Yeni Üyelik
18.
Bölüm

۝ B: BTBP || 12/2

@buzlarkralicesi

 

-12- / 2

Uzun ve sancılı süren her başlangıç, emeklerinin meyvesini er ya da geç verirdi. Alara ve Burç'un ilişkisinde de durum farklı olmamıştı başlangıçta. O geceden sonra güzel bir ilişkiye adım atmışlardı, sevgili olmuşlardı. Alara Burç'u uyarmıştı, "Bu şansı mahvetme, bizi mahvetme." demişti. Peki, bu sözü kendisi de tutabilecek miydi? Hayatın onlara ne gibi bir oyun hazırladığını bilmeden mutluluğun tadına varırken, günün birinde bu sözü çiğneyebileceğinin farkında mıydı? Sahi, her şey insanların elinde miydi? Yani verilen tüm kararlar bizim gerçek düşüncelerimizden doğan özgür kararlar mıydı, yoksa yaşadıklarımızın sonucunda vermek zorunda bırakıldığımız kararlar mıydı? Bunu zaman gösterecekti.

Ertesi gün bu ilişkinin başlangıcı şerefine Aydan ve Ümit'le akşam yemeğine çıkmışlardı. Bu sayede Burç ve Ümit'in arasındaki buzlar da erimiş hatta Burç Ümit'in Aydan'la olduğunu öğrenince hem rahatlamış hem de Alara'nın hınzır planına gülmüştü. Bu kadın gerçekten onu parmağında oynatacak kadar zekiydi.

Ümit "Kadehimi, çiçeği burnunda çiftimiz için kaldırıyorum." dediğinde Aydan da ona memnuniyetle eşlik etmişti.

Alara çok mutluydu. Uzun zamandır beklediği an gelmişti. Her ne kadar Burç'un gelgitli tavırları onu endişelendirmiş olsa da bunun bir önemi olmadığını, artık ona bir nebze olsun güvenmesi gerektiğini hatırlatıyordu kendine. Güven olmadan ilişki olmazdı. Ve Burç da tüm cesaretiyle karşısına dikilip duygularını açmıştı. Şuan için güvenmesi için tüm bunlar yeterli görünüyordu.

Öte yandan Burç ise hayatında ilk defa böyle yoğun duygular tadıyordu. Daha önce hiçbir kadına hissetmediğini duyguları Alara'ya karşı hissediyordu. Hep filmlerde, dizilerde görürdü. Uslanmaz çapkın bir adam, sonunda hiç olmadık bir kıza âşık olup başını belaya sokardı ya hep; Burç böyle şeylerin sadece filmlerde ve dizilerde olduğunu sanır hatta o çapkın adamla alay ederdi. Ben böyle olmayacağım, derdi hep. Çünkü bunlar hep hayal ürünü. Şimdi hâlini görünce ne kadar büyük konuştuğunu hatırlamıştı. Meğer tüm bunlar sadece televizyonda olmuyormuş, diye geçirmişti içinden. Alara'yı gördükten, ona âşık olduktan sonra da buna emin olmuştu. Aşk diye bir şey gerçekten vardı. Peki, sonsuza dek sürüyor muydu? Bunu Alara'yla deneyimleyip öğreneceklerdi.

Yalnız şunu çok iyi biliyordu genç adam, ona güvenen bu peri kızını asla üzmeyecekti. Ne gerekirse yapacaktı ama asla üzmeyecekti. Çünkü bu şartla başlamışlardı ilişkilerine. "Bu şansı mahvetme, bizi mahvetme." demişti. "Eğer mahvedeceksen hiç başlamayalım." diye uyardığında, sözlerinde ona güvenebileceğinden emin olmak isteyen bir ifade vardı. Onun kendisine güvenmekte ne kadar zorlandığını anlamış ve bunda da son derece haklı olduğunu fark etmişti. Gözünün önünde flörtleştiği kızları düşündüğü zaman... Kim olsa aynı güvensizlikle yaklaşırdı herhalde. O anları hatırladıkça yerin dibine geçmek istiyordu. Ancak onun için yeni bir çağ başlamıştı; Yalnızca Alara'nın varlığını sürdürdüğü bir çağ...

O güzel gecenin sonunda Burç her centilmen erkek gibi kız arkadaşına odasının önüne kadar eşlik etmişti. Alara ise bulutların üstünde gibiydi, çok mutluydu. "Bu güzel gece için teşekkür ederim." Aklında hâlâ romantik müzik eşliğinde dansları dönüp dururken "Çok hoş ve romantik bir geceydi." diye eklemişti.

"Bundan sonraki tüm gecelerimiz böyle olacak."

"Umarım..."

"Güven bana."

Güvenebilir miydi? Bilmiyordu. Ama güvenmeliydi çünkü güven olmadan bir ilişki yürümezdi, bunu çok iyi biliyordu genç kız. Hem gerekli tüm sözleri aldığına göre bir şans vermenin zararı olmayacaktı. Burç eğilip bir teşekkür busesi beklerken ve genç kız da bunun farkındayken yalnızca gülümseyerek el sallamış ve yavaşça kapıyı kapatmıştı. Sırtını kapıya yaslayıp alt dudağını ısırdığında Burç'un kapı önünde nasıl da şapşal kaldığını düşünüp sessizce kıkırdıyordu.

♚ ♔ ♚

2 hafta sonra sabahın köründe Burç'un babası tarafından çağırıldığında idama giden mahkûm gibiydi Burak. Bu adam kendisini ne zaman çağırsa kalbi tekliyor, korkudan bayılacak gibi hissediyordu. Çocukluğunun ve ergenliğinin otorite figürüydü Orhan amcası. Okuldan kaçtıklarında, okul velileri çağırıldığında Burak babasından çok Orhan amcasından korkardı. Babasıyla yakın arkadaş olmalarının yanı sıra adamda otoriter bir duruş ve sert bir bakış vardı. Ona yalan söylemek pek de mümkün görünmüyordu.

"Burak."

Oturduğu koltukta içinin titrediğini fark ettirmemeye çalışarak irkildi ve "Efendim Orhan amcacım." dedi yalnızca. Sonra yaşlı adamın sert bakışlarıyla karşılaştığında bir şeyler daha eklemesi gerektiğini düşündü. İdamdan önceki son sözleri de farz edilebilirdi bunlar. "Bu hayatta en sevdiğim kişi sensin Orhan amcacığım, biliyor musun? Yani daha önce söylemiş miydim bilmiyorum ama hâlâ şansım varken söyleyeyim dedim. Eee ne demişler, içine atıp dert olacağına dışarı çıksın Mert olsun."

"Zırvalamayı kes de sorularıma cevap ver."

"Hangi sorularına?"

"Birazdan soracaklarıma."

"Evet, dinliyorum canım Orhan amcam benim. Söyle, sor, emret yeter!"

Ellerini arkasında birleştirmiş salonun ortasında volta atarken kısık gözlerindeki keskin bakışları uzaklara daldı. "Burç'un evlendiği kızı tanıyor musun?"

"Burç'un... evlendiği kız... derken?" Kıyamet gününün tarihini öğrenmiş gibi kaşlarını çattı ve cümleyi birleştirmeye çalıştı. Burç, evlenmek, kız... "Şey... Çok affınıza sığınarak bir şey soracağım Orhan amcacım, siz bugün ilaçlarınızı aldınız mı acaba?"

"Ne diyorsun oğlum sen?"

"Burç diyorsunuz, kız diyorsunuz, hayır evlenmek falan diyorsunuz yani! Böyle bir şey mümkün mü?"

"Bana numara yapma Burak! Benim eşek sıpası senden habersiz nefes bile almaz. Sen kesin tanıyorsun bu kızı. Hadi, öt şimdi."

"Ya Orhan amca, bu çocuk daha geçende evleniyor diye düğününden kaçmadı mı? Ne evlenmesi şimdi? Yani Burç'un evlenmesi çok minimal bir seviye!"

Kaşlarını çatıp karşısında tir tir titremek yerine şaşkınlıkla olayı sorgulayan genç adamın üzerinde gezdirdi bakışlarını. "Ne yani, sen bilmiyor musun Burç'un evlendiğini?"

"Evlenseydi, bilirdim! Ama evlenmedi!"

"Burç aradı beni, 'Âşık oldum, evlendim. Çalışıp kendi paramı kazanıyorum.' falan dedi bana." Alaycı bir yüz ifadesiyle başını iki yana sallarken "Dünyadan haberin yok senin." diye söylendi Orhan Bey.

"Ya ben bu sabah uyanmadım mı acaba, hâlâ rüyada mıyım? Burç âşık oldu, evlendi, dolar 75 kuruş oldu, balıklar kavağa çıktı, insanlar el ele tutuştu, hayat bayram oldu."

"Oğlum ne sayıklıyorsun be sen?"

"Bu söylediğin çok imkânsız bir şey yani Orhan amca. Burç'un evlenmesi... Bilemiyorum."

Sorgulayıcı bakışlarla "Yani sen kızı tanımıyorsun?" diye ekledi yaşlı adam umutsuzca. Anlaşılan Burak'ın bu sefer gerçekten de dünyadan haberi yoktu. Kendisinden bile şaşkın görünüyordu.

"Ya ben artık kendi dostumu bile tanıyamıyorum Orhan amca, ne kızı tanıması. Burç evlenmiş diyorsun sen bana. Yuh! Çüş yani!" Sonra hâlâ Orhan Beyin karşısında olduğunu fark edince "Çok pardon." diyerek ekledi adam. Ancak gerçekten çok şaşkındı Burç'un evlenmesi bu dünyada imkânsız olan şeylerden ikincisiydi. Ki birinci sırada kendisinin evlenmesi vardı. Nereden çıkmıştı bu olay şimdi birdenbire?

Orhan Beyin yanından ayrılır ayrılmaz telefonuna sarılmıştı. Bir an önce Burç'u aramalı ve bu saçma olayın iç yüzünü öğrenmeliydi. Çünkü en yakın arkadaşını çalışıp didinen, evli bir aile babası olarak hayal edemiyordu doğrusu. Burç telefonu açar açmaz taramalı tüfek gibi konuşmaya başladı. "Oğlum ne evlenmesi, sen canına mı susadın? Hani biz seninle ekmekle tuz gibi, yaz gününde buz gibi, sekiz ile dokuz gibi ayrılamazdık? Hani ikimiz bir fidanın güller açan dalıydık biz? Ne evlenmesi, ne saçmalıyorsun oğlum sen? Ya tam şimdi, şuan bana her şeyin bir şaka veya oyun olduğunu söylersin ya da ben yüksek müsaadenle şuraya bir yere bayılıyorum kardeşim. Hadi eyvallah!"

"Burak, bir sus da beni dinle kardeşim."

"Ya nasıl susayım birader, evlenmişsin! Öyle duydum! Orhan amca dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm resmen ya! Yemin ederim ağlamamak için kendimi zor tutuyorum ha, bana Burç evlendi dedi! Böyle mi olacaktı ha? Bu kutlu, şanlı yolda beni böyle yalnız mı bırakacaktın, ha kardeşim? Playboylardan bir yıldız daha kaydı, Allah rahmet eylesin. Mekânın cennet olsun kardeşim."

"Bana bak ölmüşüm gibi konuşma, gelir ayağımın altına alırım seni ha! İki dakika dinle diyorum be, çenene motor mu taktırdın?" Derin bir nefes alıp sabır çektikten sonra durumu açıklamaya koyuldu. Olaylar öyle karışmıştı ki, bir an önce açıklama yapması gerekiyordu. "Bak ben evlenmedim, sadece babama yalan söyledim. Oyundu yani. Ama bu 2 hafta önceydi tabi. Bu süre zarfı içinde çok şey değişti. Gelişmeleri sana aktarayım."

"Aktar bakalım Muhabir Burç Bey, söz sizde. Dinliyorum."

"Ben Alara'yla birlikteyim ve onu gerçekten seviyorum. Yani ilişkimiz evliliğe doğru gidiyor diyebilirim. Hani hazır babam da beni evli biliyorken, ben de Alara'yı seviyorken..."

"Bak tam rahat bir nefes almışken bunu bana yapma Burç, tamam mı? Sakın evleniyorum falan deme, o smokin senin kefenin olur kardeşim! Bak hayatın cayır cayır yanmak üzere, uyandırayım duruma."

"Offf saçmalama Burak! Alara öyle biri değil. O bizim tanıdığımız hiçbir kadına benzemiyor, tanıştırırım zaten sizi. Hadi ben şimdi kapatıyorum. Daha gidip yüzük seçeceğim."

Şaşkınlıkla "Yüzük mü seçeceksin?" diye tekrar ederken düşen çenesini yerden toplamaya çalışıyordu Burak. Duyduklarına inanamıyordu. "Demek bu kadar ciddisin ha? O düğün havası senin cenaze marşın olacak yani kararlısın."

"Of kes artık Burak, hadi kapatıyorum."

Telefon suratına kapandığında sevgilisi tarafından terk edilmiş küçük Emrah gibi bakıyordu etrafa. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Etraftakiler kınar mı diye herhangi bir korku beslemeden Arabesk filmindeki gibi "Terk edildim, terk edildim!" diye çığırarak arabasına yürüyordu.

...

Loading...
0%