@busrauzun
|
Merhaba arkadaşlar :) Bu bölümde yepyeni bir karakter daha aramıza katıldı! Bakalım sevecek misiniz? Beğeni ve yorum yaparsanız yazarınızı çok mutlu edersiniz :) Keyifli okumlar :)
Uyanır uyanmaz odamdaki boy aynasında kendime baktım. Berbat görünüyordum. Dizleri çıkmış pijamalarım, uyumsuz pofuduk terliklerim… Yüzüm gözüm şişmiş, saçlarım dağılmış, gözaltlarım halka şeklinde morarmıştı. Resmen çökmüştüm. Sıcak bir duş alsam iyi olacaktı. İki gündür yatak döşek yatıyordum. Ancak bugün doğrulabilmiştim. Ayın kaçıydı acaba?... Artık ayağa kalkmalı, kaldığım yerden devam etmeliydim. Hayat devam ediyordu değil mi? İlk işim Ali’nin gönlünü almak olacaktı. En son öfkeyle kapıyı vurup çıkıp gitmiş, evi terk etmişti. O günden sonra benimle iletişime geçmekte adeta direniyordu. Aramalarımın hiçbirine dönmemişti. Bir an ‘’Çok kötüyüm galiba öleceğim…’’ diye mesaj atmayı bile düşünmüştüm. Sonrasında Ali’nin bunu ciddiye alıp ortalığı ayağa kaldırabileceği ihtimali aklıma geldi ve bu fikirden hemen vazgeçtim. Yok, yok böyle olmaz… Daha makul bir şey bulmam gerekiyordu. Neden ceza evine gittiğimi Ali’ye söylemiştim ki sanki? Baran ile görüştüğümü öğrenmesi hiç iyi olmamıştı. Kızacağını biliyordum ama üzüldüğünü görmek… Beni de hazırlıksız yakalamıştı. Ali bedenen belki yanımda değildi ama gözünün üstümde olduğunu hissediyordum. Bana her ne kadar sinirli olsa da bir o kadar da kıyamıyordu. Ne ironiydi ama... Evde kaldığım süre boyunca sürekli yemekler yollamış, ilaçlar göndermişti. İçlerinde meyve sepeti bile vardı yahu! Böyle devam ederse kapıma sürekli gelen kuryeciyle yakın arkadaş olacaktım. Bir ihtimal Ali’ye ulaşabilmek umuduyla telefonumu elime aldım. ‘’Bugün ofise geleceğim. Çıkışta yemek yer miyiz?...’’ diye mesaj attım. Yatak odamda dönüp duruyor, telefon ekranına bakarak telaşla tırnaklarımı kemiriyordum. Mesajı göndermemin üstünden birkaç dakika geçmişti. Sanki saatlerdir bekliyor gibiydim. Hadi ama gör şu mesajımı Ali… Çevrimiçi… Yazıyor… Gözlerimi telefon ekranından bir an olsun ayırmadan sabırsızlıkla bekliyordum. Ali, Yazıyor durumundan sonra tekrar Çevrimiçi olmuştu. Acaba ne yazacağını mı düşünüyordu? Yoksa yazdıklarını mı silmişti? Gelen bildirim sesiyle hızla telefonuma baktım. Ali sadece ‘’Tamam.’’ yazmıştı. Tek kelime… Daha fazlası yoktu. Ekrana uzun bir süre bakmaya devam ettim ama cevap değişmemişti. Yeni mesaj bir türlü gelmiyordu. Hala bana kızgın olmalıydı. ‘’En azından cevap yazdı. Buna da şükür…’’ diye kendi kendime mırıldandım. Sonuçta benimle iletişim kurmuştu değil mi? Bu cevabını olumlu bir gidişat saymalıydım. Telefonumu sıkıntıyla yatağımın üstüne attım. Artık duş alıp bir an önce evden çıkmalıydım. Yapmam gereken son bir şey kalmıştı. Baran’a yapacağım son iyilik… Sonra da hayatıma kaldığım yerden devam edecektim… Baran ’sız… Daha güçlü bir Neva olacaktım. **** Telefonum ısrarla çalıyordu. Arayanın kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Ekranımda yazan isim Av. Müge Korkmaz’dı. Daha fazla kaçmanın manası yoktu. Gelen aramayı kabul etmek zorundaydım. ‘’Efendim…’’ dedim güçsüz bir sesle. Bana nazaran telefonun ucundan gelen ses cıvıl cıvıldı. ‘’Günaydın Neva! Ben dediğin kafeye geldim. Sen ne durumdasın?’’ dedi. ‘’Ben de arabayı park ediyorum. Birazdan yanında olurum.’’ dedim. Oysaki park edilmiş arabanın içerisinde yarım saattir oturuyordum. İnmeye bir türlü cesaret bulamıyor, bedenimi uyaracak işareti bekliyordum. Neyse ki gelen telefon kıpırdamama vesile olmuştu. Yaşadığım gelgitleri Müge’nin bilmesine hiç gerek yoktu. ‘’Tamamdır. Ben girişe yakın bir yere oturdum. Haberin olsun.’’ dedi Müge. ‘’Tamam. Hemen geliyorum… Müge… Teşekkür ederim…’’ dedim minnettar bir ifadeyle. Müge’ye karşı gerçekten mahcup hissediyordum. En son üniversitede görüşmemize rağmen yardım isteğimi kabul etmesine şaşırmıştım. ‘’Biz meslektaşız Neva. Ne zaman yardım istersen ben buradayım.’’ dedi. Müge’nin sesi gerçekten samimi geliyordu. ‘’Sağ ol Müge… Birkaç dakikada yanında olurum.’’ diyerek telefonu kapattım. Arabanın yan koltuğuna yerleştirdiğim dosyalara gözüm kaydı. Üstünde kalın puntolu harflerle Sanık Baran Aktürk yazıyordu. Daha fazla Müge’yi bekletmeden dosyaları hızlıca kucaklayıp arabadan indim. Müge’nin yanına vardığımda elindeki menüyü incelemekle meşguldü. Hiç değişmemişti. Üniversite yıllarında nasılsa hala aynıydı. Kısa kahverengi saçları, sevimli çilleri, ela gözleriyle adeta etrafına ışık saçıyordu. Keşke onun kadar hayat dolu olabilsem diye düşünmeden edememiştim. ‘’Müge…’’ ‘’Ah! Neva gelmişsin. Hoş geldin…’’ diyerek yerinden kalkıp bana sımsıkı sarılmıştı. ‘’Hoş buldum.’’ dedim. Müge’nin bu sıcak tavrı karşısında şaşırmış, sonrasında yüzüme geniş bir gülümseme yayılmıştı. Resmen mutluluğunu bulaştıran biriydi. ‘’Bu ne güzellik ama ya… Taş gibisin kızım… Hala erkekler peşinden koşuyor mu bakayım?’’ dedi Müge samimi bir tavırla. Açık sözlülüğü aynı hatırladığım gibiydi. ‘’Teşekkür ederim Müge… O senin güzel bakışın… Ayrıca aynaya bakmıyorsun herhalde…’’ dedim en içten gülümsememle. ‘’Teşekkür ederim canım 20’li yaşların sonu artık. Bakıyoruz kendimize anlayacağın. Otursana ayakta kaldın. Bu arada bize kahve söyledim içeriz değil mi?’’ dedi. ‘’Olur olur bana hiç fark etmez.’’ dedim. Elimdeki dosyaları masaya yerleştirerek sandalyeme hızlıca oturdum. Müge, getirdiğim dosyanın kapağını görmüş gözlerini şaşkınlıkla büyüterek bana bakıyordu. ‘’Baran’ın dosyası mı? Tahliye oldu diye duymuştum ben.’’ dedi hayretle. Baran’ın ismi geçince yüzümdeki gülümseme donup kalmıştı. Artık kaçacak yerim kalmamıştı. Olanları Müge’ye baştan sona anlatmam gerekiyordu. ‘’Öyleydi. Baran üç sene önce tahliye oldu Müge. Belki duymuşsundur taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan yargılandı. Hakkında en alt hadden hapis cezası verildi… Yaklaşık 2 sene… Avukatlığını da bizzat ben yaptım. Cezaevinden çıktıktan sonra iletişimimiz tamamen koptu. Araştırdığım kadarıyla Almanya’ya gitmiş. Üç sene boyunca da orada kalmış. Türkiye’ye bir ay önce geldiğini öğrendim. Tabi burada rahat durduğunu söyleyemem. Bir kavgaya karışmış. Mağduru da basit tıbbı müdahale ile giderilmeyecek şekilde darp etmiş. Adamın burnunu kırılmış anlayacağın. Bu son olayda sicili olması sebebiyle tutuklu yargılandığını düşünüyorum. İlginç olan şu ki mağdur taraf şikâyetinden sonradan vazgeçmiş. Beni ‘’Baran AKTÜRK darp etmedi, kendim düşüp yaralandım’’ diye ifadesini değiştirmiş. Yine de dava devam edecek biliyorsun ama hâkimde olumlu kanaat oluşturabilir bu durum. Baran’ın duruşması iki hafta sonra Müge… Tutuksuz yargılanmasını isteyecek bir avukata ihtiyacı var. Senden isteğim… Avukatı olman…’’ dedim tek bir nefesle. Hızla konuşmuş, Baran hakkında bilmesi gerekenleri özetlemeye çalışmıştım. Sanki anlattıkça rahatlıyordum. Elimde yanan bir ateş topu vardı ve bu topu karşımdakinin kucağına bırakmış gibiydim. Şimdi, sandalyemin arkasına yaslanmış, kollarımı bağdaştırarak Müge’nin ne tepki vereceğini kestirmeye çalışıyordum. ‘’Bir dakika Neva. Sen neden duruşmasına girmiyorsun? Bu kısmı anlayamadım.’’ dedi. Soru yüklü bakışlarla bana bakıyordu. ‘’Baran’ın vekilliğinden çekildim. Artık avukatı değilim…’’ dedim. Bakışlarımı masanın üzerinde gezdiriyor Müge’yle göz temasından kaçınıyordum. Cümleler boğazımda düğümlenmişti. Baran’ın görüş odasındaki hali aklıma geliyordu. Ona, ''Artık vekilliğinden çekiliyorum. Kendine yeni bir avukat bul. Tabi buradan çıkmaya niyetin varsa...'' demiştim. Evet evet… Tam olarak böyle söylememiş miydim? Baran’ın yüzündeki hayal kırıklığını hala unutamıyordum. ‘’Ama ilk davasında müthiş bir başarı elde etmişsin Neva… Açıkçası dosyasını incelemek için can atıyorum. Olabilecek en az cezayı almasını sağlamışsın. Neden avukatlığına devam etmiyorsun? Hem siz sev-…’’ Müge’nin konuşmasının devamında ne diyeceğini anladığımdan sözünü kesmiştim. ‘’Biz artık sevgili değiliz Müge. Bence bu yeterli bir sebep olsa gerek…’’ dedim buz gibi bir sesle. İstemeden de olsa ses tonum yüksek çıkmış, yan masada oturan çift bize doğru meraklı gözlerle bakmıştı. Birkaç dakika boyunca masada derin bir sessizlik olmuştu. Müge’nin şaşkınlığı her halinden belli oluyor, bana soru sormakta çekindiğini görebiliyordum. Ne yapıyordum ben böyle? Kıza gereksiz yere yükselmiştim. Hem de bana yardımcı olmak dışında gayesi olmayan birine… ‘’Müge kusura bakma bu benim için hassas bir konu. Sadece Baran’ın vekili olup olmayacağını öğrenmek istiyorum. Yapmak istemezsen anlarım. Hiç sorun değil… Konuşmamışız sayarız.’’ dedim telaşlı bir tavırla. Müge’yi asla kırmak istemiyordum. Zaten Ali’yi de yeterince kızdırmayı başarmıştım. Neden etrafımdaki insanları üzüyordum? Anlaşılan kimseye faydam yoktu. Hoş kendime faydam var mıydı ki? Karamsar düşüncelerimi Müge’nin konuşması böldü. ‘’Sorun değil Neva. Yaşadıklarını bilmiyorum. Bilemem de. Özel kalmasını istemeni anlayışla karşılarım. Vekâlet işine gelirsek… Baran’ın avukatı olurum... Tabi bunu onun da istemesi gerek…’’ dedi. Anlayışlı gözlerle bana bakıyordu. Yüzündeki gülümsemeyle ortamı yumuşatmaya çalışıyor ve başarılı oluyordu. ‘’Teşekkür ederim. Beni nasıl bir girdaptan kurtardığını tahmin bile edemezsin. Ama son bir şey daha var… Baran, benimle bağlantın olduğunu asla anlamamalı Müge. Senden bunu da istesem çok mu ileri gitmiş olurum?’’ dedim. Masaya doğru eğilmiş, sabırsızlıkla vereceği cevabı bekliyordum. Bu sırada yanımıza garson gelmiş, sipariş ettiğimiz kahvelerimizi yavaşça servis ediyordu. En heyecanlı yerde konuşmamız bıçak gibi yarıda kesilmişti. Hızlıca teşekkür ettikten sonra yavaş adımlarla hareket eden garsonun masayı terk etmesini beklemiştik. Müge, koluma dokunmuş gözlerimin içine bakarak konuşmaya tekrardan başlamıştı. ‘’Bana yaptığın iyilikleri unutmadım Neva. Tabi ki elimden geleni yapacağım. Gözün arkada kalmasın.’’ dedi. Sıcak bir gülümsemeyle. ‘’Ah Müge hiç hatırlatma! Ali’yle başarısız bir buluşma ayarladım sadece. Onu da elime gözüme bulaştırdım biliyorsun.’’ dedim. Karşılıklı gülmeye başlamış, eski günler aklımıza gelmişti. Müge, üniversite yıllarımızda Ali’den fazlasıyla hoşlanıyordu. Ali’ye yakın olmanın yolu da benimle arkadaş olmaktan geçiyordu ya! Kızımız önce benimle yakın olmuş, utana sıkıla Ali’den hoşlandığını önce bana itiraf etmek zorunda kalmıştı. Müge’nin gergin bir şekilde ‘’Sen Ali’nin kız arkadaşı mısın?’’ diye sorduğunda yüzünün aldığı ifadeyi unutamıyordum. İşin aslını öğrendiğinde gelen rahatlama halini de… ‘’Öyle deme Neva. Sinema ilk buluşma için iyi bir fikirdi. Ama Ali’yi zorla zincirleseydik daha az canı yanardı herhalde.’’ dedi keyifli bir halde. Müge’nin şimdiki tavrı biraz olsun içimi rahatlatmış, üzüldüğünü görmemek beni sevindirmişti. Ali’nin haberi olmadan ayarladığım görüşmeden bahsediyordu. O gün başlangıçta her şey planladığım gibi ilerliyordu. Özenle filmi seçmiş, Ali’yi sinema salonunun önüne dahi getirmeyi başarmıştım. Taha ki son anda attığım mesajla Ali ve Müge’yi yalnız bırakana kadar. Amacım bir şekilde bu üçlü grubu ekmek ve ikiliyi baş başa bırakıp romantik bir akşam geçirmelerini sağlamaktı. Hesapta olmayan tek şey Ali’nin Müge’ye olan ilgisiz tavrıydı. Bütün akşam surat asarak Müge’yi de bir hayli üzmüştü. Sabah okula geldiğinde Ali, sinir küpünden farksızdı. Beni koridorda görür görmez kolumdan tutup sertçe yakalamıştı. ‘’Bir daha böyle bir emrivaki sakın yapma Neva!’’ demişti. Gözlerinden ateş fışkırarak bana bakıyordu. Ali’yi hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Resmen çenesi öfkeden kas katı kesilmiş, dişlerinin arasından tehdit eder gibi konuşmuştu. ‘’Ama Ali…’’ dememe fırsat kalmadan elini üstümden çekmiş, beni koridorda yalnız bırakıp gitmişti. Arkasından şaşkın bir şekilde bakakalmıştım. O günden sonra haftalarca konuşmadığımızı hatırlıyorum. Tamam… Haklı olabilirdi. Arkasından iş çevirmiş, çöpçatanlığa soyulmuştum. Yine de bu kadar emeğimin karşılığında kıza gerçek bir şans verebilirdi!... Müge’den gelen ani soru, beni geçmişten çekip almaya yetmişti. ‘’Neva siz Ali ile ortak olduğunuza göre neden Baran’ın davasını o bakmıyor? Hatırladığım kadarıyla Ali ve Baran yakın arkadaş değil miydi?’’ dedi kahvesini keyifle yudumlarken. Çaresize yutkundum. Bir zamanlar iki yakın arkadaşın da kanlı bıçaklı olmasına sebebiyet vermem yüzüme tokat gibi çapılmıştı. Sahiden… Olduğum her yeri nasıl kaosa çevirebiliyordum ben?! ‘’Baran tahliye olup yurt dışına gittikten sonra artık eskisi gibi olamadılar… Bu da benim yüzümden tabi ki…’’ dedim. Gözlerim dolmasına engel olamamış, ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. Kalbim an be an parçalanıyor, yine de Müge’nin karşında gülümsemeyi başarıyordum. Ağlamam için gözümden yaş akmasına gerek yoktu. Masada dumanı tüten kahveme baktım. Şu acı kahveden bir yudum da ben içsem iyi olacaktı… *** Bölümü nasıl buldunuz arkadaşlar? Yorumlarınızı bekliyorum :)
|
0% |