Yeni Üyelik
25.
Bölüm

۝ B: BTBP || 16/1

@buzlarkralicesi

-16- / 1

Burç ve Alara, hiçbir şey olmamış gibi nikâh masasına doğru giderken hâlâ olayın şokunu atlatabilmiş değildi. İkisi de bir hayalin, bir rüyanın ya da bulundukları duruma uygun olması gerekirse bir kâbusun içinde gibiydi. Karşılaştıkları ilk an tam konuşmaya yelteneceklerden Burak ve Nilüfer gelip davetlilerin merakla beklediklerini söylemiş, apar topar gitmek zorunda kalmışlardı. Müzik eşliğinde içeri girerlerken iki şaşkın gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalakalmıştı.

Burç olayı çözümlemeye çalışıyor fakat bir türlü bu tesadüfün gerçek olabilme ihtimalini inandırıcı bulmuyordu. Hatta bu olayın gerçek olmasını kabullenmektense şuan Alara'yla anlaşılarak kendisine bir kamera şakası düzenlenmiş olma ihtimalini bile daha yakın buluyordu kendine. Neler olup bittiğine dair en ufak bir fikri bile yoktu.

Alara da şaşkındı ancak yanındaki adamdan daha çabuk algılamıştı olayı. Sadece bunu nasıl anlayamadığını düşünüyordu. Otelde Burç yanına gelip hesabı ödeyebilmek için ondan yardım istediğinde kendisini tanıtmıştı. Her fırsatta adını vurgulamaktan da çekinmeyen bir insandı. O an aklında şiddetli bir şimşek etkisi yarattı düşünceleri. Görücü usulü evleneceği adamın nikâh belgelerine çok dikkatli bakmamıştı ancak adının Tufan B. Aksoy yazdığına emindi. Elbette bu kişinin Burç'la aynı adam olacağını düşünmek o an için bir deli saçması olabilirdi fakat şuan o deli saçması dediği olayı yaşıyordu Alara. Nereden bilebilirdi ki o adamın Burç olduğunu? Hâlâ inanamıyordu. Zaten durum inanılır gibi değildi ki.

Masaya oturduklarında ikisinin de gergin oluşu her hâllerinden belliydi. Aileler bu evliliğin ne koşullarda gerçekleştiğini bildikleri için -zira daha önce gelin ve damadın kaçtığı bir düğün olarak noktalanmıştı bu merasim- olayın çok da akıl kurcalayıcı bir yanı yoktu onlar için.

Lakin gelin ve damat için durum hiç de öyle değildi. İkisi de paralel evrende mantık dışı hayalî bir sahneyi yaşıyor gibiydi. Etraflarına uzaylı gibi bakıyorlardı ve olayı anlamaya çalışma evresini biraz olsun rafa kaldırmaya karar vermişlerdi. Çünkü hayatları an itibariyle bir romantik komedi filminden paranormal film kategorisine geçiş yapmıştı. Hatta birbiriyle hiç de iyi ayrılmamış iki sevgili olarak belki de imdb puanı 9,3 olan bir korku filmi bile olabilirdi yaşıyor oldukları şu dakikalar. İkisi de masadan kalkıp "Başlarım böyle işe, ben gidiyorum!" demek istemişlerdi ilk anlarda. Ancak ikisi de bu haklarını daha önceki düğünlerinde kullandıkları için böyle bir şeye cesaret edebilecek durumda değillerdi. Ayrıca bu defa evlilik kararı veren taraf kendileriyken böyle bir şey yapmaları söz konusu bile olamazdı. Hem ha bir yabancıyla evlenmişler, ha birbirileriyle. Mevcut durumda bunun ne önemi vardı ki? Kendilerini daha kötüsü için hazırlamamışlar mıydı?

Nikâh memurunun ıvır zıvırlı detaylarını duymazdan gelerek kendilerine yöneltilen sorunun geleceği zamana odaklanmışlardı. İkisi de tir tir titriyor fakat dışarıdan hiç renk vermiyorlardı. Her ne kadar Oscar'lık bir performans sergilemiş olsalar da en yakın arkadaşları onlarda bir gariplik olduğunu anlamış gibiydi.

Burak kendi kendine "Ne oluyor buna be, sevmediği biriyle evleneceği için kriz mi geçiriyor bu adam?" bile demişti. Nereden bilebilirdi ki en yakın arkadaşının nasıl bir tesadüf sarmalına girdiğini?

Mete ve Nilüfer de bir şeylerin ters gittiğini fark etmişti fakat artık müdahale etmek için çok geçti. Üstelik olayın ne olduğunu bile bilmeden müdahale etmeleri de imkânsızdı.

Burç nikâh memurunun kendisine sorulan sorunun "Alara Gürtap'la evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" kısmını duyar duymaz bakışları etrafında tam tur döndü ve en sonunda Alara'ya baktı. İçinden "Evet, bu şuan gerçekten yaşanıyor galiba. Beynimin bana bir oyunu değil." diye geçirdikten sonra cevabı "Evet." olmuştu.

Aynı soruyu cevaplama sırası kendine geldiğinde "İyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta Burç Aksoy'u kabul ediyor musunuz?" sorusunu her ne kadar içinden "Bundan daha kötü bir gün olacağını sanmıyorum ama..." dese de cılız bir "Evet." kelimesiyle yanıtlamıştı. Hayatının en büyük sürprizini yaşıyor olabilirdi şuan. Ve tabi bu sürpriz iyi mi yoksa kötü mü, buna karar vermek için şuan hiç doğru bir zaman değildi.

İkisi de bu evliliğe onay verecek o sihirli kelimeyi söyleseler de birbirilerine oldukça öfkeliydiler. Her ne kadar kafaları karışık olsa da bu öfke konusunda gayet netti genç çift. Alara kendisine yalan söyleyen bu adamla, Burç da kendisini yok yere terk eden bir kadınla evlendiği için, her ikisi de güya başkaları için birbirilerini terk ettikleri için son derece öfkeliydiler. Durum izah edilirken bile epey karışıktı fakat öfkeleri yalnızca birbirilerine miydi, yoksa bir miktar kendilerine de bu öfkeden bir pay var mıydı bilinmiyordu doğrusu. Birbirileriyle evlenmemek için kaçmışlar ve tesadüfe bakın ki Bodrum'da bir otelde karşılaşıp birbirilerine âşık olmuşlardı. Tam birbirilerine deli divane âşıklarken kader yüzünden -ya da kadere suç atmak çok da doğru olmazdı, Burç'un salaklığı yüzünden- ayrılıp evlerine dönmüşler, birbirilerini başkalarıyla evlenmek için terk etmişler ve tesadüfe bakın ki yine birbirileriyle evlenmişlerdi. Sudoku çözmek bile bundan daha kolaydı.

Gelin ve damat mecburi olarak dansa kalktıklarında birbiriyle tepkimeye girmek üzere olan iki kimyasal madde gibiydiler.

Alara sinirden ayaklarını yere vurmamak için kendini zor tutuyordu ve dişlerinin arasından kendi kendine "Bu nasıl olabilir ya, nasıl olabilir..." diye söyleniyordu.

"Valla ben de durumdan çok memnun sayılmam Alara Hanım, zira her gün beni terk eden bir kadınla zorla nikâh masasına oturtulmuyorum."

"Bana bak sus, yoksa valla sinirimi senden çıkaracağım Burç!"

"Ya nasıl bu kadar rahat davranabiliyorsun anlamıyorum! Sen beni terk ettin, terk! O kadar aradım, mesaj attım bir kere bile dönmedin. Başkasıyla evlenmek için beni terk ettin!"

"Başkasıyla evlenmek için seni terk etmedim, bana yalan söylediğin için terk ettim. Sapla samanı birbirine karıştırma! Bir de suçuna kılıf uydurma karşımda!"

İkisi de ne kadar ileri gidebileceklerini bildikleri ve bu düğünün bir cenaze marşıyla sonlanmalarını istemedikleri için derin bir nefes aldı. Sessizliğini bozan ilk bozan Alara oldu.

"Bak, nikâh boyunca normal davranalım. Gece nasılsa istesek de istemesek de baş başa kalacağız. Kozlarımızı o zaman paylaşırız."

"Mantıklı!"

"İyi!"

Birbirileriyle sarmaş dolaş dans etmeye devam ediyorlardı fakat birbirilerinin gözleri dışında her yere bakıyorlardı. Bu sırada Alara etrafına göz gezdirirken Burak'ın Nilüfer'le, Mete'nin de Taçmin'le dans ettiğini fark etmişti. Herkes hâlinden son derece memnundu galiba. Gelin ve damat dışında.

Düğün merasimi sırası geçen her dakika onlar için yıl gibiydi. Bir an hiç bitmeyecek sanmışlardı ama nihayet bu tantana bitmişti. Otel odasına geldiklerinde öfkeli oldukları her hâllerinden belliydi. İşin en güzel yanı da artık rol yapmak zorunda kalmamalarıydı. Alara bir sağa bir sola volta atarken Burç oturmuş tırnaklarını yeme aşamasına kadar gelmişti. İkisi de hem şaşkın, hem öfkeli bir biçimde bilinmezliğe doğru gittiklerinin farkındaydı. Ve bu gidişata bir dur demeleri gerekiyordu.

Alara öfkeli gözlerini yeni kocasına dikmiş "Bunun olduğuna hâlâ inanamıyorum ama oldu işte. Bu işin bir çaresine bakmalıyız." dediğinde burnundan soluyordu. Karşısındaki adam da pek farklı sayılmazdı.

"Ya onu bunu bırak da, sen beni terk eder etmez nasıl gidip kendini başkasının kollarına atarsın?"

"Salak, ben seninle evlendim farkındaysan!"

"Ama benim olduğumu bilmiyordun!"

"Sen de bilmiyordun!"

"Eee, yani?"

"Sen de benim tarafımdan terk edildin ve hemen gidip kendini başka bir kadının kollarına attın. Başkasıyla evlenmeye karar verdin."

Konuyu hiç bu açıdan düşünmediği için kendini savunmak için birkaç saniyeye ihtiyacı oldu Burç'un. "O iş öyle değil bir kere. Yani... Artık nasıl efkârlandırdıysan beni, gör işte gör! Hayatta evlenmem diyen Burç Aksoy senin yüzünden ne hâllere düştü gör de bayram et. Ayrıca sen beni terk etmişsin, telefonlarıma, mesajlarıma cevap vermiyorsun. Ne yapsaydım, oturup ağlasa mıydım?"

"Tabi canım, kendini başkalarının kollarına atmak varken niye gözünden yaş gelsin ki? Hem de benim yüzümden!"

"Bak demagoji yapma, konuyu da çarpıtma tamam mı?"

Bütün düğün merasimi boyunca yapmak isteyip de yapamadığı şeyi daha fazla içinde tutmak istemedi kadın. Ayaklarını delirmiş gibi yere vurarak "Ben demagoji falan yapmıyorum!" diye bağırdı. "Senin bana hesap sormaya hakkın yok, tamam mı? Sen bana yalan söyledin, beni kandırdın! Bu da bir aldatma biçimidir."

"Ya izah ettirmedin ki!"

"Yalanın izahı olmaz!"

"Ben seni sevdiğim için yaptım, seni kaybetmemek için!"

"Ama kaybettin! Bu hareketinle beni bir daha hiç kazanmamak üzere kaybettin Burç!"

"Ya sen de beni terk etmeye ne meraklıymışsın arkadaş, hemen haldır haldır koşup nikâh günü almışsın!"

Uzun komodinin üzerinde eline geçen ilk vazoyu Burç'un tam arkasındaki duvara fırlatarak "Ya her konuda beni suçlamaktan vazgeç! Suç bastırmayı bırak! Yaptıklarını bu şekilde gizleyemezsin, biraz yaptıklarının sorumluluklarını al!" diyerek çığlık atmaktan hiç çekinmedi. Zira o an öyle çileden çıkmıştı ki... Karşısındaki adamın her fırsatta suçunu bastırmak için kendisini suçlu konuma getirmesi delirtiyordu onu.

"Ben suçsuzum demiyorum ama sen de kalın kafalısın işte!"

"Ben kalın kafalı falan değilim! Benim tahammül edemediğim tek şey yalan! Ve sen de bana yalan söyledin! Bugün yalan söyleyen yarın aldatır, öteki gün daha kötüsünü yapar!"

Alaycı bir ifadeyle onaylayan bir biçimde başını salladı adam. Artık onun da sesi yüksek perdeden çıkıyordu. "Doğru, doğru valla bak! Bugün yalan söyleyen yarın aldatır, öteki gün adam öldürür sonra seri katilliğe kadar gider bu iş. Abart, abart biraz daha abart! Nasılsa drama kraliçesisin ya sen!"

"Bana bak Burç, üste çıkmaya çalışma beni de delirtme tamam mı? Yaptıklarımdan dolayı sana hesap verecek değilim!"

"Evet efendim, vereceksin! Biz artık evliyiz!"

"Evli falan değiliz biz, saçma sapan hayallere kapılma! Nasılsa evlendik, ben bu kızı yumuşatırım diye düşünüyorsan avcunu yalarsın! Evliliğimiz kâğıt üstünde kalacak."

"Romantik komedi filmi çevirmiyoruz burada kızım, ne demek kâğıt üstünde falan! Bak böyle şeyler erkek adamı bozar tamam mı? Benim soyadımı taşıdığın sürece başkalarıyla görüşmek falansa niyetin valla cinayet çıkar, cinayet!"

"Saçma sapan konuşma geri zekâlı! Onu da nereden çıkarıyorsun?"

Tartışmaları kapının sertçe tıklatılmasıyla bölünmüştü. Farkında olmadan tartışırken bir hayli ses çıkarmış olmalıydılar ki, kat görevlisi gelmişti. Burç yavaşça kapıyı açtı ve "Buyurun." dedi yalnızca. Yüzünde sert bir ifade vardı öfkeli hâllerinden kalan.

"Efendim, aşırı derecede gürültü olunca gelmek durumunda kaldım. Ters bir durum yoktur umarım."

"Her şey yolunda, biz bir ihtiyacımız olursa çağırırız zaten kardeşim. İyi akşamlar."

"Beyefendi, lütfen biraz daha sessiz olun. Bakın sesler-"

Öfkeli yüz ifadesiyle suçlarını örtbas etmek için "Yeni evli çiftiz kardeşim, olacak o kadar gürültü." diyerek olaya rahatlıkla kılıf uydurdu. "Rahatsız etmesene bizi. Allah Allah!" Kapıyı adamın yüzüne kapatırken görevlinin "Daha yeni evliyken bu kadar kavga ediyorsanız, hiç zorlamayın derim." dediğini duysa da oralı olmadı. Kapıyı çarparak kapattıktan sonra odaya döndü.

Olayların her saniyesini duyan genç kız ise kollarını kavuşturmuş bir biçimde kocasına bakıyordu. "Burç Bey yine suçunu bastırarak işin içinden sıyrılmayı başardı. Zaten kendisinin en iyi yaptığı şey!"

Alaycı bir edayla "Aaa kendine haksızlık etme karıcığım, sen de laf yetiştirme konusunda Terminatör'den hallicesin." diyerek karısının laflarının altında kalmadı.

Alara üstünü değiştirip yatak odasına döndükten sonra "Ben yatıyorum, ses çıkarma. Bu olayın icabına da sonra bakarız." dedi ve yatağa kuruldu.

"Eee ben nerede yatacağım?"

"Yerde yatarsın, bana ne?"

"Sen çok fazla romantik komedi filmi izliyorsun canım, azalt biraz bence. Yerde falan yatamam ben, fıtık var bende. Mecbur yanında yatacağım."

"Nerede yatarsan yat Allah'ın cezası, yeter ki gürültü yapma ve bana yaklaşayım falan deme yoksa valla Allah yarattı demem-"

"Anladık be, tamam sus!"

O gece ışıklar kapandığında ikisi de yorganı çekiştirerek uyumaya çalıştılar.

"Çekmesene be şu yorganı!"

"Pardon Alara hazretleri de, bu yatak sadece sizin değil! Yorganı hep kendi tarafına çekmişsin, götümüz dondu burada!"

Söylene söylene günün yorgunluğuyla uyuyakalmışlardı. Yarının onlara yeni bir çözüm getirebileceğini umarak rahat bir uykuya daldıklarında ikisi de geleceğe dair en ufak bir plan yapmamıştı.

...

Loading...
0%