. Karşıma geçmiş hasretle bana bakıyordu! Ben ne dersem diyeyim, bir başım gözüm üstüne demediği kalmıştı. Belki özür dahi dileyecekti. Bir an onu affetmeyi istemekten korktum.

Gardiyanın yanına doğru ilerlerken yarı yolda durdum. Arkamı tamamen dönüp masada oturan Baran'a son defa baktım.

''Artık vekilliğinden çekiliyorum. Kendine yeni bir avukat bul. Tabi buradan çıkmaya niyetin varsa...'' dedim ve hızla kendimi odadan dışarı attım.

Kapının önünde öylece kalakalmıştım. Yanımda dikilen gardiyan umurumda bile değildi. Ardımda bıraktığım Baran'dı. Ne yaşamıştım böyle? Şimdi de terk eden ben mi olmuştum?...

Ayaklarımın bağı çözülmüştü. Adım atmaya kendimi zorladığımda sendelemeye başlıyordum. Duvardan destek almaya çalıştım. Artık düşersem tutunacağım güvenli bir el kalmamıştı.

''İyi misiniz? Su ister misiniz? Renginiz bembeyaz oldu.'' dedi gardiyan. Yüzündeki telaşa bakılırsa hiç iyi görünmüyordum.

''İyiyim sağ olun. Bir an önce buradan çıksam daha iyi olacağım...''

Derin bir nefes alarak kendimi toparlamaya çalıştım. Birkaç saat önce heyecanla geldiğim koridordan şimdi hislerim alınmış şekilde gidiyordum. İçimde kocaman bir boşluk vardı. Ruhum çekilmişti sanki. Bedenim sadece verilen talimatları yerine getiriyor, beni oradan oraya taşıyordu. Neyse ki ruhuma nazaran bedenim hala iş görüyordu.

''Geri dönme ihtimalini düşünme bile Neva... Bunu sen istedin kızım...'' diye sessizce mırıldanıyordum.

''Bir şey mi söylediniz?'' dedi yanımdaki gardiyan.

''Hayır, size söylemedim.'' dedim. Ceza evinden bir an önce çıkmak, ardıma bakmadan kaçmak istiyordum.

Gardiyan, ''İyi akşamlar Avukat Hanım.'' dediğinde çıkışa doğru geldiğimizi fark ettim. Görevli memurların sayısı artmıştı. Kalan işlemlerini hızlıca halledip eşyalarımı teslim aldım.

Hafif bir baş selamı vererek ''Herkese kolay gelsin.'' dedim. Sesimi boğuk çıkmıştı. Boğazıma oturan yumru bir türlü geçmek bilmiyordu.

Son aşamaya gelmiş, avluya çıkmıştım. Demir kapının eşiğinde öylece bekliyordum. Kapı, gecenin sessizliğini bölen gıcırdamayla ağır ağır açılıyordu.

Bir adımla neler değişirdi?... Hala geri dönme şansım vardı. Olmayan tek şey cesaretimdi. Taşıyamayacağım yükü çoktan sırtlanmış, verdiğim karar altında eziliyordum.

Kim bilebilirdi gitmenin gelmekten daha zor olacağını?...

Soğuk hava yüzüme çarptığında yanaklarımın ıslanmış olduğunu anladım. Ne zamandır ağlıyordum? Elimin tersiyle akmaya hazırlanan gözyaşımı sildim. Artık gitmeliydim.

Yağmur yağıyordu. Sokak lambalarının ışığı her yeri aydınlatmıştı. Gökyüzünü görebilmek için başımı yukarı doğru kaldırdım. Yağmuru sevmiyordum. Bana Baran'ı hatırlatıyordu. Onu araştırdığım zamanları düşündüm. Her şeyini bilmek, en yakını olmak, hayatındaki hiç bir ayrıntıyı kaçırmamak istiyordum. İsminin anlamının yağmur olduğunu öğrendiğim an. Bilgisayar ekranına sırıtarak bakışım... Ah ne masumca bir sevgiydi ama! Yıllar önceki Neva'ya keşke dur diyebilseydim. Kendini kaptırma. Koşarak kaç ondan. Kaç ki canın yanmasın. Kaç ki kurtul.

Yağmur şiddetini arttırmıştı. Hunharca yüzümden akan damlalar yıldızları görmeme mâni oluyor, yine de gözyaşlarımı örtmeyi başarıyordu.

Arabama doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Islanıyorum. Üşüyor muyum? Sanmıyorum.... İçimi buz kestiren soğuk hava değildi... Bu avluda terk edilişimdi...

*** 3 sene önce ***

Baran ceza evine ilk girdiğinde Mimarlık fakültesi son sınıftı. Geleceği parlak örnek bir öğrenciydi. İçerisine göre oldukça genç bir yaştı. Yalnız hissetmiş olmalıydı. Cezası bitip tahliye olduğundaysa yaklaşık iki sene geçmişti. İki koca yıl. Dün gibi hatırlıyordum dışarı çıktığı günü... Cezaevinin avlusunda heyecanla bekleyişimi...

Yağmurlu bir sabahtı. Yağmur bana hep Baran'ı hatırlatırdı. Artık hatıralarımda kalmayacak, yanımda olacaktı. Yüzüme geniş bir gülümseme yayılmıştı. Soğuk havaya rağmen içim kıpır kıpırdı. Heyecan ve mutluktan başka hiçbir şey hissetmiyordum. Hayalini kurduğum gün gelmişti. Uykusuz geçen geceler, bitmek bilmeyen duruşmalar... Sonunda başarmıştım. Baran'ın avukatı olarak en az cezayı alması için elimden geleni yapmış, kavuşmamız bütün engelleri teker teker kaldırmıştım.

Sürekli kolumdaki saate bakıyordum. Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Kapının önünde hızla volta atıyordum. Sıkılınca şemsiyemle oynuyor, yağmur sularının üstünden akışını izliyordum. Tek düşündüğüm Baran'a kavuşmaktı. Geçen yıllar sevgimi bir an olsun azaltmış, aksine daha da arttırmıştı. Artık her şey geride kalacaktı. Ayrılık bitecekti. Kötü günlerin yerini güzel anlarla dolduracaktım. Ona yaşadıklarını unutturacaktım.

Demir kapının açılış sesini duymamla elimdeki şemsiyeyi yere atıp koşmaya başlamam bir olmuştu. Baran'a resmen çarparak durmuş, boynuna sımsıkı sarılmıştım. Öyle ki elindeki çantayı yere düşürmüştü.

''Baran! İnanamıyorum! Yanımdasın artık... Bu bir mucize... Bitti sevgilim!'' derken mutluktan ağlamaya başlamıştım. Ayakuçlarımın üzerinde duruyor aramızdaki boy farkını en aza indirmeye çabalıyordum. Kokusunu doya doya içime çektim. Her defasında daha da sıkı sarılıyordum. Bu anı o kadar çok hayal etmiştim ki... Kaç dakika yağmurun altında öylece kaldık bilmiyorum. Sırılsıklam olduğumuzu son anda fark etmiştim ama umurumda bile değildi. Birlikteydik ya bu bana yeterdi.

''Neva...''

Sessizce adımı söylemekle yetindi. Kolları iki yanda sarkmış, hareketsizce duruyor, ondan ayrılmamı bekliyordu. Neden bana sarılmıyordu? Bir terslik vardı... Özlememiş olamazdı. Yavaşça bedenimi ondan ayrılıp ellerimle yüzünü kavradım. Gözlerine bakmak istiyordum.

''Baran?... Neyin var?''

''Neden geldin? Burada olmaman gerek...'' dedi. Ellerimi yüzünden kurtararak hızla kendinden ayırdı. Benden hastalıklıymışım gibi kaçıyordu. Bakışlarından ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Karşımda sarsılmaz bir kayadan farksız öylece duruyordu. Soğukluğu kalbimi acıtıyordu.

''Ne demek bu Baran? Nasıl gelmem...''

Lafımı yarıda kesip bir adım geriye attı. Kaşları çatılmış, gözleri mavinin en koyu halini almıştı. Su damlaları hızla yüzünden süzülüyordu. Kollarını iki yana açarak yağmurun sesini bastırmak pahasına bağırmaya başladı.

''Bir daha beni arama... Sorma!... Yanıma gelme!...İstemiyorum seni anlıyor musun?!...''

Bir an olduğum yerde çakılı kaldım. Hareket edemiyordum. Konuşamıyordum. Aklım olanları idrak edemiyordu. Dünyamı yıkmaya çalışıyor ve başarıyordu. En güzel rüyam kâbusa dönmek üzereydi.

''Ne bu şimdi?! Şaka falan mı?... Hiç komik değil!...'' dedim. Düşmanıymışım gibi bakması canımı yakıyordu. Sevincim resmen kursağımda kalmıştı! Şakaysa hiç sırası değildi.

''Bu bizim son görüşmemiz olacak Neva...'' dedi Baran. Hayatımdan tamamen çıkıp giderken sadece bir cümle söylemekle yetinmişti. Altı kelime... Daha fazlasına gerek duymamıştı.

''Baran bana bunu yapma... Lütfen...'' dedim. Yalvaran gözlerle ona bakıyordum. İyi ama neden?.. Bu öfkenin sahibi olacak ne yapmıştım ona?

Baran, yere düşen çantasını bir hışımla aldı. Gideceğini anlayınca kolundan yakalamaya çalışmış ama başarılı olamadan dizlerimin üstüne düşmüştüm. Gücüm onu durdurmaya yetmemişti! Beni ardında bırakarak kendisini bekleyen siyah arabaya doğru koşar adım ilerlemeye başladı.

''Gidemezsin... Beni bırakamazsın! Duyuyor musun?!..'' diye arkasından son gücümle bağırdım. Yere kapaklanmıştım. Ne üstüme yağan yağmur ne de yerin soğukluğu beni etkiliyordu. Hıçkırarak ağlıyordum. Saçlarım yüzüme yapışmış, gözlerim akan yaşlardan net göremez olmuştu. Çaresizce arabanın avluyu terk edişini izledim. Bir umut geri döner, bana sımsıkı sarılır, bu kâbustan uyandırır diye bekledim. Bekledim... Bekledim... Ama Baran geri dönmemişti.

Bölüm Sonu

 

Loading...
0%