Yeni Üyelik
14.
Bölüm

۝ B: BTBP || 10/2

@buzlarkralicesi

-10- / 2

Sabahın erken saatlerinde yatağında uzanmış bir halde düşünüyordu adam. Gözleri açıktı ve uykusuzdu. Bütün gece gözüne tek damla uyku girmemişti. Gece bu şekilde bara gidip çalışamazdı ama halâ uyuyabilmek mümkün değildi onun için. Bir an önce Alara'yla konuşmalı, bu durumu çözmeliydi. Ancak bir türlü cesaretini toplayamıyordu. Kapıyı çekip odasından çıkarken kızarmış gözlerinden uyku akıyordu. Dışarıdan bakıldığında bir zombiye benzediğine yemin edebilirdi. Asansöre binerken aklı halâ aynı düşüncelere esir düşmüştü. Ne diyecekti yani ona? Ne hakla soracaktı "Yanındaki kimdi?" diye? Buna hakkı bile yoktu oysaki. Karşılığında Alara'dan "Sana ne!" cevabını alırsa -ki alacaktı- o zaman ne diyebilirdi ki? Sonuçta kız her halükârda haklıydı. Şuan Burç, aşkını itiraf edemeyen bir korkaktan ve sevdiğini sahiplenmediği halde ondan hesap soran bir pişkinden başkası değildi. Bu pişkinlik değildi de neydi? Merdivenlerden aşağı inerken biraz bahçeye çıkıp hava alırsa her şeyin düzeleceğine inandırdı kendini. Hem belki o zaman uykusu da gelirdi. Birkaç saat mışıl mışıl uyurdu, hiçbir şeyi düşünmeden... Resepsiyonun önüne geldiğinde kendini tutamadı ve görevli kıza döndü. "Kolay gelsin."

"Sağ olun, buyurun."

"Şey... Alara Hanımı tanıyorsunuz değil mi?"

"1207 numaralı oda."

"Hah, evet. Nerede kendisi şuan?"

"Bir bilgim yok maalesef, anahtarını bırakıp çıktı. Akşama döneceğini söyledi."

"Ha otelde değil yani."

"Evet."

Merakla çenesini kaşırken kendi kendine "Nereye gitti ki bu kız şimdi? Acaba o hergeleyle mi çıktı?" diye mırıldandı. Görevli kızın kendisine dönüp "Efendim? Bir şey mi dediniz?" sorusuyla kendine geldi ve "Hayır, bir şey demedim. Teşekkürler." cevabını verdi. Resepsiyonist kız bahçe kapısına doğru hızla yürürken bir anahtarı düşürdü ve dönüp arkasına bile bakmadan yoluna devam etti. Bunu fark eden Burç ise önce şaşırdı, yere eğilip anahtarı eline aldı. 1207 numaralı odanın anahtarıydı. Tam "Hey!" diyerek görevli kıza seslenecekken son anda vazgeçti. "Bu bana Allah tarafından gönderilen bir şans olabilir mi?" dedi kendi kendine. Üç saniyelik bir kararsızlık yaşadıktan sonra anahtarı aldı ve hızla merdivenlerden yukarı çıktı. Alara'nın odasında o adamla olan ilişkisine dair herhangi bir ipucu bulabileceğini düşündükçe, o odaya girmekten kendini alı koyamıyordu. Eğer o adamla aralarında bir şey varsa odada buna dair bir ipucu elbet bulacaktır. Şayet yoksa rahat bir nefes alabilirdi. Alabilir miydi? Bu konuda kararsızdı. Ama en azından şu anki kadar düşünüp durmazdı. Türlü aptallıklar yapıp kendini rezil etmez, Alara'nın gözünde gülünç duruma düşmezdi. İşte bu konuda kendiyle hemfikirdi.

1207 numaralı odanın önüne geldiğinde birkaç saniyeliğine duraksadı. Bu yaptığının yanlış olduğunu biliyordu ama sonra yaptığının ne kadar doğru veya ne kadar yanlış olduğunu düşünmek yerine "Aşk savaşında her şey mubahtır." diyerek işe koyulmayı tercih etti. Etrafına baktı, kimse yoktu. Anahtarla kapıyı açtı ve temkinli bir biçimde görünmeden içeri süzüldü. Bir an önce her şeyi gözleriyle görüp rahatlamalıydı. Girer girmez gözüne çarpan ilk şey Alara'nın yatağa serili halde duran ipek geceliğiydi. Pembe ipek bir gecelik... "Saçmalama oğlum, senin işin ipucu bulmak!" dese de kendini o geceliğin önünde buldu. İstemsiz bir biçimde eline aldı ve buram buram Alara kokan kokusunu içine çekti. Ciğerleri bu kokuyla bayram etmişti. Evet, fazla romantik bir cümle olmamıştı ama kalbinden geçen cümle tam anlamıyla buydu. Sonra ister istemez genç kızı bu geceliğin içinde hayal etti ve kendine eziyet ettiğinin farkına varana kadar da bu hayalden vazgeçmedi. Yüzünde aptal bir gülümsemeyle odada dolaşırken bir anda donup kaldı. Daha herhangi bir yeri aramasına dahi gerek kalmadan aynanın önünde lacivert bir kravat çarptı gözüne. Bu, onun muydu? Dün geceki hergelenin? Alara'yı onun elinden alan yakışıklı, karizmatik, uzun boylu, kaslı ve kendisinin tersine işe yarayan lânet olası hergelenin miydi? Kendisi tam anlamıyla bir işe yaramazdı Alara'nın gözünde. Şuan çalıştığı işi bile ona Alara bulmuştu. Kendi başına hiçbir şeyi yapamayan, baba parası olmadan bir hiçti işte. Fazla söze gerek var mıydı? Alara gibi ayakları yere sağlam basan gerçekçi kadınlar elbette sorumluluk bilinci olan, kendi parasını kendi kazanan güçlü erkeklere âşık olurlardı. Kendisi gibi baba parasıyla kızlara hava atan bir asalakla olacak hali yoktu herhalde.

Sonra kendi kendini gaza getirdiğini düşünerek sakinleşmeye çalıştı. "Ağabeyi gelmişti buraya, belki onundur bu kravat..." diye düşünerek içini rahatlatmaya çalıştı. "Tabi ya! Onundur, onundur. Hem birlikte olsalardı bile Alara o adamı odasına almazdı bence. Yani almazdı. Kesin almazdı canım! Ağabeyinin bu, ağabeyinin."

Ortalığı dağıtmadan, odaya birinin girdiğini fark ettirmeden sessiz sedasız etrafı aramaya koyulduğunda başka bir ipucu bulmamak için neredeyse dua ediyordu. Bu kravatın varlığına bile kendini zar zor inandırmıştı. Aslına bakılırsa Alara'nın o adamı odasına almayacağını düşündüğü halde burada ne gibi bir ipucu arıyordu anlamış değildi. Saçma düşünüyor olabilirdi, fakat bildiği bir şey varsa o da Alara'yı başka bir adama kendi elleriyle veremeyeceğiydi. Hiçbir şey yapmamaktansa saçmalamak daha iyiydi. En azından aşkı için savaşıyordu. Tek taraflı bir savaş bile olsa anlamlıydı onun için. Sağ alt çekmeceyi ararken kırmızı kadife bir kutu gördü. Kutuyu eline aldı. İçinde duran tektaş yüzüğe bakarken beyninden vurulmuşa döndü. "İbrahim Tatlıses bile böyle beyninden vurulmamıştır." dedi ağlamaklı bir sesle. Ne diyebilirdi ki, biraz daha geç kalsaydı Ümit Besen'in "Nikâh Masası" eşliğinde Alara'nın nikâh şahidi olacaktı. Şimdiyse onun elinden kayıp gidişinin yansımasını yüzüğün tektaşında görebiliyordu. Henüz bu yüzüğü takmamış olabilirdi ama bir gün hatta yakın bir gün takacaktı. O zaman Alara'ya bindiği gelin arabasının arkasından el sallamak istemiyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Ama ne?

Düşüncelerinin en derin anında çalan telefonunun sesiyle irkildi. Bir an yakalanmaktan korkup aramayı meşgule almayı düşündü ancak arayanın kız kardeşi Taçmin olduğunu görünce bunun bir fayda sağlamayacağını bildiği için çözümü bekletmeden aramayı cevaplamakta buldu. "Efendim Taçmin."

"Ağabey, nerelerdesin sen ya? Ne yapıyorsun? Nasıl yaşıyorsun? Ben artık parasızlıktan öldüğünü falan sanmıştım."

"Şuan seninle hologramım konuşmadığına göre yaşıyorum." Bezgin bir ifadeyle "İyiyim ben Taçmin, bu görüşmemizden babamların haberi olmazsa çok sevinirim." dedi yalnızca.

"Babam kredi kartlarını bloke etti, nasıl geçiniyorsun?"

"Çalışıyorum. Para kazanmaya çalışan diğer insanlar gibi..."

Telefonun diğer ucunda şaşkınlıktan çığlık atan kız durumu "Ne? Çalışıyor musun?" diyerek garipsedi. Ağabeyi Burç ve çalışmak, öyle mi?

"Eğer evdeysen sesini biraz kıs, babamlar duyacak."

"Ağabey sen çalışmaktan ne anlarsın? Sen... Sen çalışamazsın ki!"

"Çalışıyorum işte! Bunda tuhaf olan nedir Allah aşkına?" O an merakına yenik düşerek "Evdekiler nasıl?" diye sordu.

"Nasıl olacak, babam çıldırmış gibi. Annem şaşkın halâ, seni korumaya çalışıyor. Ama babamın dilinden ejderha gibi alevler çıkıyor. Delirmiş durumda. Seni yakalasa ne yapar bilemiyorum."

Kız kardeşine "Şuan gerçekten çok korktum Taçmin." cevabını verirken sesi hem alaycı hem de bezgin çıkmıştı. Çünkü şuan babasının canına okumasından daha büyük sorunları vardı Burç'un. Ancak tüm bunları düşünürken nereden bilebilirdi ki babası, odasında gizli gizli kendisiyle konuşan Taçmin'in söylediklerine kulak misafiri olduğunu ve elinden telefonu çekip aldığını...

Orhan Bey adeta kafasından dumanlar çıkıyormuş gibi öfkeliydi. Halâ ilk günkü öfkesini koruyordu. Merdivenlerden yukarı çıkarken aralık kapıdan kızının odasında Burç'la konuştuğunu duyuverdi. O an biriktirdiği tüm öfkesini kusmanın tam zamanıydı. Aniden içeri daldı ve kızının elinden çekip aldı telefonu. "Ulan eşek herif! Nerelerdesin sen? Yahu sen... Sen ne biçim bir insan oldun be? Sen ne biçim bir evlatsın? Ulan seni bana ceza diye mi verdi Allah? Eşek oğlu eşek!" Nefes almadan konuşan adamın öfkeden yüzü kızarmıştı. Ve işin komik tarafı, oğluna kızmaktan çok onu merak etmişti. Acaba nerededir, ne yapar diye düşünmekten deliye dönse de ne evdekilere ne de şuan konuşurken oğluna fark ettirmemeye çalışmıştı. Çünkü Burç hiç bu kadar parasız kalmamıştı ki? Fakirlik nedir bilmezdi o. Parasız nasıl idare edilir, hiçbir fikri olamazdı. Çalışmaksa hiç ona göre bir şey değildi. Onun bu dünyada yapabildiği tek şey para harcamak ve kızları tavlamaktı.

Burç ise telefonun diğer ucunda bağıran babasının ses tonundaki öfkeyi umursuyor gibi görünmüyordu ve "Baba, lütfen sakin ol. Yine tansiyonun çıkacak." dedi sakin bir sesle. "Ben iyiyim."

"Lan sen benle dalga mı geçiyorsun, it herif! Benim tansiyonum disko topuna döndü sen gittiğinden beri, ne tansiyonu ne çıkmasından bahsediyorsun sen? Öldürecek misin beni ha, eşek!" Biraz sakinleşmeye çalışarak derin nefesler aldı ve iki dakika sonra "Neredesin, ne yapıyorsun parasız pulsuz?" sorusunu yöneltti oğluna.

"Çalışıyorum baba."

"Ne? Ne çalışması? Sen hayatta çalışamazsın. Yine ne işler çeviriyorsun sen Burç?" Aniden aklına gelen ihtimali değerlendirdi yaşlı adam. "Bana bak, Burak mı yardım ediyor?"

"Merak etme, senin korkundan zırnık bile göndermedi. Ben burada kendi alın terimle çalışıyorum baba. Kendi paramı kazanıyorum."

Şok olmuştu Orhan Bey. Oğlu telefonun diğer ucunda çalıştığını, kendi parasını kazanarak hayatını sürdürebildiğini söylüyordu. Eski Burç olsa şuan telefonun diğer ucunda korkudan tir tir titrer, para göndermesi için kendisine yalvarırdı. "Burç... Evladım, sen iyi misin? Ateşin falan yok değil mi?"

"Boşuna bana acıyıp endişelenme baba, hiçbir şeyim yok benim. Büyüdüm ben. Artık çalışıyorum ve kendi paramı kazanıyorum."

Yeniden öfkelenecek bir sebep bulan ihtiyar adamsa burnundan soluyordu. "El âleme rezil ettin beni lan! Ben şimdi insanların yüzüne nasıl bakacağım? Bana bak hemen buraya dön ve yarım bıraktığın işi tamamla. HEMEN!"

"Hayır baba, dönemem."

"Dönemez misin? Sen beni bu yaştan sonra evlat katili mi edeceksin it oğlu it? Buraya dön hemen!"

Telefonun diğer ucunda bağıran babasının sesi kulaklarını tırmalasa da umursamadı Burç ve hayır cevabını kabul etmeyen bu ihtiyar keçiye söyleyebilecek bir yalan aradı. "Baba dönemem... Dönemem... Çünkü... BEN EVLENDİM BABA."

...

Loading...
0%