@busrauzun
|
Merhaba arkadaşlar :) Keyifli okumalar :)
Müge’nin yanından ayrıldığımda kuş gibi hafiflemiştim. Sanki üstümden büyük bir yük kakmış, rahat bir nefes almıştım. Artık Baran’ı düşünmeme gerek yoktu. Gerisini Müge halledecekti bundan emindim. Alanında iyi bir ceza avukatıydı Müge. Bir aksilik olmazsa ilk duruşmada bile Baran’ı tahliye edebilirdi. Peki, içimi kaplayan bu huzursuzluk hissi neyin nesiydi? Arabama doğru ilerlerken ‘’Ya avukat kabul etmezse?! Hadi etti diyelim Müge’yi benim gönderdiğimi anlar mı?... Off… Bir işim de sorunsuz ilerlese ya…’’ yüksek sesle kaldırımda söylenerek yürümeye başlamıştım. Yanı başımdan geçen kadın kendi kendime konuştuğumu görmüş, garip bir ifadeyle bana bakmıştı. Deli olduğumu düşünmüş olacak ki benden hızla uzaklaşmıştı. ‘’Bir deli damgası yemediğin kaldı Neva. Aferin kızım!...’’ diye sessizce mırıldanmakla yetinip, arabama koşar adım ilerledim. Neyse ki trafik yoğun değildi. Anlaşılan ofise varmam uzun sürmeyecekti. Sırada Ali’nin gönlünü almak vardı. En sevdiği İtalyan restoranında akşam yemeği için yer ayırtmıştım. Güzel bir gece olacaktı. Şimdiden moralimin yükseldiğini hissedebiliyorum. Umut etmek güzeldi. Başarabilirsem… Artık mutlu olmayı deneyecektim… *** Ofise vardığımda kapının önünde öylece dikilmiş, içeriye girmeye bir türlü cesaret edemiyordum. Aksilik bu ya! Anahtarımı evde unutmuştum. Mecbur bu zil çalınacaktı, kaçışım yoktu. Yine de elimden geldiğince oyalanıyor, zaman kazanmaya çalışıyordum. Bir ara gözüm tabelaya takıldı. ‘’Neval Hukuk Bürosu, Av. Neva YILMAZ & Av. Ali ATASOY’’. Dışarıdan bir gözle bakınca birlikmişiz gibi duruyordu. Gerçekten ortak sayılır mıydık? Daha çok köstek olan biriydim ben. Bakalım Ali ne zaman pes edecekti. Bugüne kadar bana dayanması bile mucizeydi… Derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. İçerden gelen sesleri dinlemeye çalışıyor, Ali’nin gelip gelmediğini kestirmeye çalışıyordum. ‘’Hoş geldiniz Neva Hanım.’’ Ofis çalışanımız Aydan, güler yüzüyle beni karşılamıştı. ‘’Hoş buldum… Ali geldi mi?’’ dedim sessizce. Geldiğimi duymasından çekiniyorum. Kapı eşiğinde öylece durmuş, içeri girip girmemekte tereddüt ediyordum. Aydan’ın vereceği cevabını duymaktan korkuyorum. Bir yandan da Ali’nin gelmemiş olması ihtimalini umuyorum. Hala kızgın mıydı acaba? Sanırım karşısına çıkmadan bunu anlamam mümkün değildi. ‘’Evet geldi. Odasında müvekkiliyle telefon görüşmesi yapıyor. Geldiğinizi haber vermemi ister misiniz?’’ dedi Aydan. Alçak sesle konuşmamı garipsediği yüzünden anlaşılıyordu. Benim aksime sakince karşımda duruyor, elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyordu. ‘’Hayır hayır… Ben hallederim sen işine bakabilirsin Aydan. Teşekkür ederim.’’ dedim. Yavaşça içeriye girdim. Odama dahi geçmeden Ali’nin kapısının önünde soluğu almıştım. Artık kaçmanın manası yoktu. Bütün hünerlerimi kullanmam gerekse de kendimi affettirmeyi başaracaktım. Ali’yi de kaybetmeye dayanamazdım. Kapının aralık olmasını fırsat bilerek başımı içeri doğru yavaşça uzattım. Ali, camın önünde dışarısını seyrederek telefonuyla konuşuyordu. Geldiğimi henüz fark etmemişti. Ceketini çıkartmış, beyaz gömleğinin kollarını kıvırmıştı. Bir eli pantolonunun cebindeydi. Masadan destek alarak ayakta duruyor, karşısındaki kişiyi dikkatle dinliyordu. Bu mesafeden görebildiğim sadece geniş omuzları ve özenle taranmış sarı saçlarıydı. ‘’Sözleşmenin son halini size mail olarak attım. Aklınıza herhangi bir nokta takılırsa tekrardan görüşürüz.’’ dedi telefonun ucundakine. Sesinden yorgun olduğu anlaşılıyordu. Resmen birkaç gündür bütün işleri Ali’ye bırakmış, yatak döşek yatmıştım. Depresyona girecek zaman mıydı şimdi? Kaldı ki ofisin yoğun olduğu bir dönemdi. Kendimi fazlasıyla suçlu hissediyordum. Teoride Ali benim ortağımdı. Ama her defasında arkamı toplamak zorunda kalan oydu. Sıkıntıyla telefonu kapatıp arkasını döndüğünde benimle yüz yüze geldi. Kısa bir an şaşkınlık yaşamış ve çabucak toparlanmıştı. ‘’Sen ne zaman geldin Neva?’’ dedi ifadesiz bir sesle. Gözlerini benden kaçırmış, telefonuyla ilgileniyormuş gibi yapıyordu. Bana karşı soğuk davranması beklediğim bir tavırdı. Moralimi bozmamalıydım. Affedene kadar pes etmeyecektim. Odanın kapısını sonuna kadar açıp, içeri doğru süzülerek masasının önünde durdum. ‘’Yeni geldim sayılır…’’ dedim. Ali’nin yüzüne ısrarla bakarak ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Benimle göz teması kurmamaya özen gösteriyordu. Birkaç dakika öylece odanın ortasında dikilip kaldım. Ali henüz bir tepki vermemiş, ben yokmuşum gibi davranmaya devam etmişti. Ardından bana doğru yavaş adımlarla yaklaştı ve tam önümde durdu. Aradaki boy farkına rağmen başımı yukarı doğru kaldırıp gözlerine bakmaya çalışıyordum. Aklına hastalığım gelmiş olacak ki telaşla beni süzmeye başlamıştı. ‘’İyisin değil mi? Yani tam olarak iyileştin?...’’ dedi. Yüzündeki korkuya bakılırsa beni çoktan affetmişti. İçten içe benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu. Gülümseyerek ‘’İyiyim. Senin sayende hızlı toparladım. Gönderdiğin yemekler ve ilaçlar işe yaradı anlayacağın’’ dedim. Hasta olmama sevineceğim aklıma gelmezdi. Ali, gardını çoktan düşürmüştü ve bu fırsatı kaçırmayacaktım. ‘’İyi olmana sevindim.’’ dedi rahatlamış bir ifadeyle. Derin bir nefes vermiş, başını diğer tarafa çevirmişti. Konuşmak istemediği her halinden belli oluyordu. Benden hızla uzaklaşarak masanın üstünde duran kravatına uzandı. Çalışırken asla kravat takamaz, ofise gelir gelmez gömleğinin düğmelerini açardı. Kravat, onun için boyun bağından başkası değildi. Ali, odanın diğer ucundaki aynanın önüne geçmiş, beni arkasında bırakmıştı. Kendi çabasıyla kravatını takmaya çalışıyor ama bir türlü başarılı olamıyordu. Ali, oldum olası kravatını kendi bağlayamazdı. Benden kaçmasına izin vermeyecektim. Üstüne gitmem gerekiyorsa yapardım. Çoktan ayanın karşısına geçip Ali’nin yanında yerimi aldım. ‘’Küs müyüz hala?’’ dedim. Sevimli görünüp, onu yumuşatmaya çalışıyordum. Elimi omzuna koymuş, başımı Ali’nin koluna yaslamıştım. Aynadan bana doğru bakarak konuşmaya başladı. ‘’Sana küs değilim Neva. Kırgınım. Ama bir önemi kalmadı. Sen iyiysen ben de iyiyim...’’ dedi. Acı çeker gibi gülümsüyor, beni rahatlatmaya çalışıyordu. Yine de bakışlarından ne kadar üzgün olduğu anlıyordum. Maalesef duygularını saklayamıyordu. ‘’Özür dilerim… Sana danışmadan hareket ettim Ali… Hatamın farkındayım. İnan en çok kendimi üzdüm. Ama bitti. Artık her şey tamamen geride kaldı… Baran mevzusu tamamen kapandı.’’ dedim kararlı bir şekilde. Meraklı bakışlarla ne söyleyeceğini bekliyordum. Ali’nin gözünde onay almaya çalışan çocuk gibiydim. ‘’Sen öyle diyorsan…’’ dedi. Cümlesini bitirmesine fırsat vermemiştim. ‘’Evet öyle. Bir daha bu konuyu konuşmak dahi istemiyorum.’’ dedim hızlıca. Ellerimi kollarına yerleştirdim ve bedenini kendime doğru çevirdim. Kararlılığımı görsün istiyordum. Anlaşılan başarılı olmuş, Ali’nin gülümsemesi yüzünde yayılmasını sağlamıştım. Sonunda gerçekten… Beni affedecek miydi? ‘’Sanırım biraz daha oyalanırsak yemeğe geç kalacağız.’’ dedi muzipçe. Keyfi yerine gelmiş, gözlerinin içi gülüyordu. Onu mutlu görmek en çok beni de sevindirmişti. ‘’Sahi yemeği nerede yiyeceğiz Neva Hanım? Plan yapılmadı mı yoksa? Kuru kuruya seni affetmemi beklemiyorsun herhalde’’ dedi. Benimle eğlenmeye bile başlamıştı. Artık aramızda bir sorun kalmamışa benziyordu. ‘’Tabi ki ayarladım. O iş bende. Sen beni affettin ya en iyi yemeği hak ettin.’’ dedim. Kocaman gülümseyerek sırtına hafifçe vurmuştum. Mutluluğumu gizleyemiyordum. ‘’Affetmesem yemek yok yani…’’ dedi imalı bakarak. Yüzündeki gamzeler ortaya çıkaracak şekilde bana tebessüm ediyordu. Gamzeler ortaya çıktığına göre içim rahatlayabilirdi. ‘’Bu arada sen yokken bizim üniversiteden aradılar. Söyleşi yapmak için bizi çağırıyorlarmış. İkimiz adına kabul ettim. Öğrencilerle buluşmak hoşuna gider diye düşündüm.’’ dedi. Bahsettiği üniversite mezun olduğumuz Yeditepe Üniversitesi’ydi. ‘’Hadi ya. Ne zamanmış peki?’’ dedim merakla. Üniversiteye gitmeyeli yıllar olmuştu. Belki öğrencilerle bir arada olmak ruh halime de iyi gelirdi. ‘’Sanırım iki hafta sonra. Tam tarihine tekrar bakmam gerekiyor. Senin için uygun değil mi?’’ dedi merakla. ‘’Sana uyarsa benim için problem yok.’’ dedim kolunu sıvazlayarak. ‘’ E hadi ama Ali… Açlıktan ölüyorum. Benim bildiğim kızlar erkekleri bekletir. Ben seni bekliyorum hala.’’ saatime bakıp gülüyordum. ‘’Tamam. Çok az kaldı. Şu kravatı taktım mı bitiyor.’’ dedi. Ali hazırlanmak için daha da acele etmeye başlamış, boynundaki kravatı kör düğüm yapmıştı. ‘’Sen kendini boğmadan ellerini yavaşça bırak.’’ dedim bilmiş bir edayla. Bana doğru dönmesini sağlamış, düğüm yaptığı kravatını boynundan çözmeye başlamıştım. Ali sessizce beni izliyor, gözünü dahi kırpmadan dikkatle yüzüme bakıyordu. Bakışlarını üzerimde hissedince heyecanıma engel olamıyordum. Ellerim hafifçe titrese de düğümü çözmeyi başarmıştım. ‘’Neva…’’ dedi adımı fısıldayarak. Boynundaki elimi yakalamış, hızla beni kendine doğru çekmişti. Alınlarımız birbirine değiyor, nefesi yüzümde geziniyordu. Ali’nin ani hareketi karşısında hazırlıksız yakalanmıştım. Hiç olmadığı kadar yakınımdaydı. Bir süre böyle kalmış, ikimizde ne yapacağımızı şaşırmıştık. Aklım allak bullak oluyor, kalbim dahi ne hissedeceğini bilmiyordu. ‘’Ali lütfen…’’ dedim yalvarırcasına. Gözlerimizi kapatmış, sanki zaman bizim için durmuştu. Bu mesafe dengemi alt üst ediyordu. Karşı koymakta zorlanıyordum. Kendimi hala kandıracak mıydım? Ali sadece arkadaşım değildi. Arkadaştan da öte… Belki de daha fazlasıydı. ‘’Seni seviyorum Neva…’’ dedi. Hasretle iç çekmişti. Kendini durdurmakta zorlandığını görebiliyordum. ‘’Sen hazır olana kadar bekleyeceğim... Baran’ı unuttuğunda yanında olacağım… Seni sevmeye hep devam edeceğim… ’’dedi. Söylediği her cümle kalbimi parçalıyordu. Karşımda resmen acı çekiyor ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Onun sevgisini asla hak etmiyordum. Ellerimle yüzünü avuçlarımın içerisine alıp ‘’Ali…’’ diye fısıldadım. Cümlemi yarıda kesmiş, konuşmama fırsat vermemişti. Ali, kapattığı gözlerini açtı. Önce ellerimi yüzünden ayırdı ve hızla beni kendinden uzaklaştırdı. İradesiyle savaşıyor ve galip çıkmaya çalışıyordu. ‘’Beni seviyorsun biliyorum… Ama onun kadar değil bunu da biliyorum… Ama pes etmeyeceğim Neva… Bir gün beni daha çok seveceksin bak bunu da biliyorum.’’ dedi. Söyledikleri canını yakmaktan öteye geçmiyordu. Gözlerindeki acıyı görmesem gülüşüne kanabilirdim. Karşımda durmuş beni de kendini de ikna etmeye çabalıyordu. ‘’Seni hak etmiyorum ben...’’ dedim. Hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Omuzlarım sarsılıyor, bedenime hâkim olamıyordum. Aşkına karşılık verememek kalbimi acıtıyordu. Her şeye rağmen onu yanımda istiyordum. Ne büyük bir bencillikti ama… Ali ’siz yapabilir miydim? Bu sorunun cevabı bende yoktu. ‘’Ben seni hak ediyorum Neva... Bir gün sende göreceksin…’’ dedi. Yaralı köpek yavrusu gibi ağlıyordum. Ali, dayanamayıp beni kolumdan çekmiş ve göğsüne doğru yaslamıştı. Başımı çoktan çenesinin altına yerleştirmişti. Sanki evime kavuşmuş, kollarımı Ali’nin beline sıkıca dolamıştım. Beni bırakıp gitmesinden korkuyordum. Bir süre öylece kalakalmıştık. Gözyaşlarım Ali’nin beyaz gömleğini ıslatıyor, kalbinin hızla atışını duyuyordum. Ne yapıyordum böyle? Benim onu teselli etmem gerekirken o beni teselli ediyordu. Neden seveceğim kişiyi seçemiyordum? İmkânım olsa bütün haklarımı Ali’den yana kullanır, Baran’ı kalbimden söküp atardım. Saçlarımın kokusunu içine çekti ve saçlarıma bir öpücük kondurdu. Sırtımı sıvazlıyor, nefesim kesmek pahasına bedenime sımsıkı sarılıyordu. Beni bırakmayacağının sözünü böyle veriyordu. BÖLÜM SONU Bölümü nasıl buldunuz arkadaşlar? Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum Diğer bölümde Baran ile ilgili gelişmeler olacak :) Takipte kalın :)
|
0% |