Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM 3: GÜCÜM KALMADI.

@busrauzun



Keyifli okumalar 😊

Eve vardığımda saat gece yarısını çoktan geçmişti. Yağan yağmurda sırılsıklam olmuştum. Hızlıca sıcak bir duş almış ama bir türlü ısınamamıştım. Kaslarım stresten fazlasıyla gerilmişti. Her yanım sanki maraton koşmuşçasına ağrıyordu. Kolumu kaldırmaya dahi halim kalmamıştı. Titriyordum... Bir ümit ısınmayı bekledim. Yatağımda cenin pozisyonu almış, boynuma kadar battaniyeyi çekmiştim. Kat kat giyinmek de işe yaramıyordu ki! Hala üşüyordum. Baran'ı görmek bana kesinlikle iyi gelmemişti. Yaşadıklarım filim şeridi gibi gözümün önünde belirivermişti. Yüzleşmek içimi bir an olsun soğutmamıştı. Onu delicesine özlediğim gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmıştı.

''Ne umuyordun ki Neva?...'' diye sessizce mırıldandım. Kafamı battaniyenin altına daha da gömdüm. Sanki koca evde sesimin duyulmasından korkuyordum.

Gözlerimi kapatarak bedenimi uyumaya zorladım. Artık düşünmek istemiyordum. Neden bir damla bile uykum yoktu? Ev çok mu sessizdi? Sessizlik ilk defa yalnız hissettiriyordu. Tek yaşamayı seviyordum ama bu gece farklıydı. Kendimi hiç olmadığım kadar güçsüz hissediyordum. Baran'ı yıllar sonra görmüş, geçmişimle yüzleşmiştim. Kolay değildi. Baran'la ne kolaydı ki?..

Aklımdan geçenleri telaşla çalınan kapı zili bastırmıştı. Gözüm, yatağımın başındaki masa saatime kaydı. Saat gece 3'ü gösteriyordu. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi?

Üstümdeki dağ olmuş yorganları yavaşça kaldırdım. Yataktan doğrulduğumda başım bir anlık dönmüş, yine de kalkmayı başarabilmiştim. Rahatsız edici kapı zilinin yerini seri yumruklar almıştı. Ayaklarımı sürüyerek hole doğru ilerledim. Bedenimi taşımak yeterince zordu. Hızlı hareket edemiyor, odamın uzaklığıysa kapıya varmamı daha da zorlaştırıyordu.

''Tamam! geldim...'' koridordan kapıya doğru bağırmaya çalışmıştım ama başarılı olduğum söylenemezdi. Boğazımdaki yanma sesimin yüksek çıkmasına mâni oluyordu.

Yumruklar peş peşe kapıya çarparken yavaşça kolu çevirdim. Karşımda öfkeden deliye dönmüş bir Ali vardı. Yağan yağmurdan o da nasibini almış, yüzünden sular damlıyordu. Üstü başı dağılmış bir vaziyetteydi. Onu böyle görmeyeli ne kadar olmuştu? Her an takım elbiseli, düzgün ve kusursuz bir imaj sahibiydi. Sanırım tek kusuru benim gibi bir arkadaşının olmasıydı. Ofisten çıkarken Ali'ye haber vermediğim aklıma geldi. Ah!.. Nasıl atlamıştım ben bunu? Bahane bile bulamamış mıydım yani? Cezaevinden gelen telefon beni allak bullak etmiş, Baran'dan başka bir şey düşünemez olmuştum.

''Neva sen neredesin! Kaç saattir seni arıyorum! Başına bir şey geldi sandım! Telefonun sürekli kapalı...'' dedi. Gözlerindeki korkuya sebep olduğum için utanıyordum.

Cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden sözünü kestim.

''Buradayım Ali. Bir yere kaybolmadım.'' dedim onu bir an önce sakinleştirmek istiyordum. Ali, beni azarlamayı bırakmış, baştan aşağı bedenimi süzmekle meşguldü. Artık siniri geçmişti. Telaşla bana bakıyordu.

''Ne oldu sana böyle? Hiç iyi görünmüyorsun...'' dedi. Hızla içeriye girdi, kolumdan tutarak beni daha yakından incelemeye başladı. Diğer elini çoktan alnıma yerleştirmişti.

''İyiyim ben. Sadece bir soğuk algınlığı...'' dedim. Yeterince inandırıcı olmayı umuyordum.

''Neva yanıyorsun sen! Bu halde beklenir mi?! Hazırlan hemen doktora gidiyoruz!'' diyerek bedenimi çekiştirmeye başladı.

''Ali... Yatıp dinlenirsem geçer. Gerçekten bak söz veriyorum ilaç da alacağım. Tamam mı?'' En ikna edici bakışımla Ali'ye bakıyor, yorgunluğuma rağmen gülümsemeye çalışıyordum. Yerimden kıpırdamak istemiyordum. Zaten yeterince zor bir gün geçirmiştim. Üstüne hastaneye gitmeyi kaldıramazdım.

'' Kötüleşirsen gideceğiz ama söz mü?'' dedi. Elliyle yanağımı okşamıştı. Yüzünde çocuğu ikna etmeye çalışan bir ifade vardı. Ali beni iyi tanıyordu. İnatçı olduğumu bildiğinden ısrar dahi etmemişti.

''Tamam söz...'' dedim bitkin bir gülümsemeyle. Bedenimi kapıya yaslamış, kapının kolundan güç almaya çalışıyordum. Ayakta duracak halim kalmamıştı.

''Şimdi sen yatıyorsun. Ben de sana güzel bir çorba yapacağım. Sonra da ilaçlarını içersin.'' Dedi sıcak bir gülümsemeyle. Çoktan ceketini çıkartmış mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştı.

Arkasından ''Zahmet etme Ali...'' diye seslendim. Başını çevirerek bana sitemle bakmakla yetinmişti.

''Tamam susuyorum.'' diyerek ellerimi iki yana kaldırıp teslim oluyor gibi yaptım. Ali'yi yalnız bırakıp yavaş adımlarla vardığım yatağıma çuval gibi yığılmıştım.

''Üstündeki kıyafetleri de çıkar Neva. Havale geçireceksin.'' diye koridordan bağırdı. Sesi mutfaktan gelen diğer seslere karışıyordu.

Yerimden kalkacak halim yoktu. Hem fazlasıyla üşüyordum. Biraz daha ısınırsam üstümü belki çıkarırım diye düşündüm. Sahi telefonum neredeydi? Cezaevindeki görüşe girmeden önce kapattığımı hatırladım. Çıktığımda açmak aklıma bile gelmemişti. Ali'yi telaşlandıracak kadar ortadan yok mu olmuştum? Neyse ki Ali dışında arayanım olmazdı. Tek başıma gayet iyi idare ediyordum. Ailem yurt dışındaydı. Muhtemelen ismini dahi bilmediğim yemekleri yiyip, konforlu hayatlarının tadını çıkarmakla meşguldüler. Varlığım, onlar için ayak bağından başka bir şey değildi. Aramıza giren mesafeler, zamanla olmayan aile bağımlarımızı da koparmıştı. Yılda birkaç defa arayıp zoraki hâl hatır soruyor, bunun dışında herhangi bir iletişimimiz olmuyordu. Ailem, vicdanını rahatlatma aracı olarak parayı seçmişti. Bende sesimi çıkarmadan kabul etmiştim. Sundukları imkanları dibine kadar kullanıyordum. Bu evde onlardan biriydi işte. Kocaman evde tek başıma yaşıyordum. İstediğim tam olarak buydu ya! Gönülden gelmeyen sevgiye ihtiyacım yoktu. Ali haricinde fazla arkadaşım da olmazdı. Karışanım yoktu. Yalnızlık güzeldi. Belki bugün hariç...

Ali'nin gelmesine içten içe sevinmiştim. Ali böyleydi işte. Ne zaman ihtiyacım olsa yanımda olurdu. Çocukluktan itibaren kopmayan arkadaşlığımız daha da ilerlemiş, iş hayatımda da ortağım olmuştu. ''Neval Hukuk Bürosu''. İsimlerimizi birleştirme fikri başta aklıma yatmamıştı yalan yok. Ama Ali beni buna da ikna etmeyi başarmıştı. İyi bir ikiliydik. Zamanla çevremiz genişlemişti. İnsanlar tarafından tercih edilen hukuk bürosu haline gelmiştik. Düşüncelerim odaya gelen Ali'nin sesiyle bölündü.

''Neva üstünü çıkarmadan yatmışsın...'' dedi sitemkâr bir şekilde. Ali, odamın kapısının önünde durmuş, kollarını göğsünde birleştirmiş beni azarlamaya hazırlanıyordu. Ne zamandır kapıda dikiliyordu acaba? Geldiğini hiç fark etmemiştim. Kaldı ki kafam fazlasıyla doluydu. Geçmişim kuyu misali beni içine çekiyor, boğmadan da bırakmayacağa benziyordu.

Ali, tepkisiz kaldığımı görünce yatağıma doğru yaklaştı. Cevap vermemi beklemeden bileğimden kavrayıp beni hızlıca yatakta oturur hale getirdi. Güçlü kolları sayesinde doğrulmam çok kolay olmuştu. Artık ayaklarımı yataktan sarkıtarak oturuyor, başımda dikilen Ali'ye bakıyordum. Aşağıdan yukarı doğru bakınca kocaman görünüyordu. Bir an küçüklük halimizi hatırladım. Ailelerimizin zengin olması okul hayatımıza da yansımış, etrafım sürekli şımarık çocuklarla dolmuştu. Ama Ali, tanıdığım diğer çocuklara hiç benzemiyordu. Çekingen ve hassas bir bünyesi vardı. Yaşıtlarına göre oldukça zayıftı. Okulda sürekli dışlanıyor, tek başına takılmak zorunda kalıyordu.

Yanına gidip ''Benimle oynamak ister misin?'' diye sorduğum gün yüzünde beliren şaşkınlığı, unutamıyordum... Sanki görünmezdi ve onu gören sadece bendim. O günden sonra birbirimizden kopmamıştık. Aynı lise, ardından üniversite...

Şimdi karşımda bambaşka bir Ali vardı. Yıllar önce elimi uzattığım o küçük çocuk değildi. Yardıma ihtiyacı olan bu defa bendim. Güçlü bedeni ve uzun boyuyla eski halinden eser yoktu. Takım elbisesinin içinde dahi atletik vücudu belli oluyordu. Sarı saçları, odanın içine sızan ay ışığında altın gibi parlıyordu. Saçlarının zıddı siyah gözleri onu daha da çekici biri yapıyordu. Güldüğünde çıkan gamzeleriyse yüzünde en sevdiğim yerdi. Az mı kalem sokmamıştım o çukur gamzelerine... Kabul ediyorum Ali gerçekten yakışıklı biriydi. Etrafı ona yakın olmak isteyen insanlarla doluydu. Yine de benim gibi yalnız olmayı seçiyordu. Ya da yanımda olmayı...

''Hadi bakalım üstündekilerden kurtulman gerek. Yoksa ateşin daha çok çıkar.'' dedi bilmiş bir edayla. Aynı zamanda kıyafetime doğru uzanmış, kolumu hırkamdan ayırmaya çalışıyordu

''Ama çok üşüyorum...Hem sen çorba yapmayacak mıydın? Neden üstümü çıkarıyorsun şimdi?'' dedim. Surat asmam onu ikna etmemde yeterli olmuyordu.

Ali bahanelerimi dinlerken yüzünde beliren gülümsemeyi fark etmiştim. Bana çaktırmadan gülmeye çalışıyordu ama başarılı olduğunu söyleyemezdim. Yine de yılmadan üstümdeki hırkayı çıkarma çabası takdire şayandı.

''Çoktan hazır çorbanız hanımefendi biraz daha pişmesini bekleyeceksin.'' dedi muzipçe. Yüzüme doğru eğilmiş gözlerimin içine bakıyordu. Kaçamayacağım kadar fazla yakınımdaydı. Sıcacık gülümsemesiyle içimi ısıtıyordu.

''Ooo... Çok hızlısın Ali Efendi. Seni alan yaşadı vallahi...'' dedim. Sesim bu gece ilk defa neşeli çıkıyordu. Ona takılmayı her zaman seviyordum.

Bir anda Ali'nin bakışları gölgelendi. Gülümsemesi yüzünde donup kalmıştı. Aklına gelen her neyse sanki ona acı veriyordu. Cümleleri seçmekte zorlanıyor gibiydi.

''Neva... Nereye gittiğini söyleyecek misin?'' dedi otoriter bir sesle. Artık gülümsemiyordu. Ayak ucumda yere çömelmiş, ciddi bir şekilde cevap bekleyen gözlerle bana bakıyordu.

Başımı öne eğerek bakışlarımı hızla ondan kaçırmıştım. Parmaklarımla oynayarak zaman kazanmaya çalışıyordum. Ama Ali'den kaçışım yoktu biliyorum. Benden istediği cevabı almadan asla durmayacaktı.

''Baran'ı görmeye gittim...'' dedim fısıldayarak. Yüksek sesle söylemeye cesaretim yoktu. Bildiğin sesim içime kaçmıştı! Yaptığım şeyi dillendirmeye bile korkar olmuştum. Ali'nin tepkisinden çekinmem de cabasıydı. Baran'la yaşadığım ayrılık sürecinin en canlı tanığıydı Ali. Desteği olmasaydı ayağa kalkabilir miydim bilmiyorum. Ona çok şey borçluydum. Beni hayata tekrar döndürmüş, yanımdan bir an olsun ayrılmamıştı. Ona söylemeden Baran'ı görmeye gitmem hiç doğru değildi.

Ali ilk anda ne dediğimi idrak edememişti. Verdiğim cevap karşısında şok olduğunu görebiliyordum. Odada birkaç dakika ölümcül bir sessizlik oldu. Derin derin nefes alıyor, duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Yüzü bana yakın olmasa gözlerinin dolduğunu fark edemezdim.

''Ne yaptım dedin sen?...'' dedi. Sesindeki hayal kırıklığını anlamamak için aptal almak gerekirdi. Onu üzmek canımı yakıyordu.

Ali, yakın mesafemizi bir adımla sonlandırıp ayağa kalktı, yatağımdan uzaklaşarak geriye doğru çekildi. Ellerini sanki ateşe dokunmuş gibi üzerimden birden çekivermişti. Arkasını bana dönmüş odanın içinde hızla volta atmaya başlamıştı. Arada parmaklarını saçlarına geçiriyor, sinirle çekiştiriyordu. Bense başımı yere doğru eğmiş azarlanmayı bekleyen çocuk gibi halının desenlerini izliyordum.

''Bunca şeyden sonra nasıl ona gidebilirsin Neva!... Bu adam seni terk etti... Unuttun mu yoksa?'' hayal kırıklığının yerini çabucak öfke doldurmuştu. Sinirlendiğinde boynunda çıkan damarı bu mesafeden bile görebiliyordum. Kurbanlık koyun gibi onu dinliyordum. Söyleyecek sözüm yoktu. Yaptığım yanlıştı. Baran'ın benimle tekrar oynamasına izin vermiştim.

Ali volta atmayı bırakıp ''Neva bir şey söylemeyecek misin?!'' diye bana doğru yüksek sesle bağırdı. Sessiz kalmam onu çıldırtıyordu. Kollarını beline koymuş sabırsızca tepki vermemi bekliyordu. Benimse söyleyecek hiçbir sözüm yoktu...

''Sen onu affetmek istiyor olabilirsin ama ben buna asla izin vermeyeceğim. Duydun mu?... Artık acı çekmeni izleyemem... Bu defa olmaz... Neva'mı benden sen bile alamazsın...''

***

Evet arkadaşlar bölümü nasıl buldunuz? Neva ve Baran'dan sonra yepyeni bir karakter olan Ali ile karşınızdayım 😊 Sizin favori karakteriniz kim oldu? Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın 😊

 

Loading...
0%