@busrauzun
|
Merhaba arkadaşlar rötarlı da olsa yeni bir bölümle karşınızdayım :) Keyifli okumalar Yerde yatan Baran’ı omuzlarından sarsıyor, tepki vermesi için dua ediyordum. Yanına çömelmiş, korkuyla uyanmasını bekliyordum. Ağlamaktan akıllıca düşünemiyordum ki! Ne yapmıştım ben böyle? Resmen elimdeki cam vazoyu kafasında parçalamıştım. Yerde oluşan kan birikintisine her baktığımda daha da telaşlanıyordum. Baran’ın ne işi vardı evimde? Yoksa başından beri burada mıydı? Tabi ya! Fuları bırakan oydu. Beni saatlerce beklemiş olmalıydı. ‘’Baran sesimi duyabiliyor musun? Lütfen uyan çok korkuyorum!’’ Hala kıpırdamadan boylu boyunca yerde yatıyordu. Kanamasını durdurmaya çabalıyor ama bir türlü başarılı olamıyordum. Kana bulanmış titreyen ellerime telaşla baktım. Düşün Neva! Ne yapacaksın şimdi? Telefon!... Evet evet telefonumu alıp bir an önce yardım çağırmam gerekiyordu. Baran’ı salonda yalnız bırakmış, koşar adım mutfakta olduğunu hatırladığım telefonumu aramaya başlamıştım. Elime gelen eşyaları hızla etrafa savuruyordum. Mutfağı resmen savaş alanına döndürmüştüm. Neredeydi bu lanet olası telefon!... Gözlerim ağlamaktan bulanık görüyor, yine de pes etmiyordum. ‘’Neva…’’ Baran’ın güçsüz sesini duymamla hızla salona tekrar geri döndüm. Baran, başını tutarak yerde oturuyordu. Titreyen bacaklarıma rağmen sendeleyerek yanına vardım. ‘’Baran! İyi misin?! Ben seni görmedim. Bilseydim…’’ ağlayarak konuşmaya çalışıyor, telaştan sesim fazla yüksek çıkıyordu. ‘’Tamam sakin ol Neva, İyiyim gerçekten. Benim kafam sağlamdır. Öyle kolay kırılmaz.’’ dedi gülümseyerek. Yaralanmasına rağmen espri yapabildiğine göre iyi durumda olmalıydı. ‘’Hemen hastaneye gidiyoruz. Doktorun seni görmesi lazım.’’ Baran’ın yanına çömelmiş, belinden tutarak yerden kalkmasına yardımcı oluyordum. Neyse ki bana direnmeden kolunu boynuma doladı. ‘’Sen bana mı sarılıyorsun öyle’’ dedi acıyla gülümseyerek. Boy farkına rağmen ona ters bir bakış atmamla hızla susmuştu. ‘’Tamam tamam konuşmuyorum.’’ dedi. Yakınlığımızı fırsat bilerek bana daha da fazla sokuluyordu. Tanıdık kokusunu içime çektiğimde kalbim hızlı çarpıyor, bu mesafe heyecanlanmama sebep oluyordu. Kendine gel Neva! Görmüyor musun halini? Baran bu olayı da kullanıyor işte. Yüzünden akan kanları görmesem onun yaralı olduğuna asla inanmazdım. Evden çıkıp arabanın yanına varıncaya kadar beni sessizce izlemekle yetinmişti. Bakışlarını üstümde hissediyor, onunla göz teması kurmaktan kaçınıyordum. Hızla arabanın kapısını açıp Baran’ın koltuğa yerleşmesine yardım ettim. Bir yandan kemerini bağlamaya çalışıyor, kana bulanmış ellerimin titremesine mani olamıyordum. Baran elimi kavrayarak beni durdurdu ve göz teması kurmamı bekledi. ‘’Neva ben iyiyim... Şimdi şu lanet olası kemeri bırak ve arabayı çalıştır tamam mı güzelim?’’ dedi sakin bir sesle. Sıcak nefesi yüzüme vuruyor bakışlarıyla beni etkisi altına almayı başarıyordu. ‘’Hı hı.’’ kafamı sallamakla yetinmiş, koşarak direksiyonun başına geçmiştim. Asker gibi Baran’ın talimatlarını yerine getiriyordum. Aklımsa yaşadığım korkudan düşünmeyi çoktan reddetmişti. Bu geceki tek şansım hastanenin oturduğum eve yakın olmasıydı. Arabayı hızla kullanıyor, bir yandan da Baran’ı kontrol ediyordum. Beni rahatlatmak için gülümsemeye çalıştığını görebiliyordum. Acı çektiği her halinden belli oluyordu. Eliyle başını tutuyor, parmaklarının arasından akan kana aldırış etmiyordu. Lanet olası kanama neden durmuyordu ki?! Cebime sıkıştırdığım fuları hatırlayınca hızla çıkarıp Baran’a uzattım. ‘’Ne kadar steril bilmiyorum ama belki yardımcı olur…’’ dedim üzüntüyle. Bu fular ne zaman ortaya çıksa onu bir şekilde yaralamayı başarıyordum. Gülümseyerek elimdeki fuları aldı ve başına tampon yapmaya başladı. ‘’Bende ne eksik diyordum.’’ dedi yorgun bir tebessümle. Yol boyunca arabanın içerisinde derin bir sessizlik hâkimdi. Odaklanmaya çalışıyor, ölümcül sessizlik dikkatimi dağıtıyordu. Hastaneye bir an önce varma gayreti içerisindeydim. Baran, sandığının aksine gerçekten kötü görünüyordu. Ya da durumunu bana belli etmemeyi tercih ediyordu. ‘’Sakın uyuma tamam mı?! Hastaneye varana kadar bilincin açık kalmalı. Beni duyabiliyorsun değil mi?’’ Telaşla ona bakıyordum. Baran’ın gözleri yarı kapanır vaziyetteydi. ‘’Öldüm de bir melek benimle konuşmuyorsa evet… Seni duyabiliyorum Neva…’’ dedi güçsüz bir sesle. Kana bulanmış yüzünün aksine hala gülümseyerek bana bakıyordu. ‘’İyi. O meleğin Azrail olmasını istemiyorsan uyanık kal.’’ bağırarak konuşuyor, uyanık kalmasını amaçlıyordum. Hastanenin ışıklarını görür görmez içim rahatlamıştı. Aniden sert bir fren yaparak acilin önünde arabayı durdum. Dışarı çıkar çıkmaz var gücümle yardım çağırmaya başladım. ‘’Arabada yaralı var!.... Çok kan kaybetti. Başına sert bir darbe aldı… Lütfen ona yardım edin!’’ gördüğüm herkese aynı şeyleri söylüyor olabildiğince insanı Baran’ın başına topluyordum. Sağlık görevlileri Baran’ı arabadan yavaşça çıkartarak sedyeye yatırmıştı. Onu müşahede odasına doğru getiriyorlardı. Endişeyle sedyeyi takip ediyor, Baran’ın kapanan gözlerine korkuyla bakıyordum. Artık ayık kalmaya dayanamamış, bilinci tamamen gitmişti. ‘’Hanımefendi içeri giremezsiniz. Burada bekleyin.’’ Hemşirenin beni durdurmasıyla kalakalmıştım. Öylece acilin önünde dikiliyor, odaya girip çıkanları seyretmekten başka elimden bir şey gelmiyordu. Zaman geçmek bilmiyordu. Sürekli hastane koridorunda volta atıyordum. Doktorların iyi bir haber vermesi için dua ediyordum. Kıyafetlerim baştan aşağı kan olmuştu. Bu halimi her gördüğümde daha da korkuyordum. Neden bu kadar uzun sürmüştü? Şimdiye kadar haber vermeleri gerekmez miydi? Odadan çıkan doktoru görmemle hızla soluğu yanında aldım. Söyleyeceklerini can kulağıyla dinliyordum. ‘’Hasta yakını siz misiniz?’’ dedi doktor. Elindeki dosyaya bakıyor sakin bir sesle konuşuyordu. ‘’Evet yani sayılır. Durumu nedir? Ciddi bir şeyi var mı? Çok kan kaybetti. Yani kanaması hiç durmadı anlatabiliyor muyum? ’’ dedim telaşla. Hızla konuşuyor, kaygıdan elim ayağıma dolanıyordu. ‘’Hastanın kafasına dikiş atıldı. Röntgenleri de temiz. Bu gece gözlem altında tutacağız. Refakatçi olarak yanında siz mi kalacaksınız?’’ ‘’Evet evet ben kalırım. Ne zaman görebilirim onu?’’ resmen içime su serpmişti. Bütün gece yaşadığım korku sonunda yerini mutluluğa bırakmıştı. Doktorun söylediğine göre Baran’ın durumu gayet iyiydi. ‘’Şu an uyutuyoruz. Normal odaya alındığında görebilirsiniz. Geçmiş olsun.’’ ‘’Çok teşekkür ederim.’’ dedim gülümseyerek. Resmen kuş gibi hafiflemiştim. Doktor hafif bir baş selamıyla yanımdan ayrıldığında koridordaki koltukta yığılıp kaldım. Bedenim bütün gece stresten kaskatı kesilmiş, ancak şimdi rahatlayabilmişti. Sevinçten ağlamaya başlamıştım. Baran iyiydi. Korkacağım bir şey kalmamıştı. Artık derin bir nefes alabilirdim. Kapı açılıp Baran’ı dışarı çıkarttıklarında hızla yerimden doğruldum. Başındaki kocaman sargıyı görmemle yüzümü acıyla buruşturdum. Kafasına kaç dikiş atıldığını tahmin etmem zor olmuyordu. Canı fazlasıyla yanmış olmalıydı. ‘’302 Numaralı odaya yerleştireceğiz. Bizimle gelebilirsiniz.’’ dedi hemşire. Başımla hemşireyi onaylayarak sedyenin peşine takıldım. Baran’ın yüzünü incelemekten kendimi alamıyordum. Bebekler gibi uyuyordu. Ne kadar da masum görünüyordu. Sanki yıllar önce beni terk eden adamdan eser kalmamıştı. Tanıdığım eski Baran oluvermişti. Odaya alındığında yandaki refakatçi koltuğuna doğru yerleştim. Hemşire son defa serumu kontrol etmiş ve bizi yalnız bırakmıştı. Baran, yatakta öylece savunmasız yatıyordu. Bense gözlerimi ondan bir an olsun ayırmıyordum. Yaşadığım kaybetme korkusundan mı bilmiyorum ama cesaretimi toplayıp Baran’ın elini tuttum. Yanlıştı biliyorum. Uyanacağını bilsem asla yapamayacağım bir hareketti bu. Neyse ki ağır ilaçlar etkisindeydi ve bütün gece uyuyacaktı. İstemsizce gülümsedim. Onu doya doya izleyeceğim bir gecem vardı. ‘’Keşke böyle olmasaydı. Bu hale nasıl geldik biz?...’’ sessizce akan gözyaşımı sildim. Cevap veremeyeceğini bilsem de onunla konuşmak iyi geliyordu. Yanımda olması dahi beni rahatlatıyordu. Hareketsizce yatan Baran’ın yüzünü özlemle incelemeye başladım. Her gördüğümü ayrıntıyı aklıma kazımaya çalışıyordum. Uyanmasın diye saçlarını yavaşça okşayıp bir yandan da elini tuttum. Ona korkmadan dokunmayalı kaç sene olmuştu acaba? Dört?... Belki de beş sene… Yorgunluktan Baran’ın başucunda uyuya kalmıştım. Belki de en rahatsız pozisyonda ama en huzurlu uykumu uyuyordum. Sabaha karşı odaya giren hemşirenin sesiyle yerimden sıçrayarak uyandım. ‘’Günaydın prenses…’’ dedi Baran. Yorgun ama içten bir gülümsemeyle beni izliyordu. ‘’Sen ne zaman uyandın?’’ dedim yataktan uzaklaşarak. Yakalanmış olmanın utancı içerisinde gözlerimi ondan kaçırıyordum. ‘’Yaklaşık bir saat önce. Keşke hiç uyanmasaydın Neva’m. Öyle güzeldin ki…’’ dedi. Hemşire tansiyonunu ölçerken Baran’ın söylediklerini duymuş, çaktırmadan gülümsemeye başlamıştı. Kadın resmen imrenerek bana bakıyordu. Benimse utançtan yüzüm kıpkırmızı olmuş heyecandan elim ayağım dolanmıştı. ‘’Hemşire Hanım bugün çıkabiliriz değil mi?’’ Konuyu değiştirmeye çalışıyordum. ‘’Tansiyonu normal. Çıkabilirsiniz. Aralıklarla pansuman yaptırmayı unutmayın. Geçmiş olsun.’’ ‘’Teşekkür ederiz.’’ Gönül rahatlığıyla etrafa en içten gülücüklerimi saçıyordum. Kapıdan içeri giren polis memuruyla gülümsemem yüzümde donup kalmıştı. Daha Baran’ın ifadesi alınacaktı. Maalesef onu bu hale gelmesine sebep olanda bendim. ‘’Baran Aktürk. Uyandığınıza göre ifadenizi alabiliriz. Nasıl yaralandığınızı hatırlıyor musunuz? Sizi kim bu hale getirdi?’’ dedi polis memuru ciddi bir ifadeyle. ‘’Kendim koşarken düştüm memur bey. Aksilik işte. Biraz sakarımdır da…’’ dedi Baran rahatça. Nasıl bu kadar profesyonel yalan söyleyebiliyordu? Yüzünde mimik oynamıyordu. Bıraksa beni bile ikna edecekti. ‘’Düştünüz… Siz öyle diyorsanız adli bir işlem yok demektir. Geçmiş olsun Baran Bey.’’ polis memuru bana imalı bir şekilde bakıyordu. Baran’ın söylediklerine inanmadığını vücut diliyle de olsa gösteriyordu. Odadan çıkan polisin arkasından çoktan ayaklanmaya başlamış olan Baran’a şaşkın bir şekilde bakıyordum. ‘’Neden doğruyu söylemedin? Bunu yapmak zorunda değildin.’’ dedim sinirle. Beni korumasına ihtiyacım yoktu. ‘’Sana o kadar şey borçluyum ki Neva… İnan bu yanında hiç bir şey kalır.’’ dedi. Ani bir hareketle hastane önlüğünü üstünden çıkartmış, karşımda yarı çıplak durmaya başlamıştı! Tanıdığım Baran’dan çok daha farklı görünüyordu. İnsan cezaevinde bu kadar spor yapılabilir miydi? Kesinlikle kusursuz bir vücuda sahipti. Onu seyretmemek elimde değildi. Heyecandan kuruyan boğazıma rağmen zorda olsa yutkunmayı başarmıştım. Oda fazla mı sıcaktı? Toparlan Neva!... Gururun nerede senin… Bırakma kendini… ‘’İzin verirsen dolaptan kıyafetlerimi alacağım’’ dedi gülümseyerek. Gözlerimi Baran’ın kaslarından alamamış, onu dikizlediğimi resmen fark etmişti. ‘’Tabi.’’ diyerek dolabın önünden hızla çekildim. Utancımdan yerin dibine girmeme çok az kalmıştı. Baran yavaş hareketlerle tişörtünü üstüne geçirdi. Bakışlarımın üzerinde olduğunu hissetmek onu fazlasıyla keyiflendirmişe benziyordu. Sıra ceketini giymeye gelmişti. Bu çocuk bana eziyet olsun diye mi böyle yavaş giyiniyordu? Baran aniden sendelediğinde hızla onu kolundan tuttum. Gözünü kırparak gülümsedi. ‘’Sanırım ceketimi sen giydirsen daha iyi olur. Bayılırım falan şimdi başına iş alma.’’ dedi. Baran muzip bakışlarla bana bakarken yaralı olduğuna dair bütün inancımı yitirmeme sebep oluyordu. ‘’Bayılacak kadar kötü değilsin merak etme. Fazlasıyla kalın kafalı çıktın baksana.’’ dedim imalı bir şekilde. Yine de elindeki deri ceketi almış ve giyinmesine yardımcı olmuştum. Ne kadar hızlı bu hastaneden çıkarsak benim için o kadar iyi olacaktı. *** Baran’ı kazasız belasız eve getirmiştim. Salonumdaki kanepeye yayılmış, halinden fazlasıyla memnun bir şekilde oturuyordu. Onu yaralıyken yalnız bırakmaya gönlüm razı gelmemişti. Yüce gönüllü Neva iş başındaydı işte. Kanlı kıyafetlerimi dahi değiştirmeden salondaki olay mahallini temizlemeye başlamıştım. Yerdeki kanları görünce aklıma dün gece yaşadığım korku dolu anlar geliyordu. Asla unutamayacağım geceler listemin arasına bir yenisi daha eklenmişti. Nedense bu listemin çoğu maddesi Baran’laydı. ‘’Neva ne yapıyorsun elini keseceksin.’’ Baran hızla yanıma gelmiş, elimdeki camları çekip almıştı. Yere çömelerek hızla cam parçalarını toplamaya başladı. ‘’Merak etme canımın daha fazla yandığı zamanlar oldu bir cam parçasından korkacak değilim.’’ sinirle camları toplamaya çalışırken tabi ki elimi kesmiştim. ‘’Ah!’’ ağzımdan çıkan iniltiyle Baran’ın elimi kavraması bir olmuştu. ‘’Neden söz dinlemiyorsun Neva. Bak elin kesilmiş işte.’’ üzüntüyle avuçladığı elime bakıyor, dikkatle yaramı inceliyordu. Baran’ın bu merhameti karşısında sinirlerime hâkim olamıyordum. Hızla yerden doğrulmuş ondan hesap sormak istemiştim. ‘’Ne yapmaya çalışıyorsun sen! Bu tavırlar da neyin nesi? Beni önemsiyormuş gibi davranma Baran! Sürekli karşıma çıkıp duruyorsun… Amacın ne senin?!’’ sinirden sesim titriyor ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. ‘’Bana çok kızgınsın biliyorum. Ama bilmediğin şeyler var Neva…’’ dedi. Benim aksime karşımda sakinliğini korumayı başarıyordu. Evin dış kapısına inen seri yumruklara Ali’nin sesini duymam bir olmuştu. Bütün gece hastanedeyken benden haber alamamış, merak etmiş olmalıydı. Olayın telaşıyla telefonumu yanıma almayı unutmuştum. Kapıya doğru yeltendiğim anda Baran kolumdan tutarak beni durdurmuştu. ‘’ Neva… Eğer o kapıyı açarsan üçümüz için her şey değişecek… Gerçekleri öğrenmeye hazır mısın?’’ Bölüm Sonu Evet arkadaşlar uzun bir bölüm oldu sizce nasıldı? Artık gerçeklerden kaçamayacağımız bir noktaya gelindi bakalım diğer bölümde neler olacak? Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın yazarınızı mutlu edin Seviliyorsunuz
|
0% |