Yeni Üyelik
19.
Bölüm

۝ B: BTBP || 13/1

@buzlarkralicesi

 

-13- / 1

Birbirini takip eden günler boyunca Burç aldığı yüzükle birlikte güzel bir evlilik teklifi düşünüp durmuştu. Sonra Ümit'in tavsiyesi üzerine yüzüğü sipariş edecekleri pasta diliminin içine koydurmaya karar vermişti. Filmlerde hep görürdü, insanlar yedikleri içtikleri şeyin içine yüzüğü koyup evlilik teklifi yapıyorlardı. Her ne kadar artık özgünlüğünü kaybetmiş bir teklif biçimi olsa da aklına yatmıştı genç adamın. Sadece acaba kızın boğazına falan takılmasın, diye endişelenmişti başta. Fakat Ümit bunu herkesin yaptığını söyleyince kararlılığını korudu. O akşam güzel bir masa hazırlatmıştı; mumlar, güller, şarap ve güzel yemekler...

"Ne güzel bir masa bu böyle." derken gözlerini sofradan alamamıştı Alara. Sevdiği adamın bu kadar hızlı bir biçimde değişmesi onu şaşırtsa da son derece mutlu ettiği de bir gerçekti.

Güzel ve romantik sohbetler eşliğinde yemekler yendikten sonra pastalar gelmişti ve Burç tüm heyecanını gizlemeye çalışarak "Hadi, pastandan yesene..." demişti.

Genç kadın ise pek kibar olmayan bir hareketle karnına dokunarak "O kadar doydum ki, neredeyse kusacağım." cevabını verdi.

Panikleyen adam "Aaa olur mu hiç? Bak o pasta bitecek Alara, bitmek zorunda anlıyor musun?" diye ısrar ederken kızın iştahını kabartmak için Alara gibi kibarlıktan uzak bir biçimde art arda çatallamıştı pastasını. Dördüncü çatalda boğazına takılan şeyle neye uğradığını şaşırmış, öksürmeye başlamıştı. Nefes almakta güçlük çekerken olayın aslını anlamıştı. Belli ki yüzüklü pasta karışmış, yanlışlıkla kendisine getirilmişti. O an boğulmak üzereyken ve ölmemek için dua ederken korkmuş bir ifadeyle "Her şey senin içindi Alara! Ben son nefesime kadar seni mutlu etmek için uğraştım, sen de son nefesine kadar beni sev aşkım! Beni unutma! Bak başkasıyla olursan valla hayaletim peşini bırakmaz söylemedi deme!" diyerek saçmalamaya devam ediyordu. Hâlbuki garsonlardan biri çoktan yaptığı Heimlich manevrasıyla yüzükten kurtulmasını sağlamıştı.

Yüzük Burç'un da, Alara'nın da görmediği bir yere düşüverirken genç kız Burç'un boğazına yediği bir şeyin kaçtığını düşünmüş, söylediği saçmalıklarını da çok sevimli bulmuştu. Kendisine evlilik teklifi etmeye çalıştığını bilmese de, Alara için her şey rüya gibiydi. Ve genç kız bu rüyanın son bulmasından çok korkuyordu. Zaten hep öyle olmaz mıydı? En güzel anda biterdi rüyalar. Bu korkuyla yaşadığı her güzel ana gölge düşüyordu.

Burç ise daha sonrasında evlilik teklifi için birkaç kez daha ortam yaratmaya çalışsa da pek başarılı olamamıştı. Her seferinde çuvallamış, aksilikler üst üste gelmişti. Ama bu gece olacaktı. Yılan hikâyesine dönen bu evlilik teklifi olayını tam da bu gece sonuca bağlayacaktı.

Otel odasından hazır bir şekilde çıkan Alara'yı görünce gözleri kamaşmıştı adamın. Gülümsedi ve "Çok güzelsin..." demekle yetindi o an. Bu sözünden hoşlandığını belli eden Alara'nın utangaç gülüşüyle elini uzattı. "Evet, prenses, bugün kendini prensinin kollarına bırakacaksın ve hayatının en güzel gecesini yaşayacaksın. Hazır mısın?"

"Dur bir düşüneyim..." Sağ işaret parmağını çenesinde beklettikten sonra güldü ve "Hazırım galiba..." yanıtını verdi iç çekerek. Bu akşamın Burç için ne gibi bir özelliği olduğunu anlamaya çalışıyordu. Normal biri olsaydı, evlilik teklifi, nişan gibi ciddi şeyler düşünebilirdi ama Allah'tan Burç'u tanıyordu. Sevdiği adam öyle biri değildi. Maalesef... Daha önce evliliği düşünmeyen genç kız için bile bu üzücü bir durumdu çünkü ilk kez bir adamla cidden evliliği düşünmüştü. Ancak ne yazık ki karşısındaki uslanmaz bir çapkın, evlilikten korkan bir playboydu. Eski bir playboy.

Mekâna geldiklerinde masa yine özenle hazırlanmıştı. Mekanın mavi ışıklandırması ortama eksantrik bir hava katmıştı Alara'ya göre. Ne çok resmi görünümü olan bir restoran gibiydi, ne de gece kulübü gibi... Hem eğlenceli hem de sakindi. Üstelik özenle dekore edilmişe benziyordu. Genç kadın makyajını tazelemek için "Lavaboya gidiyorum." diyerek izin istedikten sonra köşeyi dönmeden son bir kez daha Burç'a baktı. Onda bir hâller vardı. Heyecanlıydı. Çok önemli bir şey açıklayacak gibiydi. Bakalım ağzından nasıl bir bakla çıkaracak, diye geçirdi içinden.

Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalışan Burç, kendisine doğru yürüyen kadını burnunun ucuna gelene kadar fark etmemişti.

"Merhaba Burç, beni tanımadın mı?"

"Merhaba." Ayağa kalktığı an keyfi birden kaçmıştı. "İclal, senin ne işin var burada?" Kaçtığı ilk düğünü olabilirdi, ancak evlilikten ilk kaçışı değildi elbette. O kızdan önce ailesi bir ara kendisini İclal'le de evlendirmeyi düşünmüştü. Hatta ciddi ciddi birkaç kez yemeğe çıkmak, bu kendini beğenmiş kızla birkaç kez bir şeyler içmek zorunda bırakılmıştı. Şimdi tam Alara'ya evlilik teklifi edeceği gecede bu münasebetsizin ne işi vardı ki burada?

Alara tuvalet koridorundan dönerken Burç'un bir kızla konuştuğunu görmüştü. Bu abartılacak bir şey değildi. Kendisiyle birlikte olması hiçbir kadınla konuşmayacağı anlamına gelmiyordu elbette. O kadar kendine güveni olmayan zavallı bir kadın değildi. Ama sanki daha önce tanıyorlarmış gibiydi çünkü kadın elini Burç'un kolunda gezindiriyordu. Önceden tanıştıkları belliydi. Burç onun varlığının farkında olmasa da onları duyabilecek kadar yaklaşmıştı. Hatta kızın "Yine görüşelim tatlım, belki aramızda tekrar bir elektriklenme olur." sözüyle dumura uğramıştı. Kadın işveli bir yürüyüşle giderken kendisi de masaya dönmüştü. Gelişini gören Burç hem tedirgin hem de heyecanlı bir biçimde kibarca sandalyesini çeker.

"İstersen siparişlerimizi seçelim."

"Olur..." İçindeki kuşkulu yanı ortaya çıkarmak için henüz yeterli kanıtı yoktu elinde. Bu yüzden sıradan bir ifadeyle "Kimdi o hanımefendi?" diye sordu.

"Hangi hanımefendi?"

"Ben gelirken yanından ayrılan."

"Ha, o hanımefendi..." Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakaldı. İşin doğrusunu anlatsa muhtemelen tartışma çıkacaktı. Verdiği sözden sonra ve evlilik teklifi öncesi başına gelebilecek en büyük felaket de bu olmalıydı herhâlde. Bu yüzden yalan söylemek zorunda hissetti kendini. Çünkü daha önce evlenmek üzere olduğu bir kadınla hâlâ görüşmekte olduğunu sanırsa işler daha da sarpa saracaktı. "Tanımıyorum aslında. Basit bir şey sordu."

"Ne sordu?"

Alara'nı dedektifi andıran bakışları altında yalan söylemek öyle zordu ki... Eskiden su içer gibi yalan söyleyen bir çapkın olan kendisini bile zorluyordu bu durum. "Tuvaleti sordu." Adeta Sherlock Holmes gibi bakıyordu. Sanki narkotik köpekleri gibi yalanın kokusunu alıyordu.

Hayal kırıklığıyla sırtını sandalyeye bırakan kadın boşa bir uğraş içerisinde olduğunun farkındaydı. Bu adam asla değişmeyecekti ki. Arkasını döndüğü her saniye yine bir başka kadınla görecekti onu. Günün birinde evlenseler de, evlenmeseler de bu böyle olacaktı. Yalan söylemişti. O kadını tanıdığını gizlemişti aklınca. Hadi kadının koluna dokunmasına izin vermesi, onunla böyle samimi konuşmasına müsaade etmesini anlık bir gafletle göz ardı edebilirdi ama kendisine o kadın yüzünden yalan söylemesi... Buna katlanamazdı işte.

Usulca yemeklerini yedikten sonra genç adam tatlıları söyledi. Bu defa yüzüklü bir pasta vukuatı olmayacaktı, kendisi verecekti yüzüğü. Ama öyle heyecanlıydı ki, nasıl başlayacağını veya ne şekil teklif edeceğini, kısacası her şeyi unutmuştu. Tüm hafta sınava çalışıp sınavdan beş dakika önce her şeyi unutan öğrenciler gibi hissediyordu. "Alara, ben sana..." Tam cebindeki yüzüğü çıkaracakken genç kadının sözüyle donakaldı.

"Burç, eğer ayıp olmazsa kalkabilir miyiz? Ben kendimi biraz hâlsiz hissediyorum da."

Elindeki yüzüğü tekrar cebine bırakırken boğazında düğümlendi söyleyeceği tüm sözler. "İyi misin?"

"İyiyim, biraz dinlenirsem geçer." Göz göre göre yalan söylediği hâlde onunla daha fazla aynı mekânda durmak istemiyordu. Biraz yalnız kalıp ne yapacağını düşünmeliydi. Bu işin bir yere varmayacağı çok netti. Akıntıya kürek çektiğini hissediyordu.

Her seferinde bir terslik, aksilik çıkması da tuhaftı doğrusu. Başka bir şey olsa kesin bir işaret bu, derdi. Ama Alara'yla evlenmeyi tahmin ettiğinden çok istiyordu galiba. Tüm bu olanlara rağmen hâlâ ısrarla uğraştığına göre...

Alara'yı otel odasına bıraktıktan sonra düşünceli bir biçimde barda aldı soluğu. Birkaç kadeh içtikten sonra da odasına dönüp uyumaya çalıştı. Fakat sevdiği kadına yalan söylediği için kendini biraz tuhaf hissediyordu. Suçluluk duyuyordu. Eğer abartmayacağına veya tartışma çıkarmayacağına emin olsaydı hiç çekinmeden gerçeği söylerdi ama... Böyle ufacık bir şey yüzünden aralarının bozulmasını istemiyordu.

Alara ise bütün gece uyumamıştı. Bir hiç uğruna savaştığının farkına varmıştı. Sanki yüzyıllardır uyuduğu bir uykudan uyanmıştı bu gece. Zaten Burç gibilerin değişebileceğini düşündüren şey neydi ki?

Ertesi sabah birkaç saatlik uykuyla ayaktaydı. Burç mesaj atıp kahvaltıya davet etmişti ama içinden hiç gitmek gelmiyordu. Dün olanlara bir anlam veremiyordu. Bir yanı gidip yalanını yüzüne vurup ne kadar aşağılık biri olduğunu haykırmak isterken diğer yanı pılısını pırtısını toplayıp sessiz sedasız buradan ayrılmak istiyordu. Telefonu çaldığında yine Burç arıyor sanmıştı ama yanıldı. Annesi arıyordu. Onunla zaten bir süredir konuşuyordu, bu yüzden merakta bırakmamak adına aramasını yanıtladı. "Alo, anne..."

"Kızım! Ah, başımıza neler geldi bir bilsen!"

"Anne, ne oldu?" Telefonun diğer ucundaki kadının endişeli sesiyle paniklemişti Alara. Neler olduğunu çözmeye çalışıyordu ancak annesinden herhangi bir cevap alamadı. "Ne oldu diyorum anne!"

"Baban kızım, baban..."

"Babama ne oldu?"

"Baban kalp spazmı geçirdi Alara. Hastaneye kaldırdık."

Duyduğu haberle şok olmuştu. Böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Neden oldu diye sormuyordu, nedeni gayet basitti. Kızınız düğününden kaçtıysa zil takıp oynamazdınız, değil mi? Peki, ya şimdi ne olacaktı? Tam da şuan bir karar vermesi gerekiyordu. Sevdiği adamı geride bırakıp ailesine destek olmaya gidebilirdi. Veya aşkına sahip çıkıp...

Ne saçmalıyordu ya? Hangi aşkına sahip çıkacaktı ki? Dün gece bir kadın uğruna ona yalan söyleyen, onu aptal yerine koyan, arkasından iş çeviren adam için mi? Böyle bir adam uğruna ailesini daha fazla üzmeye hakkı yoktu. Bu zamana kadar tek hayali vardı, o da sevdiği adamla evlenmekti. Ve sonuç olarak kendi seçimleri de ortadaydı. Artık yuvaya dönme vakti gelmişti.

...

Loading...
0%