@busrauzun
|
Merhaba arkadaşlar :) Güzel bir bölümle karşınızdayım :) Ben sevdim bakalım siz de sevecek misiniz? :) Yorum ve beğenileriniz eksik etmeyin yazarınızı mutlu edin :) Keyifli okumalar
Ali’nin ilanı aşk etmesinin üzerinden 2 hafta geçmişti. Günlerim rutin bir şekilde geçiyordu. Aramızda iş paylaşımını yapmış, olabildiğince az görüşür olmuştuk. Ali, hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatına kaldığı yerden devam ediyordu. Aklından geçenleri saklamakta sütüne yoktu. Sanki beni görmezden gelirse acı çekmeyecekmiş gibi davranıyordu. Ya da benden kaçıyordu. Kim bilir? Peki ya ben?.. Hala o günün etkisinden çıkamamıştım. Yıllardır bildiğim gerçeği sonunda kabul etmek zorda kalmıştım. Ali’nin mesafeli davranması beni biraz olsun rahatlatmış, korktuğum başıma gelmemişti. Her şeye rağmen yanımda olmaya devam ediyordu. Yanımdaydı ama eski halinden eser yoktu. Odamın kapısının çalınmasıyla daldığım düşüncelerden hızla sıyrıldım. Ali, kapının eşiğinde durmuş mahcup bir ifadeyle bana bakıyordu. ‘’Neva, benim bir toplantım çıktı acil çıkmam gerekiyor. Seminere tek gitsen olur mu? Söz bu durumu sonradan telafi edeceğim.’’ dedi. Yüzündeki gülümsemeyle onu kırmak asla mümkün değildi. ‘’Sıkıntı değil. Sen işine bakabilirsin ben katılırım. Saat kaçtaydı?’’ dedim heyecanla. Sanırım Yeditepe Üniversitesi’ndeki seminerden bahsediyordu. Aslında çoktan unutmuş, ona belli etmeden hatırlıyormuş gibi yapıyordum. Şu anda tek düşündüğüm Ali’nin benimle iletişime geçmiş olmasıydı. ‘’Konferans salonunda. Saat 14:00’de olması lazım.’’ dedi saatine bakarak. ‘’Aslında şimdi çıksan anca yetişirsin. Tekrar kusura bakma seni tek bırakmak istemezdim.’’ ‘’Tamam. Problem değil Ali… Hazırlanayım o halde. Sen de geç kalma .’’ dedim gülümseyerek. Benimle konuşmasına sevinmiştim. Belli ki Ali’nin kaçacak yeri kalmamıştı. Aramızda hiç istemediğim bir gerginlik vardı ve zamanla geçeceğini umut etmekten başka çarem yoktu. Hafif bir baş selamıyla tebessüm ederek odamın kapısını kapatmış, beni yalnız bırakmıştı. Artık oyalanmadan ofisten çıksam iyi olacaktı. Sahi en son ne zaman mezun olduğum üniversiteyi ziyaret etmiştim? Sanırım diplomamı almak için gitmiş, sonrasında hiç fırsatım olmamıştı. *** Arabamı Yeditepe Üniversite’si giriş kapısında durdurdum. Kapıdaki güvenlik görevlisi yanıma doğru yaklaşıyordu. Camı aralayıp avukatlık kimliğimi göstererek ‘’İyi günler. Av. Neva YILMAZ. Hukuk Fakültesi’nde düzenlenen seminere konuşmacı olarak geldim.’’ dedim. Görevli memur kimliğimi incelediği esnada bende etrafa göz atıyor, özlemle okulumu seyrediyordum. ‘’Buyurun Avukat Hanım geleceğinizi Dekan Bey bize söylemişti. Size eşlik etmemi ister misiniz?’’ dedi. Kibar bir sesle bana yardımcı olmaya çalışıyordu. ‘’Hayır, zahmet etmeyin, yolu biliyorum. Teşekkür ederim.’’ dedim mutlulukla. Yavaşça açılan kapıdan arabayla dikkatlice geçiyordum. Kampüs hala hatırladığım gibiydi. Anlaşılan değişen tek bendim. Kim bilebilirdi yıllar önce öğrencisi olduğum okulda şimdi konuşmacı olarak çağrılacağımı? Bu durum sandığımdan daha çok hoşuma gitmiş, gururum okşanmıştı. Kampüs içerisinde arabamı park edecek bir yer arıyordum. Kolumdaki saatime baktım, seminerin başlamasına vakit vardı. Belki bir kahve içer etrafı gezerim diye düşündüm. İşte burası park için gayet güzel bir yere benziyordu. Tam park ederken duyduğum sesle sert bir fren yaptım. ‘’Hey dikkat etsene ya!’’ diye dışarıdan biri bağırmaya başladı. Önümde kimse yoktu, ses arabanın arkasından geliyordu. Aynadan baktığımda genç bir üniversitelinin bana saydırarak kolunu tuttuğunu gördüm. Arabadan hızla indiğimde karşımdaki adam sinirle bana bakıyordu. ‘’Çok özür dilerim. İyi misin?’’ dedim telaşla. Genci hızla baştan aşağı süzmüş, ciddi bir şekilde yaralanmadığından emin olmuştum. Arkama bakmadığım anda ona çarpmış olmalıydım. Ne sakarsın Neva ya… ‘’Ben iyim de sen bence araba kullanma! Hatta hiçbir şey kullanma!’’ diye bağırıp yanımdan uzaklaşmaya başladı. Arkasından şaşkınlıkla bakakalmıştım. Bu kaba tavrını yaşına vermeliydim. Bilerek yapmamıştım ki! Özür bile dilememe fırsat vermemişti, Tarih tekerrür mü ediyordu yani? Sinirle gülmeye başladım. Hatta gülmekle kalmamış kahkaha atıyor, gözlerimden yaş geliyordu. Etraftaki garip bakışlar umurumda bile değildi. İlk defa kaza yapmıyordum. Geçmiş gözümün önünde belirivermişti. *** Yeditepe Üniversitesi kampüsü fazlasıyla büyüktü ve dik yokuşlardan oluşuyordu. Bende öğrenciyken kampüs içinde kullanmak için tozpembe bir Vespa Motor almıştım. Rengine ilk gördüğüm an âşık olmuştum. Kullanması zor olmasa gerekti. Altı üstü bir motordu. Sonuçta bisiklet kullanabiliyordum değil mi? Maalesef umduğum gibi yetenekli çıkmamış, motor deneyimim sandığımdan da kısa sürmüştü. O gün derse yetişmek için acele ediyor ama acemi olduğumdan bir türlü fren ve gaz kollarının ayarını tam yapamıyordum. Aksilik bu ya! Önüme kocaman bir yürüyen maket çıkmış, korkuyla fren yerine gaza basmıştım. Sert bir şekilde karşımdaki her neyse ona çarpmıştım. Düşerken belimden kavrayan kol sayesinde yere çakılmaktan son anda kurtulmuştum. Bu çarpışmada maket dâhil her şey bir yana savrulmuş, ben de çarptığım kişinin üstüne düşmüştüm. Gözlerimi korkuyla açtığımda karşımda bir çift mavi göz telaşla bana bakıyordu. Sanırım bu çocuk çarptığım maketin sahibiydi… Kaza anında resmen bedenlerimiz bütünleşmiş üstüne çullanmıştım! ‘’Çok özür dilerim! Ben seni hiç görmedim! Gerçekten istemeden oldu...’’ dedim korkuyla. Belime o kadar sıkı sarılmıştı ki nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Karşımda uzun uzun bana bakıyor ama bir türlü cevap vermiyordu. Allah’ım kafasını falan mı çarptı acaba? Gayet beyin sarsıntısı geçiriyor olabilirdi. Neden konuşmuyordu?... Ya başım belaya girerse?... Of Neva ya… Senin neyine motor kullanmak… ‘’Sen iyi misin?’’ dedi meraklı bir şekilde. Hala aynı pozisyonda duruyorduk. Yerde yatmış yüzümü dikkatlice inceliyordu. Bakışları fazla mı cüretkârdı? Ne yapıyordu bu çocuk?... ‘’Sanırım evet. Sen?…’’ dedim. Telaşım yerini meraka bırakmıştı. Olayın şokunu atlatmış, onu izlemeye başlamıştım. Kumral saçlarını dağınık bırakmıştı. Beyaz ve pürüzsüz teniyle resmen güneşte parlıyordu. Karakteristik çene hattı ona gizemli bir hava, aynı zamanda da yakışıklılık katıyordu. Yüzündeki en etkileyici yer kesinlikle mavi gözleriydi. Fazla mı derin bakıyordu? Uzun süre bakıldığında insanı etkisi altına alıyordu bu gözler. ‘’Maketim!...’’ diye korkuyla söylendi. Bir anda hızla doğruldu ve beni tek hareketiyle üzerinden çekip aldı. Hazırlıksız yakalandığımdan hafifçe sendelemiştim. Pembe kaskım gözlerime doğru gelmiş görüş açımı kapatmıştı. Ağır kaskı başımdan yukarı doğru ittirmekle uğraşıyordum. Çarptığım çocuk maketinin yanına koşar adım gitmiş ve yere doğru eğilmişti. Yüzünde sanki enkaza bakıyor gibi ifade vardı. Durum o kadar kötü müydü? Anlamayan gözlerle yaklaşık bir metre eni olan dev makete bir de ona bakıyordum. Of Neva… Bir bu eksikti gerçekten! Ne yapacaktım ben şimdi? Hayır neyi bozduğumu dahi anlamıyordum ki!... ‘’Şey çok mu kötü? Senin için ne yapabilirim? Özür dilemiş miy-‘’ sözümü hızla kesmişti. ‘’Bazı yerler kopmuş. Bunların yapıştırılması gerek. Jüriye asla böyle çıkamam… Acil hallolması gerek. Teslime yetişir mi ki? ’’ dedi. Telaşla maketine bakarak kendi kendine mırıldanarak konuşuyor, saçlarını sinirle karıştırıyordu. Yanı başında dikilen beni tamamen unutmuştu. ‘’Hey senin kolun kanıyor!’’ dedim korkuyla. Koluna dokunmuş açık yaradan akan kanı durdurmaya çalışıyordum. Motordan düşmeme engel olabilmek için beni havada yakalamış ve yere kapaklanmıştı. Nasibini de yaralanarak almıştı. ‘’Önemli değil boş ver. Şu an daha büyük bir problemim var inan kolum en son düşüneceğim şey.’’ dedi sıkıntıyla. Tüm dikkatini maketindeki yamulan kuleyi düzletmeye vermişti. Öncesinde düz olduğunu tahmin ettiğim yapı şimdi Pisa Kulesi gibi duruyordu. Maketine acıyarak bakıyor, kolundaki kesiği asla umursamıyordu. Tek düşündüğü neye benzediğini anlayamadığım maketiydi. Kendimi berbat hissediyordum. Kolundan damlayan kanla durumu bir hayli kötü görünüyordu. Aceleyle boynuma taktığım fuları alıp koluna bağladım. Sonunda yerdeki maketten gözünü almış şaşkınlıkla ne yaptığıma bakıyordu. Kanamayı durdurduğumda gözlerine dikkatle baktım. ‘’Kendimi yeterince kötü hissediyorum. Zaten maketini de bozdum, bari yaran mikrop kapmasın olur mu?’’ Kolunu kontrol edip sıkıca sardığımdan emin oldum. ‘’Şimdi ne yapmam gerektiğini söyle. Bir çözümü vardır değil mi?’’ dedim. Yerdeki maketi işaret ederek. Düşünceli bakışlarını yüzümde gezdirdi. Bu çocuk düşünürken bile fazlasıyla çekiciydi. Kendi gel Neva!... Odaklan! Şu an bir kaosun tam ortasındasın. Hem de sebebi sensin… Ani bir kararla ağır maketi yerden dikkatlice kaldırdı ve kollarıma doğru yavaşça bıraktı. Dengem sarsılmış yine de tutmayı başarmıştım. Şaşkın bakışlarla ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Kastettiğim kesinlikle bana vermesi değildi. ‘’ Sen maketi Mimarlık Fakültesi’ne bırakıyorsun. Orada bir toplama alanı var. Öyle korkuyla bakma bana çok basit bir şey! İşte adımı soyadımı, teslim saatini yazacaksın ve maketin kalanını da bozmadan sağ salim bırakacaksın. Bende jürideki hocalar gelene kadar yapıştırıcı ve kırılan malzemeleri bulup geleceğim tamam mı?’’ dedi telaşla. Çoktan yere düşen sırt çantasını ve çizim dosyalarını hızla toplamaya başlamış, bana yapacaklarımı sıralıyordu. ‘’Nasıl yani neden sen vermiyorsun? Yapıştırıcı almaya ben gitsem? Hem ben ne anlarım jüriden? Hiç iyi bir fikir değil bu!’’ dedim. Bütün gücümle karşımdakine itiraz ediyordum. ‘’Bak iki gündür uyumuyorum ve maket dışında yanıma hiçbir malzeme almadım. Nereden bilebilirdim ki biri motoruyla gelip günlerdir uğraştığım maketimi bozacağını… Şimdi ben kırtasiyeye gideceğim sende teslim etmeye. Aynı anda iki yerde olamam. Ayrıca şu an sana hangi malzemeleri alacağını anlatmam çok daha zor olur.’’ dedi. Yüzünden sabrının taştığını anlayabiliyordum. Sessiz kaldığımı görünce konuşmaya devam etti. ‘’Bu maket teslim saatinde orda olmazsa dönem boyu yaptığım projeden kalırım. Bursumun yanmasını ikimiz de istemeyiz değil mi?’’ İmalı bir şekilde bana bakıyor, onay bekliyordu. ‘’Of tamam geleceksin ama? Yani ben ne yapacağımı bilemem ki?...’’ dedim heyecanla. Elime tutuşturduğu maketi motorun arkasına yerleştirmeye çalışıyordum. ‘’Geleceğim güzelim. Merak etme sen.’’ dedi. Gözünü kırpmış ve bana gülümsemişti. Arkasını dönerek koşar adım kırtasiyeye doğru gidiyordu. Ne demişti bana o? Güzelim mi dedi? Evet, yanlış duymamıştım. Gülüşü dikkatimi dağıtmış, dengemi alt üst etmişti. Arkasından bakakalmıştım. Bir dakika… Adını bile bilmiyordum ki!... ‘’Hey senin adın ne?!’’ diye bağırdım. Hızla arkasını döndü ve bana bakarak adını haykırdı. ‘’Baran AKTÜRK!...’’ Artık yürümüyor koşarak uzaklaşıyordu. Acelesine bakılırsa vaktim gittikçe azalıyordu. Hızla motora atlayıp Mimarlık Fakültesi’ne doğru ilerlemeye başladım. Binaya vardığımda motoru kapıda bırakıp, boyum kadar maketi hızla kucakladım ve içeri daldım. Başımdaki pembe kaskım ve elimdeki maketle nasıl göründüğümü tahmin etmek zor değildi. Neyse ki insanları takip edip Baran’ın dediği yeri bulmuştum. Nefes nefese kalsam da sonunda yetişmeye başarmıştım. Öğrencilere sora sora teslim listesini de bulmuştum. Baran’ın ismini hızla listeye yazdım. Baran ne? Soy ismi neydi bu çocuğun? Düşün Neva!... Türklü bir şeydi… Evet evet Baran AKTÜRK’dü!... Görevimi layıkıyla yerine getirmenin mutluluğuyla listeye bakıp derin bir nefes verdim. Sonunda başarmış, yaptığım kazayı biraz olsun telafi edebilmiştim. Yani öyle umuyordum… Yamuk duran makete baktım. Sanırım havalimanı projesiydi. Oyuncak uçakların bir kanadını da kırmıştım. Yine de fena görünmüyordu. Kesinlikle son dokunuşlara ihtiyacı vardı. Bakışlarım etrafta kaydı. Nereye düşmüştüm ben böyle? Gerçekten ilginç bir bölümdü mimarlık. Yabancı gözlerle duvara asılan çarşaf kâğıtlara ve projelere bakıyordum. Bugün mimarlığın kesinlikle bana göre bir şey olmadığını anlamıştım. Saatime sabırsızlıkla baktım. Baran henüz gelmemişti. Miras Hukuku dersime geç kalacaktım. Maalesef yaptığım devamsızlıklar yüzünden bugün derse girmezsem kalacaktım. Ne yapsam ki? Zaten maketi bırakman yeterli demişti. Başında bekle dememişti ya! Çantamdan çıkardığım not kâğıdını elime aldım. ‘’Maketini sağ salim (Kulen yamulmuş ve uçak kanadın biri kırılmış olabilir) teslim ettim. Umarım jürin iyi geçer! Tekrar bu ufacık kaza için çokkkk özür dilerim…’’ Maketine Çarpan Kız Yazdığım notu projesinin üstüne hızla bıraktım. Adımı bilerek yazmamıştım. Benden şikâyetçi olabilirdi değil mi? Hukuk öğrencisi olarak her ihtimali düşünmem gerekiyordu. Son defa Baran’ın maketine baktım. Güvenli bir şekilde durduğundan emindim. Üstünden Neva YILMAZ geçmesine rağmen yine de sağlam görünüyordu… Artık gönül rahatlığıyla dersime gidebilirdim.
BÖLÜM SONU Evet arkadaşlar bölüm nasıldı? Bolca Baran’lı oldu sanki :) Geçmişi aydınlatmanın vakti çoktan gelmişti :) Daha anlatacak çok şey var :) Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum :)
|
0% |