Yeni Üyelik
27.
Bölüm

۝ B: BTBP || 17/1

@buzlarkralicesi

-17- / 1

Bahçede karısıyla karşılıklı sessizce kahvaltı ederken kolundaki saate bir kez daha baktı. Alara'yla aynı mekânda kalıp kavga etmeden durabildikleri nadir bir andı ve buna şaşırmıştı doğrusu. Galiba genç kız dün gece kat görevlisi tarafından kibarca azarlandıkları için biraz daha sakin davranmak için kendini sıkıyor olmalıydı. Bu Burç'un daha çok işine gelirdi, çünkü onunla tartışmak istemiyordu. Kendini savunmaya çalışmaktan da yorulmuştu üstelik. Ona hesap sormak istiyordu ancak her konuşmanın kavgayla bitmesi sohbetlerinin olağan seyriydi artık. Bu yüzden hiç konuşmamak en iyisiydi galiba. İkisi de birbirine öldürecekmiş gibi baktığı hâlde dudaklardan tek kelime çıkmıyordu. Burç ise ara ara saatine bakmayı ihmal etmiyordu. Burak'ın yollarını gözlüyordu. Ne zaman gelirdi acaba? İşimiz o goygoycuya kaldıysa yandık, diye geçirdi içinden. Ona acil gelmen lazım denilse, 3 saatten erken gelmezdi. Doktor olsaydı tüm hastalarını geç müdahaleden kaybederdi herhâlde. Öyle uyuşuk bir insandı işte.

Genç çift gözlerindeki ölümcül bakışlarla kahvaltı etmeye devam ediyordu ama ellerindeki çatal bıçakları sanki yemek yemek için değil de savaşa hazırlanır gibi kullanıyorlardı. O an ikisi de bu sakinliğe ve sessizliğe dayanamadı ve aynı anda "Sen nasıl!-" diye bağırıp sustu. Gözlerini devirerek öfkeyle etraflarına bakındıktan sonra aynı anda tekrar konuşmaya yeltendiler. "Bana bunu!-" Yok, bu iş böyle olmayacaktı. Birbirilerine karşılıklı bağırarak ya da suçlayarak bir yere varamayacakları kesindi. Her iki taraf da tam sakinleşeceğim diye düşünürken her seferinde kontrol tekrar elden gidiyordu.

Alara sakinleşmeye çalışır bir ifadeyle elindeki çatal bıçakları yerine bıraktı. "Tamam, belki de biraz skin olmalıyız." Konuya uzlaşmacı bir biçimde girmişti. Güzel. Bu işi kıvıracaktı galiba, ha? Öfke kontrolünü sağlayabildiği için kendine neredeyse altın madalya verecekti. Çünkü böyle bir durumda sakin durmak da pek kolay sayılmazdı.

Ilımlı bir ifadeyle başını sallayarak "Bence de. İki yetişkin gibi konuşabiliriz." diye onayladı Burç. Alara'nın sakinleşmiş olmasına sevinmişti. Dün geceden beri oldukça saldırgan görünüyordu.

Tam her şey güzel giderken, geçen o kısa sessizliğin ardından Burç'un yalan söylerken yüzünün bile kızarmadığı o anlar geldi aklına. Su içer gibi yemin içiyordu adam ya, şaka gibiydi doğrusu! "Ya sen niye bana başından geçenleri anlatmadın?" Üstelik işler ciddiye bindiğinde başına gelenleri detaylı olarak anlatmamıştı kendisine. Sadece evlenmek istemediği için evden kaçtığıyla ilgili ufak tefek vızıldanmalarda bulunmuştu. Eğer detaylı olarak anlatsaydı belki de bu durumu erkenden fark edebilirdi. Hiçbir şey olmayacaksa bile sevgiliydiler onlar, niçin anlatmamıştı ki kendisine bunları? Güvenmemiş miydi? Yoksa anlatmaya değer mi bulmamıştı? "Yani ilk tanıştığımızda bir şeyler zırvalamıştın ama... Aramızda bir şeyler yaşanmaya başladığında, bazı duygusal yakınlaşmalar yaşamaya başladığımızda neden bana her şeyi anlatmadın?"

Ellerini iki yana açan adam "E sen de anlatmadın!" diye karşı çıktı çaresizce. Gayet haklı bir karşı çıkma şekliydi bu arada.

Çalışmadığı yerden sormuştu kocası. Kısa bir tereddütten sonra "Doğru... Ama sor, sor bir neden anlatmadım?" diye geveledi biraz. Zaman kazanmaya çalıştığı o saniyelerde geçerli bir gerekçe bulmaya çalışıyordu.

"Neden?"

"Çünkü..." O an aniden aklın gelen ilk fikre can simidi gibi tutundu. "Cesaretim yoktu!" Yalan da değildi hani. Henüz her şeyini açabilecek kadar güvenebilmiş değildi o zamanlar. Burç Efendinin eski sabıkaları herkesin malûmuydu. "Belki sen anlatsaydın, senden cesaret alıp ben de anlatırdım."

Tam köşeye kıstırdım derken karısının yine paçayı kurnazlıkla sıyırmasından rahatsızlık duyuyordu. "Siz kadınların da her zaman her konuda mazeretleri vardır zaten!"

"Peki, siz erkeklere ne demeli? Hep birilerine ümit verip onu başkası için terk edersiniz!"

"Ben seni terk ettim ama sen olduğunu bilmiyordum kızım! İstemediğim bir evlilikten kaçıyordum ben. Ayrıca senin de çok ümitlendiğin söylenemez, sen de düğünden kaçtın hatırlatırım. Hem asıl sen beni niye terk ettin?"

"Ben seni seninle evlenmek için terk ettim! Yani... Evet... Teknik olarak sevdiğim adamla evlenebilmek için istemediğim bir düğünden kaçtığıma göre seni senin için terk ettim de diyebiliriz..." Başını kaşırken "Dur ya, ortalık biraz karıştı galiba." diye mırıldandı. "Yani... Seni senin için terk ettiğimi sonradan öğrendim, sen de biliyorsun işte ikimiz de aynı durumdayız. Neyi tartışıyoruz ki?"

"Cidden biz neyi tartışıyorduk? Biraz karıştı sanki..." Aynı kafa karışıklığını yaşarken durup biraz düşündü. Evet, konuşuldukça işler içinden çıkılmaz bir hâl alıyordu. Harika. Hani konuşularak çözülmeyecek şey yoktu, kimdi bu saçma düşünceyi ortaya atan? O an tüm bu karmaşanın içinde merak ettiği tek bir şey vardı. Ciddileştiği o nadir anlardan birinde "Sen beni niye terk ettin?" diye sordu aniden. "Gerçekten, sadece sana yalan söylediğim için mi yoksa beni sevmediğini anladığın için mi?"

"Yalan söylediğin için! Bir de babam için terk ettim, biliyorsun işte. Adam kalp krizi-"

"Yani ilk vazgeçen sen oldun..."

"Babam için..."

"Ne için olursa olsun!" Sesini yükselttiğini fark ettiği an duruldu. Bağırarak bir yere varılamayacağı ortadaydı. "Tamam, bak gerçekten anlıyorum baban için beni terk etmeni. Ama sonsuza dek birileri için birbirimizden vaz mı geçeceğiz yani?"

"Bunu sen başlattın Burç! Eğer bana yalan söylemeseydin, bana kendimi değersiz hissettirmeseydin, kalbimi kırmasaydın bunlar olmayacaktı! Ayrıca ailem benim her şeyimdir, bunu da asla unutma."

"Kendi keyfi için ailesini karşısına alıp düğününden kaçan kadın konuştu!"

"Sırf rahatça çapkınlık yapabilmek için tanımadığı zavallı bir kızı nikâh masasında terk eden adamdan çarpıcı yanıtlar doğrusu!"

Soktuğu lafın gerisin geriye iade edilmesi üzerine gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. "Ne var biliyor musun? Sen aslında baban için falan terk etmedi beni. Aslında bana hiç güvenmedin. Seni yarı yolda bırakacağımı düşündün ve bu yüzden önce davranıp beni terk ettin." Bunun gerçek olmaması için her şeyini verirdi ama görünen köy kılavuz ister miydi? "Gözlerimin içine bak ve bunun böyle olmadığını söyle Alara."

Genç kadın eğildi, gözlerini kocasının gözlerine dikti ve gayet cesur bir ifadeyle "Öyle bile olsa bu senin suçun!" dedi net bir ifadeyle. "Sen güvenilmez bir adamsın."

Gözlerini kısarak "Sen çok güvenilir çıktın çünkü değil mi?" diye karşılık verdi Burç. Artık canı yanıyordu. Gerçekten. Âşık olacağını bile düşünmezken rastlamıştı Alara'ya. Aşkın böylesine acı vereceğini düşünmezken bir kez daha yanıldı ve acıların en derinden yakanını tecrübe ediyordu şimdi.

Alara ise "Evet, ben terk ettim!" diye patladı o an. Onun kafa karışıklığıysa Burç'tan beterdi. İnsanın birine âşık olduğu hâlde güvenememesi, sırtını ona yaslayamaması, her an terkedilme korkusuyla kapı eşiğinde durması birçok şeyden daha fazla acı veriyordu. "Önce ben bırakıp gittim seni. Çünkü içimde bir yerlerde, eninde sonunda bu masalın biteceğini, hevesini alınca beni terk edip gideceğini biliyordum! Her şey güzelken bitirmek istedim. Hikâyemize hayal kırıklıkları saçılmadan önce, güzel bir sonla bitsin istedim. Belirsiz bir sonla yarıda kesilmiş bir kitap gibi..."

"Boş versene, sen bana hiç güvenmemişsin. Yazık ki, sana sevgimi verdiğim kadar güvenini kazanamamışım." Masadan kalkıp gidecekken genç kadının son sözleri kulaklarında çınlasa da dönüp bakmamak için büyük çaba sarf etti.

"Aaa kendine haksızlık etme, bunda bana söylediğin yalanların etkisi büyük!"

Alara da haklıydı. Gerçekten. Ama yapılan bir hatayla aniden üstünün çizilmesi... Bunu hak ettiğine gerçekten emin değildi. İlişkilerini korumak için söylediği ufacık bir yalanın başlarına böyle dertler açacağını hiç düşünmemişti.

Adam çekip gittiğinde masada tek başına kalan Alara ise boğazında sert bir yumruyla kalakalmış gibiydi. Bir süre oturduktan sonra iştahının kaçtığını fark etti ve masadan kalkıp odasına çıkmaya karar verdi. Yeterince tadı tuzu kaçmıştı zaten. Bu konuyu irdeleyip konuşmak canını yakıyordu. Ancak konuşmadan da çözülecek değildi. Gerçi çözmek için konuştuklarından da emin değildi doğrusu. Onlar olayları bir çözüme kavuşturmaktan ziyade birbirilerinin yaralarını kanatmaya çalışan haylaz çocukları andırıyorlardı.

♚ ♔ ♚

Burak ise alelacele bir şekilde Bodrum'a ulaşmış, arabasıyla otelin önünde geçiş sırasının gelmesini bekliyordu. Dakikalardır aracının önünde duran taksiciye küfür ederek aniden frene bastı. Tam kornaya basarken frenin etkisiyle duyduğu inleme sesiyle duraksadı. Levyeyi kaptığı gibi "Kim var orada lan?" diye bağırdı adam.

Daha fazla saklanamayacaklarını anlayan Taçmin'se yavaş yavaş ortaya çıktı. "Sana da ehliyet verdilerse artık!"

Arka koltuğundan Taçmin ve Nilüfer'in çıkmasıyla şoke olan genç adam Taçmin'i muhatap alarak "Senin burada ne işin var kızım?" sorusunu yöneltti. Çünkü ve varsa bu iş yine Taçmin bücürüğünün başının altından çıkmıştır.

"Aksiyonun kokusunu aldım diyelim."

"Nasıl geldiniz buraya?"

Utanmasa gururdan göğsü kabaracak bir ifadeyle açıklamaya koyuldu genç kız. "Bizden çıkarken seni taksiyle takip ettik, sonra seninle aynı uçağa bindik ve inince şoförünün eline biraz para sıkıştırıp arka koltuğa bindik. Eh, şoförün beni tanıması ve bizi iki kardeş gibi samimi görmesinin de etkisi oldu tabi." Sıradan bir şey yapmış gibi omuz silkti Taçmin. Onun için büyük bir zaferdi tabi bu, olayların asıl merkezine gelmişti. Saklı kalan tüm detayları öğrenecekti artık.

Bu iki dedektife pabuç bırakacak göz yoktu Burak'ta, bunu en ikna edici şekilde gözler önüne sererek "Çabuk in arabadan aşağı, hemen iniyorsunuz. İkiniz de! Ve ilk uçakla İstanbul'a geri dönüyorsunuz, benim de başımı Orhan amcayla ve Burç'la belaya sokmuyorsunuz!"

Gayet rahat bir ifadeyle "Bu mümkün değil Burak abi!" diye karşı çıktı Taçmin, üstelik abi kelimesini de imalı bir ifadeyle vurgulamıştı. "Çünkü eğer bunu yaparsam geçen sene abimi terk eden o sekreter kızla kırıştırdığını, kızın onu senin yüzünden terk ettiğini söylemek zorunda kalırım." Gerekçeleri öyle güçlüydü ki, onu hedefine ulaştıracağına güveni sonsuzdu.

"Yapamazsın."

"Bak bakalım nasıl yapıyorum."

Sağ elini sertçe yüzüne bastırdıktan sonra çaresizce direksiyona vurdu Burak. Dişlerinin arasından "Burç beni öldürecek!" diye söylenirken bacak kadar kız tarafından tehdit edilmek de ayrıca gurur kırıcıydı onun için.

...

Loading...
0%