@buyalnizcasitemm
|
Henüz sekiz yaşlarında olmalıyım , ne yaptığımdan habersiz sönmüş sobayı tekrar yakmaya çalışıyordum aylardan hangisiydi pek hatırlamıyorum ama dışarıda feci bir soğukla beraber yağmur damlaları vardı mert sigara delikleriyle bezeli rengi solmuş battaniyeye sarılmış camdan yağmuru izliyordu küçük ellerim sobanın is olmuş demir parçalarına temas etmekten yer yer siyaha boyanmıştı sobanın içine evde bulduğum çer çöp birde korka korka attığım türkçe kitabımı kutuda son bir kaç tane kalan nemli kibritle tutuşturmaya çalışıyordum epeyde acıkmıştım sobayı yakabilirsem belki yiyecek Bir şeyler yapmayı deneyebilirim diye düşündüğümü hatırlıyorum son kalan kibrit sobanın içine doğru düşerken karanlığın içinde beliren küçük alevle sevinçle alkışlayıp merte dönmüştüm
“ bak ablacığım sobayı da yaktım şimdi ısınacak içerisi acıktın mı?”
Elbette acıkmıştı iki gündür yemek yememiştik. Ne yazık ki paramız da yoktu evde olan üç beş parça şeyde suyunu çekmişti
“ mert ben bakkala gidip sana süt alacağım tamam mı sakın dışarı çıkma kapıyı biri çalarsa da sakın açma “
mert o sıralar dört yaşındaydı konuşmakta güçlük çekiyordu başını onaylarcasına aşağı yukarı sallayıp bakışlarını tekrar cama çevirdiğinde eski pembe hırkayı üzerime geçirip dışarıya atmıştım kendimi bakkal ve evin arası iki dakikalık bir mesafeydi sonunda bakkalın o boncuklu ip perdesinin arasından dükkana adımladığımda utana sıkıla tezgahın arkasında asık bir suratla bulmaca çözen kazım amcaya seslendim
“ kazım amca ben süt ve makarna alacaktım, annem gelince parasını verecek “
o nemrut adamın hala yüzü gözümün önünden gitmiyordu kaşlarını mümkünmüş gibi biraz daha çatmıştı öyle fena bakıyordu ki çocuk aklımla korkmuş bir adım geriye çekilmiştim
“ yok sana süt müt hadi işine bıktım senden de annen olacak o kadından da borcunuz boyunuzu aştı be! hadi başka kapıya .“
İşittiklerim gözlerimi doldururken çaresizlik bu ya ısrar etmek için tekrar açmıştım ağzımı zaten yaşı büyük olsa insanın bunca laftan sonra döner giderdi çocuk kalbim yediği lafları kolayca yutabilmişti
“ kazım amca nolursun kardeşim çok aç sadece süt versen olmazmı yemin ederim annem gelince verecek bu sefer “
O halimi hatırladıkça kalbim sanki on parçaya ayrılıyordu
Arkamdan gelen sesle başımı kapıya çevirmiştim gelen yan komşumuz Zeliha teyzeydi
“ utanmıyor musun şuncacık sabiyi kapından çevirmeye kazım efendi insanlık bitmiş vah vah ne istiyorsa ver çocuğa benim hesabıma yaz “
Zeliha teyze iki elini omzuma koymuş ayıplarcasına bakıyordu kazım amcaya onun yerine ben utanıp başımı delik ayakkabılarıma indirmiştim bile tabi kazım amca dikenli sözcüklerini hiç esirgemedi
“ senin hesabında hayli kabarıyor zeliha bacı “
Merakla başımı kaldırıp zeliha teyzeye çevirmiştim bakışlarımı ne varki zeliha teyze eli maşalı kadınlardandı
“ kabarıyorsa sana mı kabarıyor her ay başı ödemiyor muyum verecek misin vermeyecekmisin vallahi rezil ederim seni mahalleye kimseciklerde gelmez dükkanına sinek avlarsın “
Kazım amca bu tehditten etkilenmiş olmalı ki süt ve makarnayı elime tutuşturmuş sinirle bakmıştı yüzüme zeliha teyze ‘ekmekte ver ekmekte’ diyince birinin ilk kez sinirden morardığına şahit olmuştum . Zeliha teyze elimi tutmuş elimdeki torbayıda almıştı birlikte yan yana olan evlerimize doğru yürüyorduk yağmur dinmiş sayılırdı
“ Annen gitti yine değil mi ? Ah elime bi geçirsem saçını başını yolacağım o kadının “
Cümlenin sonunu mırıldanmıştı lakin duymam kaçınılmazdı
“ evet üç gün oldu gideli bu defa ne zaman döneceğini de söylemedi “
Zeliha teyze cevap veremeden bizim evin kapısına gelmiştik bile benimle göz teması kurmak için dizlerinin üzerine çöküp yırtık hırkamın tek başına kalmış düğmesini ilikledi
Derince iç çektiğini anımsıyorum
“ Eleni , bir şey lazım olduğu vakit hemencik yan taraftayım biliyorsun kızım bi kapıyı çal yeter havalarda epey soğudu sobayı yakabiliyor musun ? “
Başımı sallamıştım evet anlamında içine sinmemiş olmalı ki benimle içeri gelmişti yetmemiş kendi bahçelerinden biraz odun getirmişti kapı önüne hem sobayı yakmış hemde bize makarna pişirmişti karnımız doyunca merti ve beni güzelce yıkamış öylece ayrılmıştı evden . Sonraki bir hafta zeliha teyze bize ara ara kocasından gizli saklı yemek getirip sobamızı yakmıştı yetişebildiğince .
O haftanın sonunda annem çıkagelmişti kapıyı açtığımda çok sevinmiştim yine gitmek için geldiğini anlayana kadar en azından. Deli gibi evin içinde dönüp eline geçeni eski siyah valize sıkıştırdığını hatırlıyorum hali hal değildi kızıl boyalı saçları birbirine girmiş zaten mor olan göz altları iyice çökmüştü o zamanlar bilmiyordum ama annem pavyonda çalışıyordu
“ Anne yine gidecek misin , nolur bizi bırakma mert çok üzülüyor bende çok üzülüyorum ben yemek yapamıyorum hep aç kalıyoruz “
Annem beni duymuyor gibiydi
“ biktim artik sizden çekil ayağimin altindan ”
Bozuk türkçesiyle ondan sık sık duyduğum o cümleyi tekrar söyledi , ardından beni iteleyip yanımdan öylece geçtiğini hatırlıyorum kapıya yönelmişti hızlıca koşup ellerimi iki yana açmış kapıya siper etmiştim aklımca gitmesine engel oluyordum
“ anneciğim yalvarırım bir daha seni hiç üzmeyeceğiz hiç yaramazlık bile yapmayacağız lütfen bizi de götür “
Gözlerinin dolduğunu yakaladım küçük bir an yada öyle olsun istediğim için aklım bana oyun oynadı bilmiyorum
“ eh yeter , eleni çekil dedim sana bu zirvaliklara son ver ! “
Kolumdan tutup beni odanın içine savurdu popomun üzerine düşmüştüm ellerimle son anda durdurmuştum kendimi bi anlığına elini kapının kulpundan ayırıp bir iki adımla yanıma ulaştı bir dizinin üzerine çöküp eliyle çenemi kavradığında vazgeçtiğini gitmeyeceğini sanacak kadar çocuktum
“ Eleni ah yavrimu , bu isler aklinin yetmeyeceği kadar büyük ama sana son bir akil vereceyim sakina peşime düşme , kimseye güvenme , beni unut “
Onun için son ağlayışım olduğunu bilmeden iki yanağımdan süzüldü göz yaşlarım . Kapıyı çarpıp çıkmış arkasında biri sekiz diğeri dört yaşında iki çocuk bırakmıştı .
✨
Kimsesizliğin de getirdiği bazı şeyler vardı kötü değilde iyi yanlarından bahsediyorum yetimhane çıkışlı bir çocuksanız belli sınavlardan sonra genç yaşta devlet memuru olabilmek gibi 24 yaşında evini işini oturtmuş küçük iki artı bir evimde kardeşimle sürdürdüğüm huzurlu bir hayata sahiptim mert üniversite ikinci sınıftaydı bu sene onun için hayli zor geçiyordu hukuk okumaya karar verdiğinde hevesli olsada okurken hevesi hayli kaçmıştı yinede pes etmemesini takdir ediyordum onun benim aksime hayalleri vardı .
Düşüncelerimden sıyrılıp önümdeki dosyaları ellerimin arasında hizalayıp bir kaç kez masaya vurduktan sonra çekmeceye koydum mesaimin bitmesine 15 dakika kalmıştı buradan çıktından sonra merti alıp kent ormanına pikniğe götürecektim yorgun hatta arttırıyorum her an hasta olacak gibi hissediyordum ama söz vermiştim bir kere, iptal etsem mertin bozulacağına emindim üstelik kız arkadaşını da davet etmesini söylemiştim . Eşyalarımı toplayıp trençkotu da astığım sandalyeden alarak odamdan ayrıldım mertin dersi dört buçukta bitiyordu beni üniversitenin yakınlarında bir kafede beklemelerini söylemiştim ama öyle bir trafik vardı ki yanlarına ulaşmak tahmin ettiğimden daha uzun sürecek gibi duruyordu yeşil ışığın yanmasını beklerken yan koltuğa bıraktığım telefonu alıp merti aradım
“ abla ! Seni bekliyoruz kaç saattir nerede kaldın ? “
Sıkıntıyla iç çekip cevap verdim
“ trafik çok yoğun mert gelmeye çalışıyorum ama yarım saat sürer “
“ off abla kızıda bekletiyorum senin yüzünden “
Kaşlarım istemsiz çatıldı
“ beklesin bir şey olmaz ne kıymetli sevgilin varmış beni bekletiyorsun ama saatlerce aman sevgilin beklemesin “
Gücenmiş miydim kıskanıyor muydum saçmalık
“ tamam ablacığım niye kızıyorsun bekliyoruz biz eşşek gibi bekleriz ne olacak öpüyorum seni geldiğinde ara “
Gülümseyerek telefonu yan koltuğa geri bırakacaktım ki arabanın aniden sarsılmasıyla başımı direksiyona çarptım elimi anlıma götürüp acıyan yere dokunduğumda hissettiğim ıslaklıkla dikiz aynasına çevirdim bakışlarımı harika müthiş bir acı ve kanayan anlım sinirle arabadan inip ne olduğunu anlamaya çalıştım siyah , camları filmli bir araba arkadan benim arabama vurmuştu epeyde hasar var gibi duruyordu arabanın şöför kısmından takım elbiseli bir adam inip mahçup bir ifadeyle önce anlıma sonra bana baktı
“ beyefendi duran araca çarpmak nedir ? Nereden aldınız ehliyetinizi sadece soruyorum yaralanmam da cabası ”
Adam bir bana birde içini göremediğim arabasına baktı
“ kusura bakmayın yetişmemiz gereken bir yer vardı polis çağırmadan aramızda halletsek bu işi olur mu ? “
Sinirlerim söyledikleriyle bir kat daha artarken hırsla arabamın kapısını açıp telefonuma uzandım
“ ne münasebet tabi ki polisi arayacağım hem arabama zarar veriyorsunuz hem yaralanmama sebep oluyorsunuz birde aramızda halledelim diyorsunuz “
Ben elimde telefonu sallayıp adama yüksek bir ses tonuyla söylenirken onun kullandığı arabanın yolcu koltuğundan iri yarı göbekli saçları dökülmüş hiçte tekin gözükmeyen bir adam çıktı göz göze geldiğimizde yüz ifadesi değişirken bir eliyle açık kalmasını sağladığı aracın içerisine baktı tekrar bakışları bana dönerken yüzünde tiksindirici olduğunu düşündüğüm bir gülüş peyda oldu , arabanın içine uzanıp bir kadını dışarıya sürüklercesine çıkardığını gördüm kadın zorlukla dengesini sağlayıp dik durabildiğinde bakışlarını bana çevirdi kafamın içinde şimşekler çakıyordu gözleri’min dolduğunu hissettim bu kızıl saçları tanıyordum , renkli acımasız gözleride öyle
“ Ooo Katerina tesadüfün böylesi biricik kızın ne de büyümüş “
Gözlerimdeki yaşları zorlukla geri itip nefrete bürünmüş bakışlarımı annemin üzerinde gezdirdim pahalı olduğundan emin olduğum bir kürk vardı üzerinde hemde bahar havasına rağmen aynı kalitede elbise ve ayakkabıyla taçlandırmıştı kombinini saçları son hatırladığım gibi karman çorman değil parlak ve özenle fönlenmişti bunlar için mi bırakıp gitmişti bizi bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde birşeyin değişmediğine kanaat getirdim hala aynı nefretle bakıyordu yüzüme
“ gidelim latif “
Yıllar sonra beni gördü ve söylediği ilk şey yine gitmekle ilgiliydi ne kötü bir kalp . Ama yanındaki adamın gitmeye niyeti yok gibiydi
“ olur mu karıcım yıllar sonra böylesi bir aile buluşması geldi başımıza Elenide bizimle gelsin yemeğe olmaz mı Eleni ? “
Öfke , yılların nefreti ve en kötüsü merak beni bu iğrenç teklifi kabul etmeye iten yegane şey bizi neye değiştiği merakı
“ aslında haklısın böyle bir tesadüf değerlendirilmeli “ dedim ayakkabılarımdaydı bakışlarım
“ latif ne yapacak bizimle orada bırak allahını seversen “
Aklıma kazımamı ister gibiydi ses tonu sözlerini,adam ona öyle bir bakış atmıştı ki susup arabaya geri yerleşmek zorunda kaldı onların aracı önden ilerlerken arkalarından takip ediyordum pişman mıydım kesinlikle , ama cevaplara ihtiyacım vardı telefonu elime alıp işim çıktığına dair merte kısa bir mesaj attıktan sonra telefonumu kapattım kısa süre sonra oldukça lüks bir restoranın önünde durduğumuzda çantamı alıp arabadan çıktım
Yanlarında yürümeyi midem kaldırmadığından bir iki adım mesafe bırakıp arkalarında yürümeye devam ettim bizi karşılayan bir garson rezerve edilmiş masaya kadar eşlik etti sonunda oturabildiklerinde oturmak için hareketlendim bakışlarım masada onların tam karşısında oturan yabancıya takıldı kim olduğunu merak etmeden duramadım neyse neydi rezil olacak olan onlardı ben yinede soracağımı soracak ve burayı terkedecektim
Rahatsızlıkla yerimde kıpırdanıp annemin yüzünde gezdirdim bakışlarımı ben hariç mekandaki avizelere dahi bakıyor haldeydi
Tanımadığım adamla aramızda bir sandalye kadar vardı konuştuğunda sesindeki nefret ürpermeme sebep oldu
“ bu süs köpeğini getirme demedim mi sana latif “
Şaşkınlıkla gözlerim açılırken adamın başıyla işaret ettiği anneme baktım gördüğü muamele için üzülebilmek isterdim . Latif bey oldukça rahat bir tavırla az önce garsonun servis ettiği şarabını yudumladı
“ cici annenle düzgün konuş oğlum “
Oğlum dedi pekala , bu adam onun oğluysa neden ismiyle hitap ediyordu ki babasına ?kafam iyice karışırken tırnaklarımı avucuma geçirdim annemin içinde olduğu her hangi bir şeyin düzgün olmasını beklemek hataydı zaten
Latifin oğlum dediği adam elini sertçe masaya vurup ayağa kalktığında istemsizce irkildim deliler sürüsüydü bunlar kimsenin aklı yerinde değildi
“ bana bak latif benimle oynama ne halt söyleyeceksen söyle defol git sonra “
Aile içi bir kaç sorunları olduğuna kanaat getirmiştim neyse beni ilgilendirmezdi
“ Armağan yerine otur herkes bize bakıyor , hem bak sana kimi getirdim , üvey kardeşin “
Şokla bir latife bir adının armağan olduğunu öğrendiğim ürkütücü adama baktım ne niyetle gelmiş neler yaşıyordum sanırım armağan bey bu sürprizden pek hoşlanmayacaktı başıma bir şey gelmeseydi bari armağan yavaş bir hareketle sinirden kıpkırmızı olmuş yüzünü bana çevirdiğinde masadan yok olmak istedim
Bana midesini bulandıran bir böcekmişim gibi baktı nereden bildiğimi sormayın yada sorun annemde öyle bakardı Armağanın tepki vermesine izin vermeden araya girdim
“ öncelikle ben kimsenin üvey kardeşi falan değilim bu saçmalıklara daha fazla katlanmak istemiyorum sana sormak istediklerim için gelmiştim buraya cevabımı fazlasıyla aldığıma göre gidiyorum “
Aceleyle yanımdaki boş sandalyeye bıraktığım çantayı alıp buradan çıkmak için hareketlendim hiç gelmemeliydim hiç . Bir kaç adım atmıştım ki duyduklarım beni bastığım yere çiviledi
“ bu yolsuzuda sürtük kızınıda al , siktir git mekanımdan Latif “
Kulaklarım çınlıyordu şiddetli bir sükunetle anneme doğru dönüm
“ senin kızın olmanın getirdiği felaketlerin arasında bu en hafifiydi biliyor muydun ?
Tiksiniyorum senden umurundamıdır bilmiyorum ama midemi bulandırıyorsun keşke ölmüş olsaydın en azından seni iyi hatırlamak için bir sebebimiz olurdu ne yazık ki yaşıyorsun . Bu arada Mert ‘ e öldüğünü söyledim annesinin onu bi çöp gibi bırakıp gittiğini bilmesindense öldüğüne inanması daha hafifti çünkü , mümkünse ölü kal . “
Bakışlarındaki duvarlar hep sağlamdı ama sanırım çatlatmayı başarmış olmalıyım ki gözlerinin dolduğuna şahit oldum seri hareketlerle restorandan çıkıp arabama doğru yürürken boşlukta gibiydim yıllardır onunla hesaplaşmanın hayalini kuruyordum hiçbiri böyle değildi içimdeki o küçük kız çocuğu ufak bir ihtimal olan pişman olduğuna aslında bizi çok sevdiğine inanmak istiyordu ne büyük aptallık , sorun değil dedim kendi kendime halledeceğiz Eleni hep hallettik . Göz yaşlarım görüş alanımı bulanıklaştırırken havanın hafiften kararmasıyla tenhalaşan sokakta kaldırım kenarına bıraktım kendimi hep zordu daima yırtına parçalana gelmiştim bu yaşa çocuk olamadan anne olmayı öğrenmiştim mert için henüz dört yaşındaydı benden daha çok ihtiyacı vardı anneye o gittikten kısa süre sonra ev sahibi bizi evden atmıştı hem beş parasız hemde evsiz kalıvermiştik birden, zeliha teyze ne yapacağını bilemeyince polisi aramıştı polis bizi alıp çocuk esirgeme kurumuna götürdüğünde bana orda hayatta olan ebeveynim olup olmadığını sordular yok demiştim bizim ne annemiz ne babamız yok .
o günden beri mertle ben bir başımızaydık bu hayatta. duyduğum seslerle restoranın çıkışına yönelttim bakışlarımı önce latif bey sonra o kadın tabiri caiz ise yaka paça dışarı atılmış ardından o kadının üzerine giydiği kürk yüzlerine fırlatılmıştı onlar araçlarına binip uzaklaşırken düşündüm belkide latif denen adamda oğluna öyle kötü şeyler yaşatmıştı ki şimdi böyle bir tavırla karşılaşıyordu ne ekersen onu biçiyordun hayatta . Ellerimi yüzüme kapatıp derin bir nefes aldım bu günü hiç yaşanmamış farzedip devam etmeliydim . Bir boğaz temizleme sesi duyduğumda ellerimi yüzümden çekip sesin geldiği yöne doğru kaldırdım kafamı Armağan tam tepemde dikilmiş restoranının hemen karşısındaki dinginlikle dalgalanan denize bakıyordu
“ o kadın senin annen mi gerçekten “
Gözlerimi kırpıştırıp bende denizi izlemeye başladım
“ öyle , olmamasını dilerdim “
Savruk hareketlerle oda kaldırım kenarına oturunca bi an şaşırdım ne vardı canım herkes kaldırıma oturabilirdi sonuçta restoranı olan oturamaz diye bir şey yoktu
“ keşke ölseydin dedin gerçekten ölsün ister miydin ? “
Gülümsedim kederle
“ tüm kalbimle isterdim “
Başını sallamakla yetindi , bir kaç dakika öylece sustuk
“ özür dilerim ,sana sürtük demem hiç etik değildi “
Gülümseyerek ona çevirdim başımı
“ evet değildi ama anlamaya çalışıyorum kim bilir nasıl şeyler yaşattı sanada “
Bu kez o gülümsedi kederle o kadının ne kadar ileri gitmiş olabileceğini istemesemde merak ettim
“ kaç yaşındaydınız , gittiğinde yani ? “
“ ben sekiz , mert daha dört yaşındaydı . Çok şanslı hatırlamıyor “
Cebinden bir sigara çıkarıp dudaklarının arasına yerleştirdikten sonra paketi bana uzattı yetimhanenin kötü yanlarından biri kötü alışkanlıklar edinmek epey kolay
Bir dal alıp dudaklarımın arasına yerleştirdim önce kendi sigarasını yakıp ardından benimkini tutuşturdu o an başından beri ilk kez yüzüne bakma fırsatım oldu buğday renginde bir tene sahipti ne kalın ne ince gür kaşları vardı sarımsı kahverengi gözlerini uzun kirpikleri çevreliyordu hafif kemerli ama estetik burnununun hemen altında kalın denebilecek dudakları yer alıyordu yakışıklı bir adamdı bu su götürmez bir gerçek Latif gibi bir adamdan nasıl böyle bir evlat çıkabileceğini aklım almadı . Bakışlarımı aceleyle denize çevirip onu incelediğimi düşünmesine engel oldum
“ o kadına benziyorsun “
Dedi , beni üzen ama değiştiremeyeceğim bu gerçeği bir kezde onun ağzından duydum
“ Biliyorum babama benzemek isterdim ama ne yazıkki oda firarda tanıştığımız söylenemez nerden baksan zarardayım yani “
Güldüm ağlanacak halime , oda gülümseyerek eşlik etti . sarı saçlarımı , mavi gözlerimi , kalın dudaklarımı , küçük burnumu hep ondan almıştım eski mahallemize ne zaman gitsem zeliha teyzeye uğrardım “ kız aynı o şirrete benziyorsun kaderin benzemesin “ der ahlanırdı .
“ gidişiyle sizi , gelişiyle ise bizi mahvetti neye dokunsa yerle bir ediyor “
Neler yaşadığını daha da çok merak ettim
Hareketlenip ceketinin cebinden saten beyaz bir mendil çıkarıp bana uzattı ne alaka dercesine bakışlarımdan dolayı açıklama gereği duymuş olmalı ki kaşlarıyla anlımı işaret etti O ana kadar unuttuğum yaraya götürdüm elimi kan neredeyse kurumuştu elindeki mendile uzanıp anlıma götürdüm. Bir anda aklıma gelen mertle çantamdaki telefonu alıp aceleyle açma tuşuna bastım
“ kardeşim meraktan delirmiştir “
Merti ararken bir yandanda ayağa kalktım
“ abla neredesin sen çıldırtmak mı istiyorsun beni öldüm meraktan ! “
Sıkıntıyla nefes verip açıklama yapmaya giriştim
“ ablacım küçük bir kaza oldu yaralandım ama çok çok az gelmene gerek bile olmayacak kadar az hastaneye gidip bir pansuman yaptırdım gelicem şimdi evdemisin sen ?“
Neyseki anlımda yalanımı tasdikleyecek bir yaraya sahiptim her işte bir hayır vardı
“ abla ne kazası çıkıyorum hemen ben sakın bir yere ayrılma “
Yüzüme kapanan telefona şaşkınlıkla baktım
Tekrar aradı , açtım .
“ abla hastanenin adını niye söylemiyosun ya burda iki ayağımı bir pabuça sokuyorsun “
şapşal haline gülmeden edemedim bulunduğum yere en yakın hastanenin adını verip telefonu kapattım arabama yönelmiştim ki arkamda bıraktığım adamı hatırladım
“ mendil için teşekkür ederim gitmeliyim , öyle takıntıların varmı bilmiyorum ama varsa buralardan geçerken getiririm mendili “
Elleri cebindeydi uzun boyundan kaynaklı gözlerini kısarak baktı yüzüme
“ var , elbette var . ne zaman istersen çokta kasma “
Gülümseyip el salladım çocuk muyum niye böyle bir şey yaptım ki karşılığında gülüp elini havaya kaldırdı hızla arkamı dönüp arabama ilerledim bu gün öyle tersliklerle doluydu ki hiç bitmeyecek gibi gelmişti .
✨
Merhabaa yazım kuralları ve noktalama işaretleri konusunda hassas olanlardan özür diliyorumm ama şunu göz önünde bulundurursak sadece eğlenmek için yazıyorum yorumlarınızı çok merak ediyorumm
Yıldızlar kadar öpücük ❤️🩹
|
0% |