Yeni Üyelik
21.
Bölüm

۝ B: BTBP || 14/1

@buzlarkralicesi

-14- / 1

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığında dün gece olanlardan ötürü son derece üzgün hissediyordu kendini. Bir şekilde bu olayı düzeltmeli, Alara'dan af dilemeliydi. Bunun için sabırsızlansa da saatin çok erken olduğunu düşünerek biraz bahçede oyalandı, kafeteryada bir kahve içti ve makul bir saati bekledi. Öğlen olduğu hâlde genç kadının hâlâ ortalarda görünmemesi biraz tuhaftı. Zira bu zamana kadar Alara çoktan kahvaltıya inmiş olurdu veya hava almak için bahçeye çıkardı. Ümit ve Aydan iki gün önce otelden ayrılmış olmasaydı onlara soracaktı ama... Bu durum biraz tuhaf geldiği için resepsiyona sormaya karar verdi. Kendisini her görüşünde yüzüne sevimsiz bir ifade takınan resepsiyonist kız sıradan bir ses tonuyla "Alara Hanım sabah erkenden otelden ayrıldı." demişti.

"Ne? Nasıl yani?"

"Erken bir saatte hesabını kapatıp çıkışını yaptırdı. Size de bu notu bıraktı."

Eline tutuşturulan notla kalakalmış bir vaziyette, şoktaydı. Bu ne demek oluyordu? Nasıl ayrılırdı? Hem de haber bile vermeden... Vedalaşmadan... Kesinlikle bir yanlışlık olmalıydı. Elindeki kâğıtta ne yazdığına bakamayacak kadar şaşkındı. O kâğıdın varlığını bile unutmuştu.

"Güzel olan her şey gibi bu da bitti. Artık zorlamayalım. Elveda..."

Defalarca Alara'yı aradı. Bu notta yazanların izahını istiyordu sadece. Tamam, büyük bir hata yapmış olabilirdi. Ona yalan söylemiş, onu kırmıştı. Ama ilişkileri en azından yüz yüze bir vedayı hak ediyordu değil mi? Bu sözleri Alara'nın ağzından duymak isterdi, aptal bir notta okumayı değil. Asla aramalarına yanıt vermemişti kadın. Kendisine ne kadar kızgın olduğunu anlayabiliyordu ama konuşarak çözemeyecekleri bir şey yoktu. Neden böylesi bir yolu tercih etmişti? Cevap çok basitti; gerçekten sevmemişti. Bu ilişkide güvenilmez olan kişinin kendisi olduğunu sanıyordu, ama görüldüğü üzere yine bu ilişkide sevmekten korkan bir korkak ve güvenilmez biri daha vardı. Kafasının içinde "Artık sevmeyeceğim, bütün kabahat benim!" şarkısı çalarken araması gereken kişinin numarasını çoktan tuşlamıştı bile. Ona böyle zor bir gününde destek olabilecek tek kişi Burak'tı. Olanları anlattıktan sonra derin bir iç geçirdi ve "Sonsuz sevgimin karşılığı bu mu olacaktı, ha? Tamam, bir hata yaptığımın farkındayım ama bu böyle kestirip atılacak bir şey mi yani? Beni dinlemedi bile!"

En yakın arkadaşının acı dolu sitemlerini dinlerken hiçbir şey olmamış gibi omuz silkerek "Ama kardeşim, kız sana başından demiş zaten yalan olmayacak, güven olacak diye. Kız haklı yani." cevabını vermekle yetindi.

"Burak, sen benim tarafımda mısın yoksa Alara'nın tarafında mısın? Ya sen benim en yakın arkadaşımsın, benim tarafımda olman lazım. Lütfen safları karıştırmayalım."

"Tamam be tamam, haklısın. Ben senin en yakın arkadaşınım. Sen her ne kadar beni bir kız için terk etmiş olsan da..."

"Burak!"

"Sen üzülme kardeşim. O kız senin gibi birini kaybetti ya, overlok makinası gibi ayağına gelecek!"

"Of, Burak ne saçmalıyorsun ya? Ben seni gaz ver diye mi aradım?"

"Ne için aradın o zaman kardo?"

"Ya bana çözüm üret diye aradım! Ben şimdi bu kızı nerede bulabilirim?"

"Bulsan ne değişecek ki? Kız kararını vermiş sonuçta."

Sağ elini çaresizce ensesine götürürken "Doğru. O kararını vermiş." diye mırıldandı üzüntüyle. Tek üzüntüsü sevdiği kadar sevilmediğini fark etmekti. Çünkü gerçek aşk, böyle küçük pürüzlerle yıkılabilecek kadar güçsüz olamazdı. Belli ki bir yerlerde bir şeyler eksikti. Sağlam bir temel atılamamıştı ilişkilerinde. Açıkçası vakit de olmamıştı. Her şey o kadar ani ve hızlı bir şekilde gelişmişti ki... Belki de artık sevmemeliydi. Bu ona iyi bir ders olmuştu. Bir kadını sevdiği zaman böyle oluyordu işte. Acı çekiyordu. Telefonun diğer ucunda söylenip duran adamı dikkate dahi almadan durgun bir ses tonuyla "Tamam Burak, sonra görüşürüz kardeşim." diyerek cevap bile beklemeden telefonu kapattı. Karar vermişti, bir daha sevmemeye yemin edecekti. Zaten yaşadığı bu hüsrandan sonra bir daha asla başka birini sevemezdi. Bir daha yarı yolda bırakılmaya dayanamazdı çünkü. Hem başından beri aşk saçma bir savaştı onun için. Sadece Alara'yla anlam kazanan, o gidince içi boş bir yeminden ibaret aptal bir duygu... Eski boş hayatına geri dönecek ve onu unutacaktı. Tıpkı onun da istediği gibi...

Oldukça melankolik bir ruh hâlindeydi ve hayal kırıklığına uğramıştı. Bunun böyle basit bir şekilde bitmesine, daha doğrusu Alara tarafından bitirilmiş olmasına inanamıyordu. Bunu hazmedemiyordu. Onun için bu kadar değersiz olduğuna inanmak istemiyordu. Otelin barına gitti ve kendine bir içki söyledi.

♚ ♔ ♚

Bahçenin önünde taksiden inince burayı, yuvasını ne çok özlediğini daha iyi anlamıştı. Taksicinin yardımıyla bavulunu alıp teşekkür etti ve bahçe çitlerine doğru yürüdü. Gerçekten onun için uzun zaman olmuştu buraya gelmeyeli. Kendi düğününden kaçıp hayatına yeni bir kader yazmaya çalışırken yine kendisine biçilen role ayak uydurmak için buradaydı yine. Anlamıştı ki, kaderden kaçış yoktu. Olması gereken bir şekilde oluyordu. Kaçmıştı, orada yepyeni maceralara atılmış, onun için büyük sayılabilecek bir aşk yaşamıştı. Evet, belki de tüm bunlar çok hızlı geliştiği için devlerin aşkı sayılmayabilirdi ama o kısacık zamana bile öle güzel duygular sığdırılmıştı ki... Yıldırım aşkıydı onlarınki. Yaşadığı duygulardan asla pişmanlık duymuyordu, fakat şunu iyi anlamıştı ki aşk evliliği yapınca da mutlu olunmuyordu. Belki bir aşk evliliği yapmamıştı, ama âşık olduğu adamın ona söylediği yalanla kalbini nasıl ayakları altında çiğnediğine şahit olmuştu. Yalan... İlişkilerin bitmesi için öyle geçerli bir sebepti ki, bu yalanın büyük veya küçük oluşunu sorgulamıyordu bile. Yalan yalandı işte, rengi ya da boyutunun ne önemi vardı ki?

Hem tüm bunlar olmasaydı bile aldığı haberle yine buraya gelmek zorundaydı. Ailesine karşı bir yükümlülüğü, sorumluluğu vardı. Ailesine "Kusura bakmayın, ben âşık oldum." deyip babasını öylece ölüme terk edemezdi. Sadece bu olanlar -yani Burç'un yalanıyla bu ilişkinin bitmesi- buraya geliş kararını hızlandırmıştı hepsi bu. Kapıyı çaldı ve bir süre bekledi. Artık geri dönüşü yoktu. Bir karar vermişti ve bu karara sadık kalacaktı. Şımarık bir kız çocuğu gibi davranmanın sırası değildi, büyümeliydi. Bazı kararların sonuçlarına katlanmanın zamanı gelmişti. Evleneceği kişinin kim veya nasıl biri olduğunu asla bilmiyordu. Ancak şunu çok iyi biliyordu ki, ailesi onun için asla kötü bir damat adayı seçmezdi. Üstelik babasının mutluluğu için bu evliliğe razı olmuştu. Onun sağlığı ve mutluluğu şuan için her şeyden daha önemliydi.

Kapıyı açıp onu gören annesi coşkuyla karşılamıştı Alara'yı. "Kızım, Alara! Hoş geldin." Hemen sıkı sıkı kızına sarıldı Afitab Hanım. "Bizi ne kadar üzdüğünü bilemezsin."

"Tamam anne, yine Drama Queen'e bağlama. Geldim işte, buradayım." Etrafına bakınırken aslında en merak ettiği şey elbette babasıydı. "Babamı görmek istiyorum. O iyi mi?"

Gözleri yuvalarında kısa bir tur attıktan sonra "O iyi." dedi kadın. Alara'nın ne kadar endişeli göründüğünü fark etse de gerçeği kızına anlatmayacağına dair yeminliydi. Hem kocasına söz vermişti, hem de ailesini bu kadar endişelendirip merakta bıraktıktan sonra bu kadarlık bir hayat dersini hak ediyordu. Biraz da o endişelensindi.

"Onu görmem lazım."

"Tamam. Yukarıda, odasında. Ama fazla yorma, doktor öyle söyledi."

"Olur, yormam."

Alelacele merdivenlerden çıkan kızının arkasından baktı bir süre. Demek bu eve dönüp yola gelmen için böyle bir oyunun tezgâhlanması gerekiyormuş küçük hanım, diye geçirdi içinden. Ailesine böylesi bir korku yaşattıktan sonra bu kadarını hak etmişti.

Alara ise endişeli bir ifadeyle merdiven basamaklarını tırmanıyordu. Babasını ne durumda göreceğini bilmediğinden kalbi küt küt atıyordu. Ne demesi, nasıl davranması gerektiğine dair en ufak bir fikri bile yoktu. Sadece kapıya vardığında derin bir nefes alıp içeri girdi. Yatakta doğrulmuş vaziyette oturan babasının yüzü kapıya döndüğünde onu beklediğinden daha dinç bulduğu için mutlu bile sayılabilirdi kız.

"Kızım."

"Baba..." İlk hamleyi yaşlı adamdan bekliyordu. O nasıl davranırsa kendisi de o şekilde devam ettirecekti. Eğer meseleyi baştan aşağı konuşmak istiyorsa ona eşlik edecek, olanları yok sayıp hiçbir şey olmamış gibi davranacaksa yine buna saygı duyacaktı.

"Hoş geldin yavrum."

Olanları yok saymayı, yeni bir sayfa açmayı tercih etmişti. Kendisine de bu role ayak uydurmak kalıyordu. Birkaç adımda babasının yanına vardı ve yatağının kenarına oturup elini tuttu. "Nasılsın, iyi misin?"

"Daha iyiyim. Sen geldin ya, artık bizimlesin..."

Olumlu bir biçimde başını salladı sadece. O an daha fazlasını söylemek için hazırlanıyordu ama kendini ateşe attığının farkında olarak tüm o sözleri nasıl sarf edecekti, bilemiyordu. Tanımadığı, sevmediği bir adamla dünya evine girmekten bahsediyordu. Bu gerçekten kumar gibi bir şeydi. Fakat babasının hayatı için bu kumarı oynamaya değerdi. "Baba, ben... Yarım bıraktığım işi tamamlamaya geldim. O adamla evlenmeyi kabul ediyorum." Babası böyle bir durumdayken kalp kırıklıkları düşüneceği son şey olurdu herhâlde. Peki ya öyleyse bu cümleler yana yana dudaklarından dökülürken neden kalbi fena hâlde acıyordu?

...

Loading...
0%