Yeni Üyelik
16.
Bölüm

۝ B: BTBP || 11/2

@buzlarkralicesi

-11- / 2

Önce duyduklarının tamamıyla bir hayal olduğunu düşündü Alara. Uzun süredir Burç'u aklından çıkaramaması, onun da peşini bırakmaması... Tüm bunlar sonunda genç kızın beynine bir oyun oynamış olabilir miydi? Donup kalmıştı.

Genç kızın tereddütlerini fark eden Burç ise gayet açıklayıcı bir biçimde "Evet, evet doğru duydun." yanıtını verdi. O an bir kriz anıydı ve Alara'ya, onun yardımına ihtiyacı vardı.

"Yani sen şimdi bana... Evlenme teklifi mi ediyorsun?" Tüm bunlara bir anlam veremese de içinde tomurcuklanan aşk kıvılcımlarına dur diyemiyordu. Burç gibi bir adam nasıl olur da ona evlenme teklifi ederdi? Aklı almıyordu doğrusu. "Bir şey soracağım, kafanı bir yere falan çarpmadın değil mi? Bu... Teklif konusunda eminsin yani."

Gülerek "Yanlış anladın. Yani... Tabi ben, 'Benimle evlenir misin?' diye sorunca başka ne anlayacaktın ki? Haklısın, suç bende." dedi.

Bozguna uğramış bir biçimde kaşlarını çatarak karşısındaki adama bakıyordu. Neler dönüyordu burada böyle? Bunca karmaşanın içinde dudaklarının arasından soru dolu bir "Ne?" kelimesi çıkabilmişti nihayet. "Yani ben doğru duydum ama yanlış anladım, öyle mi?" Kafası iyice karışmıştı.

"Aslında bu evlilik, sahte bir evlilik olacak. Yani... En iyisi ben her şeyi baştan anlatayım. Kardeşimle konuşurken babam yakalamış bizi, aniden telefonu aldı ve konuşmak zorunda kaldım. Eve geri dönmemi istiyordu, istemediğim bir evlilik yapmaya zorluyordu beni. Ne yapsam, ne yapsam diye düşünürken bir yalan geldi aklıma, öylece söyleyiverdim. 'Gelemem, ben evlendim zaten.' dedim. Benim âşık olup aniden evlendiğimi sanıyorlar şuan. Dolayısıyla sahte bir eşe ihtiyacım var. Yani düşündüm de... Belki sen-" Cümlesini tamamlayamadan suratı öyle okkalı bir tokat yemişti ki, bir an herkes dönüp onlara bakmıştı. Şaşkına döndü adam, yeşil gözleri büyük bir şokla büyüdü.

Burç'a tokat attığına inanamıyordu. Ama hak etmişti! Evet, onu anlayabiliyordu. İstemediği bir evlilikten kurtulmak için her türlü yolu deniyordu. O da istemediği bir evlilikten kaçıp buralara gelmemiş miydi zaten? Burç'u en iyi Alara anlardı. Ama bu kadarı da fazlaydı! Sırf kendini beladan kurtarabilmek için başkalarını kullanmaya, onların kalbiyle ve duygularıyla oynamaya ne hakkı vardı ki? "Bencil herif, ne olacak!" diye geçirdi içinden. Alev alev yanan bakışlarını adamın şaşkın gözlerine dikti. "Sana benim kalbim oyuncak değil, demiştim!"

Genç kız çekip giderken Burç elini tokat yiyen ve alev alev yanan yanağına koydu ve öylece donakaldı. Belki saniyelerce, belki dakikalarca öyle durup düşündü. Neler olduğuna anlam verebilmesi için bu tokadı yemesi gerekiyordu, o an anladı. Sırf kendini kurtarmak için bir başkasının kalbini önemsemeksizin böyle düşüncesiz bir harekete girişmesi ona elbette bir tokat, yumruk veya tekme olarak geri dönecekti. Zaten ne bekliyordu ki?

Düşünüyordu da, çok aptalca davranmıştı. Alara'ya karşı konulamaz duygular beslerken onun kalbini hiçe sayıp böyle bir teklif yapması... Kendi ayağına sıkmıştı. İçinde bulunduğu durumu daha iyi açıklayan bir cümle olamazdı. Onun kendini Alara'ya sevdirmesi gerekirken bu davranışlarıyla daha çok soğuttuğunun farkındaydı. O an ister istemez duygularını ifade eden bir cümle döküldü dudaklarından...

"Burç, sen tam bir davarsın oğlum. Davar! Daha kibar bir tabiri de hak etmiyorsun ayrıca." Sanki karşısında itiraz etmeye çalışan biri varmış gibi elini kaldırdı ve "Sus! Sus, konuşma! Davarsın, işte o kadar!" diye bağırırken etrafındaki insanların ona sanki şizofrenmiş gibi baktığının farkına vardı fakat bozuntuya vermeden usul usul yürüdü. "Yakında tımarhaneye de kapatırlar seni. Kendi kendine konuşan manyak!"

♚ ♔ ♚

Öfkeli bir biçimde söylene söylene yürürken dışarıdan ne kadar tuhaf göründüğünün farkında olmasına rağmen bunu umursamıyordu. "Şuna bak ya! Ben tam değişti derken, bir şans vermeyi düşünürken... Tam kalbimi açacakken, şu yaptığına bak!" Başını hızlı ve sinirli bir edayla aşağı yukarı sallamaya başladı. "Ama suç bende! Suç tamamıyla bende, kimseyi suçlamaya hakkım yok! Suç bu yarım akıllı öküze, serseriye güvenip ona gönül verende!" Bir insanı yanlış değerlendirmek, bazen kişinin tüm hayatına mâl olabiliyordu. Zamanla o insan için yaptığı fedakârlıklar, ödediği bedeller gözünde büyüyor, büyüyor ve kişiyi günbegün pişmanlıklara sürüklüyordu. Alara'nın durumu da pek farklı sayılmazdı. Sadece işin "Zararın neresinden dönersen kârdır." kısmındaydı. Biraz daha bu aptallığa alışsaydı, kalbiyle birlikte her şeyini ona kaptıracaktı ve sonrasında geri dönüşü olmayan hatalar yapıp ömür boyu kendinden nefret edecekti. Tamam, belki biraz abartmış olabilirdi ama başkasının kalbine ne olacağını önemsemeyen, yalnızca kendini düşünen bir insanla olmak başka nasıl bir sonuç verebilirdi ki? Hataydı! Burç'la yaptığı her şey baştan sona hataydı! Belki de en başından yapmıştı hatayı. Ona acıyıp hesabını ödemiş, böylece onun yaklaşıp kendisiyle muhabbet kurmasına izin vermiş hatta ona iş bile bulmuştu! Ama kim için? Ne için? Şimdi bir hiç için uğraştığını görmek... Bu hayal kırıklıklarının en büyüğüydü. Bir bitkiye emek verir insan, zaman geçer ve bitki çiçek, meyve verir. Ama bir insana emek verdiğinde çoğu zaman bu içinde bulunduğu tabloyla karşılaşıyordu işte; koca bir hayal kırıklığı...

Düşünce bulutlarının arasından geçip kurtulmayı başaran kız otel odasına çoktan gelmişti. Sırt üstü yatağına uzanır ve öfkeli, hırçın bakışlarını tavana dikti. "Sevmeyeceğim seni işte, serseri!" diye söylendi. Bu söylediklerine kendi bile inanmazken nasıl uygulayacaktı? Merak konusuydu. Ama çok kırmıştı Burç onu. Bu öyle bir kırılmaktı ki... Öyle kazara, istemeden değil, umursamazca ve isteyerek bir kırmaydı. Bu yüzden onu unutmalı, hayatına devam etmeliydi. Hiçbir şey olmamış gibi... Ama olmuştu işte! Bir şeyler olmuştu ki, bu hâle gelmişti. Eğer hiçbir şey olmasaydı bu kadar kırılmaz, üzülmez ve de kızmazdı. Böyle bir durumda nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdi ki? Bu mümkün müydü? Başını iki yana salladı ve bunu mümkün kılmak için elinden geleni yapacağına dair kendine bir söz verdi. Sağa dönüp başını yastığa gömdüğü sırada tüm dünyadan soyutlanmak istedi. Ancak telefonunun zil sesi buna engel oldu. Ekrana baktığında arayanın Aydan olduğunu görünce "Cevap vermemek olmaz." diye düşündü. Sonuçta Ümit onun yüzünden Burç'tan dayak yemişti. En azından bunu borçluydu onlara. Aramayı cevapladı ama sonra bunun iyi bir fikir olmadığını düşünmekten kendini alıkoyamadı. "Alo..."

"Alara, nerelerdesin kızım ya? Niye öyle bastın gittin anlamadık. Üstelik Burç'a tokat attın. Neler oluyor?"

"Burç insanın kuytuda köşede az biraz hevesi varsa da onu parça pinçik ediyor Aydan, olan bu!"

"Nasıl yani? Ne oldu ki?"

"Hani böyle bazı dergi makaleleri vardır, başlıkları can alıcı ve merak uyandırıcıdır ama içeriği beş para etmez. Mesela 'Uzayda su varmış!' diye başlık atarlar, ama içeriğinde 'Su içme suyu değilmiş. Yani hayat yokmuş.' tarzı aptal saptal açıklamalar vardır, insanın merakını da hevesini de kursakta bırakır. İşte Burç'u tanımlayacak benzetme aynen bu."

"Nasıl? Yani, Burç sana uzayda hayat olduğunu, sonra da olmadığını mı söyledi? Anlamadım."

Bazen arkadaşı Aydan'ın beyninde oluşan bu tutukluğun doğuştan mı yoksa sonradan bir kaza sonucunda mı oluştuğunu çok merak ediyordu. "Gerçekten bazen sana söyleyecek söz bulamıyorum Aydan."

"Biraz açıklayıcı konuşur musun Alara? Kafam karıştı, hiçbir şey anlamadım."

"Fark ettim onu." Gözlerini devirerek durumu herhangi bir benzetme kullanmaksızın açıklamaya koyuldu. "Burç bana evlenme teklifi etti..."

Arkadaşının cümlesinin sonunu dinlemeden bir çığlık kopardı. "Ne? O yakışıklı çocuk sana evlilik teklifi etti ve sen buna karşılık olarak 'Evet, evet! Binlerce kez evet!' demek yerine o yakışıklı çocuğa tokat mı attın? Bak, buradaki yakışıklı çocuk kısmının altını iyice çizmek istiyorum fark ettiysen. Ki ben olsaydım 'Katrilyonlarca kez evet!' diye megafonla tüm kâinata haykırırdım ama bence Ümit'in bunu bilmesine gerek yok değil mi?"

Sıkkın ve bıkkın bir ifadeyle "Cümlemin sonunu dinlemedin, o yüzden bu tepkini normal karşılıyorum." diyerek konunun asıl can alıcı noktasına değinmek için hazırlandı. "Burç bana evlilik teklifi etti ve hemen ardından bu evliliğin kâğıt üzerinde bir evlilik olacağını, ailesinin baskısından kurtulmak için yapılacağını söyledi." Alaycı bir ifadeyle "Bu nasıl?" diye sordu.

"Oha! Kızım ciddi misin sen? Öküz mü bu çocuk?"

"Öküz, hem de ne öküz! Zaten Ümit'e saldırmasından öküz olduğunu anlamıştık ama... Neyse." Birden aklına gelmiş gibi "Bu arada gerçekten çok mahcubum size karşı Aydan, kendimi çok kötü hissediyorum. Burç benim yüzümden Ümit'e saldırdı, nahoş olaylar yaşandı. Yerin dibine girdim çıktım. Ümit'e de özürlerimi ilet lütfen."

"Saçmalama kızım! Biz arkadaşız, unuttun mu? Hem... Rolüne bakılırsa Ümit de hak etmişti hani." Çekine çekine bir şeyi dile getirmeye hazırlandı Aydan. Bunu, Alara'yı sinirlendirmeden nasıl dillendireceğini bilemiyordu gerçi ama... Bir yerden başlaması lazımdı. "Ya Alara bir şey söyleyeceğim ama hemen celallenme tamam mı?"

"Valla ne söyleyeceğine bağlı Aydan, biliyorsun ben bugün sabır kotamı doldurdum."

"Bak... Unutma ki ben her zaman senin tarafındayım. Ama şöyle de bir şey var..."

Genç kız arkadaşına "Nasıl bir şey var Aydan?" diye sordu imalı bir biçimde. "Nedense bu konuşmanın sonu benim hoşuma gitmeyen yerlere uzanacakmış gibi hissediyorum."

"Ya bak, haklısın tamam mı? Çocuk büyük öküzlük etmiş. Yani dev terbiyesizlik, kabul. Ama bir de şöyle düşün... Bir erkek, hele ki Burç gibi bir erkek sevmediği, önemsemediği, kıskanmadığı bir kız için adam döver mi? Ümit'i yumruklarken bakışlarındaki alevleri gördüm Alara! Bu çocuk sana-"

"Âşık falan değil!" diye itiraz etti Alara. Sesinde bir hayli kızgınlık ve biraz da kırgınlık vardı. Bugün yeterince kırılmış, parçalanmıştı. Daha fazlasına gerek var mıydı? "O sadece bana ulaşamadığı için hırs yapıyor. Âşık insan böyle yapmaz Aydan. Seviyorum deyip kaçmaz. Ya da böyle saçma sapan hareketlere kalkışmaz. O bana âşık değil. Eğer öyle olsaydı beni kırmamak için elinden geleni yapardı."

"Saçmalama! Asıl âşık insan birbirinden anlamsız ve saçma şeyler yapar. Aşkın genlerinde var bu."

Derin bir nefes alarak ağlamaklı tavrını üzerinden atmaya çalıştı. "Ben onu uyardım Aydan, bin kere uyardım. Benden uzak dur, dedim. Benim kalbim oyuncak değil, dedim. Ama o ne yaptı? Benim kalbimi paramparça etmek için her şeyi yaptı. Böyle aşk olur mu? Söyle bana!"

"Bak, haklısın arkadaşım ama sen de biraz abartıyormuşsun gibi geldi bana."

"Ne abartması ya?"

"Sana daha önce de söyledim, haklısın. Ama karşındaki kişi gibi empati kurmayı denemezsen ondan bir farkın kalır mı? Bak belki bana kızacaksın ama ben onun tarafından düşündüğümde bu hiç kolay değil."

"Kolay olmayan ne Aydan, sevmek mi yoksa sadık kalmak mı? Hayır, bana Burç için ikisi de zor hatta imkânsız gibi geldi de."

Arkadaşının iğneli sözlerini duymazdan gelerek devam etti Aydan. "Düşün ki Burç gibi bir erkek âşık oldu. Aniden... Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamış. Ne yapacağını bilemez halde! Korkuyor! Ne yapsa seni kıracakmış gibi zaten, her an panik halinde. Elbette bu kadar panikle saçmalayacak. Aptal aptal şeyler yapacak ve eninde sonunda seni kıracak. Çünkü insanın korktuğu başına gelir, hele ki panik halindeyse."

Bezgin bir ifadeyle "Bu konuşmayı nereye bağlayacağını merak ediyorum Aydan. Yani sen bu manipülasyon yeteneğiyle korkarım bu konuşmanın sonunda beni suçlu çıkaracaksın."

"Of Alara, cidden of! Anlamadığına inanmak istemiyorum. Az önceki salaklık benden sana mı geçti ne oldu? Daha önce âşık olmamış, bağlanmaktan deli gibi korkan bir erkeğin böyle saçma hatalar yapması çok doğal. Sana alışmaya çalışıyor. Seni sevme durumuna alışmaya çalışıyor ve bu onun için hiç kolay değil inan. Eğer Burç'u gerçekten seviyorsan Alara, ona yardım et. Çünkü ben temeli çok sağlam bir ilişkiniz olacağını hissediyorum. Ve bilirsin, altıncı hissim çok güçlüdür."

Kaşlarını çattı Alara. Kafası iyice karışmıştı. Ne demekti bu şimdi yani? Burç tüm bu öküzlükleri, aptallıkları kendisini sevme sürecine alışmak için mi yapmıştı? Tüm bu saçmalıkların sebebi böyle açıklanabilir miydi gerçekten? Gözünün önüne Burç'un tokat yedikten sonraki o şapşal bakışları geldi. İster istemez ufak, âşık bir tebessüm kondu dudaklarına. Daha sonra başında dolaşan pembe toz bulutlarını dağıttı ve eski acımasız ifadesini takındı. "Of Aydan, iyice kafamı karıştırdın! Ben kapatıyorum."

"Söylediklerimi iyi düşün."

Alaycı bir ses tonuyla "Hı, olur düşünürüm. Sonra da gider Burç'tan özür dilerim." deyiverdi. "Hadi kapatıyorum Aydan, sen de git işine gücüne bak ya! Git sevgiline pansuman falan yap, onunla uğraş. Benimle uğraşma. Hadi görüşürüz." Telefonu kapattığı an düşüncelere dalmıştı. Üstelik bir de telefonu kapatmadan Aydan'ın kendisine güldüğünü duyunca iyice sinirleri bozulmuştu. Aydan'ın konuşmalarından sonra kafasında "Acaba herkes bu dünyalı da ben mi başka bir gezegene mensubum? Bende mi bir sorun var?" soruları dönüp dolaştı bütün gün.

Öte yandan ciddi ciddi Aydan'ın söylediklerini düşünüp durdu. Öfkeyle yok saymaya çalışsa bile aklından atamadı ve düşünüp durdu.

...

Loading...
0%