Yeni Üyelik
29.
Bölüm

۝ B: BTBP || 18

@buzlarkralicesi

-18-

İki yakın arkadaş otelin bar bölümünde içkilerini yudumlarken kafa kafaya vermiş kadınları anlamaya çalışıyordu. Sanki yüzyıllardır insanlığın çözemediği şeyi iki kafadar düşünüp çözebilecekmiş gibi... Alara'nın yoğun öfkesine maruz kalmış olan Burç, bu işin çözülebileceğine dair ciddi şüpheler taşıyordu içinde. Burak ise arkadaşının kendisine anlattıklarından sonra "Vay anasını!" minvalinde büyük bir şaşkınlık yaşamış, artık biricik arkadaşının tam bir bela mıknatısı olduğuna canı gönülden inanmıştı. Nihayetinde dünyada kaç adam evlenmemek için kaçtığı kadına başka bir şehirde rastlayıp bilmeden âşık olabilirdi ki? Romantik komedi filmlerinde bile böyle enteresan bir durum rastlamamıştı.

İçkisinden bir yudum daha aldıktan sonra suratını ekşitti Burç. "Şuan bizi çekiştirdiklerine yemin edebilirim. Özellikle gündemdeki konunun da ben olduğumu söyleme gerek yok sanıyorum. Geldin, kendin gördün." Başını iki yana sallayarak oflarken bu kâbusun bir an önce bitmesi için Allah'a dua etmekten başka bir şey gelmiyordu o an için.

Burak ise alaycı bir ifadeyle "Ah, yapma. Birbirileriyle Gratis'teki favori ojelerini yarıştırdıkları ihtimali göz ardı ediyorsun şuan." demekten kendini alıkoyamadı. "Kimi çekiştirecekler oğlum, tabi seni konuşacaklar. Zaten var ya bu kadın milleti bir araya geldiğinde erkekleri nasıl yok edebileceklerine dair komplo teorileri üretmiyorsa ben de hiçbir şey bilmiyorum anasını satayım."

"Bu kadınların ne istediğini anlamıyorum. Önce 'Sana güvenmek istiyorum.' diyorlar, sonra ilk fırsatta terk eden yine onlar oluyor. Ama bu durumda suçlu kim? Yine biz!"

Çileden çıkmış bir ifadeyle "Oğlum kadın milletine ya-ra-na-maz-sın!" diye heceledi Burak. "Niye gözünün üstünde kaşın var diye trip atar onlar. Yeter ki sana kızmak istesin." Durdu, durdu ve içkisini yudumladıktan sonra bilgiç bir ifade takınarak "Hele sana ne demeli? Dünyada onca kadın varken evlenmemek için kaçtığın kadını bulup çıkarman sence de büyük talihsizlik değil mi? Ya da büyük salaklık?" diyerek söylenmeye devam etti. Son cümleyi fazlasıyla vurgulamıştı. "Hem insan anlar ya; sen düğünden kaçmışsın, o kaçmış. Ne bileyim hiç mi şüphelenmedin anlamıyorum ki!"

"Ya güzel kardeşim, şüphelensem ne yapacağım ki?" Yüksek perdeden "Ben o kadına köpek gibi âşık olmuşum!" dedikten sonra etraftakilerin kendisine baktığını fark edince sesini alçaltarak konuşmaya devam etti. "Sence o dakikadan sonra bunların bir önemi kalır mıydı?"

"O zaman geçmiş olsun orticim, sen bundan sonra 'Bugün yoğun bakım, yarın yoğum bakın.' tarzı bir hastasın. Şimdiden toprağın bol olsun canım kardeşim."

Bu defa arkadaşına laf yetiştirmekle bile uğraşamayacaktı Burç içki bardağını kafasına diktikten sonra "Of ulan of!" diye mırıldanmakla yetindi. Meğer aşk ne zor şeymiş? O evliliğin korkunç bir olay olduğunu düşünürken aşk genç adam için daha büyük bir kâbus çıkmıştı. Ama şöyle bir düşündüğünde, o ana tekrar geri dönse yine Alara'ya âşık olmak isterdi. Bu mazoşistlik değildi de neydi?

♚ ♔ ♚

İki kafadar bir konuda yanılmıyordu; kızlar cips, kola, çikolata, çekirdek dörtlüsü gibi daha bilumum bur cuburla televizyonun karşısın geçmiş Kaçak Gelin filmini seyrederken, film izleme kisvesi altında erkeklere giydirmeyi de ihmal etmiyorlardı.

Alara bağdaş kurmuş, önüne aldığı patlamış mısırları avuçlarken "Seni o kadar iyi anlıyorum ki Maggie... Zaten âşık olup evleneceksin de ne olacak? Erkek cinsinin akıllandığı nerde görülmüş? Yine bir yalan söyleyip ya da muadili bir salaklık yapıp yakacak ilişkiyi." diye söyleniyordu. Başından geçenleri kızlara anlattığında ikisi de çok şaşırmış, bu konuyla yakından ilgilenmişti.

Fakat Taçmin'in bu konuya ilgisi bir başkaydı. Bunda blog yazısına yazılacak yeni bir konu bulmuş olmasının da etkisi büyüktü. Olayın iç yüzünü hiç böyle düşünmemişti. Zaten kimin aklına gelirdi ki böyle bir durum yaşanabileceği? Çekirdek çitlerken verdiği kısa aralardan birinde "Yalnız sizin karşılaşmanız da filmleri aratmıyor ha." dedi heyecanlı bir ifadeyle. "Ya düğünden kaçıp aynı geline damada âşık olmak nedir ya?"

Hafifçe kafasına vurarak "O da benim salaklığım işte, ah aptal kafam ah!" diyerek söylenmeye devam etti. Zaten durdurabilene aşk olsundu. Öyle öfkeliydi ki, hem kendisine hem de kocası olacak o adama. "Sen kaçıp kendini kurtarmışsın değil mi? Bir zahmet koskoca Bodrum'da gidip de başının belasını bulmayıver değil mi?"

Nilüfer ise iki genç kızdan biraz farklı olarak bir halk kızından ziyade asil ifadesiyle "Bu erkeklerin neyi var anlamıyorum." derken başını onaylamaz şekilde iki yana sallıyordu.

Zaten Burç'a öfkesi dinecek gibi değilken "Nesi var bilmiyorum ama yaptıklarına bakılırsa akılları olmadığı kesin!" demekten kendini alıkoyamadı kadın. Zaten kendini alıkoyma gibi bir çabası da yoktu açıkçası.

"Alara, abimle aranızda ne geçti bir daha anlatsana ne olur."

"Ya Taçminciğim, benim için karanlık bir döneme giriş olan bu olayı daha kaç defa anlatmam gerekiyor ki? Allah benim zaten belamı vermiş! Bir de sen tüy dikme rica edeceğim."

Her detayı taptaze bir biçimde aklında tutmak istiyordu Taçmin. Bu olayın her zerresine bloğunda yer verecekti. Abisiyle aralarında ne geçtiği konusunda Alara'ya ilk sorduğunda genç kız "Bilmiyorum, bunu anlatmak ne kadar doğru olur." diye nazlanırken esasında anlatmak için nasıl yanıp tutuştuğu gözlerinden okunuyordu. Kızlar biraz "Hadi! Hadi! Hadi! Anlat! Hadi! Hadi!" diye tezahürat edince dayanamayıp bir dedikodu paylaşan gıybetçi mahalle teyze edasıyla olayları anlatmaya başlamıştı. Taçmin ilk andan beri bu evlilikte bir aksiyon olduğunu sezebilmişti ama daha önce de belirtildiği üzere, böylesine ilginç bir tesadüfe rastlayacağını rüyasında görse inanmazdı.

Film bittiğinde Nilüfer ve Alara yoğun bir sohbete girmiş, Taçmin bir dinleyici gibi konuşulanlara kulak misafiri olurken bloğuna abisi ve yengesinin başından geçenleri ballandıra ballandıra anlatıyordu.

Meraklı Leydi'nin Mutluluk Renkleri

"Bir düşünün; evlilikten tiksinen çapkın bir playboysunuz ya da gerçek aşkı arayan hayalperest bir kızsınız. Ailelerinizin zoruyla görücü usulü bir evlilik yapmak üzeresiniz. Düğün günü bir dalavereyle nikâhtan kaçıp kafanızı dinlemek için Bodrum'a kaçıyorsunuz. Gittiğiniz otelde bir kadınla veya adamla tanışıp ona âşık oluyorsunuz. Bir sebepten aranızda sorunlar yaşanıyor ve ayrılıyorsunuz. Hayatın boş ve anlamsız olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Sanki o kişi hayatınızdan çıkıp gittiğinde yaşamın tüm renkleri silinmiş kalbinizden. Yalnızca siyah ve beyaz kalmış. Hatta hayatınızın çoğunluğu o siyahın karanlık tonlarında geziniyor.

Hiçbir şeyin anlamı olmadığı o dönem kaçtığınız evliliğe evet diyorsunuz ve nikâh günü karşınızda dakikalar sonra eşiniz olacak kişi, aslında âşık olduğunuz insan. Bu tatlı ve şaşırtıcı tesadüfe sevinir miydiniz, yoksa delirip delirmediğinizden emin olmaya mı çalışırdınız?

Ben... Sanırım şansımı C şıkkından yana kullanacağım; 'İkisi de!' "

İmza: @meraklıleydi

Nilüfer Mete'yle konuşurken yalnız kaldığını hisseden Alara'nın gözleri dakikalardır bilgisayarında harıl harıl bir şeyler yazan Taçmin'de takılı kalmıştı. "Kızım ne yapıyorsun sen orada iki saattir?"

"Bloğuma yazıyorum."

"Ne bloğu o?"

"Şey... Aşk, ilişkiler, kısa anılar ve o türde şeyler işte."

Gülümseyerek "Yazmak yetenek ister, bu gerçekten hoşuma gitti." derken aniden aklına gelmiş gibi hülyalara dalıp iç geçirdi Alara. "Burç'un kardeşi olmak için fazla zeki ve mükemmelsin bebeğim."

Onun ibretlik tespitine kahkahalarla gülen Taçmin ise bundan gayet hoşnuttu. Nihayet birlikte abisine sövebileceği kafa dengi bir yengesi olmuştu!

Nilüfer ise o esnada kendisini her yerde aramış fakat ulaşamadığı için hafif paniklemiş kuzeni Mete'ye "Ben? Ben şeydeyim... Yok, işte değilim. Liseden bir arkadaşımla karşılaştık, onunla bir kahve içtik. Hafta sonu da onu gezdireceğime söz verdim. Sonrasında iş için şehir dışında olacağım. 1 hafta falan yokum ben." türünde yalanlarını sıralıyordu. Telefonu kapattığında kızların ona tuhaf bakışlarını yakalayınca "Ne deseydim? Alara ve Burç'un balayını bastık falan mı?" diye söylendi.

O an üçü de dayanamayıp katıla katıla gülmeye başlamışlardı. İçinde bulundukları durum hep çok tuhaf, hem komik hem de eğlenceliydi. Üç genç kız uzun zamandır ilk defa bu kadar eğlendiğini ve güldüğünü hatırlıyordu. Tam Nil Karaibrahimgil'in "Bütün Kızlar Toplandık" şarkısını dinlerken yatakta zıplamalı bir eğlencenin içindeyken ve çok da eğlenirken vücudunda bir şeyin titrediğini fark eden Alara atik bir hamleyle yataktan aşağı zıplayıp çalan telefonuna baktı. Yabancı bir numaraydı. Hani bazıları yabancı numaraları cevaplamazdı ya, ha işte Alara onlardan değildi. O böyle bir durumda telefona bakmazsa herhâlde meraktan çatlardı. Aşırı meraklı bir insan olduğu için sessiz bir köşe olduğunu düşündüğü banyoya geçip aramayı yanıtladı. "Alo..."

"Alara, merhaba."

Telefonun diğer ucundaki gizemli erkek sesi ona öylesine tanıdık geliyordu ki. Buna rağmen kim olduğunu bir türlü çıkaramadı. "Buyurun, benim?"

"Alara, ben Yüksel..."

Bu ismi duyduğundan emin olmak istedi. O an gerçekten şaşırmıştı. Uzun zaman sonra böyle bir arama beklemiyordu. Sen Yüksel misin gerçekten, diye sormak istiyordu fakat asla dudaklarını oynatamıyordu. Vücudu kaskatı kesilmişti.

...

*

Bu hikâyemi beğeniyle okuyanlar için farklı bir kurgu daha öneriyorum. Beklenmedik sonlara hazır olun. :)

"Küçükken hep merak ederdim, gökkuşağında niçin siyah ve beyaz renkleri yok diye. Hep rengârenkti. Işıl ışıl... Ulaşılamayacak kadar pırıltılı ve sahici olamayacak kadar mükemmel...

Peki, ya yanılıyorsam? Ya gerçekten bizleri bekleyen beyaz atlı prensler ya da pembe düşler bir yerlerde varsa?"

Hikâye Adı: GÖKKUŞAĞI GRİSİ

Kullanıcı Adım: -BuzlarKralicesi

Göz atacak olanlara keyifli okumalar dilerim.

Loading...
0%